"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

380. Selman el-Farisi

Bize Ebu Muaviye ed-Darir haber verdi; dedi ki: Bize el-Ameş anlattı. O Ebu Zıbyandan, o Cerirden -İbn Abdullahı kastediyorşunu rivayet etti. (Yine) el-Ameş, Ebu Süfyandan, o şeyhlerinden şunu rivayet etti: Selman, Ebu Abdullah diye künyeleniyordu. Bize İsmail b. İbrahim el-Esedi haber verdi. O Affandan, o Ebu Osman en-Nehdiden rivayet etti; (Ebu Osman) dedi ki: Selman bana, Ramehürmüzün yerini biliyor musun? dedi. Ben, Evet! dedim. O, (Zira) ben oranın halkındanım! dedi. Bize Muhammed b. Abdullah el-Esedi haber verdi; dedi ki: Bize Süfyan haber verdi. O Ubeyd Ebül-Aladan, o amir b. Vasileden, o Selmandan rivayet etti: (Selman), Ben, Cey halkındanım! dedi. Bize Yusuf b. el-Bühlul haber verdi; dedi ki: Bize Abdullah b. İdris anlattı; dedi ki: Bize Muhammed b. İshak anlattı. O asım b. Ömer b. Katadeden, o Mahmud b. Lebidden, o İbn Abbastan rivayet etti; (İbn Abbas) dedi ki: Bana Selman el-Farisi, hadisini (sözünü) ağzıyla anlattı; dedi ki: Ben İsbahan halkından Cey denilen bir köyden bir adamdım. Benim babam ise toprağının önemli kişisiydi ve ben Allahın kullarının ona en sevimli olanıydım. O beni sevmeye devam etti. Nihayet cariyenin hapsedildiği gibi beni evde hapsetti. [O dedi ki:] Ben de, Mecusilik için çalıştım. Nihayet sönmeye bırakmayarak yaktığımız ateşin sorumlusu (yakıcısı) oldum. Bölgesinin birinde babamın bir arazisi vardı ve evinde kendisine ait bir duvar ile ilgileniyordu. Beni çağırıp şöyle dedi: Ey oğulcuğum! Durum şu ki, senin gördüğün gibi, duvarım beni meşgul etmiştir. O halde arazime git de, (yolda) kendini benim sebebimle alıkoyma. Zira eğer sen (böyle) yaparsan, beni her araziden uzaklaştırırsın ve sen yanımda, benim içinde bulunduğum şeylerden daha önemli olursun! Bunun üzerine ben çıkıp hristiyanlara ait bir kiliseye uğradım. Onların oradaki duasını (salat) işitip ne yaptıklarına bakmak için onların yanına girdim ve onların yanında bulunmaya devam ettim. Onların duası (salat) ile ilgili gördüğüm şeyler hoşuma gitti. Kendi kendime, Bu, bizim mensubu olduğumuz dinimizden daha hayırlıdır! deyip, güneş kayboluncaya kadar onlardan ayrılmadım. Ne babamın arazisine gittim, ne de ona geri döndüm. Nihayet o benim peşimden arama (emri) gönderdi. Ben, kendilerinin işi (durumu) ve duası (salat) ile ilgili gördüğüm şeyler benim hoşuma gittiği vakit, hristiyanlara, Bu dinin aslı nerededir? demiştim. Onlar, Şamdadır. demişlerdi. Sonra çıkıp babama geri döndüm. O, Ey oğulcuğum! Neredeydin? Sana (yolda) kendini alıkoymamanı tavsiye etmiş ve emretmiştim! dedi. Ben de şöyle dedim: Kendilerine ait bir kilisede dua etmekte olan bir kısım insanlara uğradım. Onların işi (durumu) ve duaları ile ilgili gördüğüm şeyler benim hoşuma gitti ve onların dininin bizim dinimizden daha hayırlı olduğunu gördüm. Bunun üzerine o bana şöyle dedi: Ey oğulcuğum! Senin dinin ve senin babalarının dini, onların dininden daha hayırlıdır! [O dedi ki:] Ben, Hayır, vallahi! dedim. [O dedi ki:] Bunun üzerine o benden korkup ayağıma bir demir koydu (taktı) ve beni hapsetti. Ben ise, kendilerine işlerini kabul etmiş olduğumu haber vermek için hristiyanlara (haber) gönderdim ve onlara, Size Şamdan bir kafile geldiği zaman, bana bildirin! dedim. (Sonra) onlara tacirlerden bir kafile geldi. Bana haber gönderdiler, ben de onlara, Eğer onlar geri dönmek isterlerse, bana bildirin! diye (haber) gönderdim. Onlar geri dönmek istediklerinde de, bana haber gönderdiler. Ben de ayağımdan demiri attım, sonra çıkıp onlarla beraber Şama gittim. (Şama) geldiğimde ise, onların alim kişisi hakkında sordum. Bana (onun), kilisenin efendisi, onların piskoposu olduğu söylendi. Bunun üzerine ben ona gidip, kendisine hikayemi haber verdim ve şöyle dedim: Ben sana hizmet etmek, seninle beraber dua etmek ve senden öğrenmek için seninle beraber olmak istiyorum. Zira ben kuşkusuz senin dinini istedim! O, Kal! dedi, ben de onunla beraber oldum. O, dini konuda kötü bir adamdı. Onlara sadakayı emreder ve onları ona teşvik ederdi. Onlar ona malları topladığı zaman da, o onları kendisi için biriktirirdi. Nihayet yedi testi dinar ve dirhem topladı. Sonra öldü. Onlar onu defnetmek için toplandılar. Ben, Sizin bu efendinizin kötü bir adam olduğunu biliyor (mu)sunuz? deyip onlara, sadakaları konusunda onun yapmakta olduğu şeyi haber verdim. Onlar da, O halde bunun alameti (işareti) nedir? dediler. Ben size bunu gösteririm! deyip onu çıkardım. Bir de baktılar ki, altın ve gümüş ile dolu yedi testi! Onlar, onları gördüklerinde, Vallahi, biz onu asla defnetmeyiz! dediler, sonra onu bir tahta üzerinde çarmıha gerdiler, onu taşla taşladılar ve başka bir kişiyi getirip onun yerine görevlendirdiler. Selman dedi ki: Ben ise, ne beş (vakit) namazı kılmayan, ondan daha hayırlı, ahiret için daha çok arzulu olan bir adam gördüm ve ne dünyadan ondan daha çok elini çeken ve ne de gece ve gündüz (ondan) daha gayretli olan (bir kimse gördüm). Onu (öyle) bir sevgiyle sevdim ki, ondan önce, var olan herhangi bir şeyi (o kadar) sevdiğimi bilmiyorum. Kaderi başına geldiğinde de ona, Durum şu ki, Allahın emrinden (şu) gördüğün durum senin başına gelmiştir. O halde bana ne emrediyorsun ve beni kimin gözetimine bırakıyorsun? dedim. O, Ey oğulcuğum! Musuldaki bir adam hariç, insanlardan benim sahip olduğum durumun benzerine sahip olan hiçbir kimse görmüyorum. İnsanlar ise kuşkusuz değiştirdiler ve helak oldular! dedi. O vefat ettiğinde de, Musulun efendisine gelip ona, onun (Şamdaki alimin) bana kendisine yetişmemi ve kendisiyle beraber olmamı emrettiğini haber verdim. O, Kal! dedi, bunun üzerine ben, -arkadaşının sahip olduğu durumun benzerine sahip olarak- onunla beraber, Allahın kalmamı istediği kadar (süre) kaldım. Sonra ona ölüm gelip çattı. Ben, Durum şu ki, Allahın emrinden (şu) görmekte olduğun durum senin başına gelmiştir. O halde beni kimin gözetimine bırakıyorsun? dedim. O şöyle dedi: Ey oğulcuğum! Vallahi, Nusaybindeki bir adam hariç, bizim işimiz üzere olan (bizim durumumuzda) hiçbir kimse bilmiyorum. O ise, filandır; o halde sen ona yetiş! dedi. [O dedi ki:] Bunun üzerine ben, iki arkadaşının sahip oldukları durumun benzeri durumda olan bir adama gelip ona hikayemi haber verdim. Onunla beraber Allahın kalmamı istediği kadar (süre) kaldım. Ona ölüm gelip çattığında da, kendisine, Filan kişi benim gözetimimi filan kişiye, filan kişi filan kişiye ve filan kişi sana bırakmıştı. O halde sen benim gözetimimi kime bırakıyorsun? dedim. O, Ey oğulcuğum! Vallahi, Rum toprağından Ammuriyedeki bir adam hariç, insanlardan, bizim sahip olduğumuz duruma sahip olan hiçbir kimse bilmiyorum. Eğer sen ona yetişmeye güç yetirebilirsen, yetiş! dedi. O vefat ettiğinde ise, ben Ammuriyenin efendisine yetişip ona benim hikayemi ve -ben ona varıncaya kadar- beni (birinin) gözetimine bırakanların hikayesini haber verdim. O, Kal! dedi. Ben de onun yanında kalıp, onu arkadaşlarının sahip olduğu durumun benzerine sahip (olan bir kişi olarak) buldum. Onun yanında Allahın yaşamamı istediği kadar (süre) yaşadım ve benim için bir şey (yardım) toplandı. Nihayet bir kısım sığırlar ve küçük bir koyun sürüsü elde ettim. Sonra ölümü gelip çattı. Ona, Beni kimin gözetimine bırakıyorsun? dedim. O da bana, Ey oğulcuğum! Vallahi, yeryüzünde bizim sahip olduğumuz durumun benzerine sahip olan, sana kendisine varmanı emredeceğim bir kişi olduğunu bilmiyorum. Velakin durum şu ki, seni bir peygamberin zamanı gölgelemiştir (kaplamıştır) ki, o hak din (İslam dini) olan İbrahimin diniyle gönderilecek, onun (İbrahimin) hicret ettiği topraktan çıkacaktır. Onun ikamet yeri ise, iki taşlık arazi arasında hurmalıklıdır. (İşte) eğer ona ulaşmaya güç yetirebilirsen, ulaş. Onda gizli olmayan bir kısım deliller vardır. O sadaka yemez, hediye yer; iki kürek kemiği arasında peygamberlik mührü vardır, onu gördüğün zaman tanırsın! [O dedi ki:] O öldü, sonra bana Kelbden bir kafile uğradı. Ben onlara memleketleri hakkında sordum. Onlar da bana onun hakkında haber (bilgi) verdiler. Bunun üzerine ben, Size şu sığırlarımı ve koyun sürümü veririm, beni toprağınıza ulaştırıncaya kadar taşımanız şartıyla! dedim. Onlar, Evet! deyip beni götürdüler. Nihayet beni Vadilkuraya ulaştırıp bana zulmettiler ve beni Yahudilerden bir adama köle olarak sattılar. Ben orada hurma ağaçları gördüm ve (onun), bana vasfedilen belde olmasını arzu ettim. Ancak [beklentim] benim için doğru çıkmadı. Oysa ben (bunu), hurma ağaçlarını gördüğüm vakit arzu etmiştim. Derken onun yanında kaldım. Nihayet Kurayzaoğulları Yahudilerinden bir adam gelip beni ondan satın aldı. Sonra o beni (oradan) çıkardı. Nihayet Medineye geldim. İşte vallahi ben orayı görür görmez, efendimin vasfetmesiyle orayı tanıdım ve oranın bana vasfedilen belde olduğuna kani oldum. Kurayzaoğulları içerisindeki hurmalığında onun için çalışarak onun yanında kaldım. Nihayet Allah, Resulünü gönderdi ve onun işi bana gizli kaldı. Nihayet o Medineye geldi ve Amr b. Avfoğulları içerisindeki Kubada kaldı. İşte vallahi, ben doğrusu bir hurma ağacının başındaydım. Benim efendim de altımda oturuyordu, o sırada Yahudilerden onun amcasının oğullarından bir adam geldi. Onun yanında ayakta durup, şöyle dedi: Ey filan! Allah Kayleoğullarını (Evs ve Hazreci) kahretsin! Doğrusu onlar, bir saat önce, Kubada Mekkeden gelmiş bir adamın yanında toplanıyorlardı. (Onlar) onun peygamber olduğunu zannediyorlar! [O dedi ki:] İşte vallahi o bu (sözü) söyler söylemez beni (bir) titreme tuttu. Bunun üzerine hurma ağacı şiddetle sarsıldı. Öyle ki, ben mutlaka efendimin üzerine düşeceğimi zannettim. Sonra Ne diyorsun, bu haber nedir? diyerek hızla ağaçtan indim. [O dedi ki:] Efendim de elini kaldırıp bana şiddetli bir yumruk attı. Sonra, Senin bununla ne alakan var? Sen çalışmanla ilgilen! dedi. Ben, Bir şey yok. Ancak ondan, -onun söylediğini işittiğim- bu haberin doğruluğunu araştırmak istedim! dedim. O, Sen kendi işinle ilgilen! dedi. [O dedi ki:] Ben de çalışmamla ilgilendim ve ondan yüz çevirdim. Akşama girdiğimde ise, yanımda bulunan şeyleri topladım, sonra çıktım. Nihayet Resulallaha geldim. O Kubada idi. Yanına girdim. Beraberinde ashabından bir grup vardı. Ben şöyle dedim: Durum şu ki, senin elinde bir şey bulunmadığı, senin beraberinde bir kısım ashabının olduğu ve sizin muhtaç ve garip insanlar olduğunuz haberi bana ulaştı. Benim yanımda ise, sadaka için koyduğum bir şey vardı. Bana sizin yeriniz söylendiğinde, sizin insanların onu en fazla hak edeni olduğunuzu görüp size onu getirdim! Sonra onu onun için (ortaya) koydum. Bunun üzerine Resulallah “Yiyin!” dedi ve kendisi uzak durdu. [O dedi ki:] Ben içimden, Vallahi, bu, birinci (alamet)tir! dedim. Sonra döndüm. Resulallah ise Medineye taşındı. Ben bir şey (daha) topladım. Sonra ona gelip selam verdim ve ona şöyle dedim: Ben, senin sadakayı yemediğini görmüştüm. Yanımda bir şey vardı. Sana olan saygımın bir göstergesi olarak, hediye ettiğim -sadaka olmayan- bir hediye nevinden sana onu ikram etmek istiyorum! Bunun üzerine o yedi, ashabı da yedi. [O dedi ki:] Ben içimden, Bu da diğeri! dedim. [O dedi ki:] Sonra geri dönüp Allahın istediği kadar (süre) kaldım. Sonra ona gelip kendisini Bakiulgarkadda buldum. Bir cenazeyi takip ediyordu. Etrafında ashabı vardı, üzerinde ise, birini peştemal gibi tutunduğu, diğerini ise (üst kısmını örtmek için) giydiği iki örtü bulunuyordu. [O dedi ki:] Ben ona selam verdim. Sonra sırtına bakmak için döndüm de, o benim bunu arzuladığımı ve doğruluğunu araştırmak istediğimi bildi. [O dedi ki:] Derken o, ridasını (üst elbisesini) çıkarıp, onu sırtından attı. Ben -efendimin bana vasfettiği gibi (olan) peygamberlik mührüne baktım. [O dedi ki:] Bunun üzerine ben, sırtından mührü öperek ve ağlayarak onun üzerine eğildim. [O dedi ki:] O, “Yerinden ayrıl!” dedi. Ben ayrılıp onun huzurunda oturdum. Ey İbn Abbas! sana anlattığım gibi ona hikayemi anlattım. Bu, onun hoşuna gidip, ashabının da bunu duymasını istedi. Sonra Müslüman oldum ve kölelik ve içerisinde bulunduğum durum beni meşgul etti. Nihayet Bedir ve Uhudu elimden kaçırdım. Sonra Resulallah bana, “Mükatebe yap!” dedi. Bunun üzerine ben efendimden bunu istedim ve de (bunu istemeye) devam ettim. Nihayet o, kendisi için 300 hurma ağacı ve kırk ukıyye gümüş sunmam şartıyla, benimle mükatebe (yazılı azatlık anlaşması) yaptı. Sonra Resulallah , “Kardeşinize hurma ağacıyla yardımcı olun!” dedi. Her adam bana kendi miktarınca otuz, yirmi, on beş ve on (hurma ağacı) ile yardımcı oldu. Sonra o şöyle dedi: “Ey Selman! Git ve onlar için yer kaz! Sen onları dikmek istediğin zaman ise, bana gelip (durumu) bildirinceye ve de ben onları elimle dikinceye kadar onları dikme!” Bunun üzerine ben, kazı işimi yaptım, arkadaşlarım da bana yardımcı oldu. Nihayet üç yüz havuzcuk halinde bir kısım çukurlar kazdık ve her adam bana yardımcı olduğu hurma ağaçlarını getirdi. Sonra Resulallah gelip onları eliyle dikmeye, onların üzerinde havuzcuklarını tesviye etmeye ve bereket için dua etmeye başladı. Nihayet Resulallah tamamıyla onları bitirdi. Hayır vallahi, Selmanın nefsi elinde olan (Allah)a yemin olsun ki, ondan hiçbir küçük hurma fidesi ölmedi. Geriye dirhemler (paralar) kaldı. Resulallah bir gün ashabı içerisindeyken, birden ona ashabından bir adam madenlerin (maden ocaklarının) birinden elde ettiği altından yumurtanın benzeri (bir) şeyi getirip onu Resulallaha sadaka olarak verdi. Resulallah , “Miskin, mükateb İranlı ne yaptı? Onu bana çağırın!” dedi. Bunun üzerine ona çağırıldım ve de geldim. Bana, “Bunu götürüp, borcun olan mala karşılık, kendi yerine öde!” dedi. O dedi ki: Ben, Bu, benim borcumun neresine düşer (etkili olur) ki, ya Resulallah? dedim. O, “Allah senin yerine ödeyecek!” dedi. İbn İshak dedi ki: Yezid b. Ebu Habib ise bana bu hadiste şunun da olduğunu haber verdi: Resulallah o gün onu (altından yumurtanın benzeri olan şeyi) dili üzerine koydu, sonra çevirdi, sonra bana, “Git ve de onu kendi yerine öde!” dedi. Sonra yine İbn Abbas ve Yezidin hadisi geri döndü: Selman şöyle dedi: İşte nefsim elinde olan (Allah)a yemin olsun ki, doğrusu onun (efendim) için ondan kırk ukıyye tarttım. Nihayet ona hakkını tam olarak verdim. Selman serbest oldu ve hür, Müslüman olarak Hendeke ve Resulallahın seferlerinin geriye kalanına katıldı. Nihayet Allah onun ruhunu kabzetti. Bize Yusuf b. el-Bühlul haber verdi; dedi ki: Bize Abdullah b. İdris anlattı; dedi ki: Bize Muhammed b. İshak anlattı; dedi ki: Bana asım b. Ömer b. Katade anlattı. O Abdülkaysdan bir adamdan şunu rivayet etti: (O adam) Ömer b. Abdülazizi şöyle derken işitti: Bana kendisine Selmanın anlattığı (bir) kişi şunu anlattı: Selmanın hadisinde, (sözü) Resulallaha getirdiği vakit, şu da vardı: Ammuriyenin efendisi ona şöyle dedi: Baksana! Şam toprağından şurada burada, iki ağaçlık arasında bir adam her sene bir gece bu ağaçlıktan şu ağaçlığa çıkar. Sonra izleyen yıl da onun gibi senenin belirli bir gecesinde çıkar ve de insanlar onunla karşılaşır. O hastalıkları tedavi eder, onlara dua eder, bunun üzerine onlar şifa bulurlar. (O zaman) sen varıp ona, aradığın bu konu hakkında sor! O dedi ki: Bunun üzerine ben (o yere) geldim. Nihayet insanlarla beraber bu iki ağaçlık arasında ikamet ettim. (Bir) ağaçlıktan gireceği, (diğer) ağaçlığa çıkacağı gece olduğunda, o çıktı ve insanlar benden onu zorla aldılar. Nihayet o diğer ağaçlığa girdi ve omuzu hariç benden gizlendi. Ben de uzanarak ona ulaşıp onun omuzunu tuttum. (Ama) o bana dönmedi ve bana, Sana ne oluyor (neden böyle yapıyorsun)? dedi. Ben, Hak Din (İslam Dini) olan İbrahimin dini hakkında sana soru soruyorum! dedim. O, Sen, bugün hakkında insanların soru sormadıkları bir şey hakkında soru soruyorsun. Kuşkusuz, bu evin (elbeyt) yanından çıkacak. Hakkında soru sorduğun bu dini getirecek bir peygamber seni gölgesi altına almıştır (onun gelmesi yakındır). O halde sen ona yetiş (tutun)! dedi. Sonra ben ayrılıp gittim. O dedi ki: Resulallah ben ona bu haberi anlattığım vakit şöyle dedi: “Ey Selman! (Yemin ederim ki) eğer sen bana doğru söylediysen, kuşkusuz İsa b. Meryem ile karşılaşmışsın (demek)tir!” Bize Affan b. Müslim haber verdi; dedi ki: Bize Hammad b. Seleme anlattı; dedi ki: Bize Ali b. Zeyd haber verdi. O Ebu Osman en- Nehdiden, o Selmandan rivayet etti; (Selman) dedi ki: Kendileri için 500 hurma fidesi dikmem şartıyla sahibimle mükatebe (yazılı azatlık anlaşması) yaptım. Onlar (fideler) tuttuğu zaman, ben hür olacaktım. Ben bunu Peygambere söyledim. Bana, “(Onları) dikmek istediğin zaman, bana bildir!” dedi. [O dedi ki:] Bunun üzerine ben ona bildirdim. Resulallah onları, benim elimle diktiğim biri hariç eliyle dikti. Benim diktiğim o biri hariç, hepsi tuttu. Bize Ubeydullah b. Musa haber verdi; dedi ki: Bize İsrail haber verdi. O Ebu İshaktan, o Ebu Kurre el-Kindiden, o Selman el-Farisiden rivayet etti; (Selman) şöyle dedi: Ben İran liderlerinin oğullarındandım ve bir kısım yazıcılar içerisinde idim. Benimle beraber iki uşak vardı. Bu ikisi öğretmenlerinin yanından geri döndükleri zaman, bir papaza gelip onun yanına girdiler. Ben de onlarla beraber (onun yanına) girdim. Papaz onlara, Ben sizin bana her hangi bir kişiyi getirmenizi yasaklamadım mı? dedi. O dedi ki: Bunun üzerine ben ona sık sık gidip gelmeye başladım. Nihayet ona o ikisinden daha sevimli oldum. O bana, Ailen sana, seni ne alıkoydu diye sorduğu zaman, sen, Öğretmenim! de. Öğretmenin sana, seni ne alıkoydu diye sorduğu zaman ise, sen, Ailem! de! dedi. Sonra taşınmak istedi. Ben, Ben de seninle beraber taşınıyorum! deyip onunla taşındım. O bir köyde konakladı. Bir kadın ona geliyordu. Kendisine (ölüm) gelip çattığında da (bana), Ey Selman! Başımın yanında (yeri) kaz! dedi. Bunun üzerine ben (yeri) kazıp dirhemlerden (oluşan) bir testiyi bulup çıkardım. O bana, Onları göğsümün üzerine dök! dedi. Ben de onları onun göğsünün üzerine döktüm. Sonra, o öldü de ben dirhemleri toplamayı veya onları başka bir yere nakletmeyi -(ravi) Ubeydullah (burada) şüphe etmiştir- tasarladım. Sonra ben (doğruyu) hatırladım. Sonra papazlara ve rahiplere onu bildirdim. Onlar da onun yanına vardılar. Ben, O, bir mal bırakmıştır! dedim. Bunun üzerine, köydeki bir kısım gençler kalkıp, Bu bizim babamızın malıdır, kendisinin odalığı (cariyesi) ona gelirdi! dediler ve onu aldılar. Ben ise rahiplere, Bana alim bir adamı haber verin, ona tabi olayım! dedim. Onlar da, Biz bugün yeryüzünde Hımstaki bir adamdan daha bilgili bir adam bilmiyoruz! dediler. Ben de ona doğru yola çıkıp onunla buluştum ve ona kıssayı anlattım. O da, Seni ancak ilim talebi getirmiştir! dedi. O (devamla) dedi ki: Ben ise bugün yeryüzünde, her sene Beytülmakdise gelen bir adamdan daha bilgili birisini bilmiyorum ve eğer sen şimdi yola çıkarsan, onun eşeğine rastlarsın. [O dedi ki:] Bunun üzerine yola çıktım. Bir de baktım ki ben Beytülmakdisin kapısında onun eşeğiyle karşılaştım. Bunun üzerine onun yanında oturdum. Nihayet o çıktı. Ona kıssayı anlattım. O, Seni ancak ilim talebi getirmiştir (değil mi)? dedi. Ben, Evet! dedim. O, Otur! deyip yola çıktı. Ben onu (bir) yıl geçinceye kadar görmedim. O geldi de, ben, Ey Allahın kulu! Bana ne yaptın? dedim. O, Sen burada mısın? dedi. Ben, Evet! dedim. O, şöyle dedi: Ben ise vallahi bugün yeryüzünde, Teyma toprağında ortaya çıkan bir adamdan daha bilgili bir adam bilmiyorum. Eğer şimdi yola çıkarsan ona rastlarsın. Onda üç işaret bulunur: Hediye yer. Sadaka yemez. Onun sağ kürek kemiğinin kıkırdağının yanında, rengi cildinin renginde olan, güvercin yumurtası gibi, peygamberlik mührü vardır. [O dedi ki:] Bunun üzerine ben, Kimi yer beni yukarı çıkararak, kimi başkası beni aşağı indirerek yola çıktım (gittim). Nihayet bedevilerden bir topluluğa uğradım. Onlar beni köle edinip sattılar. Medinede bir kadın da beni satın aldı. Onları Peygamberi zikrederken işittim. Hayat (geçinme), zor idi. Ben o kadına, Bana bir gün ver (müsaade et)! dedim. O da, Evet! dedi. Bunun üzerine gidip odun topladım. Odunları satıp (parasıyla bir yemek yapıp) onu Peygambere getirdim. O azdı. Onu Resulallahın önüne koydum. O da, “Bu ne?” dedi. Ben, Sadaka! dedim. Bunun üzerine arkadaşlarına, “Yeyin!” dedi ve (kendisi) yemedi. Ben, Bu onun alametindendir! dedim. Allahın durmamı istediği kadar (süre) durdum. Sonra (kadın) efendime, Bana bir gün ver (müsaade et)! dedim. O, Evet! dedi. Bunun üzerine gidip odun topladım. Bunu ondan daha çoğu karşılığında sattım ve bir yemek yapıp onu Peygambere getirdim. O ise ashabı arasında oturuyordu. Onu Resulallahın önüne koydum. O da bana, “Bu ne?” dedi. Ben, Hediye! dedim. Bunun üzerine (onu) sahiplendi ve Ashabına, “Allahın adıyla alın!” dedi. Ben de onun arkasında ayakta durdum. O ise ridasını (üst elbisesini) indirdi. Bir de baktım ki, Peygamberlik mührü. Bunun üzerine ben, Şehadet ederim ki, sen Allahın Resulüsün! dedim. O, “Bu ne?” dedi. Ben onunla (Beytülmakdisteki) adam hakkında konuştum. Sonra, Ya Resulallah! O Cennete girer mi? Çünkü o bana, senin bir peygamber olduğunu anlattı! dedim. O, şöyle dedi: “Müslüman olan nefis hariç (hiç kimse) Cennete girmeyecektir!” Bize İsmail b. İbrahim el-Esedi anlattı. O Yunustan, o el-Hasandan rivayet etti; (el-Hasan) dedi ki: Resulallah şöyle dedi: “Selman, İranın (İslamda) öne geçenidir!” Bize Muhammed b. İsmail b. Ebu Füdeyk haber verdi; dedi ki: Bana Kesir b. Abdullah el-Müzeni anlattı. O babasından, o (Kesir b. Abdullahın) dedesinden şunu rivayet etti: Resulallah hendeği, Ahzabın zikredildiği yılda, Hariseoğulları tarafında Ücümüş-Şeyhayndan (başlayarak), el-Mezar ile bağlantılı bir hat olarak çizip (planlayıp), her on (kişi) için kırk zira ayırdı. (Derken) Muhacirler ve Ensar, Selman hakkında tartıştı. O ise kuvvetli bir adamdı. Muhacirler, Selman, bizdendir! dedi. Ensar ise, Hayır, bilakis Selman bizdendir! dedi. Bunun üzerine Resulallah şöyle dedi: “Selman, ehl-i beyt olarak bizdendir!” Amr b. Avf dedi ki: Ben, Selman, Huzeyfe b. el-Yeman, Numan b. Mukarrin el-Müzeni ve Ensardan altı kişi Zübab (dağı)nın temelinin altına girip vurduk (kazdık). Nihayet ıslaklığa ulaştık. Allah hendeğin içinden (karşımıza), beyaz, çakmaktaşı bir kaya çıkardı. O (kaya) bizim demir (alet)imizi kırdı ve bize çok ağır geldi. Ben Selmana, Resulallaha çık! dedim. O, onun üzerinde küçük bir Türk çadırı kuruyordu. Bunun üzerine Selman ona çıkıp, Ya Resulallah! Hendeğin içinden beyaz bir kaya çıktı. Demir (alet)imizi kırdı ve bize çok ağır geldi. (Bu sebeple) ya biz ondan sapalım -sapma yeri ise yakındır- veya onun hakkında emretmen gerekeni bize emredersin. Zira biz senin hattını (planladığın çizgiyi) terk etmek istemiyoruz! dedi. O da, “Kazmanı bana göster, ey Selman!” dedi ve onun kazmasını sıkıca tuttu. Sonra üzerimize indi. Biz ise hendeğin (bir) bölümünde idik. (işte) Resulallah geri çekildi; sonra (öyle) bir vuruş vurdu ki, onu yardı. Ondan (öyle) bir parıltı parladı ki, onun (Medinenin) iki (kara taşlı) yerinin arasını aydınlattı. Bunun üzerine Resulallah fetih (zafer) tekbiri olarak tekbir getirdi. Biz de tekbir getirdik. Sonra ikinci (vuruşu) vurdu. Ondan (öyle) bir parıltı parladı ki, onun (Medinenin) iki (kara taşlı) yerinin arasını aydınlattı. Hatta sanki karanlık bir evin içinde bir lamba var gibi idi. Bunun üzerine Resulallah , fetih (zafer) tekbiri olarak tekbir getirdi. Biz de tekbir getirdik. Sonra o üçüncü (vuruşu) vurup onu kırdı. Ondan (öyle) bir parıltı parladı ki, onun iki (kara taşlı) yerinin arasını aydınlattı. Bunun üzerine o fetih (zafer) tekbiri olarak tekbir getirdi. Biz de tekbir getirdik. Sonra o (yukarı) çıktı. Nihayet Selmanın oturduğu yere vardığı zaman Selman ona, Ya Resulallah! Kuşkusuz, daha önce benzerini görmediğim bir şeyi gördüm! dedi. Bunun üzerine Resulallah , insanlara dönüp, “Siz de gördünüz mü?” dedi. Onlar, Evet, anamız, babamız sana feda olsun, ya Resulallah! Seni vururken gördük. Dalga gibi bir parlama çıktı. Bunun üzerine sen tekbir getiriyordun. Biz de tekbir getiriyorduk. Ondan başka ışık görmüyorduk! dediler. O, “Doğru söylediniz! Ben ilk vuruşumu vurduğumda, gördüğünüz şey parlayıp, benim için o vuruşumdan Hirenin köşklerini ve Kisranın şehirlerini aydınlattı. Sanki onlar köpeklerin dişleri (gibi) idi. Cebrail bana ümmetimin onlara galip geleceğini haber verdi. Sonra ikinci vuruşumu vurdum da, sizin gördüğünüz şey parladı. Benim için o vuruşumla beraber, Rum ülkesinin kırmızı köşklerini aydınlattı. Sanki onlar köpeklerin dişleri (gibi) idi. Cebrail bana ümmetimin onlara galip geleceğini haber verdi. Sonra üçüncü (vuruşu) vurdum. Sizin gördüğünüz şey parladı. O benim için o vuruşumla beraber, Sananın köşklerini aydınlattı. Sanki onlar köpeklerin dişleri (gibi) idi. Cebrail bana ümmetimin onlara galip geleceğini, zaferin kendilerine erişeceğini bildirdi. O halde (bu müjdeye) sevinin!” O, bunu (son sözünü) üç defa tekrarlayarak (söyledi). Bunun üzerine Müslümanlar sevindiler ve (Bu, sözü) doğru, (sözünü) tutan bir kişinin vaadi, bize kuşatılmadan sonra zaferi ve fetihleri vaad etti! dediler. Ahzab (ile karşılaşıp onlar)ı gördüler. Allah da şöyle dedi: “Müminler saldıran o birleşik kuvvetleri karşılarında görünce: “İşte bu,” derler, “Allah ve Resulünün bize vad ettiği (zafer)! Allah da, elçisi de elbette doğru söylemişlerdir.” “Müminlerin, düşman birliklerini görmeleri onların sadece, iman ve teslimiyetlerini artırdı. Müminlerden öyle yiğitler vardır ki Allaha verdikleri sözü yerine getirip sadakatlarını ispat ettiler.” Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Süfyan b. Uyeyne anlattı. O Eyyubtan, o İbn Sirinden şunu rivayet etti: Peygamber , Selman el-Farisi ile Ebüd-Derda arasında kardeşlik tesis etti. Muhammed b. İshak da böyle dedi. Bize Ebu amir el-Akadi haber verdi; dedi ki: Bize Şube haber verdi. O Süleyman b. el-Muğireden, o Humeyd b. Hilalden rivayet etti; (Humeyd) şöyle dedi: Selman ile Ebüd-Derda arasında kardeşlik tesis edildi. Ebüd-Derda, Şamda ikamet etti. Selman ise Kufede ikamet etti. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bize Süfyan b. Uyeyne anlattı. O asım el-Ahvelden, o Enesten rivayet etti; (Enes) şöyle dedi: Resulallah Medineye geldiğinde, Selman ile Huzeyfe arasında kardeşlik tesis etti. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Musa b. Muhammed b. İbrahim el-Haris anlattı. O babasından rivayet etti. (Yine) bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bize Muhammed b. Abdullah haber verdi. O ez-Zühriden rivayet etti. Bu iki zat [Muhammed b. İbrahim ve ez-Zühri] Bedirden sonraki her kardeşleştirmeyi reddediyorlar ve şöyle diyorlardı: Bedir, mirasları kesti. Selman o zaman köle idi. O ancak bundan sonra hür oldu. Onun yaptığı ilk gazve, -hicretin 5. senesinde- Hendektir. Bize Abdullah b. Nümeyr haber verdi; dedi ki: Bize el-Ameş anlattı. O Ebu Salihten rivayet etti; (Ebu Salih) dedi ki: Selman, Ebüd-Derdanın evinde kaldı. Ebüd-Derda namaz kılmak istediği zaman, Selman onu engelliyor ve (yine) oruç tutmak istediği zaman da onu engelliyordu. Bunun üzerine Ebüd-Derda, Benim Rabbim için oruç tutmamı ve Rabbim için namaz kılmamı mı engelliyorsun? dedi. Selman ise, Doğrusu, senin kendinin senin üzerinde bir hakkı var. Senin ailenin de senin üzerinde bir hakkı var. O halde oruç tut ve iftar et. Namaz kıl ve uyu! dedi ve bu, Resulallaha ulaştı. Resulallah şöyle dedi: “Kuşkusuz Selman bilgi yönünden iyice doyurulmuştur!” Bize İshak b. Yusuf el-Ezrak haber verdi; dedi ki: Bize İbn Avn haber verdi. O Muhammed b. Sirinden rivayet etti; (Muhammed b. Sirin) dedi ki: Selman bir Cuma günü Ebüd-Derdanın evine geldi. Kendisine onun uyumakta olduğu söylendi. [Ravi] dedi ki: Bunun üzerine Selman, Onun nesi var? dedi. Onlar, O, Cuma gecesi olduğu zaman, onu ihya etti ve Cuma günü de oruç tutuyor! dediler. [Ravi] dedi ki: Bunun üzerine Selman onlara emretti de, onlar bir Cuma gününde bir yemek yaptılar. Sonra Selman onlara gelip, (Ebüd-Derdaya), Ye! dedi. Ebüd-Derda, Ben oruç tutuyorum! dedi. Selman ise onun hakkında (ısrara) devam etti. Nihayet Ebüd-Derda yedi. Sonra ikisi, Peygambere gidip ona bunu söylediler. Peygamber şöyle dedi: “Uveymir! Selman senden daha bilgili -Resulallah (bunu derken) Ebüd-Derdanın dizine vuruyordu- Uveymir! Selman senden daha bilgili (Resulallah , bunu üç defa söyledi). Geceler arasında Cuma gecesini kıyama (ibadet için kalkmaya) tahsis etme! Günler arasında Cuma gününü de oruca tahsis etme!” Bize Affan b. Müslim haber verdi; dedi ki: Bize Ebu Avane haber verdi; dedi ki: Bize Katade şunu anlattı: Selman, Ebüd-Derdaya geldi. Ümmüd-Derda (ed-Derdanın annesi) ona, Ebüd-Derda gece (ibadet) için kalkıyor ve gündüz oruç tutuyor diye şikayet etti. Selman da Ebüd-Derdanın yanında geceledi. O (ibadet için) kalkmak istediğinde, Selman onu engelledi. Nihayet Ebüd-Derda uyudu. Sabah olduğunda da, Selman onun için yemek yapıp, yemek yemesi için ısrara devam etti. Nihayet o yemek yedi. Ebüd-Derda da Peygambere geldi, bunun üzerine Peygamber şöyle dedi: “Uveymir! Selman senden daha bilgili! Yürüyüşte şiddetli (sıkı) olma (yorucu bir yürüyüşle yürüme), yoksa kesilirsin. (Kendini) engelleme, yoksa geçilirsin. Orta yolu izle, binek hayvanlarının yürüyüşüne ulaşırsın. Onlara gündüzün evvelinde ve sonunda (sabah ve akşam) ve gecenin evvelinde ve sonunda binersin.” Bize Muhammed b. Abdullah el-Esedi haber verdi; dedi ki: Bize Misar anlattı. O Amr b. Mürreden, o Ebül-Bahteriden rivayet etti; (Ebül-Bahteri) dedi ki: Aliye Selman hakkında soruldu da, o şöyle dedi: Ona ilk bilgi ve son bilgi verildi. Onun sahip olduğu şeyler idrak edilemez! Bize Haccac b. Muhammed haber verdi. O İbn Cüreycten, o Zazandan rivayet etti; (Zazan) dedi ki: Aliye Selman el-Farisi hakkında soruldu da, o şöyle dedi: O, ehl-i beyt olarak bizdendir ve bize bağlı bir kişidir. Sizin Lokman Hekime benzeyen kiminiz var? O ilk bilgiyi ve son bilgiyi öğrendi. O ilk ve son kitabı okudu. Bitirilemeyen bir denizdi! Bize Hammad b. Amr en-Nasibini haber verdi; dedi ki: Bize Zeyd b. Rufey anlattı. O Mabed el-Cüheniden, o Yezid b. Amire es- Seksekiden -ki Muazın bir öğrencisi idi- şunu rivayet etti: Muaz, ona (Yezide) ilmi, biri Selman el-Farisi olan dört kişiden talep etmesini emretti. Bize Veki b. el-Cerrah haber verdi. O el-Ameşten, o Şimr b. Atıyyeden, o amiroğullarından bir adamdan, o kendisinin bir dayısından şunu rivayet etti: Selman Ömere geldiğinde, Ömer insanlara şöyle dedi: Bizimle çıkın, Selmanı karşılayalım! Bize Ubeydullah b. Musa haber verdi; dedi ki: Bize İsrail haber verdi. O İsmail b. Sümeyden, o Ammar ed-Dühniden, o Salim b. Ebül- Caddan şunu rivayet etti: Ömer, Selmanın tahsisatını 6.000 (dirhem) yaptı. Bize Ubeydullah b. Musa haber verdi; dedi ki: Bize İsrail haber verdi. O İsmail b. Sümeyden, o Malik b. Umeyrden rivayet etti; (Malik b. Umeyr) dedi ki: Selman el-Farisinin tahsisatı 4.000 (dirhem) idi. Bize el-Fadl b. Dükeyn haber verdi; dedi ki: Bize İsrail anlattı. O İsmail b. Sümeyden, o Müslim el-Batinden rivayet etti; (Müslim) dedi ki: Selmanın tahsisatı 4.000 (dirhem) idi. Bize Abdullah b. Cafer er-Rakki haber verdi. O Müslim el-Batinden rivayet etti; (Müslim) dedi ki: Selmanın tahsisatı 4.000 (dirhem) idi. Bize Abdullah b. Cafer er-Rakki haber verdi; dedi ki: Bize Ebül- Melih anlattı. O Meymundan rivayet etti; (Meymun) dedi ki: Selman el-Farisinin tahsisatı 4.000, Abdullah b. Ömerin tahsisatı 3.500 (dirhem) idi. Ben, Bu el-Farisiye ne oluyor, (kendisi) 4.000de, Emirül- Mümininin oğlu ise 3.500de? dedim. Onlar, Selman, Resulallah ile beraber, İbn Ömerin katılmadığı bir savaşa katıldı! dediler. Bize İsmail b. Abdullah b. Zürare el-Cermi haber verdi; dedi ki: Bize Cafer b. Süleyman anlattı; dedi ki: Bize Hişam b. Hassan anlattı. O el-Hasandan rivayet etti; (el-Hasan) dedi ki: Selmanın tahsisatı 5.000 (dirhem) idi. 30.000 insana, yarısını serdiği, yarısını ise giydiği bir aba içerisinde hutbe veriyordu ve tahsisatı çıktığı zaman, onu bitiriyor (başkasına veriyor) ve iki elinin (yaptığı hurma yaprağı) dokumasından yiyordu. Bize el-Fadl b. Dükeyn haber verdi; dedi ki: Bize Yezid b. Merdanübe anlattı. O Halife b. Said el-Muradiden, o amcasından rivayet etti; (amcası) dedi ki: Selman el-Farisiyi, Medainde, (şehrin) yollarının birinde yürürken gördüm de, şeker kamışından bir yük onu sıkıştırıp kendisine acı verdi. O da onu sevkeden sahibine doğru gerileyip onun pazusunu tuttu ve onu sarstı, sonra şöyle dedi: Gençlerin emirliğine kadar ölmeyesin! Bize Müslim b. İbrahim haber verdi; dedi ki: Bize Sellam b. Miskin anlattı. O Sabitten şunu rivayet etti: Selman, Medainde emir idi. İnsanların yanına bir enderverd ve bir aba içerisinde çıkıyordu. Onlar onu gördüklerinde, Kürk amez! Kürk amez! dediler. Selman ise, Ne diyorlar? dedi. Onun yanındakiler. Onlar seni, kendilerine ait bir oyuncağa benzetiyorlar! dediler. Bunun üzerine Selman, Boş ver! Zira hayır (iyilik), ancak bugünden sonrasındadır! dedi. Bize Abdullah b. Cafer er-Rakki haber verdi; dedi ki: Bize Ebül- Melih anlattı. O Habib b. Ebu Merzuktan, o Hüzeymden rivayet etti; (Hüzeym) dedi ki: Selman el-Farisiyi çıplak bir eşek üzerinde gördüm. Üzerinde, bol (Sünbülani) kısa, altı dar bir gömlek vardı; o bacakları uzun, kılı çok bir adamdı. Gömlek yükselmiş, nihayet iki dizine yakın (bir yere) ulaşmıştı. [Ravi] dedi ki: Ve (yine bir kısım) çocukları onun arkasında bulunurken görüp, Emirden uzaklaşmaz mısınız? dedim. O da, Onları bırak! Zira hayır ve şer ancak bugünden sonrasındadır! dedi. Bize Kesir b. Hişam haber verdi; dedi ki: Bize Cafer b. Bürkan anlattı. O Habib b. Ebu Merzuktan, o Meymun b. Mihrandan, o Abdülkaysdan bir adamdan rivayet etti; (bu adam) dedi ki: Ben Selman el-Farisi ile beraberdim. O bir seriyyede emirdi. Ordunun gençlerinden bir kısım gençlerin yanından geçti. Bunun üzerine onlar güldü ve Bu sizin emiriniz mi? dediler. Ben de, Ya Ebu Abdullah! Şunları görmez misin, ne diyorlar? dedim. O şöyle dedi: Onları bırak! Zira hayır ve şer ancak bugünden sonrasındadır. Eğer topraktan yemeye gücün yeterse, ondan ye ve sakın iki kişi üzerine emir olma. Mazlumun ve zor durumda kalanın bedduasından sakın. Zira o (beddua) örtülmez. Bize Müslim b. İbrahim haber verdi; dedi ki: Bize Selam b. Miskin anlattı; dedi ki: Selman Medainde emirdi. Şam halkından, Teymullahoğullarından, beraberinde incir yükü bulunan bir adam geldi. Selmanın üzerinde ise bir enderverd ve bir aba vardı. Selmana, Gel, yüklen (taşı)! dedi. O Selmanı tanımıyordu. Selman da (yükü) yüklendi (taşıdı). İnsanlar ise onu görüp tanıdılar ve Bu, emir! dediler. O, Seni tanıyamadım! dedi. Bunun üzerine Selman ona, Hayır! Senin evine ulaşıncaya kadar (onu taşıyacağım)! dedi. Bize Vehb b. Cerir b. Hazim haber verdi; dedi ki: Bize babam anlattı; dedi ki: Absoğullarından bir ihtiyardan işittim, o babasından rivayet etti; (babası) dedi ki: Çarşıya varıp bir dirheme hayvan yemi satın aldım. Derken Selmanı gördüm. Ben ise onu tanımıyordum. Ona iş verip, üzerinde hayvan yemi taşıttım. O bir topluluğun yanından geçti. Onlar, Ya Ebu Abdullah! Senin yerine biz taşırız! dediler. Ben de Kim, bu? dedim. Onlar, Bu, Selman! Resulallahın arkadaşı!dediler. Bunun üzerine ben, Seni tanıyamadım, onu koy, Allah sana afiyet versin! dedim. Ancak o reddetti. Nihayet Selman onu benim evime getirip, Ben onun hakkında gerçekten niyet etmiştim. (Bu sebeple) senin evine ulaşıncaya kadar onu bırakmam! dedi. Bize Affan b. Müslim ve Ravh b. Ubade haber verdiler; dediler ki: Bize Hammad b. Seleme anlattı. O Halid b. Selemeden, o Ata b. es- Saibden, o Meysereden şunu rivayet etti: Selman, Acem (İranlılar) kendisine secde ettiği zaman, başını eğdi ve Ben Allaha boyun eğdim! dedi. Bize Kesir b. Hişam haber verdi; dedi ki: Bize Cafer b. Bürkan anlattı; dedi ki: Bana şu ulaştı: Selman el-Farisiye, Seni emirlikten nefret ettiren nedir? denildi. O, Emilmesinin tatlılığı ve kesilmesinin acılığı! dedi. Bize Veki b. el-Cerrah haber verdi. O Hişam b. el-Gazdan, o Ubade b. Nüseyden şunu rivayet etti: Selmanın, kendisi insanların emiri olduğu halde, (ayaklarını toplayıp içinde oturduğu), abadan bir elbisesi vardı. Bize Man b. İsa haber verdi; dedi ki: Bize Malik b. Enes şunu anlattı: Selman el-Farisi, nerede dolaşırsa (dolaşsın) (öğleden sonraki) gölgede gölgelenirdi ve onun bir evi yoktu. Bir adam ona, Senin için, sıcaktan içerisinde gölgeleneceğin ve soğuktan içerisinde korunacağın bir ev bina edelim (değil) mi? dedi, Selman da ona, Evet! dedi. Dönüp gittiğinde ise Selman ona bağırıp, Onu nasıl bina edeceksin? diye sordu. O da, Onu (öyle) bina edeceğim ki, eğer içerisinde ayakta durursan, başına isabet eder ve eğer içerisinde yatarsan, ayağına isabet eder! dedi. Bunun üzerine Selman, Evet! dedi. Bize Ebu Davud Süleyman b. Davud et-Tayalisi ve Yahya b. Abbad haber verdiler; dediler ki: Bize Şube haber verdi. O Simaktan rivayet etti; (Simak) dedi ki: en-Numan b. Humeydi şöyle derken işittim: Dayımla beraber Medainde Selmanın yanına (huzuruna) girdik. O hurma yaprağı(ndan eşya) yapıyordu. Onu şöyle derken işittim: Bir dirheme hurma yaprağı satın alıp onu yapıp üç dirheme satarım. Bir dirhemi ona yeniden koyarım, bir dirhemi ailem için harcarım ve bir dirhemi de sadaka olarak veririm. Şayet Ömer b. el-Hattab bana bunu yasaklasa bile, ben vazgeçmem! Bize Vehb b. Cerir haber verdi; dedi ki: Bize Şube anlattı. O Habib b. eş-Şehidden, o Abdullah b. Büreydeden rivayet etti; (Abdullah) şöyle dedi: Selman bir şey elde ettiği zaman, onunla et satın alır, sonra cüzamlıları çağırırdı. Onlar onunla beraber onu yerlerdi. Bize el-Fadl b. Dükeyn haber verdi; dedi ki: Bize Ebül-Ahvas anlattı. O Husayndan, o İbrahim et-Teymiden rivayet etti; (İbrahim) dedi ki: Selman, önüne yemek konulduğu zaman, şöyle derdi: Yiyeceği bizim için yeterli yapan ve rızkı mükemmel kılan Allaha hamdolsun! Bize el-Fadl b. Dükeyn haber verdi; dedi ki: Bize Süfyan anlattı. O el- Ameşten, o İbrahim et-Teymiden, o el-Haris b. Süveydden rivayet etti; (el-Haris) şunu dedi: Selman yemek yediği zaman şöyle derdi: Yiyeceği bizim için yeterli yapan ve rızık konusunda bize genişlik veren Allaha hamdolsun! Bize Hişam Ebül-Velid et-Tayalisi haber verdi; dedi ki: Bize Şube anlattı; dedi ki: Bana Ebu İshak haber verdi; dedi ki: Harise b. Mudarribin şunu dediğini işittim: Selmanı şöyle derken işittim: Doğrusu ben, (sui) zan endişesiyle, hizmetçiye karşı, (etsiz) kemiği sayarım. Bize Muhammed b. Abdullah el-Esedi haber verdi; dedi ki: Bize Süfyan anlattı. O Ebu Cafer el-Ferradan, o Ebu Leyla el-Kindiden rivayet etti; (Ebu Leyla) dedi ki: Selmanın kölesi, Benimle mükatebe (yazılı azatlık anlaşması) yap! dedi. Selman, Bir şeyin var mı? diye sordu. Kölesi, Hayır! dedi. O, O halde nereden (anlaşma için para alacaksın)? dedi. O, İnsanlardan isterim! dedi. O, şöyle dedi: İnsanların bulaşık suyunu bana tattırmak istiyorsun! Bize Hişam Ebül-Velid et-Tayalisi haber verdi; dedi ki: Bize Şube anlattı. O Ebu Caferden rivayet etti; (Ebu Cafer) dedi ki: Ebu Leylanın şöyle dediğini işittim: Bir köle Selmana, Benimle mükatebe (yazılı azatlık anlaşması) yap! dedi. O, Malın var mı? dedi. O, Hayır! dedi. O, İnsanların ellerinin bulaşık suyunu tatmamı mı bana emrediyorsun? dedi. [Ravi] dedi ki: Onun binek hayvanının yemi çalındı. Cariyesine veya kölesine, Şayet kısastan korkmasaydım, kuşkusuz seni döverdim! dedi. Bize Affan b. Müslim haber verdi; dedi ki: Bize Vüheyb b. Halid anlattı; dedi ki: Bize Eyyub anlattı. O Ebu Kılabeden şunu rivayet etti: Bir adam Selmanın yanına girdi. O (hamur) yoğuruyordu. [Ravi] dedi ki: Bunun üzerine adam, Hizmetçi nerede? dedi. Selman, Onu (cariyeyi) bir ihtiyaç dolayısıyla gönderdik. Onun (cariyenin) üzerinde iki işi bir araya getirmeyi hoş görmedik. dedi. Adam, Filanca sana selam söylüyor! dedi. Selman, Ne kadar önce geldin? dedi. Adam, Üç gün kadar önce! dedi. Selman, Dikkat et, sen şayet onu eda etmeseydin, kuşkusuz eda etmediğin bir emanet olurdu! dedi. Bize Abdullah b. Nümeyr haber verdi. O Haccacdan, o Ebu İshaktan, o Amr b. Ebu Kurreden rivayet etti; (Amr) dedi ki: Selman -Arapları kastederek- şöyle dedi: Sizin mescidlerinizde size imam olmayız ve sizin kadınlarınızı nikahlamayız! Bize Ahmed b. Abdullah b. Yunus haber verdi; dedi ki: Bize İsrail anlattı. O Ebu İshaktan ve başkalarından rivayet etti; onlar (Ebu İshak ve başkaları) dediler ki: Selman kendisine, Selman! Bimir! diyordu, (yani) Öl! diyor. Bize Ebu Muaviye ed-Darir haber verdi; dedi ki: Bize el-Ameş anlattı. O Ebu Süfyandan, o şeyhlerinden rivayet etti; onlar (şeyhleri) dediler ki: Sad b. Ebu Vakkas, Selmanın yanına onu ziyaret etmek için girdi. [Ravi] dedi ki: Bunun üzerine Selman ağladı. Sad da ona, Ya Ebu Abdullah! Seni ağlatan nedir? Resulallah, senden hoşnut olduğu halde vefat etti. Sen arkadaşlarınla buluşur ve ona Havuzda ulaşırsın! dedi. Selman şöyle dedi: Vallahi, ne ölümden kaygılanarak ve ne de dünyayı arzulayarak ağlıyorum. Lakin Resulallah bizi bir ahitle sorumlu tutup şöyle dedi: “Sizin herhangi birinizin dünyadan yeterliliği, süvarinin (yolcunun) azığı gibi olsun!” Benim çevremde ise şu (çok sayıdaki) mallar var! [Ravi] dedi ki: Onun çevresinde ise sadece bir kase veya (suyu ile temizlenilen) bir kap veya (içerisinde elbise yıkanan) bir kap vardı. [Ravi] dedi ki: Sad da ona, Ya Ebu Abdullah! Senden sonra benimseyeceğimiz bir ahitle bizi sorumlu tut! dedi. O da şöyle dedi: Ey Sad! Eğer kaygılanırsan kaygılanman sırasında, eğer hüküm verirsen hüküm vermen sırasında ve eğer pay dağıtırsan, elin (ile pay dağıtman) sırasında Allahı zikret! Bize Affan b. Müslim haber verdi; dedi ki: Bize Hammad b. Seleme haber verdi; dedi ki: Bize Ali b. Zeyd haber verdi. O Said b. el- Müseyyebden şunu rivayet etti: Sad b. Mesud ve Sad b. Malik, kendisini ziyaret etmek için Selmanın yanına girdiler. Selman, ağladı. Bunun üzerine Selmana, Ya Ebu Abdullah! Seni ağlatan nedir? dediler. O şöyle dedi: Resulallahın bizi sorumlu tuttuğu ve bizden hiç kimsenin korumadığı bir ahit! O şunu dedi: Sizin herhangi birinizin dünyadan yeterliliği, süvarinin (yolcunun) azığı gibi olsun! Bize Affan b. Müslim haber verdi; dedi ki: Bize Hammad b. Seleme anlattı; dedi ki: Bize Cebele b. Atiye haber verdi. O Reca b. Hayveden rivayet etti; (Reca) dedi ki: Selmanın arkadaşları Selmana, Bize tavsiyede bulun! dedi. O da şöyle dedi: Sizden kim haccederken veya umre yaparken veya gaza ederken veya gazaya çıkanların ağırlığı konusunda ölmeye güç yetirirse ölsün ve sizden hiçbiriniz ne facir ve ne de hain olarak ölmesin! Bize Hafs b. Ömer el-Havdi haber verdi; dedi ki: Bize Yezid b. İbrahim anlattı; dedi ki: Bize el-Hasan anlattı. (Yine) bize Amr b. asım haber verdi; dedi ki: Bize Ebül-Eşheb anlattı; dedi ki: Bize el-Hasan anlattı; dedi ki: Selman el-Farisi, (vefatı) gelip çattığı ve ölüm kendisini yakaladığı vakit ağladı. Kendisine, Seni ağlatan nedir? denildi. O, şöyle dedi: Dikkat edin, vallahi ne ölümden kaygılanarak ve ne de geri dönmeyi arzulayarak ağlıyorum. Ancak Resulallahın bizi sorumlu tuttuğu bir iş dolayısıyla ağlıyorum. Peygamberimizin vasiyetini korumuş olmamamızdan kaygı duyuyorum. (Çünkü) o bize şunu dedi: “Sizin herhangi birinizin dünyadan yeterliliği, süvarinin (yolcunun) azığı gibi olsun!” Bize Amr b. asım anlattı; dedi ki: Bize Ebül-Eşheb anlattı; dedi ki: Bize el-Hasan anlattı; dedi ki: Emir, hastalığında Selmanı ziyaret etti. Selman ona şöyle dedi: Sana gelince, ey Emir! Sen eğer kaygılanırsan kaygılanman sırasında, eğer hüküm verirsen dilin (ile hüküm vermen) sırasında ve pay dağıtırsan elin (ile pay dağıtman) sırasında Allahı zikret; benim yanımdan kalk! Emir ise o gün Sad b. Malik idi. Bize Ebu Muaviye ed-Darir haber verdi; dedi ki: Bize Muhammed b. Suka anlattı. O eş-Şabiden rivayet etti; (eş-Şabi) dedi ki: Selmana ölüm gelip çattığında, evinin sahibesine (hanımına), Senden saklamanı istediğim saklı şeyini getir! dedi. O (kadın) dedi ki: Ben de ona misk dolu bir kese getirdim. [Ravi] dedi ki: Bunun üzerine hanımına, Bana içerisinde su olan bir bardak getir! dedi. Miski onun içerisine saçtı. Sonra (eriyinceye kadar) onu eliyle karıştırdı. Sonra şöyle dedi: Onu çevreme serp. Zira Allahın yaratıklarından kokuyu duyan ve yemek yemeyen bir kısım yaratıklar benim yanımda hazır olurlar. Sonra üzerime kapıyı kapat ve (aşağı) in! O (kadın) dedi ki: Ben de (öyle) yaptım. Kısa bir süre oturdum da bir hışırtı işittim. O (kadın) dedi ki: Sonra yukarı çıktım. Bir de baktım ki, o ölmüş! Bize Abdullah b. Nümeyr haber verdi. O el-Eclahtan, o amir eşŞabiden rivayet etti; (amir) dedi ki: Celula fethedildiği gün, Selman misk dolu bir kese elde edip onu hanımına emanet etti. Ölüm kendisine gelip çattığında ise Şu misk parçasını getir! dedi. Onu suya bırakarak ezdi. Sonra şöyle dedi: Onu çevreme serp. Zira bana bu anın ziyaretçileri gelir! [Ravi] dedi ki: Bunun üzerine o (kadın) (öyle) yaptı. O bundan sonra ancak az bir süre kaldı. Nihayet ruhu kabzedildi. Bize Ubeydullah b. Musa haber verdi; dedi ki: Bize Şeyban anlattı. O Firastan, o eş-Şabiden rivayet etti; (eş-Şabi) dedi ki: Bana el-Cezl, Selmanın hanımı Bukayreden rivayetle şunu anlattı: Ona -Selmanı kastediyor- ölüm gelip çattığında beni çağırdı. O, (o zaman) kendisine ait, dört kapısı (giriş yerleri) olan bir yukarı odadaydı. Bana, Ey Bukayre! Bu kapıları aç! Zira bugün benim bir kısım ziyaretçilerim var. Bilemiyorum bu kapıların hangisinden benim yanıma girerler! dedi. Sonra kendisine ait bir miski isteyip, Onu bir ocakta karıştır! dedi. Ben de (öyle) yaptım. Sonra Selman, Onu yatağımın çevresine serp. Sonra (aşağı) inip otur. Sen (duruma) muttali olup beni yatağımın üzerinde göreceksin! dedi. (Sonra) ben (duruma) muttali oldum. Bir de baktım ki, ruhu alınmış. Sanki o yatağının üzerinde uyuyordu. Veya bunun benzerini (söyledi). Bize arim b. el-Fadl haber verdi; dedi ki: Bize Hammad b. Zeyd anlattı. (Yine) bize el-Mualla b. Esed haber verdi; dedi ki: Bize Vüheyb b. Halid anlattı. O ikisi dediler ki: Bize Ata b. es-Saib şunu anlattı: Selman, kendisine ölüm gelip çattığı vakit, Belencerden elde etmiş olduğu misk dolu bir kesenin getirilmesini isteyip, onun karıştırılmasını ve yatağının çevresine konulmasını emretti ve şöyle dedi: Zira durum şu ki, bu gece benim yanımda kokuyu duyan ve yemek yemeyen bir kısım melekler hazır olurlar! Bize Musa b. İsmail haber verdi; dedi ki: Bize Hammad b. Seleme anlattı. O Ali b. Zeydden, o Said b. el-Müseyyebden, o Abdullah b. Selamdan şunu rivayet etti: Selman, ona (Abdullah b. Selama), Ey kardeşciğim! Hangimiz arkadaşından önce ölürse, kendisini ona arzetsin! dedi. Abdullah b. Selam, Peki bu olur mu? dedi. O şöyle dedi: Evet! Müminin ruhu serbest bırakılmıştır. Yeryüzünde istediği yere gider. Kafirin ruhu ise bir hapistedir. Sonra Selman öldü. Abdullah dedi ki: Ben bir gün bana ait bir taht (yatak) üzerinde gündüzün ortasında öğle istirahati yapıp hafif bir uykuya daldığım sırada, birden Selman gelip, es-Selamü aleyküm ve rahmetullah! dedi. Ben de es-Selamü aleyke ve rahmetullah, (ya) Ebu Abdullah! Menzilini (konaklama yerini) nasıl buldun? dedim. O şöyle dedi: İyi (buldum). Tevekkülü elden bırakma! Tevekkül ne güzel şeydir! Tevekkülü elden bırakma! Tevekkül ne güzel şeydir! Tevekkülü elden bırakma! Tevekkül ne güzel şeydir! Bize Man b. İsa haber verdi; dedi ki: Bize Ebu Maşer anlattı. O Muhammed b. Kabtan rivayet etti; (Muhammed b. Kab) dedi ki: Bana el-Muğire b. Abdurrahman b. el-Haris b. Hişam şunu anlattı: Selman, Abdullah b. Selamdan önce öldü. Abdullah onu uykuda görüp kendisine, (Ya) Ebu Abdullah! Nasılsın? dedi. O, İyi(yim)! dedi. Abdullah, Amellerin hangisini daha faziletli buldun? dedi. Selman, Tevekkülü harika bir şey buldum! dedi. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Selman el-Farisi, Osman b. Affanın halifeliğinde Medainde öldü.