Sevgili peygamberimiz Muhammed ın, Allahın peygamberi olduğunu açıklayan şahidler sayılamayacak kadar çoktur. Allah; “Sen olmasaydın alemi yaratmazdım” buyurdu. Bütün varlıklar, Allahın varlığını, birliğini gösterdikleri gibi, Muhammed ın peygamber olduğunu ve üstünlüğünü de göstermektedirler. Ümmetinin evliyasında hasıl olan kerametler, hep Onun mucizeleridir. Çünkü, kerametler, Ona tabi olanlarda, Onun izinde gidenlerde hasıl olmaktadır. Hatta, bütün peygamberler, Onun ümmetinden olmak isledikleri için, daha doğrusu, hepsi Onun nurundan yaratıldıkları için, Onların mucizeleri de Muhammed ın mucizelerinden sayılır.
Sevgili peygamberimiz Muhammed ın mucizeleri, zaman bakımından üçe ayrılmıştır: Birincisi, mübarek ruhu yaratıldığından başlayarak peygamberliğinin bildirildiği biset zamanına kadar olanlardır. İkincisi, bisetden vefatına kadar olan zaman içindekilerdir. Üçüncüsü, vefatından kıyamete kadar olmuş ve olacak şeylerdir. Bunlardan birincilere, irhas denir. Her biri de ayrıca, görerek veya görmeyip akıl ile anlaşılan mucizeler olmak üzere ikiye ayrılırlar. Bütün mucizeler o kadar çoktur ki, sınırlamak, saymak mümkün olmamıştır. İkinci kısımdaki mucizelerin üçbin kadar olduğu bildirilmiştir. Bunlardan meşhur olan birkaç tanesi aşağıdadır. (Mübarek hayatını anlatırken belirtilen, mucizeleri ayrıca yazılmamıştır.)
1- Muhammed ın mucizelerinin en büyüğü Kuran-ı kerimdir. Bugüne kadar gelen bütün şairler, edebiyatçılar, Kuran-ı kerimin nazmında ve manasında, aciz ve hayran kalmışlardır. Bir ayet-i kerimenin benzerini söyleyememişlerdir. Îcazı ve belagatı insan sözüne benzemiyor. Yani, bir kelimesi çıkarılsa veya bir kelime eklense, lafzındaki ve manasındaki güzellik bozuluyor. Bir kelimesinin yerine koymak için, başka kelime arayanlar bulamamışlardır. Nazmı, Arab şairlerinin şiirlerine benzemiyor. Geçmişte olmuş ve gelecekte olacak nice gizli şeyleri haber vermektedir. İşitenler ve okuyanlar, tadına doyamıyorlar. Yorulsalar da, usanmıyorlar. Okuması ve işitmesi sıkıntıları giderdiği, sayısız tecrübelerle anlaşılmıştır. İşitince kalblerine dehşet ve korku çökenler, bu sebepten ölenler bile görülmüştür. Nice azılı İslam düşmanları Kuran-ı kerimi dinlemekle, kalbleri yumuşamış, imana gelmişlerdir.
2- Bir gün amcası Abbasın evine gidip onu ve evladını yanına oturttu. Üzerlerini ihramı ile örterek; “Ya Rabbi! Bu amcamı ve Ehl-i beytimi örttüğüm gibi, sen de, Cehennem ateşinden kendilerini koru?” dedi. Duvarlardan üç kere amin sesi işitildi.
3- Bir gün elinde put bulunan kimseye; “Put bana söylerse, iman eder misin?” buyurdu. Adam; “Ben buna elli senedir ibadet ediyorum. Bana hiç bir şey söylemedi. Sana nasıl söyler?” dedi. Muhammed ; “Ey put! Ben kimim?” buyurunca; “Sen Allahın peygamberisin” sesi işitildi. Putun sahibi, hemen imana geldi.
4- Resulallah efendimiz, bir çayırda giderken, üç kere, “Ya Resulallah” sesini işitti. O tarafa bakıp, bağlı bir geyik gördü. Yanında bir adam uyuyordu. Geyiğe isteğini sorunca; “Bu avcı beni avladı. Karşıdaki tepede iki yavrum var. Beni salıver! Gidip, onları doyurup geleyim” dedi. Resul ; “Sözünde durup gelir misin?” buyurdu. Geyik; “Allah için söz veriyorum, gelmezsem Allahın azabı benim üzerime olsun” dedi. Resulallah geyiği bıraktı. Biraz sonra geldi. Adam uyanıp; “Ya Resulallah! Bir emrin mi var?” dedi. Peygamber efendimiz de; “Bu geyiği azad et!” buyurdu. Adam, geyiğin ipini çözüp bıraktı. Geyik; “Eşhedü en la ilahe illallah ve enneke Resulallah” dedi ve gitti.
5- Tirmizi ve Nesainin Sünen kitaplarında diyor ki: İki gözü ama (kör) bir kimse gelip; “Ya Resulallah! Dua et, gözlerim açılsın” dedi. Efendimiz, merhamet buyurup; kusursuz bir abdest almasını, sonra; “Ya Rabbi! Sana yalvarıyorum. Sevgili peygamberin Muhammed ı araya koyarak, senden istiyorum. Ey çok sevdiğim peygamberim Muhammed! Seni vesile ederek, Rabbime yalvarıyorum. Senin hatırın için kabul etmesini istiyorum. Ya Rabbi! Bu yüce Peygamberi bana şefaatçi eyle! Onun hürmetine duamı kabul et” duasını okumasını söyledi. Adam, abdest alıp dua edince, gözleri açıldı. Bu duayı müslümanlar, her zaman okumuşlar ve dileklerine kavuşmuşlardır.
6- Bir kadın, hediye olarak bal gönderdi. Balı kabul edip boş kabı geri gönderdi. Allahın kudreti ile, kap bal ile dolu olarak geri geldi. Kadın gelerek; “Ya Resulallah! Günahım nedir?” Hediyemi niçin kabul etmediniz? dedi. “Senin hediyeni kabul ettik. Gördüğün bal, Allahın hediyene verdiği berekettir” buyurdu. Kadın sevinerek, balı evine götürdü. Çoluk-çocuğu ile aylarca yediler. Hiç eksilmedi. Bir gün yanılarak balı başka kaba koydular. Oradan yiyerek bitirdiler. Bunu Resulallaha haber verdiler. “Gönderdiğim kabda kalsaydı, dünya durdukça yerlerdi, hiç eksilmezdi.” buyurdu.
7- Ümmetinden çok kimsenin denizden gazaya gideceklerini ve sahabeden olan Ümmü Hiram ismindeki hanımın gazada bulunacağını haber verdi. Osman halife iken müslümanlar, gemiler ile Kıbrıs adasına gidip harb ettiler. Bu hanım da beraber idi. Orada şehid oldu.
8- Muaviyyeye; “Bir gün ümmetimin üzerine hakim olursan, iyilik yapanlara mükafat et! Kötülük edenleri de af eyle!” buyurdu. Muaviye, Ömer ve Osman zamanlarında Şamda yirmi sene valilik, sonra yirmi sene de halifelik yaptı.
9- Abdullah ibni Abbasın annesine bakıp; “Senin bir oğlun olacak. Doğduğu zaman bana getir!” buyurdu. Çocuğu getirdiklerinde, kulağına ezan ve ikamet okuyup, mübarek tükürüğünden ağzına sürdü. İsmini Abdullah koyup, annesinin kucağına verdi; “Halifelerin babasını al, götür!” buyurdu. Çocuğun babası olan Abbas, bunu işitip, gelip sorunca; “Evet, böyle söyledim. Bu çocuk halifelerin babasıdır. Onlar arasında Seffah, Mehdi ve Îsa la namaz kılan bir kimse bulunacaktır” buyurdu. Abbasi devletinin başına çok halifeler geldi. Bunların hepsi Abdullah bin Abbasın soyundan oldu.
10- Amcasının oğlu Abdullah bin Abbasın alnına mübarek elini koyup; “Ya Rabbi! Bunu dinde derin alim yap, hikmet sahibi eyle! Kuran-ı kerimin bilgilerini kendisine ihsan eyle!” buyurdu. Abdullah bin Abbas, bundan sonra bütün ilimlerde ve bilhassa tefsir, hadis ve fıkıh bilgilerinde zamanın bir tanesi oldu. Sahabe ve Tabiin her şeyi bundan öğrenirdi. Tercüman-ül-Kuran, Bahr-ül-ilim ve Reis-ül-müfessirin isimleriyle meşhur oldu. İslam memleketleri bunun talebeleri ile doldu.
11- Hizmetçilerinden Enes bin Malike; “Ya Rabbi! Bunun malını ve çocuklarını çok, ömrünü uzun, günahlarını af eyle!” duasını yaptı. Zaman geçtikçe malları mülkleri çoğaldı. Ağaçları, bağları her sene meyve verdi. Çok fazla çocuğu oldu. Yüzon sene yaşadı. Ömrünün sonunda; “Ya Rabbi! Habibinin benim için yaptığı dualardan üçünü kabul ettin, ihsan ettin! Dördüncüsü olan günahlarımın affedilmesi acaba nasıl olacak” deyince; “Dördüncüsünü de kabul ettim. Hatırını hoş tut!” sesini işitti:
12- Hicretin üçüncü senesinde, Resul Kattan gazvesinde bir ağaç dibinde yalnız yatarken, Dasür isminde bir pehlivan kafir, elinde kılıçla gelip; “Seni benden kim kurtarır?” dedi. Resulallah; “Allah kurtarır” buyurdu. Cebrail insan şeklinde görünüp, kafirin göğsüne vurdu. Yıkılıp kılıç elinden düştü. Resul , kılıcı eline alıp; “Seni benden kim kurtarır?” buyurdu. “Beni kurtaracak senden daha hayırlı kimse yoktur” diye yalvardı. Af buyurup serbest bıraktı. Îmana gelip, çok kimselerin imana gelmesine sebeb oldu.
13- Resul , bir gün abdest alıp, mestlerinden birini giyip, ikincisine elini uzatırken, bir kuş mesti kapıp havada silkti. İçinden bir yılan düştü. Sonra kuş, mesti yere bıraktı. Bu günden sonra, ayakkabı giyerken, önce silkelemek sünnet oldu.
14- Sahabeden Enes bin Malikde, Resulallahın mübarek yüzünü sildiği bir mendili vardı. Enes, bununla yüzünü siler, kirlendiği zaman, ateşe bırakırdı. Kirler yanar mendil yanmaz, tertemiz olurdu.
15- Uhud gazasında, Ebu Katadenin bir gözü çıkıp yanağı üzerine düştü. Resulallaha getirdiler. Mübarek eli ile gözünü yerine koyup; “Ya Rabbi! Gözünü güzel eyle!” buyurdu. Bu gözü, diğerinden güzel oldu. Ondan daha kuvvetli görürdü. Ebu Katadenin torunlarından biri, halife Ömer bin Abdülazizin yanına gelmişti. “Sen kimsin?” dedi. Bir beyt okuyarak, Resulallahın mübarek eli ile gözünü yerine koymuş olduğu zatın torunu olduğunu bildirdi. Halife, bu beytleri işitince, kendisine, ziyade ikram ve ihsanda bulundu.