"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Ali ile fatımanın evlenmesi

Hicretin ikinci senesi idi. Fahr-i kainat efendimizin kızı Fatıma, onbeş yaşına gelmişti.

Bir gün Fatıma, bir hizmet için Resulallah efendimizin huzuruna girmişti. Resulallah efendimiz, kerimelerinin evlenme çağına eriştiğini müşahede ettiler. O günden sonra, Fatıma-tüz-Zehra validemizi pek çok kimse istedi. Resul , bunlara iltifat etmeyip; “Onun işi, Hak tealanın emrine bağlıdır” buyurdu.

Bir gün Ebu Bekr, Ömer ve Sad bin Muaz mescidde oturup; “Hazret-i Fatımayı, Aliden gayri herkes istedi. Kimseye iltifat olunmadı” diye konuştular. Sıddık; “Zannederim ki, Aliye nasib olur. Gelin ziyaretine gidelim ve bu meseleyi açalım. Eğer fakirliği ileri sürerse yardımda bulunalım” dedi. Sad da; “Ya Eba Bekr! Sen, hep hayır yaparsın. Kalk, biz de sana arkadaş olalım” dedi. Üçü birden mescidden çıkıp, Alinin evine gittiler. Ali , devesini alıp gitmiş, Ensardan birinin hurmalığına su veriyordu. Onları görünce, karşılayıp hal ve hatırlarını sordu. Ebu Bekir ; “Ya Ali! Her hayırlı işte sen öndersin ve Resulallah katında hiç kimseye nasib olmamış bir mertebedesin. Fatımayı herkes taleb etti. Hiç kimseye iltifat olunmadı. Sana nasib olacağını zannediyoruz. Niçin teşebbüs etmezsin?” diye sordu.

Hazret-i Ali bunu işitince, mübarek gözleri yaşla doldu ve; “Ya Eba Bekr! Beni ziyadesiyle yaktın. Ona benden başka rağbet eden yoktur. Lakin elimin darlığı buna manidir” dedi. Ebu Bekir ; “Böyle söyleme. Allah ve Resulünün yanında, dünya bir şey değildir. Buna fakirlik mani olamaz. Var, taleb eyle” dedi.

Hazret-i Ali buyuruyor ki: “Resulallahın huzuruna utanarak ve sıkılarak girdim. Resulallahın bütün heybet ve vakarı üzerinde idi. Huzurunda oturdum ve konuşmaya kadir olamadım. Resulallah efendimiz; “Niçin geldin, bir ihtiyacın mı var?” buyurdu. Sustum. “Her halde Fatımayı istemeye geldin” buyurunca; “Evet” diyebildim. (Peygamber efendimiz, Fatımaya Alinin kendisini istediğini duyurdu. O da sustu.)

Peygamber efendimiz; “Fatımaya mihr olarak verecek neyin var?” buyurdular. “Yanımda ona verilecek bir şeyim yok ya Resulallah” dedim. “Sana vermiş olduğum Hutami zırhlı gömleğin nerededir, ne oldu?” buyurdular. “Yanımdadır” deyince; “Onu sat ve parasını bana getir. Mihr olarak o kafidir” buyurdular.” Başka bir rivayette de; “Resulallah efendimiz, Aliye; “Yanında neyin var” buyurduğunda; “Atım ve zırhlı gömleğim var” diye cevap vermiş, Resulallah efendimiz de; “Atın sana lazım olur, fakat zırhını sat” buyurmuştu. Başka bir rivayette de; “Ya Ali, git kendine bir ev kirala” buyurdu.

Hazret-i Ali, evleninceye kadar Peygamber efendimizle beraber oturuyordu. Peygamber efendimizin emirleri üzerine, Mescid-i Nebevi yakınında, Ayşenin odasının karşısında bulunan Harise bin Numanın evini kiraladı. Zırhını da, Osman efendimize 480 dirheme sattı. Osman, zırhı satın aldıktan sonra, hediye olarak geri verdi.

Hazret-i Ali, zırh ve dirhemlerle Peygamberimizin yanına gelince, Peygamber efendimiz, Osmana çok hayr dua ettiler ve; “Osman, Cennette benim refikimdir” buyurdular. Sonra Bilal-i Habeşiyi çağırdı ve paranın bir kısmını vererek; “Bu parayı al, çarşıya çık! Biraz gül suyu, geri kalan para ile de bal al ve Mescidin bir kenarında temiz bir kab içinde su ile eziniz. Bal şerbeti yapınız ki, nikah kıyıldıktan sonra içelim. Ensar ve Muhacirlerden mevcut bulunan Eshabımı mescide davet et ve Fatıma ile Alinin nikahlarının kıyılacağını halka ilan et” diye emretti.

Bilal-i Habeşi, dışarı çıkıp Ali ile Fatımanın nikahlarının kıyılacağını halka ilan etti. Eshab-ı kiram, Mescid-i Nebeviye gelerek, içini dışını doldurdular. Peygamber efendimiz ayağa kalkarak şu hutbeyi okudular: “Bütün hamd ve şükür, alemlerin Rabbine mahsustur. O, verdiği nimetlerle öğülen, sonsuz kudretinden ve kuvvetinden dolayı ibadet edilen, azab ve hesabından korkulan, hüküm ve fermanı yeryüzünde ve göklerde hakim olandır. Mahlukatı kudretiyle yaratan, adaletli hükümleriyle bunları birbirinden ayıran, insanları (İslam) dini ve peygamberi Muhammed ile şereflendiren Odur…

Allah bana, kızım Fatımayı Ali bin Ebi Talibe nikahlamamı emretti. Şimdi sizi şahid tutuyorum ki, (Allahın emriyle) 400 miskal gümüş mihr ile Fatımayı, Ali bin Ebi Talibe nikahladım. Rabbim kendilerinin varlıklarını bir araya getirsin ve bunu kendilerine mübarek kılsın. Nesillerini temiz ve rahmete anahtar, hikmete maden, ümmet-i Muhammede emin kılsın. Söyleyeceğim bundan ibarettir. Rabbimden kendim ve sizin için mağfiret dilerim.”

Hazret-i Ali de kalkarak şu kısa hutbeyi okudu: “… Huzurunda bulunduğumuz Muhammed a salat ve selam ederim ki, mübarek kerimeleri Fatımayı 400 miskal gümüş mihrle bana nikahlamıştır. Ey din kardeşlerim! Şüphesiz Peygamber efendimizin buyurduklarını işittiniz ve şahid oldunuz. Ben de buna şahid ve razıyım. Aynen kabul ediyorum. Allah hepimizin sözlerine şahiddir, hepimize vekildir.”

Nikah akdi bittikten sonra. Peygamber efendimiz taze hurma getirttiler ve; “Haydi bu hurmadan alınız, yiyiniz” buyurdular. Herkes alıp yediler. Sonra Bilal bal şerbeti dağıttı, onu da içtiler ve bütün sahabiler; “Barekellahü fi küma ve aleyküma ve cemea şemleküma” diye dua ettiler.

Hazret-i Fatıma, nikahtan sonra ağlıyordu. Peygamber efendimiz onun yanına geldi ve; “Ey Fatıma! Sana ne oldu ki ağlıyorsun? Allaha yemin ederim ki, seni, isteyenlerin en alimine, hilim ve akıllılıkta en üstününe ve ilk müslüman olanına nikahladım” buyurdu. Fatıma; “Babacığım! Evlenen her kızın mihri altın ve gümüşle takdir ve tayin ediliyor. Benim de mihrim böyle takdir edilirse, seninle diğerleri arasında ne fark olur. Kıyamet günü sen, müminlerin günahkarlarından ne kadar kimseye şefaatte bulunursan, ben de onların hanımlarına şefaatte bulunmak istiyorum. Muradım budur” dedi. Allah, Fatımanın bu dileğinin kabul edildiğini bildirince, Resulallah efendimiz; “Ya Fatıma, peygamber çocuğu olduğunu belli ettin.” buyurdular.

Hazret-i Ali buyurdu ki: “Bu işlerin üzerinden bir ay geçmişti. Bu hususta mecliste hiç söz olmadı. Ben de hicabımdan yani utandığımdan ağzımı açamadım. Ama Resulallah efendimiz, bazan beni tenhada gördükleri zaman; “Senin hatunun ne iyi hanımdır. Sana müjdeler olsun ki, o, alemdeki hatunların seyyidesidir.” buyururlardı.

Bir ay sonra Alinin kardeşi Ukayl; “Ya Ali! Bu akd-i izdivaç ile mesrur olduk. Lakin muradım odur ki, bu iki mesud birbirine yakın olalar” deyince, Ali ; “Benim de muradım odur, lakin hicab ediyorum” dedi. Ukayl, Alinin elini tutup, Peygamber efendimizin hanesine varınca, Resulallahın cariyesi Ümmü Eymene rastladılar. Durumu ona söylediler. Ümmü Eymen de; “Bu husus için sizin gelmeniz lazım değildir. Biz ezvac-ı tahirat ile ittifak edip, size haber veririz. Zira bu hususta hatunların sözü dinlenir” dedi. Ümmü Eymen , bu hali Resulallahın hanımlarına söyledi. Diğer ezvac-ı tahirat, Ayşenin hanesine geldiler. Haticeyi anarak; “Eğer o hayatta olsaydı, bize bir endişe olmaz idi” dediler. Resulallah efendimiz ağladı ve buyurdu ki; “Hatice gibi hatun hani? Halk beni yalanlarken o tasdik etti ve bütün malını benim yoluma sarf etti. Din-i İslama çok yardım etti. Hayatında, Hak teala bana emretti ki, Haticeye müjde ver: Cennette onun için zümrütten bir köşk yapılmıştır.”

Resulallah efendimizin zevceleri, Alinin muradını arz ettiler. Bunun üzerine Resulallah efendimiz, Ümmü Eymene, Aliyi davet etmesini emretti. Ali gelince, meclisteki hanımlar kalkıp gittiler. Ali başını önüne eğip oturdu. Resulallah; “Zevceni ister misin ya Ali?” buyurdu. Ali ; “Evet ya Resulallah! Anam ve babam sana feda olsun” dedi. Resulallah efendimiz, Esma binti Umeyse; “Git, Fatımanın evini hazırla!” buyurdu. Esma, Fatımanın gelin gideceği eve gitti. Bir minder yeni meşinden, bir minder yamalı meşinden, bir minder de hasırdan yapıp, içlerini hurma lifi ile doldurdu. Resulallah efendimiz yatsı namazından sonra Fatımanın evine gelip yapılanları gözden geçirdi.

Peygamberimiz, Alinin getirdiği paranın üçde ikisiyle yiyecek, süs ve koku gibi şeyler; üçte biriyle de giyecek alınmasını emrettiler ve ev eşyasını tamamlattılar. Fatımanın çeyizi ve ev eşyasında şunlar vardı: Esma binti Umeysin hazırladığı üç minder, saçaklı bir halı, içi hurma lifi ile doldurulmuş bir yüz yastığı, iki tane el değirmeni, bir su kırbası, topraktan yapılmış bir su testisi, meşinden yapılmış bir su bardağı, bir havlu, bir elek, dabağlanmış bir koç postu, eskiyip tüyü dökülmüş alacalı bir Yemen halısı, hurma yaprağından örülmüş bir sedir. Yemen işi iki alacalı elbise, bir kadife yorgan. Bundan sonra Resulallah efendimiz, Aliye bir miktar para verip, hurma ve yağ almasını söylediler. Ali bundan sonrasını şöyle anlattı: “Beş dirhemle hurma, dört dirhemle yağ aldım. Resulallahın huzuruna getirdim. Deriden bir sofra istedi. Hurma, un, yağ ve yoğurdu mübarek eli ile karıştırıp, bir çeşit yemek yaptı ve; “Ya Ali! Var, kimi bulursan getir” buyurdu. Ben dışarı çıktım, pek çok insan gördüm, hepsini davet ettim ve içeri girip; “Ya Resulallah! Halk çoktur” diyerek arz eyledim.

alemlerin efendisi Fahr-i kainat efendimiz; “Onları onar onar içeri getir, taam (yemek) yesinler” buyurdu, öyle yaptım. Hesab ettiler, erkek ve kadından yediyüz kimse yemek yemişler ve doymuşlar idi.”

Hazret-i Alinin ve Fatımanın velimesi yenildikten sonra, Ümmü Eymenin bildirdiğine göre, Peygamber efendimiz Aliye “Ya Ali, kızım Fatıma gelin olarak evinize gitti. Ben de akşam namazından sonra gelip dua edeceğim. Beni bekleyin.” buyurdu. Ali eve gelince, bir köşeye oturdu. Fatıma da evin diğer bir köşesine oturdu. Sonra Resulallah efendimiz gelip kapıyı çaldı. Ümmü Eymen kapıyı açtı. Resulallah; “Kardeşim burada mı?” buyurdu. Ümmü Eymen; “Anam-babam sana feda olsun ya Resulallah! Kardeşiniz kimdir?” dedi. Resulallah efendimiz; “Ali bin Ebi Talibdir” deyince, Ümmü Eymen; “Kerimenizi kardeşinizle mi evlendirdiniz?” dedi. Resulallah efendimiz; “Evet” buyurdular. Ümmü Eymen, Resulallahın; “Kardeşim burada mı?” buyurmasından, nikahın caiz olmayacağını sandı. Resuluflah efendimiz de “Evet” buyurmakla, evlenmeye mani olanın aynı anadan doğmak olduğuna işaret ettiler.

Bundan sonra Resulallah efendimiz Ümmü Eymene; “Esma binti Umeys de burada mı?” buyurdular. “Evet” diye cevap verince; “Demek Resulallahın kerimesine hizmete geldi” buyurdular. Ümmü Eymen; “Evet” deyince; “Hayra kavuşsun” buyurup dua ettiler.

Bundan sonra bir kabla su getirttiler. Mübarek ellerini yıkadılar. Suyun içine de bir miktar misk döktüler. Sonra Fatımayı çağırdılar. Fatıma utancından elbisesine bakıyordu. Resulallah efendimiz sudan bir miktar alıp, Fatımanın göğsüne, başına ve sırtına serpti ve; “Allahümme inni eizuha bike ve zürriyetiha min-eş-şeytan-ir racim (Ya Rabbi! Onun ve zürriyetinin racim olan, taşlanan şeytanın şerrinden muhafazası için sana sığınırım)” diye dua ettiler. Sonra Aliye de aynısını yapıp; “Allahümme barik fihima ve barik aleyhima ve barik lehüma fi neslihima” diye dua ettiler. İhlas ve Muavvizeteyn surelerini okuyup; “Allahın ismi ve bereketi ile ehlinin yanına gir” buyurdular. Sonra mübarek elleriyle kapının iki kanadını tutup, bereket ile dua ettiler ve oradan ayrıldılar.

Hazret-i Ali buyurdu ki: “Düğünümüzden dört gün sonra, Resulallah efendimiz, hanemizi teşrif eyledi. Gönülleri alan, hikmet dolu sözleri ile bize nasihat ettiler ve buyurdular ki: “Ya Ali! Su getir!” Kalktım su getirdim. Bir ayet-i kerime okudu ve; “Bu sudan biraz iç. Bir miktar kalsın” buyurdu. Öyle yaptım. Kalan suyu, başıma ve göğsüme serpti. Tekrar; “Su getir” buyurdu. Yine su getirdim. Bana yaptığı gibi, Fatımaya da yaptı. Sonra beni dışarı gönderdi.”

O dışarı çıktıktan sonra kızına, Ali hakkında sual eyledi. Fatıma dedi ki: “Babacığım, bütün kemal sıfatlar kendisinde mevcuttur. Lakin, bazı Kureyş hatunları bana; “Senin erin fakirdir” diyorlar” deyince, Resulallah efendimiz buyurdu ki: “Ey kızım! Senin baban ve helalin fakir değildir. Bütün yer ve gök hazine ve definelerini bana arz ettiler. Kabul etmedim. Allahın katında makbul olanı kabul ettim. Ey kızcağızım! Eğer benim bildiğimi, sen bilseydin, dünya senin nazarında, hor ve aşağı olurdu. Allahın hakkı için, erin, sahabenin evvelidir. İslamda büyüğüdür, ilimde en derinidir. Ey kızım! Allah Ehl-i beytten iki kimse ihtiyar etti. Biri baban ve biri helalindir. Zinhar ona isyan eyleme ve emrine muhalefet etme.”

Fahr-i kainat aleyhi efdalüs-salevat efendimiz, kızına nasihat ettikten sonra, Aliyi davet etti. Ona da Fatımayı ısmarladı; “Ya Ali! Fatımanın hatırına riayet eyle. O benden bir parçadır. Onu hoş tut. Eğer onu üzersen, beni üzmüş olursun” buyurdu. İkisini de Allaha ısmarladı. Sonra kalkıp gitmeye azimet etmişti ki, Fatıma “Ya Resulallah! İçerinin hizmetini ben görürüm. Dışarısının hizmetini de Ali görür. Bana bir cariye ihsan ederseniz, bazı işlerimde yardımcı olur. Beni memnun edersiniz” dedi. Resulallah efendimiz buyurdu ki: “Ey Fatıma! Sana hizmetçiden daha iyi bir şey mi, yoksa hizmetçi mi ihsan edeyim?”

Fatıma validemiz “Hizmetçiden iyisini ihsan eyle” dedi. Resulallah efendimiz; “Her gün yatarken otuzüç kere Sübhanallah, otuzüç kere Elhamdülillah, otuzüç kere Allahü ekber, bir kere de La ilahe illallahü vahdehü la şerike leh. Lehül mülkü ve lehül hamdü ve hüve ala külli şeyin kadir, söyle. Hepsi yüz kelimedir. Kıyamette bin hasene (iyilik) bulursun. Mizanda hasenatın ağır gelir” buyurdu. Sonra Peygamber efendimiz, kerimelerinin evinden ayrılıp, hane-i saadetlerine gittiler.

Hazret-i Ali ile Fatımanın nikahları hicretten beş ay sonra, düğünleri ise Bedr gazvesinden sonra olmuştur.