"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Ömerin Halife Tayin Edilmesi

Bize Said b. amir haber verdi; dedi ki: Bize Salih b. Rüstem, ona da İbn Ebu Müleyke, Ayşenin şöyle dediğini haber verdi: Babam ağırlaştığı zaman falan filan kişiler onun huzuruna girdiler ve şöyle dediler: “Ey Allah Resulünün halifesi! Hattabın oğlunu bize halife tayin ettin, yarın Rabbine kavuştuğun zaman ne diyeceksin?” O da cevaben şöyle dedi: “Beni oturur vaziyete getirin. Allah ile mi beni korkutuyorsunuz? Onların içinde en hayırlı olanı, onlara halife tayin ettim. diyeceğim.” Bize ed-Dahhak b. Mahled Ebu asım en-Nebil haber verdi; dedi ki: Bize Ubeydullah b. Ebu Ziyad, ona da Yusuf b. Mahek, Ayşenin şöyle dediğini haber verdi: Ebu Bekirin vefatı yaklaştığında Ömeri halife tayin etti. Ali ve Talha onun huzuruna girdi ve “Kimi halife tayin ettin?”dediler. O da “Ömeri.” dedi. Onlar, “Rabbine ne diyeceksin?” deyince şöyle cevap verdi: “Beni Allah ile mi korkutuyorsunuz? Allahı ve Ömeri kesinlikle ben sizden daha iyi biliyorum. Senin ehlinden [sana yakın olan kulların arasından] en hayırlısını onlara halife tayin ettim. diyeceğim.” Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Üsame b. Zeyd el-Leysi, ona da Muhammed b. Hamza b. Amr, babasının şöyle dediğini anlattı: Ebu Bekir Sıddık hicretin 13. Senesinde Cemaziyelahir ayının sekizinci gecesine tekabül eden Salı gecesinin akşam vaktinde vefat etti. Ebu Bekirin vefat ettiği gecenin sabahı olan Salı gününde Ömer -Allah ona rahmet eylesin- hilafet görevini üstlendi. Bize Esbat b. Muhammed, ona da Eşas, el-Hasanın şöyle dediğini haber verdi: Zannedersem Ömerin irat ettiği ilk hutbe şöyleydi: O, Allaha hamd ve senadan sonra şöyle dedi: “Sadede gelince, ben sizinle sınandım, siz de benimle imtihana tabi tutuldunuz. Üzerinize [ Peygamber ve Ebu Bekiri kast ederek] iki arkadaşımdan sonra halef oldum. Her kim huzurumuzda olursa, onunla bizzat karşı karşıya muamelede bulunuruz. Bizden uzak olanları ise kudret ve emanet sahibi kişilerin yönetimine tevdi ederiz. Kim iyi davranırsa biz ona daha iyi davranırız. Kim de kötülük yaparsa onu cezalandırırız. Allah bizi ve sizi affetsin!” Bize Ebu Muaviye ed-Darir haber verdi; dedi ki: Bize Şube, ona da Cami b. Şeddad, babasının şöyle dediğini haber verdi: Ömer b. el-Hattabın şöyle dediğini duydum: “Üç söz var ki, onları söylediğimde siz de amin deyin: Ey Allahım! Ben güçsüzüm, beni kuvvetlendir; Ey Allahım! Ben sertim, beni yumuşak huylu yap; Ey Allahım! Ben cimriyim, beni cömert yap.” Bize Affan b. Müslim ile Vehb b. Cerir haber verdiler; dediler ki: Bize Cerir b. Hazim şöyle dedi: Humeyd b. Hilalin şöyle dediğini duydum: Ebu Bekir Sıddıkin ölümüne şahit olan birisi bize şunu haber verdi: Ömer onun defin işini bitirince onun kabrinin toprağını elinden silkeledi. Sonra olduğu yerde ayağa kalkıp şöyle konuşmaya başladı: “Allah sizi benimle, beni de sizinle imtihana tabi tuttu. İki arkadaşımdan sonra beni sizin içinizde bıraktı. Vallahi sizin işinizden bir şey bana gelir de birinin onu üzerine alması gerekirse ve o benden uzak değilse [o şahsı] ehliyet ve emanet yönüne bakarak vali tayin ederim. Şayet onlar iyi davranırsa ben de onlara iyi davranırım. Şayet kötü davranırlarsa ben de onları cezalandırırım.” Adam dedi ki: “Vallahi o, bu dünyadan göçünceye kadar bunun üzerine bir şey ilave etmedi.” Bize Affan b. Müslim haber verdi; dedi ki: Bize Hammad b. Seleme haber verdi; dedi ki: Bize Yahya b. Said, el-Kasım b. Muhammedin şöyle dediğini haber verdi: Ömer b. el-Hattab şöyle dedi: “Benden sonra bu [hilafet] işini alan kişi bilsin ki, yakın ve uzak olan kişiler ondan [bir şeyler] isteyecektir. Ben nefsimi savunmak için insanlarla [bu konuda] gerçekten çok mücadele ediyorum. Şayet bilsem ki insanlardan birisi [hilafet konusunda] benden daha güçlüdür, öne atılıp boynumu vurdurmam bana bu işi üstlenmekten daha sevimli olur.” Bize İsmail b. İbrahim el-Esedi, ona da Eyyub, İbn Avn ve Hişam haber verdi. Bunların sözleri birbirine eklenmiştir. Onlara da Muhammed b. Sirin, el-Ahnefin şöyle dediğini haber verdi: Biz Ömerin kapısında oturuyorduk. Oradan bir cariye geçti. Dediler ki: “Bu, Müminlerin Emirinin cariyesidir.” Bunun üzerine cariye [döndü] ve dedi ki: “Müminlerin Emirinin hiçbir cariyesi yoktur, zaten bu ona helal olmaz. O [cariye], Allahın malındandır.” Biz de, “Allahın malından ona ne helal olur?” dedik. Sadece cariyenin [yerine] ulaşıncaya kadar bir zaman geçmişti ki, [Ömerin] elçisi geldi ve bizi çağırdı. Ona [Ömere] vardığımızda bize “Ne dediniz?” diye sordu. Biz de, “Kötü bir şey söylemedik. Bir cariye geçti, dedik ki: Bu Müminlerin Emirinin cariyesidir. O cariye de: Müminlerin Emirinin hiçbir cariyesi yoktur, zaten bu ona helal olmaz. O [cariye], Allahın malındandır. dedi. Bunu üzerine biz de Ona Allahın malından ne helal olur? dedik.” Bunun üzerine Ömer şöyle dedi: “Allahın malından [hazineden] kendime helal saydığım şeyleri ben size söyleyeyim: Birini kışın, birini de yazın sıcağında giyeceğim iki hulle; [üzerine binerek] hac ve umre görevini eda edeceğim bir binek hayvanı; Kureyşten ne zengin ne de fakir, orta halli bir adamın zaruri gıdası kadar benim ve ailemin gıda ihtiyacı. Sonra ben Müslümanlardan birisiyim. Onlara [hayırdan veya şerden, ya da zenginlikten veya fakirlikten] isabet eden şey bana da isabet eder. Bize Veki b. el-Cerrah ile Kabisa b. Ukbe haber verdiler; dediler ki: Bize Süfyan, ona da Ebu İshak, Harise b. Mudarribin şöyle dediğini haber verdi: Ömer b. el-Hattab şöyle dedi: “Ben kendimi Allahın malından [hazineden] istifade konusunda yetim malından yararlanma konumuna koydum. Şayet ihtiyacım olmazsa ondan uzak dururum. İhtiyacım olursa meşru daire içinde yerim [istifade ederim].” Veki rivayetinde şöyle dedi: “Şayet zengin olursam [daha önce harcadıklarımı geri] öderim.” Bize İshak b. Yusuf el-Ezrak haber verdi; dedi ki: Bize Zekeriya b. Ebu Zaide, ona Ebu İshak, ona da Harise b. Mudarrib, Ömerin şöyle dediğini haber verdi: Ben istifade etmem açısından Allahın malını yetim malı konumuna koydum. Şayet ihtiyacım olmazsa ondan uzak dururum. İhtiyacım olursa meşru daire içinde yerim [istifade ederim]. Bize Ahmed b. Abdullah b. Yunus haber verdi; dedi ki: Bize Zaide b. Kudame, ona da el-Ameş, Ebu Vailin şöyle dediğini haber verdi: Ömer şöyle dedi: “Ben istifade etmem açısından Allahın malını yetim malı konumuna koydum. İhtiyacı olmayan [veli], yetim malına tenezzül etmesin. Muhtaç olan ise meşru surette, ihtiyaç ve emeğine uygun olarak yararlansın.” Bize arim b. el-Fadl haber verdi; dedi ki: Bize Hammad b. Seleme, Hişam b. Urveden; o da Urveden naklen Ömer b. el-Hattabın şöyle dediğini haber verdi: “Bu maldan [hazineden] bana sadece [hilafetten önce] kendi öz malımdan yediğim kadarı helal olur.” Bize Müslim b. İbrahim haber verdi; dedi ki: Bize Selam b. Miskin haber verdi; dedi ki: Bize İmran şunu nakletti: Ömer b. el-Hattab ihtiyacı olduğu zaman hazine görevlisine gelir ve ondan borç isterdi. Bazen darlığa düşer, hazine görevlisi gelip [borcunu ödemesi konusunda] onu sıkıştırırdı. Ömer de ona çareler sunardı. Atıyyesini aldığı zaman, o da borcunu öderdi. Bize Abdülmelik b. Amr Ebu amir haber verdi; dedi ki: Bize İsa b. Hafs haber verdi; dedi ki: Bana Selemeoğullarından bir adam, el-Bera b. Marurun bir oğlunun şöyle dediğini anlattı: Ömer üzerinde bir rahatsızlık varken bir gün [evinden] çıkıp minbere kadar geldi. Ona bal tarif [tavsiye] edildi. Hazinede küçük bir tulum [bal] vardı. Bunun üzerine o şöyle dedi: “O bal konusunda bana izin verirseniz onu alırım, aksi takdirde o bana haramdır.” Onlar da o konuda ona izin verdiler. Bize Enes b. İyad Ebu Damre el-Leysi, ona Hişam b. Urve, ona da babası, asım b. Ömerin şöyle dediğini haber verdi: Ömer [yanına çağırtmak için], bana Yerfayı gönderdi. O, fecir ya da öğlen vaktinde namazgahında iken ona vardım. Ömer şöyle dedi: “Vallahi bu [hazineden aldığım] malın, hilafet görevini hakkıyla yerine getirmedikçe bana helal olduğunu düşünmüyorum. O görevi yerine getirdiğim zaman o maldan kendimi asla mahrum etmiyorum. Böylece emanetim geri döndü. Ben sana Allahın malından bir ay infakta bulunmuştum. Onu sana artıracak değilim. Ancak el-Gabedeki malımın meyvesiyle sana yardımcı olurum. Onun meyvesini topla ve sat. Sonra senin aşiretinin tüccarlarından bir adam gelsin. Onun yanında dur, şayet bir şey satın alırsa ona ortak ol. Sonra onu sat ve ailene harca!” Bize arim b. el-Fadl haber verdi; dedi ki: Bize Hammad b. Seleme, Humeydden; o da el-Hasandan şunu nakletti: Ömer b. el-Hattab zayıflıktan sallanan genç bir kız gördü. Bunun üzerine, “Bu genç kız kimdir?” dedi. Abdullah, “Bu senin kızlarından biridir.” dedi. Ömer:, “Hangi kızım?” diye sordu. Abdullah, “Benim kızımdır.” dedi. Ömer, “Onu gördüğüm hale ne getirdi?” diye sordu. Abdullah, “Senin işin. Ona infakta bulunmadın.” dedi. Ömer, “Vallahi çocuğundan dolayı senin gafletine bakıp da onun atiyyesini arttıramam!” dedi. Bize Yezid b. Harun ile Ebu Üsame Hammad b. Üsame haber verdiler; dediler ki: Bize İsmail b. Ebu Halid, Musab b. Sadın şöyle dediğini haber verdi: Hafsa bt. Ömer babasına şöyle dedi: -[Ravilerden] Yezid [Hafsanın babasına hitap ederken] Ey Müminlerin Emiri; Üsame ise Ey babacığım! dediğini söyledi. – “Allah sana bolca rızık verdi, toprak fethetmeyi nasip etti ve malı çoğalttı. Keşke şimdiki yemeğinden daha yumuşak [leziz] yemek yesen; şimdiki elbisenden daha yumuşak elbise giysen!” Bunun üzerine Ömer şöyle dedi: “Sana kendi [hayatından] delil getireceğim. Allah Resulünün nasıl sıkıntılı bir hayat yaşadığını hatırlamıyor musun?” Ömer o cümleyi o kadar tekrarladı ki, nihayet onu ağlattı. Sonra şöyle dedi: “Ben sana, Vallahi şayet gücüm yetse o ikisinin sıkıntılı hayatına mutlaka ortak olurum. Bana düşen, onlarla beraber onların ahiretteki müreffeh hayatlarına kavuşmaktır. demiştim.” Yezid b. Harun dedi ki: O iki kişiden, Allah Resulünü ve Ebu Bekiri kastetmektedir. Bize Müslim b. İbrahim haber verdi; dedi ki: Bize Ebu Akil, el-Hasanın şöyle dediğini haber verdi: Ömer b. el-Hattab nefsine karşı katı davranıyor ve [onu nimetlerden] mahrum bırakıyordu. Allah ona zenginlik ihsan etti. Bunun üzerine Müslümanlar geldiler ve Hafsanın huzuruna girdiler. Ona şöyle dediler: “Ömer nefsine karşı katı davranıyor ve [onu nimetlerden] mahrum bırakıyor. Halbuki Allah onun rızkını genişletti. Bu feyden dilediği kadar çokça alsın! Bu konuda Müslüman toplumun rızası ve helalliği vardır.” Sanki Hafsa da onların bu isteklerine meyletti. Onlar yanından ayrılınca Ömer ona geldi. Hafsa insanların kendisine söylediklerini ona anlattı. Bunun üzerine Ömer şöyle dedi: “Ey Ömerin kızı Hafsa! Kavmine samimiyet gösterdin, babana ihanet ettin. Ailemin benim nefsim ve malım üzerinde hakkı vardır. Dinim ve emanetim [hilafet görevim] konusunda ise asla!” Bize arim b. el-Fadl haber verdi; dedi ki: Bize Hammad b. Zeyd, ona da Galib, yani el-Kattan, el- Hasanın şöyle dediğini haber verdi: İnsanlar Hafsaya babasının geçim standardını biraz yükseltmesini, ona söylemesini istediler. Bunun üzerine o da babasına şöyle dedi: “Ey babacığım! -Ya da ey Müminlerin Emiri!- Senin kavmin bana geçim standardını yükseltmeni söylediler.” Ömer cevaben şöyle dedi: “Babana ihanet ettin, kavmine samimi davrandın.” Bize Yahya b. Hammad ile el-Fadl b. Anbese haber verdiler; dediler ki: Bize Ebu Avane, el-Ameşden; o da İbrahimden şunu nakletti: Ömer b. el-Hattab, halife iken ticaret yapıyordu. Yahya rivayetinde şöyle dedi: Şama gidecek bir kervan hazırladı. Abdurrahman b. Avfa [birini] gönderdi. -el-Fadl, “ Peygamberin arkadaşlarından bir adama [birisini] gönderdi.” dedi.- Yahya ve el-Fadlın her ikisi de dediler ki: Ömer [adam gönderdiği o kişiden] 4.000 dirhem borç istiyordu. [Kendisinden borç istenen şahıs], Ömerin gönderdiği elçiye, “Ona söyle hazineden alsın, sonra aldığını geri ödesin!” dedi. Elçi gelip de onun söylediğini Ömere haber verince bu ona ağır geldi. Akabinde Ömer onunla karşılaştı ve şöyle dedi: “Borcu hazineden alsın!” diyen sen misin? Şayet [atıyye zamanı] gelmeden önce ölürsem, “Onu müminlerin emiri almıştı, onun için bırakın!” dersiniz ve ben de böylece kıyamet gününde bununla hesaba çekilirim. Hayır, ama ben o borcu senin gibi dünya malına hırslı ve cimri olan birisinden almak istedim ki, şayet ölürsem o borcu alır. (Yahya mirasımdan, el- Fadl malımdan [alır] dedi.) Bize Abdullah b. Nümeyr haber verdi; dedi ki: İsmail b. Ebu Halid dedi ki: Bana Said b. Ebu Bürde, Yesar b. Nümeyrin şöyle dediğini haber verdi: Ömer bana, “Bu haccımızda ne kadar harcadık?” diye sordu. Ben de “On beş dinar.” dedim. Bize Veki b. el-Cerrah, ona Süfyan, ona da Yahya b. Said, hocalarından birinin şöyle dediğini haber verdi: Ömer b. el-Hattab Mekkeye doğru yola çıktı. [Medineye] dönünceye kadar hiçbir çadır kurmadı. Deriden yapılmış sergi ile gölgeleniyordu. Bize arim b. el-Fadl haber verdi; dedi ki: Hammad b. Zeyd, Yahya b. Saidden naklen Abdullah b. amir b. Rebianın şöyle dediğini söyledi. Yine bize el-Fadl b. Dükeyn ve Abdülvehhab b. Ata haber verdiler; dediler ki: Bize Abdullah el-Umeri, Abdurrahman b. el-Kasımdan naklen Abdullah b. amir b. Rebianın şöyle dediğini haber verdi: Medine ile Mekke arasındaki hac yolculuğunda Ömer b. el-Hattab ile arkadaşlık ettim. Sonra döndük. [Bu yolculuk esnasında] o hiçbir çadır kurmadı ve gölgelenecek hiçbir binası da yoktu. Sadece ağacın üzerine deriden yapılmış bir sergiyi ya da elbiseyi atıp onun altında gölgeleniyordu. Bize Ebu Üsame Hammad b. Üsame haber verdi; dedi ki: Bana Cerir b. Hazim haber verdi; dedi ki: el- Hasanı şöyle konuşurken duydum: Ebu Musa Basra halkından oluşan bir heyet ile Ömerin huzuruna geldi. [Ebu Musa] dedi ki: “Biz her gün onun huzuruna giriyorduk. Onun üç tane ekmeği vardı. Bazen onları zeytinyağıyla katık yapılmış; bazen yağla, bazen de sütle katık yapılmış bulurduk. Bazen de kurutulmuş etlerin öğütülüp ekmeklere konduğunu görürdük. Bazen de taze et ile katık yapılmış görürdük. Bu nadir idi. Bir gün bize şöyle dedi: “Ey insanlar! Vallahi benim yemeğimi hoş karşılamadığınızı ve bu konuda mazeretimi kabul etmediğinizi biliyorum. Vallahi, ben istesem içinizde en leziz yemeği yiyen ve hayatı en müreffeh olan birisi olurdum. Vallahi, develerin göğüs ve hörgüç etlerini, ateşte kızartılmış eti, Sınabı ve Salaiki bilmiyor değilim. Ancak Aziz ve Celil olan Allahın, yaptıkları bir iş sebebiyle bir toplumu ayıplama sadedinde [buyurduğu] Güzelliklerinizi dünya hayatında giderdiniz ve o hayatla faydalandınız.sözünü duydum.” Ebu Musa bizimle konuştu ve dedi ki: “Müminlerin Emiri ile konuşsanız da hazineden bize erzak tayin etse!” Vallahi o bu sözü o kadar tekrarlayıp durdu ki, sonunda Ömer ile konuştuk. Bize şöyle dedi: “Ey valiler topluluğu! Benim kendi nefsim için razı olduğuma siz razı olmuyor musunuz?” Biz de, “Ey Müminlerin Emiri! Medine geçimin zor olduğu bir yerdir. Senin yemeğinin akşamları ikram edildiğini ve yenildiğini görmüyoruz. Biz ise yiyecekleri bol olan bir yerdeyiz. Bizim valimiz akşam yemeği ikram eder ve onun yemeği yenir.” Bunun üzerine Ömer yerde bir şeyler çizdi, sonra kafasını kaldırıp dedi ki: “Evet, ben size hazineden her gün iki koyun ve iki cerib tayin ediyorum. Sabah olduğu zaman koyunlardan birini ceriblerden birinin üzerine koy! Sen ve arkadaşların yesin! Sonra meşrubatını iste ve iç! Sağındakine ve onun yanındakine de içir! Sonra kalk ve işine bak! Akşam olduğu zaman kalan koyunu kalan ceribin üzerine koy, sen ve arkadaşların yesin! Sonra meşrubatını iste ve iç! Dikkat edin! İnsanları evlerinde doyurun ve ailelerine yemek yedirin! Şüphesiz insanlara tabaklarla yemek ikram etmeniz onların ahlaklarını güzelleştirmez; aç olanlarını doyurmaz. Vallahi bununla beraber, her gün iki koyun ve iki cerib alınan bir beldenin mutlaka hızla yıkıma sürükleneceğini tahmin ediyorum.” Bize İsmail b. İbrahim el-Esedi, Yunusdan; o da Humeyd b. Hilalden şunu nakletti: Hafs b. Ebül-as, Ömerin yemeğinde hazır bulunuyor ama yemiyordu. Bunun üzerine Ömer ona şöyle dedi: Seni bizim yemeğimizden men eden şey nedir?” O da şöyle dedi: “Gerçekten senin yemeğin katıksız ve lezzetsizdir. Ben kendim için hazırlanmış leziz yemeğe gidiyorum. Ondan nasibimi alacağım.” Bunun üzerine Ömer dedi ki: “Bir koyunun kesilip yüzülmesini; un getirilip bir hamur teknesine elenmesini [ve yoğrulmasını], sonra lavaş ekmek pişirilmesini; bir tas üzüm pekmezi getirilip yarısından kesilmiş bir kırbaya dökülmesini; sonra da üzerine su ilave edilerek geyik kanı gibi olmasını emretmekten aciz olduğumu mu düşünüyorsun?” Hafs, “Gerçekten ben senin güzel yaşamayı bildiğini görüyorum.” dedi. Ömer, “Evet, nefsim yed-i kudretinde olan Allaha yemin olsun ki şayet iyiliklerim eksilmeseydi sizin müreffeh hayatınıza ortak olurdum [ben de sizin gibi müreffeh bir hayat sürerdim].” dedi. Bize arim b. el-Fadl haber verdi; dedi ki: Bize Hammad b. Seleme, ona Said el-Ceriri, ona da Ebu Nadre, er-Rebi b. Ziyad el-Harisinin Ömer b. el-Hattaba gittiğini; onun vaziyetine ve tutumuna hayret edip Ömere onun yediği lezzetsiz, basit yemekten şikayet ederek şöyle dediğini haber verdi: “Ey Müminlerin Emiri! Lezzetli yemeğe, güzel bineğe, yumuşak elbiseye, insanların en layık olanı sensin.” Bunun üzerine Ömer yanındaki ağaç dalını kaldırıp onun kafasına vurdu ve şöyle dedi: “Vallahi senin bununla Allah [rızasını] amaçlamadığını, sadece bana yaklaşmak istediğini düşünüyorum. Sende hayır olduğunu tahmin ediyordum. Yazıklar olsun sana! Benimle onların misalinin ne olduğunu biliyor musun?” er-Rebi, “Senin ve onların misali nedir?” diye sordu. Ömer, “Şöyledir: Bir grup insan sefere çıkmış ve nafakalarını içlerinden bir adama teslim edip Bunları bize infak et! demişler. Şimdi o adama [kendisine emanet edilen o] nafakalardan bir şeyi kendisi için tahsis etmesi helal olur mu?” dedi. er-Rebi ,”Hayır, Müminlerin Emiri.” dedi. Ömer, “İşte benim ve onların misali de böyledir.” dedi. Sonra Ömer şöyle dedi: “Ben valilerimi sizi dövsünler, haysiyetlerinizi rencide etsinler ve mallarınızı alsınlar diye idarenize tayin etmedim. Ancak ben onları Rabbinizin Kitabını ve Peygamberinizin sünnetini size öğretsinler diye tayin ettim. Her kime valisi bir haksızlık ederse benim buna asla iznim [ve rızam] yoktur. Böyle bir şahıs, muhakeme için bana gelsin ki, onun hakkını o validen alayım.” Bunun üzerine Amr b. el-as şöyle dedi: Ey Müminlerin Emiri! Bir yönetici, idaresi altındakilerden bir adamı terbiye etse ondan [terbiye edilenin] hakkını almayı mı düşünüyorsun? Ömer, “Allah Resulünün , bizzat kendisi için kısas uyguladığını gördüğüm halde [ondan onun hakkını almak için] niçin ona kısas tatbik etmeyecekmişim?” Ömer ordu komutanlarına şunları yazdı: “Müslümanları dövüp zillete düşürmeyin! Onların önlerine engeller çıkarıp isyana mecbur etmeyin! Onları ailelerinden ayırıp hudut boylarında tutarak fitneye düşürmeyin! Susuz yerlerde [veya sık ormanlık arazide] konaklatıp helak etmeyin! [Dediler ki:] Allah Resulü vefat edip de Ebu Bekir Sıddık halife olunca ona, “Allah Resulünün halifesi” deniyordu. Ebu Bekir -Allah ona rahmet eylesin!- vefat edip de Ömer b. el-Hattab halife olunca ona, “Allah Resulünün halifesinin halifesi” denildi. Müslümanlar dediler ki: Ömerden sonra gelecek kişiye, “Allah Resulünün halifesinin halifesinin halifesi” denir ve bu [isimlendirme] böyle uzayıp gider. Öyleyse ondan sonraki halifelerin de onunla çağrılabileceği bir isim üzerinde anlaşın!” Bunun üzerine Allah Resulünün bazı sahabeleri “Biz mümin kimseleriz, Ömer de bizim Emirimiz.” dediler. Böylece ondan sonra Ömer “Müminlerin Emiri” diye çağrıldı. O, kendisine bu ismin verildiği ilk şahıstır. O, hicri 16. senenin Rebiülevvel ayında, Peygamberin Mekkeden Medineye hicretini esas alarak tarih kaydı düşen ilk kişidir. O, Kuranı sayfalarda toplayan ilk kişidir. O, Ramazan ayını ihya etme geleneğini ihdas eden, insanları bunun için [cemaat halinde mescitte] toplayan ve [bu uygulamayı Medine dışındaki diğer] beldelere de yazıp bildiren ilk şahıstır. Bu icraat, hicretin 14. senesindeki Ramazan ayında yapılmıştı. Medinede biri erkeklere diğeri kadınlara namaz kıldırmak üzere Kuran okuyuşu güzel iki imam tayin etti. O, içki içenlere seksen değnek had cezası veren ilk kişidir. Haksız yere insanlardan şüphelenenlere ve onları suçlayanlara sert davrandı. İçki dükkanı olarak kullanılan Ruveyşid es-Sakafinin evini yaktı. İçkici olan Rebia b. Ümeyye b. Halefi Haybere sürdü. Rebia oradan Rum diyarına geçti ve orada irtidat etti. Yine Ömer, insanları korumak amacıyla geceleri Medinede dolaşan ve asa taşıyıp insanları onunla terbiye eden ilk kişidir. Ondan sonra “Ömerin asası, sizin kılıcınızdan daha korkunçtur.” sözü meşhur olmuştur. O, birçok fethi gerçekleştiren ilk kişidir. Bu fetihler haraç ve feye tabi olan arazi ve yerleşim birimleridir. O, Irakın tümünü, Sevad, Cibal, Azerbaycan, Basra [bölgesinin] yerleşim birimlerini ve arazisini, Ahvaz ve Faris [bölgelerinin] yerleşim birimlerini, Ecnadeyn hariç Şam [bölgesinin] yerleşim birimlerini fethetti. Ecnadeyn ise Ebu Bekir Sıddıkin -Allah ona rahmet eylesin!- hilafetinde fethedilmişti. Yine Ömer el-Cezire, Musul, İskenderiyye ve Mısırın yerleşim birimlerini fethetti. Allah ona rahmet eylesin! O, süvarileri Reye ayak basmışken öldürüldü. Onlar oranın tümünü fethetmişlerdi. O, Sevad ve Cebel arazisinin ölçümünü yapan ilk kişidir. Bu iki araziye haraç vergisini; fethettiği beldelerdeki zımmi halkın bütün fertlerine cizye vergisini koydu. Cizye olarak zengini 48 dirhem, orta halliyi 24 dirhem, fakiri de 12 dirhem vergiyle mükellef kıldı ve şöyle dedi: “Onlardan hiçbirinin bir ay içinde bir dirheme ihtiyacı olmaz.” Ömer zamanında -Allah ona rahmet eylesin!- Sevad ve Cebelin haraç miktarı 120.000.000 vafa ulaştı. Vaf, “bir dirhem iki buçuk danik” değerindeki bir para birimidir. O, Kufe, Basra, el-Cezire, Şam, Mısır ve Musul gibi bazı şehirleri kurup Arapları oralara yerleştiren ilk kişidir: Kufe ve Basranın şehir planını kabilelere göre çizdi. Yine o, şehirlere yargıç tayin eden ve divanları oluşturan ilk kişidir. İnsanları kabilelerine göre tasnif edip [o divanlara] yazdı ve onlara fey gelirlerinden Atiye [yıllık maaş] takdir ederek paylarını dağıttı. Bedir savaşına katılanları diğer insanlardan üstün tutarak onlara daha fazla Atiye takdir etti. [Atıyye miktarını], değerlerine ve İslamdaki kıdemlerine göre Müslümanlara takdir etti. O, Mısırdan sahile kadar denizden gemilerle yiyecek taşıyan ilk şahıstır. Sonra o [gıda yükünü] el-CardanMedineye taşıdı. Ömer (r), bir valisini bir şehre gönderdiği zaman malını kaydederdi. Valiyi azlettiği zaman da onlardan başka birisini görevlendirerek malını onunla bölüşürdü. Sad b. Ebu Vakkas ile Ebu Hüreyre bu hususta görevlendirdiği kişilerdendir. Onları, kendisinden çekindiklerini, siyasi yetenek ve basiretlerini bildiği için Allah Resulünün sahabelerinden Amr b. el-as, Muaviye b. Ebu Süfyan ve el-Muğire b. Şube gibi şahısları vali olarak tayin eder; onlardan daha üstün olan Osman, Ali, Talha, Zübeyr, Abdurrahman b. Avf ve benzerlerini tayin etmezdi. Ona “Allah Resulünün sahabelerinden ileri gelenleri neden vali olarak tayin etmiyorsun?” denilince şunu söyledi: “Onları siyasetin pisliğine bulaştırmayı hoş karşılamıyorum.” Ömer, Rakik evi [Fakir evi] -ki bazıları buna “Dakik [Un] evi dediler- edindi. Sonra o eve un, kavut, kuru hurma, kuru üzüm ve yolda mola verenlerle kendisine konuk olanlara yardım malzemesi olacak diğer ihtiyaç maddelerini koydu. Ömer, Mekke ile Medine arasındaki yolların güzergahına mola verenlerin ihtiyaçlarını giderecek ve onları bir su [kaynağından] diğerine taşıyacak şeyler koydu. Allah Resulünün mescidini yıktırdı ve ona ilaveler yaptı. Abbas b. Abdülmuttalibin evini, yaptığı ilavelere dahil etti. Medinede nüfus artınca [böylece] o mescidi genişletip yeniden inşa etti. Yahudileri Hicazdan çıkarıp Arap yarımadasından Şama sürdü. [hristiyan olan] Necran halkını [yurtlarından] çıkardı ve Kufe tarafına iskan etti. Hicri 16. yılın Safer ayında el-Cabiye denen yere çıkıp gitti. Orada yirmi gece ikamet etti. Bu ikameti sırasında namazı kısaltıyordu. Beytülmakdisin fethine şahit oldu ve el-Cabiyede ganimetleri taksim etti. Akabinde hicri 17. senenin Cemaziyelevvel ayında Şama doğru yola çıktı. Serğ denilen yere gelince Şamda taun [Veba] hastalığının yayıldığı haberi kendisine ulaştı. Bunun üzerine Serğden geri döndü. Ebu Ubeyde onunla konuştu ve “Allahın kaderinden mi kaçıyorsun?” dedi. O da “Evet, [Allahın kaderinden yine] Allahın kaderine kaçıyorum.” dedi. Hicretin 18. yılında ortaya çıkan Amavas [beldesinin] vebası onun hilafetindeydi. Bu sene aynı zamanda “Felaket yılının” başlangıcıydı ki, o zaman dokuz ay boyunca insanlar kuraklık, kıtlık ve açlık musibetlerine maruz kalmışlardı. Ömer halife olduğu ilk sene -ki bu sene hicretin 13. yılına tekabül etmektedir,- insanlara hac yaptırmak için Abdurrahman b. Avfı görevlendirdi. O da o sene insanlara hac yaptırdı. Sonra Ömer b. el-Hattab hilafeti boyunca her yıl insanlarla birlikte hac farizasını eda etti. Böylece o, halife olarak onlarla birlikte 13 sene hac yapmış oldu. Hicri 23. senesinde insanlarla birlikte eda ettiği son haccına Peygamberin hanımları da katılmıştı. Ömer hilafeti süresince üç defa umre yaptı. Bunlardan birincisi, hicri 17. senenin Receb ayında; ikincisi, hicri 21. senenin Receb ayında; üçüncüsü hicri 22. senenin Receb ayında idi. O, daha önce Kabeye bitişik olan makamı [makam-ı İbrahimi] bugünkü yerine alarak geriye çekti. Bize Muhammed b. Abdullah haber verdi; dedi ki: Bana el-Eşas, el-Hasandan naklen şunu anlattı: Ömer b. el-Hattab şu şehirlerin planlamasını yaptı: Medine, Basra, Kufe, Bahreyn, Mısır, Şam ve el-Cezire. Bize Affan b. Müslim haber verdi; dedi ki: Bize Hammad b. Seleme, Yunusdan; o da el-Hasandan şunu nakletti: Ömer b. el-Hattab şöyle dedi: “Yöneticilerinin yerine bir başka yönetici [tayin edip] değiştirmek suretiyle bir topluluğu ıslah etmem, kolay bir iştir.” Bize Affan b. Müslim haber verdi; dedi ki: Bize Hammad b. Seleme, ona da Ali b. Zeyd, Abdullah b. İbrahimin şöyle dediğini haber verdi: Allah Resulünün mescidinin zeminine ilk defa çakıl taşı döktüren Ömer b. el-Hattabtır. [Bu işlemden önce] insanlar başlarını rükudan kaldırdıkları zaman [ellerine yapışan topraktan kurtulmak için] ellerini silkeliyorlardı. Ömerin emri üzerine Akik vadisinden çakıl taşı getirildi ve mescidin zeminine [dökülüp] yayıldı. Bize Affan b. Müslim haber verdi; dedi ki: Bize Hammad b. Zeyd haber verdi; dedi ki: Bize Eyyub, Muhammed b. Sirinin şöyle dediğini haber verdi: Ömer b. el-Hattab şunları söyledi: “Halid b. el-Velid ile Şeybanoğullarından el-Müsennayı [ordu komutanlığından] mutlaka azledeceğim ki bu iki şahıs, Allahın, zaferi sadece kendilerine değil de [diğer] kullarına da nasip ettiğini bilsinler.” Bize Affan b. Müslim haber verdi; dedi ki: Bize Hammad b. Seleme haber verdi; dedi ki: Bize Kesir Ebu Muhammed, Abdurrahman b. Aclandan şunu nakletti: Ömer b. el-Hattab, kendi aralarında fısıldaşan bir topluluğun yanından geçti. Onlardan biri [diğerine] “Eseyte” dedi. Bunun üzerine Ömer şöyle dedi: “Bozuk şive, kötü ok atmaktan daha berbat bir şeydir.” Bize Süleyman b. Harb haber verdi; dedi ki: Bize Cerir b. Hazim, ona Yala b. Hakim, ona da Nafi, Ömerin şöyle dediğini haber verdi: “Allah, Müslümanların deniz yolculuğundan dolayı asla beni sorguya çekmeyecektir.” Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Hişam b. Sad, Zeyd b. Eslemin şöyle dediğini anlattı: Ömer b. el-Hattab, deniz yolculuğunu sormak amacıyla Amr b. el-asa [bir mektup] yazdı. Amr da ona cevap yazdı, şöyle diyordu: “Tahtanın üstünde kurtçuklar. Şayet tahta kırılırsa kurtçuklar helak oluverir.” [Zeyd] dedi ki: Bunun üzerine Ömer, onları denizde taşımayı hoş karşılamadı. [Ravilerden] Hişam ise, “Said b. Ebu Hilal şunu söyledi: Bunun üzerine Ömer deniz seyahatinden geri durdu.” dedi. Bize Amr asım el-Kilabi haber verdi; dedi ki: Bize Davud b. Ebül-Furat haber verdi; dedi ki: Bize Abdullah b. Büreyde el-Eslemi haber verdi; dedi ki: Bir gece Ömer, insanları korumak ve asayişi kontrol etmek amacıyla dolaşırken birde ne görsün, kadının biri şöyle diyor: Bir yol yok mu şaraba? Onu içiversem! Ya da bir yol yok mu Nasr b. Haccaca [gidiversem?] Sabah olduğu zaman Ömer o adamı [Nasr b. Haccacı] soruşturdu. Bir de ne görsün, o kişi Süleymoğullarından imiş. Ona haber gönderip çağırttı. Bir de baktı ki o, insanların saçı en güzel, yüzü en parlak olanıymış. Ömer, ona saçını kökten kazıtmasını emretti. O da öyle yaptı. Bu sefer alnı ortaya çıktı ve güzelliği arttı. Bunun üzerine Ömer kafasına sarık bağlamasını emretti, o bunu da yaptı. Yine güzelliği artınca Ömer şöyle dedi: “Hayır, nefsim yed-i kudretinde olan Allaha yemin ederim ki, benim olduğum yerde sen olmayacaksın.” Akabinde adama durumunu düzeltecek [gerekli] şeylerin [verilmesini] emretti ve onu Basraya gönderdi. Bize Amr b. asım el-Kilabi haber verdi; dedi ki: Bize Davud b. Ebül- Furat haber verdi; dedi ki: Bize Abdullah b. Büreyde el-Eslemi haber verdi; dedi ki: Ömer b. el-Hattab bir gece asayişi kontrol amacıyla dolaşmaya çıktı. Bir de ne görsün, kadınlar kendi aralarında konuşuyorlar ve şöyle diyorlar: “Medine halkı içinde en parlak yüzlü olan adam kimdir?” Onlardan bir kadın buna şöyle cevap verdi: “Ebu Zib. ” Sabah olduğu zaman Ömer o adamı soruşturdu. Bir de ne görsün, Süleymoğullarından birisiymiş. Ömer ona baktığı zaman, bir de ne görsün, o insanların en güzeli! Bunun üzerine Ömer ona iki veya üç defa “Vallahi sen o kadınların kurdusun.”dedi ve devam etti: “Nefsim yed-i kudretinde olan Allaha yemin ederim ki, benim olduğum yerde sen olmayacaksın.” Ebu Zib dedi ki: “Şayet sen beni mutlaka göndereceksen, -Nasr b. Haccac es-Sülemiyi kastederek- amcamın oğlunu gönderdiğin yere gönder.” Ona halini ıslah edecek şeylerin [verilmesini] emretti ve onu Basraya gönderdi. Bize İsmail b. İbrahim el-Esedi, İbn Avndan; o da Muhammedden şunu nakletti: Büreyd, Ömerin huzuruna geldi. Ok dağarcığını yere saçtı. Bir sayfa ortaya çıkınca onu aldı ve okudu. Bir de ne görsün, o sayfada şunlar yazılıydı: “Dikkat! Ebu Hafsa [ Ömere] bir elçi ulaştır! Sana canım ve ailem feda olsun! Allah sana hidayet etsin! Genç kadınlarımızı koru! Muhasara [savaş] zamanında sizinle beraber olmaktan alıkonulduk. Genç kadınlar iple bağlanmış olarak bulundular. Tüccarlaragidip gelirken Sel mevkisinin arkasında, Sad b. Bekiroğullarından kadınlar, Ve Eslem ya da Cüheyne veya Gıfar kabilesinden kadınlar, Süleymoğullarından Cade onları iple bağlıyor… Alçak bir edepsizlik uğruna bunu tekrar tekrar yapıyor… Bunun üzerine Ömer, “Süleym kabilesinden olan Cadeyi bana çağırın!” dedi. Onu çağırıp getirdiler ve iple bağlı olduğu halde ona yüz sopa vuruldu. Ömer onun, başında kocası olmayan kadınların yanına varmasını yasakladı. Bize Amr b. asım haber verdi; dedi ki: Bize asım b. el-Abbas el-Esedi haber verdi; dedi ki: Said b. el- Müseyyebin şöyle dediğini duydum: Ömer b. el-Hattab gecenin ciğerinde yani ortasında namaz kılmayı severdi. Bize Amr b. asım haber verdi; dedi ki: Bize Ebu Hilal, Muhammed b. Sirinin şöyle dediğini haber verdi: Ömer b. el-Hattaba namazda unutkanlık arız olmuştu. Bir adam namazda onun arkasında durup, ona telkinde bulunurdu. Ona secde etmesini ya da ayağa kalkmasını işaret ettiğinde, o da onu yapardı. Bize el-Mualla b. Esed haber verdi; dedi ki: Bize Vüheyb b. Halid, Yahya b. Saidden; o da Salim b. Abdullahtan şunu nakletti: Ömer b. el-Hattab devenin sırtında oluşan yağıra [yaraya] elini koyuyor ve şöyle diyordu: “Gerçekten ben, sende olandan sorguya çekilmekten korkuyorum.” Bize Halid b. Mahled el-Beceli haber verdi; dedi ki: Bize Abdullah b. Ömer, ez-Zührinin şöyle dediğini haber verdi: Ömer b. el-Hattab yaralandığı sene içerisinde şöyle demişti: “Ey insanlar! Ben size bir şeyler söylüyorum. Kim bunları hafızasında tutarsa bineğinin varacağı yere kadar onları [diğer insanlara] söylesin. Kim de bunları hafızasında tutmazsa [bilsin ki] ben, bana söylemediğim bir şeyi isnat eden kişiyi Allaha havale ediyorum.” Bize Kabisa b. Ukbe haber verdi; dedi ki: Bize Süfyan, ona da Mamer, ez-Zührinin şöyle dediğini haber verdi: Ömer b. el-Hattab hadisleri yazdırmak istedi. Bunun için bir ay istihare yaptı. Sonra kararı kesinleşmiş olarak şöyle dedi: “Bir kitap yazıp ona yönelen ve böylece Allahın kitabını terk eden topluluğu hatırladım.” Bize Muhammed b. Musab el-Karkasani haber verdi; dedi ki: Bize Ebu Bekir b. Abdullah b. Ebu Meryem, Raşid b. Saddan şunu nakletti: Ömer b. el-Hattaba bir mal getirildi. O da malı insanlar arasında taksim etmeye başladı. Onun etrafında izdiham oluşturdular. Sad b. Ebu Vakkas insanları yararak sonunda Ömere ulaştı. Bunun üzerine Ömer, asasını onun üzerine kaldırdı ve şöyle dedi: “Sen Allahın yeryüzündeki sultanına korkusuzca geldin. Allahın sultanının senden asla korkmayacağını sana öğretmek istedim.” Bize Abdullah b. Cafer er-Rakki haber verdi; dedi ki: Bize Abdullah b. Amr, Abdülkerimden; o da İkrimeden şunu nakletti: Haccam [kan alan] bir kişi Ömer b. el-Hattaba bir şeyler anlatıyordu. O heybetli bir adamdı. Ömer hafifçe öksürünce haccam abdestini bozdu. Akabinde Ömer ona kırk dirhem verilmesini emretti. Haccam Said b. el-Heylem adlı kişiydi. Bize İsmail b. Abdullah b. Ebu Üveys haber verdi; dedi ki: Bize babam, Yahya b. Saidden; o da Said b. el-Müseyyebden naklen şunu anlattı: Ömer b. el-Hattab hilafeti sırasında şöyle dedi: “Benden sonra bu işi kim üzerine alacaksa bilsin ki, yakın ve uzak [akrabalar] ondan bir şeyler isteyeceklerdir. Allaha yemin ederim ki, kendimi savunma konusunda insanlara karşı büyük bir savaş veriyorum.” Bize Mutarrif b. Abdullah haber verdi; dedi ki: Bize Abdülaziz b. Ebu Hazim, ona da Mamer b. Muhammed, babası Muhammed b. Zeydin şöyle dediğini haber verdi: Ali, Osman, Talha, Zübeyr, Abdurrahman b. Avf ile Sad bir araya geldiler. Ömere karşı en cüretkar olanları Abdurrahman b. Avf idi. Diğerleri ona dediler ki: “Ey Abdurrahman! Keşke halk için müminlerin emiri ile konuşsan! Ona Kişi bir ihtiyacı için geliyor ama senin heybetin onun ihtiyacını söylemesine engel oluyor. Sonunda ihtiyacını görmeden geri dönüyor. desen!” Abdurrahman, Ömerin huzuruna girdi ve onunla şu şekilde konuştu: “Ey Müminlerin Emiri! İnsanlara yumuşak davran! Çünkü sana bir kişi geliyor, senin heybetin onun ihtiyacını söylemesini engelliyor. O da sonunda seninle konuşmadan dönüyor.” Ömer cevaben şöyle dedi: “Ey Abdurrahman! Allahaşkına, Ali, Osman, Talha, Zübeyr ve Sad sana bunu yapmanı söylediler, değil mi?” Abdurrahman, “Aman Allahım, evet!” dedi. Ömer, “Ey Abdurrahman! Vallahi insanlara yumuşak davranıyorum. Nihayet yumuşak davranma konusunda [aşırı gitmekten] Allahtan korkuyorum. Sonra onlara sert davranıyorum. Bu sefer de sertlik konusunda [aşırı gitmekten] Allahtan korkuyorum. Çıkış yolu nerede?” dedi. Bunun üzerine Abdurrahman ağlayarak kalktı. Şöyle diyerek eliyle onun ridasını çekiştiriyordu: “Senden sonra vay onların haline! Senden sonra vay onların haline!” Bize Said b. Mansur haber verdi; dedi ki: Bize Süfyan, ona asım b. Küleyb, ona da babası, İbn Abbasın şöyle dediğini haber verdi: Ömer b. el-Hattab her namaz kıldırdığında insanların [şikayetlerini ve ihtiyaçlarını dinlemek] için otururdu. Kimin bir ihtiyacı varsa, onun ihtiyacına bakardı. [Bir defasında] biraz namaz kıldırdı, ama hiç oturmadı. Kapıya varıp, “Ey Yerfa!” diye seslendim. Yerfa dışarı çıkınca dedim ki: “Müminlerin Emirinin bir hastalığı mı var? “Hayır.” dedi. Ben bu vaziyette iken ansızın Osman geldi. Yerfa içeri girdi, sonra tekrar bizim yanımıza çıktı ve “Kalk [da gel], ey Affanın oğlu! Kalk [da gel], ey Abbasın oğlu!” dedi. Ömerin huzuruna girdik, onun önünde kümeler halinde hububat vardı. Her kümenin üstünde bir destek vardı. Ömer şöyle dedi: “Ben baktım, Medinede aşireti, sizin aşiretlerinizden daha çok olan bir kişi bulamadım. Bu malı alın ve insanlar arasında taksim edin. Şayet mal artar da fazlası kalırsa onu bana iade edin.” Bu söz üzerine Osman hemen [hızla kalkıp gitti, adeta] uçtu. Ben ise dizlerimin üzerine çöküp kaldım ve “Şayet noksan olursa sen bize tekrar [yeni mal] verecek misin?” dedim. Ömer: “Şinşinetün min ahşen -Süfyan der ki: “Bunun manası şudur: [Al sana] dağdan bir taş! -Muhammed ve ashabı [kıtlık zamanında] yeni doğmuş kuzu ya da oğlak derisi yerken bu Allah katında caiz olur mu?” dedi. Ben de: “Evet, caiz olur. Ona fetih nasip olsaydı senin yaptığını yapmazdı.” dedim. Ömer, “Peki, ne yapardı?” diye sordu. “O zaman kendisi yer ve bize de yedirirdi.” dedim. İbn Abbas dedi ki: Onun, şöyle diyerek kaburgaları kalkıp ininceye kadar hıçkırdığını gördüm: “Ondan [fetihlerde elde edilen maldan], ne lehimde ne de aleyhimde [ne az ne de çok] olmadan tam ihtiyaca cevap verecek şekilde çıkıp [kurtulmayı] çok arzu ederdim.” Bize Yezid b. Harun haber verdi; dedi ki: Bize Yahya b. Said, Said b. el-Müseyyebin şöyle dediğini haber verdi: Bir deve elde edilmişti. -ki Yahya bunun feyden olduğunu iddia etmektedir.- Ömer onu kesti ve bir kısmını Peygamberin eşlerine gönderdi. Geri kalanını yemek yaptı ve bazı Müslümanları bu yemeğe davet etti. O gün davetliler arasında el-Abbas b. Abdülmuttalib de vardı ve şöyle dedi: “Ey Müminlerin Emiri! Keşke her gün bize böyle yemek hazırlasan da senin yanında yeyip sohbet etsek!” Bunun üzerine Ömer şunları söyledi: “Bunun gibi bir ziyafeti bir daha vermeyeceğim. Durum şu ki, benim iki arkadaşım gelip geçti. – Peygamber ve Ebu Bekiri kast ediyor.- Onlar bazı işler yaptılar ve bir yol tuttular. Şayet ben onların yaptıklarından farklı bir şey yaparsam onların yolundan başka bir yol tutmuş olurum.” Bize Abdullah b. Müslim b. Kaneb el-Harisi haber verdi; dedi ki: Bize Malik b. Enes, Zeyd b. Eslemden; o da babasından şunu nakletti: Ömer b. el-Hattab [bir gün] minbere çıkıp oturdu. İnsanlar peş peşe gelip onun başına üşüştü. Hatta onu aliye halkı bile işitip geldi. Ömer onlara, eksik hiçbir kişi kalmaksızın [İslam dininin emir ve yasaklarını] öğretti. Sonra ailesine geldi ve şöyle dedi: “Yasakladığım şeyleri duydunuz. Sizden birinin yasakladığım şeylerden birini yaptığını asla görmeyeyim. Yoksa ona cezanın iki katını veririm.” Ya da buna benzer şeyler söyledi. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Mamer, ona ez-Zühri, ona da Salim b. Abdullah, babasının şöyle dediğini anlattı: Ömer insanlara bir şeyi yasaklamak istediğinde önce ailesine varır ve şöyle derdi: “Hiçbirinizin yasakladığım bir şeyin içine düştüğünü asla bilmeyeyim. Aksi takdirde onun cezasını kat kat artırırım.” Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bize Ebu Bekir b. Abdullah b. Ebu Sebre, ona da İsmail b. Ebu Hakim, Urvenin şöyle dediğini haber verdi: Birbirinden davacı iki hasım Ömere geldiği zaman diz üstü çöker ve şöyle derdi: “Ey Allahım! Bu iki şahsa karşı bana yardım et! Çünkü bunların her ikisi de beni dinimden [mahrum etmek] istiyorlar.” Bize İshak b. Yusuf el-Ezrak, Muhammed b. Abdullah el-Ensari ve Hevze b. Halife haber verdiler; dediler ki: Bize İbn Avn, ona da Muhammed b. Sirin, Ömer b. el-Hattabın şöyle dediğini haber verdi: “Bende şu huyumdan başka Cahiliye adeti kalmadı: Kiminle evlendiğime ve kimleri evlendirdiğime hiç aldırış etmem.” Bize arim b. el-Fadl haber verdi; dedi ki: Bize el-Kasım b. el-Fadl haber verdi; dedi ki: Bana Muaviye b. Kurre, el-Hakem b. Ebül-as es-Sakafinin şöyle dediğini haber verdi: Ömer b. el-Hattab ile birlikte oturuyordum. Bir adam geldi ve ona selam verdi. Ömer ona dedi ki, “Senin Necranlılarla bir akrabalığın var mı?” Adam, “Hayır, yok.” dedi. Ömer, “Evet, var.” dedi. Adam, “Hayır, yok.” dedi. Ömer, “Evet, vallahi var. Allah şahittir ki, her Müslüman adam, konuşmasından dolayı bunun Necranlılarla bir akrabalığının olduğunu bilir.” Bunun üzerine [oradaki] topluluktan bir adam, “Evet, Ey Müminlerin Emiri! Onun şu şu cihetle Necranlılarla bir akrabalığı var.” deyince Ömer de şöyle dedi: “Bırak, biz eserlerin [delillerin] ardından gideriz.” Bize Yala b. Ubeyd haber verdi; dedi ki: Bize Süfyan, ona da Ebu Nehik, Ziyad b. Hudeyrin şöyle dediğini haber verdi: İnsanlar arasında en çok oruç tutan ve misvak kullanan kişinin Ömer olduğunu gördüm. Bize Ahmed b. Abdullah b. Yunus haber verdi; dedi ki: Bize Züheyr b. Muaviye haber verdi; dedi ki: Bize İsmail b. Ebu Halid, Kays b. Ebu Hazimin şöyle dediğini haber verdi: Ömer b. el-Hattab şöyle dedi: “Hilafetin ağır yüküyle beraber gücüm yetseydi ezan okurdum.” Bize Yala b. Ubeyd haber verdi; dedi ki: Bize Misar b. Kidam, ona da Habib b. Ebu Sabit, Yahya b. Ebu Cadenin şöyle dediğini haber verdi: Ömer b. el-Hattab şöyle dedi: “Şayet Allah yolunda yürümem veya Allah için alnımı toprağa koymam ya da en güzel meyvelerin toplanması gibi en güzel sözleri devşiren kimselerle oturup sohbet etmem olmasaydı [ölmeyi ve böylece] Allaha kavuşmuş olmayı arzu ederdim.” Bize Muhammed b. Ömer el-Eslemi haber verdi; dedi ki: Bize Ömer b. Süleyman b. Ebu Hasme, babasından naklen eş-Şifa bt. Abdullahın şöyle dediğini haber verdi: O, vasat bir hızla yürüyen ve yavaş konuşan gençleri gördüğünde, “Bunlar da nedir?” demiş. Kendisine “Zahitler.” diye cevap vermişler. Bunun üzerine o da şöyle demiş: “Vallahi Ömer, konuştuğu zaman [muhatabına sözünü] duyururdu; yürüdüğü zaman hızlı yürürdü; dövdüğü zaman acıtırdı. İşte gerçek zahit odur.” Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bize Abdullah b. Cafer, ona da Ümmü Bekir bt. el- Misver, babası el-Misver b. Mahremenin şöyle dediğini haber verdi: Biz kendisinden takva öğrenmek maksadıyla devamlı olarak Ömer b. el-Hattabın yanında bulunurduk. Bize arim b. el-Fadl haber verdi; dedi ki: Bize Hammad b. Zeyd, ona da Yahya, yani İbn Said, Ömer b. el-Hattabın şöyle dediğini haber verdi: “Muhakeme için iki hasım bana geldiğinde onların hangisinin haklı olacağına aldırış etmem.” Bize Affan b. Müslim haber verdi; dedi ki: Bize Vüheyb b. Halid haber verdi; dedi ki: Bize Halid el- Hazza, ona Ebu Kılabe, ona da Enes b. Malik, Peygamberin şöyle buyurduğunu haber verdi: “Allahın emri konusunda ümmetimin en titiz olanı Ömerdir.” Bize İshak b. Yusuf el-Ezrak haber verdi; dedi ki: Bize Muhammed b. Kays el-Esedi, el-Ala b. Ebu Ayşeden şunu nakletti: Ömer b. el-Hattab bir berber çağırdı. Berber onu usturayla tıraş etti. Yani bedenini tıraş etti. Bunun üzerine insanlar başlarını kaldırıp gözlerini ona dikince o, şöyle dedi: “Ey insanlar! Şüphesiz ki bu [iş] sünnet değildir. Ancak nure Allahın nimetlerindendir, ama ben ondan hoşlanmıyorum.” Bize Haccac b. Muhammed haber verdi; dedi ki: Bize Ebu Hilal er-Rasibi, Katadenin şöyle dediğini haber verdi: [Üç] halife, Ebu Bekir, Ömer ve Osman nure kullanmazlardı. Bize Abdülvehhab b. Ata el-İcli haber verdi; dedi ki: Bize Said b. Ebu Arube, Ömer b. Abdülazizin şöyle dediğinin kendisine ulaştığını haber verdi: Peygamberi rüyamda gördüm. Sağında Ebu Bekir, solunda Ömer vardı. Bana şöyle dedi: “Ey Ömer! Şayet insanların idaresinden bir şey üstlenirsen bu ikisinin yolunu tut!” Bize Yezid b. Harun haber verdi; dedi ki: Bize Abdullah b. Abdullah b. Ebu Üveys el-Medini, ona da ez- Zühri, Salimin şöyle dediğini haber verdi: Kendileri söylemedikçe ya da yapmadıkça Ömer b. el-Hattab ile Abdullah b. Ömerin iyilikleri bilinmezdi. ez-Zühri, “Ey Ebu Bekir! Bu sözünle ne kast ediyorsun?” deyince o, şöyle dedi: “Onlar [İslamın emir ve yasaklarına uyma konusunda] ne gevşek davranan ne de kendilerini zühd ve takvadan dolayı zayıf düşmüş gösteren kimselerdi.” Bize Man b. İsa ile Abdullah b. Mesleme b. Kaneb haber verdiler; dediler ki: Bize Malik, ona da İbn Şihab, Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe b. Mesudun şöyle dediğini haber verdi: İyilik, Ömer ve oğlunda onlar söylemedikçe ya da yapmadıkça bilinmezdi. Bize Man b. İsa ile Abdullah b. Mesleme b. Kaneb haber verdiler; dediler ki: Bize Malik b. Enes, ona da Katan b. Vehb b. Uveymir b. el-Ecda haber verdi. Man dedi ki: Ömer b. el-Hattab, Mekkenin bir yolunda yürüyordu. Abdullah b. Mesleme ise şöyle dedi: Katan b. Vehb, amcasından naklen [şunu anlattı]: Amcası, Ömer b. el-Hattab ile birlikte bir seferde imiş. er-Ravha denilen yere yaklaştıklarında -Man ve Abdullahın her ikisi de rivayetlerine şöyle devam ettiler:- Ömer bir çobanın sesini duydu. Ona yönelip yaklaşınca, “Ey koyun çobanı!” diye bağırdı. Çoban cevap verdi: “Ey koyun çobanı! [Ne var?]” Ömer, “Ben bir yerden geçtim. Orası senin bu yerinden daha bereketlidir. Her çoban güttüklerinden sorumludur.” dedi. Sonra Ömer, bineklerin başlarını [başka yöne doğru] çevirdi. Bize Abdülhamid b. Abdurrahman el-Hımmani, ona en-Numan b. Sabit, ona da Musa b. Talha, İbnül- Havtekiyyenin şöyle dediğini haber verdi: Ömere bir şey sorulması üzerine şöyle dedi: “Hadise [bir şey] ilave etmeyi ya da ondan [bir şeyi] eksiltmeyi çirkin görmemiş olsaydım size hadis rivayet ederdim.” Bize Man b. İsa ile Ravh b. Ubade haber verdiler; dediler ki: Bize Malik b. Enes, ona da İshak b. Abdullah b. Ebu Talha, Enes b. Malikin şöyle dediğini haber verdi: Bir gün Ömer b. el-Hattabı duydum ve onunla beraber çıktım. Nihayet o bir duvardan [aşıp evin bahçesine] girdi. Aramızda bir duvar vardı, o bahçenin ortasındaki boşluktaydı. Onun şöyle dediğini duydum: “Ömer b. el-Hattab, Müminlerin Emiri, bıreh bıreh! Vallahi Hattabın sevimli oğlu! Ya Allahtan korkarsın, ya da Allah mutlaka sana azap verecektir.” Bize İsmail b. Abdullah b. Ebu Üveys haber verdi; dedi ki: Bana babam, ona Yahya b. Said, ona da Said b. el-Müseyyeb, Ömer b. el-Hattabın şöyle dediğini anlattı: “Devlet başkanları ve rehberleri doğru yolda oldukları müddetçe insanlar da doğru yolda olmaya devam ederler.” Bize Abdullah b. İdris, ona da Hişam b. Hassan, el-Hasanın şöyle dediğini haber verdi: Ömer b. el-Hattab şöyle dedi: “Halife, Allaha [karşı olan görevlerini] ifa ettiği sürece tebaa da Halifeye [karşı olan görevlerini] ifa eder. İmam başıboş kaldığı zaman onlar da başıboş kalırlar.” Bize İsmail b. Abdullah b. Ebu Üveys haber verdi; dedi ki: Bana babam, ona da asım b. Muhammed, Zeyd b. Eslemin şöyle dediğini anlattı: Babam Eslem, bana Abdullah b. Ömerin [kendisine] şöyle dediğini anlattı: “Ey Eslem! Bana Ömeri anlat!” Babam, [sözüne devam ederek] dedi ki: Ona Ömerin bazı özelliklerini anlattım. Bunun üzerine Abdullah şöyle dedi: “Allah Resulünün vefatından sonra şimdiye kadar Ömerden daha ciddi ve daha cömert birini asla görmedim.” Bize el-Fadl b. Dükeyn haber verdi; dedi ki: Bize Mindel b. Ali, asımın şöyle dediğini haber verdi: Ebu Osman en-Nehdiyi şunları söylerken duydum: “Şayet asamın konuşmasını istese, onu konuşturmaya kadir olan Allaha yemin ederim ki, eğer Ömer b. el-Hattab terazi olsaydı onda kıl kadar haksızlık [haktan sapma] olmazdı.” Bize Ahmed b. Muhammed b. el-Velid el-Ezraki el-Mekki haber verdi; dedi ki: Bize Ebu Umeyr el-Haris b. Umeyr, bir adamdan şunu nakletti: Ömer b. el-Hattab [bir gün] minbere çıktı ve insanları topladı. Allaha hamd ve sena ettikten sonra şöyle dedi: “Ey insanlar! Kendime ve insanların yiyeceklerinden bende olana baktım. Ancak benim Mahzumoğulları kabilesine mensup teyzelerim var. Onlara tatlı su temin etmiştim. Onlar da birkaç avuç kuru üzümü benim için avuçlamış [ve bana göndermişler].” Adam dedi ki: Sonra Ömer minberden inince ona “Ey Müminlerin Emiri! Neden buna ihtiyaç duydun?” denildi. O da şöyle cevap verdi: “Nefsimde [beni gurura sevk eden] bir şeyler hissettim de onu ezip zelil etmek istedim.” Bize Ali b. Abdullah b. Cafer haber verdi; dedi ki: Süfyan, yani İbn Uyeyne, Ömer b. el-Hattabın şöyle dediğini söyledi: “Bana insanların en sevimlisi, ayıplarımı ortaya çıkarıp önüme koyandır.” Bize arim b. el-Fadl haber verdi; dedi ki: Bize Hammad b. Seleme haber verdi; dedi ki: Bize Hamid, Enes b. Malikten şunu nakletti: el-Hürmüzan, Ömer b. el-Hattabı Allah Resulünün mescidinde uzanmış yatıyorken gördü ve şöyle dedi: “Vallahi bu kutlu kraldır.” Bize Halid b. Mahled el-Beceli haber verdi; dedi ki: Bize Abdullah b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Zeyd b. Eslem, babasının şöyle dediğini haber verdi: “Ömer b. el-Hattabı [bir eliyle] atın bir kulağından, diğer eliyle de öbür kulağından tutup sonra atın sırtına atlarken gördüm.” Bize Yezid b. Harun haber verdi; dedi ki: Bize Abdülmelik b. Ebu Süleyman, Atanın şöyle dediğini haber verdi: Ömer b. el-Hattab, valilerine [hac] mevsiminde kendisine gelmelerini emrederdi. [Bir defasında] onlar toplandığında şöyle dedi: “Ey insanlar! Ben valilerimi size asla sırtlarınızı dövsünler, mallarınızı gasp etsinler diye göndermedim. Onları sadece aranızı [adil hükümle] ayırmaları ve fey gelirlerini paylaştırmaları için gönderdim. Kendisine bundan başka bir muamele yapılan ayağa kalksın ve [şikayetini söylesin]!” Bu söz üzerine yalnız tek bir adam ayağa kalktı ve “Ey Müminlerin Emiri! Senin falan valin bana yüz kırbaç vurdu.” dedi. Ömer, [o valiye döndü ve] “Neden onu dövdün? Onun için sana kısas cezasını uygulayacağım.” deyince Amr b. el-as ayağa kalktı ve şunu söyledi: “Ey Müminlerin Emiri! Şayet bunu yaparsan, [aynı şikayetler] çokça sana gelir ve bu uygulama senden sonrakilerin uyacağı bir adet haline dönüşür.” [Amrın bu itirazı üzerine Ömer ile aralarında şu diyalog gerçekleşti:] Ömer, “Allah Resulünün kendi nefsine bile kısas uyguladığını gördüğüm halde ben kısas yapmayacağım, öyle mi?” dedi. Amr, “Öyleyse bizi bırak da onu razı edelim.” dedi. Ömer, “Buyurun, onu razı edin!” dedi. Bunun üzerine her bir kırbaca iki dinar hesabıyla 200 dinar ödemek karşılığında o adamı, kısastan vazgeçirdiler. Bize Yezid b. Harun haber verdi; dedi ki: Bize el-Ceriri, ona da Ebu Nadre, Ebu Üseydin kölesi Ebu Saidin şöyle dediğini haber verdi: Ömer b. el-Hattab, yatsıdan sonra mescidi kontrol eder ve namaz kılmakla meşgul adam dışında gördüğü herkesi dışarı çıkarırdı. [Bir seferinde mescitte] içlerinde Übey b. Kabın da bulunduğu, Allah Resulünün ashabından bir gruba rastladı. Übeye “Kim bunlar?” diye sordu. O da “Ey Müminlerin Emiri! Senin halkından bir grup.” dedi. Ömer, “Namazdan sonra niçin kaldınız?” diye sorunca Übey, “Allahı zikretmek maksadıyla oturduk.” dedi. Ömer onlarla beraber oturdu ve sonra en yakınındakine “Haydi başla!” dedi. Akabinde dua etmek üzere onları tek tek çağırdı ve okuttu. Nihayet sıra bana geldi. Ben onun hemen yanı başındaydım. “Getirin!” diye seslenince dilim tutuldu ve beni korkudan dolayı bir titreme aldı. Sonunda Ömer bunun eserini bende gördü ve şöyle dedi: “Keşke Allahümmeğfir lena, Allahümmerhemna(Ey Allahım, bizi affet! Ey Allahım, bize merhamet et!) desen!” Sonra Ömer dua etmeye başladı. Onu öyle bir ağlama tuttu ki, o toplulukta ondan fazla gözyaşı döken, ondan daha şiddetli ağlayan yoktu. Akabinde “Yeter, şimdi artık dağılın!” dedi. Bize Yezid b. Harun haber verdi; dedi ki: Bize Ferec b. Fedale, ona da Muhammed b. el-Velid ez-Zebidi, ez-Zührinin şöyle dediğini haber verdi: Ömer b. el-Hattab bağdaş kurup oturur, sırt üstü yatıp uzanır ve bir ayağını diğerinin üzerine atardı. Bize Yezid b. Harun haber verdi; dedi ki: Bize Ferec b. Fedale, ona da Muhammed b. el-Velid, ez- Zührinin şöyle dediğini haber verdi: Ömer b. el-Hattab şöyle dedi: “Birinizin mescitte oturması uzun sürerse yan yatmasında hiç bir mahzur yoktur. Çünkü oturmasının kendisini usandırmamasını, en fazla hak eden kişi odur.” Bize arim b. el-Fadl haber verdi; dedi ki: Bize Hammad b. Zeyd, ona da Eyyub ve Hişam, Muhammed b. Sirinin şöyle dediğini haber verdiler: Ömer, Kuranın tümünü ezberlemeden öldürüldü. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana aiz b. Yahya, Ebül-Huveyristen; o da Cübeyr b. el- Huveyris b. Nukeydden şunu nakletti: Ömer b. el-Hattab divanların oluşturulması konusunda Müslümanlarla istişare etti. Ali b. Ebu Talib, “Her sene sende toplanan malı dağıtıyorsun ve ondan hiçbir şeyi saklamıyorsun.” dedi. Osman b. Affan, “İnsanlara bolca yetecek çok mal görüyorum. Şayet insanların sayımı yapılmazsa -ki o takdirde malı alanla almayanı birbirinden ayırt edemezsin,- işin dağılmasından endişe ediyorum.” dedi. el-Velid b. Hişam b. el- Muğire, “Ey Müminlerin Emiri! Ben Şam bölgesine vardım. Oranın idarecilerinin divan oluşturduklarını ve asker topladıklarını gördüm. Sen de divanı oluştur ve asker topla!” dedi. Ömer onun sözünü tuttu ve Akil b. Ebu Talibi, Mahreme b. Nevfeli ve Cübeyr b. Mutimi çağırdı. Bunlar Kureyşin içinde nesep ilmini bilen kişilerdi. Onlara, “İnsanları derecelerine göre yazın.” dedi. Onlar da yazdılar ve [listeye] Haşimoğullarıyla başladılar. Onların arkasından hilafet sırasına göre Ebu Bekir ve aşiretini, akabinde Ömer ve aşiretini yazdılar. Ömer bu listeye bakınca şöyle dedi: “Vallahi böyle olmasını çok arzu ederdim. Ancak Peygambere akrabalığı esas alarak başlayın. Önce en yakın akrabayı, ardından da onu takip eden en yakın akrabayı yazın. Sonunda böylece Ömeri, Allahın koyduğu sıraya koyarsınız.” Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Üsame b. Zeyd b. Eslem, ona da babası [Zeyd], [Üsamenin] dedesinin [Eslemin] şöyle dediğini anlattı: [Divanların yazıldığı] defter kendisine arz edildiği zaman -ki onda Teymoğulları, Haşimoğullarının akabinde; Adioğulları, Teymoğullarının akabinde yazılmıştı- Ömer b. el-Hattabı gördüm ve onu şunları söylerken duydum: “Ömeri [sıradaki] yerine koyun! Allah Resulünün en yakın akrabasıyla başlayın ve ardından onu takip eden en yakın akrabayı yazın!” Bunun üzerine Adioğulları Ömere gelip şöyle dediler: “Sen Allah Resulünün halifesi ya da Ebu Bekirin halifesisin. Ebu Bekir de Allah Resulünün halifesidir. Durum böyle! Keşke kendini şu insanların koyduğu [sıradaki] yere koysan!” [Cevap olarak] Ömer de dedi ki: “Bıreh Bıreh, Adioğulları! Sizin için iyiliklerimi ziyan etmem maksadıyla benim sırtımdan nemalanmak istiyorsunuz. Hayır, vallahi sizinle defter kapansa bile -bununla şayet insanların en sonunda yazılsanız bile demek istiyor- [ihsan almak için] çağrıdaki sıranız gelinceye kadar [geriye atılacaksınız]. Benim, bir yol tutan iki arkadaşım vardır. Şayet ben onlara muhalefet edersem, bana da muhalefet edilir. Vallahi dünyada fazileti ve yaptıklarımıza karşılık ahirette Allahın sevabından umduğumuz şeyleri sadece Muhammedin vasıtasıyla elde ettik. O bizim şerefimizdir. Onun aşireti Arapların en şereflisidir. Fazilet sırası, sonra ona en yakın olan akrabası ve ardından onu takip edendir. Şüphesiz Araplar Allah Resulü ile şeref kazandılar. Şayet bazımız onun nesebi ile çok babalar vasıtasıyla buluşsa, onun nesebiyle bizim aramızda az bir kuşak kalsa ve [bu nesep birliği] ademe kadar ayrılmadan devam etse bile vallahi, buna rağmen şayet Arap olmayanlar salih amelle [Allahın huzuruna] gelseler ve biz de amelsiz gelsek onlar kıyamet gününde Muhammede bizden daha yakın olurlar. Adam akrabalığa bakmaz ve Allah katında olan şey için çalışır. Çünkü ameli, kendisini eksik bırakan kişiyi nesebi [Cennet yolunda] koşturmaz. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Üsame b. Zeyd b. Eslem, ona Yahya b. Abdullah b. Malik, ona da babası, [Yahyanın] dedesinden naklen anlattı. Muhammed b. Ömer dedi ki: Yine bize Süleyman b. Davud b. el-Husayn, ona babası, ona da İkrime, İbn Abbasın şöyle dediğini haber verdi. Muhammed b. Ömer dedi ki: Yine bize Abdullah b. Cafer, Osman b. Muhammed el-Ahnesinin şöyle dediğini haber verdi. Muhammed b. Ömer dedi ki: Yine bize Musa b. Muhammed b. İbrahim, babasının şöyle dediğini haber verdi. Yine bana Muhammed b. Abdullah, ez-Zühriden; o da Said b. el- Müseyyebden naklen anlattı. Bunların sözleri birbirine karıştı. Dediler ki: Hicri 20. senesinin Muharrem ayında Ömer b. el-Hattab divanın oluşturulmasına karar verdiğinde Atiye çağrı sırasına Haşimoğullarıyla başladı. Sonra Allah Resulüne en yakın olanı, ardından onu takip edeni sıraladı. İnsanlar Allah Resulüne akrabalık yönüyle eşit olduklarında İslamda kıdemli olanları öne geçirdi. Nihayet sıra Ensara kadar geldi. “Kiminle başlayacağız?” dediler. Bunun üzerine Ömer, “Sad b. Muaz el-Eşhelinin aşiretiyle başlayın, sonra Sad b. Muaza en yakın olanı, ardından ona yakın olanı yazın.” dedi. Ömer divana kaydettiği kişilere maaş tayin etti. İslamda kıdemli olanların ve seferlere katılanların paylarını artırdı. Halbuki Ebu Bekir Sıddık taksimatta insanları eşitlemişti. Ömere bu husus sorulunca şöyle dedi: “Allah Resulüne karşı savaşanları, onunla beraber savaşanlarla bir tutmam.” Ömer [maaş tespitine] Muhacir ve Ensardan Bedir savaşına katılanlardan başladı. Onlardan her birine her sene için 5.000 dirhem takdir etti. Onların müttefikleri ve mevlaları da bu hususta onlarla eşit idi. Habeşistan a hicret edenlerden Müslümanlığı Bedire katılanlar gibi olanlardan ve Uhud savaşına katılanlardan her bir kişi için 4.000 dirhem takdir etti. Bedir savaşına katılanların çocuklarına 2.000er dirhem takdir etti. Ancak Hasan ve Hüseyni, Allah Resulüne olan yakın akrabalıklarından dolayı babalarının payına yükseltti ve böylece onların her birine 5.000 dirhem takdir etti. Abbas b. Abdülmuttalib için de Allah Resulüne yakın akraba olduğu için 5.000 dirhem takdir etti. Bazıları “Onun Abbasa 7.000 dirhem takdir ettiğini” rivayet etti. Başka birileri de “ Peygamberin eşleri dışında hiç kimseyi Bedire katılanlardan üstün tutmadı.” dediler. O, Ezvac-ı Tahirattan her biri için 12.000 dirhem takdir etti. Cüveyriye bt. el-Haris ile Safiyye bt. Huyey de [kendilerine söz konusu meblağ takdir edilen Ezvac-ı Tahirat] arasındadır. Bu üzerinde ittifak edilen görüştür. Ömer, fetihten önce hicret eden her bir adam için 3.000 dirhem takdir etti. Fetihte Müslüman olan her bir adam için 2.000 dirhem takdir etti. Muhacir ve Ensarın oğullarından önemli olaylara şahit olan gençlere fetihte Müslüman olanların payı kadar pay takdir etti. Ömer b. Ebu Selemeye 4.000 dirhem takdir etti. Bunun üzerine Muhammed b. Abdullah b. Cahş, “Ömeri niye bizden üstün tuttun? Halbuki bizim babalarımız hicret etmiş ve şehit olmuşlardı.” deyince Ömer şöyle cevap verdi: “Onu Peygamberin yanındaki makamından dolayı üstün tutuyorum. Kendisinin razı edilmesini isteyen kişi, Ümmü Seleme gibi bir anne getirsin, ben de onu razı edeyim!” Üsame b. Zeyde 4.000 dirhem takdir etti. Abdullah b. Ömer, “Bana 3.000 dirhem; Üsameye 4.000 dirhem takdir ettin. Halbuki ben Üsamenin katılmadığı savaşlara katıldım.” deyince Ömer şöyle dedi: “Ona fazla verdim. Çünkü Allah Resulü onu senden, onun babasını da senin babandan daha çok seviyordu.” Sonra Ömer makamlarını, Kuran okuyuşlarını ve cihatlarını esas alarak diğer insanların paylarını takdir etti. Akabinde geriye kalan insanları tek bir sınıf altında topladı. Medineye gelen Müslümanları onlara ekledi. Bunlardan her bir adam için yirmi beş dinar takdir etti. Azat edilmiş kölelere de onlarla beraber pay takdir etti. Yemen halkından, Şamdaki Kays kabilesinden ve Irak halkından her bir adam için 2.000 dirhemden başlayan ve 1.000, 900, 500, 300 gibi meblağlara inen paylar takdir etti. Hiçbir kimseye 300 dirhemden az bir meblağı vermedi ve şöyle dedi: “Şayet mal artarsa her bir adam için 4.000 dirhem takdir ederim: 1.000 dirhem seferi için, 1.000 dirhem silahı için, 1.000 dirhem [sefere çıkarken geride kalan] ailesine bırakması için, 1.000 dirhem atı ve katırı için.” Hicret eden kadınlara da pay takdir etti. Safiyye bt. Abdülmuttalibe 6.000 dirhem, Esma bt. Umeyse 1.000 dirhem, Ümmü Külsum bt. Ukbeye 1.000 dirhem, Abdullah b. Mesudun annesine 1.000 dirhem takdir etti. Onun Muhacir kadınların her biri için 3.000 dirhem takdir ettiği de rivayet edilmiştir. Ömerin emri üzerine el-Avali halkının aileleri [tespit edilip] yazıldı. Onlara zaruri gıda maddeleri gönderiyordu. Daha sonra Osman, onların zaruri gıda maddelerini ve giyeceklerini arttırdı. Ömer her yeni doğan bebek için 100 dirhem takdir ediyordu. Çocuk on yaş civarına gelince bu miktarı 200 dirheme çıkarıyor, ergenliğe girince daha da arttırıyordu. Kendisine [anne-babası bilinmeyen] buluntu çocuk getirildiğinde, ona 100 dirhem takdir ediyordu. Ayrıca velisinin her ay alacağı, onun durumunu iyileştirecek bir yiyecek de takdir ediyordu. Sonra onu bir seneden diğer seneye devrediyordu. Onlara hayır tavsiye ediyor, emzirme giderlerini ve nafakalarını Beytül-maldan karşılıyordu. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Hizam b. Hişam el-Kabi, babasının şöyle dediğini anlattı: Ömer b. el-Hattabı şu vaziyette gördüm: Huzaa kabilesinin divanını taşır ve hatta Kudeyde inerdi. Kendisine Kudeydde gelirlerdi. İster bekar, ister dul olsun, hiçbir kadın onun gözünden kaçmazdı. Paylarını onların bizzat kendi ellerine verirdi. Sonra gider, Usfana varırdı. Orada da aynı şeyleri yapardı. Ölünceye kadar bu işi böyle devam ettirdi. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Ebu Bekir b. Abdullah b. Ebu Sebre, Muhammed b. Zeydin şöyle dediğini anlattı: Ömer zamanında Himyerin divanı son şeklini almıştı. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Abdullah b. Ömer el-Umeri, Cehm b. Ebu Cehmin şöyle dediğini anlattı: Halid b. Urfuta el-Uzri, Ömerin huzuruna geldi. Ömer ona ardında [bıraktıklarını] sorunca Halid şöyle dedi: “Ey Müminlerin Emiri! Arkamda Allahtan kendi ömürlerinden alıp senin ömrüne katmasını isteyen kimseler bıraktım. Kadisiyyeye ayak basıp da atıyyesi 2.000 dirhem veya 1.500 dirhem olmayan hiçbir kimse yoktur. Erkek olsun kız olsun, her yeni doğan çocuğa 100 dirhem ve her ay iki cerib [gıda] verilir. Bizim ergenliğe erişen her erkek çocuğumuza 500 veya 600 dirhem verilir. Düşünsenize, içinde yemek yiyenlerin ve yemeyenlerin bulunduğu bir ev halkına böyle bir meblağ girdiği zaman onların hali ne olur? Böyle birisi, kesinlikle gerekli yere de, gereksiz yere de harcama yapar.” [Halidin bu sözleri üzerine] Ömer dedi ki: “Allah, kendisinden yardım istenendir. O, kendilerine verdiğim haklarından başka bir şey değildir. Ben de haklarını onlara veriyorum. O malları onlara tevdi etmek, yanımda tutmaktan daha fazla beni mutlu ediyor. Bu konuda beni övme! Çünkü şayet onlar [babam] Hattabın malı olsaydı onları size vermezdim. Ancak ben onların [dağıtılmasında] bir fazilet olduğunu ve onları bundan men etmemem gerektiğini düşündüm. Şayet bu Arapçıklardan birine atıyyesi verildiğinde onunla bir koyun ve keçi sürüsü satın alıp köylerine koysa, sonra ikinci defa atıyyesi verildiğinde onunla da büyükbaş hayvan alıp ilk sürüye katsa bile [yine de bu işi yaparım]. Yazıklara olsun sana, ey Halid b. Urfuta! Sizin hakkınızda benim şöyle bir korkum var: Benden sonra başınıza öyle idareciler gelir ki, onların zamanında atıyye, mal sayılmaz. Onlardan ya da onların çocuklarından her biri, [ellerindeki] o maldan kendilerine ait olduğuna inandıkları bir şeyle beraber hayatta kalırsa, ona güvenirler. Sen benim yanımda otururken sana yaptığım bu tavsiyem, düşman hücumuna maruz olmasından korkulan Müslümanların en uzak sınır boylarında bulunan kimseye yaptığım tavsiyem gibidir. Bu, onların işlerinden Allahın bana güç verip muvaffak kıldığı bir şeydir. Nitekim Allah Resulü şöyle buyurdu: Tebaasına kin güttüğü halde ölen kişi, Cennetin kokusunu alamaz.” Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bize Muhammed b. Amr es-Sümeyi, el-Hasanın şöyle dediğini anlattı: Ömer, Huzeyfeye şöyle bir mektup gönderdi: “İnsanlara maaşlarını ve rızıklarını ver!” Huzeyfe bu mektuba şöyle cevap verdi: “Biz bu dediğini yaptık ama yine de [elimizde] çok mal kaldı.” Ömer tekrar şöyle bir mektup daha gönderdi: “O mal, Allahın onlara ikram ettiği ganimettir. O, ne Ömere, ne de yakınlarına aittir. Onu onlara paylaştır!” Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bize Abdullah b. Cafer ez-Zühri ile Abdülmelik b. Süleyman, onlara da İsmail b. Muhammed b. Sad, es-Saib b. Yezidin şöyle dediğini haber verdi: Ömer b. el-Hattabı duydum, şöyle diyordu: “Zatından başka ilah olmayan Allaha yemin ederim ki -bu sözü üç defa tekrarladı- bu malda, kendisine verilen ya da verilmeyen bir hakkı bulunmayan hiçbir insan yoktur. Sahip olunmuş bir köleden o hakka daha fazla layık olan hiçbir kimse yoktur. Bu konuda ben de onlardan birisi gibiyim. Ancak biz, Allahın Kitabı [ile olan alakamıza] göre derecelere, Allah Resulü [ile olan alakamıza] göre paya sahibiz. [Örneğin], Adam ve Müslümanlığında düçar olduğu musibet, adam ve İslamdaki kıdemi, adam ve Müslümanlık sürecindeki zenginliği, adam ve ihtiyacı. Vallahi şayet hayatta kalırsam Sana dağındaki çobana bile, o yerindeyken o maldan payı kendisine mutlaka gelecektir.” İsmail b. Muhammed dedi ki: Bunu babama anlattım, o da bu rivayeti bildi. [Yani kendisinden daha önce ulaşmış bir haber olarak tasdik etti.] Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Üsame b. Zeyd el-Leysi, ona da Muhammed b. el- Münkedir, Malik b. Evs b. el-Hadesanın şöyle dediğini anlattı: Ömer b. el-Hattabı duydum, şöyle diyordu: “Yeryüzünde insanlara köle olmayan hiçbir Müslüman yoktur ki bu feyden kendisine verilen veya verilmeyen bir hakkı bulunmasın. Şayet ben yaşarsam Yemendeki çobana dahi hakkı, yüzü kızarmadan önce -bununla hakkını talep ederken yüzünün kızarmasını kastediyormutlaka gelecektir.” Bize Yezid b. Harun haber verdi; dedi ki: Bize Muhammed b. Amr, Ebu Selemeden; o da Ebu Hüreyreden şunu nakletti: Ebu Hüreyre Bahreynden Ömerin huzuruna gelmiş ve şöyle demiş: Ömer ile yatsının son namazında karşılaştım. Ona selam verdim, o da bana insanların durumunu sordu ve sonra bana şöyle dedi: “Ne getirdin?” Ben de “500.000 dirhem getirdim.” dedim. “Sen ne söylediğinin farkında mısın?” diye sordu. “500.000 dirhem getirdim.” dedim. “Ne diyorsun?” diye tekrar sordu. “Yüz bin, yüz bin, yüz bin, yüz bin, yüz bin.” dedim. Sonunda böyle tek tek beş defa [yüz bini] sayınca bana şöyle dedi: “Sen kesinlikle uykulusun. Ailene dön ve uyu! Yarın sabah bana gel!” Ebu Hüreyre devam ederek dedi ki: Ertesi sabah ona vardım. Yine bana “Ne getirdin?” dedi. Ben de “500.000 dirhem getirdim.” dedim. O, “Bu helal mal mıdır?” deyince “Evet, ben sadece bunun böyle olduğunu biliyorum.” dedim. Bunun üzerine Ömer, insanlara şöyle dedi: “Durum şu ki, bize çok mal geldi. İsterseniz onu size tek tek sayayım, isterseniz ölçek ile miktarını tayin edeyim.” Bu sözün akabinde bir adam ona, “Ey Müminlerin Emiri! Ben şu Arap olmayan yabancıların divan oluşturduklarını ve ona göre insanlara hisselerini verdiklerini gördüm.” dedi. [Ebu Hüreyre] dedi ki: “Ömer, divanı oluşturdu. İlk Muhacirlere 5.000er dirhem, Ensara 4.000er, Peygamberin eşlerine 12.000er dirhem takdir etti.” Yezid dedi ki: Muhammed b. Amr dedi ki: Bana Yezid b. Husayfe, ona da Abdullah b. Rafi, Berze bt. Rafiin şöyle dediğini anlattı: Atıyyenin dağıtımına başlandığında Ömer, Zeynep bt. Cahşın payını gönderdi. Hisseyi getiren kişi onun huzuruna girince şöyle dedi: “Allah Ömeri affetsin! Benim diğer kız kardeşlerim bundan pay almaya benden daha fazla layıktırlar. Bunun üzerine “Bunun hepsi senindir.” dediler. O da “Fesübhanallah!” dedi. Bir elbiseyi [perde yapıp] ondan gizlendi. [Önce onlara], “Dökün [paraların hepsini] ve üzerlerine bir giysi atın!” dedikten sonra bana, “Elini sok, ondan bir avuç al, -akrabalarından ve onların yetimlerinden [bazı kimseleri kast ederek]- falanın oğullarına, filanın oğullarına götür!” dedi. Berze bt. Rafi, giysinin altında az bir bakiye kalıncaya kadar parayı dağıtınca Zeynebe şöyle dedi: “Ey Müminlerin Annesi, Allah seni affetsin! Vallahi bunda kesinlikle bizim hakkımız vardı.” Zeynep de “Giysinin altındaki sizindir.” diye cevap verdi. Berze devam ederek dedi ki: “Giysiyi kaldırdık, seksen beş dirhemin kaldığını gördük. Sonra Zeynep ellerini semaya kaldırdı ve Ey Alllahım! Bu senemden sonra beni bir daha Ömerin atıyyesine eriştirme! dedi. Akabinde öldü.” Bize Yezid b. Harun haber verdi; dedi ki: Bize Ebu Akil Yahya b. el-Mütevekkil haber verdi; dedi ki: Bana Abdullah b. Nafi, babasından naklen İbn Ömerin şöyle dediğini anlattı: Birbirleriyle arkadaş olan bir tüccar topluluğu [Medineye] geldi ve namazgahta konakladılar. Bunun üzerine Ömer, Abdurrahman b. Avfa, “Var mısın, gece onları hırsızlığa karşı koruyalım!” dedi. [O da bu teklifi kabul etti]. Onları korumak ve Allahın kendilerine farz kıldığı namazı kılmak üzere [orada] gecelediler. Derken Ömer, bir bebeğin ağlamasını duydu, o tarafa yöneldi ve onun annesine, “Allahtan kork ve bebeğine iyi davran!” dedi, sonra yerine döndü. Tekrar bebeğin ağlamasını duydu, annesine gitti, aynı şeyleri söyledi ve sonra yerine döndü. Gecenin sonu olunca yine onun ağlamasını duydu, annesine vardı ve şöyle dedi: “Yazıklar olsun sana! Gerçekten ben senin kötü bir anne olduğunu düşünüyorum. Ne oluyor ki, geceden beri oğlun [bir türlü] sakinleşmiyor? Kadın [dayanamadı ve] dedi ki: “Ey Allahın kulu! Geceden beri canımı sıkıp bezdirdin beni. Ben [hile ile] onu sütten kesmek istiyorum, o ise buna yanaşmıyor.” Ömer “Niçin?” diye sorunca kadın, “Çünkü Ömer, sadece sütten kesilen bebeklere [maaş] takdir ediyor.” dedi. Ömer, “Bebek kaç aylık?” diye sordu. Kadın, “Şu kadar aylık.” dedi. Ömer, “Yazıklar olsun sana! Onu sütten kesme konusunda acele etme!” dedi. Akabinde Ömer, sabah namazını kıldırdı. Ağlamasının kıraatine galebe çalmasından dolayı insanlar onun ne okuduğunu net olarak algılayamadı. Namazdan selam verdiğinde şöyle dedi: “Ömerin vay haline! Müslümanların kaç çocuğunu öldürdü?” Sonra bir tellala emretti, o da şu ilanı duyurdu: “Dikkat edin! Bebeklerinizi sütten kesme konusunda acele etmeyin! Çünkü biz İslamda [Müslüman ailede] doğan her çocuğa mutlaka [beytülmalden atıyye] takdir ediyoruz.” Bunun yanı sıra Ömer taşradaki merkezlere de şunu yazıp gönderdi: “Biz İslamda [Müslüman ailede] doğan her çocuğa mutlaka [beytülmalden atıyye] takdir ediyoruz.” Bize Kabisa b. Ukbe haber verdi; dedi ki: Bize Süfyan, ona da Cafer b. Muhammed, babasının şöyle dediğini haber verdi: Ömer, atıyyesine dağıtımında kimden başlanacağı konusunda istişare etti. [İstişarede hazır olanlar], “Kendinden başla!” dediler. [Caferin babası Muhammed] dedi ki: O, kendi aşiretinden önce Allah Resulünün akrabalarından başladı. Bize Abdullah b. Nümeyr, ona Hişam b. Sad, ona da Zeyd b. Eslem, babasının şöyle dediğini haber verdi: Ömer b. el-Hattabı duydum, şöyle diyordu: “Vallahi gelecek yıla kadar yaşarsam [gelir dağılımında] insanların en sonunu, mutlaka en baştakilere kavuşturacağım. Onları [gelir dağılımında] mutlaka tek bir adam yapacağım.” Bize Man b. İsa haber verdi; dedi ki: Bize Malik b. Enes, ona da Zeyd b. Eslem, babasının Ömer b. el- Hattabı şunu söylerken duyduğunu haber verdi: “Seneye kadar sağ kalırsam insanların [gelir düzeyi] en düşük olanlarını, mutlaka [gelir düzeyi] en yüksek olanlara kavuşturacağım.” Bize Ubeydullah b. Musa haber verdi; dedi ki: Bize İsrail, ona Ebu İshak, ona da Harise b. Mudarrib, Ömerin şöyle dediğini haber verdi: “Şayet mal çoğalıncaya kadar yaşarsam Müslüman bir erkeğin atıyyesini mutlaka 3.000 dirhem yapacağım: 1.000 dirhem atı ve silahı için, 1.000 dirhem kendi nafakası için, 1.000 dirhem de ailesinin nafakası için.” Bize Amr b. asım el-Kilabi haber verdi; dedi ki: Bize Ebül-Eşheb haber verdi; dedi ki: Bize el-Hasan, Ömer b. el-Hattabın şöyle dediğini haber verdi: “Ben bu işten nasibimi [ve üzerime düşen görevi] kesinlikle biliyorum: Himyer tepelerindeki çobana, hiç alın teri dökmeden payı mutlaka gelecektir.” Bize arim b. el-Fadl haber verdi; dedi ki: Bize Hammad b. Zeyd, Amrın şöyle dediğini haber verdi: Ömer b. el-Hattab, [ganimet mallarını] Mekkede bir defasında onar onar dağıttı. [Bu arada] bir adama atıyyesini verdi. “Ey Müminlerin Emiri! O köledir.” denilince önce, [verdiği atıyyeyi geri almak için] “Onu geri çağırın, geri çağırın!” dedi. Sonra da “Onu bırakın!” dedi. Bize Yala b. Ubeyd haber verdi; dedi ki: Bize Harun el-Berberi, ona da Abdullah b. Ubeyd b. Umeyr, Ömerin şöyle dediğini haber verdi: “Ben [günün birinde] sa [denilen ölçekle] malı onlara dağıtmayı umuyorum.” Bize Man b. İsa haber verdi; dedi ki: Bize Malik b. Enes, Yahya b. Saidden şunu nakletti: Ömer b. el-Hattab, bir yılda [yolculuğa çıkması gerekli olup da bineği olmayanlara binek olarak] 40.000 deve [ile insan] gönderiyordu. Bir adamı bir deveye bindirip Şama; iki adamı bir deveye bindirip Iraka gönderiyordu. [Bir defasında] ona Irak halkından bir adam geldi ve “Beni ve Sühaymı [Iraka gitmemiz için] bir deveye bindir!” dedi. Bunun üzerine Ömer, “Allah aşkına Sühaym, zık değil midir?” deyince o da “Evet.” dedi. Bize Abdullah b. Nümeyr haber verdi; dedi ki: Bize Hişam b. Urve, ona da babası, Ayşenin şöyle dediğini haber verdi: Ömer b. el-Hattab bize kelle ve sakatatlardan bile payımıza düşenleri gönderiyordu. Bize Yala b. Ubeyd haber verdi; dedi ki: Bize Harun el-Berberi, ona da Abdullah b. Ubeyd b. Umeyr, Ömer b. el-Hattabın şöyle dediğini haber verdi: “Mal arttığı müddetçe ben de onlara [dağıttığım payı] mutlaka artıracağım. Onlara [bu malları] tek tek saydıkça sayacağım. Şayet bu [şekildeki sayım ve dağıtım] beni yorarsa ölçek ile ölçeceğim. Şayet bu da beni yorarsa hesapsız ve ölçüsüz bir şekilde gelişi güzel dağıtacağım.” Bize Süleyman b. Harb haber verdi; dedi ki: Bize Ebu Hilal, el-Hasanın şöyle dediğini haber verdi: Ömer b. el-Hattab, Ebu Musaya şöyle [bir mektup] yazdı: Sadede gelince, seneden öyle bir gün biliyorum ki, o günde beytülmalde alıp götürülecek bir dirhem dahi kalmaz. Böylece Allah benim her hak sahibine hakkını ödediğimi bilir. el-Hasan dedi ki: Allah kendisini iki arkadaşına kavuşturuncaya kadar o, malın saf ve berrak olanını aldı, bulanık olanını bıraktı. Bize Amr b. asım el-Kilabi haber verdi; dedi ki: Bize Süleyman b. el-Muğire haber verdi; dedi ki: Bize Humeyd b. Hilal, Züheyr b. Hayyanın şöyle dediğini haber verdi: -Züheyr, İbn Abbas ile görüşüyor ve ondan [hadis ve diğer anlattıklarını] dinliyordu- İbn Abbas şöyle dedi: Ömer b. el-Hattab beni çağırdı, ben de ona vardım. Bir de ne göreyim, önünde bir sergi, serginin üzerinde dağınık halde saçılmış külçe altın! [Züheyr] dedi ki, İbn Abbas şöyle der: “Söyle bakalım Züheyr, hasa [külçe halinde] nedir, bilir misin?” Züheyr dedi ki: “Hayır!” dedim. İbn Abbas, “Sikke halinde basılmamış altın demektir.” dedi. [İbn Abbas sözüne şöyle devam etti]: Ömer bana “Gel de bunu aşiretinin fertleri arasında paylaştır! Allah daha iyi bilir ya, bu malı Peygamberinden ve Ebu Bekirden savuşturdu. Bu mal bana verildi. Hayır için mi, şer için mi bana verildi?” dedi. İbn Abbas sözüne devam etti: Ayırıp dağıtmak üzere altınların üzerine eğildim. Sonra bir ağlama sesi duydum. Bir de ne göreyim, Ömerin sesi! O ağlıyor ve ağlamasının arasında şöyle diyordu: “Hayır, nefsim yed-i kudretinde olan Allaha yemin ederim ki Allah, Peygamberinden ve Ebu Bekirden o malı onlar hakkında şer murad ederek alıkoymadı; Ömere de hakkında hayır murad ederek o malı ona vermedi.” Bize Yezid b. Harun haber verdi; dedi ki: Bize Hammad b. Zeyd, Hişam b. Hassandan; o da Muhammed b. Sirinden şunu nakletti: Ömer b. el-Hattabın eşi tarafından bir akrabası ona geldi ve beytülmalden kendisine [bir miktar mal verilmesini] ima etti. Ömer onu hiddetle kovdu ve şöyle dedi: “Sen benim hain bir kral olarak Allaha kavuşmamı istiyorsun.” Daha sonraki bir zamanda ona kendi malından 10.000 dirhem verdi. Bize Halid b. Mahled haber verdi; dedi ki: Bize Abdullah b. Ömer, ona da Said b. Zeyd, Salim Ebu Abdullahın şöyle dediğini haber verdi: Ömer b. el-Hattab, içlerinden hiçbirini eksik bırakmaksızın tüm insanlara [ganimet mallarından pay] takdir etmişti. Nihayet geriye aşiretleri ve mevlaları olmayan bir grup kalmıştı. Onlara da 250 dirhem ile 300 dirhem arası bir pay takdir etmişti. Bize Ahmed b. Abdullah b. Yunus haber verdi; dedi ki: Bize Abdullah b. el-Mübarek, Yunusdan; o ez- Zühriden, o da Said b. el-Müseyyebden şunu nakletti: Ömer b. el-Hattab, Kureyşten, Araplardan ve mevaliden Bedir savaşına katılan Muhacirlere 5.000er dirhem; Ensar ve onların mevalisine de 4000 dirhem takdir etti. Bize el-Hasan b. Musa haber verdi; dedi ki: Bize Züheyr haber verdi; dedi ki: Bize Ebu İshak, Musab b. Saddan şunu nakletti: Ömer, [halka dağıtılmak üzere] Atiye takdir eden ilk kişidir. Bedir savaşına katılanlara, Muhacirlere ve Ensara 6.000er dirhem takdir etti. Peygamberin hanımlarının da Atiye miktarlarını belirledi. Ayşeyi diğerlerinden ayrı tutarak ona 12.000 dirhem verdi. Cüveyriye ve Safiyye dışındaki eşlerine 10.000er dirhem; Cüveyriye ve Safiyyeye 6.000er dirhem; ilk kadın Muhacirler olan Esma bt. Umeys, Esma bt. Ebu Bekir ve Abdullah b. Mesudun annesi Ümmü Abda 1.000er dirhem takdir etti. Bize el-Hasan b. Musa haber verdi; dedi ki: Bize Züheyr haber verdi; dedi ki: Bize Ebu İshak haber verdi; dedi ki: Harise b. Mudarribden rivayet edildiğine göre o, Ömerin şöyle dediğini nakletti: “Şayet yaşarsam Müslümanlara verilen atıyyeyi, mutlaka 3.000 dirhem yapacağım.” Bize Kabisa b. Ukbe haber verdi; dedi ki: Bize Süfyan, ona da el-Esved b. Kays, hocalarından birinden naklen Ömer b. el-Hattabın şöyle dediğini haber verdi: “Şayet yaşarsam [gelir düzeyi bakımından] insanların en aşağı mertebesinde olanların atıyyesini mutlaka 2.000 dirhem yapacağım.” Bize Kabisa b. Ukbe haber verdi; dedi ki: Bize Harun el-Berberi, ona da Abdullah b. Ubeyd b. Umeyr haber verdi; dedi ki: Ömer b. el-Hattab şöyle dedi: “Vallahi, mal arttığı sürece insanlara [dağıttığım payları] mutlaka arttıracağım. [Malları] onlara tek tek sayacağım. Şayet malın çokluğu beni yorarsa, hesapsız onlara avuç avuç dağıtacağım. O, onların malıdır; onu alacaklar.” Bize İshak b. Mansur haber verdi; dedi ki: Bize Züheyr, Ebu İshaktan; o da Harise b. Mudarribden şunu nakletti: Ömer, bir cerib yemek [un getirilmesini] emretti. Önce hamur yoğruldu, sonra ekmek pişirildi, ardından tirit yapıldı. Sonra bu tirite otuz adam davet etti. Onlar da onu yediler. Daha sonra yatsı vaktinde de aynı şeyi yaptı ve şöyle dedi: “Bir adama ayda iki cerib [miktarı un] yeter.” Bunun üzerine kadın, erkek ve kölenin her birine ikişer cerib [un] olmak üzere insanlara her ay iki cerib [unu] rızık olarak verdi. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana asım b. Abdullah b. Esad el-Cüheni, İmran b. Süveydden; o da İbnül-Müseyyebden naklen Ömerin şöyle dediğini anlattı: “Benim herhangi bir valim birine zulmeder ve yaptığı bu zulüm bana ulaşır da ben o zulmü değiştirmezsem [kaldırmazsam] o zaman ben de ona zulmetmiş olurum.” Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Mamer, ona da ez-Zühri, Ömer b. el-Hattabın şöyle dediğini haber verdi: “Kendisinden daha güçlü [ehliyetli] birini bulduğum halde bir adamı vali tayin etmekten, gerçekten çok rahatsız oluyorum.” Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana asım b. Ömer, ona Muhammed b. Amr, ona Yahya b. Abdurrahman b. Hatıb, ona da babası, Ömerin şöyle dediğini anlattı: “Şayet Fırat kıyısında bir deve, boşu boşuna telef olup ölürse, Allahın beni bundan sorumlu tutacağından korkarım.” Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana İkrime b. Abdullah b. Ferruh, ona da Ebu Vecze, babasının şöyle dediğini anlattı: Ömer b. el-Hattab, Naki denilen mevkiyi Müslümanların atlarına [sadece onların otlaması için] tahsis etti. Rebeze ve Şeref denilen mevkileri de zekattan gelen develere tahsis etti. O, her sene Allah yolunda [kullanılmak üzere] 30.000 deveye [yük] yüklüyordu. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bize Yezid b. Firas, Yezid b. Şerik el-Fezarinin şöyle dediğini haber verdi: Ömer b. el-Hattabın O, her sene Allah yolunda 30.000 deve ile 300 atı [yükleriyle beraber] hazırladığı zamanı hatırlamaktayım. Atlar Naki denilen mevkide otluyordu. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Muhammed b. Abdullah ez-Zühri, ona da ez-Zühri, es-Saib b. Yezidin şöyle dediğini anlattı: Ömer b. el-Hattabın -Allah ona rahmet eylesin!- yanında uylukları dağlanarak nişan konulmuş ve Allah yoluna vakfedilmiş atlar gördüm. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana İkrime b. Abdullah b. Ferruh, es-Saib b. Yezidin şöyle dediğini anlattı: Ömer b. el-Hattabın şöyle bir adetini gördüm: O, Allah yolunda [kullanılmak üzere tahsis ettiği] develere lazım olan eğer, semer [palan] gibi gereçleri de hazırlardı. Yük devesine adamı bindirdiği zaman gereçleri de beraberinde verirdi. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Kesir b. Abdullah el-Müzeni, babasından; o da [Kesirin] dedesinden şunu nakletti: Yolculuk yapan kimseler, Ömer b. el-Hattabdan Mekke ile Medine arasına [konaklama hanları] inşa etmek için izin istediler. O da onlara izin verdi ve şöyle dedi: “Yolcu, suyu ve gölgeyi en fazla hak edendir.” Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Kays b. Rebi, asım el-Ahvelden; o Ebu Osman en- Nehdiden, o da Ömer b. el-Hattabdan şunu nakletti: Ömer, evli adam yerine bekarı, piyade yerine süvariyi savaşa göndermeyi tercih ederdi. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Ebu Sebre, Harice b. Abdullah b. Kabdan; o babasından, o da Ömer b. el-Hattabdan şunu nakletti: Ömer, savaşanların bir kısmını alıkoyup diğer kısmını gönderiyor, ertesi seferde ilkinde alıkoyduklarını gönderip diğerlerini alıkoyuyor, [böylece sıralı bir askerlik sistemini uyguluyordu]. Ayrıca o, [savaşanların] ailelerinin sınır boylarına taşınmalarını yasaklıyordu. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Kays b. Rebi, Ata b. es-Saibden; o Zazandan, o da Selmandan şunu nakletti: Ömer, Selmana şöyle dedi: “Ben kral mıyım, halife mi?” Selman da ona şunu söyledi: “Şayet sen Müslümanların toprağından [vatanından] bir dirhem, ya da ondan daha az veya daha çok bir meblağı toplayıp da onu hakkı olmayan bir yere sarf edersen o zaman halife değil kralsın.” Bunun üzerine Ömer gözyaşı döktü. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Abdullah b. el-Haris, ona babası, ona da Süfyan b. Ebül-Avca anlattı; dedi ki: Ömer b. el-Hattab şöyle dedi: “Vallahi ben halife miyim, yoksa kral mıyım, bilmiyorum. Şayet ben kral isem bu büyük bir iştir.” [Orada bulunanlardan] biri şöyle dedi: “Ey Müminlerin Emiri! Bu ikisinin arasında fark var.” Ömer, “Nedir o?” diye sordu. Adam, “Halife sadece [alınması] hak olanı alır ve onu sadece hak olan yere sarf eder. Allaha hamd olsun ki, sen böylesin. Kral ise insanlara baskı ve zulüm yapar, bundan alır, şuna verir.” Bu söz üzerine Ömer sustu. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana İsmail b. İbrahim b. Ukbe, Muhammed b. Ukbe b. Salimden; o da İbn Ömerden şunu nakletti: Ömer, valilerine emretti, onlar da mallarını yazdılar. Sad b. Ebu Vakkas [bu şekilde malını kayda geçiren] valilerdendir. Sonra Ömer, onların mallarını tam ortadan ikiye böldü, bir yarısını kendisi aldı, diğer yarısını onlara verdi. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Süfyan b. Uyeyne, Mutarriften; o da eş-Şabiden şunu nakletti: Ömer, bir vali tayin ettiği zaman onun malını yazardı. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Musab b. ez-Zübeyrin mevlası Osman b. Abdullah b. Ziyad, ona da Eyyub b. Ebu Ümame b. Sehl b. Huneyf, babasının şöyle dediğini anlattı: Ömer, bir müddet beytülmaldan hiçbir şey yemeden bekledi. Sonunda bu yüzden yokluk ve sıkıntıya girdi. Allah Resulünün sahabelerine [haber] gönderdi, [onları çağırtıp] onlarla istişare etti ve dedi ki: “Ben bu hilafet işiyle meşgul oluyorum. Bunun karşılığında [beytülmaldan ne almam] benim için uygun olur?” Osman b. Affan “Ye ve yedir!” dedi. Said b. Zeyd b. Amr b. Nüfeyl de aynı şeyi söyledi. Ömer, Aliye, “Bu hususta sen ne dersin?” deyince o da “Sabah ve akşam [yemeklerini beytülmaldan karşıla!]” dedi. Ömer bunu kabul etti. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Abdullah b. Cafer, Abdülvahid b. Ebu Avndan; o Muhammed b. el-Münkedirden, o da Said b. el-Müseyyebden şunu nakletti: Ömer, Peygamberin sahabeleri ile istişare etti ve şöyle dedi: “Vallahi bu [hilafet görevinden] dolayı, size güvercinin halkası gibi sarıldım. Bu maldan ne [kadar almam] benim için uygun olur?” Bunun üzerine Ali, “Sabah ve akşam [yemeklerini beytülmaldan karşıla!]” dedi. O da “Doğru söyledin.” dedi. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Abdullah b. Nafi, ona da babası, İbn Ömerin şöyle dediğini anlattı: Ömer kendisinin ve ailesinin zaruri gıda ihtiyacını [beytülmaldan] karşılardı. Yazın hulle giyerdi. Bazen izar yırtılır ve nihayet onu yamardı. Vakti gelmeden onu [yeni bir izar ile] değiştirmezdi. Malın arttığı hiçbir sene olmamıştır ki, -gördüğüm kadarıyla- o yıldaki giysisi geçen yılkinden daha düşük seviyede olmasın! Bu konuda Hafsa onunla konuşunca şöyle dedi: “Ben Müslümanların malından giyiniyorum. Bu bana yetiyor.” Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Musa b. Muhammed b. İbrahim, babasının şöyle dediğini anlattı: Ömer b. el-Hattab kendisi ve ailesi için her gün iki dirhem harcıyordu. O, haccında 180 dirhem harcadı. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Ömer b. Salih, ona da et-Tevemenin mevlası Salih, İbnüz-Zübeyrin şöyle dediğini anlattı: Ömer 180 dirhem harcadı ve şöyle dedi: “Bu malda gerçekten israf ettik.” Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Ali b. Muhammed, babasından; o da İbn Ömerden şunu nakletti: Ömer, haccında on altı dinar harcadı ve akabinde şöyle dedi: “Ey Abdullah b. Ömer! Bu malda israf ettik.” Dedi ki: Bu masraf, bir dinarın 12 dirheme bozdurulmasına göre [192 dirheme tekabül eder ki bu da] birincisine [180 dirheme] yakın bir meblağdır. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Muhammed b. Abdullah, ona ez-Zühri, ona da Urve, Ayşenin şöyle dediğini anlattı: “Ömer hilafeti üstlendiğinde kendisi ve ailesi Beytül-maldan yedi. Kazancını ise kendi malından sağladı.” Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Abdullah b. Süleyman, ona da Abdullah b. Vakıd, İbn Ömerin şöyle dediğini anlattı: Ebu Musa el-Eşari, Ömerin hanımı atike bt. Zeyd b. Amr b. Nüfeyle bir zira bir karış uzunluğunda elbiselik kadife kumaş hediye etti. Ömer, atikenin yanına gelip de o hediyeyi görünce, “Nereden [geldi] bu sana?” dedi. O da “Onu bana Ebu Musa el-Eşari hediye etti.” dedi. Bunun üzerine Ömer onu alıp kadının başına vurup durdu. Sonunda kadının başı döndü. Sonra Ömer, “Acele edin, Ebu Musa el-Eşariyi hemen bana getirin!” dedi. İbn Ömer dedi ki, O, süratle Ömerin huzuruna getirildi. “Ey Müminlerin Emiri! Benim hakkımda [hüküm vermekte] acele etme!” diyordu. Ömer ona, “Seni benim hanımlarıma hediye vermeye sevk eden şey nedir?” dedi. Sonra o elbiselik kadife kumaşı alıp onun başına çaldı ve şöyle dedi: “Al şunu! Bizim ona ihtiyacımız yok!” Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Abdullah b. Ömer ile Abdullah b. Zeyd, onlara da Zeyd b. Eslem, babasının şöyle dediğini anlattı: Ömer bana “Kapıda dur ve hiç kimseden asla bir şey alma!” dedi. Eslem devamla dedi ki: O, bir gün benim üzerimde yeni bir elbise gördü ve hemen, “Nereden [geldi] bu sana?” dedi. Ben de, “Bunu bana Ubeydullah b. Ömer giydirdi.” dedim. Bunun üzerine “[sana bunu veren] Ubeydullah ise onu giy! Ama ondan başkasından ise hiçbir şey alma!” dedi. Yine Eslem rivayetine devam ederek dedi ki: Ben kapıda dururken ez-Zübeyr geldi ve içeri girmek için benden [yol vermemi] istedi. Ben “Müminlerin Emiri bir müddet meşguldür.” dedim. Hemen elini kaldırdı ve kulaklarımın arkasına beni bağırtan bir darbe indirdi. Akabinde Ömerin huzuruna girdim. “Ne oldu sana?” dedi. “Zübeyr vurdu bana.” dedim ve onun çıkardığı olayı anlattım. Ömer, “Zübeyr! Vallahi görüyorum!” demeye başladı ve bana “Onu içeri al!” dedi. Onu Ömerin huzuruna aldım. Ömer ona şöyle dedi: “Bu delikanlıya neden vurdun?” Zübeyr, “Bizi senin huzuruna girmekten menedeceğini iddia etti.” dedi. Ömer, “Seni benim kapımdan kesin bir şekilde geri çevirdi mi?” diye sordu. Zübeyr, “Hayır!” dedi. Ömer, “Sana o, Biraz sabret, çünkü Müminlerin Emiri meşguldür. dedi. Sen ise beni mazur görmedin. Durum şu ki, vallahi yırtıcı hayvan, [hemcinsleri olan] yırtıcılar için kan akıtır; onlar ise onu yerler.” Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Abdullah b. Ömer, ona da Zeyd b. Eslem, babasının şöyle dediğini anlattı: Bilal, Ömerin huzuruna girmek için izin istemek üzere geldi. Ona Ömerin uyuduğunu söyleyince o da bana “Ey Eslem! Ömeri nasıl buluyorsunuz?” diye sordu. Ben “İnsanların en hayırlısı! Ama kızdığı zaman [onun öfkesi] çok büyüktür.” dedim. Bunun üzerine Bilal şöyle dedi: “Kızdığı zaman ben onun yanında olsam, öfkesi dininceye kadar ona Kuran okurdum.” Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Abdullah b. Avn b. Maliküddar, ona da babası [Avn], Abdullahın dedesinin [Maliküddar] şöyle dediğini anlattı: Ömer bir gün bana bağırdı ve sopayla vurdu. Bunun üzerine ben de ona “Sana Allahı hatırlatırım.” deyince sopayı attı ve “Bana büyük bir Zatı hatırlattın.” dedi. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Abdullah b. Nafi, ona da babası, İbn Ömerin şöyle dediğini anlattı: “Ömer kızdığı zaman, yanında Allahanılır veya Allah ile korkutulur ya da bir insan onun yanında Kurandan bir ayet okursa, o zaman onun yapmak istediği şeyden vazgeçmediğini asla görmedim.” Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Hizam b. Hişam, babasının şöyle dediğini anlattı: İnsanlar hicretin 18. senesinde hacdan döndüklerinde başlarına şiddetli bir kıtlık belası geldi. Beldelere kuraklık hakim oldu, hayvanlar telef oldu, insanlar aç kaldı ve öldü. Sonunda insanların kanatlı karınca yedikleri, içindekileri çıkarmak maksadıyla Arap tavşanlarının ve farelerin yuvalarını kazdıkları görülüyordu. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Ebu Bekir b. Abdullah b. Ebu Sebre, ona Abdülmecid b. Süheyl, ona da Avf b. el-Haris, babasının şöyle dediğini anlattı: [Kıtlığın yaşandığı] o seneye “Kül Senesi” adı verildi. Çünkü toprak tamamen simsiyah kesilivermişti. Bu nedenle küle benzetildi ve bu hal dokuz ay sürdü. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Abdullah b. Ömer, Nafiden; o da İbn Ömerden şunu nakletti: Ömer b. el-Hattab, Kül [Helak] senesinde Amr b. el-asa şu mektubu yazdı: “Rahman ve Rahim olan Allahın adıyla. Allahın kulu, Müminlerin Emiri Ömerden isyankarın oğlu isyankara! Selam olsun sana! Sadede gelince, sen ve senin tarafındakiler yaşarken benim ve benim tarafımdakilerin mahvolduğunu görmüyor musun? İmdat! -Üç defa [tekrarlanmış].-” İbn Ömer [rivayetine devam ederek] dedi ki: Amr b. elas ona şu cevabı yazdı: “Rahman ve Rahim olan Allahın adıyla. Amr b. el-asdan Allahın kulu, Müminlerin Emiri Ömere. Selam olsun sana! Zatından başka hiçbir ilah olmayan Allaha seninle beraber hamd ediyorum. Sadede gelince, sana yardım gelecektir. Bekle, bekle! Başı senin yanında, sonu benim yanımda olan bir kervanı mutlaka sana göndereceğim.” İbn Ömer yine [rivayetine devam ederek] dedi ki: İlk yiyecek geldiği zaman Ömer b. el-Hattab, ez-Zübeyr b. el-Avvam ile konuştu ve ona şöyle dedi: “Kervanı karşılayıp onu kırsal kesimdeki halka yönlendirsen ve onların arasında paylaştırsan, vallahi belki de Allah Resulü ile sohbetinden sonra bundan daha faziletli bir şeyi elde etmemiş olursun.” Zübeyr bundan kaçındı ve mazeretine delil getirdi. Bu sırada Peygamberin sahabelerinden biri geldi. Ömer hemen “Ama bu kaçınmaz!” dedi ve onunla konuştu. O da öyle yaptı [yani bu işten kaçınmadı]. Çıktı [bu arada] Ömer ona dedi ki: “Yiyecekten karşılaştığın şeyi kırsal kesimdeki halka yönlendir! Kaplara gelince onları da giyecekleri dış giysiler yap! Develeri ise etlerini yemeleri, iç yağlarını götürmeleri gayesiyle onlar için kes! Develeri bolluk-bereket oluncaya kadar bekletelim! demelerini bekleme! Una gelince onu da yemek yapar ve Allahın onlar için musibetten kurtuluş emri gelinceye dek ihtiyaç anına kadar biriktirirler.” Ömer yemek yapıyor ve onun tellalı şöyle nida ediyordu: Kim yemeğe gelmek ve yemek istiyorsa bunu yapsın [gelip yemek yesin]! Kim de kendisine ve ailesine yetecek kadar almak istiyorsa gelsin, alsın! Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana İshak b. Yahya anlattı; dedi ki: Bana Musa b. Talha anlattı; dedi ki: Ömer, Amr b. el-asa “Develerle bize yiyecek gönder, deniz yoluyla da gönder!” diye yazdı. Develerle Şam [bölgesinin] girişinde karşılaşıldı. Onun elçileri develeri sağa-sola çeviriyor, kesimlik olanları boğazlıyor, unu yiyecek olarak dağıtıyor ve halka aba giydiriyorlardı. Ömer, Amr b. el-asın deniz yoluyla gönderdiği yiyeceği almak üzere [kıyıda Medineye bir günlük mesafede yer alan] Car şehrine bir adam gönderdi. Böylece o, yiyecek olarak dağıtılmak üzere Tihame halkına taşındı. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Hizam b. Hişam, babasının şöyle dediğini anlattı: Ömerin elçilerinin, Mekke ile Medine arasında Car şehrinden gelmiş olan yiyeceği [halka] yedirdiklerini gördüm. Yezid b. Ebu Süfyan, Ömere Şamdan yiyecek göndermişti. (İbn Sad dedi ki: “Bu yanlıştır. Yezid b. Ebu Süfyan, o zaman ölmüştü. Ömer [Yezide değil] sadece Muaviyeye mektup göndermişti.”) Bunun üzerine Muaviye, gıda yardımını Şam [bölgesinin] girişinde karşılayacak ve Ömerin elçilerinin yaptığı şeyleri yapacak kişileri kervana gönderdi. Onlar insanlara yiyecek olarak un veriyorlar, kesimlik develeri onlar için kesiyorlar ve onlara aba giydiriyorlardı. Sad b. Ebu Vakkas da kervana bunun bir benzerini, yani onu Irak [bölgesinin] girişinde karşılayacak şahıslar gönderdi. Bunlar da kesimlik develeri kesiyorlar, insanlara yiyecek olarak un veriyorlar ve onlara aba giydiriyorlardı. Allah bu musibeti Müslümanlardan kaldırıncaya kadar bu iş böyle devam etti. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Abdullah b. Avn el-Maliki, ona da babası, [Abdullahın] dedesinin şöyle dediğini anlattı: Ömer, Amr b. el-asa kendisine yiyecek göndermesini emreden bir mektup yazdı. Bunun üzerine Amr da hem karadan, hem denizden [yiyecek] gönderdi. Ömer, Muaviyeye şöyle yazdı: “Bu mektubum sana ulaşınca, bize yanımızdakileri tatmin edecek kadar yiyecek gönder! Çünkü Allahın merhamet ettikleri hariç, onlar mahvoldu. Abdullahın dedesi [rivayetine devam ederek] dedi ki: Sonra Ömer, Sada kendisine yardım göndermesini [emreden bir mektup] gönderdi, o da ona [istediği yardımı] gönderdi. Ömer, insanlara sabah erkenden tencerelerde pişirilmiş tirit ile zeytinyağının katık yapıldığı ekmek yediriyordu. Ara sıra bazı günler kesimlik deve kesiyor ve etlerini tirite katıyordu. Kendisi de halkın yediği gibi onlarla beraber yiyordu. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Abdullah b. Zeyd b. Eslem, ona da babası, [Abdullahın] dedesinin [Eslemin] şöyle dediğini anlattı: Ömer bütün zamanlarda oruç tutardı. [Kıtlığın yaşandığı sene olan] Kül veya Helak zamanında akşamladığı zaman kendisine, doğranıp zeytinyağına bandırılmış bir ekmek getirilirdi. Nihayet günlerden bir gün kesimlik bir deveyi kestiler; Ömer de onu insanlara yedirdi. Onun için devenin güzel yerinden et kestiler. Kesilen et ona getirildiğinde bir de ne görsün, hörgüçten ve karaciğerden [kesilip doğranmış] et parçaları! Bunun üzerine Ömer, “Nereden bu?” dedi. Biri, “Ey Müminlerin Emiri! Bugün kestiğimiz kesimlik deveden.” dedi. [O zaman] Ömer, “Breh, Breh! O devenin güzel yerini kendim yiyip de kemiklerini insanlara yedirdiğim takdirde ne kötü bir yönetici olurum ben! Bu tası kaldır ve bize başka yemek getir!” dedi. Eslem [rivayetine devam ederek] dedi ki: Bunun üzerine ona ekmekle zeytinyağı getirildi. Eliyle ekmeği bölüp yağa bandırdı ve akabinde şöyle dedi: “Ey Yerfa! Bu tası yüklen ve Semğdeki ev halkına götür! Üç günden beri onlara bir şey vermedim. Onların aç kaldıklarını zannediyorum. Tası onların önüne koy!” Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Abdullah b. Nafi, ona da babası, İbn Ömerin şöyle dediğini anlattı: Ömer b. el-Hattab, [kıtlığın olduğu] Kül [Helak] zamanında daha önce yapmadığı bir iş icat etti. İnsanlara yatsı namazını kıldırıyor, sonra çıkıyor, nihayet evine varıyordu. Gecenin sonuna kadar namaz kılmaya devam ediyordu. Daha sonra da şehrin yollarına çıkıp dolaşıyordu. Bir gece fecir vakti onu duydum, şöyle diyordu: “Ey Allahım! Muhammedin ümmetini benim ellerimde helak eyleme!” Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Abdullah b. Yezid el-Hüzeli anlattı; dedi ki: es-Saib b. Yezidi duydum, şöyle diyordu: Ömer b. el-Hattab, Kül [Helak] senesinde [bir gün] bir binek hayvanına bindi. Hayvan arpa dışkıladı. Ömer onu görünce şöyle dedi: “Müslümanlar zayıflıktan ölüyor, bu hayvan ise arpa yiyor, öyle mi? Hayır, vallahi insanlar hayat buluncaya kadar ona binmeyeceğim.” Bize Muhammed b. Ömer ile İsmail b. Ebu Üveys haber verdiler; dediler ki: Bize Süleyman b. Bilal, ona da Yahya b. Said, Muhammed b. Yahya b. Habbanın şöyle dediğini haber verdi. Yine bize Süleyman b. Harb, ona da Hammad b. Zeyd, ona da Yahya b. Said b. Muhammed b. Yahya b. Habbanın şöyle dediğini haber verdi: Ömer b. el-Hattaba, Kül [Helak] senesinde [bir gün] yağa doğranmış bir ekmek getirildi. O da bedevi bir adamı çağırdı ve onunla beraber yemeye başladı. Bedevi tabağın kenarındaki etin [erimiş] yağını lokmasıyla sıyırmaya çalıştı. Ömer, “Sanki sen etin yağına muhtaç kalmışsın!” dedi. Bedevi, “Evet, falan zamandan bugüne kadar ne eritilmiş sadeyağ, ne de zeytinyağı yedim; ne de onu yiyen birini gördüm.” dedi. Bunun üzerine Ömer, insanlar önceki [müreffeh] hayatlarını yaşamaya başlayıncaya kadar et ve eritilmiş sadeyağ yemeyeceğine dair yemin etti. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Mamer, ona da İbn Tavus, babasının şöyle dediğini anlattı: Ömer b. el-Hattab, insanların hali düzelinceye kadar ne eritilmiş sadeyağ, ne de et yedi. Bize Abdullah b. Nümeyr, ona Ubeydullah, ona da Sabit el-Bünani, Enes b. Malikin şöyle dediğini haber verdi: Ömer b. el-Hattabın karnı guruldadı. Kül [Helak] senesinde kendisine eritilmiş sadeyağı haram kılmış, zeytinyağı yiyordu. Parmağıyla karnına vurdu ve şöyle dedi: “Gurulda guruldadığın kadar! Gerçek şu ki, insanların hali düzelinceye kadar yanımızda bundan başkası yok!” Bize Sad b. Mansur haber verdi; dedi ki: Bize Süfyan, ona Abdülmelik b. Umeyr, ona da Abdurrahman b. Ebu Bekre, babasının şöyle dediğini haber verdi: Ömer b. el-Hattabı duydum, şöyle diyordu: “Ey Karın! Eritilmiş yağ ukıyye ile satıldığı müddetçe zeytinyağına talim edeceksin!” Bize Yezid b. Harun, ona Muhammed b. Mutarrif, ona da Zeyd b. Eslem, babasının şöyle dediğini haber verdi: Kıtlık senesi geldi ve eritilmiş sadeyağ o yıl pahalandı. Halbuki [o zamana kadar] Ömer o yağı yiyordu. Yağ piyasada azalınca, “İnsanlar onu yemeye başlayıncaya kadar ben de onu yemeyeceğim.” dedi ve zeytinyağı yemeye başladı. [Zeytinyağını yediği zamanlarda bana] şöyle diyordu: “Ey Eslem! Benim için yağın kötü tadını ateşle kır!” Ben zeytinyağını onun için ateşte kaynatıyordum. O da yiyor ve akabinde karnı guruldayınca şöyle diyordu: “Gurulda! Hayır, vallahi insanlar yemeye başlayıncaya kadar sen onu yemeyeceksin.” Bize el-Fadl b. Dükeyn haber verdi; dedi ki: Bize Ömer b. Abdurrahman b. Üseyd b. Abdurrahman b. Zeyd b. Ömer b. el-Hattab, Zeyd b. Eslemden; o da babasından şunu nakletti: Ömer b. el-Hattab, Kül [Helak] senesinde, insanlar tekrar yemeye başlayıncaya kadar kendisine eti haram kılmıştı. Ubeydullah b. Ömerin küçük bir koyunu vardı. [Bu küçük koyun kesildi ve pişirilmek üzere] tandıra kondu. Arkadaşlarından bir grubun içinde iken koyun etinin kokusu kendisine ulaşınca Ömer, “Ailemden birinin bana karşı çıkmaya cüret edeceğini sanmıyorum, git de bir bak!” dedi. [Araştırdım ve o kokunun kaynağı olan] koyunu tandırda buldum. Ubeydullah, “Beni ele verme, gizle ki Allah da seni gizlesin [kusurunu örtsün]!” dedi. Ubeydullah, beni gönderdiği zaman babasına asla yalan söylemeyeceğimi anladı ve koyunu tandırdan çıkardı. Sonra geldi, onu Ömerin önüne koydu ve [bu işin] onun bilgisi dahilinde olduğunu söyleyip özür beyan ederek, “Bu küçük koyun oğlumundu. Onu satın aldım. Canım çok et çekti.” dedi. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Üsame b. Zeyd anlattı; dedi ki: Bana ez-Zübeyrin kölesi Nafi anlattı; dedi ki: Ebu Hüreyreyi duydum, şöyle diyordu: Hantemenin oğluna Allah rahmet eylesin! Kül [Helak] senesinde onu görmüştüm. Sırtında iki tane gıda saklama kabı, elinde içinde zeytinyağı olan küçük bir deri tulum taşıyordu. Onunla Eslem, bunları sırayla taşıyorlardı. Ömer beni gördüğünde, “Ey Ebu Hüreyre! Nereden [geliyorsun]?” dedi. Ben de “Yakından.” dedim. Onu arkasından takip etmeye başladım. Onu bir bineğe bindirdik ve sonunda Sırara geldik. Bir de ne görelim, savaşçılardan oluşan yaklaşık yirmi hanelik ayrılmış bir grup! Ömer “Neden geldiniz?” dedi. Onlar da cevaben “Sıkıntı ve yokluktan dolayı!” dediler. Bize kızartılmış ölü derisi çıkardılar, onu yiyorlardı. Ufaltılmış çürümüş kemikler çıkardılar. Onu da kuru kuru yiyorlardı. Ömeri gördüm, ridasını çıkarıp attı ve akabinde izar giydi [peştamal bağladı]. Onlar doyuncaya kadar onlara yemek yapmaya devam etti. Eslemi Medineye gönderdi. O da yük develeri getirdi. Ömer onları o develere bindirip sahraya indirdi. Sonra da onlara [elbise dağıtıp] giydirdi. Allah bu kıtlık musibetini kaldırıncaya kadar onlara ve diğer insanlara gidip geliyordu. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Hizam b. Hişam, babasının şöyle dediğini anlattı: Kül [Helak] senesinde [bir gün] Ömer b. el-Hattabı gördüm, bir kadının yanından geçiyordu. Kadın kendisi için Aside pişiriyordu. Ömer, “Aside, böyle pişirilmez.” dedi. Sonra kepçeyi aldı ve “İşte böyle!” diyerek ona [nasıl pişirileceğini] gösterdi. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Musa b. Yakub, ona da halası, Hişam b. Halidin şöyle dediğini anlattı: Ömer b. el-Hattabı duydum, [kadınlara hitaben] şöyle diyordu: “Sizden biriniz su ısınmadıkça asla unu suya çalmasın. Sonra unu azar azar döker ve bir taraftan da kepçeyle karıştırırsınız. Çünkü böyle yapılması unun topak topak olmaması için en iyi ve en uygun yoldur.” Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Abdullah b. Yezid, İyad b. Halifenin şöyle dediğini haber verdi: Kül [Helak] senesinde [bir gün] Ömer b. el-Hattabı gördüm, kendisi beyaz tenli olduğu halde [o gün] rengi siyahtı. “Bu nedendir?” diyorduk. Biri şöyle diyordu: “Ömer Arap olan bir adamdı. Eritilmiş sadeyağ ve süt yiyordu. İnsanlar kıtlığa maruz kalınca, onların hali düzelinceye kadar bunları kendine haram kıldı. Bu yüzden rengi değişti ve daha çok acıktı. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Üsame b. Zeyd b. Eslem, ona da babası, dedesinin [Eslemin] şöyle dediğini anlattı: Biz şöyle diyorduk: “Kül [Helak] senesinde şayet Allah kıtlığı kaldırmasaydı Müslümanların durumuna üzülmesinden dolayı Ömerin öleceğini sanmıştık.” Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Abdullah b. Nafi, ona da babası, Safiyye bt. Ebu Ubeydin şöyle dediğini anlattı: Ömerin hanımlarından biri bana şunu söyledi: “İnsanların hali düzelinceye kadar, Kül [Helak] zamanında Ömer, üzüntüsünden dolayı hiçbir eşine yaklaşmadı.” Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Yezid b. Firas ed-Dili, babasının şöyle dediğini anlattı: Ömer b. el-Hattab, her gün sofrasına Amr b. el-asın Mısırdan gönderdiği kesimlik develerden yirmi tanesini kesiyordu. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana el-Cehhaf b. Abdurrahman anlattı. O, İsa b. Abdullah b. Maliküddardan o, babasından o da dedesinden şöyle dediğini rivayet etti: Ömer, Amr b. el-asa karadan ve denizden (Medineye) yiyecek göndermesi için mektup yazdığında, Amr b. el-as da ona deniz yoluyla (gıda maddesi olarak) yirmi gemi yükü un ve iç yağı gönderdiği gibi, karadan da un yüklü 1.000 deve gönderdi. Muaviye de un yüklü 3.000 deve ile 3.000 aba (dış elbise olarak giyecek maddesi) gönderdi. Amr b. el-as, ayrıca 5.000 elbise gönderirken, Kufe valisi, un yüklü 2.000 deve gönderdi. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana el-Cehhaf b. Abdurrahman anlattı. O da İsa b. Mamerden şöyle dediğini rivayet etti: Ömer kıtlık yılında çocuklarından birinin elinde küçük bir karpuz görünce, “Aferin sana aferin, Emirülmümininin oğlu! Ümmet-i Muhammed, açlıktan zayıf düşerken, sen meyve mi yiyorsun?” dedi. Bunun üzerine çocuk ağlayarak dışarı kaçtı. Ömer, bunun iç yüzünü sorup, çocuğun onu bir avuç hurma karşılığında satın aldığını anlayınca, çocuğu susturdu. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Muhammed b. el-Hicazi anlattı. O gençliğinde Ömer b. el-Hattabın dönemine yetişmiş Cüheyne kabilesinden olan yaşlı bir kadından şöyle dediğini rivayet etti: Babamın konuşurken, şunları söylediğini işittim: “Ben, Ömerin, kıtlık döneminde halka ziyafet verirken şöyle dediğini işittim: Biz yedirebilecek ne bulursak (halka) yediririz. Bir şey bulamadığımız zaman ise, Allah yağmur gönderinceye kadar, azığını bulabilmiş olan her bir hane halkına azığı olmayan bir hane halkını misafir ederiz.” Bize Muhammed b. Ubeyd haber verdi; dedi ki: Bize Ubeydullah b. Ömer haber verdi. O, Nafiden o, da İbn Ömerden, Ömerin şöyle dediğini rivayet etti: “İnsanlara yetecek kadar bir mal bulamadığım zaman, Allah yağmur gönderinceye kadar, onları yarı tok olacak şekilde azığı olan her bir hane halkına (misafir etmek suretiyle) taksim ederim. Zira yarı açlıkla insanlar helak olmazlar.” Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Abdullah b. Cafer anlattı. O, Ümmü Bekir bt. Misver b. Mahremeden o da, babasından şöyle dediğini rivayet etti: Allah, kıtlık yılındaki kuraklığı üzerimizden kaldırdıktan sonra, Ömer b. Hattab şöyle dedi: “Eğer Allah bu felaketi üzerimizden kaldırmasaydı, her bir hanede, o hanenin efradı kadar insanı daha bir araya getirirdim.” Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Hişam b. Sad anlattı. O, Yezid b. Eslemden, o da babasından şöyle dediğini rivayet etti: Kıtlık yılı baş gösterince, Araplar her taraftan Medineye akın etmeye başladılar. Bunun üzerine Ömer, bazı kişileri görevlendirerek onlara yiyecek ve erzak dağıtmalarını emretti. Bunlardan en-Nemrin kız kardeşinin oğlu Yezid, Misver b. Mahreme, Abdurrahman b. Abdülkari, Abdullah b. Utbe b. Mesud, akşam olunca, Ömerin yanında toplanarak o gün yerine getirdikleri her çeşit görevi kendisine bildiriyorlardı. Bunların her biri ise, Medinenin farklı bir semtinde görevli bulunmaktaydı. Araplar, o zaman es-Seniyye dağlarının başından [Resüs-seniyye] Ratic mevkiine kadar, oradan Beni Harise, Abdüleşhel yurduna, oradan el- Baki mevkiine ve Beni Kurayza yurduna kadar yerleşmiş bulunmaktaydı. Bunlardan Beni Seleme yurdunda bulunanlardan bir kesim ise, Medinenin etrafına dağılmış durumdaydı. Bir gece, insanların Ömerin yanında akşam yemeğini yedikleri bir esnada, kendisinin; “Yanımızda akşamlayanların bir sayımını yapın!” dediğini işittim. Görevliler de onları baş taraftan sona kadar sayınca, yemeğe katılanların sayısının 7.000 kişi olduklarını öğrendiler. Bu sefer Ömer, “Buraya gelemeyen fakir, çocuk ve hastaları sayın!” diye emretti. Sayım sonucunda bunların sayısının ise; 40.000 olduğunu gördüler. Biz birkaç gün daha bekledikten sonra buraya gelenlerin sayısı artmaya başladı. Bunun üzerine yeniden onların sayılmasını emredip sayım yapılınca, Ömerin yanında akşam yemeği yiyenlerin sayısının 10.000, diğerlerinin sayısının ise 50.000 kişi olduklarını tespit ettiler. Allah yağmur gönderinceye kadar bu durumda kaldılar. Yağmur yağınca Ömerin bu kişileri, kendi bölgelerine dışarıdan gelen insanları, tekrar badiyeye göndermek üzere onlara azık ve binek sağlamakla görevlendirdiğini, kendisinin de aynı şekilde onları yerlerine gönderdiğini gördüm. [Eslem dedi ki:] Çevreden Medineye gelenler arasında birçok ölüm olayları yaşandığını, hatta bunların üçte ikisinin vefat edip geriye kalan üçte birinin ancak hayatta kalabildiğini gördüm. Ömerin kazanlarını işçiler sahurdan itibaren ocağa koyarak sabaha kadar “el-Kerkur” denilen bir çeşit pancar yemeği yaparak bunu hastalara yedirirler ve bulamaç yaparlardı. Ömer ayrıca zeytinyağının büyük kazanlarda ateşe konulup kaynatılmasını emrederdi. Acılığının ve sıcaklığının gitmesinden sonra içine ekmek doğranarak ona katık yapılırdı. Zeytinyağını ısıtmak, Araplar arasında adet idi. Ömer kıtlık döneminde Allahın halka bolluk verdiği zamanın başlangıcına kadar ne bir oğlunun ve ne de bir hanımının evinde hiçbir şey tatmamış, hep halkla beraber yemek yemişti. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Osman b. Abdullah b. Ziyad anlattı. O, İmran b. Beşirden o da, Nasroğullarından olan Malik b. Evs b. Hadesandan şöyle dediğini rivayet etti: “Kıtlık dönemi baş gösterince, benim kendi kavmimden 100 hane halkı Medineye gelerek “el- Cebbane” mevkiine yerleşmişlerdi. Ömer, yanına gelenlere yemek yedirir; gelemeyenlerin evine ise un, hurma ve katık olabilecek gıda maddeleri gönderirdi. Kavmime ay be ay, durumlarını düzeltecek şeyler gönderirdi. Onların hastalarına bakmayı, ölenlerine kefen sağlamayı üstlenirdi. Halkın (kıtlıktan dolayı) ham hububat yemeye başlamasından sonra aralarında ölüm olaylarının meydana geldiğini gördüm. Ömer bizzat gelerek ölenlerin [cenaze] namazlarını kılardı. Onun bir arada on kişinin [cenaze] namazını kıldığını gördüm.” Hayat normale dönünce, Ömer, dışarıdan gelen insanlara, “Gelmiş olduğunuz sahraya artık geri dönerek şehirden çıkın!” derdi. Ömer, güçsüzlere memleketlerine varıncaya kadar binek temin ederdi. Bize İshak b. Yusuf el-Ezrak ile el-Fadl b. Dükeyn haber verdiler; dediler ki: Bize Zekeriyya b. Ebu Zaide, eş-Şabiden, o da Abdullah b. Ömerden şöyle dediğini rivayet etti: “Ben Ömer b. Hattabın kendi dudaklarını emdiğini görünce; Neyin var? dedim. O da, Kavrulmuş çekirge arzuluyorum. dedi.” Bize Muhammed b. Ubeydullah haber verdi; dedi ki: Bize Ubeydullah b. Ömer, Nafiden o da İbn Ömerden şöyle dediğini rivayet etti: “Ömere er-Rebezenin çekirgeleri hatırlatılınca, o da; Onlardan bir iki kap dolusu bulunup da ondan birlikte yemeyi arzularım. dedi.” Bize Muhammed b. Abdullah el-Esedi haber verdi; dedi ki: Bize Yunus b. İshak, Ebu eş-Şasadan, o da İbn Ömerden şöyle dediğini rivayet etti: “Ömerin minberde, Keşke yanımızda bir iki hurma selesi çekirge olsaydı da, ondan birlikte yararlansaydık! dediğini duydum.” Bize Man b. İsa haber verdi; dedi ki: Bize Malik b. Enes, İshak b. Abdullah b. Ebu Talhadan, o da Enes b. Malikten şöyle dediğini rivayet etti: “Ben Ömer b. el-Hattabın Emirül-müminin olduğu sırada kendisine bir sa hurma verildiğini, kendisinin de onları kapçıklarıyla beraber yediğini gördüm.” Bize Affan b. Müslim ile Amr b. asım el-Kilabi haber verdiler; dediler ki: Bize Hemmam haber verdi; dedi ki: Bize İshak b. Abdullah b. Ebu Talha haber verdi; dedi ki: “Enes bana Ömerin, bir sa hurmayı kapçıklarıyla beraber yediğini gördüğünü söyledi.” Bize Man b. İsa, Malik b. Enesten o, Zeyd b. Eslemden o, babasından o da Ömerden yukarıdaki rivayetin aynısını nakletmiştir. Bize el- Fadl b. Dükeyn haber verdi; dedi ki: Bize Süfyan b. Uyeyne haber verdi. O da asım b. Ubeydullah b. asımdan şunu rivayet etti: Ömerin (kıtlık yıllarındaki yokluktan dolayı) elini ayakkabısına sürdüğünü ve “Bu Ömer ailesinin mendilidir.” dediğini anlattı. Bize Said b. Mansur haber verdi; dedi ki: Bize Abdülaziz b. Muhammed haber verdi. O Muhammed b. Yusuftan, o da es-Saib b. Yezidden şöyle dediğini rivayet etti: “Ara sıra Ömer b. el-Hattabın yanında yemek yediğimde o da ekmek ve et yediğinde elini ayağına sürerek, Bu Ömer ve ailesinin mendilidir. derdi.” Bize Affan b. Müslim haber verdi; dedi ki: Bize Hammad b. Seleme ile Vüheyb b. Halid haber verdiler; dediler ki: Bize, Humeyd haber verdi. O da Enesten şöyle dediğini rivayet etti: “Ömerin en sevdiği yemek çorbaydı. En sevdiği içecek ise, üzüm şırası idi.” Bize Affan b. Müslim ile Müslim b. İbrahim haber verdiler; dediler ki: Bize Cafer b. Süleyman haber verdi; dedi ki: Bize Malik b. Dinar haber verdi. O da el-Hasandan şöyle dediğini rivayet etti: “Ömer şehit edilinceye kadar, hep tereyağı, iç yağı veya süzülmüş zeytinyağı kullanırdı.” Bize Said b. Muhammed es-Sakafi, el-Ahvas b. Hakimden, o da babasından şöyle dediğini rivayet etti: “Ömere tereyağı ile etin bir arada olduğu bir yemek getirildi. Ancak onu yemekten kaçınarak; (et ile tereyağını kast ederek) Bunların her biri, ayrı birer katıktır. dedi.” Bize el-Velid b. Eğarr el-Mekki haber verdi; dedi ki: Bize Abdülhamid b. Süleyman haber verdi. O da, Ebu Hazimden şöyle dediğini rivayet etti: Ömer b. el-Hattab, kızı Hafsanın evine geldiğinde, Hafsa kendisine üzerine biraz zeytinyağı dökerek bir miktar soğuk et suyu ile ekmek getirip ikram etti. Ömer, (et suyu ile zeytinyağını kast ederek) “Bunlar, aynı kapta bulunan iki katıktır. Allaha kavuşuncaya kadar iki katığı bir arada yemeyeceğime karar verdim.” dedi. Bize Yezid b. Harun haber verdi; dedi ki: Bize Hişam el-Hasandan şunu nakletti: Ömer, susamış olduğu halde bir adamın evine gelerek su istedi; adam da bal şerbeti ikram edince, “Bu nedir?” dedi. Adam onun bal şerbeti olduğunu söyleyince Ömer, “Yemin ederim ki, Kıyamet gününde hesap vermek durumunda kalacağım bir sorun içinde olmak istemem!” dedi. Bize Ebu Muaviye ed-Darir ile Abdullah b. Nümeyr haber verdiler; dediler ki: Bize el-Ameş, Şakikten, o da Yesar b. Nümeyrden şöyle dediğini rivayet etti: “Her seferinde Ömere rağmen onun ununu elerdim. (Ömer, unun elenmesine razı olmazdı.)” Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Mamer b. Raşid anlattı. O, ez-Zühriden o, es-Saib b. Yezidden o da, babasından şöyle dediğini rivayet etti: “Ben, kıtlık döneminde, Ömer b. el-Hattabın geceleyin Resulallahın mescidinde namaz kılıp ardından, Allahım, bizleri, senelerce kıtlıkla baş başa bırakarak helak etme, üzerimizden bu belayı kaldır! diye dua ederken hep bu sözü tekrarladığını gördüm.” Bize el-Fadl b. Dükeyn haber verdi; dedi ki: Bize Züheyr haber verdi. O Ebu asım el-Gatafaniden, o da Yesar b. Nümeyrden şöyle dediğini rivayet etti: Ben her zaman Ömere rağmen ununu elerdim. (o, unu elememi tasvip etmezdi.) Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Yezid b. Firas ed-Dili, es-Saib b. Yezidden şöyle dediğini rivayet etti: Kıtlık yılında, Ömer b. el-Hattabın sırtında, on altı yamalı bir izar gördüm. Abası da beş karıştan ibaret olup şöyle dua ederdi: “Allahım Ümmet-i Muhammedi, benim iki ayağım üzerinden (ben görevdeyken) helak etme!” Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bize Abdullah b. Yezid haber verdi. O da Abdullah b. Saideden şöyle dediğini rivayet etti: “Ben, Ömer b. el-Hattabın akşam namazını kıldıktan sonra halka seslenerek, Ey İnsanlar! Rabbinizden bağışlama dileyerek ona tövbe edin. Onun kereminden yardım dileyin. Ondan azap yağmuru değil, rahmet yağmuru isteyin! dediğini gördüm. Allah bu sıkıntıyı ortadan kaldırıncaya kadar Ömer, hep böyle devam etti.” Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bize Abdullah b. Yezid haber verdi; dedi ki: Kuraklık yılında, Ömer b. el-Hattab, boynunda bir kırbaç bulunduğu halde, Kabeyi tavaf ederken yanında hazır bulunanlardan birisi, onun şöyle söylediğini anlattı: “Ey İnsanlar, Bu kuraklığı üzerinizden kaldırıncaya kadar Allaha dua edin!” Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana es-Sevri anlattı. O el-Mutarriften, o da eşŞabiden şöyle dediğini rivayet etti: Ömer, yağmur duası için minbere çıkarak, “Rabbinize dua edin! Zira O, çok bağışlayıcıdır.” ayetini okudu, ardından da; “Rabbinizden mağfiret dileyin, sonra da Ona tövbe edin!” dedi. Bunun ardından da yağmur yağdı. Kendisine; “Ey Emirül-Müminin! Seni şimdiye kadar yağmur duasına çıkmaktan engelleyen şey nedir?” diye sorulduğunda, “Ben, [birbiri ardı sıra doğuş ve batışlarıyla] damlaların indiği semanın yıldızlarıyla yağmuru talep etmiştim.” dedi. Bize Muhammed b. Ömer anlattı. Bana Abdullah b. Ömer b. Hafs anlattı. O Ebu Vecze es-Sadiden, o da babasından şöyle dediğini rivayet etti: Ben, Ömerin bizimle beraber namazgaha çıkıp yağmur duasında bulunduğunu ve duasının çoğunun istiğfardan ibaret olduğunu gördüm. Kendi kendime, “Herhalde başka bir dua eklemeyecek” dedim. Daha sonra namazı müteakip; “Allahümme eskına” (Allahım bize su ver!) şeklinde dua etti. Bize Muhammed b. Ömer anlattı. Bana Abdülmelik b. Vehb anlattı. O, Süleyman b. Abdullah b. Uveymir el-Eslemiden o, Abdullah b. Neyyar el-Eslemiden o da, babasından şöyle dediğini rivayet etti: Ömer, yağmur duasına çıkmak üzere halkı bir araya toplayınca valilerine de, falan falan günlerde yağmur duasına çıkmalarını, Rablerine yalvararak ve niyazda bulunarak, Onun bu kuraklığı üzerlerinden kaldırması talebinde bulunmalarını bildiren bir mektup yazdı. O gün bu maksatla, üzerinde Resulallahın hırkası olduğu halde namazgaha vardı. Burada halka hitap ederek Allaha yakarışta bulundu. Halk da ısrarla bu şekilde dua etmeye devam etti. Onun duasının çoğunu istiğfar oluşturuyordu. Dağılmaya yakın, ellerini uzatarak yukarı kaldırdı ve abasını ters giyerek sağ tarafı, sol tarafa, sol tarafı sağ tarafa çevirerek aynı duada ısrar etti. Ömer, sakalları ıslanıncaya kadar uzun, uzun ağladı. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Halid b. İlyas anlattı. O, Yahya b. Abdurrahman b. Hatıbdan, o da babasından rivayet etti ki: Ömerin kuraklık yılında, hutbeden önce iki rekat namaz kılar ve hutbede, başta beş, sonda yedi tekbir getirirdi. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Abdullah b. Cafer anlattı. O da İbn Ebu Avndan şöyle dediğini rivayet etti: Ömer b. el-Hattab, Abbas b. Abdülmuttalibe, “Ey Fadlın babası! Kaç yıldızımız kaldı?” dedi. O da, “el- Avva kaldı.” dedi. Ömer, “Peki onun doğmasına kaç gün kaldı?” diye sordu. Abbas, “Sekiz gün kaldı” dedi. Ömer, o günde Allahın bize bir hayır ihsan edeceğini umarım.” dedi. Ömer Abbasa, “Yarın sabah inşallah gelirsin.” dedi. (Ertesi gün) Ömer, uzun, uzun dua ederek Abbasın elinden tutup kaldırdı ve “Allahım! Biz, Peygamberin olan Muhammedin amcasını şefaatçi kılarak üzerimizden bu kuraklığı kaldırmanı ve bize yağmur göndermeni niyaz ediyoruz.” dedi. Sonunda Allah onlara bir yağmur verdi ve günlerce yağmaya devam etti. Yağmur yağarak hayat canlanınca, Ömer Arapları Medineden çıkartarak, “Artık memleketlerinize gidin!” dedi.” Bize b. Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Üsame b. Zeyd anlattı. O, Meymun b. Meysereden o da, es-Saib b. Yezidden şöyle dediğini rivayet etti: Kuraklık yılında, bir gün Ömerin sabahleyin tevazu ve niyaz içinde, üzerinde dizlerine bile ulaşamayacak derecede (kısa) bir aba olduğu halde, Allahtan mağfiret dileyip sesini yükselterek ağlarken yanaklarının üzerine gözyaşları dökülüyordu. Sağ tarafında Abbas b. Abdülmuttalib bulunduğu halde, Rabbine yakarıyordu. Kendisi dua ediyor, halk da onunla birlikte dua ediyordu. Daha sonra Abbasın elini tutarak; “Allahım! Biz, Senin Resulünün amcasını, Senin katında şefaatçi yaparak dua ediyoruz.” diyordu. Abbas, hep yan tarafında uzun süre ayakta durmakta ve sürekli ağlayarak gözlerinden yaşlar akmaktaydı. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Abdullah b. Muhammed b. Ömer b. Hatıb, Yahya b. Abdurrahman b. Hatıbdan o da babasından şöyle dediğini rivayet etti: Ben, Ömerin Abbasın, elinden tutup ayağa kaldırdığı halde; “Allahım! Biz Resulünün amcası ile katında şefaat diliyoruz.” dediğini gördüm. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Nafi b. Sabit anlattı. O, Ebül-Esvedden, o da Süleyman b. Yesardan şöyle dediğini rivayet etti: Ömer, kuraklık yılında halka hitap ederek; “Ey insanlar! Kendi içinizde ve halktan gizli kalan durumlarınızda, Allaha karşı gelmekten ve emirlerini yerine getirmeyi ihmal etmekten sakının! Ben sizinle imtihan edildim, siz de benimle imtihan olundunuz. Bilemiyorum, Allahın dargınlığı sizden dolayı, bana mıdır? Yoksa benden dolayı, size midir? Yoksa genelimize midir? Haydi, gelin, hep birlikte Allaha dua edelim ki, O da kalplerimizi düzeltsin; bize merhamet eylesin ve üzerimizden bu kuraklığı kaldırsın” dedi. [Ravi] dedi ki: Ömer de halk da uzun uzadıya ağladılar. Bunun ardından yağmur yağmaya başladı. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Hişam b. Sad anlattı. O Yezid b. Eslemden, o da babasından şöyle dediğini rivayet etti: Ben Ömerin, “Ey insanlar! Ben Allahın hoşnutsuzluğunun hepimizi kuşatmış olmasından korkarım. O halde, gelin yaptığınız hatalardan sıyrılarak Rabbinize dönün! Ona tövbe ederek hep hayırlı şeyler ortaya koyun!” dediğini duydum. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Hişam b. Sad anlattı. O Zeyd b. Eslemden, o da babasından şöyle dediğini rivayet etti: Biz kuraklık yılında hiçbir bulut görmemiştik. Ömerin halkla beraber yağmur duasına çıkmasından birkaç gün sonra, bir parça bulut görmeye başladık. Bunun üzerine Ömer, açıktan tekbir getirmeye başladı. Her giriş ve çıkışta tekbir getirmeye devam etti. Halk da aynı şekilde tekbir getiriyordu. Sonunda, deniz tarafından ortaya çıkan siyah bir bulut belirdi. Sonra bu bulut, kuzeye doğru yayılınca, Allahın izniyle yağmur yağdı. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Abdullah b. Muhammed b. Ömer anlattı. O, Ebu Vecze es-Sadiden o da, babasından şöyle dediğini rivayet etti: Araplar, Ömerin yağmur duasına çıktığı günü öğrenmiş olduklarından, geride kalan bazıları hariç, herkes açlıktan kurumuş yuvasından çıkan kargalar gibi (yağmur duasına) çıkıp bağrışarak Allaha yakarıyorlardı. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Said b. Ata b. Ebu Mervan, Babasından o, da dedesinden rivayet ederek onun şöyle söylediğini anlattı: Ben, kuraklık yılında yağmurun yağmasından sonra, Ömerin, (dışarıdan gelen) Arapları Medine dışına çıkartarak, onlara; “Çıkın, çıkın, artık memleketlerinize kavuşun!” dediğini duydum. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Halid b. İlyas anlattı. O da Yahya b. Abdurrahman b. Hatıbdan şunu rivayet etti: Ömer kuraklık yılında zekatı erteleyerek o yıl memurları tahsilata göndermedi. Ertesi yıl, Allah yağmurlar verip kuraklığı ortadan kaldırınca, memurlarını badiyeye göndererek onlardan iki mislini (iki yılın zekatını) almalarını, bir mislini onlar arasında taksim edip bir mislini de (beytülmale teslim etmek üzere) kendisine getirmelerini emretti. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Talha b. Muhammed anlattı. O Havşeb b. Bişr el- Fezariden, o da babasından şöyle dediğini rivayet etti: Kuraklık yılının mallarımızı azalttığı sene, zekat malı olarak hatırda tutulamayacak miktarda birçok şeyler kaldığını gördüm. Ömer o yılda zekat memurlarını göndermedi. Ertesi yıl, iki yılın zekatlarını bir arada almalarını, bu zekatı ikiye bölüp yarısını oradaki fakirlere taksim etmelerini, kalan yarısını ise, beytülmale konulmak üzere kendisine getirmelerini emretti. Zekat memuru, Beni Fezare kabilesinin tümünde, ancak altmış pay bulabildi. Bu altmış paydan otuzu taksim edildi. Kalan otuz pay da kendisine getirildi. Ömer, zekat memurlarını gönderir ve onlara fakir insanlar nerede olurlarsa olsunlar, onlara gidip zekat malından vermelerini emrederdi. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Süfyan b. Uyeyne anlattı. O İbn Ebu Necihten, o da Kerdemden rivayet ederek; Ömerin kuraklık yılında, sadaka memurlarını göndererek onların her birisine; “Yılın kendilerine sadece bir koyun ve bir deve bıraktığı kimselere zekat malından ver. İki koyun ve iki devesi olana ise bir şey verme!” dediğini anlattı. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana el-Hakem b. es-Salt anlattı; dedi ki: Ben Yezid b. Şerik el-Fezariden şöyle dediğini duydum: Ben, Ömer döneminde hayvan otlatıyordum, birilerine; “(Zekat toplamak üzere) Size kim gönderildi?” diye sordum. O da; “Bize, her yıl Mesleme b. Muhalled gönderilir, o da zenginlerimizden sadaka (zekat) alarak, fakirlerimize dağıtırdı.” dedi. Kabisa b. Ukbe, bize haber verdi; dedi ki: Bize Süfyan haber verdi. Yine bize Ubeydullah, b. Musa haber verdi; dedi ki: Bize İsrail haber verdi. Yine bize Yahya b. Abbad ile arim b. el-Fadl haber verdiler. Yine bize Hişam Ebül-Velid et-Tayalisi haber verdi; dedi ki: Bize Ebu Avane haber verdi. Bütün raviler, asım b. Ebün-Nücuddan, o da Zir b. Hubeyşten şöyle dediğini rivayet etti: Ben, Ömer b. Hattabın Medine halkının arasına cildinin rengi solmuş, uzun boylu, sallana sallana yürüyen, saçları dökük, boynuna bir Katar abası dolamış bir şekilde çıktığını, halkın arasında yalın ayak yürümesine rağmen bir bineğe binmiş gibi, halktan yüksek bir şekilde yürürken, onun şöyle söylemekte olduğunu gördüm: “Ey Allahın kulları! Hicret edin ama hicret etmiş gibi gözükmeyin! Tavşandan da sakının! Sizden biriniz ona bir sopa fırlatarak veya ona bir taş atarak onu öldürüp de, onun etinin yenilebileceğini iddia etmesin! Onu, sizin için sivri uçlu bir kamış, mızrak veya bir ok, temiz hale getirsin! (Böyle bir yöntemle avlamak, onu helal hale getirir.)” Yahya b. Abbad, dedi ki: Hammad b. Zeyd şöyle dedi: Ömerin; “Hicret edin de hicret etmiş gibi gözükmeyin.” sözü, asıma sorulduğunda; “Gerçek muhacirler olun da, muhacir değilken kendinizi muhacirlere benzetmeyin (yapmacık muhacir olmayın!) anlamındadır.” dedi.” Muhammed b. Ömer dedi ki: “Bu hadis bizce bilinen bir hadis değildir. Zira Ömer, esmerdi, ancak o (yukarıda adı geçen ravi), onu kıtlık senesinde gördüğünden, o senede Ömerin rengi, sadece zeytinyağını hep katık olarak kullandığından dolayı değişmişti.” Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Abdullah b. Yezid el-Hüzeli anlattı. O da İyad b. Halifeden şöyle dediğini rivayet etti: Ben, Ömeri kıtlık yılında gördüğümde, daha önce rengi açık iken esmerleşmişti. Bunun nedeni birilerine sorulduğunda; “O, bir Arap erkeği olup tereyağı yer ve süt içerdi. Ancak halk kıtlıkla karşı karşıya gelince, yıl boyunca onları [tereyağı ile sütü] kendisine yasakladı. Bu nedenle çoğu kez aç kaldığından rengi değişti” diye karşılık verilirdi. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bize Ömer b. İmran b. Abdullah b. Abdurrahman b. Ebu Bekir haber verdi. O asım b. Ubeydullahtan, o Abdullah b. amir b. Rebiadan rivayet ederek onun şöyle dediğini haber verdi: “Ben Ömeri; açık tenli pembe yüzlü, uzun boylu, dökük saçlı olarak gördüm.” Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bize Şuayb b. Talha, babasından, o da el-Kasım b. Muhammedden şöyle dediğini rivayet etti: Ben, İbn Ömerin Ömeri tarif ederken şöyle dediğini duydum: “O, teni kırmızıya çalan, uzun boylu, dökük beyaz saçlı bir adamdı.” Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bize Musa b. İmran, Abdullah b. Abdurrahman b. Ebu Bekir, asım b. Ubeydullahtan, o da Salim b. Abdullahtan şöyle dediğini rivayet etti: Ben, İbn Ömerden, onun şöyle dediğini duydum: “Bizim esmerliğimiz, dayılarım ile Abdullah b. Ömerin annesi olan Zeynep bt. Mazun b. Habib b. Vehb b. Cumah tarafından gelmektedir.” İbn Ömer dedi ki: “Dayı da, insanın, kendisine en çok çektiği yakınıdır. Benim nikaha ilgi duymam, dayılarımdan gelmektedir. Allah rahmet eylesin, babamda o iki özellik (esmerlik ile kadınlara ilgi duyma) yoktu. O, beyaz tenli olup, şehvetten ziyade çocuk sahibi olmak maksadıyla kadınlarla evlenirdi.” Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bize Hizam b. Hişam haber verdi. O da babasından şöyle dediğini rivayet etti: Ben, Ömeri kimlerle beraber gördüysem, muhakkak hepsinden daha uzun boylu olduğunu görürdüm. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bize İbn Cüreyc haber verdi. O, Amr b. Dinardan o da, Ubeyd b. Umeyrden şöyle dediğini rivayet etti: Ömer, boy bakımından insanların en uzun boylusu idi. Bize Ebu Huzeyfe Musa b. Mesud haber verdi; dedi ki: Bize İkrime b. Ammar haber verdi. O, İyas b. Seleme b. el-Ekvadan o da, babasından şöyle dediğini rivayet etti: Ömer yumuşak huylu bir adamdı. Bize Süleyman b. Harb haber verdi; dedi ki: Bize Ebu Hilal haber verdi dedi ki: Ben, Ebu Teyyahtan, onun el-Hasanın meclisinde oturmaktayken şöyle dediğini duydum: Adamın birisi, bir çobana rastlayıp, Ömeri kast ederek ona; “Sen şu yumuşak-sert adamın Müslüman olduğunu duydun mu?” dedi. Çoban da, “Şu el-Ukaz panayırında güreş tutan adam mı?” diye sordu. O da, “Evet!” deyince çoban, “Allaha yemin ederim ki, o onları ya bol bir hayır veya bol bir şer ile kuşatır.” dedi. Bize Ebu Davud et-Tayalisi haber verdi. O, Şubeden o, Simak b. Harbden o da, Bişr b. Kuheyften şöyle dediğini rivayet etti. Muhammed b. Sad dedi ki: Ebu Davudun dışında, Mesleme b. Kuheyf de dedi ki: Ben, Ömeri iri yarı bir kişi olarak görmüştüm. Bize Süleyman Ebu Davud et-Tayalisi haber verdi. O Şubeden, o da Simak b. Harbden şöyle dediğini rivayet etti: Bana Hilal haber verdi; dedi ki: Ben, Ömeri, Beni Sedustan birisiymiş gibi cüsseli bir adam olarak gördüm. Bize Osman b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bize Şube haber verdi. O Simaktan, o da –sanırım, kendi kabilesinden Hilal b. Abdullah denilen- birisinden şöyle dediğini rivayet etti: Ömer çabuktu, yani yürümesinde çabuk idi. Kendisi, “Beni Sedus” adamlarından birisiymiş gibi esmer bir adamdı. Aynı zamanda ayaklarında bir rahatlık vardı (rahat yürürdü.) Bize Abdülvehhab b. Ata el-İcli, haber verdi; dedi ki: Bize İbn Cüreyc haber verdi. O Osman b. Ebu Süleymandan, o da Nafi b. Cübeyr b. Mutimden şöyle dediğini rivayet etti: (Belirli bir süre sonra) Ömerin saçları döküldü. Saç dökülmesi, gittikçe de artış gösterdi. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bize Malik b. Enes haber verdi. O Zeyd b. Eslemden, o amir b. Abdullah b. ez-Zübeyrden, o da Eslemden şöyle dediğini rivayet etti: Ben Ömeri kızdığı zaman, (ravi kendi bıyıklarına işaret ederek) bunları tutar, biraz ağzına doğru çekerek, “Öf!” derdi. Bize Man b. İsa haber verdi dedi ki: bize, Malik b. Enes, Zeyd b. Eslemden, o da amir b. Abdullah b. ez-Zübeyrden, o da babasından şöyle dediğini rivayet etti: Ömer b. el-Hattaba badiyeden (çölden) bir adam gelerek; “Ya Emirül-müminin, biz, Cahiliyye döneminde memleketimiz üzerinde savaştık, İslam döneminde ise, onun üzerinde Müslüman olduk. Sonra da memleketimiz bize karşı korunmaktadır” deyince, Ömer, “Öf” diyerek bıyıklarını büktü. Bize Yala b. Ubeyd, haber verdi; dedi ki: Bize Süfyan haber verdi. Yine bize Abdullah b. Musa haber verdi; dedi ki: Bize İsrail haber verdi. Her ikisi beraber Ebu İshaktan, o da Ebu Ubeydeden – Ubeydullah hadisinde “Abdullahtan” dedi- şöyle dediğini rivayet etti: Ömer, bir seferinde bir ata bindiğinde dizlerinin üstü açılmıştı da, Necran halkı, onun baldırında siyah bir ben görmüşlerdi. Bunun üzerine, “Bizi yurdumuzdan çıkaracak kişi olarak, kendi kitabımızda vasfını bulduğumuz adam, işte budur!” dediler. Bize Yahya b. Said el-Ümevi haber verdi; dedi ki: Bize el-Ameş haber verdi. O, Adi b. Sabit el- Ensariden o da, Ebu Mesud el-Ensariden şöyle dediğini rivayet etti: Biz toplantı yerimizde oturmaktayken, bir adamın atını mahmuzlayarak neredeyse bizi çiğneyecek şekilde süratlice üzerimize geldi. Bundan dolayı endişelenerek ayağa kalktık. Yaklaşınca, bir de baktık ki, bu gelen kişi Ömer b. el-Hattabmış. [Ravi dedi ki:] Bunun üzerine biz, “Ey Emirül-Müminin! Arkanızda kim vardı?” dedik. O da, “Niye tuhaf karşıladınız? Kendimi zinde hissederek bir at alıp dörtnala koşturdum.” dedi. Bize Yezid b. Harun ile Muhammed b. Abdullah el-Ensari haber verdiler; dediler ki: Bize Humeyd et- Tavil haber verdi. O, Enes b. Malikten şöyle dediğini rivayet etti: Ömer, saçlarına kına yakardı. Bize Abdullah b. en-Nümeyr haber verdi. O, Ubeydullah b. Ömerin söylediğini rivayet etti. Yine bize Halid b. Mahled el-Beceli haber verdi; dedi ki: Bize Abdullah b. Ömer haber verdi. [Son ravilerin] hepsi Humeyd et-Tavilden, o da Enes b. Malikten şöyle dediğini rivayet etti: Ömer, başına kına yakararak saçlarını düzeltirdi. Bize Said b. Mansur haber verdi; dedi ki: Bize Hammad b. Zeyd haber verdi. O, Sabitten o da, Enesten; “Ömer, kına yakardı” dediğini rivayet etti. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bize Halid b. Ebu Bekir haber verdi; dedi ki: Ömer sakallarını sarıya boyar, başına da kına yakardı. Bize Man b. İsa haber verdi; dedi ki: Bize Malik b. Enes haber verdi. O da İshak b. Abdullah b. Ebu Talhadan şöyle dediğini rivayet etti: Enes b. Malik dedi ki: “Ben Ömer b. el-Hattabın, Emirül-müminin iken, el-Cemrede şeytan taşladığı sırada elbisesinin iki omuzu arasında, üst üste gelmiş bir şekilde, üç yamayla yamalamış olduğunu gördüm.” Bize Halid b. Mahled haber verdi; dedi ki: Bize Abdullah b. Ömer haber verdi. O İshak b. Abdullah b. Ebu Talhadan, o da Enes b. Malikten şöyle dediğini rivayet etti: Ben, Ömer b. Hattabın, vali (Halife) iken, Cemretül-Akabede şeytan taşladığı sırada sırtındaki izarın bir deri parçasıyla yamalanmış olduğunu gördüm. Bize Şebabe b. Sevvar haber verdi; dedi ki: Bize Süleyman b. Muğire haber verdi. O Sabit el- Bünaniden, o da Enes b. Malikten şöyle dediğini rivayet etti: “Ömer b. Hattabın elbisesinin iki omuzu arasında üç yama vardı” dediğini haber verdi. Bize Affan b. Müslim haber verdi; dedi ki: Bize Süleyman b. Muğire; Sabit el-Bünaniden, o da Enes b. Malikten şöyle dediğini rivayet etti: Ömer b. el-Hattabın gömleğinin iki omuzunun arasında dört yamanın bulunduğunu gördüm. Bize Süleyman b. Harb haber verdi; dedi ki: Bize Hammad b. Zeyd haber verdi. O Sabit el-Bünaniden, o da Enes b. Malikten şöyle dediğini rivayet etti: Biz, Ömer b. el-Hattabın yanındayken, üzerinde dört yerden yamalanmış bir gömlek bulunmaktaydı. O, bu sırada “ve fakiheten ve ebben” ( ) “Sizin ve hayvanlarınızın yararlanması için ondan (yerden) daneler, üzümler, yoncalar, zeytinler, hurmalar, birbirine karışmış bahçeler, meyveler ve otlaklar bitirdik” ayetini okudu, daha sonra “ebben” ( ) kelimesinin ne demek olduğunu sordu. Sonra, “[Bilmiyorum demek], bir yapmacıktır. Sen “ebben ( )in ” ne demek olduğunu nasıl anlayamazsın?” dedi. Bize Muhammed b. Abdullah el-Esedi haber verdi; dedi ki: Bize Süfyan es-Sevri haber verdi. O, Said el- Ceririden o da, Ebu Osmandan şöyle dediğini rivayet etti: Bana, Cemrede şeytan taşlarken Ömeri gören birisi, onun sırtında bir deri parçasıyla yamalı Katari bir izarın bulunduğunu haber verdi. Bize Esbat b. Muhammed haber verdi. O Halid b. Ebu Kerimeden, o da Ebu Mihsan et-Taiden şöyle dediğini rivayet etti: Ömer b. el-Hattab, Emirül-müminin iken namaz kıldığı sırada, sırtındaki izarında bulunan bazı yamaların, deri parçasından ibaret olduğu görülmüştür.” Bize arim b. el-Fadl haber verdi; dedi ki: Bize Hammad b. Seleme haber verdi; dedi ki: Bize Ali b. Zeyd haber verdi. O da Ebu Osman en-Nehdiden şöyle dediğini rivayet etti: Ben, Ömer b. el-Hattabın izarının deri parçasıyla yamalanmış olduğunu gördüm. Bize arim b. el-Fadl haber verdi; dedi ki: Bize Hammad b. Seleme haber verdi; dedi ki: Bize Ali b. Zeyd haber verdi. O da Enes b. Malikten şöyle dediğini rivayet etti: Ben, Ömer b. Hattabın gömleğinin omuzlardan aşağısının, birkaç parçayla yamalanmış olduğunu gördüm. Bize Affan b. Müslim haber verdi; dedi ki: Bize Mehdi b. Meymun haber verdi; dedi ki: Bize Said el- Ceriri haber verdi. O, Ebu Osman en-Nehdiden şöyle dediğini rivayet etti: Ben, Ömer b. el-Hattabın, Kabeyi tavaf ederken sırtındaki izarının üzerinde, on iki adet yamanın bulunduğunu, bunlardan bir tanesinin ise, kırmızı renkli bir deri parçasından ibaret olduğunu gördüm. Bize Hişam Ebül-Velid et-Tayalisi haber verdi; dedi ki: Bize Ebu Avane haber verdi. O, Ebu Bişrden o, Atadan o da, Ubeyd b. Umeyrden şöyle dediğini rivayet etti: Ben, Ömeri şeytan taşlarken üzerindeki izarının kalçası hizasındaki yerden yamalı olduğunu gördüm. Bize Ömer b. Hafs haber verdi. O Malik b. Dinardan, o da el-Hasandan şunu rivayet etti: “Ömer b. el-Hattab Emirül-müminin iken, izarında bazıları deri parçasından olan on iki yama vardı.” Bize Veki b. el- Cerrah haber verdi; dedi ki: Bize el-Ameş haber verdi. O, İbrahim et-Teymiden o da, Amr b. Meymundan şöyle dediğini rivayet etti: Ben, Ömer b. el-Hattabın yaralandığı gün, üzerinde sarı bir izarın bulunduğunu gördüm. Bize Süfyan b. Uyeyne haber verdi. O, İsmail b. Ebu Halidten o da, Ebül-Eşhebden şunu rivayet etti: Nebi , Ömerin üzerinde bir gömlek görüp, “Gömleğin yeni midir, yoksa giyilmiş midir?” diye sorduğunda, Ömer; “Hayır o, giyilmiştir” dedi. Bunun üzerine, Resulallah , kendisine; “Yenisini giy ve hamd ederek yaşa! Şehit olarak da vefat et! Allah sana dünya ve ahiret hayatının göz aydınlığını versin!” buyurdu. Bize Abdullah b. İdris haber verdi; dedi ki: Bize Ebül-Eşheb haber verdi. O Müzeyne kabilesinden bir adamdan şunu rivayet etti: Resulallah , Ömerin üzerinde bir elbise görüp, “Bu elbisen yeni midir, yoksa yıkanmış mıdır?” diye sordu. Ömerin de; “Ya Resulallah o, yıkanmıştır.” dedi. Bunun üzerine Resulallah , “Ya Ömer! Yenisini giy, hamd ederek yaşa, şehit olarak vefat et, Allah dünya ve ahirette sana göz aydınlığı versin!” buyurdu. Bize Veki b. el-Cerrah haber verdi. O Ebu Sad el-Bakkal Said b. el-Merzübandan, o da Amr b. Meymundan şöyle dediğini rivayet etti: Ömer b. el-Hattab, yün dokumalı siyah bir cübbe içinde, bize imamlık yaptı. Bize Muhammed b. Ubeyd haber verdi; dedi ki: Bize el-Ameş haber verdi. O, İbrahim et-Temimiden o da, Amr b. el-Meymundan şöyle dediğini rivayet etti: Ömer hançerlendiği zaman, üzerindeki sarı bir sargıyı yarasının üzerine koymuş olarak; ( “Allahın emri, takdir edilmiş bir kader oldu.” diyordu. Bize Müslim b. İbrahim haber verdi; dedi ki: Bize Selam b. Miskin haber verdi; dedi ki: Bize Abdülaziz b. Ebu Cemile el-Ensari haber verdi; dedi ki: Ömer, bir Cuma vakti gecikmiş olarak hutbeye çıktıktan sonra, halktan özür dileyerek dedi ki: “Bundan başka bir gömleğim bulunmadığı için bu gömleğim(in kurumasını beklemem), beni geciktirdi.” Kendisine sünbülani bir gömlek diktirilmiş olup kol ağzı, el bileklerini geçmemekteydi. Bize arim b. el-Fadl haber verdi; dedi ki: Bize Hammad b. Zeyd haber verdi. O da Büdeyl b. Meysereden şöyle dediğini rivayet etti: Ömer, bir gün üzerinde sünbülani bir gömlek olduğu halde Cuma hutbesine çıkarken, “Bu gömleğim beni [zamanında Cuma namazına gelmekten] engelledi.” diyerek halktan özür diliyordu. Gömleğinin kol ağzını çekip tekrar bıraktığında, parmak uçlarına kadar geliyordu. Bize Malik b. İsmail Ebu Gassan el-Nehdi, haber verdi; dedi ki: Bize Ömer b. Ziyad el-Hilali haber verdi. O el-Esved b. Kaystan, o da Said b. Amr b. Said b. el-astan şöyle dediğini rivayet etti: Bana, şöyle şöyle tarif edilen bir köyün dihkanı olan Yennak b. Selman haber verdi; dedi ki: Ömer bana uğrayarak gömleğini uzatıp; “Bunu çövenle yıkatır mısın?” dedi. Ben de iki çeşit Katar kumaşına yönelerek onlardan birer gömleklik iki parça kesip diktirdikten sonra getirerek, kendisine; “Bunu giyin! Zira bu daha güzel ve daha yumuşaktır.” dedim. O da, “Bu senin kendi malından mıdır?” diye sorunca; ben de, “Evet! Kendi malımdandır.” dedim. “Buna zimmetten herhangi bir şey karışmış mıdır?” diye sorunca “Dikiminden başka bir şey karışmamıştır.” dedim. Bunu üzerine, “Al bunu benden uzaklaştır ve kendi gömleğimi getir!” dedi.” [Ravi dedi ki:] “O, böylece çövenden yemyeşil hale gelen kendi gömleğini giydi.” Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Üsame b. Zeyd anlattı. O, babasından o da, dedesinden şöyle dediğini rivayet etti: Ömer Halifeyken, üzerinde, üst üste gelmiş dört yamalı bir izar vardı ki, ondan başka da bir izarının bulunduğunu bilmiyorum. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bize Ebu İsmail, yani Hatem b. İsmail haber verdi. O, Ubeydullah b. Velidden o, el-Avvam b. Cüveyriyeden o da, Enes b. Malikten şöyle dediğini rivayet etti: Ben, Ömerin sırtında, üzerinde on dört yamanın bulunduğu bir izarın bulunduğunu, bunlardan bazılarının da deri parçasından ibaret olduğunu, sırtında ne bir gömleği, ne de kaba dokunmuş bir abası olmaksızın, beraberinde bir kırbaç olduğu halde Medine çarşısında yürümekte olduğunu gördüm. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bize Hizam b. Hişam haber verdi. O da babasından şöyle dediğini rivayet etti: Ömer göbeğinin üstüne gelecek kadar bir izara bürünürdü. Bize Süleyman b. Davud Ebu Davud et-Tayalisi, haber verdi; dedi ki: Bize Şube haber verdi; dedi ki: Bana amir b. Ubeyde el-Bahili haber verdi; dedi ki: Enese ipek giyimini sordum. O da; “Allah Teala keşke onu yaratmasaydı. Ömer ve oğlu dışında, Resulallahın arkadaşlarından onu giymeyen kalmamıştı” dedi. Bize Man b. İsa ile Ebu Bekir b. Abdullah b. Ebu Üveys haber verdiler; dediler ki: Bize Süleyman b. Bilal haber verdi. O, Cafer b. Muhammedden o da, babasından şunu nakletti: Ömer b. el-Hattab, yüzüğünü sol elinin parmağına takardı. Bize el-Fadl b. Dükeyn haber verdi; dedi ki: Bize Amr b. Abdullah haber verdi. O, Muhacir Ebül- Hasandan o, Amr b. el-Meymundan o da, Ömer b. el-Hattabdan onun yaptığı duasında; “Allahım! Beni iyi kimselerle beraber vefat ettir! Beni, şerir kimselerin arasında bırakma! Beni Cehennem azabından koru ve hayırlı kimselerin topluluğuna eriştir!” dediğini rivayet etti. Bize Muhammed b. İsmail b. Ebu Füdeyk haber verdi. O Hişam b. Saddan, o da Zeyd b. Eslemden, o babasından, o da Peygamberin eşi Hafsadan babasının şöyle dediğini duyduğunu rivayet etti: “Allahım! Bana senin yolunda öldürülmeyi ve Peygamberinin memleketinde vefat etmeyi nasip eyle!” Hafsa dedi ki: “Bu nerede olabilir?” dedim. Ömer de, “Allah nerede dilerse orada olur.” dedi. Bize Man b. İsa haber verdi; dedi ki: Bize Malik b. Enes haber verdi. O da Zeyd b. Eslemden Ömer b. el-Hattabın dua ederken şöyle dediğini rivayet etti: “Allahım! Yolunda şehit olmayı ve Peygamberinin memleketinde vefat etmeyi nasip eyle!” Bize Abdullah b. Cafer er-Rakki haber verdi; dedi ki: Bize Ubeydullah b. Amr haber verdi. O Abdülmelik b. Umeyrden, o Ebu Bürdeden, o da babasından şöyle dediğini rivayet etti: Avf b. Malik, bir rüya görür ve der ki; “Halkın bir araya toplandığı bir sırada, bir de baktım ki, insanlardan üç zira kadar daha uzun bir adam göründü. Bu adamın kim olduğunu sordum. Birisi onun Ömer b. el- Hattab olduğunu söyledi. Bu adam insanlardan nasıl bu kadar yüksek gözükebilir? dedim, Adam; Onda üç özellik vardır: O, Allah hakkında, kınayıcıların kınamasından korkmaz. Bir şehidin ardından, şehit olmayı arzulayan bir şehit (olacak) ve bir Halifenin ardından tayin edilmiş bir halife olacak. dedi.” Bunun üzerine Avf, Ebu Bekire gelerek bu durumu kendisine anlatınca, Ebu Bekir de, Ömeri çağırtarak onu müjdeleyerek Avfa, “Haydi rüyanı anlat!” der. Avf rüyasını anlatırken sıra “O, halifenin ardından tayin edilmiş bir halife olacak.” kısmına gelince, Ömer onu azarlayarak susturur. Daha sonra Ömer Şama vali olarak gittiğinde Cuma hutbesini irat ettiği sırada Avf kendisine gözükünce onu yanına çağırır. O da onun yanına minbere çıkınca, “Haydi rüyanı anlat!” der. O da rüyasını orada anlatınca, Ömer dedi ki: “Allah konusunda kınayıcıların kınamasından korkmayacağım konusunda; Allahtan, öyleleri arasında olmayı temenni ederim; ama O, bir halifeden sonra tayin edilmiş bir halifedir. meselesine gelince, Ben şu anda [vali olarak] görevlendirilmiş bulunmaktayım Allahın, uhdeme vermiş olduğu yöneticilik konusunda, bana yardımcı olmasını dilerim. Şehitten sonra, şehit olmayı isteyen bir şehit olacak konusuna gelince de, Ben, Ceziretül-Arabın iki dağı arasında bulunup, çevremdeki insanlarla savaşacak değilim (o halde nerede şehit olacağım?).” Ömer ardından, “Yazıklar olsun bana, yazıklar olsun! Allah diledikten sonra, nerede olursa onu bana nasip edebilir.” dedi. Bize Man b. İsa haber verdi; dedi ki: Bize Malik b. Enes haber verdi. O Abdullah b. Dinardan, o da Ömer b. el-Hattabın mevlası Sad el-Cariden şunu rivayet etti: Ömer b. el-Hattab, Ali b. Ebu Talibin kızı ve kendisinin eşi olan Ümmü Külsumun ağladığını görünce, yanına çağırarak ona; “Niçin ağlıyorsun?” dedi. O da, “(Kabül-Ahbarı kast ederek) Ya Emirül-Müminin, şu Yahudi, senin Cehennem kapılarından bir kapının üzerinde bulunacağını söylemektedir.” dedi. Ömer de, “Maşallah! Dilerim ki, Rabbim beni mutlu bir kişi olarak yaratmıştır.” dedikten sonra, Kabı yanına çağırttı. Kab, Ömerin yanına geldiğinde; “Ya Emirül-Müminin! Benim hakkımda acele etme, Nefisimin kudret elinde olduğu Allaha yemin ederim ki, sen Zilhicce ayı çıkmadan, Cennete gireceksin” dedi. Bunun üzerine Ömer, “Bu ne demektir? Bir seferinde Cehennemde, bir seferinde de Cennette oluyorum?” dedi. Kab, “Ya Emirül-Müminin! Nefsimin kudret elinde olduğu Allaha yemin ederim ki, Allahın Kitabında senin Cehennem kapılarının birinde durarak insanları oraya düşmekten engellediğini gördük. Sen öldükten sonra ise, onlar kıyamet gününe kadar hep Cehenneme atılacaklardır.” dedi. Bize arim b. el-Fadl haber verdi; dedi ki: Bize Hammad b. Seleme haber verdi. O Sabit el-Bünaniden, o Enes b. Malikten, o da Ebu Musa el-Eşariden şöyle dediğini rivayet etti: Ben rüyada, kendimi birçok caddenin başında gördüm. Bunlardan bir tanesi hariç, diğerleri gözümün önünden kayboldu gitti. Daha sonra o tek yolu takip ederek dağın tepesine kadar çıktım. Bir de baktım ki, Resulallah o dağın tepesinde durmakta, yanında da Ebu Bekir bulunduğu halde, Ömere işaret ederek onun gelmesini istemektedir. Uyandığımda, kendi kendime, “İnna lillah ve inna ileyhi raciun! Vallahi Emirül- Müminin vefat etmiştir” dedim. [Enes] dedi ki: Kendisine; “Bu rüyanı Ömere yazmayacak mısın?” diye sordum, o da; “Onun ölüm haberini kendisine duyuracak değilim” dedi. Bana Hişam b. Abdülmelik Ebül-Velid et-Tayalisi haber vedi, dedi ki: Bize Ebu Avane haber verdi. Yine bize Abdurrahman b. Cafer er-Rakki haber verdi; dedi ki: Bize Abdullah b. Amr haber verdi. Hepsi Abdülmelik b. Umeyrden, o Ribi b. Hiraştan, o da Huzeyfeden şöyle dediğini rivayet etti: Ben, Arafatta Ömer b. el-Hattabın yanında vakfe yapmaktayken, benim bineğim onun bineğinin hemen yanı başında, dizlerim de onun dizlerine değmekteydi. Biz, bu arada Arafattan inmek için güneşin batmasını bekliyorduk. Bu sırada Ömer insanların tekbir ve dualarını işitip, bu davranışlarından hoşlanınca bana; “Ya Huzeyfe! Bu durumun insanlar için ne kadar devam edeceğini düşünüyorsun?” dedi. Ben de, “Fitnenin üzerinde kapalı bir kapı vardır. Bu kapı kırıldığında veya açıldığında fitne o kapıdan dışarı çıkacaktır.” dedim. Bunun üzerine irkilerek, “O kapı nedir, kapının kırılması veya açılması ne demektir?” dedi. Ben de, “Adamın biri öldürülecek veya vefat edecektir.” dedim. Sonra, “Ya Huzeyfe, benden sonra kavminin kimi yönetime getireceğini tahmin ediyorsun?” dedi. Ben de, “İnsanların, işlerini Osman b. Affana havale edeceklerini tahmin ediyorum.” dedim.” Bize el-Fadl b. Dükeyn haber verdi; dedi ki: Bize İbrahim b. İsmail b. Mücemmi el-Ensari haber verdi; dedi ki: Bana İbn Şihab, Muhammed b. Cübeyrin kendisine, Cübeyr b. Mutimden şöyle dediğini rivayet etti: Ömer b. el-Hattab aramızda Arafat dağında vakfe yapmaktayken birilerinin; “Ya Halife! Ya Halife!” diye bağırdığını duydu. Onu başka bir adam da duyunca kızarak kendisine, “Ne oluyor sana? Allah senin damağını (çeneni) söksün!” dedi. Bu sırada adama yönelip ona bağırarak, “Ona öyle sövme (beddua etme)!” dedim. Cübeyr b. Mutim dedi ki: “Ertesi gün Ömer ile beraber Cemrede şeytan taşlarken, sıçrayan bazı çakıllar Ömerin başına isabet ederek onun kafasını yarıp kanamasına neden oldu. Bu sırada dağda bir adamın, “Kabenin Rabbine yemin olsun ki! Ömerin bu yıldan başka, artık bu yerde asla durmayacağı bana anlatıldı.” dediğini duydum. Cübeyr b. Mutim, “Ben, dikkatle bakınca bu adamın, dün yüksek sesle bizi çağıran adam olduğunu anladım. Bu da benim zoruma gitti.” dedi. İbn Şihab dedi ki: Bana İbrahim b. Abdurrahman b. Ebu Rebia, annesi olan Ümmü Külsum bt. Ebu Bekirin Ayşeden bahsederken onun, şöyle dediğini haber verdi: Ömer, Müminlerin anneleriyle son haccını ifa ederken Arafattan indiğimizde, ben el-Muhassab denilen yere uğradığım. Bu sırada bineğinin sırtında olan bir adamın, “Emirül-Müminin Ömer, işte buradaydı. Neredeydi?” diye sorduğunu, bir başka adamın ise; “Emirül-Müminin Ömer işte buradaydı!” diyerek devesini ıhlayarak yüksek sesle şu şiirini dile getirdiğini duydum: İmam olarak sana selam olsun! Sen, parçalanmış olan şu yeryüzünde Allahın kudret eli olarak ne mübareksin! Kim, koşarak veya bir deve kuşunun iki kanadı arasına binerek… Senin dün öne sürdüğün şeylere ulaşmak isterse, o, geride bırakılmış olur. Sen, birçok işleri gerçekleştirdiğin gibi… Meydana gelecek belaları da henüz patlamadan, onları tomurcuklarında bırakıverdin. Bunları söyleyen bu binekli adam, yerinden hiç hareket etmedi ve onun kim olduğu da anlaşılamadı. Biz bu kişiden bahsederken, onun cinlerden birisi olabileceğini söylerdik. [Ravi] dedi ki: “Ömer bu haccından döndükten sonra hançerlenerek öldürüldü.” Bize Muhammed b. Ömer anlattı; dedi ki: Bana Mamer ve Muhammed b. Ubeydullah anlattılar. Onlar ez-Zühriden, o Muhammed b. Cübeyr b. Mutimden, o da babasından bu hadisin benzerini anlattı; dedi ki: Arafatta, “Ya Halife! Allah müstahakını versin! Emirül-Müminin bu yıldan sonra, burada asla bulunamayacaktır.” diyen ve Cemrede, “Emirül-Mümininin bu yıl öldürüleceği bana anlatıldı.” diyen kişi, Lihb kabilesinin el-Ezd kolundan olan kahin bir adamdı. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Abdurrahman b. Ebüz-Zinad anlattı. O da Musa b. Ukbeden şöyle dediğini rivayet etti: Ayşe, “İmam olarak sana selam olsun!” beytiyle başlayan beyitlerinin sahibi kimdir?” diye sorduğunda, onun Müzerrid b. Dırar olduğunu söylediler. Ayşe dedi ki: “Ben, daha sonra Müzerride uğrayarak durumu kendisine sorunca, o yıl Hac mevsiminde orada bulunmadığına dair Allaha yemin etti.” Bize Yezid b. Harun haber verdi; dedi ki: Bize Yahya b. Said b. Said b. el-Müseyyebden şunu rivayet etti: Ömer, Minadan indiğinde, devesini el-Ebtahda ıhlayarak orada Bathanın toprağından bir küme yaptı. Daha sonra, elbisesinin bir tarafını o kümenin üzerine örterek sırtüstü uzanıp kafasını bu kümenin üzerine koydu ve ellerini semaya kaldırarak şöyle dua etti: “Allahım! Yaşım ilerledi, gücüm zayıfladı, tebaam da bir çok yerlere yayıldı. (Adaletten) bir şey kaybetmeden ve onda ifrata da kaçmadan beni katına al!” Daha sonra Medineye gelince de halka hitap ederek, “Ey İnsanlar! Sizlere bazı şeyler farz, bazı şeyler de sünnet kılındı ve siz açık hükümler üzerine bırakıldınız.” Sonra sağ elini, sol eline çarparak, “Ancak sağdan, soldan insanlar tarafından saptırılmanızdan korkulur. Sakın ha! Recm ayetinden dolayı ve Biz Allahın Kitabında iki çeşit had uygulamakla emrolunmadık. diyerek helak olmayasınız. Ben Resulallahın recmettiğini gördüğüm gibi, kendisinden sonra biz de recmettik. Allaha yemin ederim ki, insanlar Ömer Allahın kitabında yenilik çıkarıyor. demeselerdi, ben recm ayetini Mushafa yazdırırdım. Çünkü biz, “Yaşlı erkek ve yaşlı kadın zina ettiklerinde, onları muhakkak recmediniz!” ayetini Resulallah döneminde okurduk.” dedi. [Said dedi ki:] Bunun ardından Zilhicce ayı sona erince, Ömer hançerlendi. Bize Amr b. el-asım haber verdi; dedi ki: Bize Ebül-Eşheb haber verdi; dedi ki: Ben el-Hasanın şöyle dediğini duydum: Ömer b. el-Hattab, “Allahım! Yaşım ilerledi, kemiklerim inceldi, raiyetimin [halkımın] dağılmasından endişe etmeye başladım. Henüz daha aciz duruma düşmeden ve kınanmadan beni Kendi katına al!” dedi. Bize Affan b. Müslim haber verdi; dedi ki: Bize Hammad b. Seleme haber verdi; dedi ki: Bize Yusuf b. Sad b. Affan haber verdi. O Osman b. Ebül-astan, o da Ömer b. el-Hattabdan şöyle dediğini rivayet etti: “Allahım! Yaşım ilerledi, kemiklerim inceldi ve tebaamın dağılmasından endişe ediyorum. Henüz aciz duruma düşmeden ve kınanmadan beni Kendi katına al!” Bize Muhammed b. İsmail b. Ebu Füdeyk el-Medeni haber verdi. O Hişam b. Saddan, o da Said b. Ebu Hilalden, Ömer b. el-Hattabın Cuma hutbesinde Allaha hamd ve Ona layıkı veçhiyle sena ettikten sonra şöyle dediğinin kendisine ulaştığını rivayet etti: “Ey insanlar! Bir rüya gördüm, ecelimin yaklaşmasından başka bir şeye yorumlayamıyorum. Gördüm ki, kırmızı bir horoz beni iki sefer gagaladı. Ben bu rüyamı Esma bt. Umeyse anlattım. O da bir yabancının veya Acemlerden (Arap olmayanlardan) birisinin beni öldüreceğini anlattı.” Bize arim b. el-Fadl haber verdi; dedi ki: Bize Hammad b. Zeyd haber verdi. O Eyyubdan, o da Muhammedden şöyle dediğini rivayet etti: Ömer dedi ki: “Ben rüyada bir horozun beni iki sefer gagaladığını gördüm. Kendi kendime dedim ki: Herhalde Allah bana şehadet mertebesine nasip edecek. Bir yabancı veya Acemlerden biri beni öldürücek.” Bize Amr b. asım el-Kilabi haber verdi; dedi ki: Bize Hemmam b. Yahya haber verdi. Yine bize Amr b. Heysem Ebu Katan haber verdi; dedi ki: Bize Hişam b. Ebu Abdullah ed-Destevai, haber verdi. Yine bize Şebabe b. Sevvar el-Fezari haber verdi; dedi ki: Bize Şube b. el-Haccac haber verdi. [Son ravilerin] hepsi Katadeden, o da Salim b. Ebül-Caddan, o da Madan b. Ebu Talha el-Yameridenden şunu rivayet etti: Ömer b. el-Hattab, Cuma günü halka hitap ederek Allahın Peygamberini ve Ebu Bekiri andıktan sonra dedi ki: “Rüyada bir horozun beni gagaladığını gördüm. Ben de bunu ecelimin yaklaştığından başka bir şeye yorumlayamıyorum. Bazı insanlar bana, Kendinden sonra birini halife bırak. diye nasihat etmektedirler. Allah ise, dinini ve hilafetini zayi edecek değildir. Peygamberini Kuran ile gönderen Allaha yemin ederim ki, şayet başıma erken bir şey gelirse hilafet, Resulallahın vefat edinceye kadar hep kendilerinden razı olduğu şu altı kişinin şurasıyla belirlenmelidir. Biliyorum ki, benden sonra, kendilerini bu elimle İslama zorladığım yolunda eleştiride bulunacak kişilerin olacağını biliyorum. Eğer böyle yaparlarsa onlar, Allahın düşmanı olan kafir ve sapıtmış kişilerdir. Sonra, kendimden sonra, bana göre kelaleden daha önemli bir şey bırakmadım. Kelale konusu kadar, Resulallaha , çok müracaat ettiğim başka bir konu olmadı. Kendisiyle arkadaşlık yaptığım günden itibaren, kelale konusu kadar, üzerinde önemle durduğu başka bir konu görmedim. O kadar ki, parmağını karnıma dürterek dedi ki: “Ya Ömer! Senin için Nisa suresinin sonundaki ayet yeterlidir.” [Ömer dedi ki:] Eğer yaşarsam, kelale hakkında, Kuranı okumuş veya okumamış olan kişilerin verdiği hükmü verirdim.” Ömer daha sonra, şöyle dua etti: “Allahım! Şehirlerin valileri hakkında Seni şahit gösteriyorum ki, ben onları sadece insanlara dinlerini ve Peygamberlerinin sünnetini öğretmek, aralarında adaleti tesis etmek, ganimetlerini paylaştırmak ve kendileri için problem oluşturan şeyleri bana iletmek üzere tayin ettim. Ey insanlar! Siz de, ancak habis (pis, nahoş) bildiğim iki şecereden (bitkiden) yemektesiniz! Bunlardan birisi soğan, diğeri ise sarımsaktır. Ben Resulallahı Mescitte herhangi bir adamdan bunların kokusunu duyduğunda, onun elinden tutar ve Mescitten çıkartarak el- Bakie gönderdiğini görürdüm. Kim bunları yemek isterse, onları pişirmek suretiyle kokularını muhakkak öldürmelidir!” Bize Yezid b. Harun, Abdülmelik b. Amr Ebu amir el-Akadi ve Hişam Ebül-Velid et-Tayalisi haber verdiler; dediler ki: Bize Şube b. el-Haccac haber verdi. O da Ebu Hamzadan şöyle dediğini rivayet etti: Beni Temim kabilesinden kendisine Cüveyriye b. Kudame denilen bir adamdan şöyle dediğini duydum: “Ömerin vefat ettiği yılda ben de haccetmiştim. Medineye döndüğünde halka hitap ederek; Rüyamda bir horozun beni gagaladığını gördüm. demişti. Bu Cumadan diğer Cumaya kadar yaşayamadan hançerlendi. [Ravi] dedi ki: Nebinin arkadaşları yanına geldiler. Ardından Medine halkı, Şam halkı, daha sonra da Irak halkı yanına girdi. Ömerin yanına en son biz girdik. [Ravi] dedi ki: Yanına gelen her kişi ağlayarak onu övmeye başladı. Ben de yanına girenler arasındaydım. O sırada yarasını bir sargıyla bağlamıştı. [Ravi] dedi ki: “Biz bu durumda onun vasiyetini sorduk.” [Ravi] dedi ki: Bizden başka da vasiyetini soran olmamıştı. O da dedi ki: “Size Allahın Kitabını tavsiye ediyorum. Ona bağlı kaldığınız sürece yolunuzu şaşırmazsınız. Size Muhacirleri de tavsiye ediyorum. Zira insanlar, onlara çok veya az değer verebilirler; Ensarı da size tavsiye ediyorum. Zira onlar, İslamın (kendisine sığınmış olduğu) yurdudurlar. Size Arabileri de tavsiye ediyorum. Zira onlar, sizin aslınız ve ana maddenizdir.” [Şube dedi ki:] Bu hadisi bana başka bir zaman anlattığında, ona şunları da ekledi: “Onlar sizin aslınız, maddeniz, kardeşleriniz ve düşmanlarınızın düşmanıdırlar. Size ehl-i zimmeti de tavsiye ediyorum. Zira onlar, Peygamberinizin korumasında olan kimselerdir. Size ailelerinizin rızkını [helal yoldan temin etmenizi] de tavsiye ederim. Haydi, şimdi kalkabilirsiniz.” dedi. Bize Muhammed b. el-Fudayl b. Gazvan ed-Dabi haber verdi; dedi ki: Bize Husayn b. Abdurrahman haber verdi. O da Amr b. Meymundan şöyle dediğini rivayet etti: Ben Ömerin, Huzeyfe ile Osman b. Huneyfin karşısında durduğu bir sırada yanlarına gittiğimde, onlara şöyle söylemekteydi: “Siz yere, onun kaldıramayacağını yüklemiş olmaktan korkuyorsunuz.” dedi. Osman da dedi ki: “İstersem, tarlama tohumunun iki mislini ekebilirim” dedi. Huzeyfe de, “Tarlam, kendisine yüklediğim şeyi, büyük ve fazla gelecek olsa da kuşatır.” dedi. Ömer de şöyle demeye başladı: “Siz ellerinizdekine bakın. Tarlanın kaldıramayacağı bir şey olmasın!” dedikten sonra, şöyle devam etti: “Allaha yemin ederim ki, eğer O, beni sağ bırakırsa, Irakın dul kadınlarını hiçbir kimseye muhtaç bırakmayacağım.” Ancak aradan dört gece geçmeden yaralandı. Ömer, her mescide girdiğinde, safların arasına girerek, “Saflarınızı düzgün tutun!” derdi. Eğer halk saflarını düzgün tutmuşsa öne çıkarak, tekbir getirirdi. İşte son defa da öne çıkıp tekbir getirdiği sırada hançerlendi. [Ravi] dedi ki: “Ben, kendisinin, o anda; Köpek beni öldürdü veya Köpek beni yedi şeklinde, ikisinden birisini dediğini duydum. Ancak bunlardan hangisini söylediğini iyi hatırlıyamıyorum.” Ömeri yaralayan İranlı kafir, elindeki iki ağızlı bıçakla, sağa, sola koşarak karşısına çıkan herkesi yaraladı. Bu sırada on üç kişiyi yaralamış; bunlardan dokuz kişi vefat etmişti. Sonunda, Müslümanlardan birisi, burnusunu üzerine atarak onu yakaladığında, kaçamayacağını anlayınca intihar etti. [Ravi] dedi ki: O sırada benimle (Ömeri kastederek) onun arasında, İbn Abbastan başka bir kimse bulunmamaktaydı. İbn Abbas, Abdurrahmam b. Avfn elinden tutarak onu öne geçirdi. Böylece onlar, o gün kısa bir sabah namazı kıldılar. [Ravi] dedi ki: Mescidin diğer taraflarında bulunan kimseler, neler olduğunu bilemediklerinden, Ömerin sesinin kesildiğini anlayınca, “Sübhanallah, sübhanallah” dediler. [Ravi] dedi ki: Cemaat Mescitten dağıldıktan sonra, Ömerin yanına gelen ilk kişi, İbn Abbas oldu. Ömer kendisine, “Beni öldürmek isteyenin kim olduğunu araştır!” dedi. O da bir süre dolaşıp geldikten sonra, “O, Muğire b. Şubenin kölesiymiş. O marangoz olanmış.” dedi. Ömer, “Allah onu kahretsin, neden böyle yaptı? Yemin olsun ki, ben kendisine iyilik yapılmasını emretmiştim.” dedi. Daha sonra, “Ölümümü, bir Müslümanın eliyle kılmayan Allaha hamd olsun” dedi. Ardında, İbn Abbasa, “Sen ve Baban, bu İranlı kafirlerin daha çok sayıda Medineye yerleşmelerini arzuluyordunuz.” dedi. İbn Abbas da, “Nasıl isterseniz öyle yaparız.” dedi. Ömer, “Söyleyeceklerinizi söyledikten, namazlarınızı kıldıktan ve haccınızı yaptıktan sonra mı?” diye karşılık verdi. Millet kendisine, “Bu [yaranın] sana bir zararı yoktur.” dedi. Daha sonra, biraz nebiz (üzüm suyu) istedi. İçince, nebiz yarasından çıktı. Böylece vefat edeceğini anlayınca, “Ya Abdullah b. Ömer! Üzerimde ne kadar borç olduğuna bir bak!” dedi. O da hesaplayınca, borcunun 86.000 dirhem olduğunu öğrendi. İbn Ömere dedi ki: “Ömer ailesinin mal varlığından bu miktar ödenebiliyorsa, ödeyin. Eğer yeterli gelmezse, Beni İbn Adi b. Kabdan isteyin. Eğer onların malları da yeterli gelmezse, Kureyşe müracaat edin. Başka kimselerden de istemeyin!” dedi. Daha sonra, “Ya Abdullah! Müminlerin annesi Ayşeye git! Kendisine, “Ömer sana selam söylüyor, Emirül-Müminin deme! Çünkü bu gün artık onların emiri değilim. Arkadaşının yanına defnedilmesine müsaade etmenizi istiyor. de!” dedi. O da Ayşeye geldiğinde, onun oturmuş, ağlamakta olduğunu gördü. Kendisine selam verdi ve “Ömer b. el-Hattab, arkadaşının yanına defnedilmesi için sizden izin istiyor” dedi. Ayşe de, “Allaha yemin olsun ki, orayı kendim için arzulamıştım. Ancak artık Ömeri kendime tercih ediyorum.” dedi. (Abdullah b. Ömer) döndüğünde, “Bu gelen Abdullah b. Ömerdir.” dediler. Bunun üzerine Ömer, “Beni kaldırın!” dedi. Adamın biri, onu kendisine dayandırdıktan sonra, “Ne haber?” dedi. Abdullah b. Ömer, “Ayşe, sana izin verdi.” dedi. Ömer, “Benim için defnedilecek yer olarak orasından daha önemli bir şey yoktur.” dedi. Sonra, “Ya Abdullah b. Ömer! Öldüğüm zaman beni divanımın üzerine kaldır, Ayşenin kapısında dur ve Ömer izin istiyor de. Eğer izin verirse, beni oraya koy! Yok, eğer izin vermezse, beni Müslümanların kabristanına defnet!” dedi. (Ömer) vefat edince, Müslümanların başına, musibetlerin en büyüğü gelmiş gibi oldu. [Ravi] dedi ki: Ayşe izin verdi, o da oraya gömüldü. Allah, Ona rahmet eylesin! Böylece Allah Teala, onu, [vefatında da] Nebisi ile Ebu Bekire arkadaş yaparak şereflendirdi. Vefat etmeden kendisine, yerine birisini halife tayin etmesini söylediklerinde, “Resulallahın vefat edinceye kadar kendilerinden razı olduğu şu insanlardan başkasını, kendimden sonra bu işe ehil görmüyorum.” diyerek Ali, Osman, Talha, Zübeyir, Abdurrahman ve Sad b. Ebu Vakkasın adlarını saydı ve dedi ki: “Eğer Sada isabet ederse, ne ala! Değilse, hangisi seçilirse, o bu ödevden dolayı yardım istesin! Çünkü ben Sadı, acziyetinden veya hıyanetinden dolayı azletmemiştim.” [Ravi] dedi ki: “(Ömer, oğlu) Abdullahı da bu heyette sadece kendisine danışılmak üzere görevlendirdi. Konuyla ilgili onun başka bir görevi yoktu.” [Ravi] dedi ki: Bu heyet bir araya gelince Abdurrahman, “Durumunuzu üç kişiye havale edin.” dedi. Bunun üzerine Zübeyr, tercihini Aliden; Talha, Osmandan; Sad ise, Abdurrahmandan yana kullandı. Bu üç kişi de durum kendilerine havale edilince, bir araya gelerek istişarede bulundular. Abdurrahman dedi ki: “Hanginiz durumdan uzak kalır da beni bu işe daha elverişli sayabilir? [her ikiniz de bu işe benden daha elverişlisiniz] Müslümanlar için daha hayırlı ve daha üstün olma yönünden sizi ihmal etmemek, (Allah için) üzerimdeki bir hakkınızdır. Bu durum karşısında Ali ile Osman sustular, Abdurrahman ise, “Siz işi bana havale ediyorsunuz ama ben kendim bu işten çekiliyorum. Yemin ederim ki, ben Müslümanlar için daha üstün ve daha hayırlı olma yönünden sizi ihmal edecek değilim.” deyince onlar, “Evet doğrudur!” dediler. Bunun üzerine Abdurrahman, Ali ile baş başa görüşerek, “Senin, Resulallaha akraba olman ve ilk Müslüman olman noktalarında bir farklılığın vardır. Halife olduğun takdirde, adil davranacağından, Osman halife olduğu takdirde ise senin onu dinleyeceğinden eminim.” dedi. Ali, “Evet!” dedi. Bu sefer Osman ile de baş başa görüşerek ona da aynı şeyleri söyledi. Osman da “Evet” dedi. [Ravi] dedi ki: Abdurrahman Osmana, “Elini uzat!” dedi. Osman da elini uzatıp, Alinin ona biat etmesi üzerine, bütün halk da ona biat etti.” Ömer vefat etmeden önce dedi ki: “Ben kendimden sonraki halifeye de, “Allahtan sakınmasını ve ilk muhacirlerin hakkını korumasını, onların saygınlığını tanımasını tavsiye ederim. Zira onlar, İslamın savunmacıları, düşmanlarının korkulu rüyası ve İslam malının tahsildarıdırlar. Onlardan, ihtiyaç fazlası, gönül rızalarıyla alınmalıdır. Ona (sonraki halifeye) Ensarı da tavsiye ediyorum. Zira onlar, Allah Tealanın haklarında, “Onlar, İslama yurt hazırlayan ve önceden iman edenlerdir.” buyurduğu kimselerdir. Halife onların hayırseverlerinden bağışlarını kabul etmeli, yanlışlık yapanların hatalarını da bağışlamalıdır. Yine ben ona Bedevilere de iyi davranmalarını tavsiye ederim. Zira onlar, Arapların aslı ve İslamın ana maddesidir. Onların zenginlerinden zekat alınmalı ve fakirlerine dağıtılmalıdır. Yine ona Allahın ve Peygamberinin zimmetinde olanlara karşı ahdini yerine getirmesini, onları, güçlerini aşan şeylerle yükümlü tutmamasını ve düşmanlarına karşı onları savunmasını da tavsiye ederim.” Bize, Miaviye b. Amr el-Ezdi, Hasan b. Musa el-Eşyeb ve Ahmed b. Abdullah b. Yunus haber verdiler; dediler ki: Bize Züheyr b. Muaviye Ebu Hayseme haber verdi; dedi ki: Bize Ebu İshak haber verdi. O da Amr b. Meymundan şöyle dediğini rivayet etti: Ömer hançerlendiği sırada ben de orada hazır bulunmaktaydım. Kendisi safları düzenlemeye çalıştığı sırada, Ebu Lülüe ona yaklaşarak kendisiyle beraber, on iki kişiyi daha yaraladı. Böylece on üç kişiyi hançerlemiş oldu. Ben, bu sırada Ömerin ellerini uzatarak, “Köpeğe yetişin! Beni öldürdü!” dediğini gördüm. [Ravi] dedi ki: “İnsanlar o sırada dalgalandılar. Arkadan bir adam gelerek onu yakaladı. O yaralanan insanlardan, altı veya yedi kişi vefat etti.” [Ravi] dedi ki: “Ömer, Mescitten alınarak evine taşındı. Hekim gelerek ona, “Hangi içecekten hoşlanırsın?” dedi. O da, “Nebizden” dedi. İstediği nebiz getirilip içince, o nebiz yaralarının birisinden çıktı. Oradakiler, “Bu kan irinidir.” dediler. [Ravi] dedi ki: Daha sonra biraz süt isteyip onu içtiğinde, o da aynı yaradan çıkınca hekim ona, “Ne vasiyet edeceksen et! Geceleyeceğini sanmıyorum!” dedi. [Ravi] dedi ki: Daha sonra Kab gelerek şöyle dedi: “Ben senin ancak, şehit olarak vefat edeceğini söylememiş miydim? Sen de, Ben Ceziretül-Arabtayken nasıl şehit olabirim? demiştin.” dedi. [Ravi] dedi ki: Bu sırada adamın biri, “Ey Allahın kulları! Haydi namaza! Güneş doğmak üzeredir.” dedi. [Ravi] dedi ki: Oradakilerden her biri, birbirlerini öne sürerken sonuçta Abdurrahman b. Avfı öne çıkardılar. O da namazda surelerin en kısaları olan “vel-Asr” ile “İnna ataynakel-Kevser” surelerini okudu.” [Ravi] dedi ki: Ömer, “Ya Abdullah! Dün dedenin (mirastaki) durumunu yazdığım kürek kemiğini getir!” dedi. Sonra, “Allah bu durumu tamamlamak istedikten sonra onu tamamlar.” deyince, Abdullah b. Ömer, “Ya Emirül-Müminin! Senin yerine onun gereğini yerine getireceğimizden emin olabilirsin.” dedi. O da, “Hayır!” dedi ve kemiği alarak ondaki yazıyı kendi eliyle sildi. [Ravi] dedi ki: Osman, Ali, Sad b. Ebu Vakkas, Abdurrahman b. Avf, Talha b. Ubeydullah ile Zübeyr b. el-Avvamdan oluşan altı kişilik grubu çağırdı. [Ravi] dedi ki: Ömer ilk olarak, Osmanı yanına çağırarak ona, “Ya Osman! Eğer arkadaşların senin yaşını itiraf ederlerse (dikkate alırlarsa), Allahtan sakın! Beni Ebu Muayt kabilesini, halkın boynuna bindirme!” dedi. Sonra Aliyi çağırarak, ona da tavsiyelerde bulundu. Daha sonra da Süheybe, halka namaz kıldırmasını emretti. Bize Ubeydullah b. Musa haber verdi; dedi ki: Bize İsrail b. Yunus haber verdi. O Ebu İshaktan, o da Amr b. Meymundan şöyle dediğini rivayet etti: Ömerin hançerlendiği gün Mescitteydim. Kendisinin heybetinden başka, ilk safta bulunmamı engelleyen bir şey yoktu. Bu nedenle bir arkadaki safta bulunuyordum. Kendisi oldukça heybetli bir adamdı. Namaz kıldıracağı zaman ilk safı bizzat kontrol ederek, öne çıkan veya geride kalan birileri olduğu zaman, onu kırbaçla döverek safa çekerdi. İşte beni ilk safta durmaktan engelleyen de buydu. Ömer, [o saat] namaza yöneldi. Muğire b. Şubenin kölesi olan Ebu Lülüe de, ona doğru ilerledi ve çok geçmeden ona yaklaşarak üç yerinden hançerledi. Ben o sırada, Ömerin elini uzatarak, “İşte şu gördüğünüz köpek, beni öldürdü.” dediğini gördüm. Bunun üzerine halk onu yakalamak üzere hareketlendi. Bu sırada o, on üç kişiyi yaraladı. Adamın birisi onu arkadan kucaklayarak yakaladı. Ömer yerinden alındı. Halk dalgalanmaya devam ederken, adamın birisi, “Ey Allahın kulları, Haydi, namaza! güneş doğmak üzeredir.” dedi. Onlar, Abdurrahman b. Avfı öne sürünce, o da namazda Nasr ve Kevser surelerini okuyarak kısa bir namaz kıldırdı. Daha sonra Ömer evine taşındıktan sonra, halk onun huzuruna girdi. Bu esnada “Ya Abdullah b. Abbas! Kalk halka bildir ve de ki: Emirül-Müminin diyor ki: Bu olay, sizden bazılarının kurduğu bir komplo sonucu mu meydana geldi?” Onlar da, “Maazallah, [böyle bir şeyden Allaha sığınırız] bundan ne bir bilgimiz, ne de haberimiz vardır!” dediler. Ömer, “Bir hekim çağırın!” dedi. Hekim çağrıldı. Hekim Ömere, “İçeceklerden en çok hoşuna giden nedir?” dedi. O da, “Nebizdir.” dedi. Kendisine nebiz içirilince, olduğu gibi yaralarının birinden çıktı. Bazıları bu yaradan çıkanın, irin olduğunu söyledi. “Ona süt içirin!” dediler. Kendisine süt içirilip de yine aynı yaradan bu sefer de süt çıkınca, Hekim, “Geceye kadar sağ kalacağını düşünmüyorum. Ne yapmak istiyorsan yap!” dedi. Bunu üzerine “Ya Abdullah b. Ömer! O kürek kemiğini getir, Allah onda yazılanları, sürdürmek istediği takdirde, onu devam ettirir.” dedi. Abdullah, “Biz onu senin yerine sileriz” dedi. O da, “Hayır! Allaha yemin ederim ki, benden başkası onu kimse silmeyecektir.” dedi. Böylece Ömer, o kemik parçası üzerinde yazılı bulunan dedenin miras payı ile ilgili yazıyı kendi eliyle silmiş oldu. Daha sonra, “Bana Ali, Osman, Talha, Zübeyr, Abdurrahman b. Avf ve Sadı çağırın!” dedi. O zaman, Ali ve Osmandan başka kimseyle konuşmadı. Aliye, “Ya Ali! Bu toplum, herhalde senin Resulallaha olan yakınlığını, onun damadı olduğunu, Allah Tealanın sana vermiş olduğu fıkıh ve diğer ilimleri bilmekte ve takdir etmektedir. Eğer bu işi (halifeliği) üstlenirsen, o konudaki Allahın emir ve uyarılarını yerine getirmemekten sakın!” dedi. Sonra, Osmanı yanına çağırarak, “Ya Osman! Herhalde bu toplum senin Peygamberin damadı olduğunu, yaş ve şerefini biliyor. Eğer bu işi (halifeliği) üstlenirsen, Allahtan sakın! Beni Ebu Muaytı halkın boynuna yükleme!” dedi. Sonra, “Bana Süheybi çağırın!” dedi. Çağırılınca, kendisine üç defa, “Halka namaz kıldır! Şu heyet de bir evde bir araya gelsin. Eğer bir kişi üzerinde ittifak ederler de birileri de, bunlara muhalefet ederse, onun başını vurun!” dedi. Onlar Ömerin yanından çıktıklarında, Ömer, “Onun yetkisini el-Eclaha (kel kafalıya) verselerdi, onları yola sokardı.” dedi. Abdullah b. Ömer dedi ki: “Ya Emirül-Müminin! Seni (onu tayin etmekten) engelleyen nedir?” dedi. O da, “Bu işin yükümlülüğünden sağ iken hoşlanmadığım gibi, öldükten sonra da onu yüklenmekten hoşlanmam.” dedi. Daha sonra, yanına Kab girdi ve “Hak, Rabbindendir, sakın kuşku içinde kalanlardan olma!” ayetini okuduktan sonra dedi ki: “Ben sana şehit olacağını bildirmiştim. Sen de, Ben Ceziretül-Arabtayken nasıl şehit olabilirim? demiştin.” Bize Abdullah b. Bekir es-Sehmi haber verdi; dedi ki: Bize Hatem b. Ebu Sağire haber verdi. O da Simaktan şunu rivayet etti: Ömer vefat edeceği sırada, “Eğer yerime halife tayin etsem de bir sünnettir (Ebu Bekirin sünnetidir), etmesem de bir sünnettir (Resulallahın sünnetidir). Resulallah vefat ettiğinde kimseyi halife bırakmadı; ancak Ebu Bekir vefat edince halife bıraktı.” dedi. Bunun üzerine Ali, “Vallahi ben, Onun böyle demekle Resulallahın sünnetinden sapmayacağını anladım” dedi. Bu konuşma, Ömerin; halife seçme işini Ali b. Ebu Talib, Osman b. Affan, Zübeyr, Talha, Abdurrahman b. Avf ile Sad b. Ebu Vakkastan oluşan şura heyetine bırakması sürecinde gerçekleşti. Ömer Ensara, “Onları üç gün bir eve sokun! Eğer işi düzeltirlerse, ne ala! Değilse, onların yanına girerek boyunlarını vurun!” dedi. Bize Affan b. Müslim haber verdi; dedi ki: Bize Ebu Avane haber verdi. O Hüseyn b. İmrandan, o bir şeyhten, o da Abdurrahman b. Ebzadan, o da Ömerden şöyle dediğini rivayet etti: “Bu iş (hilafet), kendilerinden bir kişi kalıncaya kadar Bedir ehlinde olmalıdır. Ondan sonra kendilerinden bir kişi kalıncaya kadar Uhud ehlinde olmalıdır. Bunlardan başka, şunlarda, şunlarda olmalıdır… Bunda; Mekkenin fethedildiği günde serbest bırakılanlara, onların çocuklarına ve (Mekke) fethi gününde Müslüman olanlara bir pay yoktur!” dedi. Bize Affan b. Müslim haber verdi; dedi ki: Bize Hammad b. Seleme haber verdi. O Ali b. Zeyd b. Cüdandan, o da Ebu Rafiden şunu rivayet etti: Ömer b. el-Hattab, -yanında İbn Ömer ve Said b. Zeyd olduğu halde- İbn Abbasa dayanmış olarak şöyle dedi: “Biliniz ki, ben kelale hakkında bir şey söylemediğim gibi, kendimden sonra bir kimseyi de halife olarak bırakmadım. Arapların (savaş) esirlerinden kim vefatıma erişirse, onlar Allahın malından hürdürler.” Said b. Zeyd b. Amr dedi ki: “Keşke Müslümanlardan birisini işaret etseydin! Halk sana güvenirdi.” Ömer, “Arkadaşlarımda kötü bir hırs gördüm. Ben de bu işi, Resulallahın hayatta olduğu sürece hep kendilerinden razı olduğu şu altı kişiye havale ettim.” dedi. Sonra, sözlerine devamla şöyle dedi: “Şayet şu iki kişi hayatta olsaydı, bu işi onlardan birisine havale eder ve ona güvenirdim: Bunlardan birisi, Ebu Huzeyfenin mevlası Salim, diğeri is Ebu Ubeyde b. el-Cerrahtır.” Bize Veki b. Cerrah haber verdi. O el-Ameşten, o da İbrahimden şöyle dediğini rivayet etti: Ömer, “Kimi halife bırakayım? Şayet Ebu Ubeyde b. el-Cerrah olsaydı, iyi olurdu.” deyince, adamın biri, “Abdullah b. Ömeri neden halife bırakmıyorsunuz?” dedi. Bunun üzerine Ömer; “Allah müstahakkını versin! Allaha yemin ederim ki, sen bununla Allah rızasını kastetmedin. Karısını güzel bir şekilde boşayamayan birisini mi halife bıraksaydım?” dedi. Bize arim b. el-Fadl haber verdi; dedi ki: Bize Hammad b. Zeyd haber verdi; dedi ki: Bize Eyyub haber verdi. O, Abdullah b. Ebu Müleykeden şunu rivayet etti: Abdullah b. Ömer, Ömer b. el-Hattaba, “Keşke birisini yerine halife bıraksaydın!” deyince, Ömer, “Kimi (bıraksaydım)?” dedi. Abdullah, “(Kimi bırakacağın konusunda) içtihat edersin, çünkü sen, artık onların yöneticisi değilsin. (Bu konuda) içtihat etmelisin. Sen bir tarlanın bekçisini yanına çağırdığında onun, dönünceye kadar kendi yerine birisini vekil bırakarak gelmesini istemez misin? Veya sana ait bir sürünün çobanını yanına çağırdığında, dönünceye kadar onun, kendi yerine birisini vekil bırakarak gelmesini istemez misin?” deyince, Ömer de “Evet” dedi. Hammad dedi ki: Eyyub ile konuşan bir adamdan, Ömerin şöyle söylediğini duydum: “Eğer ben kendi yerime birisini halife tayin edersem, kuşkusuz, benden daha hayırlı olan bir kişi de kendi yerine halife tayin etmiştir. Eğer bunu yapmazsam, kuşkusuz benden daha hayırlı birisi de, bunu yapmamıştır. [Adam] “Ömer böyle üstü kapalı konuşunca, onun, kendi yerine birilerini halife bırakmak istemediğini kesin olarak anladım” dedi. Bize Kabisa b. Ukbe haber verdi; dedi ki: Bize Harun el-Berberi haber verdi. O da Abdullah b. Ubeydden şöyle dediğini rivayet etti: Halktan birileri Ömer b. el-Hattaba, “Birisini üzerimize yetkili kılmayacak mısın? Birisini bize emir tayin etmeyecek misin?” deyince Ömer, “Benim için açık olarak ortaya çıkmış hangi şeye (ölçüye) göre yetkilendireyim?” diye cevap verdi. Bize Şihab b. Abbad el-Abdi haber verdi; dedi ki: Bize İbrahim b. Humeyd anlattı. O da İbn Ebu Halidden şöyle dediğini rivayet etti: Bize Cübeyr b. Muhammed b. Mutim haber verdi; dedi ki: Ömerin, Aliye şöyle dediği haber verildi: “Eğer Müslümanların işi senin uhdene verilirse, Beni Abdülmuttalibi halkın boynuna yükleme!” Osmana da, “Eğer Müslümanların işi senin uhdene verilirse, Beni Ebu Muaytı halkın boynuna yükleme!” dedi. Bize Yakup b. İbrahim b. Sad ez-Zühri haber verdi. O babasından, o da Salih b. Keysandan rivayet etti; dedi ki: İbn Şihab dedi ki: Bana Salim b. Abdullah, Abdullah b. Ömerin şöyle dediğini haber verdi: Abdurrahman b. Avf, Osman, Ali, Zübeyr ve Sad gelmeden az önce Ömerin yanına bir grup insan girdiğinde, onlara dikkatli dikkatli bakarak, “Size bakıyorum da, sizden başka halk arasında, halkın yönetim durumuyla ilgili olarak herhangi bir ihtilaf çıkaracak birilerini göremedim. Eğer bir ayrılık çıkacak olursa, o da sizin aranızdan çıkar. Durum Abdurrahman, Osman, Ali, Zübeyr, Talha ve Sad olmak üzere altı kişiye havale edilecektir.” dedi. Talha es-Serattaki malı arasında bulunduğundan henüz orada hazır değildi. Sonra şunları söyledi: “Siz üç kişi: Abdurrahman, Osman ve Ali! Kavminiz, işi (hilafeti) aranızdan birisine tevdi edecektir. Ya Abdurrahman! Eğer iş sana tevdi edilirse, akrabalarını halkın boynuna yükleme! Ya Osman! Halkın yönetiminde bulunursan, Beni Ebu Muaytı halkın boynuna yükleme! Ya Ali! Eğer sen yönetimde bulunursan, Beni Haşimi halkın boynuna yükleme!” Sonra dedi ki: “Haydi, şimdi kalkın istişare ile aranızdan birisini yönetici tayin edin!” dedi. Onlar da istişare etmek üzere kalktılar. Osman beni işin içine sokmak üzere bir veya iki defa çağırdı. Yemin ederim ki, ben onların işiyle ilgili olarak babamın ne dediklerini bilmek istemezdim. Yine yemin ederim ki, o dudaklarını her kıpırdattığında hep hakkı söylerdi. Osman onların arasına girmemi ısrarla isteyince, ben kendilerine, “Siz düşünmez misiniz? Emirül-Müminin henüz hayattayken, nasıl Halife seçersiniz?” dedim. Bunu söylemekle Ömeri sanki mezardan kaldırmış gibi oldum. Ömer dedi ki: “Bu işi erteleyin! Üç gün süreyle Süheyb size namaz kıldırsın. Sonra bir araya gelerek istişare edin. Kim Müslümanların istişaresi olmadan size emir olmak isterse, onun boynunu vurun!” İbn Şihab dedi ki: Salim şöyle söyledi: “Ben, Abdullah b. Ömere, Aliden önce mi Abdurrahmanı çağırdı? dedim; o da, Evet, vallahi! dedi.” Bize Veki b. el-Cerrah haber verdi. O da Ebu Maşerden rivayet etti; dedi ki: Bize yaşlılarımız anlattı; dediler ki: Ömer şöyle dedi: “Bu iş ancak içinde cebrin bulunmadığı bir sertlikle, içinde gevşekliğin bulunmadığı yumuşaklıkla düzelebilir.” Bize Yakup b. İbrahim b. Sad ez-Zühri haber verdi. O babasından, o Salih b. Keysandan, o da İbn Şihabdan şöyle dediğini rivayet etti: Ömer, buluğ çağına varmış esir kölelerin Medineye girmelerine izin vermiyordu. Muğire b. Şube, Kufe valisi bulunduğu sırada, yanında; elinden insanlara faydalı birçok işlerin geldiği bir gencin bulunduğunu, bunun demircilik, marangozluk ve nakış işlerinden anlayan sanatkar bir gencin olduğunu bildirerek onun Medineye girmesine izin verilmesini Ömerden istedi. Ömer de, ona mektup yazarak Medineye girmesine izin vererek onu göndermesini istedi. Muğire b. Şube, bu sanatkar gencin yapmış olduğu işlerden elde ettiği gelire karşılık kendisine ayda 100 dirhem vermesini kararlaştırmıştı. O da Ömere gelerek bu miktarın çokluğundan şikayetçi oldu. Ömer, elinden ne gibi işlerin geldiğini sordu. O da onları anlatınca, Ömer; “Tüm bu işlerine karşılık bu kadar bedel çok değildir.” deyince, bu kişi kızarak çekti gitti. Daha sonra, aynı kişi, Ömerin önünden geçerken, Ömer onu çağırarak, “Sen bana, İstersen sana güzel bir yel değirmeni yaparım. dememiş miydin?” dedi. Köle de Ömere kızgın ve asık bir suratla bakarak, Ömerin yanında bir grup insan olduğu halde ona, “Sana herkesin kendisinden bahsedeceği bir değirmen yapacağım.” dedi. Köle gittikten sonra Ömer, yanındaki topluluğa dönerek, “Köle, biraz önce galiba beni tehdit etti.” dedi. Birkaç gece geçtikten sonra, Ebu Lülüe adındaki bu köle kabzası ortasında olan iki başlı bir hançer kuşanarak sabahın karanlığında, Mescidin bir köşesine saklandı. Ömer sabah namazını kılmak üzere halkın saflarını düzgün tutmaları konusunda uyardığı bir ana kadar saklandığı köşede bekledi. Ömer, her zaman bu uyarıyı yapardı. Tam bu sırada Ömere yaklaşarak üzerine sıçradı. Biri göbeğinin altından olmak üzere üç yerinden yaraladı. Göbeğinin altına sapladığı hançer onun midesini parçaladığından bu yara vefatına neden oldu. Sonra Mescitteki halkın üzerine de yürüyerek Ömere yakın durumda olanlardan, on bir kişiyi daha yaraladıktan sonra intihar etti. Ömer yaralarının kanaması ve halkın başına toplanması esnasında, “Abdurrahman, halkın namazını kıldırsın.” dedi. Kanamanın artması üzerine, Ömer baygınlık geçirdi. İbn Abbas dedi ki: Bir grupla insanla birlikte Ömeri evine kadar taşıdık. Sonra Abdurrahman halka namaz kıldırdı. Halk Abdurrahmanın sesini beğenmedi. İbn Abbas dedi ki: İlk baygınlık geçirdiği sırada sürekli Ömerin yanı başındaydım. Daha sonra sabah olup hava aydınlanınca ayıldı ve “Halk namazlarını kıldılar mı?” diye sordu. Biz de, “Evet!” dedik. “Namazını terk edenin, İslamiyeti de yoktur.” dedi. Daha sonra abdest suyu isteyip abdest alarak namazını kıldı. Sonra da “Ya İbn Abbas! Git sor bakalım, beni kim öldürmek istedi?” dedi. İbn Abbas dedi ki: Kapıyı açıp çıkmak istediğimde kapı önünde duran ve Ömerin durumundan önce haberleri olmayıp, sonradan duyup gelmiş bulunan bir topluluk gördüm. Onlara dönerek, “Emirül- Müminini kim öldürmek istedi?” diye sordum. Onlar da, “Onu, Muğire b. Şubenin kölesi olan Allahın düşmanı Ebu Lülüe öldürmek istedi.” dediler. İçeri girdiğimde Ömer bana bakarak soruşturmamı istediği durumun haberini benden bekliyordu. Kendisine dedim ki, “Emirül-Müminin, kendisini kimin öldürmek istediğini soruşturmam için beni göndermişti. Ben de halka sordum. Onlar da, onu Muğire b. Şubenin kölesi olan Allahın düşmanı Ebu Lülüenin hançerlediğini, kendisiyle beraber bir grup Müslümanı daha yaraladığını bildirdiler.” Bunun üzerine Ömer, “Katilimi, tek bir sefer bile olsa secdeye varmış, kendi huzurunda benimle tartışacak bir Müslüman kılmayan Allaha hamd olsun! Araplar beni öldürecek değildi.” dedi. Salim dedi ki: Abdullah b. Ömerin şöyle dediğini duydum: Ömer, “Bu yarama bakacak bir hekim bana gönderin!” dedi. Onlar da Araplardan olan bir hekim çağırttılar. Gelip ona nebiz içirince, göbeğinin altında olan yarasından çıkan nebiz kana beziyordu. [Abdullah b. Ömer dedi ki:] Ben, Ensardan olan başka bir hekim çağırdım. Onun ardından bir de Beni Muaviyeden olan birisini çağırdım. Gelen hekim, ona süt içirince, beyaza çalan bir pıhtı halinde çıktı. [İbn Ömer dedi ki:] Hekim, bunu görünce, “Ya Emirül- Müminin! Görevlendirme yap!” dedi. Ömer de, “Beni Muaviyeli beni doğruladı! Eğer başka türlü söyleseydin, seni yalanlayacaktım.” dedi. [İbn Ömer dedi ki:] Halk bunu duyunca onun için ağlamaya başladı. O da, “Benim için ağlamayın. Ağlayan dışarı çıksın! Siz, Allah Resulünün ; Ailesinin ölüye ağlaması, ona eziyet verir. dediğini duymadınız mı?” dedi.” Bu nedenle Abdullah b. Ömer çocuklarından birisi veya başka biri vefat ettiğinde, üzerine ağlanmasına razı olmazdı. Yine bu nedenle Peygamberin eşi Ayşe, ailesinden ölen bir kimse üzerine ağıt yakılmasını kaldırırdı. Kendisine Ömerin sözü hatırlatıldığında, “Allah kendisine de oğluna da rahmet eylesin, ikisi de yalan söylememişlerdir. Lakin Ömer bundan endişe duymuştur. Durum şudur ki: Resulallah ölülerinin üzerine ağıt yakan bir topluluğa uğradığında, “Bunlar ağıt yakıyor, onların arkadaşı da eziyet görüyor.” dedi ve onu günah kabul etti. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Hişam b. Umare anlattı. O da Ebül-Huveyristen şöyle dediğini rivayet etti: Muğire b. Şubenin kölesi geldiğinde, ona her gün dört dirhem olmak üzere aylık 120 dirhem bedel vermesini kararlaştırmıştı. [Ravi] dedi ki: O sinsi birisiydi. Küçük yaştaki kölelerin başlarını sıvazlayıp, onlar için ağlayarak, “Araplar, benim ciğerimi yedi.” derdi. Ömer Mekkeden geldiğinde, Ebu Lülüe onunla görüşmek istedi. Ömeri sabahleyin çarşıda Abdullah b. Zübeyrin koluna yaslanmış olarak gördüğünde, “Ya Emirül-Müminin! Efendim bana kaldıramayacağım kadar bir bedel yüklemiştir.” dedi. Ömer de kendisine, “Seni ne kadarla yükümlü tutmuştur?” dedi. Ebu Lülüe, “Günde dört dirhemle.” dedi. Ömer, “Sen ne iş yaparsın?” dedi. O da, “Değirmen yaparım.” deyip yaptığı diğer işleri söylemedi. Ömer, “Kaç günde bir değirmen yapıyor ve onu kaça satıyorsun?” dedi. O da, kaç günde bir değirmen yaptığını ve onu kaça sattığını bildirince Ömer, bu bedelin normal olduğunu söyleyerek, “Git efendine istediğini ver!” dedi. Dönüp gideceği sırada Ömer ona, “Bize de bir değirmen yapmaz mısın?” dedi. O da, “Evet, sana bütün şehir halkının kendisinden söz edeceği bir değirmen yapacağım.” dedi. Yanında Ali de bulunduğu o anda, onun bu söylediğinden endişe ederek Aliye hitaben, “Bunun ne demek istediğini düşünüyorsun?” dedi. O da, “Ya Emirül-Müminin! Seni tehdit etti.” dedi. Ömer, “Allah bize kafidir. Onun, bu ifadesiyle, kapalı bir şeyler söylemek istediğini ben de anlamıştım.” dedi. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bize Abdurrahman b. Abdülaziz anlattı. O da Abdullah b. Ebu Bekir b. Hazmdan şöyle dediğini rivayet etti: Ebu Lülüe, Nihavend kölelerinden birisiydi. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Ebu Bekir b. İsmail b. Muhammed b. Sad anlattı. O da babasından şöyle dediğini rivayet etti: Ömer yaralanınca, Ebu Lülüe kaçmaya çalıştı. Ömer de, “Köpek! Köpek!” diyerek bağırdı. O birkaç kişiyi daha yaraladı. Ebu Lülüeyi, Kureyşten Abdullah b. Avf ez-Zühri, Haşim b. Utbe b. Ebu Vakkas ile Beni Sehmden bir kişi tuttuğu sırada, Abdullah b. Avf üzerindeki gömleğini çıkartıp onun üzerine atarak onun yakaladı. Ebu Lülüe yakalanıp kurtulamayacağını anlayınca, (aynı) hançerle intihar etti. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Abdullah b. Nafi anlattı. O da babasından şöyle dediğini rivayet etti: Ebu Lülüe, ölünceye kadar hep kendisini hançerlemeye devam etti. Abdullah b. Avf ez-Zühri ise onun kafasını çentikledi. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana İsmail b. İbrahim b. Ukbe haber verdi. O Muhammed b. Ukbeden, o Salim b. Abdullahtan, o da babasından şöyle dediğini rivayet etti: Ömer, “Ebu Lülüe bana üçüncü darbeyi vuruncaya kadar bir köpeğin beni, ısırdığını zannetmiştim” demişti. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Ebu Bekir b. Abdullah b. Ebu Sebre anlattı. O, Cafer b. Muhammedden, o da babasından şöyle dediğini rivayet etti: Ömer b. el-Hattab, hançerlendiği zaman, Bedir ashabı, Muhacirler ve Ensar olmak üzere tüm halkın etrafında toplandığı bir sırada, İbn Abbasa dedi ki: “Onların yanına çık da, kendinizden olan heyete sorarak ve onlarla istişare ederek kimin beni vurduğunu öğren!” dedi. [Ravi] dedi ki: İbn Abbas çıkıp, durumu dışarıda toplanmış olan halka sordu. Onlar da, “Hayır vallahi, değil onu vurmak, ömürlerimizin onun ömrüne eklenmesini isterdik.” dediler. Bize Veki b. el-Cerrah haber verdi; dedi ki: Bize el-Ameş haber verdi. O İbrahim et-Teymiden, o da Amr b. el-Meymundan şöyle dediğini rivayet etti: Ömerin yaralandığı gün, üzerinde sarı bir izarın bulunduğunu gördüm. Ondan hep çekindiğim için birinci safı terk ederdim. Bu nedenle aynı gün, yine ikinci safta bulunmaktaydım. [Ravi] dedi ki: Ömer, “Allahın kulları! Saflara dikkat edin, düzgün tutun!” dedi ve tekbir getirdi. Katil ona bir veya iki hançer saplayınca, üzerindeki o sarı izarı göğsüne kadar kaldırıp o yaraları göstermek üzere işaret etti ve “Allahın emri, takdir edilmiş bir kader oldu.” dedi. Daha sonra katil, halkın üzerine yürüyerek onlardan bazılarını öldürdü ve ondan fazla kişiyi de yaraladı. Halk da onun üzerine üşüşünce, hançerine yaslanarak intihar etti. Bize Ebu Muaviye ed-Darir haber verdi; dedi ki: Bize el-Ameş haber verdi. O İbrahim et-Teymiden, o da Amr b. Meymundan şöyle dediğini rivayet etti: Ömer, o şekilde hançerlenip de oradan ayrıldığı zaman, “Allahın emri, takdir edilmiş bir kader oldu.” diyordu. İnsanlar, Muğire b. Şubenin kölesi olan katili yakalamak istediklerinde o, elinde iki ağızlı bir hançerle, kendisine yaklaşan herkesi yaraladı. Yaraladığı on üç kişiden dördü kurtuldu, dokuzu vefat etti veya dokuz kişi kurtularak dördü vefat etti. Bize el-Fadl b. Dükeyn haber verdi; dedi ki: Bize Misar haber verdi. O Muhacirden, o da Amr b. Meymundan şöyle dediğini rivayet etti: Ömer, vurulduğu yılda, sabahleyin namaz kıldırırken namazda, el-Beled ve et-Tin surelerini okudu. Bize Yahya b. Hammad haber verdi; dedi ki: Bize Ebu Avane haber verdi. O Rakabe b. Maskaleden, o Ebu Sahreden, o da Amr b. Meymundan şöyle dediğini rivayet etti: Ben, Ömer b. el-Hattabın hançerlendiği zaman, “Allahın emri takdir edilmiş bir kader oldu.” dediğini işittim. Bize e-Fadl b. Dükeyn haber verdi; dedi ki: Bize el-Umeri haber verdi. O Nafiden, o İbn Ömerden, o da Ömerden onun ordu komutanlarına mektup yazarak şu talimatı verdiğini nakletti: “Başından ustra geçmiş (traş edilebilecek çağa gelmiş) hiçbir gayr-ı müslim yabancıyı bize göndermeyin!” Ebu Lülüenin kendisini hançerlendiğinde, bunun kim olduğunu sorup, onun Muğire b. Şubenin kölesi olduğunu kendisine söylediklerinde, “Ben size gayr-i müslim hiçbir yabancıyı bize göndermeyin! dememiş miydim? Siz böylece beni mağlup ettiniz.” dedi. Bize Hişam Ebül-Velid et-Tayalisi haber verdi; dedi ki: Bize Şube haber verdi; dedi ki: Bize Ebu İshak haber verdi. O da Amr b. Meymundan şöyle dediğini rivayet etti: Ben, hançerlendiği zaman Ömeri de, onu hançerleyeni de, hançerlediği diğer on üç veya on dokuz kişiyi de gördüm. O sırada bize Abdurrahman b. Avf, Asr ve Nasr sureleri gibi en kısa surelerle sabah namazını kıldırdı. Bize Yala b. Ubeyd haber verdi; dedi ki: Bize Yahya b. Said haber verdi. O da Said b. el-Müsyyebden şöyle dediğini rivayet etti: Ömeri yaralayan kişi aynı zamanda on iki kişiyi de yaraladı. Bunlardan Ömer ile beraber, altı kişi daha vefat etti. Diğer altısı ise kurtuldu. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi. O Ömer b. atikeden, o babasından, o da İbn Ömerden şöyle dediğini rivayet etti: Ömer yaralanıp da yerinden taşındığı sırada bayıldı. Ayılınca biz de onun elinden tutarak yürüttük. [İbn Ömer dedi ki:] Ömer elimden tutarak beni arkasına oturttu. Kendisi de bana yaslanarak oturdu. Yarasından kan akıyordu. Ben orta parmağımı oraya koyarak kanı durdurmaya çalışıyordum, fakat parmağım yara açığını kapatamıyordu. Abdest alıp sabah namazını kıldı. Namazın birinci rekatında Asr suresini, ikinci rekatında ise, Kafirun suresini okudu. Bize Vehb b. Cerir ile Süleyman b. Harb haber verdiler; dediler ki: Bize Cerir b. Hazim haber verdi; dedi ki: Ben Yala b. Hakimin, Nafiden şunu söylediğini naklettiğini işittim: Abdurrahman, Ömerin kendisiyle şehit edildiği bıçağı [hançeri] gördü ve dedi ki: “Ben o bıçağı Hürmüzan ile Cüfeynenin yanında gördüğümde, Bununla ne yapıyorsunuz? dedim. Onlar da, Biz ete dokunmadığımız için bununla et doğruyoruz. dediler.” Ubeydullah, “Sen mi bunu onların yanında gördün?” dedi. O da, “Evet!” dedi. Ubeydullah, kılıcını kuşanarak onların yanına gidip, her ikisini de öldürdükten sonra geri geldi. Osman, onu çağırıp o da yanına gelince, “Bunlar bizim korumamız altındayken onları neden öldürdün?” dedi. Ubeydullah, Osmanı yere yıktı. Oradaki topluluk, kendisini güçlükle elinden aldı. [Ravi] dedi ki: O, Osmanın yanına giderken kılıcını kuşanmışken, Abdurrahmanın ricası üzerine kılıcını indirdi. Bize Ahmed b. Muhammed b. Velid el-Ezraki el-Mekki haber verdi; dedi ki: Bize Müslim b. Halid haber verdi; dedi ki: Bana Ubeydullah b. Ömer anlattı. O da Nafi b. Eslemden şunu rivayet etti: Ömer yaralandığı sırada, “Beni kim vurdu?” diye sordu. “Ebu Lülüe! denilen ve adı Feyruz olan Muğire b. Şubenin kölesi seni vurdu.” dediler. Bunun üzerine, “Ben, yabancı, gayr-i Müslim köleleri bize göndermenizi yasaklamamış mıydım? Ama siz beni dinlemediniz.” dedi. Bize Veki b. Cerrah haber verdi. O Hişam b. Urveden, o babasından, o da Misver b. Mahremeden şunu rivayet etti: İbn Abbas, Ömerin yaralanmasından sonra yanına girerek, “Namaz!” dedi. O da, “Evet, namazı terk edenin İslamdan nasibi yoktur.” diyerek yarasından kan aktığı halde namaz kıldı. Bize İsmail b. İbrahim el-Esedi haber verdi. O Eyyub b. Ebu Müleykeden, o da el-Misver b. Mahremeden şunu rivayet etti: Ömer yaralandığı sırada bayılınca, “Eğer o hayatta ise, onu, namaz kadar hiçbir şeyle korkutamazsınız” denildi. Birisi, “Ya Emirül-Müminin! Namaz! Namaz kılınmıştır!” dedi. Kendine geldi ve “Ya Allah! Namazı terk edenin İslamdan hiç bir nasibi yoktur.” diyerek yarasından kan aktığı halde namazını kılmaya devam etti. Bize Abdülmelik b. Ömer ile Ebu amir el-Akadi haber verdiler; dediler ki: Bize Abdullah b. Cafer haber verdi. O Ümmü Bekir bt. Misverden, o da babası Misver b. Mahremeden şöyle dediğini rivayet etti: Ömer b. el-Hattab, yaralandığı zaman, ben ve İbn Abbas yanına girdiğimizde namaz için kamet getirildiği halde, “Namaz, ey Emirül-Müminin!” denildi. [Ravi] dedi ki: Ömer başını kaldırarak, “Evet namaz! Namazı terk edenin İslamdan hiçbir payı yoktur.” dedi. [Ravi] dedi ki: Yarasından kan aktığı halde namazını kıldı. Bir hekim çağırılıp kendisine nebiz içirince, yarasından kana benzer bir şey çıktı. Daha sonra, ona süt içirip beyaz çıkınca, “Ey Emirül-Müminin! Vasiyetini yap!” dedi. İşte Ömer bundan sonra şura heyetini çağırdı. Bize Abdülmelik b. Amr Ebu amir el-Akadi, haber verdi; dedi ki: Bize Misar haber verdi. O da Simaktan şöyle dediğini rivayet etti: Ben İbn Abbastan, şöyle dediğini duydum: Ömer yaralandığı zaman yanına girdiğimde kendisini övdüm. O da “Beni ne ile övüyorsun? Yöneticilikle mi, başka bir şeyle mi?” diye sordu. Ben de, “Herşeyle!” dedim. O da, “Keşke, ne bir sevap, ne de bir günah olmaksızın ben bu işin içinden başa baş çıkabilseydim!” dedi. Bize Muhammed b. Ubeyd et-Tanafisi ile Ubeydullah b. Musa haber verdiler. O Misardan, o da Simak el-Hanefiden şöyle dediğini rivayet etti: İbn Abbasın şöyle dediğini duydum: Ben, Ömere; “Allah seninle şehirleri şehir yaptı, seninle fetihleri müyesser kıldı ve şöyle yaptı, böyle yaptı.” dediğimde o, “Ben bu işten bir sevap veya günah olmadan keşke kurtulabilseydim!” dedi. Bize Man b. İsa haber verdi; dedi ki: Bize Malik b. Enes haber verdi. O Zeyd b. Eslemden, o da babasından şöyle dediğini rivayet etti: Ömer b. el-Hattab vefat edeceği sırada, “Siz yöneticilik konusunda bana gıpta ediyorsunuz ama lehime ve aleyhime bir şey olmaksızın, ben bu işten başa baş çıkmaya razıyım!” dedi. Malik dedi ki: Süleyman b. Yesar, Velid b. Abdülmelike bunu söyleyince o da kendisine, “Sen yalan söyledin!” dedi. Süleyman da, “Veya (doğru söylediğim halde) yalanlandım” dedi. Bize Ebu Bekir b. Abdullah b. Ebu Üveys haber verdi. O Süleyman b. Bilalden, o da Muhammed b. Ebu Atik ile Musa b. Ukbeden rivayet etti; dediler ki: İbn Şihab dedi ki: Bize Süleyman b. Yesar haber verdi. O da, yaralandığı gece Ömerin durumundan bahseden Misver b. Mahremenin hadisinden rivayet etti: Kendisiyle İbn Abbas, birlikte Ömerin yanına gittiler. Sabah olunca “Namaz!” diyerek onu korkuttular. O da “Evet! Namazı terk edenin İslamdan hiçbir nasibi yoktur.” diyerek yarasından kan aktığı halde namazını kılmaya devam etti. Bize Ubeydullah b. Musa haber verdi. O İsrail b. Yunustan, o Kesir en-Nevvadan, o İbn Abbasın mevlası Ebu Ubeydden, o da İbn Abbastan şöyle dediğini rivayet etti: Biz, Ali ile beraber bir yerde bulunmaktayken, Ömer ile ilgili bir bağırtı sesi duyduk. O ayağa kalkınca, ben de onunla beraber kalktım. Birlikte kendisinin (Ömerin) bulunduğu eve geldik. Ali, “Bu ses neydi?” dedi. Bir kadın dedi ki: “Hekim, ona (Ömere) önce nebiz verip, onun yarasından çıktığını, ardından içirdiği sütün de çıktığını görünce, kendisine; Akşama kadar kalabileceğini düşünmüyorum. Ne yapmak istiyorsan, şimdi yap! dedi. Bunun üzerine, Ümmü Külsum da, “Eyvah Ömer!” dedi. Orada yanında bulunan kadınlar da kendisiyle beraber ağlamaya başladılar. Böylece ev adeta kadınların ağlamasıyla çınladı. Bunu üzerine Ömer dedi ki: Yemin olsun ki, yeryüzündeki her şey benim olsaydı, şu meydana gelen durumun korkusundan, hepsini feda ederdim.” İbn Abbas dedi ki: “Eğer sen, bizim bildiğimiz Allahın Kitabıyla amel eden ve eşit paylaştıran Emirül- Müminin, Eminül-müminin (Müminlerin güvendiği) ve Seyyidül-müminin (Müminlerin efendisi) isen; ben senin, Allahın, “Sizden her biriniz, Cehenneme sadece uğrayıp geçecektir.” ayetinde belirtilen miktar kadarını ancak onu görebileceğini umuyorum” dedim. Bu sözüm onun hoşuna gittiği için doğrularak oturdu ve “Ey İbn Abbas! Sen benim için bu dediklerine tanıklık edecek misin?” dedi. Ben de biraz susunca, omuzuma vurarak bana tanıklık yap!” dedi. Ben de, “Evet! Tanıklık yapacağım.” dedim. Bize Hevze b. Halife haber verdi dedi ki: Bize Avn haber verdi. O da Muhammed b. Sirinden şöyle dediğini rivayet etti: Ömer yaralanıp da, halk yanına geldiğinde, Ömer adamlardan birisine “Yarama bak!” dedi. O da elini sokup bakınca, “Ne gördün?” dedi. Adam, “Ana damarından ihtiyacını karşılayacak kadarının kaldığını gördüm.” dedi. Ömer, “Sen onların en doğrusu ve en hayırlısısın.” dedi. [Ravi] dedi ki: Adamın biri, “Ben ateşin ebediyyen cildine dokunmayacağına inanıyorum.” dedi. Ömer onun yüzüne uzun süre bakakaldı. O derece ki, biz de ağıt yakmak veya oturup kalmak arasında kaldık. Sonra adama, “Senin bu konuyla ilgili bilgin yetersizdir. Eğer yeryüzündekilerin hepsi benim olsaydı, ahiretin dehşetinden dolayı, onların hepsini fidye verirdim.” dedi. Bize Hevze b. Halife haber verdi; dedi ki: Bize Avf haber verdi. O da Muhammedden şöyle dediğini rivayet etti: İbn Abbas dedi ki: Ömerin yaralandığı günün sabahında kendisini taşıyanlardan birisi idim. Kendisini evine kadar götürüp bırakmıştık. [İbn Abbas] dedi ki: Ömer, bir müddet bayılıp, ardından ayılınca, “Beni kim yaraladı?” dedi. Ben de, “Muğire b. Şubenin kölesi Ebu Lülüe!” dedim. Ömer dedi ki: “Ben Gayr-ı Müslim kölelerin Medineye girmelerini istemezdim; ama aklıma galip geldiğim şeyde siz bana galebe çaldınız. Sana söyleyeceğim iki şeye dikkat et! Biri, kendimden sonra halife bırakmadığım, diğeri de kelale hakkında herhangi bir hüküm vermediğimdir.” Avf dedi ki: Muhammedden başkası Ömerin, “Ben, dede ve kardeşler hakkında herhangi bir hüküm vermedim.” dediğini söyledi. Bize Affan b. Müslim haber verdi; dedi ki: Bize Vehb haber verdi; dedi ki: Bize Abdullah b. Tavus, haber verdi. O babasından, o da İbn Abbastan şunu rivayet etti: Yaralandığı sırada Ömerin yanına gelerek kendisine şöyle dedi: “Ya Emirül-Müminin! Seni, Ebu Lülüe denilen kişi yaraladı.” O da dedi ki: “Size söylediğimin dışında üç şeyde hüküm vermediğime dair sizi şahit tutuyorum. Köleye karşı bir köle ve bir cariyenin oğluna karşılık iki köle olmasına hüküm verdim.” Bize Affan b. Müslim haber verdi; dedi ki: Bize Ebu Avane haber verdi; dedi ki: Bize Davud b. Abdurrahman el-Evdi haber verdi. O, Hümeyd b. Abdurrahman el-Himyeriden rivayet etti; dedi ki: İbn Abbas Basrada bize haber verdi; dedi ki: Hançerlendiği zaman Ömerin yanına ilk gelen kişi, bendim. Geldiğimde şöyle dedi: “Ben halkın bana ulaşamayacaklarından endişe ediyorum. Benden duyacağın üç şeye dikkat et! Ben kelale hakkında bir hüküm vermedim. Halka bir halife bırakmadım ve bana ait bütün köleler şu andan itibaren azatlıdır.” Halk kendisine, “Bir halife tayin et!” dediğinde ise “Ben, bu konuda ne yapacak olursam, benden daha hayırlı olanlar, onu yapmışlardır. Ben, halkın durumunu halka bırakırsam, Allahın peygamberi nin yaptığı gibi yapmış olurum. Eğer halife bırakacak olursam, benden daha hayırlı olan Ebu Bekirin yaptığı gibi yapmış olurum.” dedi. Ben de, “Ben seni cennetle müjdeliyorum. Zira sen, Allahın Resulü ile arkadaşlık yaptın. Onunla uzun süre sohbet ettin ve müminlerin işini üstlenip emaneti yerine getirerek onu güçlendirdin.” dedim. Bunun üzerine dedi ki: “Senin beni cennetle müjdelemenle ilgili olarak; kendisinden başka hiçbir ilahın olmadığı Allaha yemin ederim ki, dünya ve içindeki her şeyin benim olup da, önümdeki (hesap) korkusuna karşı, haberi duymadan önce hepsini feda etmeyi arzulardım. Müminlerin emirliğiyle ilgili sözüne gelince de, bunun da ne lehimde, ne de aleyhimde olmadan başa baş olmasını isterim. Resulallah ile olan sohbetime (arkadaşlığıma) gelince, işte ona bir diyeceğim yoktur.” dedi. Bize arim b. el-Fadl haber verdi; dedi ki: Bize Hammad b. Zeyd haber verdi. O Eyyubdan, o Muhammedden, o da Ebu Said el-Hudriden şöyle dediğini rivayet etti: Ömer hançerlediğinde, kendisini (evine) taşıyıp da, yarasının acısını bize şikayet ettiği on dokuz kişinin dokuzuncusuydum. Bize Affan b. Müslim haber verdi; dedi ki: Bize Hammad b. Seleme haber verdi; dedi ki: Bize Yusuf b. Sad haber verdi. O Abdullah b. Cüneynden, o da Şeddad b. Evsden, o da Kabdan şöyle dediğini rivayet etti: Beni İsrailden bir kral vardı ki, biz onu hatırladığımız zaman Ömer aklımıza gelir; Ömeri hatırladığımız zaman ise o, aklımıza gelirdi. Onun yanında ise, kendisine vahiy gelen bir peygamber vardı. Allah, Nebisine, ona şöyle söylemesini vahyetti: “Üç güne kadar, vefat edeceğin için ahdini yerine getir ve vasiyetini de bana yaz.” Sonra üçüncü gün gelince, duvar ile divan arasına düştüğünde, Rabbine iltica ederek şöyle dedi: “Ya Rabbi! Eğer sen hüküm vermede adil olduğumu biliyorsan ve işlerde çelişki meydana geldiği zaman, eğer senin arzuna uymuş isem, şöyle olmuş veya böyle olmuş isem, çocuğum büyüyünceye kadar ve ümmetim eğitilinceye kadar, ömrümü uzat.” dedi. Allah Peygamberine, “O hükümdar, şöyle, şöyle dedi. Söyledikleri doğru olduğundan, ben de kendisinin ömrünü on beş yıl daha uzattım” diye vahyetti. Bu zaman zarfında, onun çocuğu da büyüdü, ümmeti de eğitildi. Eğer Ömer de Rabbinden ömrünün uzatılmasını isteseydi, Allah onun da duasını kabul ederek ömrünü uzatırdı. Bu haber Ömere ulaşınca, “Allahım! Aciz duruma düşmeden ve kınanmadan beni katına al!” dedi. Bize Muhammed b. Ubeyd ile el-Fadl b. Dükeyn haberek verdiler; dediler ki: Bize Harun b. Ebu İbrahim haber verdi. O Abdullah b. Ubeyd b. Umeyrden şunu rivayet etti: Yaralandığı zaman halk Ömer b. el-Hattaba, “Ya Emirül-Müminin! Bir şeyler içseniz!” dediklerinde, “Bana bir miktar nebiz getirin.” dedi. Nebiz onun en sevdiği içecek idi. [Ravi] dedi ki: “İçince, içtiği nebiz, irin ile beraber yarasından dışarı çıktı. Yarasından çıkan bu şeyin nebiz mi, yoksa kan mı olduğu tam netleşmedi. Bu sefer, “Biraz süt içseniz!” dediler, kendisine süt getirilip onu da içtiğinde, süt de yarasından çıktı. Yarasından beyaz bir şeylerin çıktığını görünce, kendisi ağladı, etrafındaki arkadaşlarını da ağlattı ve dedi ki: “Ben öyle bir andayım ki, şayet güneşin üzerine doğduğu herşey benim olsaydı, sorumluluktan ötürü karşılaşacağım durumun dehşetinden, hepsini feda etmeye razı olacaktım. Etrafındakiler, “Seni ağlatan sadece bu mudur?” dediler. O da, “Bundan başka beni ağlatan bir şey yoktur.” dedi. Bunun üzerine İbn Abbas, “Ya Emirül-müminin! Senin İslamiyetin, hep bir galibiyet demektir. Senin imamlığın hep fetih demektir. Yemin ederim ki, emirliğin yeryüzünü adaletle doldurmuştur. Tartışan iki kişi yoktur ki, sonuçta senin sözüne gelmiş olmasın!” dedi. [Ravi] dedi ki: Ömer, “Beni oturtun!” dedi. Oturunca, İbn Abbasa, “Bu söylediklerini bana bir daha tekrarla!” dedi. İbn Abbas da, o dediklerini tekrar söyleyince Ömer, “Sen Allahın huzuruna geldiğin günde, bu dediklerin hakkında bana şahitlik edecek misin?” dedi. İbn Abbas da, “Evet!” dedi. Bunun üzerine Ömer çok sevindi ve (İbn Abbasın) bu söyledikleri, son derece onun hoşuna gitti. Bize Abdullah b. Nümeyr haber verdi. O Yahya b. Saidden, o da el-Kasım b. Muhammedden şunu rivayet etti: Ömer b. el-Hattabın yaralandığı gün, halk yanına gelip onu övdükleri ve onunla vedalaştıklarında, “Siz beni emirlikle mi tezkiye ediyorsunuz? Ben Resulallah ile arkadaşlık yaptım. Allah onu katına aldığı ana kadar benden hep memnun idi. Sonra Ebu Bekir ile arkadaşlık yaptım. O da vefat edinceye kadar hep kendisini dinliyor ve ona itaat ediyordum. Kendim için korkmaya başladığım tek şey, şu sizin emirlik dediğiniz şeydir.” dediğini haber verdi. Bize Yahya b. Huleyf b. Ukbe haber verdi; dedi ki: Bize İbn Avn haber verdi. O da Muhammed b. Sirinden şöyle dediğini rivayet etti: Ömer yaralandığı gün, halk yanına gelmeye başlayınca, “Keşke yeryüzündeki her şey benim olsaydı da, onların hepsini, hesap endişesi karşısında feda edebilseydim!” dedi. Bize Yezid b. Harun haber verdi; dedi ki: Bize İsmail b. Ebu Halid haber verdi. O da eş-Şabiden şöyle dediğini rivayet etti: Ömer b. el-Hattab yaralandığı sırada süt isteyip içtiğinde, sütün yarasından çıkması üzerine, “Allahü Ekber!” dedi. Yanında oturanlar kendisini övmeye başlayınca, dedi ki: “Ömrünün kendisini yoldan çıkardığı kişi, kesinlikle aldanmıştır. Keşke ben dünyaya geldiğim şekilde oradan çıkabilseydim. Vallahi yeryüzündeki herşey benim olsaydı, farkına varılan şeyin dehşetinden, onların hepsini feda ederdim.” Bize Yakup b. İbrahim b. Sad ez-Zühri haber verdi. O babasından, o Salih b. Keysandan, o da İbn Şihabdan şöyle dediğini rivayet etti: Bana Said b. el-Müseyyeb, Abdurrahman b. Ebu Bekir es- Sıddıkin, Ömer öldürüldüğünde şöyle dediğini haber verdi: “Ben, daha önce Ömerın katili Ebu Lülüeye, yanında Cüfeyne ve Hürmüzan da varken uğramıştım. Onlar, sırdaş olarak birbirleriyle gizli konuşuyorlardı. Ben beklenmedik bir şekilde karşılarına çıkınca, hareketlenmeye başladılar. Bu arada, kabzası ortasında olan iki başlı bir hançerin aralarından düştüğünü görmüştüm. Ömerin öldürüldüğü hançere bakın bakalım, dediğim hançer değil midir?” Oradakiler, o hançere baktıklarında, aynen kendisinin bahsettiği hançer olduğunu gördüler. Ubeydullah b. Ömer, bunları Abdurrahman b. Ebu Bekirden duyunca, yanında kılıcı bulunduğu halde, gidip Hürmüzanı çağırdı, dışarı çıkınca, kendisine; “Benimle gel de, şu atıma birlikte bir bakalım.” dedi. Önünde yürüyünceye kadar bekledi, sonra kılıcını çekerek başının üstüne kaldırdı. Kılıcın hararetini görünce, “La ilahe illallah” dedi. Ubeydullah dedi ki: “Hire hristiyanlarından olup, aralarındaki süt akrabalığı bağı sebebiyle, Sad b. Ebu Vakkasın Medineye getirdiği Cüfeyneyi de çağırdım. O, aynı zamanda Medinede okuma yazma da öğretiyordu. Kılıcı üzerine kaldırınca iki gözünün ortasına haç işareti yaptı.” Daha sonra Ubeydullah, Ebu Lülüenin İslama girmiş küçük bir kızını da (intikam duygusuyla) öldürdü. Ubeydullah Medinedeki bütün esirleri öldürmek istiyordu. Sonra, ilk muhacirler toplanıp kendisini tehdit ederek onu bu işten alıkoymak istediler. O da, “Allaha yemin ederim ki, onları da diğerlerini de öldüreceğim” dedi. Hatta (ileri giderek) bazı Muhacirleri de hedef aldı. Bu sırada Amr b. el-as, Ubeydullahın kılıcını kendisine teslim edinceye kadar yanından ayrılmadı. Kılıcını Amr b. el-asa verince, Sad b. Ebu Vakkas, Ubeydullaha yanına gelerek onunla kapıştı. İkisi, etraftakiler tarafından aralanıncaya kadar birbirlerinin perçeminden tutmaya devam ettiler. Sonra, Osman da henüz kendisine biat edilmeden önceki bir gecede Ubeydullaha gelerek onunla yaptığı tartışmadan sonra kavgaya tutuştu. Onlar da birbirlerinin perçeminden tuttular. Ubeydullah; Cüfeyne, Hürmüzan ve Ebu Lülüenin küçük kızını öldürdüğü gün, yeryüzü insanlara kapkara kesilen kasavetli bir gün oldu. (İnsanlar, o gün çok sıkıntılı bir gün yaşadılar). Ardından, kendisiyle Osman, halk tarafından aralandılar. Osman halife seçilince, Muhacir ve Ensarı çağırarak onlara, “Dinde büyük gedik açan şu adamın (Ubeydullahın) öldürülmesine bana yol verin!” dedi. Muhacirlerin tamamı, Ubeydullahın (kısasen) öldürülmesi konusunda, Osmandan yana çıktılar. Halkın büyük bir çoğunluğu ise, Ubeydullah ile beraber olarak, Cüfeyne ve Hürmüzana lanet okuyarak, “Siz, Ömerin oğlunu da mı arkasından göndermek istiyorsunuz?” dediler. Böylece bu kargaşa ve ihtilafa birçok kişi katıldı. Sonunda Amr b. el-as, Osmana gelerek ona, “Ya Emirül-Müminin! Bu durum, sen henüz göreve gelmeden önce vuku bulmuştu, onlardan vazgeç!” dedi. Amrın bu konuşması üzerine halk dağıldı ve öldürülen iki adam ile kızın diyeti ödendi. Muammed b. Şihab dedi ki: Bize Hamza b. Abdullah haber verdi; dedi ki: Bize Hamza b. Abdullah, Abdullah b. Ömerin şöyle dediğini söyledi: Allah, Hafsaya rahmet eylesin! O, onları öldürmek üzere Ubeydullahı teşvik edenlerdendi. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Musa b. Yakup anlattı. O babasından, o da dedesinden şöyle dediğini rivayet etti: “Osman ile Ubeydullah, o derece biribirlerinin perçeminden tuttular ki, ben Ubeydullahın saçlarını Osmanın elinde gördüm.” [Ravi] dedi ki: “O gün yeryüzü, insanlara karanlık geldi.” Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Musa b. Yakup anlattı. O Ebu Veczeden, o da babasından şöyle dediğini rivayet etti: O gün Ubeydullah ile Osmanın birbirlerinin perçeminden tutarak kapıştığını gördüm. Osman ona, şöyle söylüyordu: “Allah seni kahretsin! Sen, namaz kılan bir adamı, Allahın Resulünun korumasında olan diğer bir adamı ve küçük bir kız çocuğunu öldürdün. Seni bu halinle bırakmak nasıl hak olabilir?” [Ravi] dedi ki: Osman halife olduğunda Ubeydullahı nasıl bıraktığına hayret ettim. Ancak daha sonra, Amr b. el-asın, yanına gelerek onu bu görüşünden vazgeçirdiğini anladım. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Utbe b. Cebire anlattı. O asım b. Ömer b. Katadeden, o da Mahmud b. Lebidden şöyle dediğini rivayet etti: Ubeydullah o gün, adeta savaşan yırtıcı bir hayvan gibiydi. O gün, Arap olmayan herkesi, kılıcına hedef tutuyordu. Sonuçta hapsedilerek durdurulabildi. Osman halife seçildiği takdirde, görmüş olduğum o yaptıklarından dolayı onu öldüreceğine kesin olarak inanmıştım. Kendisiyle Sad, Resulallahın ashabı arasında Ubeydullaha karşı en fazla tepkili olanlardandı. Bize Yezid b. Harun haber verdi. O İbn Avndan, o Nafiden, o da İbn Ömerden şunu rivayet etti: Ömer, Hafsaya vasiyette bulundu; kendisi (Hafsa) vefat edince, yükümlülüğün Ömerin ailesinden büyük olanlara geçmesini istedi. Bize Amr b. asım el-Kilabi haber verdi; dedi ki: Bize Hemmam b. Yahya haber verdi. O da Katadeden şöyle dediğini rivayet etti: Ömer b. el-Hattab, malının dörtte birinin [hayır işlerinde harcanmasını] vasiyet etti. Bize Ahmed b. Muhammed b. el-Velid el-Ezraki haber verdi; dedi ki: Bize Müslim b. Halid haber verdi. O Hişam b. Urveden, o da babasından: Ömer b. el-Hattabın vasiyetinde şahit tutmadığını rivayet etti. Bize İsmail b. İbrahim el-Esedi, Muhammed b. Abdullah el-Ensari, İshak b. Yusuf el-Ezrak ve Abdülvehhab b. Ata el-İcli haber verdiler. Onlar İbn Avndan, o Nafiden, o da İbn Ömerden şöyle dediğini rivayet etti: Hayberden (ganimetlerinden) Ömere pay olarak bir arazi parçası düştü. O da Nebiye gelip, onunla ilgili ne yapması gerektiğini sorarak, “Hayberden bana öyle bir arazi payı düştü ki, bana göre kimseye böyle nefis bir mal düşmemiştir. Bununla ilgili ne yapmamı istersiniz?” dedi. Resulallah, “İstersen aslını kendine bırakır, geliriyle tasaddukta bulunursun.” buyurdu. [Ravi] dedi ki: Ömer onun gelirini tasadduk ederek dedi ki: “Onun aslı ne satılır, ne hibe edilir ve ne de miras bırakılır. Onun geliriyle, fakirlere, yakınlara, kölelere, Allah yolunda çalışanlara, yolda kalmışlara ve misafirlere tasadduk edilir. Ona bakanların da, dine uygun bir şekilde ondan yemesinde, kazanç sağlamadan dostuna yedirmesinde hiçbir sakınca yoktur.” İbn Avn dedi ki: Ben bunu Muhammed b. Sirine anlattığımda dedi ki: Ömer, “köklü bir şekilde mal edinmeden.” dedi. İsmail dedi ki: İbn Avn şöyle dedi: “Başka bir adam da bana, bir deri parçası veya kırmızı bir kağıt parçası üzerindeki, “köklü bir şekilde mal edinmeden” ibaresini okuduğunu anlattı.” Bize Mutarrif b. Abdullah el-Yesari haber verdi; dedi ki: Bize Abdullah b. Ömer haber verdi. O Nafiden, o da İbn Ömerden şunu rivayet etti: İslamda, geliri ilk defa tasadduk edilen vakıf, Ömerin gelirini tasadduk ettiği “Semğ” adı verilen arazinin vakfıdır. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bize ed-Dahhak b. Osman haber verdi. O da Osman b. Urveden şöyle dediğini rivayet etti: Ömer b. el-Hattab beytülmalden, 80.000 dirhem ödünç almıştı. Bunun üzerine, Abdullah b. Ömeri çağırarak ona şöyle dedi: “Bunlar için Ömerin mallarından gereği kadar sat. Yeterli gelirse ne ala! Değilse, İbn Adi kabilesinden iste. Yine yeterli gelmezse, Kureyşten iste. Yine de yeterli gelmezse, onları da aşma! [onlardan sonra, artık başkasından borç talebinde bulunma!] Abdurrahman b. Avf dedi ki: “Onları beytülmalden borç alıp, sonradan öderseniz olmaz mı?” deyince Ömer, “Benden sonra senin gibi kimselerin taziyeme gelip de, Biz payımızı Ömere bırakmıştık. diyerek beni lekelemesinden, ardımdan bunun dedikodusunun yapılmasından ve içinden çıkılmaz bir duruma düşmekten Allaha sığınırım.” dedi. Sonra Abdullah b. Ömere, “Bu borcu ödemeyi sen üstlen.” dedi. O da onu üstlendi. Ömer defnedilir defnedilmez İbn Ömer, şura ehlini ve Ensardan bazılarını tanık gösterdi. Ömerin defnedilmesinin üzerinden bir Cuma geçtikten sonra İbn Ömer, ödünç alınan o malı alarak Osmana getirdi ve bu malı teslim etmekle sorumluluktan kurtulduğuna dair şahitleri hazır bulundurdu.” Bize Ebu Üsame Hammad b. Üsame haber verdi; dedi ki: Bana Abdurrahman b. Yezid b. Cabir anlattı; dedi ki: Bana Yahya b. Ebu Raşid en-Nasri şunu rivayet etti: Ömer vefat etmeden oğluna, “Yavrucuğum! Vefat edeceğim sırada, iki dizini belime dayayarak beni üzerine doğru yatır! Sağ elini, alnımın üzerine, sol elini de çenemin altına koy! Ruhumu teslim ettiğimde ise, gözlerimi kapat. Kefenimde iktisatlı davranın. Zira benim için Allah katında bir hayır varsa, bana onun yerine daha hayırlısını verir. Eğer yoksa üzerimdeki o kefeni de çabucak soyar. Kabrimde de iktisatlı davranın, zira benim için Allah katında bir hayır varsa, O, kabrimi gözümün görebileceği mesafeden, daha fazla da genişletir. Eğer böyle değilse, kabrimi, kaburgalarımı birbirine geçirecek şekilde daraltır. Kabre götürülürken bana tek bir kadın bile refakat etmesin. Bende olmayan bir şeyle beni tezkiye etmeyin. Zira Allah bende olan her şeyi daha iyi bilendir. Benim naşımı çıkardığınız zaman, yürüyüşünüzde biraz çabuk olun. Zira benim için Allah katında, yaptığım bir hayır varsa, beni ondan daha da hayırlısına erken kavuşturmuş olursunuz. Eğer böyle değilse, taşıdığınız bir şerri, daha erken bir şekilde, boynunuzdan atmış olursunuz.” dedi. Bize Muhammed b. Abdullah b. Yunus haber verdi; dedi ki: Bize Ebül-Ahvas haber verdi. O Leysten, o da Medine halkından olan bir adamdan şöyle dediğini rivayet etti: Ömer, oğlu Abdullaha vasiyette bulunarak “Yavrucuğum! İman hasletleri üzere ol!” deyince o da, “Bunlar nelerdir babacığım?” diye sordu. O da, “Sıcak yaz aylarında oruç tutmak, düşmanlara karşı kılıçla çıkmak, günahlara karşı sabırlı olmak, kış günlerinde bütün adabıyla abdest almak, havanın sisli olduğu günlerde vakti girince namazı erken kılmak, kafa karıştırıcı kokuşmuş cıvık çamurdan sakınmaktır.” dedi. İbn Ömer, “Kafa karıştırıcı kokuşmuş cıvık çamur ne demektir?” diye sorunca Ömer, “O, şaraptır.” dedi. Bize arim b. el-Fadl haber verdi; dedi ki: Bize Hammad b. Seleme b. Ali b. Zeyd haber verdi. O da Ebu Rafiden şunu rivayet etti: Ömer b. el-Hattab; Said b. Zeyd, Abdullah b. Ömer ve Abdullah b. Abbasa, “Biliniz ki, ben kimseyi ardımdan halife bırakmamış bulunmaktayım. Allah malından (ganimet olarak) alınan Arap savaş esirlerinden de vefatımı idrak etmiş olan bir kimse varsa, o da (Allah yolunda), hürdür.” dedi. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Abdullah b. Ömer anlattı. O Hafstan, o Nafiden, o da İbn Ömerden şunu rivayet etti: Ömer b. el-Hattab, emirliğe ait kölelerden iki secdeye varmış herkesin azad edilmesini ve kendisinden sonraki yöneticinin dilediği takdirde onları iki yıl daha istihdam edebileceğini vasiyet etti. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Rebia b. Osman şunu rivayet etti: Ömer b. el-Hattab, valilerinin bir yıl yerlerinde bırakılmalarını vasiyet etti. Osman da, o vasiyete uyarak onları bir yıllığına görevlerinde bıraktı. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Abdullah b. Cafer anlattı. O da İsmail b. Muhammed b. Saddan şöyle dediğini rivayet etti. Yine bana Ebu Bekir b. İsmail b. Muhammed b. Sad anlattı. O babasından, o da amir b. Saddan şöyle dediğini rivayet etti: Ömer b. el-Hattab, “Eğer siz Sadı yönetici yaparsanız, ona bu yol açıktır. Değilse, yönetici olarak seçilecek kişi, onunla istişare etsin! Zira ben onu, bir kızgınlıktan ötürü azletmedim” Bize Vehb b. Cerir haber verdi; dedi ki: Bize Şube haber verdi. O asım b. Ubeydullahtan o da Abdullah b. amir b. Rebiadan şunu rivayet etti: Ömer b. el-Hattab, başı Abullah b. Ömerin kucağında iken ona, “Benim yanağımı yere bırak!” dedi. Abdullah, “Başının yerde olmasıyla kucağımda olması arasında senin için ne fark eder?” diye sordu. Ömer, “Sen başımı yere bırak!” diyerek bunu üç kere tekrarladıktan sonra, sözlerine şöyle devam etti: “Vay anama, vay halime! Eğer bağışlanmazsam halim nice olur?” dedi. Bize Yezid b. Harun, Vehb b. Cerir ve Kesir b. Hişam haber verdiler; dediler ki: Bize Şube haber verdi. O asım b. Ubeydullah b. el-asımdan, o da Abdullah b. amir b. Rebiadan şöyle dediğini rivayet etti: Ömer b. el-Hattabın yerden bir saman çöpü alarak, “Keşke bu saman çöpü olsaydım, keşke yaratılmamış olsaydım, keşke annem beni doğurmamış olsaydı, keşke bir hiç olsaydım, keşke unutulup gitmiş olsaydım!” dediğini gördüm. Abdullah b. Mesleme b. Kaneb el-Harisi haber verdi; dedi ki: Bize Malik b. Enes haber verdi. Yine bize Süleyman b. Harb ile arim b. el-Fadl haber verdiler; dediler ki: Bize Hammad b. Zeyd haber verdi. [Son ravilerin] hepsi Yahya b. Saidden, o Abdurrahman b. Eban b. Osmandan, o babasından, o da Osman b. Affandan şöyle dediğini rivayet etti: Aranızda Ömer ile en son beraber olan benim. Ömerin yanına geldiğimde başı, oğlu Abdullah b. Ömerin kucağında iken oğluna, “Başımı yere bırak!” dedi. O da, “Senin başını dizimin üzerine koymamla yere koymam bir olur mu?” dedi. Ömer, “Anasız kalasıca! Sana Yanağımı yere koy! diyorum” diye iki veya üç kere tekrarladı. Sonra ayaklarını birleştirerek şöyle dediğini işittim: “Eğer bağışlanmazsam, eyvah bana ve eyvah anneme! Eyvah bana ve eyvah anneme” diye, diye ruhunu teslim etti. Bize Kabisa b. Ukbe haber verdi; dedi ki: Bize Süfyan haber verdi. O İsam b. Ubeydullahtan şöyle dediğini rivayet etti: Bana Eban b. Osman anlattı. O da Osmandan şöyle dediğini rivayet etti: Ruhunu teslim edinceye kadar Ömerin son sözü; “Eğer bağışlanmazsam, eyvah bana ve eyvah anneme! Eyvah bana ve eyvah anneme, eyvah bana ve eyvah anneme!” demek oldu. Bize Ebu Bekir b. Abdullah b. Ebu Üveys haber verdi; dedi ki: Bize Süleyman b. Bilal haber verdi. O Yahya b. Said ile Ubeydullah b. Ömerden, o da asım b. el-asım b. Ubeydullahtan, o da Salim b. Abdullahtan Ömer b. el-Hattabın şöyle dediğini rivayet etti: “Keşke bir hiç olsaydım! Keşke unutulup gitmiş olsaydım!” [Salim] dedi ki: Sonra elbisesinin üzerinden saman veya çöp gibi bir şey alarak, “Keşke bunun gibi olsaydım!” dedi. Bize Ebu Bekir b. Muhammed b. Ebu Mürre el-Mekki haber verdi; dedi ki: Bana Nafi b. Ömer anlattı; dedi ki: Bana İbn Ebu Müleyke şunu anlattı: Osman b. Affan, Ömer b. el-Hattabın başını kucağına aldı. Ömer, “Başımı toprağın üzerine geri bırak! Eğer Allah beni bağışlamayacak olursa, vay başıma gelenlere, vay annemin başına gelenlere!” dedi. Bana arim b. el-Fadl, haber verdi; dedi ki: Bana Hammad b. Zeyd haber verdi. O Eyyubdan, o da İbn Ebu Müleykeden şöyle dediğini rivayet etti: Ömer hançerlendiği zaman, Kab gelip kapıda ağlamaya başladı ve dedi ki: “Vallahi, eğer Emirül- Müminin, ecelinin erteleneceğine dair yemin etse, Allah onun ecelini erteler.” İbn Abbas yanına gelerek, “Ya Emirül-Müminin! Kab şöyle, şöyle demektedir.” dedi. O da, “O halde vallahi, ben de istemeyeceğim.” dedikten sonra şöyle devam etti: “Eğer bağışlanmayacak olursam, vay halime ve vay annemin haline!” Bize Yezid b. Harun haber verdi; dedi ki: Bize Hureyz b. Osman haber verdi; dedi ki: Bize Habib b. Ubeyd er-Rehabi, el-Mikdam b. Madikeribden şöyle dediğini rivayet etti: Ömer yaralandığı zaman, Hafsa yanına girip (hasret çekerek), “Ey Allah Resulünün arkadaşı! Ey Resulallahın hısmı! Ey Emirül-Müminin!” dedi. Bunun üzerine, Ömer, İbn Ömere [oğluna] “Beni biraz oturt, ben duyduklarıma fazla tahammül edemiyorum.” dedi, Abdullah da onu göğsüne dayandırarak oturtunca, (Ömer) dedi ki: “Ben senin üzerindeki hakkımla, buradan ayrıldıktan sonra, ölümüm üzerine, özelliklerimi söyleyerek ağlamaktan seni sakındırıyorum. Ama gözlerine hakim olamam. Ölü için, kendisinde bulunmayan bir takım şeylerin sayılıp dökülerek ağlanması, söz konusu olamaz. Sadece meleklerin yazacakları güzel şeyler hariç!” dedi. Bize Affan b. Müslim haber verdi; dedi ki: Bize Hammad b. Seleme haber verdi; dedi ki: Bize Sabit haber verdi. O da Enes b. Malikten şunu rivayet etti: Ömer b. el-Hattab yaralandığı zaman Hafsa onun üzerine yüksek sesle ağladı. Bunun üzerine Ömer, “Ya Hafsa! Sen Resulallahın , Üzerine yüksek sesle ağlanılan kişiye azap edilir. dediğini duymadın mı?” dedi. Ravi dedi ki: Suheyb de yüksek sesle ağlayınca Ömer, “Ya Suheyb! Sen üzerine yüksek sesle ağlanılan kişiye azap edileceğini bilmiyor musun?” dedi. Bize Yezid b. Harun haber verdi; dedi ki: Bize Hişam b. Hassan haber verdi. O da Muhammedden şöyle dediğini rivayet etti. Yine bize İshak b. Yusuf el-Ezrak haber verdi; dedi ki: Bize İbn Avn haber verdi. O da Muhammedden şöyle dediğini rivayet etti: Ömer yaralandığında bulunduğu yerden taşınarak evine götürüldü. Suheyb, “Eyvah kardeşim!” dedi. Bunun üzerine Ömer, “Kendine gel ya Suheyb! Sen üzerine yüksek sesle ağlanılanın azap edileceğini bilmiyor musun?” dedi. Bize Müslim b. İbrahim haber verdi; dedi ki: Bize Ebu Ukayl haber verdi; dedi ki: Bize Muhammed b. Sirin haber verdi; dedi ki: Ömere yaralandığı zaman içecek bir şey getirilip onu içtiğinde, içtiği şey yarasından çıktı. Bunun üzerine Suheyb; “Eyvah Ömer, eyvah kadeşim! Senden sonra kimimiz var?” diye bağırdı. Bunun üzerine Ömer, “Sakin ol kardeşim! Sen, üzerine yüksek sesle ağlanılanın, azap edileceğini duymadın mı?” dedi. Bize Abdullah b. Cafer er-Rakki haber verdi; dedi ki: Bize Ubeydullah b. Amr haber verdi. O Abdülmelik b. Umeyrden, o Ebu Bürdeden, o da babasından şöyle dediğini rivayet etti: “Ömer yaralandığında, Suheyb sesini yükselterek ağladı. Ömer, “Benim üzerime mi?” diye sordu. O da, “Evet!” dedi. Ömer, “Sen Resulallahın, Üzerine yüksek sesle ağlanılan kişiye azap edilir. dediğini bilmiyor musun?” dedi. Abdülmelik dedi ki: Bana Musa b. Talha anlattı. O da Ayşeden şöyle dediğini rivayet etti: “(İnkarcıları kastederek) dirilerinin ağlamasından ötürü, ölülerine azap edilenler, işte şunlardır!” dedi. Bize Abullah b. Mesleme b. Kaneb ile Hişam b. Abdülmelik et-Tayalisi haber verdiler; dediler ki: Bize el-Leys b. Sad haber verdi. O Nafiden, o da İbn Ömerden şunu rivayet etti: Ömer, ailesini kendisi üzerine ağlamaktan nehyetti. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bize Ebu Bekir b. Abdullah b. Ebu Sebre haber verdi. O Halid b. Rebahtan, o da el-Muttalib b. Abdullah b. Hantabdan şunu rivayet etti: Ömer b. el-Hattab, içinde üç yara aldığı elbisesiyle namaz kıldı. Bize Ebu Üsame Hammad b. Üsame haber verdi; dedi ki: Bize Hişam b. Urve haber verdi. O da babasından şunu rivayet etti: Ömer b. el-Hattab Ayşeye haber göndererek, “Arkadaşımın yanına defnedilmem konusunda bana izin ver!” dedi. Ayşe de, “Eyvallah” dedi. Ravi dedi ki: Daha önce, sahabeden kim (bu konuda) ona haber gönderdiyse, o, “Asla hiç kimseye müsaade etmem!” demişti. Bize Man b. İsa haber verdi; dedi ki: Bize Malik b. Enes şunu haber verdi: Ömer hayattayken Ayşeden izin istedi. Ayşe ona evinde defnedilmesi için izin verdi. Ömer vefat edeceği sırada, “Vefat ettiğimde yine izin isteyin. İzin verdiyse ne ala, değilse, vazgeçin! Zira ben, yetkimden dolayı onun izin vermiş olmasından endişe ederim.” dedi. Vefat edince Ayşe (evine defnedilmesine yine) izin verdi. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Nafi b. Ebu Nuaym anlattı. O Nafiden, o da İbn Ömerden şöyle dediğini rivayet etti. Yine bana Abdullah b. Ömer anlattı. O Salim b. Ebün-Nadrdan, o Said b. Mercaneden, o da İbn Ömerden Ömerin şöyle dediğini rivayet etti: “Oğlum! Ümmül-Müminine git. Kendisinden iki arkadaşımın yanına defnedilmeme müsaade etmesini talep ettiğimi söyle ve gel durumu bana bildir!” [Ravi] dedi ki: Ayşe, “Evet, sana izin verdim.” diye kendisine haber gönderdi. [Ravi] dedi ki: Ömer adam göndererek Resulallahın evinde kendisine bir kabir kazıldı. Sonra İbn Ömeri çağırarak, “Oğlum! Ben, Ayşeye haber göndererek iki arkadaşımın yanına defnedilmeme ilişkin kendisinden izin istedim; o da izin verdi. Ama ben, henüz hayattayken yetkili konumda olmamdan dolayı izin vermiş olmasından endişe ediyorum. Öldüğüm zaman, beni yıka, kefenle ve Ayşenin kapısına götürüp orada durdurarak, İşte bu Ömerdir! Senden izin istiyor” de! Eğer izin verirse, beni oraya; değilse, el-Bakia defnet! dedi. İbn Ömer dedi ki: Babam vefat ettiğinde, Onu Ayşenin kapısına kadar götürüp izin istedim. O da “Selametle girin!” dedi. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Kesir b. Zeyd anlattı. O da el-Muttalib b. Abdullah b. Hantabdan şöyle dediğini rivayet etti: Ömer, Ayşeye haber göndererek kendisinin Resulallah ve Ebu Bekirin yanına defnedilmek üzere izin isteyip, Ayşe de kendisine izin verince Ömer, “Ev dardır” diyerek bir sopa istedi. Kendisine getirilince, onun uzunluğunu ölçü kabul ederek; “Bunun uzunluğunda bir kabir kazın!” dedi. Bize İsmail b. Abdullah b. Ebu Üveys el-Medeni haber verdi; dedi ki: Bana Babam anlattı. O, Yahya b. Said, Abdullah b. Ebu Bekir b. Muhammed b. Amr b. Hazm ve başkalarından onlar, Amre bt. Abdurrahman el-Ensariyyeden o da, Ayşeden şöyle dediğini rivayet etti: “Evimdeyken Ömer defnedilinceye kadar, geceleyin başörtümü çıkarır ve gece kıyafetimi giyerdim. Ömer defnedildikten sonra, kabirlerle evim arasına bir duvar çekilinceye kadar sürekli günlük elbiselerim içinde kalırdım. Bu duvar örüldükten sonra geceleyin gece kıyafetimi giymeye başladım.” Raviler dediler ki: Ayşe; Resulallahın , Ebu Bekirin ve Ömerin kabirleri olmak üzere bu üç kabrin kendi evinin sofasında olduğunu bize tarif etti. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Muhammed b. Musa anlattı. O, İshak b. Abdullah b. Ebu Talhadan o da, Enes b. Malikten şöyle dediğini rivayet etti: Ömer vefat etmeden kısa bir süre önce Ebu Talha el-Ensariye haber göndererek, “Ya Ebu Talha! Kendi kavmin olan Ensardan elli kişilik bir grup içinde, şu şura heyetinde bulunan kişilerle beraber bulun! Sanırım birisinin evinde toplanacaklar. Arkadaşlarınla beraber bunların kapısında durup, hiç kimsenin içeriye girmesine müsaade etme! Üçüncü güne kadar aralarından birini seçinceye kadar onlardan ayrılma. Allah için sen benim adıma onların başındaki vekilimsin.” dedi. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Malik b. Ebür-Rical anlattı; dedi ki: Bana İshak b. Abdullah b. Ebu Talha anlattı; dedi ki: Ebu Talha arkadaşlarıyla beraber, Ömerin defnedildiği saatte hazır bulundular. Ancak şura heyeti, kendi aralarından birisini seçmek üzere durumu, İbn Avfa havale edince Talha ve arkadaşları bu sefer kendisi Osmanı seçinceye kadar İbn Avfın kapısında beklediler. Bize Amr b. asım el-Kilabi haber verdi; dedi ki: Bize Hemmam b. Yahya haber verdi; dedi ki: Bize Katade şunu haber verdi: Ömer, Çarşamba günü yaralandı, Perşembe günü de vefat etti. Allah ona rahmet eylesin! Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Ebu Bekir b. İsmail b. Sad anlattı. O da babasından şöyle dediğini rivayet etti: Ömer, Hicri 23. yılın Zilhicce ayının bitimine dört gün kala Çarşamba günü yaralandı. Hicri 24. yılın Muharrem ayının ilk günü olan Pazar günü de defnedildi. Böylece Ömerin halifeliği, hicretten yirmi iki yıl, dokuz ay ve on üç gün sonra, Ebu Bekir es-Sıddıkin vefatından sonra on yıl, beş ay, yirmi bir gece sürmüş oldu. Osman b. Affana, aynı yılın Muharrem ayının üçü olan Pazartesi günü biat edildi. Ravi dedi ki: “Ben bunu Osman b. Muhammed el-Ahnesiye anlattığımda bana, “Senin bunu kesinlikle karıştırdığını düşünüyorum.” dedi ve şöyle devam etti: “Ömer, Zilhiccenin bitimine dört gece kala vefat etti. Zilhiccenin bitimine bir gece kala Pazartesi günü de Osmana biat edildi. Böylece o, Hicri 24 yılının Muharrem ayını, kendi hilafeti ile karşılamış oldu.” Bize Yahya b. Abbad haber verdi; dedi ki: Bize Şube haber verdi; dedi ki: Bana Ebu İshak anlattı. O amir b. Saddan, o da Cerirden Muaviyenin şöyle dediğini duyduğunu rivayet etti: Ömer, 63 yaşındayken vefat etti. Bize el-Fadl b. Dükeyn haber verdi; dedi ki: Bize Şerik b. Abdullah haber verdi. O da Ebu İshaktan şöyle dediğini rivayet etti: Ömer, 63 yaşındayken vefat etti. Muhammed b. Ömer; “Bu hadis, Medinede bizim tarafımızdan bilinmemektedir.” dedi. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bize Hişam b. Sad haber verdi. O Zeyd b. Eslemden, o da babasından şöyle dediğini rivayet etti: Ömer, 60 yaşındayken vefat etti. Muhammed b. Ömer dedi ki: “İşte bu, bize göre bu konuda söylenenlerin en sağlamıdır. Ancak bundan başka rivayetler de vardır.” Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Abdullah b. Ömer el-Ömeri anlattı. O Nafiden, o da İbn Ömerden şunu rivayet etti: Ömer, 59 yaşındayken vefat etti. Bize Muhammed b. Ömer de haber verdi; dedi ki: Bize Muhammed b. Abdullah haber verdi. O da ez- Zühriden şöyle dediğini rivayet etti: Ömer 55 yaşındayken vefat etti. Muhammed b. Sad dedi ki: Bana Hüşeym tarafından haber verildi. O Ali b. Zeydden, o Salimden, o da Abdullahtan bunun benzerini rivayet etti. Bize Man b. İsa haber verdi; dedi ki: Bize Malik haber verdi. O Nafiden, o da Abdullah b. Ömerden şunu rivayet etti: Ömer b. el-Hattab, şehit olarak yıkandı; kefenlendi ve üzerine namaz kılındı. Bize Abdullah b. Nümeyr haber verdi; dedi ki: Bize Ubeydullah b. Ömer haber verdi. O Nafiden, o da İbn Ömerden şöyle dediğini rivayet etti: Ömerin naşı yıkandı, kefenlendi ve üzerine güzel kokular saçıldı. Bize Abdullah b. Mesleme b. Kaneb el-Harisi haber verdi; dedi ki: Bize Abdülaziz b. Müslim haber verdi. O Abdullah b. Dinardan, o Nafiden o da İbn Ömerden şunu rivayet etti: Ömer b. el-Hattab şehit olarak yıkandı; kefenlendi ve üzerine namaz kılındı. Bize Hişam Ebül-Velid et-Tayalisi haber verdi; dedi ki: Bize Abdurrahman b. Abdullah haber verdi. O, babasından o da İbn Ömerden şunu rivayet etti: Ömer şehit olarak yıkandı; kefenlendi; üzerine güzel kokular saçıldı ve cenaze namazı kılındı. Bize Hişam Ebül-Velid et-Tayalisi ile Süleyman b. Harb haber verdiler; dediler ki: Bize Şube b. el- Haccac haber verdi; dedi ki: Ben, Fudaylın, Abdullah b. Makıldan şunu anlattığını duydum: Ömer b. el-Hattab, kendisini misk ile yıkamamalarını veya miski, kendisine yaklaştırmamalarını vasiyet etti. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Abdullah b. Nafi anlattı. O babasından, o da İbn Ömerden şöyle dediğini rivayet etti: Ömer, üç kere su ve sidr ile yıkandı. Bize Veki b. el-Cerrah ile Muhammed b. Abdullah el-Esedi haber verdiler. Onlar Süfyandan o, asım İbn Ubeydullahtan o, Salimden o da, İbn Ömerden şunu rivayet etti: Ömer üç kat elbiseyle kefenlendi. Veki, onun iki kat Sehuli (beyaz Yemen kumaşı) elbiseyle kefenlendiğini söyledi. Muhammed b. Abdullah ise iki kat Suhari ile beraber, giymekte olduğu bir gömlekle de kefenlendi, dedi. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Said b. Beşir anlattı. O Katadeden, o el- Hasandan, o da Ömerden: Onun bir gömlek ve bir hulle ile kefenlendiğini rivayet etti. Bize el-Fadl b. Dükeyn haber verdi; dedi ki: Bize Hafs b. Gıyas haber verdi. O el-Haccacdan, o Fudayldan, o da Abdullah b. Makıldan Ömerin şöyle dediğini rivayet etti: “Benim üzerime serpeceğiniz kokulara misk katmayın!” Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Kays b. er-Rebi anlattı. O, Muhammed b. Abdurrahman b. Ebu Leyladan o da, el-Fudayl b. Amrdan şöyle dediğini rivayet etti: Ömer, cenazesi götürülürken ateş yakılmamasını, kadınların gelmemesini ve kefenine misk sürülmemesini vasiyet etti. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Hişam b. Sad anlattı; dedi ki: Bana İbn İkrime b. Halidden duyan birisi onun şöyle dediğini anlattı: Ömerin cenazesi, üzerine namaz kılınmak üzere [musallaya] konulduğunda, Ali ile Osman el ele tutuşmuş olarak geliverdiler. Abdurrahman b. Avf, -onların, duymadıklarını düşünerek- “Ya Beni Abdümenaf! Yaklaştınız!” dedi. Oysa onlar bu sözü duydular. Her biri, “Kalk ya Ebu Yahya! Onun (Ömerin) cenaze namazını kıldır!” dedi, böylece onun cenaze namazını, Suheyb kıldırdı. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Talha b. Muhammed b. Said b. el-Müseyyeb anlattı. O babasından, o da Said b. el-Müseyyebden şöyle dediğini rivayet etti: Ömer vefat ettiğinde Müslümanlar baktılar ki, vakit namazlarını Ömerin emriyle Suheyb kıldırıyor. Halk da Suheybi Ömerin namazını kıldırmak üzere öne çıkardı; o da cenaze namazını kıldırdı. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Musa b. Yakup anlattı. O da Ebül-Huveyristen şöyle dediğini rivayet etti: Ömer vasiyeti kapsamında, “Ben vefat ettiğimde, cenaze namazımı Suheyb kıldırsın.” diye üç sefer tekrarladı. Sonra, “Bir araya gelerek aranızdan birisini halife seçin.” dedi. Ömer vefat edip üzerine namaz kılınmak üzere cenazesi [musallaya] konulunca, karşıdan gelmekte olan Ali ile Osmandan birisi, namaz kıldırmaya yöneldi. Abdurrahman b. Avf, bunun emirliğe karşı bir hırs olduğunu söyleyerek, “İkinizin dışında, bir kişinin bu iş için görevlendirildiğini siz de biliyorsunuz!” diyerek Ya Suheyb! Çık, namazı sen kıldır!” dedi. Bunun üzerine Suheyb de öne çıkarak Ömerin cenaze namazını kıldırdı. Bize el-Fadl b. Dükeyn haber verdi; dedi ki: Bize Abdullah el-Ömeri haber verdi. O Nafiden, o da İbn Ömerden şöyle dediğini rivayet etti: Ömerin üzerine Resulallahın Mescidinde, namaz kılındı. Bize Veki b. el-Cerrah ile Said b. Mansur haber verdiler; dediler ki: Bize Malik b. Enes haber verdi. O Nafiden, o da İbn Ömerden şöyle dediğini rivayet etti: Ömerin üzerine Mescitte namaz kılındı. Bize Abdülmelik b. Amr Ebu amir el-Akadi haber verdi; dedi ki: Bize Halid b. İlyas haber verdi. O da Salih b. Ebu Hassandan şöyle dediğini rivayet etti: Ali b. el-Hüseyn, Said b. el-Müseyyebe, “Ömerin cenaze namazını kim kıldırdı?” diye sordu, o da, “Suheyb.” dedi. “Kaç tekbirle?” diye sordu; “Dört tekbirle.” diye cevap verdi. Bize el-Fadl b. Dükeyn haber verdi; dedi ki: Bize Halid b. İlyas haber verdi. O Ebu Ubeyde b. Muhammed b. Ammardan, o da babasından şunu rivayet etti: Suheyb, Ömerin cenaze namazında dört tekbir getirdi. Bize el-Fadl b. Dükeyn haber verdi; dedi ki: Bize Halid b. İlyas haber verdi. O da el-Esvedin mevlası olan Salih b. Yezidden şöyle dediğini rivayet etti: Ben, Said b. Müseyyebin yanındayken Ali b. el-Hüseyn ona uğrayarak, “Ömerin cenaze namazı nerede kılındı?” dedi. O da, “Resulallahın kabri ile minberi arasındaki bir yerde.” dedi. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Mamer b. Raşid anlattı. O da ez-Zühriden şöyle dediğini rivayet etti. Yine bana Kesir b. Zeyd anlattı. O da el-Muttalib b. Abdullah b. Hantabdan şöyle dediklerini rivayet etti: Ömer, Ebu Bekirin, Suheyb de Ömerin cenaze namazını kıldırdı.. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Abdullah b. el-Haris anlattı. O Ebül-Huveyristen, o da Cabirden şöyle dediğini rivayet etti: Ömerin kabrine; Osman b. Affan, Sad b. Zeyd b. Amr b. Nüfeyl, Suheyb b. Sinan ve Abdullah b. Ömer indiler. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bize Halid b. Ebu Bekir haber verdi; dedi ki: Ömer Resulallahın evine defnedildi. Defnedildiği sırada Ebu Bekirin başı, Resulallahın omuzları hizasına getirilmişken, Ömerin başı da, Resulallahın böğrünün hizasına getirildi. Bize Süveyd b. Said haber verdi; dedi ki: Bize Ali b. Müshir haber verdi. O da Hişam b. Urveden şöyle dediğini rivayet etti: el-Velid b. Abdülmelik zamanında, onların (Resulallahın , Ebu Bekirin ve Ömerin kabirlerinin yanı başındaki) duvar, yıkılınca, onu yeniden örmeye başladıklarında bir ayak gördüler ve ondan ürktüler. Bu ayağın Resulallahın ayağı olduğunu zannettiler. Bunu bilecek kimseyi bulamadılar. Sonunda Urve onlara, “Hayır! Yemin ederim ki bu ayak, Resullahın ayağı olmamakla beraber, Ömerden başkasınınki de değildir.” dedi. Bize Veki b. el-Cerrah, el-Fadl b. Dükeyn ve Muhammed b. Abdullah el-Esedi haber verdiler; dediler ki: Bize Süfyan haber verdi. O Kays b. Müslimden, o da Tarık b. Şihabdan, onun şöyle dediğini rivayet etti: Ümmü Eymen, Ömerin yaralandığı gün, “İşte bu gün İslam zayıfladı.” dedi. [Ravi] dedi ki: Tarık b. Şihab, “Ömerin görüşü, bir adamın kesin bilgisi gibiydi.” dedi. Bize İshak b. Süleyman er-Razi haber verdi; dedi ki: Ben Halef b. Halifeden bize anlatırken dinledim. O, babasından o, Şehr b. Havşebden o da, Abdurrahman b. Ganemden şöyle dediğini rivayet etti: Ömerin vefat ettiği gün [Abdurrahman] dedi ki: “Bugün İslam, geri gider hale geldi. Çölde yaşayıp da düşmanın kendisini aradığı bir adam yoktur ki, yanına birileri geldiğinde ona, Elinden geldiğince, İslamdan uzaklaşmaya ve ondan kaçınmaya çalış! demiş olmasın.” Bize Muhammed b. Ubeyd et-Tanafisi haber verdi; dedi ki: Bize Salim el-Muradi haber verdi; dedi ki: Bize arkadaşlarımızdan biri haber verdi; dedi ki: Abdullah b. Selam Ömerin üzerine henüz namaz kılınmış olduğu halde gelip, “Yemin olsun ki, siz onun üzerine namaz kılmada önüme geçmiş olsanız da, onu övmede beni geçemezsiniz!” dedi ve Ömerin cenazesinin üzerinde bulunduğu teskerenin yanında durarak, “Sen ne iyi bir Müslümandın ya Ömer! Hakta oldukça cömert, batılda oldukça cimriydin. Allahın rızası konusunda sen memnun olur, Onun gazabı konusunda da, öfkelenirdin. Bakışların iffetli, özün temizdi. Hiçbir zaman meddah olmadığın gibi, asla gıybetçi de olmadın!” dedikten sonra oturdu. Bize Süfyan b. Uyeyne anlattı, dedi ki: Cafer b. Muhammedi, kendi babasından haber verirken dinledim. Umarım [inşallah] o da Cabirden rivayet ederek dedi ki: Ömer kefenlenmişken Alinin, onun cenazesinin yanına gelerek, güzel bazı şeyler söyledikten sonra, “Allah, yeryüzü sayfasına, aranızda şu kefenlemiş olan bu zattan, bana daha sevimli birisini bırakmadı.” dediğini duydum. Bize Muhammed b. Sad anlattı; dedi ki: Bize arkadaşlarımızdan biri haber verdi. O Süfyan b. Uyeyneden bu hadisini duyduğunu rivayet etti. O Cafer b. Muhammedden, o babasından, o da Cabir b. Abdullahtan rivayet ederek –şüpheye düşmeden- şöyle söylediğini rivayet etti: Ali, Ömerin yanına gelince, “Allah sana rahmet eylesin. Allah, yeryüzü sayfasına, aranızda şu kefenlenmiş olan zattan bana daha sevimli birisini bırakmadı.” dedi. Bize Enes b. İyad el-Leysi haber verdi. O Cafer b. Muhammedden, o da babasından şunu rivayet etti: Ömerin yıkanıp kefenlenmesinden ve teskere üzerine konulmasından sonra Ali, cenazesinin yanı başında durup onu överek şöyle dedi: “Yemin olsun ki, Allah yeryüzü sayfasına, libasla kefenlenmiş olan şu zattan bana daha sevimli bir adam bırakmamıştır.” Bize Ubeydin iki oğlu olan Yala ile Muhammed haber verdiler; dediler ki: Bize Haccac b. Dinar el- Vasıti haber verdi. O da Ebu Caferden şöyle dediğini rivayet etti: Ömer kefenlenmiş olduğu halde Ali, onun cenazesinin yanına gelip, “Allahın, yeryüzü sayfasına bırakmış olduğu insanlar arasında, kefenlenmiş olan bu zattan bana daha sevimli gelen bir insan bulunmamaktadır.” dedi. Bize Yezid b. Harun haber verdi; dedi ki: Bize Fudayl b. Merzuk haber verdi. O Cafer b. Muhammedden, o da babasından şöyle dediğini rivayet etti: Ömer kefenlenmiş olduğu halde Ali ona bakarak; “Allah şu yeryüzü gibi sayfasında, kefenlenmiş olan bu kişiden bana daha sevimli birisini yaratmadı.” dedi. Bize İshak b. Yusuf el-Ezrak haber verdi; dedi ki: Bize Ebu Bişr Verka b. Ömer haber verdi. O Amr b. Dinardan, o Ebu Caferden o da Aliden bunun benzerini rivayet etmiştir. Bize el-Fadl b. Dükeyn haber verdi; dedi ki: Bize Abdülvahid b. Eymen haber verdi; dedi ki: Bize Ebu Cafer şunu haber verdi: Ömer vefat edip kefenlendikten sonra Ali gelerek şöyle dedi: “Allah sana rahmet eylesin! Allaha yemin ederim ki, Allah yeryüzü sayfasına, senin sayfandan bana daha sevimli gelen bir adam bırakmamıştır.” Bize Halid b. Mahled haber verdi; dedi ki: Bana Süleyman b. Bilal anlattı; dedi ki: Bana Cafer b. Muhammed anlattı. O da babasından şöyle dediğini rivayet etti: Ömer, yıkanıp kefenlenmiş olarak teskere üzerine konulduğu zaman Ali, başucunda durarak, “Allah yeryüzü sayfasına, bu kefenlenmiş olan zattan bana daha sevimli gelen birisini bırakmamıştır.” dedi. Bize Said b. Mansur haber verdi; dedi ki: Bize Yunus b. Ebu Yakup el-Abdi haber verdi; dedi ki: Bana Avn b. Ebu Cuhayfe anlattı. O da babasından şöyle dediğini rivayet etti: Ben, kefenlenmiş olduğu halde Ömerin yanındayken Ali, kefeni yüzünün üzerinden kaldırarak; “Ey Ebu Hafs! Allah sana rahmet eylesin. Nebiden sonra, Allah yeryüzü sayfasına, bana göre senden daha sevimli birisini bırakmamıştır.” dedi. Bize el-Fadl b. Dükeyn haber verdi; dedi ki: Bize Bessam es-Sayrafi haber vedi; dedi ki: Zeyd b. Alinin şöyle dediğini duydum: Ali, Ömeri kastederek, “Allah kendisinin yeryüzü sayfasına, bu kefenlenmiş olan zattan başka, bana daha sevimli gelen birisini bırakmamıştır.” dedi. Bize arim b. el-Fadl haber verdi; dedi ki: Bize Hammad b. Zeyd haber verdi. O Eyyub, Amr b. Dinar ve Ebu Cehdamdan şöyle dediklerini rivayet etti: Ömer vefat ettiğinde, Ali yanına gelerek, “Allah sana rahmet eylesin, Allah, yeryüzü sayfasına bu kefenlenmiş olan adamdan bana daha sevimli olan hiç bir kimse bırakmamıştır.” dedi. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Kays b. er-Rebi anlattı. O, Kays b. Müslimden o da, İbn el-Hanefiyyeden şöyle dediğini rivayet etti: Ömer kefenlenmiş olduğu halde, babam yanına geldiğinde, “Allah yeryüzü sayfasına, bana bu kefenlenmiş olan insandan daha sevimli olan birisini bırakmamıştır.” dedi. Bize el-Fadl b. Anbese el-Hazzaz el-Vasıti haber verdi; dedi ki: Bize Şube anlattı. O, el-Hakemden o da Zeyd b. Vehbden şöyle dediğini rivayet etti: Biz, İbn Mesudun yanına gitmiştik. Ömerden bahsederken öyle bir ağladı ki, çakıl taşları bile onun gözyaşlarıyla ıslandı ve dedi ki: “Ömer, İslamın sağlam bir kalesi idi. İnsanlar oraya girdiklerinde, çıkmak istemezlerdi, Ömer vefat edince de, o kale delindi ve insanlar da İslamdan çıkmaya başladılar.” Bize İshak b. Yusuf el-Ezrak haber verdi; dedi ki: Bize Abdülmelik (yani İbn Ebu Süleyman) haber verdi. O Vasıl el-Ahdebden, o da Zeyd b. Vehbden şöyle dediğini rivayet etti: Ben İbn Mesuda gelerek, kendisinden Allahın Kitabından bir ayet okumasını rica ettim. O da bana şöyle şöyle okumamı söyledi. “Ömer, sizin okutturduğunuzun hilafına, bana böyle, böyle okumamı söyledi.” dedim. [Zeyd] dedi ki: “[Ömerden böyle bahsedince]İbn Mesud öyle bir ağladı ki, gözyaşları çakıl taşlarının arasına kadar indi ve dedi ki: “Sen Ömerin sana okuttuğu gibi oku! Yemin ederim ki, onun okuyuşu es- Seylehan yolundan daha açıktır. Ömer, İslam için sağlam bir kale gibiydi. [O, hayattayken] oraya girmiş olan İslam, bir daha oradan çıkmazdı. Ancak Ömer şehit edilince kale delindi. İslam da oradan çıkıp, bir daha da oraya girmedi.” Bize Süleyman b. Harb haber verdi; dedi ki: Bize Hammad b. Zeyd haber verdi. O Abdullah b. el- Muhtardan, o asım b. Behdeleden, o da Ebu Vailden şöyle dediğini rivayet etti: Abdullah b. Mesud yanımıza gelerek, Ömer için uzun uzadıya ağladı. Onun hiçbir zaman bu kadar çok ağladığını ve üzgün olduğunu görmemiştim. Sonra dedi ki: “Eğer Ömerin bir köpeği sevdiğini görsem, ben de onu severdim. Yemin ederim ki, koca dikenli ağaçlar bile Ömeri kaybetmenin acısını duymuşlardır.” Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Beredan b. Ebün-Nadr anlattı. O da Seleme b. Ebu Seleme b. Abdurrahman b. Avfdan şöyle dediğini rivayet etti: Ömer b. el-Hattab vefat ettiğinde, Said b. Zeyd b. Amr b. Nüfeyl ağladı. Kendisine, “Niçin bu kadar ağlıyorsun?” denildiği zaman, “Hak ehli, haktan uzak kalmayıversin, bugün İslamın durumu zayıflamıştır.” dedi. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Said b. Zeydin evladından Abdülmelik b. Zeyd anlattı. O da babasından şöyle dediğini rivayet etti: Bir gün, Said b. Zeyd, hüngür, hüngür ağlayınca, adamın birisi ona, “Ya Ebu Aver! Neden bu kadar ağlıyorsun?” diye sordu. O da, “Ben İslama ağlıyorum. Ömerin ölümü, İslamda kıyamete kadar kapanmayacak büyük bir gedik açmıştır.” dedi. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Abdurrahman b. İbrahim el-Mürri anlattı. O İsa b. Ebu Atadan, o da babasından şöyle dediğini rivayet etti: Ebu Ubeyde b. el-Cerrah, bir gün Ömerden bahsederken dedi ki: “Ömer ölürse, İslam da zayıflar. Ben Ömerden sonra, güneşin üzerine doğduğu veya battığı hiçbir şeyin benim olmasını istemediğim gibi, kendisinden sonra hayatta kalmayı da hiç istemem.” dedi. Birisi, “Niçin?” deyince; “Sağ kalırsanız, dediklerimi göreceksiniz! Kendisinden sonra halife olacak kişi, eğer Ömerin onlardan istediğini istese, ona itaat etmeyecek ve ona tahammül etmeyecekler; eğer bunda gevşeklik yaparsa, onu öldürecekler.” dedi. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana İsmail b. İbrahim b. Ukbe anlattı. O Ziyad b. Ebu Beşirden, o da el-Hasandan şöyle dediğini rivayet etti: Ömerin ölümünden dolayı kendilerinde bir acı hissetmeyen bir hane halkı varsa o halk, kötü bir hane halkıdır. Bize İshak b. Süleyman er-Razi haber verdi. O, Ebu Sinandan o da, Amr b. Mürreden şöyle dediğini rivayet etti: Huzeyfe dedi ki: “Belaları, size yaklaştırıp da, sadece birkaç fersah kadar ötede bırakan şey, Allahın, hakkında karar verdiği bir kişinin (Ömeri kastederek) ölümünden başka bir şey değildir.” Bize İshak b. Süleyman er-Razi haber verdi. O, Cafer b. Süleymandan o, da Ebüt-Teyyahdan o, Zehdem el-Cermiden o da, Huzeyfeden, Ömerin vefat ettiği gün şöyle dediğini rivayet etti: “Bugün Müslümanlar, İslamın sınırlarını artık terk etmişler demektir. [Ravi] dedi ki: Zehdem, “İslam bölgesinden göç eden edene olacaktır.” dedi. Huzeyfe şöyle devam etti: “Şu toplum, aralarında sarp, engebeli bir bölge olacak şekilde, hakkı terk edecek; o derece ki, insanlar, dinlerine dönmek isteseler bile, ona dönemeyeceklerdir.” Bize el-Fadl b. Dükeyn ile Muhammed b. Abdullah el-Esedi haber verdiler; dediler ki: Bize Süfyan haber verdi. O, Mansurdan o, Ribi b. Hiraştan, o da Huzeyfeden şöyle dediğini rivayet etti: Ömer döneminde İslamın durumu, karşıdan geldikçe sürekli yaklaşan bir adamın durumu gibiyken, onun vefatından sonra ise, sırtını dönmüş gittikçe sürekli uzaklaşan bir adamın durumuna benzedi. Bize Yahya b. Abbad haber verdi; dedi ki: Bize Malik (yani İbn Miğvel) haber verdi; dedi ki: Ben, Mansur b. Mutemirden, onun, Ribi b. Hiraştan veya Ebu Vailden rivayet ederek onun şöyle dediğini duydum: Huzeyfe dedi ki: “Ömerin döneminde, İslamın durumu, karşıdan geldikçe sürekli yaklaşan bir adamın durumu gibiyken, Onun vefatından sonra ise, sırtını dönmüş gittikçe sürekli uzaklaşan bir adamın durumuna benzedi.” Bize arim b. el-Fadl, haber verdi; dedi ki: Bize Said b. Zeyd haber verdi. O Ebüt-Teyyahtan, o da Abdullah b. Ebül-Hüzeylden şöyle dediğini rivayet etti: Ömer b. el-Hattab öldürüldüğü zaman Huzeyfe dedi ki: “Bu gün insanlar, İslam çevresini terk etmiş demektir. Yemin ederim ki, bu toplum o kadar maksattan sapacaktır ki, esas hedef ile kendileri aralarında sarp, engebeli bir alan oluşacak. Neticede o hedefi ne görebilecekler, ne de ona yol bulabilecekler.” [Ravi] dedi ki: Abdullah b. Ebül-Hüzeyl, “Diyardan göç eden edene olacaktır.” dedi. Bize Muhammed b. Abdullah el-Ensari, Abdullah b. el-Bekir es-Sehmi ve Abdülvehhab b. Ata el-İcli haber verdiler; dediler ki: Bize Humeyd et-Tavil haber verdi; dedi ki: Enes b. Malik dedi ki: Ömer b. el-Hattab yaralandığı zaman, Ebu Talha dedi ki: “Gerek şehirde, gerek çölde hiçbir Arap evi yoktur ki, Ömerin ölümüyle oraya bir noksanlık girmiş olmasın!” Bize Yezid b. Harun haber verdi; dedi ki: Bize Hammad b. Seleme haber verdi. O Sabit el-Bünaniden, o da Enes b. Malikten şunu rivayet etti: Şura üyeleri bir araya gelip de Ebu Talha onların ne yaptıklarını görünce, “Ben sizin hilafeti savunmanızın, onda rekabet etmenizden daha korkutucu olacağından endişe ediyorum. Yemin ederim ki, hiçbir ev yoktur ki, Ömerin vefatıyla ondan dünya ve din işlerinden bir şey eksilmiş olmasın!” dedi. Yezid, “Bildiğim kadarıyla böyle söyledi” dedi. Bize Muhammed b. Ubeyd et-Tanafisi ile Kabisa b. Ukbe haber verdiler; dediler ki: Bize Harun el- Berberi, Abdullah b. Ubeyd b. Umeyrden, o da Ayşeden şöyle dediğini rivayet etti: “Ben geceleyin, kendisini insi olarak görmediğim birisinin, Ömerin vefatı üzerine şöyle dediğini duydum: Allah, Emirül-Mümininin mükafatını versin, O, Allahın parçalanmış yeryüzündeki mübarek kudret elidir. Kim yürüyerek veya devekuşunun kanatlarına binerek, Dün ileri sürdüğün şeylere ulaşmak isterse, elbette o, geride bırakılmış olacaktır. Birçok önemli şeyleri yerine getirdin, sonra da patlak vermeden bazı felaketleri, Henüz patlamamış olan tomurcuklarında bıraktın. Bize Affan b. Müslim ile Süleyman b. Harb haber verdiler; dediler ki: Bize Hammad b. Zeyd haber verdi. Eyyub, İbn Ebu Müleyke ile Yezid b. Hazimden, onlar da Süleyman b. Yesardan cinlerin Ömerin üzerine şöyle ağıt yaktıklarını söyledi: Ey Emir! Sana selam olsun! Yırtılmış yeryüzü üzerindeki Allahın kudret eli ne mübarektir! Sen, birçok felaketleri de henüz patlamamış olan tomurcuklarında bırakıverdin. Eyyub, “Beyitte geçen (bevaik) kelimesi, (beraic) şeklindedir.” derken, Yezid ise, Süleymandan yaptığı rivayete göre (bevaika fi ekmamiha lem tüfettak) şeklinde olacağını söylemiştir. Kim koşar veya bir deve kuşunun kanatlarına binerek senin öne çıkardığın şeylere ulaşmak isterse, o, geride bırakılmış demektir. Medinede öldürülüp de, o sebeple yeryüzünün karanlıklar içinde sarsıldığı kişiden (Ömerden) sonra, deve dikeni mi daha sürükleyici olacak? Affan hadisinde dedi ki: “asım el-Esedi de şöyle demiştir: Benim en fazla korktuğum şey, onun vefatının sarıgözlü, yere bakan bir kaplanın iki pençesi arasında olmasıydı. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Süleyman b. Bilal anlattı. O Yahya b. Saidden, o da Amre bt. Abdurrahmandan şöyle dediğini rivayet etti: Ömer vefat ettiğinde, üzerine ağlanılmıştır. Bize el-Mualla b. Esed haber verdi; dedi ki: Bize Vüheyb b. Halid haber verdi. O da Musa b. Salimden şöyle dediğini rivayet etti: Bana Abdullah b. Ubeydullah b. el-Abbas anlattı; dedi ki: Abbas, Ömerin sıkı bir dostuydu. Ömer yaralanıp vefat edince, Ömeri rüyada görmeye dair Allaha dua etti. Bir yıl sonra onu rüyada terini siler bir durumda gördü ve kendisine, “Ne yaptın?” dedi. O da, “Bu benim boş zamanımdır. Eğer son derece merhamet ve şefkat sahibi olarak Allaha, kavuşmamış olsaydım, evim başıma yıkılırdı.” dedi. Bize Affan b. Müslim ile Süleyman b. Harb haber verdiler; dediler ki: Bize Hammad b. Zeyd haber verdi; dedi ki: Bize Ebu Cehdam haber verdi; dedi ki: Bana Abdullah b. Ubeydullah b. Abbas; Abbasın şöyle dediğini anlattı: Ömer benim sıkı bir dostum idi. Vefat ettiğinde onu rüyada bana göstermesi için bir yıl boyunca, Allaha dua ederek bekledim. Diğer yılın başında, kendisini alın terini siler bir vaziyette gördüm. Kendisine; “Ya Emirül-Müminin! Rabbin sana nasıl muamele etti?” dedim. “Bu benim boş zamanlarımdır. Eğer son derece şefkatli ve merhametli olarak Rabbime kavuşmamış olsaydım, evim başıma yıkılırdı.” dedi. Bize Ahmed b. Abdullah b. Yunus haber verdi; dedi ki: Bize Ebu Şihab haber verdi; dedi ki: Bize Yahya b. Said haber verdi. O Muhammed b. Umareden, o da İbn Abbastan şöyle dediğini rivayet etti: Ben, Ömeri bana göstermesi için bir yıl boyunca Allaha dua ettim. Onu rüyada gördüğümde, şöyle diyordu: “Eğer Ona, Rahim bir Rab olarak kavuşmamış olsaydım, evim başıma yıkılırdı.” Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Mamer anlattı. O Katadeden, o da İbn Abbastan şöyle dediğini rivayet etti: Bir yıl boyunca Ömeri bana göstermesi için Allaha dua ettim. Bir yıl sonra kendisini rüyada görünce, “Ne ile karşılaştın?” dedim. “Sonsuz şefkat ve merhamet sahibi olarak Allaha kavuştum. Eğer Onun sonsuz rahmeti olmasaydı, tahtım başıma yıkılırdı.” dedi. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Mamer anlattı. O ez-Zühriden, o da İbn Abbastan şöyle dediğini rivayet etti: Bir yıl boyunca Ömeri bana rüyada göstermesi için Allaha dua ettim. Bir yıl sonra kendisini rüyada, alın terini silerken gördüm. “Ben, şu anda, hamamdan veya benzeri bir yerden çıktım.” diyordu. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Abdullah b. Ömer b. Hafs anlattı. O da Ebu Bekir b. Ömer b. Abdurrahmandan şöyle dediğini rivayet etti: Salim b. Abdullahın şöyle dediğini duydum: Ensardan bir adamın şöyle dediğini duydum: Ömeri bana rüyada göstermesi için on yıl Allaha dua ettim. Kendisini, rüyada alın terini silmekte olduğunu görünce; “Ya Emirül-Müminin ne yaptın?” diye sordum. “Şu anda işi gücü bıraktım. Eğer Rabbimin rahmeti olmasaydı, helak olurdum.” dedi. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Mamer anlattı. O ez-Zühriden, o İbrahim b. Abdurrahman b. Avftan, o da babasından şöyle dediğini rivayet etti: Ben, Hacdan dönmekteyken, (develerin) sulama yerinde bir müddet uyumuştum. [Babam] uyanınca, “Vallahi biraz önce, Ömeri rüyada gördüm. Yürüyerek bize doğru geliyordu. Yanı başımda uyumakta olan Ümmü Külsum bt. Ukbeye ayağıyla vurarak onu uyandırdıktan sonra dönüp gitti. Halk da onun ardına düştü. Ben de onların arasına katılmak üzere elbiselerimi istedim ve giyinerek peşine düştüm. Kendisine ilk ulaşan ben oldum. Kendisine yetişince, hasret çekerek dedim ki: “Vallahi ya Emirül-Müminin, gidişin insanlara çok ağır geldi. Hiçbir kimse yoktur ki, sana ulaşma hasretini çekmiş olmasın! Ben de hasretle sana ulaştım.” dedim. Ömer de dedi ki: “Ben acele ettiğimi zannetmiyorum.” [Abdurrahman devam ederek] Abdurrahmanın nefsi, yed-i kudretinde olan Allaha yemin ederim ki o [rüyada gördüklerim], onun [Ömerin] amelidir.”