"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
İslam Tarihi - İbnül Esir
Mesnevi Şerif - Mevlana
Peygamberler Tarihi
Tabakat - İbn Sad
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Bir müdafaa (Takriz)

Birkaç defa beraat kazanan Risale-i Nurun bir kaç vilayette haksız müsaderesine dair, Nurun yüksek bir talebesinin mahkemesindeki müdafaasından bir parçadır.

(Bu müdafaa, bir takriz olarak buraya ilhakı münasip görülerek derc edilmiştir.)

Diyarbakır Sulh Ceza Mahkemesi Yüksek Makamına,

Mahkeme-i adilenizin huzuruna çıkmaktan fevkalade memnunum.

adil mahkemeler; Kainat Halıkının Hak isminin, adil isminin ve daha çok esma-i İlahiyenin tecelligahıdır. Hak namına hükmeden, adil-i Mutlak hesabına adalet eden ve hakiki, İslami bir adalet olan kürsi-i mualla ne yüksektir, ne mübecceldir! Hak tanımaz mağrur zalimleri huzurunda ser-füru ettiren, haksızları hakkı teslime icbar eden adil mahkemeler, en yüksek tebcile ve en ali ihtirama sezadırlar.

Zulüm ve gadr ile hukuku ihlal edilmiş, haysiyet ve şerefi payimal edilmiş mazlumların, huzurunda ahz-ı mevki ile tazallum-u hal eden biçarelerin şu dünya-yı fanide ihkak-ı hak için mesned-i resleri, mahkemelerdir. Şu halde, ne şeref-bahş bir taht-ı alidir ki; mazlumlara melce ve penah, zalimlere de hüsran ve tebah oluyor.

İnsanların ebrarını da, eşrarını da cem eden huzur-u mehakim, öyle korkulacak bir yer değildir. Belki muhabbete, hürmete layıktır.

Sultanlarla köleleri, asilzadelerle ahad-ı nası müsavi tutan şu makam, saltanattan da mübecceldir. Hususuyla, bütün alem-i insaniyete devirlerin, asırların akışı boyunca adalet dersini veren İslam mahkemeleri; akvam-ı sairenin engizisyonlarına mukabil, adalet nurunu biçare beşerin kara sahifesine haşmetle aksettirmiştir. Adliye ve adalet tarihimiz, bunun binlerle misaline şahittir.

Ezcümle; bu mübarek, adaletli mahkemenin huzurunda iftiharla arz etmek isterim ki; meşhur İslam seyyahı ve tarihçisi Evliya Çelebi, Seyahatnamesinde diyor ki: “İlk İstanbul kadısı (hakimi) olan Hızır Bey Çelebinin huzurunda, Haşmetli Padişah Fatih ile bir Rum mimarı arasında şöyle bir muhakeme cereyan eder:

Büyük bir abidenin inşasında kullanılacak iki mermer sütunu Fatih, bir Rum mimarına teslim eder. Mimar da, Fatihin arzusunun hilafına olarak, bu sütunları üçer arşın kesip kısaltır. Fatih, cezaen, Rum mimarının elini kestirir. Rum mimarı da, Fatih aleyhine dava açar. Bunun üzerine mahkemeye celp edilen Büyük Padişah, baş köşeye geçmek istemiş. Birdenbire, hakimin şu ihtarıyla karşılaşmış:

“Oturma beyim! Hasmınla mürafaa-i şeri olacaksın; ayakta beraber dur!”

Hızır Bey Çelebi; bu koca şanlı Padişah-ı maznuna, haksız el kestirdiği için, kendisinin de kısasa tabi olduğunu ve elinin kesileceğini bildirir.

Fakat, mimar kısası istemediği için, Büyük Fatih, günde on altın tazminata mahkum olur ve hatta kısastan kurtulduğu için, bu tazminatı kendiliğinden yirmi altına çıkarır.

İslam mahkemesinin adaletinin şanlı misallerinden biri olan şu misal, bize en haşmetli hükümdarlarla en aciz fertlerin huzur-u mehakimde müsavi olduğunu gösteriyor.

İşte ben de bugün, Fatih kadar şanlı, kahraman İslam hakimi Hızır Bey Çelebinin makamının mümessili olan ve hakiki adalet-i Kuraniyeyi esas tutan bir makamın yerinde bulunan bir mahkemenin huzurunda bulunuyorum. Bütün kalbimi huzur ve sürura kalbeden memnuniyetim budur.

Kahraman ecdadımızın bu kadar ulviyetinin sırrı; kalblerinde Allah korkusunun mevcudiyetiyle, Kuran nurunun ve nihayetsiz feyzinin ruhlarında yerleşmiş olması ve kudsi hakaika karşı sonsuz ve nihayetsiz derecede merbutiyetleridir. O mübarek ecdattan bize tevarüs eden, Allah ve Kuran için akıttıkları kudsi kanlarının halen eserleri bulunan bu yurtta ve aziz canlarını feda ettikleri şu memlekette: “Kuranın kudsi hakikatlarına hizmet ediyor, Kuranın tefsirini okuyor, evinde bulunduruyor” kaydıyla mahkemenin huzuruna sevk edildim.

Evet muhakememiz şahsımla alakadar olmaktan ziyade, Risale-i Nurun muhakemesidir. Risale-i Nur ise, Kuran-ı Mucizül-Beyanın semavi ve kudsi hakaikının tereşşuhatı olmak hasebiyle, o yüksek eserlerdeki kıymet, doğrudan doğruya Kurana aittir. Şu halde, muhakeme de Kuranın muhakemesidir. Ehl-i Tevhidin kitabı olan Kelamullah bütün ayat ve beyyinatıyla Halık-ı kainatın vahdaniyetini ve ehadiyetini ilan ediyor.

Kuranın ehl-i ukulü hayrette bırakan icazı, belagat ve fesahati, nihayet derecedeki yüksek üslubu, selaset-i beyanı, elhasıl sonsuz bedayi ve camiiyeti ile ins ve cinnin kıyamete kadar gelecek ihtiyacatına ekmeliyetle kafi gelmesi, dünya ve ahiret saadetinin rehberi bulunması ve bütün asırlardaki tabakat-ı beşere hitap etmesi ve kainat Halıkının marziyatını kullarına bildirecek ayat ve beyyinatı tefsir ve izah edecek mütehassıs ehl-i ilmin bulunması zaruretine binaen her asırda gelen binler müdakkik ehl-i ilim, yüz binlerle Kuran tefsirlerini meydana getirmişler; bütün asırları Kuranın nuruyla ışıklandırmışlardır.

İşte Risale-i Nur da; bu asırda Kuranın feyziyle vücut bulan, beşerin tekemmülatına uygun olarak Kuranın gösterdiği mucizeli hakikatların, bu tekamül ile saha-yı fiile konulduğunu bildiren ve asrın idrakine hitap eden gayet kudsi bir tefsirdir. Kuran baştanbaşa Tevhid-i İlahiyi ilan ediyor. Risale-i Nur da, İman-ı Billahı gösteren ve hakaik-ı imaniyeyi ders veren ayetleri tefsir ediyor.

İşte muhakemenin asıl mevzuu budur.

Otuz seneden beri gizli din düşmanlarının, komünistlerin ve masonların tahrikatiyle Risale-i Nur şakirdleri, birçok mahkemelere sevkedilmişler. adil mahkemeler de, o hain, gizli din ve Kuran düşmanlarının ettikleri iftiraları inceden inceye tetkik etmişler, “Bunlarda bir suç yok; kitaplar ise, faideli kitaplardır” diyerek, çok mahkemeler beraatla neticelenmişlerdir.

Temyiz mahkemesi de, üç defa mahkemelerin beraat kararını tasdik etmiş. Hüküm kaziye-i muhkeme haline geldiği halde, memleketi umumi bir dinsizliğe sürüklemek için perde arkasındaki din düşmanları; faaliyetlerini mütemadiyen tazelemişler, sükun ve asayişe pek çok muhtaç olan memleketimizi bu cihetten zaafa uğratmak için adliyeleri, mahkemeleri daima hainane tertiplerle meşgul etmişlerdir.

Evvelce şifahen dahi arz ettiğim vecihle; Selef-i Salihinin bıraktığı kudsi tefsirler iki kısımdır: Bir kısmı, ahkama dair tefsirlerdir. Diğer bir kısmı da, ayat-ı Kuraniyenin hikmetlerini ve iman hakikatlarını tefsir ve izah ederler. Selef-i Salihinin bu türlü tefsirleri çoktur. Hususan Gavs-ı azam Şah-ı Geylani, İmam-ı Gazali, Muhyiddin-i Arabi, İmam-ı Rabbani gibi zevat-ı kiramın eserleri, bu kısım tefsirlerdir. Bilhassa Mevlana Celaleddin-i Rumi Hazretlerinin Mesnevi-i Şerifi de bu tarz bir nevi manevi tefsirdir. İşte Risale-i Nur, bu tarz tefsirlerin en yükseği, en mümtazı ve en müstesnasıdır. İşte madem bu tarz tefsirler mütedavildir, kimse ilişmiyor, Risale-i Nura da ilişmemek lazımdır. İlişenler, Kurana ve ecdada düşmanlıklarından ilişirler.

Risale-i Nur, erkan-ı imaniyeyi ve ayat-ı Kuraniyeyi tefsir ederek öyle bir tarzda beyan eder ki; hiç bir münkir, hiç bir dinsiz, o hakikatları inkar edemez. Hem riyazi bir katiyetle ispat eder, göze gösterir, aklı doyurur, letaifi kandırır; artık hiç bir imani ve Kurani hakikatı inkara mecal kalmaz. Bundan dolayıdır ki; dinsizler, komünistler, bu memlekette Risale-i Nur varken melunane fikirlerini saha-yı tatbike koyamadıklarından ve bir manevi bekçi gibi Risale-i Nur daima karşılarına çıktığından, Risale-i Nurun her vecihle neşrine sed çekmeyi gaye edinmişlerdir.

Risale-i Nur, tahkiki iman dersleri verir. Şakirdlerini her türlü fenalıktan alıkoyar. Kalblere doğruluk aşılar. Onu hakkıyla anlayan artık fenalık yapamaz. Onun içindir ki, bugün memleketin her tarafındaki Risale-i Nur talebeleri, asayişin manevi muhafızı hükmündedirler. Şimdiye kadar hiç bir hakiki Nur talebesinde asayişe münafi bir hareket görülmemiş, adeta Nur talebeleri zabıtanın manevi yardımcısı olmuşlardır. Risale-i Nur talebelerinin rıza-i İlahiden başka, amal-i uhreviyeye müteveccih olmaktan gayri düşünceleri yoktur. Şu halde, Risale-i Nura garazkar tertipler hazırlayanlar, perde arkasındaki malum din düşmanlarından başka kimse değildir.

Yukarıdaki maruzatımızda birçok mahkemelerin beraat kararlarının mevcudiyetini arz etmiştim. Elde edebildiğim tarih ve numaralarını beyan ederek, o adil ve yüksek mahkemelere milyonlar Nur Şakirdleri namına minnettarlığımızı bildirmek isterim. Umum Risalelerin beraat ve iadesi hakkında Denizli Ağır Ceza Mahkemesinin 15/Haziran/1944 tarihli beraat kararıyla, İstanbul Eminönü Ağır Ceza Mahkemesinin 1953 tarih ve 1951/137 esas ve 27/952 kararıyla ki; geçen celsede Sebilür-Reşad Gazetesinin takdim ettiğim nüshasında bildirilen beraat kararıdır. Ayrıca mahkeme-i alinize suret-i mahsusada arz ve takdim ettiğim Asa-yı Musa dahil umum Risale-i Nur Külliyatının Mersin Ağır Ceza Mahkemesinin 17/1954 esas 421/954 karar ve 9/4/954 tarihli beraat kararının mevcudiyetleri; mahkemelerin temininde olarak hiç bir elin Risale-i Nura ilişmemesini tazammun ettiği halde, mestur düşmanların hainane faaliyetleriyle bu sefer de tahsisen Asa-yı Musa kastedilerek adil ve yüksek mahkemeye gelmiş bulunuyoruz.

Risale-i Nur, İman-ı Billah ile Tevhidi; en yüksek derecede, aynelyakin ve hakkalyakin bir surette göze gösterip bütün letaifi azami derecede doyurmasıyla imanı taklidden kurtarıp, derece-i tahkike yükseltir. Asa-yı Musada ise, bu ulvi ve kudsi iman dersi, en parlak bir surette, hem görülmemiş ihtişam ile ispat edildiğinden, yüz otuz cilde yaklaşan Risale-i Nur tefsirinin adeta hülasası hükmündedir.

Bütün semavi kitapların ve bütün peygamberlerin en büyük davası, Halık-ı Kainatın uluhiyet ve vahdaniyetini ilandır. Kuran, baştanbaşa Tevhidi gösterir. İşte Asa-yı Musa da; Müslümanlara ve umum beşeriyete Cenab-ı Hakkın birliğini ve delail-i vahdaniyetini güneş gibi göstermesinden, en büyük bir mütefekkir ile bir dinsizi ve bir feylesofu hakaik-ı imaniyeyi tasdike mecbur ettiği gibi, en ami bir adamın da en yüksek hakikatları, en büyük bir suhuletle anlamasını temin eden, tevhidi gösteren, ayat-ı Kuraniyenin en kudsi bir tefsiridir.

Aynen ismi gibidir. Nasıl ki Musa , elindeki asasıyla kara taşlardan, çorak vadilerden, ateş fışkıran çöllerden ab-ı hayatı fışkırttığı gibi, Asa-yı Musa da, vahdaniyet-i İlahiyeyi ispat etmesiyle dünya ve ahiret alemlerini ziyadar edecek Tevhid nurlarını fışkırtıyor; taş gibi kalpleri, mum gibi eritiyor; şevki ile gönülleri teshir ediyor.

Hem madem mahkemelerin beraatı mevcut ve vicdan hürriyeti var ve hiçbir memlekette ilim ile iştigal edenlere ilişilmiyor; şu halde, ulum-u evvelin ve ahirini cami olan Risale-i Nura da ilişilmemek lazımdır.

Risale-i Nur yurdun asayişine, sükun ve selametine hizmet ettiğine delil; milyonlar talebelerinin hiçbirisinde bir vakanın görülmemiş olmasıyla beraber, hepsinin de namuskarane faaliyetleriyle müstakim görülmeleridir. Risale-i Nur Külliyatı, Asa-yı Musa ile birlikte kütüphane-i mesaimin hariminden alınması ile, her türlü suç unsurunun mevcudiyetini bizzat refeder. Zira her münevver adam, kütüphanesinde her nevi kitabı bulundurur, okur, tetkik eder. Melunane fikirleri neşreden ve anarşistliği telkin eden kitaplar bile kütüphanelerde açıkça tetkike tabidir.

Hülasa: Risale-i Nur, Kuranın bu asırda en yüksek ve en kudsi bir tefsiridir. Hakikatları semavidir, Kuranidir. O halde Kuran okundukça, o da okunacaktır. Risale-i Nur, mücevherat-ı Kuraniye hakikatlarının sergisidir, pazarıdır. Bu ulvi pazarda herkes istediği gibi ticaret yapar. Uhrevi, manevi zenginliklere mazhariyeti temin eder.

Bu kadar maruzatımızla ifade etmek istedim ki: Maksadımız, imanımızı kurtarmaktır, imana hizmettir, Kurana hizmettir. ahirete müteveccih olan bir hal ise, hiçbir güna suç mevzuu olamaz. Mütemadiyen şikayette bulunduğumuz o gizli din düşmanları, türlü türlü entrikalarla, tertiplerle, izaçlarla bizleri bu kudsi vazifeden menetmeye uğraşmaktadırlar. Bizler ise bu kudsi yolda Kuran ve iman için herşeyimizi fedaya seve seve hazırız.

Değil dünyevi ızdıraplar, cehennemi azaplar da verilse, bıçaklarla da doğransak, en müthiş ölümlere de maruz bırakılsak, asırlar boyunca milyonlar mübarek ecdadımızın feda-yı can ettikleri bu kudsi hakikata, bizim canımız da feda olsun. Bir değil, bin ruhum da olsa, Kuran için, iman için hepsini feda etmeye her zaman hazırım!

Şu aziz vatanın taşları, toprakları, abideleri, kubbeleri, camileri, minareleri, mezar taşları, türbeleri; Kuranın tebliğ ettiği zemzeme-i Tevhidi haykırıyorlar. İman ve Kuranın ezeli nurunu, atom zerratına kadar nüfuz edip ilan ettiği Tevhid hakikatını, hiç bir kuvvet bu vatanın ve bu milletin sine-i pakinden silemez.

Muhterem mahkemenizden, yüksek adaletinizden; hakaik-ı Kuraniyeyi ve vahdaniyet-i İlahiyeyi haşmetle ilan eden ve tevhidi, azami derecede gösteren Risale-i Nur Külliyatının iadesine ve beraatına karar vermenizi rica ederim.

Risale-i Nur, Kuranın malıdır. Arşı ferşe bağlayan Kelamullah ile mazi canibindeki milyarlar ehl-i iman, evliya ve enbiya alakadar oldukları gibi, Risale-i Nur mahkemesiyle de manen alakadardırlar. Çok ihtiyarlamış arzın, dörtyüz milyon Müslüman sekenesi, Risale-i Nurun beraatına ve serbestiyetine ve intişarına muntazırdırlar.

Mazi tarafından perde-i gayb arkasına çekilen mübarek ecdadımızın nurani kafileleri, ulvi makamlarından Risale-i Nur mahkemesine manen nazırdırlar. Müstakbel cephesinin feyizkar nesilleri, beraat kararını bekliyorlar.
Emekli Yüzbaşı Mehmed Kayalar
يَۤا اَللهُ يَا رَحْمٰنُ يَا رَحِيمُ يَا فَرْدُ يَا حَىُّ يَا قَيُّومُ يَا حَكَمُ يَا عَدْلُ يَا قُدُّوسُ
İsm-i azamın hakkına ve Kuran-ı Mucizül-Beyanın hürmetine ve Resulallah aleyhissalatü vesselamın şerefine, bu mecmuayı bastıranları ve mübarek yardımcılarını Cennetül-Firdevste saadet-i ebediyeye mazhar eyle. amin. Ve hizmet-i imaniye ve Kuraniyede daima muvaffak eyle. amin. Ve defter-i hasenatlarına, Sözler mecmuasının herbir harfine mukabil, bin hasene yazdır. amin. Ve nurların neşrinde sebat ve devam ve ihlas ihsan eyle. amin.

Ya Erhamerrahimin! Umum Risale-i Nur şakirtlerini iki cihanda mesut eyle. amin. İnsi ve cinni şeytanların şerlerinden muhafaza eyle. amin. Ve bu aciz ve biçare Saidin kusuratını affeyle. amin.
Umum Nur şakirtleri namına Said Nursi