"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Kab bin eşrefin öldürülmesi

Bedr galibiyeti ile Medinede bulunan yahudi ve putperest müşriklerin kalblerine korku düştü. Bazı yahudiler, insafa gelip; “Sıfatlarını kitaplarımızda okuduğumuz zat, mutlaka budur. Artık Ona karşı durmak mümkün olmaz. Zira O, hep galip gelecektir” diyerek müslüman oldular. Bazıları da; “Muhammed, harpten anlamayan Kureyşlilerle savaştı. Onun için galip geldi. Eğer bizimle cenk etseydi, Ona, harp nasıl yapılır, zafer nasıl kazanılır gösterirdik” dediler.

Kab bin Eşref ismindeki bir yahudi de, Bedrde İslam ordusunun galibiyetini duyunca, müslümanlara olan kininden Mekkeye gitti. Oradaki müşrikleri toplayıp, Medineye saldırmaları için şiirler söyledi, onları teşvik ve tahrik etti. Peygamber efendimiz ile çarpışmak üzere onlarla anlaştı. Hatta, sevgili Peygamberimize su-i kast düzenledi. Allah bu durumu, Resulallah efendimize bildirdi ve mealen buyurdu ki: “Onlar, Allahın kendilerine lanet ettiği (rahmetinden uzaklaştırdığı) kimselerdir…” (Nisa suresi: 52)

Bunun üzerine Resulallah efendimiz, şerefli Eshabına; “Kab bin Eşrefi kim öldürür? Çünkü o, Allah ve Resulüne eza etmiştir” buyurdu. Muhammed bin Mesleme ; “Ya Resulallah! İster misin, ben onu öldüreyim” diye sual eyledi. Resulallah efendimiz de; “Evet, isterim” buyurdu. Muhammed bin Mesleme, bir kaç gün bu iş üzerinde durup, planlar kurdu. Arkadaşlarından Ebu Naile, Abbas bin Bişr, Haris bin Evs, Ebu Abs ibni Cebrin yanına gidip, meseleyi onlara açtı. Hepsi uygun görüp; “Beraber öldürürüz” dediler. Birlikte Peygamber efendimize geldiler. “Ya Resulallah! İzin buyurursanız, biz onunla konuşurken, sizinle ilgili, Kabın hoşuna gidecek bazı sözler söyleyebilir miyiz?” dediler. Peygamber efendimiz, onlara istediklerini söylemeye müsade buyurdular. Bunun üzerine, Muhammed bin Mesleme, arkadaşlarıyla Kab bin Eşrefin yanına gitti. “Şu Muhammed, bizden sadaka istedi. Bize çok vergi yükledi. Onun için senden ödünç bir şey almak için geldim” dedi. Kab sevinerek, Muhammed bin Meslemenin kendisi gibi düşündüğünü sandı ve; “O sizi daha da bıktıracak” dedi. Muhammed bin Mesleme ; “İşte Ona bir defa uymuş bulunduk. Ona tabi olmakla devam edeceğiz. Bakalım sonu ne olacak? Şimdi sen bize biraz ödünç hurma ver” dedi. Kab; “Evet vereyim, fakat, bana bir şeyi rehin vermelisiniz!” dedi. Muhammed bin Mesleme ile yanındakiler; “Ne istersin” dediler. Kab; “Kadınlarınızı rehin isterim” deyince rıza göstermediler. Kab; “O zaman oğullarınızı rehin verin” dedi. “Onları da rehin veremeyiz. Onlardan birine, bir-iki deve yükü hurmaya karşılık rehin olundu diye söylenir ki, bu da bizim için unutamıyacağımız bir leke olur. Fakat sana silahımızı ve zırhımızı rehin verebiliriz” dediler. Kab bu teklifi kabul etti. Onlara ne zaman geleceklerini de bildirdi. Muhammed bin Mesleme, bir gece Kabın yanına geldi. Ebu Naile de beraber idi. Kab onları kaleye çağırdı. Kendisi de onları karşılamak için aşağı indi. Kabın karısı; “Bu saatte nereye çıkıyorsun” dedi. Kab; “Gelenler, Muhammed bin Mesleme ile kardeşim Ebu Nailedir” dedi. Karısı; “İşittiğim bu ses bana pek iyi gelmiyor. Sanki ondan, kan damlıyor” dedi. Kab; “Yok, onlar Muhammed bin Mesleme ile süt kardeşim Ebu Nailedir. O iyi bir gençtir. Geceleyin, kılıç vuruşmasına bile çağırılsa, hiç tereddüt etmeden gelir. Böyle birisidir” dedi. Muhammed bin Mesleme kendisiyle beraber iki kişiyi, bir rivayete göre de üç kişiyi kaleye soktu. Bunlar, Ebu Abs bin Cebr, Haris bin Evs, Abbad bin Bişr idi. Muhammed bin Mesleme hazretleri, arkadaşlarına; “Kab gelince, ona saçını koklayacağımı söyler, başını tutup koklarım. Siz benim, Kabın başını iyice yakaladığımı gördüğünüz zaman, kılıçlarınızla, vurunuz” dedi. Kab bin Eşref güzel giyinmiş olarak, güzel koku saçarak, onların yanına geldi, İbn-i Mesleme; “Şimdiye kadar böyle güzel koku koklamadım” diyerek Kabın yanına vardı. Kab; “Arabın en güzel kokulu kadınları benim yanımda” diyerek övündü. Muhammed bin Mesleme ; “Başını koklamama izin verir misiniz” dedi. Kab, müsade ettiğini söyledi. Mesleme onu kokladı. Arkadaşlarına da koklattı. Sonra, tekrar koklamak istediğini söyledi. Bu defa, Muhammed bin Mesleme başını yakalayıp, arkadaşlarına, kılıçlarıyla vurmalarını işaret etti. İlk kılıç vurulduğunda Kab şiddetle bağırdı fakat ölmedi. Bunun üzerine Muhammed bin Mesleme, hançeri ile onu öldürdü. Kabı öldüren mücahidler derhal orayı terkedip, Medineye ulaştılar. Resulallah efendimize müjdeyi verdiklerinde, Peygamberimiz, Allaha hamd etti ve mücahidlere dua buyurdu.

Kab bin Eşref kafirinin öldürülmesi, yahudileri büyük bir korkuya düşürdü. Çünkü, Kab gibi ileri gelen bir lider öldürüldükten sonra, kendilerinin öldürülmesi an meselesi idi. Sabahleyin toplanıp, Peygamber efendimizin huzuruna geldiler. Gece olan hadiseden şikayetçi oldular. Resulallah efendimiz; “O, bizi hep rahatsız eder, aleyhimizde şiirler söylerdi. Eğer, sizden her kim böyle yaparsa, bilsin ki, cezası kılıçtır” buyurdular. Bu tehdit üzerine yahudiler, korkularından Resulallah efendimizle yeniden bir andlaşma yaptılar.

Bir gün Beni Kaynuka yahudileri, bir müslüman hanımla alay etmek istemiş, bunu gören sahabeden biri, derhal kılıcını çekip, o yahudiyi öldürmüştü. Yahudiler de toplanıp, o mübarek sahabiyi şehid ettiler. Hadise, Peygamber efendimize bildirildi. Resulallah efendimiz, onları, Kaynuka pazar yerinde toplayıp; “Ey yahudi topluluğu! Siz, Allahın Kureyşe verdiği azab gibi bir azaba yakalanmaktan korkunuz ve müslüman olunuz. Benim, Allah tarafından gönderilmiş bir peygamber olduğumu iyi bilirsiniz. Bunu da, Allahın size olan ahdini de kitabınızdan okumuş bulunuyorsunuz…” buyurdu. Bu merhamete rağmen, yaptıkları andlaşmayı bozan yahudiler, alemlerin sultanına; “Ey Muhammed! Harb etmesini bilmeyen bir kavmi hezimete uğratman seni aldatmasın! Yemin ederiz ki, biz cengaver kimseleriz! Sen, ancak bizimle çarpışmaya başladığın zaman, nasıl bahadırlar olduğumuzu anlarsın!…” diyerek meydan okudular. Böylece, önceki andlaşmayı bozarak meydan okuduklarını açığa vurdular.

Bunun üzerine Cebrail vahiy getirdi ki, mealen şöyle buyruluyordu: “(Ey Habibim!) Eğer (seninle) andlaşma yapan bir kavmin, bir hainliğinde (sözleşmeye aykırı hareket ettiğinde) endişeye düşersen, (savaş açmadan önce) hak ve adalet üzere ahidlerini reddettiğini doğruca kendilerine bildir. Çünkü, Allah hainleri sevmez.” (Enfal suresi: 58) Başka bir ayet-i kerimede de mealen buyruldu ki: “Ey Resulüm! O kafir olan yahudilere de ki: “Siz muhakkak mağlub olacaksınız ve toplanıp Cehenneme sürükleneceksiniz. O Cehennem, ne kötü bir karargahtır.” (al-i İmran suresi: 12)

Habib-i ekrem efendimiz, derhal, bir ordu kurup Kaynuka yahudilerinin bulunduğu kaleye yürüdüler. Beyaz sancağı, Hamza taşıyordu ve Medineye vekil olarak Ebu Lübabe bırakılmıştı. Mübarek ordu, Kaynuka kalesini muhasara etti. “Biz ne cengaver bahadırlarız” diyen yahudiler, değil karşı koymak, kalelerinden bir ok bile almaya cesaret edemediler. Resulallah efendimiz, giriş ve çıkışları kontrol altına aldı. Kimse dışarı çıkamadı. Bu hal onbeş gün devam etti. Yahudiler korkuya kapılıp, teslim oldular. Her birinin öldürülmeleri lazım gelirken, alemlere rahmet olarak gönderilen sevgili Peygamberimiz, merhamet buyurup, Kaynuka yahudilerinin Şama gitmelerine izin verdiler. Böylece Medine topraklarından çıkardılar.

Sevgili Peygamberimiz , Medinede hem yahudilerle, hem de Abdullah bir Übey gibi müslüman görünen münafıklarla, bir de müşriklerle mücadele ediyordu. Ayrıca Medine dışındaki müşrik kabileleri İslama davet ediyor, müslüman olmakla şereflenmeleri için uğraşıyordu. Sevik, Gatafan, Karde, Bahran… gibi gazalar hep Bedr gazasından sonra yapıldı.

Bu arada zekatın farz edilmesi, sadaka-i fıtrın verilmesi, bayram namazlarının kılınması ve kurban kesmek emri geldi. Resulallah efendimiz, kızı Ümmü Gülsümü Osman ile evlendirdi. Zeynep binti Cahş ve Ömerin kızı Hafsayı kendi nikahlarına aldı. Alinin oğlu Hasen dünyaya geldi.