Sakifin adı Kasi b. Münebbih b. Bekir b. Hevazin b. İkrime b. Hasafe b. Kays b. Aylan b. Mudardır.
842. el-Muğire b. Şube b. Ebu amir
el-Muğire b. Şube b. Ebu amir b. Mesud b. Muattib b. Malik b. Kab b. Amr b. Sad b. Avf b. Sakif. Annesi Esma bt. el-Efkam b. Ebu Amr b. Zuveylim b. Cuayl b. Amr b. Dühman b. Nasrdır. el-Muğire b. Şube, “Ebu Abdullah” künyesiyle bilinirdi. Aynı zamanda kendisine, “Muğiretür-Rey” de denirdi. O, dahi bir kişi olup, aklında çatışan iki şey olduğunda, mutlaka bunlardan birisiyle bir çıkış yolu bulurdu. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Muhammed b. Sad es-Sekafi, Abdurrahman b. Abdülaziz, Abdülmelik b. İsa es- Sekafi, Abdullah b. Abdurrahman b. Yala b. Kab ve Muhammed b. Yakup b. Utbe anlattı. O babasından ve başkalarından şöyle dediklerini rivayet etti: el-Muğire b. Şube dedi ki: Biz dinine bağlı bir Arap kavimi idik ve Lat adlı puta tapardık. Kavmimin Müslüman olduğunu görsem bile o zaman onların peşinden gitmemeyi düşünüyordum. Beni Malikten bir grup, Mukavkısa bazı hediyelerle gitmeye karar verince, ben de onlarla gitmek istedim. Bu konuda amcam Urve b. Mesud ile istişare ettim. O beni onlarla gitmekten sakındırdı ve bana, “Onlar arasında seninle beraber gidecek atalarının çocuklarından hiç kimse yoktur” dedi. Ancak ben gitmede direnerek onlarla beraber yola çıktım. Onlar arasında benim dışımda Ahlaftan kimse yoktu. Sonunda İskenderiyeye girdik. Bir de ne görelim Mukavkıs, denize nazır bir mecliste bulunmaktaydı. Ben bir sandala binerek onun meclisinin bulunduğu yerin hizasına geldim. Kendisi beni tanımadığından, birisine kim olduğumu ve ne istediğimi sormasını emretti. Görevli durumumuzu sorunca, ona durumumuzu ve geliş amacımızı anlattım. Bunun üzerine, bize bir ziyafet düzenlenmek üzere kiliseye inmemizi emretti. Daha sonra bizi çağırınca, huzuruna girdik. O, Beni Malikin reisine bakıp onu yanına çağırarak yanı başına oturttu ve ona: “Bütün bu topluluk, Beni Malikten midir?” diye sordu. O da, “Evet! Ahlaf kabilesinden bir kişi hariç, diğerleri, hep Beni Maliktendir.” cevabını vererek beni de ona tanıttı. Bu durumda ben ona göre, toplumun en basiti idim. Onlar hediyelerini takdim ettiler. O da, son derece memnun kalarak onları kabul etti ve bunların alınarak karşılığında birbirinden üstün hediyelerin verilmesini emretti. Bana da, söylemeye bile değmeyen basit bir şey verdi. Çıktığımızda Beni Malikin sevinçli bir şekilde ailelerine hediyelikler satın aldıklarını gördüm. Aralarında hiç birisi bana gördüğüm muamele sebebiyle üzüntüsünü ifade etmedi. Onlar, beraberlerinde şarap alıp yolda içmeye başladılar. Ben de onlarla beraber içtim; ama ben kendimde idim. Onlar Taife yöneldiklerinde, aldıkları hediyeleri ve hükümdardan gördükleri ilgiyi anlatmalarına ve kavmime de hükümdarın bana karşı kısıtlı ve ilgisiz davrandığını nakletmelerine gönlüm razı olmadı. Bunun için onları öldürmeye karar verdim. Biz Büsak denilen yere vardığımızda, kendimi hasta göstererek başımı bağladım. Bunu gördüklerinde, neyimin olduğunu sordular. Ben de, başımın ağrıdığını söyledim. Onlar şaraplarını ortaya koyup beni de çağırınca, “Benim başım ağrıyor, ben ancak size bardaklarınızı doldurabilirim.” dedim. Buna itiraz etmediler. Oturup onlara kadeh üstüne kadehler içirmeye başladım. Her bir bardak boşalınca onların içmeye iştahları artıyordu. Onlara dönüp dönüp bardaklarına şarap boşaltıyordum. Artık kaseleri kuruyunca, akılları başlarından giderek uyumaya başladılar. Bu esnada üzerlerine atılarak onları teker teker öldürdüm ve yanlarındaki her şeyi de alarak Nebinin yanına geldim. Kendisini, ashabının arasında Mescidde oturmuş olarak buldum. Üzerimde yolculuk kıyafeti olduğu halde, kendisine İslam selamı ile selam verdim. Beni tanıyan Ebu Bekir b. Ebu Kuhafe bana bakarak, “Kardeşim Urvenin oğlu! Sen mi geldin?” dedi. Ben de “Evet, Allahtan başka ilah olmadığına ve Muhammedin Onun kulu ve Resulü olduğuna tanıklık etmek üzere geldim.” dedim. Resulallah , “Seni İslama hidayet eyleyen Allaha hamdolsun.” dedi. Ebu Bekir, “Siz Mısırdan mı geldiniz?” diye sordu. Ben de, “Evet!” dedim. “Peki, seninle beraber olan Malikliler ne yaptılar?” dedi. “Onlarla benim aramda, Arap geleneğinden kalma bir sorun vardı. Bu nedenle şirk dini üzereyken onları öldürdüm ve eşyalarını alarak, humusunu alması veya onunla ilgili varsa başka görüşünü beyan etmesi için Resulallaha getirdim. Bu müşriklerden elde edilen bir ganimettir. Ben ise, Muhammedi tasdik etmiş bir Müslümanım.” dedim. Bunun üzerine Resulallah, “Senin Müslümanlığını kabul ediyorum. Ancak eşyalara gelince, ne onların mallarından bir şey alır, ne de beşe bölerim. Zira bu bir ihanettir. İhanette ise, hayır yoktur.” dedi. Bunun üzerine uzak, yakın olayların mahcubiyeti beni sararak dedim ki: “Ben onları öldürdüğümde, kendi kavmimin dini üzere idim. Daha sonra huzuruna girdiğim saatte Müslüman oldum.” dedim. Resulallah da, “İslam, kendisinden önceki şeyleri (günahları) ortadan kaldırmıştır.” dedi. Muğire b. Şube dedi ki: -Onlardan on üç kişi öldürmüştü.- Bu durum Taifteki Sakif kabilesine ulaştığında, birbirlerini savaşa davet ettiler. Daha sonra, Urve b. Mesudun benim yerime on üç diyet vermesine mukabil, barışa razı olmuşlardı. el-Muğire dedi ki: “Resulallahın 6. yılın Zilkade ayında yapmış olduğu Hudeybiye umresine kadar hep yanında kaldım. Bu da kendisiyle çıktığım ilk sefer idi. Ebu Bekir es-Sıddık ile beraber, Resulallahın yanına gelip gidenlerdendim.” Kureyş, Hudeybiye Antlaşması yılında Urve b. Mesudu Resulallah ile konuşmak üzere onun yanına gönderdi. Urve, Resulallahın yanına gelerek onunla konuştu. el-Muğire b. Şube başında miğfer olduğu halde Resulallahın yanı başında durmaktayken Urve, elini Resulallahın sakalına sürüyordu. el-Muğire, Urve elini Resulallahın sakalına sürmekteyken ona, “O (kılıç) henüz sana ulaşmadan elini çek!” dedi. Bunun üzerine Urve, “Ey Muhammed kimdir bu adam? Bu ne kadar da kaba, saba bir insanmış!” dedi. Resulallah, “Bu, senin kardeşinin oğlu el-Muğire b. Şubedir.” dedi. Bunun üzerine Urve, “Vefasız herif! Ben daha dün senin üzerimdeki pisliğini temizleyebildim!” dedi. Böylece Urve, Kureyşe giderek Resulallah ile konuştuklarını onlara bildirdi. Muğire b. Şube, bundan sonra Resulallah ile beraber tüm savaşlara katıldı. Sakif kabilesinin heyeti gelince, onları misafir ederek ikramda bulundu. Resulallah , el-Muğire b. Şubeyi Ebu Süfyan b. Harb ile beraber Taife gönderdi, onlar da Sakifin tanrısı olan Lat putunu yıkarak geldiler. Muğire b. Şube dedi ki: “Ben Resulallahın abdest suyunu taşırdım; Veda Haccında ben yanındayken, abdest alarak mestlerinin üzerini mesh ettiğini gördüm.” Bize Affan b. Müslim haber verdi; dedi ki: Bize Hammad b. Seleme anlattı; dedi ki: Bize Ali b. Yezid şunu haber verdi: Resulallah Hudeybiyedeyken, Urve b. Mesud, ona gelerek kendisiyle konuşurken elini onun sakalına sürüyordu. el-Muğire b. Şube ise, eli silahta hazır beklemekteydi. el-Muğire ona, “Henüz o (kılıç) sana ulaşmadan elini çek!” dedi. Bunun üzerine Urve ona bakarak, “Sen, o musun? Vallahi ben hala senin yaptığın vefasızlıkla uğraşıyorum.” dedi. Bize Ebu Üsame Hammad b. Üsame haber verdi; dedi ki: Bize İsmail b. Ebu Halid haber verdi. O da Kays b. Hazimden şöyle dediğini rivayet etti: Urve b. Mesud es-Sekafi Resulallaha gelerek elini Resulallahın sakalına atarak konuşunca, el-Muğire ona, “Yemin ederim ki, henüz o (kılıç) sana dönmeden elini Resulallahın sakalından çek!” dedi. Bunun üzerine Urve, “Bu kimdir?” deyince Resulallah, “O, kardeşinin oğludur. O, el-Muğire b. Şubedir.” dedi. el-Muğire de Resulallahın yanında elinde kılıç olduğu halde bekliyordu. Bunun üzerine Urve, “Evet, ey vefasız! Ben senin vefasızlığından dolayı henüz başımı yıkamış değilim.” dedi. Bize Ebu Üsame Hammad b. Üsame haber verdi. O Mücalidden, o da amirden el-Muğire b. Şubenin şöyle dediğini rivayet etti: Ben, zaman bakımından Resulallah ile beraber olmada insanların sonuncusuydum. Biz ona bir kabir kazdık, halk çıkınca, ben kazmayı kabre bıraktım; sonra da “Kazma düştü, kazma!” diyerek kabre inip kazmayı aldım ve elimi, Resulallahın üzerine sürdüm. Ben Resulallaha kavuşanların sonuncusuydum.” Bize Ubeydullah b. Hafs et-Teymi haber verdi; dedi ki: Bize Hammad b. Seleme haber verdi. O da Hişam b. Urveden şöyle dediğini rivayet etti: Resulallah kabre konulduğunda, el-Muğire b. Şube yüzüğünü kabre atarak, “Yüzüğüm, yüzüğüm!” dedi. Kendisine, “Git de yüzüğünü al!” dediler. O da girerek yüzüğünü aldıktan sonra, toprağı üzerime bulunduğum yere atın!” dedi. Halk da, onun dizlerinin yarısına varıncaya kadar üzerine toprak attılar. Böylece kabirden çıktı. Toprak Resulallahın üzerine tesviye edilince, el-Muğire, “Çıkın ki kapıyı kapatayım, Ben, zaman bakımından size göre Resulallah ile beraber bulunanların en yenisiyim” dedi. Halk da, “Yemin olsun ki, eğer böyle istemişsen, isabet etmişsin.” dediler. Bize Affan b. Müslim haber verdi; dedi ki: Bize Hammad b. Seleme anlattı. O Ebu İmran el-Cevniden şöyle dediğini rivayet etti: Bize olanlara şahit olan Ebu Asim anlattı; dedi ki: Resulallah , kabrine konulunca el-Muğire b. Şube, “Resulallahın ayaklarının hizasında düzeltmediğiniz bir yer kalmış.” dedi. Bunun üzerine kendisine, “Gir de kendin düzelt!” dediler. el-Muğire, kabre inerek ayaklarını oraya sürtmek suretiyle düzelttikten sonra, “Üzerime bulunduğum yere toprak atın!” dedi. Halk da onun dizlerinin yarısına varacak kadar üzerine toprak attılar; daha sonra çıkarak, “Ben size göre zaman bakımından Resulallah ile beraber bulunanların en yenisiyim.” dedi. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Abdullah b. Muhammed b. Ömer b. Ali anlattı. O da babasından şöyle dediğini rivayet etti: Ali b. Ebu Talib dedi ki: “Halk senin Resulallahın kabrine indiğinden bahsetmesin; sen de halka, yüzüğünün Resulallahın kabrine düştüğünden bahsetme!” Ali, yüzüğün nerede olduğunu görünce, inip onu çıkararak kendisine verdi. Muhammed b. Ömer, ilk hadisinde el-Muğirenin şöyle dediğini söyledi: “Resulallah vefat edince Ebu Bekir es-Sıddık beni en-Nüceyr halkına gönderdi. Daha sonra Yemame savaşında, Şamın fethinde Müslümanlarla beraber bulundum. Yermuk savaşında bulunup orada gözümden yaralandım. Kadisiyye savaşına katıldım. Sad b. Ebu Vakkas tarafından elçi olarak Rüsteme gönderildim ve birçok fetihler gerçekleştirmek üzere, Ömer b. el- Hattab tarafından vali olarak görevlendirildim.” Muğire, Ömer b. el-Hattabın valisi olarak Basraya atanıp; Meysan, Destümisan ve İbn Kubazı fethetti. Acemlerle el-Merğab denilen yerde karşı karşıya gelerek onları yenip Sukul-Ehvazı fethetti. Daha sonra Tira nehri ve Büyük Menazire doğru gaza düzenleyerek orada bulunanlar Tüstere kaçtılar. Böylece Hemedanı fethetti. Daha sonra Nihavendde ordu komutanı en-Numan b. Mukarrinin sol cenah komutanı olarak bulundu. Ömer bir mektup yazarak, “Şayet en-Numan şehit olursa, yerine komutan olarak Huzeyfe geçecektir, eğer o da şehit olursa ordu komutanı, el-Muğire olacaktır.” demişti. Muğire Basrada (vali iken) ilk defa vergi defteri tutarak halkı vergi vermek üzere toplamıştı. Daha sonra Ömer b. el-Hattab döneminde Kufe valisi olarak atandı. Ömer şehit edildiğinde, el-Muğire, Kufede vali olarak bulunuyordu. Muaviye b. Ebu Süfyan döneminde de oranın valisi olarak kalmaya devam etti ve Kufe valisi olarak orada vefat etti. Bize Ebül-Münzir b. İsmail haber verdi; dedi ki: Bize Süfyan es-Sevri anlattı. O asım el-Ahvalden, o Bekir b. Amr el-Müzeniden, o da el- Muğire b. Şubeden şunu rivayet etti: el-Muğire bir kadına talip olduğunda, Resulallah kendisine “Git de onu gör! Böyle yapman daha sonra aranızın açılmasından daha iyidir.” dedi. Bize Abdülvehhab b. Ata el-Icli haber verdi. O Said b. Arubeden o da Katadeden şunu rivayet etti: el-Muğire b. Şube, Kureyş ve Sakif kabilelerinden olmak üzere yüz kadınla evlendi. Bize Şihab b. Abbad haber verdi; dedi ki: Bize İbrahim b. Humeyd er- Rüasi anlattı. O İsmail b. Ebu Halidden, o Kays b. Hazimden, o da el-Muğire b. Şubeden şöyle dediğini rivayet etti: Ben Ebu Bekir es-Sıddıkın yanında oturmaktayken kendisine ait bir at getirilince adamın biri, “Beni bu ata bindir.” dedi. Ebu Bekir de, “Daha önce atlara binmiş bir delikanlıyı ona bindirmem, benim için sana göre daha sevimlidir.” dedi. Ensari de, “Ben senden de, senin babandan da daha iyiyim.” dedi. Ben de Ensarinin Ebu Bekire dediklerine kızdım ve ayağa kalkıp, onun kafasından tutarak dizimle burnuna bir tane vurdum; burnundan, kırbadan su boşalır gibi kan aktı. Ensari, buna karşılık kısas isteyeceklerine ilişkin beni tehdit etti. Bu durum da Ebu Bekire ulaşınca şöyle dedi: “Bazı adamların, kendilerinden yana el-Muğireye kısas uygulayacağımı iddia ettikleri bana ulaştı. Yemin ederim ki benim onları yurtlarından çıkartmam, onlar için Allahın korucularını kısas etmemden daha hayırlıdır.” dedi. Bize Halife b. Hayyat el-Basri haber verdi; dedi ki: Bize Yezid b. Zeri anlattı; dedi ki: Bize el-Haccac yani es-Savvaf anlattı; dedi ki: Bize Muaviye b. Kurre anlattı. O da babasından şöyle dediğini rivayet etti: el-Muğire b. Şube, Kadisiyye savaşında atlı bir arkadaşına dedi ki: “Biz taş ve putlara tapardık, taptığımız taştan daha güzel bir taş bulduğumuz zaman onu atar, diğerine tapardık. Allah kendi aramızdan bir peygamber gönderinceye kadar bir rab tanımazdık. O bizi İslama davet etti, biz de ona icabet ettik. Bize İslamı terk eden düşmanlarımıza karşı savaşmamızı emretti. Bizden birisi öldürüldüğü zaman onun Cennete gireceğini haber verdi.” Bize Halef b. Temim haberdi; dedi ki: Bize İbrahim b. İsmail b. el- Muhacir anlattı; dedi ki: Ben Abdülmelik b. Umeyrden şöyle dediğini duydum: Gece bir su taşkını olduğunda Ammar b. Yasir atına binip, Kufe halkından bazılarına gelerek onlara, “Hayvanlarımızı sizin ahırlarınızda bağlayabilir miyiz?” deyince onlar, “Hayır!” diyerek ona izin vermediler. Bu durum Ömer b. el-Hattaba ulaşınca, “Ben onlara öyle bir adam gönderirim ki, onlar, onun atını ahırlarında bağlamasına engel olamayacaktır” dedi ve el- Muğire b. Şubeyi onlara göndererek ona “Müslümanların celdesi” demiştir. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Mamer anlatı. O ez-Zühriden, o da Said İbn el-Müseyyebten şöyle dediğini rivayet etti: Ebu Bekre, Şibl b. Mabed, Nafi b. el-Haris ve Ziyad, Ömerin katında Basradaki olayla ilgili el-Muğire b. Şubenin aleyhinde tanıklık yapınca Ömer, Ziyad hariç, diğerlerine had cezası uyguladı; çünkü o, tanıklığını tamamlamamıştı. Muhammed b. Ömer bu olayın 17. yılda meydana geldiğini ve Ömerin, kendisini onu daha sonra Kufeye vali olarak tayin ettiğini söyledi. Bize Abdurrahman b. Muhammed el-Muharibi haber verdi; dedi ki: Abdülmelik b. el-Humeyrin şöyle dediğini işittim: el-Muğire b. Şubenin bayram günü bir deve üzerinde hutbe verdiğini ve o sırada sakalını sarı renk kınaya boyadığını gördüm. Bize Abdurrahman b. Cafer er-Rakki haber verdi; dedi ki: Bize Ubeydullah b. Amr anlattı. O da Abdülmelik b. Umeyrden şöyle dediğini rivayet etti: el-Muğire b. Şubenin sakalını sarı renk kınaya boyadığını gördüm. Bize Muhammed b. Muaviye en-Neysaburi haber verdi; dedi ki: Bize Davud b. Halid anlattı. O Abbas b. Abdullah b. Mabed b. Abbastan şöyle dediğini rivayet etti: Saçlarının ağardığı bir dönemdeyken el-Muğire b. Şubenin ilk defa saç ve sakalını siyaha boyadığını gördüğümde halk ona hayret etmişti. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bize Muhammed b. Ebu Musa es-Sekafi anlattı. O da babasından şöyle dediğini rivayet etti: Muğire b. Şube, Muaviye b. Ebu Süfyanın hilafeti döneminde Kufede yetmiş yaşındayken vefat etti. O, uzun boylu, Yermuk savaşında bir gözünü kaybetmiş özürlü bir adamdı. Bize Muhammed b. Abdullah el-Esedi haber verdi; dedi ki: Bize Misar anlattı. O Ziyad b. Alakadan şöyle dediğini rivayet etti: Ben Cerir b. Abdullahtan şöyle dediğini duydum: “Bu emiriniz için mağfiret dileyin. Zira o, sıhhat ve afiyeti severdi.” Bize Yakup b. İshak el-Hadrami haber verdi; dedi ki: Bize Avane haber verdi. O da Ziyad b. Ilakadan şunu rivayet etti: Cerir b. Abdullah, el-Muğire b. Şube vefat ettiği zaman bir konuşma yaparak “Emiriniz için mağfiret dileyin. Zira o, sıhhat ve afiyeti severdi.” dedi. Ravi dedi ki: “O, kıvırcık kızıl saçlı, kakülü seyrek, saçlarını dörde bölen, kısa dudaklı, ön dişleri kırık, iri yarı, iri pazulu, geniş omuzlu bir adamdı.”
843. Ebu Basir Utbe b. Esid
Ebu Basir Utbe b. Esid b. Cariye b. Esid b. Abdullah b. Ebu Seleme b. Abdüluzza b. Avf b. Sakif. O, Zühreoğullarının antlaşmalısıydı. Onun annesi Salime bt. Abdüyezid b. Haşim b. Abdülmuttalib b. Abdümenaf b. Kusaydır. O, Mekkede ilk Müslüman olanlardandır. Bu nedenle Müşrikler kendisini Mekkede alıkoyarak hicret etmekten engellediler. Bu da Hudeybiye öncesindeki bir döneme rastlamaktaydı. Resulallah Hudeybiyeye inip, Kureyşlilerle varması gereken karara vardıktan sonra Medineye dönünce, Ebu Basir kavminden kurtularak hemen ardından o da gayret göstererek Medineye varıp Resulallaha geldi. Zühreoğullarının antlaşmalısı olan Ahnes b. Şerik es-Sekafi ile Ezher b. Avf ez-Zühri, Resulallaha bir mektup yazarak amir b. Lüeyoğullarından Huneys b. Cabir adındaki bir adamı bir genç deve -İbn Lebun sağmal deve yavrusu- karşılığında kiralayarak onu Resulallaha gönderdiler ve Hudeybiye gününde vardıkları anlaşma gereği kendisine gelenlerin gönderilmesi çerçevesinde Ebu Basirin kendilerine geri gönderilmesini istediler. Huneys b. Cabir, yanında Kevser adında bir mevlası olduğu halde yola çıkarak Resulallahın yanına varıp, Ahnes b. Şerik ile Ezher b. Abduavfun mektubunu kendisine sundular. Resulallah o mektubu okuttuktan sonra Ebu Basiri onlara teslim etti. Onlar, Zül- Huleyfeye vardıklarında, Ebu Basir kılıcını çekerek Huneys b. Cabirin üzerine hamle yaparak onu öldürdü. (Bu durumu gören) Kevser de kaçarak Medineye geldi. Ebu Basir de geri dönerek, “Ey Allahın Resulü! Sen beni kendilerine teslim etmekle ahdinin zimmetinden kurtuldun. Ancak ben onların beni (zorla) dinimden döndürmelerinden endişe ederek onlarla gitmekten kaçındım.” Resulallah Kevsere, “Onu al ve götür!” dedi. Kevser ise, “O, beni de öldürür.” diyerek bırakıp Mekkeye giderek Ebu Basirin durumunu onlara anlattı. Ebu Basir, (öldürdüğü) Huneys b. Cabirin eşyalarını Resulallaha götürerek “Bunun beşte birini al!” dedi. Resulallah ise, “Eğer ben onun eşyasının beşte birini alırsam, ahdimi yerine getirmemiş olurum. Lakin sen kendi durumuna bak. İstediğin yere gidebilirsin.” dedi. Resulallah şöyle devam etti: “Vay anası, keşke savaşı başlatanın yanında birkaç kişi daha olsaydı!” dedi. Ebu Basir, Medineden çıkarak Kureyşin Şam ticaret kervanının yoluna çıktı. Bu sırada Mekkede mahpus olan Müslümanlar, gizliden Ebu Basirin yanına gittiler. Böylece onun yanında yaklaşık yetmiş kişi toplandı. Onlar, orada Kureyşten kimi gördülerse öldürdüler, hangi deveyi gördülerse el koydular. Bu şekilde onlar, Kureyşin ciğerini yaktılar. Sonuçta Resulallaha mektup yazıp, “Allah aşkına bize Ebu Basir ve arkadaşlarını gönderme. Bizim onlara ihtiyacımız yok!” diyerek Ondan yardım dilediler. Resulallah da Ebu Basire mektup yazarak Medineye dönmelerini istedi. Resulallahın mektubu kendisine geldiğinde Ebu Basir ölmek üzereydi. Mektubu alınca, okuyup öperek gözlerinin üzerine koydu. Mektubu, eliyle gözlerinin üzerine koymuş olduğu halde vefat etti. Arkadaşları onu yıkayarak cenaze namazını kıldılar ve oraya defnettiler. Kabrinin yanına da bir mescid inşa ettiler. Daha sonra Resulallaha gelerek Ebu Basirin durumu, vefatı, mektubunun kendisine ulaşması ve kendisi hakkında ne yaptıklarına ilişkin bilgi verdiler. Resulallah da ona rahmet diledi. Ebu Basire ulaşanlar arasında el-Velid b. el-Velid ile Ebu Cendel b. Süheyl b. Amr da vardı.
844. Yala b. Mürre b. Vehb
Yala b. Mürre b. Vehb b. Cabir b. Attab b. Malik b. Kab b. Amr b. Sad b. Avf b. Sakif. Müslüman olup Resulallah ile beraber Hudeybiyede, Rıdvan Biatinde, Hayberde, Mekkenin fethinde, Taifte ve Huneynde bulunmuştur. Faziletli bir kişiliğe sahipti. Resulallah Taifte Sakif kabilesinin üzüm omcalarınınsalkımlarının kesilmesini emrederek şöyle dedi: “Kim bir bağdan bir tiyek asma dalı keserse ona şöyle, şöyle mükafat vardır.” dedi. Bunun üzerine Uyeyne b. Hısn, Yala b. Mürreye “Sen kes, ücretin bana aittir.” dedi. Bunun üzerine beş tiyek keserek Uyeyneye bildirince, “Senin ücretin ateştir.” dedi. Bu Resulallaha ulaşınca, “Uyeyne ateşe daha layıktır.” dedi.
845. Hübeyre b. Şibl b. el-Aclan
Hübeyre b. Şibl b. el-Aclan b. Attab b. Malik b. Kab b. Amr b. Sad b. Avf b. Sakif. Bize Ebu Bekir b. Muhammed b. Ebül-Mürre el-Mekki haber verdi; dedi ki: Bana Müslim b. Halid ez-Zenci anlattı. O da İbn Cüreycten şöyle dediğini rivayet etti: Resulallah Fetih yılında Taife çıkınca, Mekkeye Hübeyre b. Şibl el-Aclani es-Sekafiyi vekil bıraktı. Taiften dönüp Medineye gitmek istediğinde ise Attab b. Üseyd b. Ebül-Îsi, 8. yılda, hem Mekke emiri, hem de hac emiri olarak vekil bıraktı. Ebu Bekir b. Muhammed b. Ebu Mürre dedi ki: Resulallah ve Ebu Bekir vefat edinceye kadar Attab Mekke emiri kalmaya devam etti; ancak Ömer onu bu görevden azletti. Onun yerine Rafi b. Abdülharis el-Huzaiyi tayin etmekle beraber, onu da kendisi azlederek yerine, Tarık b. Murakka el-Kinaniyi tayin etti. Ömer ayrıca Meysere b. Ebu Haysem el-Fihriyi de Mekkeye emir olarak atadı. Çok kalmadan onu da azletti.
846. Dımam b. Salebe es-Sadi, İbn Sad b. Ebu Bekir b. Hevazin
Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Ebu Bekir b. Abdullah b. Ebu Sebre anlattı. O Şerik b. Ebu Nemirden, o Küreybden, o da İbn Abbastan şöyle dediğini rivayet etti: Sad b. Bekroğulları, Dımam b. Salebeyi Resulallaha elçi olarak gönderdiler. Dımam Resulallahın yanına geldi. Devesini Mescidin kapısının önünde ıhlayarak bağladı. Resulallah ashabı arasında oturmaktayken içeri girdi. Dımam ise güçlü, uzun saçlı iki örüklü bir adamdı. Karşıdan gelerek Resulallahın önünde durup, “Sizden Abdülmuttalibin oğlu kimdir?” diye sordu. Resulallah ise, “Abdülmuttalibin oğlu benim.” dedi. O da “Muhammed mi?” dedi. Resulallah, “Evet!” dedi. O, “Ey Abdülmuttalibin oğlu! Sana bir soru soracağım ve sorumda da sana katı davranacağım. Bundan dolayı darılma.” dedi. Resulallah da, “Hayır, darılmam. Sen soracağını sor!” dedi. O da, “Senin senden öncekilerin ve senden sonrakilerin Allahı aşkına Allah seni bize peygamber olarak göndermiş midir?” dedi. Resulallah da, “Allaha yemin ederim ki, evet!” dedi. Adama, “Senin, senden öncekilerin ve senden sonrakilerin Allahı aşkına; Allah mı sadece kendisine ibadet etmemizi ve kendisine hiçbir şekilde şirk koşmamamızı ve babalarımızın tapmış olduğu ilahları terk etmemizi emretti?” Resulallah , “Allaha yemin ederim ki, evet!” dedi. Adam, “Senin, senden öncekilerin ve senden sonrakilerin Allahı aşkına, Allah mı beş vakit namaz kılmamızı emretti?” dedi. Resulallah, “Allaha yemin ederim ki, evet!” dedi. Adam daha sonra İslamın farzlarını dile getirip zekatı, orucu, haccı ve tüm İslami vecibeleri sayarak Resulallaha önceden olduğu gibi, hep “Allah aşkına” demekle her bir farzla ilgili sonuna kadar soru sordu. Adam daha sonra Allahtan başka ilah olmadığına ve Muhammedin Allahın kulu ve Resulü olduğuna tanıklık yaparak bu farzlarını yerine getireceğini söyledi ve devesine yönelerek ayrıldı. Adam ayrıldıktan sonra, Resulallah , “Eğer iki örüklü doğru söylediyse, Cennete girdi demektir.” dedi. Daha sonra, devesinin yanına giderek onun ipini çözdü ve binerek kendi kavmine geldiğinde ilk defa, “Lat, Menat, Uzza ve Hübel ne kötü şeylerdir!” diyen, Dımam oldu. Bunun üzerine halk kendisine, “Dikkat et ya Dımam! Sedef hastalığına, cüzam hastalığına kapılmaktan ve delirmekten sakın böyle söylemekle, bu putlara çarpılırsın!” dediler. O da, “Yazıklar olsun size! Allaha yemin ederim ki, bunlar ne bir zarar verebilir, ne de bir fayda! Allah bir peygamber gönderip, kendisine de sizi içinde bulunduğunuz sapıklıktan kurtaracak bir kitap vermiştir. Ben Allahtan başka ilah olmadığına ve Muhammedin de Onun kulu ve elçisi olduğuna tanıklık ederim. Ben onun yanından Allahın size emrettiği ve size yasakladığı şeyleri getirdim.” dedi. Allaha yemin olsun ki, o gün onlardan hazır olan erkek ve kadınların üzerinden bir gece bile geçmeden hepsi Müslüman oldu. Bunun üzerine memleketlerinde bir mescid inşa ederek beş vakit namaz için ezan okumaya başladılar. İhtilafa düştüklerinde ise, Dımamı kastederek “Resulallahın yanından gelen elçimize danışmalısınız!” diyorlardı. İbn Abbas dedi ki: “Hiçbir kavmin elçisini Dımam b. Salebe kadar hayırlı duymadık.” Muhammed b. Ömer dedi ki: Onun vefatı, 6. yılın Receb ayına rastlamaktadır.