1121. Dırar b. el-Hattab
[Dırar b. el-Hattab] b. Mirdas b. Kebir b. Amr b. Habib b. Amr b. Şeyban b. Muharib b. Fihr. Annesi Ümmü Dırar b. Amr olup, ismi Hind bt. Malik b. Cahvan b. Amr b. Habib b. Amr b. Şeyban b. Muharib b. Fihrdir. Dedesi Amr b. Habib olup, “deve yavrusunu yiyen” kişidir. Bu lakapla meşhur olması şöyle olmuştur: Bir keresinde Bekiroğullarına saldırırlar ve onların taptıkları deve yavrusunu alıp onu yer. Amcası Hafs b. Mirdas asil biriydi. Dırar b. el-Hattab Kureyşin süvari savaşçılarından ve şairlerinden biriydi. Onlarla birlikte sefer ve savaşların hepsine katıldı. Şiiriyle müşrikleri coşturur ve kendisi de müthiş savaşırdı. Uhud savaşında Sad b. Muazın kardeşi Amr b. Muazı öldüren kişidir. Onu öldürdüğünde şöyle demiştir: Seni huriyle evlendiren adamı kaybetme] O şöyle diyordu: “Muhammedin Sahabisinden on kişiyi evlendirdim.”] Ömer b. el-Hattaba yetişti ve mızrağıyla onu vurdu. Sonra mızrağını kaldırıp ona dedi ki: “Ey el-Hattabın oğlu! Bu şükredilen bir nimettir. Vallahi seni asla öldürecek değildim.” Uhud günü dağdan okçuların çekildiğini görüp bunu Halid b. el-Velide bildiren kişi odur. Bunun üzerine her ikisi de yanındakilerle beraber topluca saldırıya geçmişler, dağda kalan okçuları öldürdükten sonra İslam ordusuna arkadan saldırmışlardı. Hendek savaşında da onun adı anılmış ve hareketi olmuştu. Dağı yanındakilerle beraber dolaşıp geçmek istemiş, Müslümanlar buna engel olmuştu. Onlar Beni Ubeyd dağının yanında Gatafan süvarileriyle beraber iken Ömer b. el-Hattab, Dırarın yanında Uyeyne b. Hısn varken Hendekte bir gece onu durdurmuştu. Müslümanlar onlara taş ve ok atmışlar, çok kişinin yaralanmasıyla geri dönmek zorunda kalmışlardır. Daha sonra Allah (c) ona İslam nimetini bahşetti ve Mekkenin fethinde Müslüman oldu. Müslümanlığı çok iyiydi. Katıldığı savaşları ve yaşadıklarını anlatırdı. Ensara şefkat gösterirdi. Onların sıkıntılarını, makamlarını, o güzel yerlerde canlarını Allah için feda etmelerini yad ederdi. Şöyle derdi: “İslamı bize ikram eden ve Muhammed ile bizi nimetlendiren Allaha hamd olsun.”
1122. Rebah b. Amr
[Rebah b. Amr] b. el-Muğterif.] Adı Üheyb b. Cahvan b. Amr b. Habib b. Amr b. Şeyban b. Muharib b. Fihr. Annesi er-Revva bt. Abdullah b. Hurşeb, Cuzeyme b. amir b. Abdümenaf b. Kinane kabilesindendir. Dedesi Amr b. Habib olup “devenin yavrusunu yiyen” olarak anılır. Rebah b. Amrın Çocukları: 1-Hassan: Rebah, Mekkenin fetih günü doğan bu oğlunun adıyla künyeleniyordu. 2-atike 3-Ümmü Hakim: Bu üç çocuğun annesi, Amr b. Mühan b. amir b. Dabi b. el-Muhteriş b. Huleyl b. Habeşe b. Huzaanın kızıdır. 4-Ubeydullah 5-el-Hakem 6-Said: Son üçünün annesi Suhayle bt. Abdullah b. Mücalid b. Abdullah b. Amr, Datır b. Hubşiyye b. Selul b. Huzaanın soyundandır. 7-Ubeyde, Amr 8-Sahra: Son ikisinin annesi, Vahidoğullarından Selma bt. Ubeyde b. Abdullah b. Cüveyriyedir. 9-Abdülmelik: Annesi Kelb kabilesine mensup Leysoğullarından Zeynep bt. Mıkyes b. Subabe b. misafirdir. 10-Malik 11-Ümmül-Esved: Son ikisinin annesi Ümmü Haristir. Adı, Zeynep bt. Malik b. Üneys b. Ümeyye b. Abdullah olan bu kadın Uzreoğullarındandır. 12-asım 13-ed-Dahhak ve Muhammed: Son ikisinin annesi, Muaze bt. asım b. Nuaym b. Süfyan b. Salebe b. Hıraşdır. Ayrıca Kebir, Nafi, Külsum, Zaide, Abbas, Süleyman, Kesire, Ümmü Amr, Ümmü Said, Rayta, Hakime ve Ümmü Müslim, ümmü veledlerden doğan diğer çocuklarıdır. Rebah, Abdurrahman b. Avfın ticaret ortağıydı. Mekkenin fethinde Müslüman oldu. Şehadetiyle ilgili bir şey duymadık. Bize Ravh b. Ubade haber verdi; dedi ki: Bize İbn Cüreyc anlattı; dedi ki: İbn Şihab dedi ki: es-Saib b. Yezid dedi ki: Abdurrahman b. Avf ile beraber olduğumuz sırada Abdurrahman yolun kenarına geçti ve Rebah b. el-Muğterife dedi ki: Ey Ebu Hassan! Bize şarkı söyle! O güzel şarkı söylerdi. Rebah onlara şarkı söylerken Ömer b. el-Hattab onların arkasından onlara yetişti. Ömer o zaman halifeydi. Bu nedir? diye sordu. Abdurrahman Eğleniyor, geceyi geçiriyoruz. dedi. Bir şeyler yapacaksan Muharib b. Fihrin sülalesinden Dırar b. el-Hattabın şiirini oku! dedi.
1123. Nehşel b. Amr
[Nehşel b. Amr] b. Abdullah b. Vehb b. Sad b. Amr b. Habib b. Amr b. Şeyban b. Muharib b. Fihr. Annesi Rayta bt. Abdullah b. el-Arec b. Celile, Hüzeyl kabilesindendir. Nehşelin çocukları; İbn Amr Abdurrahman, Abdullah, Nadle, Kutn, Salih olup, el-Harre gününde öldürülmüşlerdir. Anneleri Kesir b. el-Heysem b. Kurtun kızı olup, Nasr b. Muaviyenin soyundandır. Diğer çocukları, Ebu Bekir, Dırar, Muhammed, Nehşel ve Humeydedir. Anneleri Ümmü Cemil bt. Musafi b. Enes b. Abde b. Cabir b. Vehb b. Dabab b. Huceyr b. Abd b. Mais b. amir b. Lüeydir.
1124. Ukbe b. Nafi
[Ukbe b. Nafi] b. Abdükays b. Lakit b. amir b. Ümeyye b. ez-Zarib b. el- Haris b. Fihrdir. Annesi Lahmdandır. Babası Nafi b. Abdükays, Hebbar b. el-Esved b. el-Muttalib ile birlikte Nahas günü Resulallahın kızı Zeynebin yanındaki kişilerdir. Ukbe b. Nafiin çocukları Iyad, Ebu Ubeyde, Abdurrahman ve Amrın anneleri ümmü veleddirler. Diğer çocukları, Emetüllah ve Ümmü Nafidir. Anneleri Umeyre b. Mevhebe olup, Sehm b. Amr soyundandır. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bize el-Velid b. Kesir anlattı. O Yezid b. Ebu Habibden, o da Ebül-Hayrdan şöyle dediğini rivayet etti: Müslümanlar Mısırı fethettiklerinde Amr b. el-as süvarileri baskın yapmak üzere çevre köylere gönderdi. Ukbe b. Nafi b. Abdükaysı da gönderdi. Nafi, el-as b. Vailin anne bir kardeşiydi. Süvariler savaşmak üzere en-Nube ]topraklarına girdi. Orada Rumlara karşı yapılan yaz savaşları gibi savaş yaptılar. Müslümanlar orada büyük bir direnişle karşılaştılar. Karşılaştıkları ilk günde onlar, Müslümanların üzerine ok yağdırdılar. Müslümanların çoğu yaralandı. Müslümanlar çok sayıda yaralı ve gözlerini kaybetmiş halde geri çekildiler. Onları o gün “gözden vuran” diye adlandırdılar. Bu şekilde çatışmalar sürerken, Abdullah b. Sad b. Ebu Serh, Osmanın atamasıyla Mısır valisi oldu. Rumlar ondan barış ve mütareke istediler. Cizye ödemek şartıyla bir anlaşmaya varıldı. Sadece her yıl 300 baş hayvan hediye edeceklerdi. Buna karşılık Müslümanlar da onlara o kadar yiyecek vereceklerdi. Muhammed b. Ömer dedi ki: Amr b. el-as, Ömer b. el-Hattaba mektup gönderdi. Mektubunda “Ukbe b. Nafi el-Fihriyi atadığını, kendisinin de Zevileye] kadar ulaştığını, Zevile ile Berka] arasında barış olduğunu, bölge insanının boyun eğdiğini, Müslümanların zekat verdiklerini, Gayr-i Müslimlerin de cizye ödediklerini” bildirdi. Amr b. el-as, Trablusa ulaştı ve orayı fethetti. Ömere mektup yazıp kendi bulunduğu yer ile İfrikıyye arasında dokuz günlük yolun olduğunu söyledi. Şayet Emirül-Müminin oraya girmelerini uygun görürse bunu yapacağını bildirdi. Müslümanların onlara karşı cesaretlerinin yerinde olduğunu, onların savaşma tekniklerini bildiklerini, çok güçlü bir düşman olmadıklarını ve İfrikıyyenin Mağrib ülkelerini malının merkezi olduğunu, oranın fethedilmesiyle Allahın Müslümanlara bolluk vereceğini bildirdi. Ömer ona şöyle yazdı: “İfrikıyyeyi fethedersen, oraya askersiz adil bir valiyi nasıl atayacaksın? Onun öldürülmesine karşı emin olamam. Şayet sen adamlarınla orayı doldursan bile Mısırdaki mal varlığını ya da çoğunu oraya götürmen gerekecek. Oraya Müslümanlardan bir orduyu sokma! Vali benden sonra kendi tercihini uygular.” Osman yönetime gelince, insanlar İfrikıyyeye savaş açtılar. Osman onlara Abdullah b. Sada katılmalarını emretti. Abdullah b. Sada da, yanındakilerle ve Osman b. Affanın gönderdiği yardımcı kuvvetlerle İfrikıyyeye yürümesini emretti. Bunun üzerine harekete geçti. Oraya yakın bir yerde durdu. Oranın Patriki,] onlara haraç vermeleri karşılığında bir anlaşma yaptı. Abdullah b. Sad da bu teklifi kabul etti. Muaviye b. Ebu Süfyan yönetime gelince, Ukbe b. Nafi b. Abdükays el- Fihriyi İfrikıyyeye 10.000 kişilik bir Müslüman ordusuyla savaş için gönderdi. Ukbe orayı fethetti ve Kayravan kentini kurdu. Kentin yeri sık ağaçlarla kaplı ormanlık bir alandı. Orada yılanlar, vahşi hayvanlar ve diğerleri hiç eksik olmazdı. Burası için Allaha dua etti ve hiçbirinden eser kalmadı. Hepsi de Allahın izniyle kaçıp gitti. Hatta yırtıcı hayvanlar yavrularını bile taşıdılar. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bize Musa b. Ali b. Rebah anlattı. O da babasından şöyle dediğini rivayet etti: Ukbe b. Nafi şöyle seslendi: Biz yerleşeceğiz, gidin. Bunun üzerine hayvanların yuvalarından çıkıp kaçtıkları görüldü. Muhammed b. Ömer dedi ki: Musa b. Aliye “İfrikıyyede öldüren akreplerin var olduğu söyleniyor.” dedim. “Onun bir bölgesinde o akrepler mevcuttur. Korkulacak şekilde bir insanı sokmaları nadirdir. Çoğunlukla Allah böyle birine şifa verir.” dedi. Musaya dedim ki: “İfrikıyye binalarının bugün ulaştığı noktayı gördün mü? Orada arkasından devamı gelen ilk binayı inşa eden kimdir?” Dedi ki: “İlk binayı yapan Ukbe b. Nafi ve onun yanındakilerdir. Evleri, meskenleri yapmışlar ve orada kalmışlardır.” Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Mufaddal b. Fedale el-Meafiri anlattı. O da Ebu Reca diye künyelenen amir b. Lüeyoğullarının mevlası Yezid b. Ebu Habibden şöyle dediğini rivayet etti: Bana Mısır ordusundan bir asker dedi ki: Ukbe b. Nafi ile İfrikıyyeye geldik. O, orayı yerleşime açan ilk kişidir. Orada insanlara ev yeri verdi. Mescit yaptı. Görevinden azledilene kadar onunla beraber kaldık. O, çok hayırlı bir vali, çok hayırlı bir komutandı. Muaviye b. Ebu Süfyan, Ukbe b. Nafii azledince Mesleme b. Muhalled el- Ensariyi atadı. Onu hem İfrikıyyeye, hem de Mısıra vali olarak atadı. Böylece Mısırın başındaki Muaviye b. Hudeyc el-Kindiyi de azletti. Mesleme b. Muhalled mevlası Dinar Ebül-Muhaciri İfrikıyyeye gönderip Ukbe b. Nafii azletti. Mesleme b. Muhallede şöyle dendi: “Keşke Ukbe b. Nafii oranın başında bıraksaydın. O, çok cesur ve erdem sahibi biridir. Orayı yerleşime açan ve mescidini yapan kişidir.” Mesleme bunun üzerine dedi ki: “Ebül-Muhacir gördüğünüz gibi, bizden biri gibidir. Bizim sıkıntılarımıza valilik makamı olmadan da, büyük bir karşılık almadan da katlanmıştır. Biz onu görevlendirmek ve mükafatlandırmak istiyoruz.” Sonra da onu İfrikıyyeye gönderdi. Dinar Ebül-Muhacir, İfrikıyyeye geldiğinde Ukbe b. Nafinin yerleşime açtığı yere inmekten hoşlanmadı ve 2 mil ötesinde Eyt Kervan denilen bir yere indi. Orada bina inşa etti ve yerleşti. Ukbe b. Nafi, kendisini kötü bir şekilde azleden Ebül-Muhacire kızgın bir şekilde doğuya yöneldi. Onun üstesinden gelebilmek için Allaha dua etti. Bu duası Ebül-Muhacire ulaştığında ondan korkar oldu. Ukbe b. Nafi, Muaviyeye geldi. Ona dedi ki: “Allah için söyle, ben ülkeyi fethettim. Ülke bana boyun eğdi. Evler yaptım, cemaat için mescit yaptım. Göçebeleri yerleşik düzene geçirdim. Sonra Ensarın mevlasını gönderdin, o da kötü bir şekilde beni azletti.” Muaviye ondan özür diledi ve dedi ki: “Meslemenin kadrini, Mazlum İmamdan [ Osman] öğrendim. Onu başkalarına tercih ederdi. Sonra onun malıyla, kanıyla, kendisine bağlı insanlarla ve mevlalarıyla fedakarca yaptıkları işler bellidir. Seni görevine vali olarak iade ediyorum.” Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Ebu Bekir b. Abdullah b. Ebu Sebre anlattı; dedi ki: Bana Abdurrahman b. Ebu Sasaa anlattı; dedi ki: Mesleme b. Muhalled, Ebül-Muhaciri İfrikıyyeye atadığında ona takvalı olmasını, gidişatının güzel olmasını ve mevcut idareciyi de gönlünü hoş ederek azletmesini tavsiye etti. Çünkü oranın halkı, onun hakkında güzel şeyler söylüyordu. Ebül-Muhacir buna uymadı ve onu kötü bir şekilde azletti. Ukbe b. Nafi, Mesleme b. Muhallede uğradığında, Mesleme onun yanına geldi ve Ebül-Muhacirin kendisinin tavsiyelerine uymadığına dair yemin etti. Özellikle “Senin hakkında tavsiyede bulundum.” diye yemin etti. Muaviye, Ukbeyi vali olarak atamadı. Ukbe, Muaviyenin ölümüne kadar orada ikamet etti. Oğlu Yezid, babasından sonra onu atadı. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Musa b. Uley b. Rebah anlattı. O da babasından şöyle dediğini rivayet etti: Muaviyenin ölümünden sonra Ukbe b. Nafi, Yezide geldi. 62 yılında onu vali olarak İfrikıyyeye atadı. Bunun üzerine Ukbe b. Nafi, Ebül- Muhacire karşı öfkeyle hemen yola çıktı. Oraya ulaştığında onu sıkıca bağladı ve kötü bir şekilde azletti. Sonra Ebül-Muhaciri, demirlerle bağlı olduğu haldeyken yanına alarak, Tancanın arka tarafındaki es-Sus el-Ednaya] sefere çıktı. es-Sus el- Edna, Velila kentine bağlı Kayle ile el-Mağrib arasındaydı. Sus halkı, o zaman Ebül-Muhaciri, sıkıca bağladılar. Ukbe onların beldelerinde dolaştı. Hiç kimse onun karşısına çıkmadı ve onunla savaşmadı. Sonra Ukbe, İfrikıyyeye döndü. Kendi bölge sınırına yaklaştığında, yanındakilere izin verdi. Ayrılanlar gidince yanında çok az kişi kaldı. Bundan sonra Tehuze kentine yöneldi. Tehuze, İfrikıyyenın serhat şehirlerinden biridir ki Tabne ile Meşrık arasındaki ez-Zabın serhat kenti olan Tabnenin soluna düşer. Tehuze, İfrikıyye Kayravanının şehridir] ki, aralarında sekiz günlük bir mesafe vardı. Ukbe b. Nafi, Tehuzeye ulaştığında Küseyle b. Lemzem el-Evrebi, Rumlardan ve Berberilerden oluşturduğu büyük bir kuvvetle ona karşı geldi. Küseyle, Ukbe b. Nafinin kuvvetlerinin kendisinden ayrıldığını ve yanındakilerin azlığını haber almıştı. Büyük bir ordu toplamıştı. Karşılaştılar ve şiddetli bir çarpışma oldu. Ukbe b. Nafi şehid oldu. Yanındakiler de hep öldürüldü. Ebül-Muhacir, demire bağlı haliyle öldürüldü. İfrikıyye harp ateşiyle yandı. Küseyle yanındakilerle birlikte harekete geçti ve Kuniyeye] yani Ukbe b. Nafinin yerleşime açtığı mevkiye geldi. O ve yanındakiler orada konakladı. Bab Kayişte ve civarında onun yakınlarını yok ettiler. Her yerde onun taraftarlarını aradılar. Bu durum Yezid b. Muaviyenin ölümüne kadar sürdü. Onun hilafeti 3 yıl 3 ay sürdü. Fihroğullarının hikayesi burada bitti.
1125. Vahşi b. Harb
Mekkenin siyahilerinden biriydi. el-Haris b. amir b. Nevfel b. Abdümenaf b. Kusayın kızının mevlasıydı. Onun değil de Cübeyr b. Mutim b. Adi b. Nevfel b. Abdümenafın mevlası olduğu da söylenir. Bize müşriklerle birlikte Bedir gazvesine katıldığına dair bir haber ulaşmamıştır. Ancak onlarla birlikte Uhud gazvesine çıkmıştır. el-Haris b. amir Nevfelin kızı ona şöyle demiştir: “Babam Bedirde öldürüldü. Şayet sen şu üç kişiden birini öldürürsen, özgürsün. Muhammed veya Hamza b. Abdülmuttalib veya Ali b. Ebu Talib. Ben onların arasında babama denk olacak başka birini göremiyorum.” Vahşi dedi ki: “Resulallaha güç yetiremeyeceğimi biliyordum. Arkadaşları onu bana vermezlerdi. Hamza ise, vallahi onu uyurken bulsam, heybetinden dolayı onu uyandıramazdım. Ali ise, onu zaten ben de istiyordum.” Vahşi dedi ki: “İnsanların arasında Aliyi ararken, Ali ortaya çıktı. Çok dikkatli, çok mücadeleci ve çok hareketli bir adamdı. Bu aradığım adam değil. dedim. Hamzayı gördüğümde insanları yarıp geçiyordu. Bir taşın ardına gizlendim. Haykırarak ve insanları kırıp geçirerek ilerliyordu. Siba b. [Ümmü] Enmar önüne çıktı. Onun annesi kadınları sünnet eden biriydi. Mekkede Şerik b. Ilac b. Amr b. Vehb es-Sekafinin mevlasıydı. Sibaın künyesi Ebu Niyardı. Hamza ona, Ey kadınları sünnet eden kadının oğlu! Sen de mi bize büyüklük taslayanlardansın? Yaklaş! diye bağırdı. Ona yüklendi, korkudan dizleri çözülünce onu yere çarptı. Üstüne oturup koyun keser gibi kesti. Sonra beni görünce bana doğru ilerledi. Sel yatağında ilerlerken ayağı bir çukura geldi ve tökezledi. Bunun üzerine mızrağımı şöyle bir yokladım. Durumumdan emin olunca kalçasından vurdum. Mızrak, mesanesinden çıktı. Arkadaşlarından bir grup üstüne geldi. Ebu Umare! dediklerini duyuyordum. Cevap vermiyordu. Vallahi adam öldü. dedim. Hindin babasına, amcasına ve kardeşine nasıl yandığını hatırladım. Arkadaşları onun ölümünden emin olunca onu bıraktılar. Beni görmüyorlardı. Onun üstüne atılıp karnını yardım ve ciğerini çıkardım. Hind bt. Utbeye götürdüm. Ona, Babanın katilini öldürürsem bana ne verirsin? diye sordum. Bana Üstümdekileri. dedi. Ona Bu Hamzanın ciğeridir. dedim. Onu aldı, çiğnedi ve tükürdü. Yutmadı mı, tiksindi mi bilmiyorum. Elbiselerini ve süs eşyalarını çıkardı ve bana verdi. Sonra dedi ki: Mekkeye gelince sana on dinar. Sonra dedi ki: Bana onun öldüğü yeri göster. Ona Hamzanın öldüğü yeri gösterdim. Cinsel organını, ve burnunu kesti, kulaklarını kopardı. Kestiklerinden pazu bandı, bilezik ve halhal yaptı. Bu şekilde Mekkeye döndü. Döndüğünde Hamzanın ciğeri onun yanındaydı.” Vahşi, aynı şekilde müşriklerin safında Hendek gazvesine de katıldı. Bu savaşta et-Tufeyl b. en-Numan el-Ensariyi ve Beni Selimeden birini öldürdü. Müslüman olduktan sonra şöyle diyordu: “Allah mızrağıma Hamza ve Tufeyli ikram etti. Beni onların eliyle aşağılamadı.” Yani, müşrik olarak onların elinde öldürmedi. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Ebu Bekir b. Abdullah b. Ebu Sebre anlattı. O Hüseyn b. Abdullah b. Ubeydullah b. el-Abbastan rivayet etti. O İkrimeden, o da İbn Abbastan şöyle dediğini rivayet etti: Resulallah Mekkenin fethinde Vahşinin ve bir grup insanın öldürülmesini emretti. Müslümanlar Vahşiyi öldürmek konusunda diğerlerine nazaran çok istekliydiler. Vahşi Taife kaçtı. Bir süre orada kaldı. Sonunda Taif heyetiyle birlikte Resulallaha gelip huzuruna girdi ve “Allahtan başka ilah yoktur. Muhammed onun kulu ve elçisidir.” dedi. Resulallah “Sen Vahşi misin?” diye sordu. “Evet!” dedi. “Otur, Hamzayı nasıl öldürdün anlat.” dedi. O da anlattı. Bunun üzerine Resulallah “Yüzünü bana gösterme!” dedi. Vahşi dedi ki: “Onu görünce, ondan saklanır oldum. İnsanlar Müseylime için savaşa gittiklerinde ben de onlarla gittim. Onu mızrağımla vurdum. Ensardan biri daha vurdu. Hangimizin öldürdüğünü Allah bilir. Ancak ben evlerin üstünden bir kadının Habeşli bir köle onu öldürdü! dediğini duydum.” Muhammed b. Ömer dışında biri dedi ki: “Vahşi şöyle diyordu: En hayırlı insanı da öldürdüm. En şerli insanı da öldürdüm.” Bunlarla Hamza b. Abdülmuttalib ile Müseylime el-Kezzabı kastediyordu. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Abdullah b. Nafi anlattı. O babasından, o da İbn Ömerden şöyle dediğini rivayet etti: Evlerin üstünde bir kadının “Onu Habeşli bir köle öldürdü.”dediğini duydum. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana aiz b. Yahya anlattı. O da Ebül-Huveyristen şöyle dediğini rivayet etti: Abdullah b. Zeydin Müseylimeyi vurduğunu, Vahşinin de mızrakla vurduğunu ve ikisinin birden onu öldürdüğüne dair bir kimsenin şüphe ettiğini duymadım. Muhammed b. Ömer dedi ki: Vahşi daha sonra Müslümanlar Şama sefer yaptıklarında onlarla beraber gitti. Orada onlarla birlikte savaşlara katıldı. Hımsı fethettiklerinde oraya yerleşti. İçki içer, parlak kırmızı giyerdi. Şamda içki yüzünden ilk defa [kendisine had cezası uygulanarak] darp edilen ve parlak kırmızı giyen kişidir. Bu konuda ihtilaf yoktur. Şamda onun neslinden insanlar vardır. el-Velid b. Müslim, Vahşi b. Harb b. Vahşinin babasından ve dedesinden naklettiği bazı hadisleri rivayet etmiştir. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Abdullah] b. Cafer anlattı. O İbn Ebu Avndan,o ez-Zühriden, o da Urveden şöyle dediğini rivayet etti: Bize Ubeydullah b. Adi b. el-Hıyar anlattı; dedi ki: Osman b. Affan zamanında Şamda savaştaydık. İkindiden sonra Hımsa uğradık ve “Vahşi nerede?” diye sorduk. “Onu bulamıyoruz. Şu anda şarap içiyor, sabaha kadar devam eder.” dediler. Biz seksen kişiydik ve sırf onun için geceyi orada geçirdik. Sabahleyin sabah namazını kılıp evine gittik. Bir de ne görelim. Yaşlı bir adam, kendisinin oturacağı kadar bir yer sergisi serilmiş. Ona “Bize Hamzayı ve Müseylimeyi öldürmeni anlat.” dedik. Bundan hoşlanmadı ve kaçındı. Bunun üzerine “Geceyi burada geçirmemiz sırf senin içindi.” dedik. Vahşi dedi ki: “Ben Mutim b. Adinin kölesiydim. Miras olarak Cübeyr b. Mutime geçtim. İnsanlar Uhud gazvesine çıkarken, beni de çağırdı ve dedi ki: Tuayme b. Adinin öldürülüşünü gördüm. Onu Hamza Bedirde öldürdü. Kadınlarımız hala onun derin üzüntüsünü taşıyorlar. Hamzayı öldürürsen özgürsün. Bunun üzerine insanlarla birlikte sefere katıldım. Yanımda mızraklarım vardı. Hind bt. Utbenin yanından geçiyordum Evet, Ebu Desme!] Tedavi et ki, tedavi edilesin! dedi. Uhuda vardığımızda, baktım Hamza insanlara saldırıyor ve onları kırıp geçiriyordu. Beni gördü, ben bir ağacın altında saklanmıştım. Bana doğru geldi. Önüne Siba el- Huzai çıktı. Ona yönelerek, Kadınları sünnet eden kadının oğlu! Sende mi bize üstünlük taslayanlardansın? Haydi gel! dedi. Sonra Hamza onun yanına geldi. Ona hamle yaptı, Sibaın ayaklarının parıltısını gördüm. Hamza onu yere çarptı, sonra da öldürdü. Hızlıca benim yanıma geliyordu. Önüne bir yarık çıktı ve düştü. Mızrağımla ona vurdum. Göbek altına isabet etti ve ayaklarının arasından çıktı. Onu öldürdüm. Hind bt. Utbeye uğrayıp haber verdim. Süs eşyalarını ve elbisesini bana verdi. Ayaklarında akik taşlı iki halhal, gümüşten iki bilezik ve ayak parmaklarına taktığı gümüş yüzükler vardı. İşte bunların hepsini bana verdi. Müseylimeye gelince, biz ölüm bahçesine girmiştik. Onu görünce mızrağımla vurdum. Ensardan biri de ona kılıcıyla vurdu. Hangimizin onu öldürdüğünü Rabbin bilir. Ancak ben evlerin üzerinden bir kadının, Onu Habeşli bir köle öldürdü. diyerek bağırdığını duydum. Ubeydullah b. Adi dedi ki: “Ona Beni tanıyor musun? dedim. Gözünü bana dikti, bakışlarını ayırmadı ve Sen, Adi b. el-Hıyarın atike bt. Ebül-Îsten olma oğlusun. dedi. Ubeydullah Evet! dedi. Vahşi, “Vallahi annenin seni emzirdiği korunaklı hevdecine kaldırdığı günden beri seni görmedim. Ayaklarındaki parıltıya baktım, şu anda da öyle.” dedi