"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Abdülmuttalib b. Haşim

Bize Muhammed b. Amr b. Vakıd el-Eslemi haber verdi; dedi ki: el-Muttalib b. Abdümenaf b. Kusay, Haşim ve Abdüşemsten yaşça daha büyüktü. Kureyşin, Necaşi ile ticaret yapması için anlaşma yapan o idi. el- Muttalib, kavminin şerefli bir üyesi, saygın ve lider bir kişiydi. Cömert olduğu için kavmi ona “el-Fayd” lakabını koymuşlardı. Haşimden sonra Sikaye ve Rifadeyi üstlendi. Bununla ilgili olarak şöyle dedi: Görevimiz olmadığı halde, Beni Haşime haber verin, yaptıklarımızı. Güzel hasletler terk edilip misafir ağırlanmadığı zaman, Çalıştık Beytülharam hacılarına su vermek için. Evimize götürüyorduk hacıları, Tıpkı toplanmış sığırlar gibiydi onlar. Şair Hassan b. Sabitin babası Sabit b. el-Münzir umre için Mekkeye gelmişti. Muttalib ile karşılaştı; onun dostuydu. Ona dedi ki: “Eğer bizdeki kardeşinin oğlu Şeybeyi görürsen, bir cemal, bir şeref ve saygın bir duruş görürsün. Bir defasında dayılarından bazı gençlerle ok atma yarışında iken ona baktım; her iki okunu şu iki avucumun içine koyar gibi, isabet ettirdikçe, “Ben Yüce Amrın oğluyum” diyordu.” Muttalib, “Vallahi onun yanına gidip onu getirmeden akşamlamayacağım” dedi. Sabit dedi ki: “Ne (annesi) Selma ne de dayılarının onu sana vereceklerini sanmıyorum. Onlar ona kıyamayacak kadar düşkündürler. Senin yapabileceğin, kendisi buralara ve sana ilgi duyarak gelinceye kadar onu bırakmaktır.” Muttalib dedi ki: “Ey Ebu Evs! Onu orada bırakacak değilim. Ayrıca bildiğim kadarıyla o kavminin geçmişini, soyunu, neseb ve şerefini terk edecek değildir.” Muttalib çıktı ve Medineye vardı. Bir mahallede indi ve onu sormaya başladı; ta ki onu dayılarından bir grup gençle ok attığını görünceye kadar. Onu gördüğünde, babasının saçındaki beyazlıktan onu tanıdı ve gözlerinden yaş aktı. Onu kucakladı ve ona Yemen işi süslü bir elbise giydirdi ve şöyle dedi: Şeybeyi tanıdım; Neccaroğulları, etrafına çocuklarını toplamış ok atıyordu. Onun, bizden gelen gücünü ve güzel ahlakını tanıdım. Yağmur gibi gözyaşlarım aktı, onun için. Selma, Muttalibi çağırdı ve onu yanında misafir kalmaya davet etti. Muttalib, “Durumum çok nazik; kardeşimin oğlunu alıp onu memleketine ve kavmine ulaştırmadan bir düğüm bile çözmek istemiyorum” dedi. Selma, “Onu seninle gönderecek değilim!” dedi ve Muttalibe karşı sertleşti. Muttalib, “Yapma! Onu yanıma almadan buradan dönecek değilim. Kardeşimin oğlu yetişkin olmuş ve yabancı olarak kavminin dışında bir yerde kalıyor! Ayrıca biz öyle bir aileyiz ki, kavmimizin şerefi ve kendi memleketinde kalması onun için burada kalmaktan daha hayırlıdır. Üstelik nerede olursa olsun o senin oğlundur.” dedi. Selma, Muttalibin vazgeçmeyeceğini anlayınca ondan üç gün mühlet istedi. Muttalib de onlara giderek (evlerinde) üç gün kaldı. Sonra onu alarak birlikte Mekkeye gittiler. Muttalib, -Hişam b. Muhammedin babasından rivayetle bana okuduğuna göre- şöyle bir şiir söyledi: Neccar oğullarına haber ver, şayet varırsan onlara Hamise yemin olsun ki ben onlardanım ve onların oğluyum da! Onların öyle bir kavim olduğunu düşünüyorum ki vardığımda onlara Sevinirler kavuşmama, kısık sesim sürur verir onlara! Sonra söz Muhammed b. Ömerin hadisine geldi; dedi ki: Muttalib öğle vakti onunla birlikte Mekkeye girdi. Kureyş, “Bu Muttalibin kölesidir.” dedi. Muttalib, “Yazık size! o benim kardeşimin oğlu Şeybe b. Amrdır” dedi. Onu gördüklerinde, “Onun oğlu ha! Allahallah!” dediler. Abdülmuttalib (Şeybe), yetişkin oluncaya kadar Mekkede ikamet etti. Muttalib b. Abdümenaf tüccar olarak Yemene gitti. Yemenin Redman kasabasında vefat etti. Onun ölümünden sonra Abdülmuttalib b. Haşim, Sikaye ve Rifadeyi üstlendi. Bu görev hep onun elinde kaldı. Mekkede hacılara yemek yediriyor ve deriden yapılmış havuzlarda onlara su içiriyordu. Zemzem (kuyusunu) kazdığında su çıkınca, Mekkede deri havuzlar içinde su içirmeyi bıraktı ve onlara Zemzem içirdi. Abdülmuttalib suyu Mekkeden Arafata taşıyıp hacılara içirirdi. Zemzem, Allah vergisiydi. Abdülmuttalib defalarca rüyasında görmüş ve Zemzemin yeri gösterilerek kazmakla emredilmişti. Rüyasında, “Taybeyi (güzeli) kaz!” denildi. Kendisi “Taybe nedir?” dedi. Ertesi gün olunca yine rüyasına geldi ve “Berreyi (iyiliği ve cömertliği) kaz!” dedi. O “Berre nedir?” diye sordu. Ertesi gün olunca rüyasına geldi; kendisi yatağında yatıyordu: “Madnuneyi (esirgenen ve kıyılamayan) kaz!” dedi. “Madnune nedir? Söylediğini bana açıkla!” dedi. Ertesi gün olunca rüyasına geldi ve “Zemzemi kaz!” dedi. Abdülmuttalib, “Zemzem nedir?” dedi. Dedi ki: “Tükenmeyen ve yerilmeyendir. Büyük hacıları onunla sula. O, beyaz kanatlı karganın gagaladığı yerde, kan ve işkembe artığı arasındadır.” [Ravi dedi ki:] Beyaz kanatlı karga kurbanların yanından, kan ve işkembe artığının bulunduğu yerden ayrılmazdı. “O hem sana hem de senden sonra gelecek nesline bir içilecek sudur.” Abdülmuttalib ertesi gün kazmasını ve küreğini alarak, oğlu Haris b. Abdülmuttalib ile birlikte gitti. O zaman ondan başka çocuğu yoktu. Abdülmuttalib kazma ile kazıyor, kürekle sepete dolduruyordu; Haris de onu dışarıya taşıyordu. Üç gün boyunca kazdı. Derken, taşla örülmüş kısım ona göründü. Abdülmuttalib tekbir getirerek, “Bu, İsmailin örgüsüdür!” dedi. Kureyşliler suyu bulduğunu anladılar ve yanına gelerek, “Bizi de ona ortak yap!” dediler. Abdülmuttalib, “Yapamam! Bu, sizin dışınızda bana tahsis edilen bir iştir. İstediğinizi aramızda hakem yapın! Sizinle onun yanında mahkemeleşirim.” dedi. Onlar, “Sadoğullarının kadın kahini Hüzeym (aramızda hakem) olsun.” dediler. Kendisi Şamın eşrafından olup Muanda yaşıyordu. Oraya doğru yola çıktılar. Abdümenafoğullarından 20 adam Abdülmuttalib ile birlikte yola çıktı. Kureyş de kendi boylarından 20 adamla yola çıktı. Şam yolunda el-Fakir veya Hazve denilen yerde tüm yolcuların suyu tükendi. Susadılar; bunun üzerine Abdülmuttalibe, “Ne düşünüyorsun?” diye sordular. Abdülmuttalib, “Sonu ölümdür!” dedi ve “Sizden her bir adam kendisine bir çukur kazsın. Birisi öldüğünde arkadaşı onu o çukura defnetsin. En sonunda bir tek adam kalıncaya kadar… Onun helak olması toplu halde ölmenizden daha kolaydır.” dedi. Bunun üzerine çukurları kazdılar, sonra oturup ölümü beklediler. Abdülmuttalib, “Vallahi, bu şekilde kendi elimizle kendimizi ölüme atmamız acizliktir. Neden dolaşmıyoruz? Belki Allah bize bir yerlerde su ihsan eder!” dedi. Yola çıktılar. Abdülmuttalib bineğine doğru gitti ve bindi. Bineği hızlanınca tınağının altında bir tatlı su çeşmesi kaynamaya başladı. Abdülmuttalib, tekbir getirmeye başladı; arkadaşları da tekbir getirdiler. Hepsi su içtiler. Sonra Kureyş boylarını çağırdılar ve “Kandıran suya buyurun. Kuşkusuz Allah bizi suladı.” dedi. Onlar içtiler, sularını aldılar ve “Kuşkusuz hüküm senin lehine verilmiştir. Bu çölde bu suyu sana içiren Zat, Zemzemi de sana o vermiştir. Vallahi bir daha ebediyen seninle tartışmayacağız.” dediler. Abdülmuttalib döndü, onlar da birlikte döndüler ve kahine kadının yanına gitmediler. Kureyşliler onu Zemzem ile baş başa bıraktılar. Bize Halid b. Hıdaş haber verdi; dedi ki: Bize Mutemir b. Süleyman et-Teymi haber verdi; dedi ki: Babamdan işittim; Ebu Miclezin şöyle dediğini rivayet ediyordu: Abdülmuttalibe rüyasında, “Kazı yap” denildi. Abdülmuttalib, “Nerede?” diye sordu. Kendisine, “Şöyle şöyle bir yerde…” denildi. Fakat Abdülmuttalib kazmadı. Tekrar rüyasında görüyor, kendisine: “İşkembe artığının olduğu yerde, karıncaların yanında, Huzaa meclisinin -veya benzerinin- yanındaki bir yerde kazı yap.” denildi. Abdülmuttalib kazı yaptı; bir ceylan (heykeli), bir silah ve tırnaklar buldu. Kavmi ganimeti görünce onun elinden almak istercesine ona göz koydular. [Ravi dedi ki:] Abdülmuttalib (onların kendi üzerindeki baskısını hissedince), “on çocuğu olduğu takdirde onlardan birisini kurban edeceği” yönünde adak adadı. On çocuğu dünyaya gelip Abdullahı kurban etmek isteyince, Zühreoğulları ona engel oldular ve “Onunla şu kadar deve arasında kura çek!” dediler. Abdülmuttalib kura çekti; yedi kere Abdullaha, bir kere de develere isabet etti. [Ravi, “Yedi lafzının Ebu Miclezin ilavesi olup olmadığını bilmiyorum.” dedi.] Sonra Abdülmuttalib kendi oğlunu bırakıp develeri kurban etti. Sonra söz Muhammed b. Ömerin hadisine döndü; dedi ki: Cürhüm kabilesi Mekkeden çıkacaklarını hissedince iki ceylan (heykelini), Kali cinsi yedi kılıç ve beş adet mükemmel zırhı yerin altına koymuşlardı. Abdülmuttalib onları çıkardı. Kendisi Allahı bir kabul eden, zulmü ve kötülüğü büyük günah sayan birisiydi. Altından olan iki ceylanı, levha halinde Kabenin duvarına asıldı. Kılıçları da iki kapısının üzerine astı; amacı Kabeyi bunlarla korumaktı. Kabenin anahtarını ve kilidini de altından yaptı. Hişam b. Muhammed bize haber verdi. O, babasından; o, Ebu Salihten; o da İbn Abbastan rivayet etti; dedi ki: Ceylanlar Cürhüm kabilesine aitti. Abdülmuttalib Zemzem için kazı yapınca ceylanları ve Kali cinsi kılıçları çıkardı. Onun üzerine fal okları attılar. Kısmet oku Kabeye çıktı. Abdülmuttalib onları altın levhalar halinde Kabenin kapısının üzerine koydu. Ertesi gün Kureyşten üç şahıs gelip altınları çaldı. Bize Hişam b. Muhammed b. es-Saib el-Kelbi haber verdi. O da babasından, Abdülmecid b. Ebu Abs, Ebül-Mukavvim ve diğerlerinden rivayet etti; dedi ki: Abdülmuttalib, Kureyşin en yakışıklı, en uzun boylu, en güzel ahlaklı, en eli açık ve erkekleri bozan bütün günahlardan en uzak olanlarından birisiydi. Onu gören her hükümdar mutlaka ona ikramda bulunur ve onun sözünü dinlerdi. Vefat edinceye kadar da Kureyşin lideriydi. Bir ara Huzaa kabilesinden bir grup yanına gelip, “Bizler sizinle komşu olan bir kavimiz. Gelin bir anlaşma yapalım” dediler. Abdülmuttalib bu tekliflerini olumlu karşıladı. Ardından Abdülmuttaliboğullarından yedi kişiyi, el- Erkam b. Nadle b. Haşimi, Ebu Sayfi b. Haşimin çocukları olan ed- Dahhak ve Amrı yanına alarak -Abdüşems ve Nevfeloğullarından hiçbiri yanına gelmedi- Darünnedveye girdiler. Eşitlik ve yardımlaşma üzerine Huzaa kabilesiyle bir anlaşma imzalayarak Kabenin duvarına astılar. Abdülmuttalib bu hususla ilgili olarak şöyle dedi: Eğer ölecek olursam (oğlum) Zübeyre vasiyet ediyorum, Benimle Amroğulları arasındaki anlaşmaya uymasını. Lideri yaşlanmış olan sözleşmeyi muhafaza etmesini, Onu bir zulüm veya haksızlıkla saptırmamasını istiyorum. Zira onlar korudular kadim ahdi ve anlaştılar Babanla, Fihrden gelen kavminden olmadıkları halde!. Abdülmuttalib (anlaşmayı) oğlu Zübeyr b. Abdülmuttalibe vasiyet etti. Zübeyr, Ebu Talibe vasiyet etti. Ebu Talib de Abbas b. Abdülmuttalibe vasiyet etti. Bize Hişam b. Muhammed b. es-Saib haber verdi; dedi ki: Bize Muhammed b. Abdurrahman el-Ensari haber verdi. O, Cafer b. Abdurrahman b. el-Misver b. Mahreme ez-Zühriden, o babasından, o da dedesinden rivayet etti; dedi ki: Abdülmuttalib Yemene gittiği zaman Himyerin ileri gelenlerinden birinin evine misafir olurdu. Yine bir defasında onun misafiriydi. Yanında, kitaplar okumuş, çok yaşlı Yemenli bir adam gördü. O yaşlı adam: “Ey Abdülmuttalib, bana izin verirsen bir yerini kontrol etmek istiyorum.” dedi. Abdülmuttalib, “Her yerimi kontrol etmene izin veremem.” dedi. Adam, “Sadece burun deliklerine bakacağım.” dedi. Abdülmuttalib: “Uzak dur benden!” dedi. Adam, burun deliklerindeki bir kılına baktı ve “Hem Peygamberlik, hem de hükümdarlık görüyorum. (Ancak) onlardan birini Zühreoğullarında görüyorum.” dedi. Bunun üzerine Abdülmuttalib döndüğünde Hale bt. Vüheyb b. Abdümenaf b. Zühre ile evlendi; oğlu Abdullahı da, amine bt. Vehb b. Abdümenaf b. Zühre ile evlendirdi. amine, Muhammedi dünyaya getirdi. Allah böylece Abdülmuttalib sülalesine hem peygamberliği hem de hilafeti verdi. Allah, bu görevleri kime vereceğini en iyi bilendir. Bize Hişam b. Muhammed haber verdi; dedi ki: Bana Babam anlattı. Hişam dedi ki: Bana Medine ehlinden bir adam haber verdi. O, Cafer b. Abdurrahman b. el-Misver b. Mahremeden; o da babasından rivayet etti; dedi ki: Kureyş kabilesinden, Mekkede ilk defa çivit yaprağı ile saçını boyayan Abdülmuttalib b. Haşimdir. Kendisi Yemene gittiği zaman Himyerin büyüklerinden birine misafir olurdu. Bir gün ona, “Ey Abdülmuttalib, başındaki bu beyazlığı değiştirip genç olmaya ne dersin?” dedi. Abdülmuttalib, “Sen bilirsin!” dedi. Dedi ki: (Ev sahibi) emretti; saçına kına yakıldı. Sonra üzeri çivit yaprağıyla boyandı. Abdülmuttalib ona, “Bundan bize de ver.” dedi. Ona fazlasıyla verdi. Abdülmuttalib geceleyin Mekkeye girdi; gündüz halkın yanına çıktı. Onun saçı kargadan daha siyahtı. Abbas b. Abdülmuttalibin annesi Nüteyle bt. Cenab b. Küleyb ona, “Ey Şeybetül-Hamd! Senin için bu devam ederse güzel olur.” dedi. Bunun üzerine Abdülmuttalib şöyle dedi: Şayet bu siyahlık benim için daimi olsaydı teşekkür ederdim ona Böylece bitmiş olan gençliğe bedel olurdu o da Faydalandım ondan, ama kısadır hayat Akabinde ya ölüm ya da ihtiyarlık gelir mutlaka, ey Nüteyle! Kişiye ne faydası olur, zenginliğinin Ve nimetinin bir gün? Tahtı yıkıldığı anda! Acil, hızlı ve acısız bir ölüm, daha sevimlidir bana, İnsanların “ihtiyar adam” demelerinden. Bütün Mekke halkı saçlarını siyaha boyadılar. Bize Hişam b. Muhammed b. es-Saib el-Kelbi haber verdi. O da babasından rivayet etti; dedi ki: Kinaneoğullarından, İbn Ebu Salih denen bir adam ve Esedoğullarının kölesi olan Rakkalı alim bir adam bana haber verdiler. Onlar dediler ki: Abdülmuttalib b. Haşim ile Harb b. Ümeyye, Necaşinin hakemliğinde restleşmek üzere anlaştılar; fakat Necaşi hakemlik yapmayı reddetti. Bu kez aralarına Nüfeyl b. Abdüluzza b. Riyah b. Abdullah b. Kurt b. Rezah b. Adi b. Kabı koydular. Nüfeyl, Harbe “Ey Ebu Amr! Kişilik bakımından senden yüksek, daha yakışıklı, korkusu az, çocukları fazla, senden daha özgür ve konuşma yeteneği daha iyi olan bir adamla mı kavgaya tutuşuyorsun?” dedi ve Abdülmuttalibi ona galip ilan etti. Bunun üzerine Harb, “Seni hakem olarak tayin etmemiz zamanın bozulduğunun işaretidir.” dedi. Bize Hişam b. Muhammed haber verdi. O da babasından rivayet etti; dedi ki: Abdülmuttalib, Harb b. Ümeyyenin sofra arkadaşıydı; ta ki Ömer b. el- Hattabın dedesi Nüfeyl b. Abdüluzzayı hakem tayin ettikleri zamana kadar. Nüfeyl, Abdülmuttalibi galip ilan edince birbirlerinden ayrıldılar. Harb bu kez Abdullah b. Cüdanın sofra arkadaşı oldu. Bize Hişam b. Muhammed haber verdi. O da İbn Miskinden rivayet etti; dedi ki: Taifte, Abdülmuttalib b. Haşime ait Zülherim denilen bir su vardı. Uzun zaman Sakif kabilesinin elindeydi. Abdülmuttalib suyu onlardan istedi; fakat reddettiler. O zaman Sakif kabilesinin lideri Cündeb b. el-Haris b. Hubeyyib b. el-Haris b. Malik b. Hutayt b. Cüşem b. Sakifti. Adam, Abdülmuttalibin isteklerini reddetti ve onunla tartışmaya başladı. Bunun üzerine onları Uzreoğullarından olan kahinin yanında restleşmeye davet etti. O kahin Şamdaydı ve kendisine “Uzza Seleme” denilirdi. Tayin ettikleri bir deve üzerine anlaştılar. Abdülmuttalib Kureyşten bir grupla yola çıktı. Yanında oğlu el-Haris de vardı. O zaman Haristen başka çocuğu yoktu. Cündeb de bir grup Sakifli ile yola çıktı. Abdülmuttalib ve arkadaşlarının suları tükendi. Sakiflilerden, kendilerine su vermelerini istediler; onlar reddettiler. Allah (c), Abdülmuttalibin kervanında, bir çukurun altından bir çeşme çıkardı. Abdülmuttalib Allaha (c) şükretti ve bunun büyük bir nimet olduğunu anladı. Susuzluklarını giderdiler ve kaplarını doldurdular. Bu kez Sakiflilerin suları tükendi. Onlar Abdülmuttalibe adam göndererek su istediler; Abdülmuttalib onlara su verdi. Sonuçta kahinin yanına geldiler. Kahin Abdülmuttalibi galip ilan etti. Bunun üzerine Abdülmuttalib deveyi aldı ve kesti. “Zülherim” çeşmesini de aldı ve döndü. Hem Abdülmuttalibi ona üstün kıldı, hem de kavmini onun kavmine üstün kıldı.