Bir sahabenin üzerine en az üç müşrik birden saldırıyordu. Her birine ayrı kılıç yetiştirmeye çalışan şanlı Eshab-ı kiramı, hiç bir şey yıldıramıyordu. “Allahü ekber! Allahü ekber!…” dedikçe yeniden güçleniyor, tekrar tekrar saldırmaktan usanmıyorlardı. Bir ara müşriklerin hücumu şiddetlendi. Eshab-ı kiram güç duruma düştüler.
O sırada Resulallah efendimiz, Ebu Bekir ile hurma dallarından yapılmış çadırına girdiler. Peygamberimiz, yine Allaha münacata başladı. “Ya Rabbi! Bana vadettiğin yardımı lütfet!…” diye yalvarıyordu. O anda vahiy geldi. Mealen buyruluyordu ki: “O vakit Rabbinizden yardım ve zafer istiyordunuz da, O size; “Gerçekten ben arka arkaya bin melaike ile imdad ediyorum” diye duanızı kabul buyurmuştu.” (Enfal suresi: 9) Peygamber efendimiz, hemen ayağa kalktılar ve: “Müjde ya Eba Bekr! Sana, Allahın yardımı yetişti! İşte şu Cebraildir. Kum tepeleri üzerinde, atının dizginini tutmuş, silahlanmış, emir bekliyor” buyurdu.
Enfal suresinde bildirildiği üzere cenab-ı Hak, meleklere mealen buyurmuştu ki: “Hani Rabbin meleklere; (Müslümanlara nusret ve yardım hususunda) sizinle beraberim diye vahyeyledi. Haydi müminlere (nusret müjdesiyle kalblerine) sebat ilham ediniz. Ben şimdi kafirlerin gönüllerine dehşet ve korku salıvereceğim. Vurun hemen onların boyunlarının üstüne, vurun her bir parmaklarına (mafsallarının hepsine)!… Çünkü onlar, Allaha ve Resulüne karşı geldiler. Kim Allah ve Resulüne karşı gelirse, Allahın (azabına uğrar) cezası çok çetindir!” (Enfal suresi: 12,13)
Bu emir üzerine Cebrail, Mikail ve İsrafil aleyhimüsselam, yanlarına biner melek alarak sevgili Peygamberimizin sıra ile; yanında, sağında ve solunda yerlerini aldılar.
Cebrail , başına sarı bir sarık sarmıştı. Diğer meleklerin başlarında ise beyaz sarıklar vardı. Sarıkların uçlarını arkalarına sarkıtmışlar, beyaz atlara binmişlerdi. Server-i alem efendimiz, Eshabına; “Melekler, alametli ve nişanlıdırlar. Siz de kendinize birer alamet ve nişan yapınız!” buyurdular. Zübeyr bin Avvam , başına sarı, Ebu Dücane , kırmızı bir bezi sarık şeklinde sardılar. Ali, beyaz bir tuğ, Hamza da, göğsüne deve kuşu kanadı taktı.
Meleklerin harbe girmeleri ile durum bir anda değişti. Eshabı kiram önündeki kafire daha kılıcını sallamadan, onun başı, gövdesinden ayrılıp yere düşüyordu. Peygamber efendimizin sağında-solunda, önünde ve arkasında tanınmayan kimselerin müşriklerle çarpıştığı görülüyordu. Sehl anlattı ki: “Bedr gazasında, her birimiz bir müşrikin başına kılıcımızı salladığımız zaman, daha kılıç hedefine varmadan, kellesinin bedeninden ayrılıp yere yuvarlandığını görüyorduk!…”