Bu hadiselerin ilki Ademin oğlu Kabilin kardeşi Habili öldürmesiyle başladı. İlim adamları Kabilin ismi hakkında ihtilafa düşmüşlerdir. Onların bir kısmı onun adının Kayn, diğer kısmı Kain (veya Kabin), bir diğer kısmı Kayin ve bir başka kısmı da Kabil olduğunu söylemişlerdir.
Yine ilim adamları Kabilin kardeşi Habili öldürmesinin sebebi hakkında farklı görüşler ileri sürmüşlerdir.
Bir rivayete göre Kabilin Habili öldürmesinin sebebi şu idi: Adem malum hataya düşmezden önce cennette Havvaya yaklaşmıştı ve bu yaklaşmadan Havva Kabil ile ikizine hamile kalmıştı. Havva onlara gebe iken zahmet ve ağrı duymamıştı. Hatta onları doğururken de doğum sancısı çekmemiş ve cennet temiz olduğu için de doğum esnasında kan görmemişti. Ancak Adem ile Havva yasak ağaçtan yiyip yer yüzüne indirildikten ve yer yüzünde yerleştikten sonra Adem Havvaya tekrar yaklaştı ve bu yaklaşmadan Havva Habil ile ikizine hamile kaldı. Fakat bu defa Havva onlara gebe iken sancı ve zahmet duymaya başladı. Hatta onları doğururken doğum sancısı çekip doğum esnasında kan da görmüştü.
Anlatıldığına göre, Havva gebe kaldığı zaman her vakit biri kız, diğeri erkek olmak üzere daima ikiz çocuğa hamile kalırdı. Böylece Havva Ademin sulbünden gelmek üzere onun için yirmi batında erkek ve kız evlat olmak üzere kırk çocuk dünyaya getirdi. Bunlardan erkek olanlar, kendi ikizi hariç olmak üzere diğer batınlardan doğan kız kardeşlerinden istediği ile evlenebilirdi; ancak İkizi olan kız kardeşiyle evlenmek helal değildi, çünkü o zaman anneleri Havva ile kendi kız kardeşlerinden başka kadın bulunmuyordu. Bu yüzden Adem oğlu Kabile Habilin ikiziyle, diğer oğlu Habile de kardeşi Kabilin ikiziyle evlenmelerini emretti.
Diğer bir rivayette ise Kabilin Habili öldürmesi şu şekilde olmuştur: Adem (hac yapmak için) ortadan bir ara kaybolmuştu. Yola çıkmak istediği zaman göğe hitaben: “çocuğumu emanet olarak sen koru” dedi, fakat gök bunu kabul etmedi. Bunun üzerine Adem yere ve dağlara aynı hitabını tekrarladı; fakat onlar da bunu kabullenmekten çekindiler. Bu defa Adem aynı vazifeyi oğlu Kabile teklif etti; o da bu teklifi kabul edip babası Ademe: “Evet gidebilirsin, döndüğün zaman onu istediğin gibi bulacaksın” dedi. Nihayet Adem yoluna devam etti; fakat durum anlatacağımız gibi gerçekleşti. Bu hususta Allah şöyle buyurur: Biz emaneti göklere, yere ve dağlara arzettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler ve endişeye düştüler. İnsan bunu sırtına yüklendi; çünkü o çok zalim, çok cahildir. (Ahzab 72).
Adem oğulları Kabil ile Habile kız kardeşlerinin nikahı hususunda söylemek istediklerini söyleyince, Habil babasının sözünü kabul edip buna rıza gösterdi. Fakat Kabil babasının sözünü dinlemedi ve Habilin ikizi olan kız kardeşiyle evlenmek istemediği gibi kendi ikizi olan kız kardeşini de Habil ile evlendirmeye yanaşmadı. Hatta itiraz ederek: “Biz cennette doğduk, onlar ise dünyada doğdular” dedi.
Kabilin Habili öldürmesi konusunda bazı ilim adamları da şunları söylüyorlar:
Kabilin ikizi olan kız kardeşi insanların en güzeli idi; Kabil onu kardeşi Habilden kıskandı ve onunla kendisi evlenmek istedi. Aslında Habil ile ikizi olan kız kardeşi cennette doğmamışlar, yer yüzünde dünyaya gelmişlerdi. İşin doğrusunu ise en iyi bilen Allahtır. Adem oğlu Kabile: “Ey oğlum! İkizin olan kız kardeşin sana helal değildir.” dedi, fakat Kabil babasının bu sözüne karşı çıkıp reddetti. Bu defa Adem ona: “Ey oğlum! Bir sen bir de kardeşin Habil Allaha kurban sunun. Allah hanginizin kurbanını kabul ederse bu kızla evlenmeye o daha layıktır.” Kabil tarımla, Habil ise hayvancılıkla meşgul oluyordu. Bunun için Kabil Allaha kurban olarak buğday, Habil ise genç koyunlar, bir rivayete göre bir sığır sundu. Nihayet Allah tarafından gönderilen beyaz bir ateş Habilin kurbanını yaktı, Kabilinkini ise olduğu yerde bıraktı. O zamanlar Allahın bir kurbanı kabul edip etmemesi ateşin onu yakıp yakmamasıyla bilinirdi. Allah tarafından Habilin kurbanı kabul edilip Kabilin ikiz kız kardeşiyle evlenmesine hükmedilince, Kabil öfkelendi ve gururuna mağlup oldu; hatta şeytanın kendisine galip gelmesiyle kardeşi Habile: “Kız kardeşimle evlenmemeni sağlamak için mutlaka seni öldüreceğim” dedi. Bunun üzerine Habil de: Allahancak günahlardan sakınanların kurbanını kabul eder. And olsun ki, beni öldürmek için elini bana uzatırsan, ben seni öldürmek için elimi sana uzatıcı değilim; çünkü ben alemlerin Rabbi Allahtan korkarım. Dilerim ki, sen kendi günahınla birlikte benim günahımı da yüklenip o ateşin yararından olasın. İşte zalimlerin cezası budur. (Maide 27-29) dedi. Nihayet onun (Kabilin) nefsi kardeşini (Habili) öldürmeğe uymuştu da onu öldürmüştü; bu yüzden ziyana uğrayanlardan olmuştu. (Maide 30). Neticede Kabil Habili takip etti ve onu koyunlarını otlattığı bir sırada öldürdü.
kuran-ı Kerimde kıssaları anlatılan iki kişi ise Habil ile Kabildir. Bu hususu Allah Kuranda şu şekilde beyan ediyor: Onlara Ademin iki oğlunun gerçek olan haberini oku. Hani onlar (kendilerini Allaha) yaklaştıracak birer kurban sunmuşlardı da ikisinden birininki kabul olunmuş, öbürününki ise kabul olunmamıştı. O (Kabil), kardeşi (Habile): “Seni elbette öldüreceğim” demişti. (Habil de) ona: “Allah ancak (kendisinden) korkanlarınkini kabul eder” demişti.” (Maide 27).
Kabil, kardeşi Habili öldürünce şaşırıp kaldı ve kardeşinin cesedini nasıl defnedeceğini bilemedi; çünkü iddia edildiğine göre, Ademoğullarından ilk defa öldürülen Habil idi. Bunun üzerine Allah: Yeri eşerek kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini göstermek üzere bir karga gönderdi. (Kabil): “Eyvah! Yazıklar olsun bana! Ben şu karga gibi olup da kardeşimin cesedini gömmekten aciz mi kaldım?” dedi. Artık o (yaptığından dolayı) pişmanlığa düşenlerden oldu. Bundan dolayıdır ki, İsrailoğullarına şu gerçeği hükmettik: “Kim bir canı, bir can karşılığı olmaksızın (yani kısas) veya yeryüzünde bir fesat çıkarmaksızın öldürürse bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir canı kurtarırsa bütün insanları ihya etmiş (diriltmiş) gibi olur. And olsun ki peygamberlerimiz onlara beyyineler (mucize ve deliller) ile geldiler. Fakat onların içlerinden birçoğu, bunlardan (mucize ve delillerden) sonra (hala) yeryüzünde (fesad ve cinayet) hususunda haddi aşmağa devam ettiler.”” (Maide 31, 32).
Kabil, Habili öldürünce Allah ona: “Ey Kabil! Kardeşin Habil nerede?” diye sordu. Kabil de: “Bilmiyorum, ben onun muhafızı değilim.” diye cevap verdi. Bunun üzerine Allah ona: “Kardeşin Habilin kanı yer yüzünden şu anda bana sesleniyor ve ağzını açarak kardeşinin kanını yutan yeryüzü sana lanet okuyor. Yeryüzünde toprağı işleyip ektiğin zaman o sana mahsulünü ancak yeryüzünde dehşet ve korku içerisinde kalman şartıyla verecektir.” buyurdu. Bu durum karşısında Kabil: “Ey Rabbim! Eğer hatamı bağışlamazsan, suçum çok büyük olacaktır.” dedi.
Anlatıldığına göre, Kabil, kardeşi Habili Hira dağı yokuşunda öldürmüştür. Bundan sonra Kabil dağdan inerek kız kardeşinin elinden tutup Yemen topraklarında bulunan Adene kaçmıştır.
İbn Abbas bu hususta şunları anlatıyor: “Kabil, kardeşi Habili öldürdükten sonra kız kardeşinin elinden tutarak Nud (veya Bud) dağından düz bir yere indi. Adem ona dönerek: Haydi git buradan! Daima sen korku içerisinde kalıp gördüğün kimselerden emin olmayacaksın dedi. Bundan sonra Kabil, hangi evladının yanından geçtiyse onun tarafından taşa tutuldu. Bu sırada Kabilin evladından kör birisi kendi oğlu ile birlikte Kabilin yanından geçiyordu. Oğlu babasına: İşte bu adam senin baban Kabildir; ona taş at dedi. Bunun üzerine ama, babası Kabile bir taş attı ve onu öldürdü. Bu defa oğlu ama babasına: Sen babanı öldürdün dedi. Oğlunun bu sözü üzerine ama, vurduğu bir tokatla oğlunu da öldürdü. Bunun üzerine o: Yazık oldu bana; bir taş attım babamı öldürdüm, bir tokat vurdum oğlumu öldürdüm dedi.”
Kabil öldürüldüğü zaman yirmi beş yaşındaydı; Kabil onu öldürdüğü zaman ise yirmi yaşında bulunuyordu. el-Hasene göre, Allahın Kuranda zikrettiği ve haklarında: Onlara Ademin iki oğlunun gerçek haberini oku (Maide 27) buyurduğu bu iki kişi Ademin sulbünden gelen (ilk) oğullarından değildir, bunlar İsrailoğullarındandır. Diğer taraftan ilk defa ölen kimsenin de Adem olduğu bilinmektedir.
Ebu Cafer et-Taberi bu hususta şunları söylüyor: “Bana göre doğru olan ise bu iki kişinin (Kabil ile Habilin) Ademin öz oğullarından olmalarıdır; çünkü sahih bir hadiste Peygamber: Haksız yere öldürülen her kişiden mutlaka Ademin ilk oğlunun (Kabilin) üzerine bir günah payı yazılır; çünkü ilk defa öldürme işini başlatan odur. buyurmuştur. İşte bundan anlaşılıyor ki, Kuranda zikri geçen Ademin iki oğlu onun ilk ve öz evladı olan Kabil ile Habildir. Ayrıca İsrailoğullarından önce de Ademin oğulları arasında öldürme hadisesinin varlığı bilinmektedir. Diğer taraftan bu hadiste, Ademin ilk oğlunun öldürme işini ihdas ettiği de ifade edilmektedir. Ademden önce zürriyetinden ölenlerin bulunduğuna bir delil de şu iki ayetin tefsirinde zikredilen rivayettir.
Allah bu iki ayette şöyle buyurur: Sizi bir candan (Ademden) yaratan, bundan da (gönlü) kendisine ısınsın diye eşini yapan Odur. Vakta ki o, eşine yaklaştı da eşi hafif bir yük yüklendi (hamile kaldı) ve bir müddet bununla gidip geldi. Nihayet (gebeliği) ağırlaşınca ikisi (Adem ile Havva) Rabblerine şöyle dua ettiler: “Eğer bize düzgün bir çocuk verirsen and olsun ki biz sana şükredenlerden olacağız.” Fakat Allah onlara düzgün bir çocuk verince, kendilerine verdiği bu çocuk hakkında Ona eşler tutmaya başladılar. Onlar neyi eş tutuyorlarsa Allah onlardan münezzeh ve yücedir. (Araf 187, 190).
İbn Abbas, İbn Cübeyr, es-Süddi ve diğer alimler bu iki ayetin tefsirinde şöyle diyorlar: “Havva, Ademden meydana gelen çocuklarına ad olarak Abdullah, Abdurrahman gibi isimler verirdi. Fakat bu adlardaki çocuklar yaşamayıp ölürlerdi. Bu sıralarda İblis onların yanına gelerek: Eğer çocuklarınıza bu isimlerden başka isimler verirseniz, onlar muhakkak yaşarlar dedi. Bundan hemen sonra Havva doğurduğu çocuğunun adını Abdulharis koydu. Bu ad aynı zamanda İblisin de adıydı. İşte: Sizi bir candan yaratan Odur … sözleriyle başlayan bu ayetler, bu hadiseyi anlatmak üzere indirilmişlerdir. Ayrıca bu şekildeki tefsir tarzı merfu olarak da rivayet edilmiştir. ”
Ben diyorum ki: “Allahın Adem ile Havvanın çocuklarını önceleri öldürmesi, Abdulharis adını verdikleri çocuğunu yaşatması onları imtihan edip denemek içindir. Her ne kadar Allah, varlıkların (durumlarını ve niyetlerini) imtihan etmeden bilirse de, bu bilgiye sevap ve ıkap terettüp etmemektedir. (Yani sevap ve azaba müstahak olmak için varlıklar (insanlar) Allah tarafından dünyada mutlaka imtihan edilirler).”
Yine ilk defa ölenin ve öldürenin Ademin öz evladından olduğuna dair diğer bir delil de alimlerin Ali bin Ebu Talibden naklettikleri şu rivayettir:
“Habil, Kabil tarafından öldürüldüğü zaman Adem şu mealdeki mısralar ile başlayan beyitler söylemiştir: Ülkeler ve üzerinde yaşayanlar değişti, yer yüzü karanlık ve çirkin bir manzara arzediyor, renkli ve tatlı olan her şey değişip bozuldu, güzel yüzlerde neşe ve sevinç eseri kalmadı.”
Fars alimlerinden pek çoğu Keyumersin Adem olduğunu iddia ederler. Onlardan bazıları ise Keyumersin Ademin sulbünden gelen öz oğlu olup Havvadan doğmuş olduğunu ileri sürerler. Keyumers hakkında daha pek çok ileri sürülen görüş vardır; fakat bunları burada anlatmak kitabımızın hacmini kabartır, çünkü bizim asıl maksadımız geçmiş hükümdarları ve onların dönemlerini anlatmaktır. Yoksa bir hükümdarın nesebi konusundaki ihtilafları zikretmek kitabımızın yazIlış gayesine aykırı düşer. Şayet biz bir hükümdarın nesebi ile ilgili ihtilaflardan bahsetmiş isek, bu sadece bilmeyenlere karşı bu hükümdarı iyice tanıtmak içindir.
Farslı alimlerin Keyumers hakkında ileri sürdükleri bu fikirler, Farslı olmayan diğer alimler tarafından kabul edilmemiştir. Onlar, Keyumersin Adem ismiyle anılması hususunda Farslı alimlerle hemfikir olmalarına rağmen, onun Şahsı ve evsafı konusunda onlardan ayrı düşünmektedirler. Ayrıca onlar, Farslı alimlerin Adem diye ileri sürdükleri Keyumersin ise Ham (doğrusu Gamir) bin Yafes bin Nuh olduğunu iddia etmektedirler.
Yine onlar Keyumers hakkında şunları ileri sürmektedirler: “Keyumers, uzun ömürlü ve değerli bir zat olup doğu tarafında bulunan Taberistanın dağlık bölgelerinden Dünbavendde yaşamış, burasını ve Farsı ele geçirdikten sonra durumu daha da güçlenmiş, oğullarına verdiği bir emirle onlar Babili, bir müddet sonra da bütün iklimleri (ülkeleri) hakimiyetleri altına almışlardır. Ayrıca Keyumers, şehirler ve kaleler yapmış, kendisi için atlar edinmiş ve silahlar hazırlamıştır. Fakat o, saltanatının sonuna doğru cebbarlaşıp zalim kesilmiş ve kendisine Adem adını takmış, hatta: Kim beni bu addan başka bir isimle çağırırsa onu öldürürüm. diye tehdit etmiştir. Keyumers, otuz kadınla evlenmiş ve bunlardan nesii çoğalmıştır. O, ömrünün sonlarına doğru doğan oğlu Mari ile kızı Mariyaneyi çok beğendiği için onları diğer çocuklarına tercih edip öne geçirmiş ve kendisinden sonra gelen hükümdarlar bunların neslinden türemişlerdir.”
Ebü Cafer et-Taberi bu konuda şöyle diyor: “Keyumerse dair haberleri burada zikretmemin sebebi, Keyumersin çeşitli milletlere mensup olan alimlerin ittifakıyla Acem olan Farsların büyük atası olarak kabul edilmesinden ileri gelmektedir. Fakat onlar, yukarıda bahsettiğimiz üzere, Keyumersin bütün insanların atası olan Adem olup olmadığı hususunda farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Bununla beraber Keyumersin kendisi ve çocukları tarafından kurulan devletler, doğu topraklarında ve dağlık kısımlarda, Osman bin Affanın halifeliği döneminde Yezdecird bin Şehriyarın Mervde öldürülmesine kadar kesiksiz olarak muntazaman devam etmiştir. Diğer taraftan kainatın ömrünü ve geçmişteki tarihi hadiseleri Fars hükümdarlarının isimlerine (ömürlerine) göre hesap etmek, diğer milletlerin hükümdarlarının ömürlerine göre hesap etmekten hem daha kolay ve hem de gerçeğe daha yakındır; çünkü Fars devletleri dışında, Adem oğullarından gelen milletler tarafından kurulan hiç bir devletin bir hükümdardan diğer bir hükümdara ardı arkası kesilmeden muntazaman kesiksiz bir şekilde devredildiği bilinmemektedir.
Ben şimdi, Ademin ve kendisinden sonra peygamber, hükümdar olan evIadının ve Farslıların atası olan Keyumersin ömürleri hakkında bize kadar ulaşan haberleri, yine Allahın izniyle bu peygamber ve hükümdarların, alimler arasında ihtilaflı olan durumlarıyla ittifaklı olan durumlarını ve muayyen bir zamanda hükümdar olduğu ittifakla kabul edilen herhangi bir hükümdarın durumunu zikredeceğim.
Adem, Allahın kendisine bahşettiği dünya mülkü yanında ayrıca kendi çocukları için de peygamber ve elçi olarak gelmişti. Allah, Ademe yirmi bir sayfa indirmiş ve o bu sayfaları kendi eliyle yazmıştı. Bu sayfaları kendisine öğreten ise Cebrail idi.”
Ebu Zerrin rivayet ettiği bir hadiste Peygamber: Peygamberlerin sayısı yüz yirmi dört bindir. buyurmuştur. Ebü Zerrin: “Bunların kaç tanesi elçi (resul) dir?” sorusuna Peygamber: Hoş ve sayıları büyük bir grubu oluşturmak üzere üç yüz on üç tanedir. buyurmuştur. Yine Ebu Zerrin: “Bunların ilki kimdir?” sorusuna Nebi: Ademdir. cevabını vermiştir. Ebü Zerrin: “Ey Allahın elçisi! Adem, elçi ve peygamber midir?” sorusuna ise Peygamber: Evet o, elçi ve peygamberdir. Allah onu kendi eliyle yarattı, ona kendi ruhundan üfledi, sonra da onu insan şekline soktu. karşılığını vermiştir.
Allah tarafından Adem üzerine yirmi bir sayfa içerisinde indirilen şeyler arasında domuz etinin, kan ve laşenin haram olduğunu bildiren hükümler ile alfabe (veya noktalı harfler – huruf-ı muceme) harfleri bulunmaktaydı.