Bize Ubeyd et-Tanafisinin çocukları Yala ve Muhammed, Muhammed b. Musa el-Absi ve Muhammed b. Abdullah b. ez-Zübeyr el-Esedi haber verdiler. Onlar Mücemmi b. Yahya el-Ensariden, o Abdullah b. İmrandan, o da Ensardan bir adamdan rivayet etti; dedi ki: Kendisi, Resulallahın vasıflarını, Kufe mescidinde kılıcının bağıyla kuşanmış bulunan Aliye sordu. Ali şöyle dedi: “Resulallahın yüzü kırmızıya çalar şekilde beyaz renkteydi. Gözleri siyah; (vücudundaki) tüyleri seyrekti. Sakalı sıktı; yanakları düz; saçları kulak memelerini geçiyordu. Göğsünden göbeğine doğru inen ince bir tüy şeridi vardı. Onun boynu gümüşten bir ibrik gibiydi. Gerdanlığından göbeğine kadar kılıç gibi inen kılları vardı. Karnında ve göğsünde bunlardan başka kıllar yoktu. El ve ayak parmakları kalınca idi. Yürürken, sanki bir yokuştan inercesine önüne eğilirdi. Ayağa kalktığı zaman bir kayadan kopar gibi hızlı kalkardı. Bir kimseye yöneldiğinde, yalnız başını çevirerek değil, bütün vücudu ile onun tarafına dönerdi. Yüzündeki ter tanecikleri inci gibi parlardı. Kuşkusuz onun terinin kokusu, en keskin misk kokusundan daha güzeldi. O ne uzun boylu, ne de kısa boylu idi. Aciz olan biri değil; cimri de değildi. Ondan önce de sonra da onu gibi birisini görmedim. Allahın salat ve selamı onun üzerine olsun.” Bize Yezid b. Harun, Yahya b. Abbad ve el-Hasan b. Musa haber verdiler; dediler ki: Bize Hammad b. Seleme haber verdi. O Abdullah b. Muhammed b. Akilden, o Muhammed b. Aliden (İbn Hanefiyyeden), o da babası Ali b. Ebu Talibden (k) rivayet etti; dedi ki: Resulallahın başı büyükçe olup gözleri iri ve kirpikleri uzundu. Gözleri kırmızıya çalar şekilde beyaz, sakalı gür ve yüzü nurani beyazdı. Yürürken sanki bir yokuştan inercesine önüne eğilirdi. Bir kimseye baktığında bütün vücuduyla ona yönelirdi. El ve ayak parmakları kalıncaydı. Bize el-Fadl b. Dükeyn ve Haşim b. el-Kasım haber verdiler; dediler ki: Bize el-Mesudi haber verdi; dedi ki: Bize Osman b. Abdullah b. Hürmüz haber verdi. O Nafi b. Cübeyr b. Mutimden, o da Ali b. Ebu Talibden (k) rivayet etti; dedi ki: Resulallah ne uzun, ne de kısa boyluydu. Başı ve sakalı büyükçe olup el ve ayak parmakları kalınca idi. Rengi kırmızıya çalar şekilde beyazdı. Kemiklerinin eklem yerleri ile omuz başları iri yapılıydı. Göğsünden göbeğine kadar bir şerit gibi uzanan tüyleri vardı. Yürürken sanki bir yokuştan inercesine önüne eğilirdi. Ne öncesinde ne de sonrasında onun benzerini görmedim. Bize Said b. Mansur haber verdi; dedi ki: Bize Nuh b. Kays el- Huddani haber verdi; dedi ki: Bana Halid b. Halid et-Teymi anlattı. O Yusuf b. Mazin er-Rasibiden rivayet etti; dedi ki: Bir adam Ali b. Ebu Talibe, “Resulallahı bize tavsif et.” dedi. Bunun üzerine Ali b. Ebu Talib şöyle dedi: “Resulallah çok uzun boylu değildi; fakat orta boyun üzerindeydi. İnsanlarla beraber geldiği zaman onlardan uzun görünürdü. Çok parlak bir beyazlığı vardı. Başı büyükçe olup beyaz ve aydınlıktı. Kirpikleri uzun, el ve ayak parmakları kalınca idi. Yürüdüğü zaman sanki bir yokuştan inercesine kuvvetlice ve hızlı yürürdü. Yüzündeki ter tanecikleri inci gibi parlardı. Ondan önce de sonra da onun benzerini görmedim.” Bize Said b. Mansur ve el-Hakem b. Musa haber verdiler; dediler ki: Bize İsa b. Yunus haber verdi. O Gufrenin mevlası Ömerden rivayet etti; dedi ki: Bana Alinin evladından İbrahim b. Muhammed anlattı; dedi ki: Ali, Resulallahı anlattığı zaman şöyle derdi: “Resulallah çok uzun boylu da değil, çok kısa boylu da değildi. İnsanların orta boylusu idi. Saçları kıvırcık olmayıp düz de değildi; saçları dalgalıydı. Şişman değildi; yüzü fazla değirmi ve etli olmayıp beyaz bir yuvarlaklığı vardı. Rengi kırmızıyla karışık beyazdı. Gözleri oldukça siyah, kirpikleri uzundu. Kemiklerinin eklem kısımları irice, omuz başları kalıncaydı. Vücudu kıllı değildi. Göğsünden göbeğine kadar bir şerit gibi uzanan tüyleri vardı. El ve ayak parmakları kalınca idi. Yürüdüğü zaman bir yokuştan iner gibi kuvvetlice yürür ve hafifçe öne eğilirdi. Bir kimseye baktığı zaman bütün vücuduyla iltifat ederdi. Kürek kemikleri arasında nübüvvet mührü vardı. O peygamberlerin sonuncusudur. O insanların en cömert gönüllüsü, en doğru sözlüsü, en yumuşak tabiatlısı ve en arkadaş canlısıydı. Kendisini ansızın görenler onun heybeti karşısında sarsıntı geçirirler; fakat üstün vasıflarını bilerek sohbetinde bulunanlar ise onu her şeyden daha çok severlerdi. Onun güzelliklerini anlatmaya çalışan kimse, Ben ondan önce de ondan sonra onun benzerini görmedim. derdi.” Bize Said b. Mansur haber verdi; dedi ki: Bize Halid b. Abdullah haber verdi. O Ubeydullah b. Muhammed b. Ömer b. Aliden, o babasından, o da dedesinden rivayet etti; dedi ki: Ali b. Ebu Talibe, “Ey Ebül-Hasan! Bize Peygamberi anlat.” denildi. Bunun üzerine Ali (r) şöyle dedi: “Resulallah kırmızıya çalar şekilde beyazdı. Kirpikleri uzun, göz bebeği siyahtı. Ne uzun, ne de kısaydı, fakat uzuna daha yakındı. Omuz başları iri yapılıydı. Göğsünden göbeğine kadar bir şerit gibi uzanan tüyleri vardı. Saçları kıvırcık olmayıp düz de değildi. El ve ayak parmakları kalınca idi. Yürürken bir yokuştan iner gibi önüne eğilirdi. Yüzündeki ter tanecikleri inci gibi parlıyordu. Ondan önce de, ondan sonra da onun benzerini görmedim.” Bize Muhammed b. Ömer el-Eslemi haber verdi; dedi ki: Bana Abdullah b. Muhammed b. Ömer b. Ali b. Ebu Talib anlattı. O babasından, o dedesinden, o da Aliden nakletti; dedi ki: Resulallah beni Yemene gönderdi. Bir gün insanlara hitap ediyordum; o sırada Yahudi alimlerinden birinin elinde Tevratın bir bölümü vardı, ona bakıyordu. Beni çağırdı ve “Bize Ebül-Kasımı anlat.” dedi. Bunun üzerine Ali (r) şöyle dedi: “Resulallah ne kısa ne de çok uzun boylu idi. Saçları ne kıvırcık ne dümdüzdü; siyah ve dalgalıydı. Başı büyük, yüzünün rengi kırmızıya çalar şekilde beyazdı. Omuz başları iri yapılıydı. El ve ayak parmakları kalıncaydı. Göğsünden göbeğine kadar uzun bir şerit gibi uzanan tüyleri vardı. Gerdanlığından göbeğine kadar inen kıllar bunlardı. Kirpikleri uzun, kaşları birbirine yakındı. Yürüdüğü zaman sanki bir yokuştan inercesine önüne eğilirdi. Ondan önce de ondan sonra da onun benzerini görmedim.” Ali (r) (bunları söyledikten sonra) sustu. Ali (r) dedi ki: Sonra Yahudi alimi bana, “Daha başka?” dedi. Ali (r), “Bunlar aklıma gelenler.” dedi. Yahudi alimi şöyle dedi: “Gözünde kırmızılık vardır; sakalı ve ağzı güzeldir. Kulakları tamdır. Geldiğinde bütün vücuduyla gelir, gittiği zaman da bütün vücuduyla gider.” Bunun üzerine Ali (r), “Evet, vallahi bunlar da onun vasıflarıdır.” dedi. Bunun üzerine Yahudi alimi, “Bir şey daha var.” dedi. Ali (r), “O nedir?” diye sordu. Yahudi alimi, “Onda bir eğiklik vardır.” dedi. Ali (r), “İşte o benim sana söylediğimdir; yani (yürürken) bir yokuştan iner gibi önüne eğilmesidir.” dedi. Yahudi alimi şöyle dedi: “Ben bu vasıfları dedelerimin kitaplarında görüyorum. Bizim gördüğümüz kadarıyla o şahıs Allahın haremi yani evinin bulunduğu güvenli yerde peygamber olacak; sonra kendisinin haram kılacağı bir hareme hicret edecek. Orası onun için, tıpkı Allahın haremi gibi bir harem olacaktır. Yine onun hicret yerindeki yardımcılarının (Ensar), Amr b. amirin soyundan hurma sahibi kimseler olduğunu ve daha önce bu toprakların sahiplerinin Yahudiler olduğunu da görüyoruz.” [Dedi ki:] Ali (r), “İşte o, Resulallahtır .” dedi. Bunun üzerine Yahudi alimi şöyle dedi: “Ben kesin olarak şehadet ederim ki, o Allahın nebisi ve bütün insanlara gönderilmiş bir elçisidir. Ben bu şehadet üzerine yaşayacak ve bunun üzerine ölecek ve inşaallah bu şehadet üzerine dirileceğim.” [Dedi ki:] O Yahudi alimi Aliye (r) gelirdi. Ali (r) ona Kuran öğretir ve şeriatın kurallarını ona bildirirdi. Sonra Ali (Yemenden) çıktı, fakat Yahudi alimi, Resulallaha inanan ve onu tasdik eden bir mümin olarak Ebu Bekirin (r) hilafeti döneminde vefat edinceye kadar orada yaşamaya devam etti. Bize Man b. İsa el-Eşcai haber verdi; dedi ki: Bize Malik b. Enes haber verdi. Bize ayrıca Abdullah b. Mesleme b. Kaneb ve Halid b. Mahled haber verdiler. Bunlar Süleyman b. Bilalden, bu ikisi de Rebia b. Ebu Abdurrahmandan rivayet ettiler; Rebia, Enes b. Malikten işitmiş; şöyle diyordu: Resulallah orta boylu bir adamdı. Çok uzun boylu değil, kısa da değildi. Yüzünün rengi kireç gibi beyaz olmayıp kara yağız da değildi. Saçları kıvırcık olmadığı gibi dümdüz de değildi. Bize Affan b. Müslim ve el-Hasan b. Musa haber verdiler; dediler ki: Bize Hammad b. Seleme haber verdi. O Sabitten, o da Enesten rivayet etti; dedi ki: Resulallahın yüzü kırmızı ile karışık pembe renkteydi. Yürüdüğü zaman hafifçe eğilirdi. Onun el ayasından daha yumuşak bir ipek ya da bir atlasa asla dokunmadım. Onun kokusundan daha güzel ne bir misk, ne de bir amber kokladım. Bize Yezid b. Harun ve Muhammed b. Abdullah el-Ensari haber verdiler; dediler ki: Bize Humeyd haber verdi; dedi ki: Enes dedi ki: Resulallahın el ayasından daha yumuşak bir kumaşa ya da halis bir ipeğe asla dokunmadım. Resulallahın kokusundan daha güzel bir misk ya da bir amber asla koklamadım. Bize Said b. Mansur ve Halef b. el-Velid haber verdiler; dediler ki: Bize Halid b. Abdullah haber verdi. O Humeydten, o da Enesten rivayet etti; dedi ki: Resulallahın rengi (esmer) nurani beyazdı. Onun kokusundan daha güzel bir misk ya da bir amber koklamadım. Bize Yezid b. Harun haber verdi; dedi ki: Bize Cerir b. Hazim haber verdi. O Katadeden, o da Enesten rivayet etti; dedi ki: Resulallahın ayakları büyük, teri çoktu. Ondan sonra onun benzerini görmedim. Bize el-Fadl b. Dükeyn haber verdi; dedi ki: Bize Mendel haber verdi. O Humeydten, o da Enesten rivayet etti; dedi ki: Resulallah kısa değildi, fakat uzun da değildi. Bize Amr b. asım haber verdi; dedi ki: Bize Hemmam haber verdi; dedi ki: Bize Katade haber verdi. O Enes b. Malikten ya da bir adamdan, o adam da Ebu Hüreyreden rivayet etti; dedi ki: Resulallahın avuçları ve ayakları irice, yüzü güzeldi. Ondan sonra onun benzerini görmedim. Bize Muhammed b. İsmail haber verdi. O Ebu Füdeyk ve Musa b. Davudtan, o İbn Ebu Zibden, o et-Tevemenin mevlası Salih b. Ebu Salihten rivayet etti. O, Ebu Hüreyrenin Resulallahı şöyle tavsif ettiğini rivayet etti: Pazıları geniş, kaşları gür ve birbirine yakındı. Omuz başları birbirinden uzaktı. Bütün vücuduyla gelir ve bütün vücuduyla giderdi. Anam babam ona feda olsun; o ağzı bozuk, kaba ve sokaklarda şamata çıkaran biri değildi. Bize Ebu Bekir b. Abdullah b. Ebu Üveys el-Medeni haber verdi. O Süleyman b. Bilalden, o Abdülmelik b. Kudame b. İbrahim el- Cumahiden, o Kudame b. Musadan, o da Muhammed b. Said b. el- Müseyyebden rivayet etti; dedi ki: Ebu Hüreyre, bir Arabiyi ya da Resulallahı görmemiş bir kimseyi gördüğü zaman şöyle derdi: “Size peygamberi anlatayım mı? Onun ayakları kalınca, gözleri (göz yuvaları) uzun ve böğürleri beyazdı. Bütün vücuduyla gelir ve bütün vücuduyla giderdi. Anam babam ona feda olsun; ondan önce ve ondan sonra onun benzerini görmedim.” Bize el-Hasan b. Musa ve ve Musa b. Davud haber verdiler. Onlar Ebu Lehiadan, o Ebu Yunustan, o da Ebu Hüreyreden rivayet etti; dedi ki: Resulallahtan daha güzel bir şey görmedim; sanki alnında güneş parlıyordu. Resulallahtan daha süratli yürüyen birisini görmedim; sanki yer önünde dürülüyordu. Biz kendimizi çok zorluyorduk, halbuki o farkında bile değildi. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Abdülmelik anlattı. O Said b. Ubeyd b. es-Sebbaktan, o da Ebu Hüreyreden rivayet etti; dedi ki: Resulallahın elleri ve ayakları irice idi. Baldırları kalın, kolları büyüktü. Omuz başları iri yapılı, omuzları birbirinden uzak, göğsü genişçe idi. Başındaki saçı ne kıvırcık ne de düzdü. Gözleri (göz yuvaları) uzuncaydı. Ağzı güzel, sakalı güzel ve kulakları mükemmeldi. Ne uzun ne de kısa; insanların orta boylusu idi. Yüz rengi bakımından insanların en güzeli idi. Bütün vücuduyla gelir ve bütün vücuduyla giderdi. Onun benzerini ne gördüm, ne de işittim. Bize Ahmed b. el-Haccac el-Horasani haber verdi; dedi ki: Bize Abdullah b. el-Mübarek haber verdi; dedi ki: Bize Üsame b. Zeyd haber verdi. Bize ayrıca İbnetü Karizin mevlası olan Musa b. Müslim haber verdi; dedi ki: Çoğu zaman Ebu Hüreyre Resulallahtan söz eder ve onu bana şöyle anlatırdı: “Kirpikleri sık ve uzun, böğürleri beyazdı. Bütün vücuduyla gelir ve bütün vücuduyla giderdi. Gözüm onun benzerini görmedi ve görmeyecektir.” Bize Ahmed b. el-Haccac haber verdi. O Abdullah b. el-Mübarekten, o Amr b. el-Haristen, o Ebu Yunustan, o da Ebu Hüreyreden rivayet etti; dedi ki: Resulallahtan daha güzel (bir insan) görmedim; sanki alnında güneş parlıyordu. Resulallahtan daha süratli yürüyen birisini görmedim; sanki yer önünde dürülüyordu. Biz kendimizi çok zorluyorduk, halbuki o farkında bile değildi. Bize Kudame b. Muhammed el-Medeni haber verdi; dedi ki: Bana Annem Fatıma bt. Mudar anlattı. O dedesi Haşrem b. Beşşardan rivayet etti; dedi ki: Beni amir kabilesinden bir adam Ebu Ümame el-Bahiliye geldi ve “Ey Ebu Ümame! Sen Arab bir adamsın; bir şeyi anlattığın zaman iyi anlatırsın. Resulallahı bana öyle bir anlat ki, onu görmüş gibi olayım.” dedi. Ebu Ümame dedi ki: “Resulallahın kırmızıya çalan bir beyazlığı vardı. Gözleri oldukça siyah, kaşları uzundu. Omuzları iri yapılı, kollarında ve göğsünde kıllar vardı. El ve ayak parmakları kalınca idi. Göğsünden göbeğine kadar bir şerit gibi uzanan tüyleri vardı. Ondan uzun adamlar da vardı, Ondan kısa olanlar da vardı. Üzerinde, pamuktan dokunmuş iki elbise vardı. Peştamalı (izarı), üç veya dört parmak diz altındaydı. Cübbesine (ridasına) sarıldığı zaman onu kuşatmıyordu. Ridasını koltukları altında topluyordu. Yürürken sanki bir yokuştan inercesine önüne eğilirdi. Döndüğü zaman bütün vücudu ile dönerdi. Omuzları arasında peygamberlik mührü vardı.” el-amiri dedi ki: “Sen bana Resulallahı öyle anlattın ki, eğer bütün insanların arasında olsaydı onu tanıyacaktım.” Bize Süleyman Ebu Davud et-Tayalisi haber verdi; dedi ki: Bize Şube haber verdi. O Simak b. Harbdan rivayet etti; dedi ki: Cabir b. Semüreden işittim şöyle diyordu: Resulallahın ağzı büyük ve ayak ökçesinin eti azdı. Bize Ubeydullah b. Musa ve el-Fadl b. Dükeyn haber verdiler; dediler ki: Bize İsrail haber verdi; kendisi, Resulallahı anlatan Cabir b. Semüreden işitmiş: Bir adam Cabire, “Resulallahın yüzü kılıç gibi parlak mıydı?” diye sordu. Cabir, “Onun yüzü güneş ve ay gibi yuvarlaktı.” dedi. Bize Affan b. Müslim ve Hişam Ebül-Velid et-Tayalisi haber verdi; dediler ki: Bize Şube haber verdi. O da Ebu İshaktan rivayet etti; dedi ki: el-Beradan işittim; şöyle diyordu: “Resulallah uzun ile kısa arasında orta boylu bir insandı. İki omzunun arası genişti.” Affan hadisinde dedi ki: “Saçları kulak memelerine kadar iniyordu. Üzerinde kırmızı bir elbise vardı.” Veki b. el-Cerrah bize haber verdi. O Süfyandan, o Ebu İshaktan, o da el-Beradan rivayet etti. Resulallahı anlatırken el-Bera şöyle dedi: İki omuzu birbirinden uzaktı. Ne kısa ne de uzundu. Bize el-Fadl b. Dükeyn haber verdi; dedi ki: Bize Züheyr haber verdi. O Ebu İshaktan rivayet etti; dedi ki: Bir adam el-Beraya, “Resulallahın yüzü kılıç gibi parlak değil miydi?” diye sordu. el-Bera, “Hayır ay gibiydi.” dedi. Bize Hevze b. Halife haber verdi; dedi ki: Bize Avf haber verdi. O Yezid el-Farisiden rivayet etti; dedi ki: İbn Abbas Basra valisi iken Resulallahı rüyada gördüm. İbn Abbasa, “Resulallahı rüyada gördüm.” dedim. İbn Abbas, “Resulallah , Şeytan kendisini bana benzetemez. Beni rüyada gören gerçekten beni görmüş gibi olur. buyurdu. Peki, gördüğün bu adamı anlatabilir misin?” dedi. Yezid el-Farisi dedi ki: “Evet, iki adam arasında gördüğüm adamı sana anlatabilirim: Cismi ve eti beyaza çalan esmer renkteydi. Ağzı güzel, gözleri kara, yüzü yuvarlak ve güzeldi.” Yezid eliyle göz ile kulak arasını göstererek, “Sakalı şurdan şuraya kadar, hatta boğazına kadar dolduruyordu.” dedi. Avf dedi ki: “Bu nasıl bir anlatımdır, bilmiyorum.” [Dedi ki:] Bunun üzerine İbn Abbas, “Eğer uyanık olarak Resulallahı görmüş olsaydın bundan daha fazla anlatamazdın.” dedi. Bize Ubeydullah b. Musa haber verdi. O İsrailden, o Osman b. el- Muğireden, o Mücahidden o da İbn Abbastan rivayet etti; dedi ki: Resulallah şöyle dedi: “Ben İsa, Musa ve İbrahimi gördüm. İsa kıvırcık saçlı, kırmızı ve göğsü genişti. Musa esmer ve iri yarı, sanki Hindlilere benziyordu.” Dediler ki: “Ey Allahın Resulü, ya İbrahim nasıldı?” Resulallah kendisini kastederek, “Arkadaşınıza bakın.” dedi. Bize Affan b. Müslim haber verdi; dedi ki: Bize Hammad b. Seleme haber verdi. O Davud b. Ebu Hindten rivayet etti; dedi ki: Bana Bir adam İbn Abbastan naklen anlattı; dedi ki: “Resulallah bir şeye bakmak istediği zaman bütün vücuduyla döner, yürüdüğü zaman da bütün vücuduyla yürürdü. Onda tembellik yoktu.” Bize Yezid b. Harun haber verdi; dedi ki: Bize el-Cüreyri haber verdi; dedi ki: Ebu Tufeyl ile birlikte Kabeyi tavaf ediyorduk. Ebu Tufeyl, “Benden başka Resulallahı gören kalmadı.” dedi. Dedim ki: “Sen onu gördün mü?” Ebu Tufeyl, “Evet!” dedi. Ben, “Peki, Resulallah nasıl birisiydi?” dedim. Ebu Tufeyl, “O beyaz ve güzeldi. Ne uzun boylu, ne de kısa; orta boylu idi.” dedi. Bize Halef b. el-Velid el-Ezdi haber verdi; dedi ki: Bize Halid b. Abdullah haber verdi. O el-Cüreyriden, o da Ebu Tufeylden rivayet etti; dedi ki: Ben kendisine, “Resulallahı gördün mü?” dedim. Ebu Tufeyl, “Evet! Yüzü güzel ve beyazdı.” dedi. Bize Yezid b. Harun haber verdi; dedi ki: Bize Misar haber verdi. O Abdülmelik b. Umeyrden, o da İbn Ömerden rivayet etti; dedi ki: Hiç kimseyi ne Resulallahtan daha cömert, ne ondan daha yardımsever, ne ondan daha cesur, ne de ondan daha temiz gördüm. Bize Muhammed b. Ömer el-Eslemi haber verdi; dedi ki: Bana Bükeyr anlattı. O Mismardan, o da Sadın mevlası Ziyaddan rivayet etti; dedi ki: Ben Sad b. Ebi Vakkasa, “Resulallah hiç (saçını, sakalını) boyadı mı?” diye sordum. Sad, “Hayır, hiç de ona önem vermezdi.” dedi. Sad, “Onun beyaz kılları, alt dudak ile çene altı arasındaki bölgede ve perçemindeydi. Eğer saymak isteseydim, onları sayabilirdim.” dedi. Ben kendisine, “Resulallah nasıldı?” dedim. Sad, “Ne kısa, ne de uzundu. Ne kireç gibi beyaz, ne de esmerdi. Saçları ne dümdüz ne de kıvırcıktı. Sakalı çok güzeldi. Alnı kılıç gibi parlak ve kırmızıya çalardı. Parmakları kalın, başı ve sakalı simsiyahtı.” Bize Halid b. Mahled el-Beceli haber verdi; dedi ki: Bize Abdullah b. Cafer haber verdi. O İsmail b. Muhammed b. Saddan, o amir b. Saddan, o da babasından rivayet etti; dedi ki: Resulallah sağ tarafa selam verirken, yanaklarının beyazlığı görününceye kadar dönerdi. Sol tarafa selam verirken de, yanaklarının beyazlığı görününceye kadar başını çevirirdi. Bize el-Fadl b. Dükeyn haber verdi; dedi ki: Bize Ebül-Ahvas haber verdi. O Eşasdan, yani İbn Süleymden rivayet etti; dedi ki: Beni Kinaneden bir şeyhten duydum. “Resulallah şöyle şöyledir.” diye anlatırken şöyle diyordu: “Beyazdı, orta boyluydu. Yüzü en güzel adamların yüzü gibi güzeldi.” Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Ferve b. Zübeyd anlattı. O el-Meribilerin mevlası Beşirden, o da Cabir b. Abdullahtan rivayet etti; dedi ki: Resulallah kırmızıya çalan bir beyazlığa sahipti. Parmakları kalındı. Ne uzun, ne de kısa idi. Saçları ne dümdüz, ne de kıvırcıktı. Yürüdüğü zaman insanlar arkasından koşarlardı. Onun benzeri asla görülemez. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Şeyban anlattı. O Cabirden, o da Ebu Tufeylden rivayet etti; dedi ki: Mekkenin fethi gününde Resulallahı gördüm, onun yüzünün bembeyazlığını ve saçının simsiyahlığını unutamam. Bazı adamlar ondan daha uzun, bazıları da ondan kısa idi. O yürüyor, insanlar da yürüyorlardı. Annem Havleye, “Bu kimdir?” dedim. Annem, “Bu, Resulallahtır .” dedi.” Ben, “Elbisesi ne renkti?” dedim. Ebu Tufeyl, “Onu (annemin cevabını) şu anda hatırlamıyorum.” dedi. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bize Şeyban anlattı. O Cabirden, o Ebu Salihten, o da Ümmü Hilalden rivayet etti; dedi ki: Ben Resulallahın karnını her gördüğümde, birbiri üzerine katlanmış kağıtları hatırlardım. Bize Ubeydullah b. Musa haber verdi; dedi ki: Bize b. Ubeyde haber verdi; dedi ki: Bize Eyyub b. Halid haber verdi. O da Peygamberi anlatan bir hadis nakleden adamdan rivayet etti; dedi ki: Vücudu, Resulallahın vücudu kadar parlak hiçbir insan görmedim. Sanki bir ay parçası gibiydi. Bize el-Fadl b. Dükeyn haber verdi; dedi ki: Bize Yusuf b. Suheyb haber verdi. O Abdullah b. Büreydeden rivayet etti; dedi ki: Resulallah insanların en güzel ayaklısı idi. Bize el-Fadl b. Dükeyn haber verdi; dedi ki: Bize Süfyan es-Sevri haber verdi. O ez-Zübeyrden, o da İbrahimden rivayet etti; dedi ki: Resulallah sol ayağını, dışı morarıncaya kadar öyle uzatırdı. Bize Ubeydullah b. Musa haber verdi. O İsrailden, o Cabirden, o da Muhammed b. Aliden rivayet etti; dedi ki: Resulallah çok güçlüydü. Bize Vehb b. Cerir, yani İbn Hazim haber verdi; dedi ki: Bize Übey haber verdi; dedi ki: el-Hasandan işittim; şöyle dedi: Resulallah insanların en cesuru, en cömerti, en güzeli, en beyazı ve en parlağı idi. Bize Ubeydullah b. Musa anlattı; dedi ki: Bize Hasan b. Salih haber verdi. O Simaktan, o da İkrimeden rivayet etti; dedi ki: Resulallah bıyıklarını kısaltırdı. [Dedi ki:] İkrime, “Resulallahtan önce İbrahim Halil bıyıklarını kısaltırdı.” dedi. Bize Veki b. el-Cerrah haber verdi. O Misardan, o da Avftan rivayet etti; dedi ki: Resulallah gülmez, sadece tebessüm ederdi. Bir şeye bakmak istediği zaman bütün vücuduyla dönerdi. Bize Affan b. Müslim haber verdi; dedi ki: Bize Said b. Yezid haber verdi; dedi ki: Bize Ebu Süleyman haber verdi. O bir adamdan, o da Ayşeden (r) rivayet etti; dedi ki: Resulallah bir şeye bakmak istediğinde bütün vücuduyla dönerdi. Bize Haşim b. el-Kasım haber verdi; dedi ki: Bize el-Hüsam b. Misak haber verdi. O da Katadeden, rivayet etti; dedi ki: Allah güzel yüzlü ve güzel sesli olmayan hiçbir peygamber göndermemiştir. Nihayet peygamberinizi gönderdi. Onun da yüzü güzel ve sesi güzeldi. Resulallah nağme ile okumaz, ancak sesini biraz uzatırdı. Bize İshak b. Yusuf el-Ezrak haber verdi; dedi ki: Bize Zekeriya b. Ebu Zaide haber verdi. O Sad b. İbrahimden, o da Nafi b. Cübeyr b. Mutimden rivayet etti; dedi ki: Resulallah şöyle dedi: “Namazda, rüku ve sücutta beni geçmeye çalışmayın. Çünkü ben yaşlandım.” Bize Enes b. İyad Ebu Damre haber verdi. O Hişam b. Urveden, o babasından, o da Ayşeden (r) rivayet etti; dedi ki: Resulallah hiç oturarak namaz kılmazdı. Yaşlanınca oturmaya başladı. Ta ki kırk ya da otuz ayet kalınca ayağa kalkar ve okurdu, sonra secdeye varırdı. Bize el-Fadl b. Dükeyn haber verdi; dedi ki: Bize Davud b. Kays el- Ferra haber verdi; dedi ki: Bize Ubeydullah b. Abdullah b. Akrem el- Huzai haber verdi; dedi ki: Bana babam anlattı; dedi ki: Ben babamla birlikte Azzede bir yerde idim. Yanımızdan bir kafile geçti; yolun yanında dinlenmeye başladılar. Babam bana şunu söyledi: “Namaz kılınmaya başladı, bir de baktım ki, içlerinde Resulallah var. Ben de onlarla birlikte namaz kıldım. Resulallah secdeye vardığında, şimdi onun koltuk altlarındaki tüylere bakar gibiyim.” Bize Ubeydullah b. Musa haber verdi; dedi ki: Bize İsrail haber verdi. O Ebu İshaktan, o da Beni Temim kabilesinden bir adamdan rivayet etti; dedi ki: İbn Abbastan işittim; şöyle diyordu: Resulallaha , ellerini ve karnını yerden kaldırmış olarak secde ederken baktım; koltuk altlarının beyazlığını gördüm. Bize Man b. İsa haber verdi; dedi ki: Bize İbn Ebu Zib haber verdi. O Şubeden, o da İbn Abbastan rivayet etti; dedi ki: Resulallah secdeye vardığında koltuk altlarının beyazlığı görünüyordu. Bize Kesir b. Hişam ve el-Fadl b. Dükeyn haber verdiler; dediler ki: Bize Cafer b. Burkan haber verdi; dedi ki: Bize Yezid b. el-Asam haber verdi. O da Meymuneden rivayet etti; dedi ki: Resulallah secdeye vardığında, arkadan koltuk altlarının beyazlığı görününceye kadar ellerini yerden kaldırırdı. Bize Ali b. Abdullah b. Cafer haber verdi; dedi ki: Bize Abdürrezzak b. Hemmam b. Nafi haber verdi; dedi ki: Bize Mamer haber verdi. O Mansurdan, o Salim b. Ebül-Caddan, o da Cabir b. Abdullahtan rivayet etti; dedi ki: Resulallah secdeye vardığında koltuk altlarının beyazlığı görünürdü. Bize Musa b. Davud haber verdi; dedi ki: Bize İbn Lahia haber verdi. O Abdullah b. el-Muğireden, o Ebül-Heysemden, o da Ebu Said el- Hudriden rivayet etti; dedi ki: Resulallah secdede iken, onun böğrüne bakar gibiyim. Bize Muhammed b. Ubeyd el-Esedi haber verdi; dedi ki: Bize Süfyan haber verdi. O Mansurdan, o da İbrahimden rivayet etti; dedi ki: Resulallah secdeye vardığında koltuk altlarının beyazlığı görünüyordu. Bize Yunus b. Muhammed el-Müeddib haber verdi; dedi ki: Bize Şerik haber verdi. O Ebu İshaktan rivayet etti; dedi ki: Bize el-Bera anlatıyordu; avuçlarına dayandı, arkasını kaldırdı ve “İşte Resulallah böyle secde ederdi.” dedi. Bize el-Hakem b. Musa haber verdi; dedi ki: Bize Mübeşşir b. İsmail el-Halebi haber verdi. O Ebu Bekir el-Gassaniden, o Ebül-Ahvas Hakim b. Umeyrden, o da Cabir b. Abdullahtan rivayet etti; dedi ki: Resulallah kırpılmış saçlarıyla birlikte alnının en üst tarafıyla secde ederdi. Bize Malik b. İsmail Ebu Gassan el-Nehdi haber verdi; dedi ki: Cümey b. Bize Ömer b. Abdurrahman el-İcli haber verdi; dedi ki: Bana Mekkede bir adam anlattı. O Ebu Hale et-Temiminin bir oğlundan, o da el-Hasan b. Aliden rivayet etti; dedi ki: Resulallahın evsafını dayım Hind b. Ebu Hale et-Temimiden sordum; kendisi iyi anlatırdı. Ben de, bilgilenebileceğim bazı şeyler anlatmasını çok isterdim. Dedi ki: “Resulallah şanı yüce bir insandı. Yüzü, ayın on dördü gibi parlardı. Orta boydan biraz uzun, uzundan da biraz kısa idi. Başı büyük, saçı ne dümdüz, ne de kıvırcıktı. Saçları ikiye ayrılsaydı öyle bırakır, toplamazdı. Şayet kendi kendine bir tarafa sarkarsa kendi halinde bırakırdı. Saçını serbest bıraktığında kulak memelerini geçerdi. Yüzü nurani beyaz, alnı genişçe idi. Kaşları uzun, ince ve kavisliydi. Kaşları mükemmel olup birbirine yaklaşmış, fakat bitişik değildi. Kaşları arasında bir damar vardı; öfke onu kabartıyordu. Burnu uzundu ve ucunda bir nur parlıyordu; dikkatlice bakmayan onu yüksek burunlu zannederdi. Sakalı gür, ağzı hafif büyüktü. Ön dişleri tane taneydi. Göğsünden göbeğine kadar gelen ve kıllardan oluşan çizgi çok inceydi. Boynu güzel, mutedil; gümüş gibi berrak ve saftı. Bütün azaları birbirine mütenasipti. Biraz irice vücutlu, sık etli, ne şişman, ne de zayıftı. Göğsü genişçe olup karnı ile aynı hizadaydı. Omuzlarının arası birbirinden uzak, kemiklerinin mafsal kısmı iriceydi. Soyununca vücudu parlak ve nurani idi. Boğaz çukurundan göbeğine kadar kıldan ince bir hat vardı. Bunun dışında, memelerinde ve karnının diğer kısımlarında kıl yoktu. Memeleri etli olmayıp vücudunun diğer kısımlarıyla eşitti. Pazuları, kürek kemikleri ve göğsünün üst kısımları oldukça kıllıydı. Bilek kemikleri uzuncaydı. El ayaları geniş, el ve ayakları kalın, parmakları uzunca idi. Ayaklarının ortası çukurdu. Üst tarafları ise pürüzsüz olup üzerlerine su döküldüğü zaman her tarafa yayılırdı. Ayaklarını yerden kuvvetlice kaldırır, yürürken öne doğru biraz meyleder ve tevazu ile yürürdü. Adımlarını genişçe atar, yürüdüğü zaman sanki yüksek bir yerden iniyormuş gibi hafifçe öne doğru meylederdi. Bir şeye bakmak istediği zaman bütün vücuduyla dönerdi. Daima önüne bakardı, yere yönelik bakışları, semaya olan bakışlarından fazlaydı. Çoğu zaman göz ucuyla bakardı. Ashabıyla yolda yürüdüğünde onları geçerdi. Yolda karşılaştığı kimselere önce kendisi selam verirdi.” Kendisine, “Onun konuşmasından söz et.” dedim. Şöyle dedi: “Sürekli endişeli ve tefekkür halindeydi; dinlenmeye zamanı yoktu. Suskun bir tabiatı vardı; ihtiyaç olmadan konuşmazdı. Avurtlarıyla konuşmaya başlar ve avurtlarıyla bitirirdi. Az ve öz cümlelerle (cevamiül-kelam) konuşurdu. Sözlerinin hepsi bir gerçeği ifade ederdi. Sözlerinde ne fazlalık, ne de eksiklik olurdu. Konuşurken muhatabına ne kaba davranır, ne de ona hakaret ederdi. Hiçbir şekilde nimeti yermez, az ve değersiz de olsa nimetin kadrini bilirdi. Hiçbir yiyeceği ne över ne de yererdi. Dünya ve dünyalıklar hiçbir şekilde onu öfkelendirmez; ancak bir hak çiğnendiğinde, onun intikamı alınmadıkça ne öfkesi diner, ne de kimse onun gazabına karşı koyabilirdi. Ama kendi nefsi için herhangi bir kimseye öfkelenmez ve ondan intikam almazdı. Bir şeye işaret etmek istediği zaman bütün eliyle işaret ederdi. Hayret veren bir durum karşısında ellerini havaya açardı. Konuşurken ellerini de hareket ettirir; sağ elinin avucuyla, sol elinin başparmağının içine vururdu. Öfkelendiği zaman daima affederdi ve bu konuda çok titizdi. Sevindiği zaman da gözlerini yumardı. Çoğunlukla tebessüm ederdi; güldüğünde inci taneleri gibi dişleri görünürdü.” Resulallahın bu vasıflarını bir müddet Hüseyn b. Aliden sakladım, sonra kendisine anlattım. Baktım ki, Hüseyn benden önce dayım Hindten konuyu öğrenmiş, sorduklarımı ona sormuş; bununla da yetinmemiş, Resulallahın evine giriş ve çıkışıyla ilgili hal ve hareketlerini ve oturuş şeklini babası Aliye (r) sormuş ve öğrenmediği hiçbir şey bırakmamış. el-Hüseyn dedi ki: Babama, “Resulallahın eve girişi nasıldı?” diye sordum. Babam şöyle dedi: “Resulallah izinli olmadıkça kendi şahsı için bir yere girmezdi. Evinde geçirdiği zamanı üç kısma ayırırdı. Bir kısmını Allah için, bir kısmını ailesi için, bir kısmını da kendi şahsı için ayırırdı. Sonra kendi şahsı için ayırdığı zamanı da diğer insanlarla paylaşırdı. Kendi şahsına ayırdığı zamanın bir kısmını halkın işleri için kullanır ve onlardan bir şey esirgemezdi. Ümmetin işlerini görmek üzere ayırdığı vakitlerde, fazilet erbabını aşiret efradına tercih etmesi adetlerindendi. Ayrıca o vakti de, dindeki faziletlerine göre ayırırdı. Çünkü onun yanına gelenlerden kimisinin bir, kimisinin iki, kimisinin de çok ihtiyacı vardı. Resulallah ihtiyacı olanlarla meşgul olur, söylenmesi gereken bir şey varsa ümmet onu Resulallaha söylerdi. O da gerekenleri yerine getirir ve şöyle derdi: Burada hazır olanlar, olmayanlara anlatsınlar. Bana ulaşamayanların ihtiyaçlarını bana bildirin. Muhakkak ki Allah, ulaşamayan ihtiyaç sahiplerinin ihtiyaçlarını devlet başkanına iletenlerin ayaklarını, kıyamet gününde sabit kılar. Onun huzurunda ancak bu gibi şeyler konuşulurdu. O, bundan başka hiç kimseden bir şey kabul etmezdi. İnsanlar onun yanına kuşkulu arzularla girerler, fakat zevk ve iştiyak duymadan ayrılmazlar, hatta mürşit olarak yanından çıkarlardı.” Babamdan, Resulallahın evden dışarı çıktığı zaman neler yaptığını sordum; şöyle dedi: “Dışarı çıktığında dilini korur, fazla konuşmazdı. Sadece ümmeti ilgilendiren, onları birleştiren ve ayırım yapmayan (ya da onları nefret ettirmeyen) konularda konuşurdu. Her kavmin efendisine ikramda bulunur, onları yönetici olarak tayin ederdi. Güzel yüzünü ve güzel ahlakını kimseden çevirmeden, insanları uyarır ve onlardan sakınırdı. Arkadaşlarını araştırır, insanlar arasında meydana gelen olayları insanlara sorardı. Güzel olan şeylere “Güzeldir.” der ve onu güçlendirir; çirkin olan şeylere de “Bu, çirkindir.” der ve onu kötü nitelendirirdi. Her işinde mutedil olup yaptığı işlerde kendi kendisiyle çelişmezdi. Ümmetin bazı önemli işlerden gaflet edebileceği endişesiyle, kendisi asla gaflet etmezdi. Her durum için onun bir hazırlığı vardı. Hakkı tatbik etme konusunda kusur etmediği gibi, din de böyle bir hareketi tecviz etmezdi. İnsanların en hayırlıları ona yakın olurlardı. Herkese iyilik yaparak yol gösterenler, onun yanında en faziletli kimselerdi. Halka, özellikle fakirlere yardım edip onlara destek olanlar, onun yanında en muteber insanlardı.” Resulallahın oturuşuyla ilgili adetini sordum; şöyle dedi: “Onun oturuş ve kalkışı ancak Allahın zikriyle olurdu. Yerleri kendisine vatan yapmaz (sürekli aynı yerde oturma adetini ihdas etmez) ve vatan edinmeyi yasaklardı. Bir meclise girdikleri zaman üst tarafa geçmezdi; alt tarafta oturur ve böyle yapılmasını emrederdi. Meclisinde oturanların durumuna göre onlarla muamele ederdi. Resulallahın meclisinde oturanların hepsi kendilerini onun yanında, ona herkesten daha yakın olarak görürlerdi. Bir şahıs onun yanında oturduğunda ya da durumunu ona arz ettiğinde, kendisi ayrılıncaya kadar Allahın Resulü sabırla onu dinler ve ilgilenirdi. Ondan bir şey isteyene, ya istediğini verir, ya da güzel sözlerle onu teselli edip gönderirdi. Onun şefkati, genişliği, cömertliği ve güzel ahlakı herkese ulaşmıştı. Resulallah , herkes için baba olmuştu. Hak hususunda bütün insanlar yanında eşitti. Onun meclisi, hilm, haya, sabır ve emanet meclisiydi. Huzurunda yüksek sesle konuşulmaz, hiç kimsenin ayıpları anlatılmaz, kimseler töhmet altında bırakılmaz ve işlenen zelleler (yanlışlıklar) huzurunda yüze vurulmazdı. Onun meclisinde herkes birbirine saygılı davranırdı. Birinin diğerine üstünlüğü ancak takva ileydi. Yanında oturanlar birbirlerine karşı mütevazı davranır, büyüklerine hürmet ve küçüklerine merhamet gösterirlerdi. Muhtaç olan kardeşlerini kendi nefislerine tercih eder, garipleri kuşatır ya da onları koruma altına alırlardı.” Dedim ki: Resulallahın meclisteki arkadaşlarıyla olan sünneti nasıldı, diye babama sordum; dedi ki: “Resulallah daima güler yüzlü ve yumuşak huyluydu. Kaba, sert, gürültücü, utanmaz ve ayıplayıcı değildi. Hoşuna gitmeyen şeyleri görmezlikten gelir, ona bulaşmaz, (onu arzulayan) ondan uzak da durmazdı. Nefsini üç şeyden uzak tutardı; tartışmaktan, çok konuşmaktan ve kendisini ilgilendirmeyen şeylerle ilgilenmekten. Üç konuda da insanlardan uzak dururdu: Kimseyi zemmetmez ve ayıplamazdı; kimsenin gizli hallerini araştırmaz ve sevap kazanma umudu olmazsa asla konuşmazdı. Konuşmaya başladığı zaman meclisinde oturanlar, başlarının üzerinde bir kuş varmış gibi dikkat kesilirlerdi. Resulallah sustuğu zaman onlar konuşurlardı, fakat hiçbir zaman huzurunda münakaşa etmezlerdi. Yanında konuşan biri varsa, onlardan ilk konuşan konuşmasını bitirinceye kadar onu dinlerlerdi. Arkadaşlarının güldüğüne o da güler, hayret ettikleri şeye, o da hayret ederdi. Yabancı kimselerin kendilerini ifade edememelerine ve isteklerine sabrederdi. Hatta bazen arkadaşları onları öne çıkarırlardı. Resulallah , “Bir ihtiyaç sahibini gördüğünüzde onu takip edin.” derdi. Ancak kendisine (yaşça) denk olan birisinden övgü kabul ederdi. Aşırı gitmedikçe kimsenin sözünü kesmezdi. Böyle olunca da, ya kalkar gider ya da konuşan kişiyi konuşmaktan nehyederdi.” Resulallahın susması nasıldı, diye babama sordum; dedi ki: “Resulallah üç şey üzerine susardı: Hilm için, ihtiyat için, karar vermek ve tefekkür etmek için. Onun karar vermesi, düşünmek ve insanları dinlemekle olurdu. Onun tefekkür ve tezekkürü ise, baki olan şeyler ve fenaya giden şeylerle ilgiliydi. O hem hilmi, hem de sabrı kendi şahsında cem etmişti. Hiçbir şey onu öfkelendirmez ve nefret ettirmezdi. Dört şeye ihtiyatla yaklaşır ve dikkat ederdi: İktida edilmek amacıyla güzelliği alırken, uzaklaşmak maksadıyla çirkini terk ederken, ümmetini ıslah edecek hususlarda ictihad etmek için; bir de, ümmetine sunacağı dünyevi ve uhrevi faydaları temin etmek için.”