Müşriklerin sancaktarı Ebu Aziz bin Umeyr esir edildi. Kumandanları Ebu Cehl ise Kureyşlileri cesaretlendirmek için durmadan şiirler söyleyerek, askerinin moralini düzeltmeye çalışıyordu. Genç bir delikanlı gibi saldırıyor; “Anam beni bu günler için doğurdu!…” diyerek öğünüyor, gençleri teşvik ediyordu.
Müşriklerden Ubeyde bin Said, baştan ayağa kadar zırh giyinmişti. Sadece gözleri görünüyordu. Atının üzerinde bir o tarafa, bir bu tarafa dönüp; “Ben, Ebu Zatülkerişim! Ben Ebu Zatülkerişim!” yani ben büyük karınlıyım, karın babasıyım diyerek kendince meydan okuyordu. Kahraman mücahid Zübeyr bin Avvam, yanına yaklaşıp, mızrağını tam gözüne nişanladı ve; “Allahü ekber!” deyip savurdu. Hedefini bulan mızrak, onu atından yere düşürdü. Zübeyr , koşarak yanına vardığında, Ubeyde ölmüştü. Ayağını, yanağına basıp, olanca kuvvetiyle çektiği halde mızrağı zor çıktı, eğikti.
Hazret-i Zübeyrin, Bedr harbinde gösterdiği kahramanlık çok büyüktü. Vücudunda yaralanmadık yer kalmamıştı. Bu durumu oğlu Urve; “Babam, önemli üç kılıç darbesi almıştı. Bunlardan biri boynunda idi. Yara o kadar derin bir iz bırakmıştı ki, içine parmağımı sokabiliyordum” diye anlatmıştı.
Abdurrahman bin Avf da kıyasıya Kureyşlilerle çarpışıyor, aldığı yaralardan akan kanlara aldırmadan, önüne geleni deviriyordu. Abdurrahman şahid olduğu bir hadiseyi şöyle anlattı: “Bir ara önümde kimse kalmamıştı. Sağıma-soluma baktığım zaman, Ensardan iki delikanlı gözüme ilişti. Bunlardan en kuvvetli ve vurucu olan ile bulunmak istedim. Bu iki gençten biri, beni gözü ile süzdü, sonra bana dönerek; “Ey amca! Ebu Cehli tanır mısın!” diye sordu. Ben de; “Evet tanırım” dedim ve; “Ey kardeşimin oğlu, Ebu Cehli ne yapacaksın?” diye sorunca; “Bana haber verildiğine göre Resulallaha sövermiş. Allaha yemin ederim ki, onu bir görürsem, öldürünceye veya kendim ölünceye kadar asla ondan ayrılmayacağım” dedi. Bir gencin heyecan halinde söylediği bu kati ve kararlı söze doğrusu hayret ettim.”
Bu iki gençten diğeri de beni gözden geçirerek ötekinin söylediği gibi söyledi. Bu sırada, Ebu Cehli görmüştüm. O, Kureyş askeri içinde hiç durmadan ileri geri dönüp duruyordu. Ben; “Ey gençler! Öteye beriye telaşla giden şu şahıs, Ebu Cehldir” deyince, hemen kılıçlarına sarıldılar ve Ebu Cehlin yanına yaklaşarak çarpışmaya başladılar. Bu gençler, Afra Hatunun çocukları Muaz ve Muavvez kardeşlerdi .
Bu sırada Eshab-ı kiramın kahramanlarından Muaz bin Amr , Ebu Cehlin yanına sokulmak fırsatını buldu. Uzun kuyruklu bir at üzerinde bulunan Ebu Cehlin üzerine saldırıp, bacağına olanca şiddetiyle kılıcını çaldı. Ebu Cehlin bacağı yere düştü. O sırada babasının imdadına yetişen ve daha müslüman olmayan İkrime, Muaz bin Amr ile çarpışmaya başladı.
O anda Muaz ve Muavvez kardeşler , bir şahin gibi ileri atıldılar. Önlerine geleni devirerek Ebu Cehle ulaştılar. Kılıçlarıyla öldü zannedinceye kadar vurdular.
Hazret-i Muaz bin Amr ise, İkrime ile yaptığı çarpışmada elinden ve kolundan yaralanmıştı. Mübarek eli bileğinden kesilmiş, eli deride sallanıp kalmıştı. Çarpışmaya kendini kaptıran Muaz bin Amrın eliyle oyalanacak, onu tedavi için saracak zamanı yoktu. Kesik eli deride sallanırken bile kahramanca çarpışıyordu. “Allahü ekber!…” Bu ne kuvvetli iman!… Bu ne görülecek manzara idi!… Muaz bir müddet böyle vuruştuktan sonra, hareket kabiliyetinin azaldığını gördü. Buna sebep, kesik eli idi. Onu derhal ayağının altına alarak koparıp attı…
Azılı İslam düşmanlarından Nevfel bin Hüveylid, Kureyşin en gözde pehlivanlarındandı. Durmadan bağırıyor, müşrik sürüsünü heyecana ve galeyana getirmeye çabalıyordu. Peygamber efendimiz, onun bu halini görünce; “Allahım! Nevfel bin Hüveylide karşı bana yardımcı ol. Onun hakkından gel” buyurarak dua etmişti. Allahın aslanı Ali, Nevfel müşrikini görünce, derhal üzerine atıldı. Şiddetle kılıcını indirdi. Öyle vurmuştu ki, bacakları zırhlarla kaplı olduğu halde ikisi birden kesildi. Sonra kılıcını boynuna çalıp, başını gövdesinden kopardı.
Bilal-i Habeşiyi kızgın kumlara yatırıp, göğsüne kocaman kayaları koyan Ümeyye bin Halef, müşriklerin en azılılarındandı. Resulallah efendimize işkence yapmak için her fırsatı değerlendiren bu büyük İslam düşmanı da, Bedr vadisinde, müşrikleri toparlamaya çalışıyor, İslamın nurunu söndürmek için çabalıyordu. Onun bu halini gören Bilal, yalın kılıç yanına yaklaşarak karşısına dikildi ve; “Ey küfrün başı olan Ümeyye bin Halef!… Sen kurtulursan ben kurtulmayayım!” deyip saldırdı. Bir taraftan da; “Ey Ensari kardeşler! Yetişin, küfrün başı burada!” der demez, Eshab-ı kiram, Ümeyyenin etrafını sarıp, hemen öldürdüler.
Müşrik ordusunda, artık baş kalmamıştı. Her biri ne yapacaklarını bilmiyor, rastgele kaçmaya çalışıyorlardı. Küfrün kalesi yıkılmıştı. Şanlı Eshab takibe devam etti. Müşriklerden bir kısmı yakalanarak esir alındı. Peygamber efendimizin amcası Abbas da esirler arasındaydı.