Birincisi; şartlarına ve farzlarına uygun olarak, her gün beş kere, vakti gelince, namaz kılmaktır. Namazları; farzlarına, vaciblerine ve sünnetlerine dikkat ederek ve gönlünü Hakka vererek, vakitleri geçmeden kılmalıdır. Kuran-ı kerimde, namaza; “Salat” buyuruluyor. Salat, lügatte insanın dua etmesi, meleklerin istiğfar etmesi, Allahın merhamet etmesi, acıması demektir. İslamiyette salat demek; ilmihal kitaplarında bildirildiği şekilde, belli hareketleri yapmak ve belli şeyleri okumak demektir. Namaz kılmağa iftitah tekbiri ile başlanır. Yani erkeklerin ellerini kulaklarına kaldırıp göbek altına indirirken; “Allahü ekber” demeleri ile başlanır. Son oturuşta, başı sağ ve sol omuzlara döndürüp, selam vererek bitirilir.
İkincisi; malın zekatını vermektir. Zekatın manası, temizlik ve övmek ve iyi, güzel hale gelmek demektir. İslamiyette zekat demek; ihtiyacından fazla ve nisab denilen belli bir sınır miktarında zekat malı olan kimsenin, malından belli miktarını ayırıp, Kuran-ı kerimde vasıfları bildirilen müslümanlara, başa kakmadan vermesi demektir. Zekat, sekiz çeşit insana verilir. Dört mezhebde de, dört türlü zekat malı vardır. Altın ve gümüş zekatı, ticaret malı zekatı, senenin yarıdan fazlasında çayırda otlayan dört ayaklı kasap hayvanlarının zekatı ve yerden biten her çeşit ihtiyaç maddesi zekatıdır. Bu dördüncü zekata, Uşr denir. Yerden mahsul alınır alınmaz uşr verilir. Diğer üç zekat, nisab miktarı olduktan bir sene sonra verilir.
Üçüncüsü; Ramazan-ı şerif ayında, her gün oruç tutmaktır. Oruç tutmağa Savm denir. Savm, lügatte, bir şeyi bir şeyden korumak demektir. İslamiyette; şartlarını gözeterek, Ramazan ayında, her gün üç şeyden kendini korumak demektir. Bu üç şey; yemek, içmek ve cimadır. Ramazan ayı, gökte hilali (yeni ayı) görmekle başlar. Takvimle önceden hesap etmekle başlamaz.
Dördüncüsü; gücü yetenin, ömründe bir kere hac etmesidir. Yol emin ve beden sağlam olarak Mekke-i mükerreme şehrine gidip gelinceye kadar, geride bıraktığı çoluk-çocuğunu geçindirmeğe yetecek maldan fazla kalan para ile oraya gidip gelebilecek kimsenin, ömründe bir kere, ihramlı olarak, Kabe-i muazzamayı tavaf etmesi ve Arafat meydanında durması farzdır.
Beşincisi; Allahın dinini yaymak için uğraşmak, yani cihad etmektir. Cihada hazırlanmak ibadettir.
Münakehat: Evlenme, boşanma, nafaka… gibi bölümleri vardır.
Muamelat: Alış-veriş, kira, şirketler, faiz, miras… gibi bölümleri vardır.
Ukubat: Cezalar olup başlıca beşe ayrılmaktadır. Kısas, sirkat, zina, kazf, riddet yani mürted olmak cezalarıdır.
Ahlak: İslamiyet, güzel ahlak ile ahlaklanmayı, nefsi kötü huylardan temizlemeyi, iyi huylu olmayı, her cihetten iffeti ve hayayı emreder. Bu bilgileri ve yolları öğreten ilme, tasavvuf denir.
Beden sağlığına ait bilgileri tıb ilmi öğrettiği gibi, kalbin, ruhun kötü huylardan kurtulmasını da tasavvuf ilmi öğretir. Kalb hastalığının alametleri olan kötü işlerden uzaklaştırıp, Allah rızası için güzel iş ve ibadet yapmayı sağlar.
İslamiyet, önce ilim öğrenmeyi, sonra öğrendiklerine uygun iş ve ibadet yapılmasını ve bütün bunların da Allah rızası için olmasını, kısaca; ilim, amel ve ihlası emretmektedir. İnsanın manen yükselmesi, dünya ve ahiret saadetine kavuşması, bir tayyarenin uçmasına benzetilirse, iman ile ibadet bunun gövdesi ve motorları gibidir. Tasavvuf yolunda ilerlemek de, bunun enerji maddesi yani benzinidir. Maksada ulaşmak için tayyare elde edilir. Yani iman ve ibadet kazanılır. Harekete geçmek için de, kuvvet, yani tasavvuf yolunda ilerlemek lazımdır.
Tasavvufun iki gayesi vardır. Birincisi; imanın vicdanileşmesi, yani kalbe yerleşmesi ve şüphe getiren tesirlerle sarsılmaması içindir. Akıl ile, delil ve ispat ile kuvvetlendirilen iman böyle sağlam olmaz. Allah, Kuran-ı kerimde Rad suresi 28. ayet-i kerimesinde mealen buyurdu ki: “Kalblere imanın sinmesi, yerleşmesi, ancak ve yalnız zikr ile olur.” Zikr, her işte ve her harekette Allahı hatırlamak, Onun rızasına uygun iş yapmak demektir.
Tasavvufun ikinci gayesi; fıkıh ilmi ile bildirilen ibadetlerin seve seve kolaylıkla yapılmasını ve nefs-i emmareden doğan tembelliklerin, sıkıntıların giderilmesidir. İbadetlerin kolaylıkla seve seve yapılması ve günah olan işlerden de nefret ederek uzaklaşılması, ancak tasavvuf ilmini öğrenip, bu yolda ilerlemek ile mümkündür. Tasavvufa sarılmak, herkesin bilmediklerini görmek, gaybden haber vermek, nurlar, ruhlar ve kıymetli rüyalar görmek için değildir. Tasavvuf ile ele geçen marifetlere, bilgilere ve hallere kavuşmak için, önce imanı düzeltmek, İslamiyetin emir ve yasaklarını öğrenip, bunlara uygun iş ve ibadet yapmak lazımdır. Zaten bu üçünü yapmadıkça, kalbin tasfiyesi, kötü huylardan temizlenmesi, nefsin tezkiyesi, terbiye edilmesi mümkün değildir. Server-i alem efendimize tam ve kusursuz tabi olabilmek için, Onu tam ve kusursuz sevmek lazımdır. Tam ve olgun sevginin alameti de; Onun düşmanlarını düşman bilmek ve Onu beğenmeyenleri sevmemektir.
Bu birkaç günlük hayat; eğer dünya ve ahiretin sultanı olan Muhammed a tabi olarak geçirilirse; saadet-i ebediyye, sonsuz necat, kurtuluş umulur. Yoksa Ona tabi olmadıkça, herşey hiçtir. Ona uymadıkça her yapılan hayr, iyilik burada kalır, ahirette ele bir şey geçmez.