"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

İslam dinini kabul etmedikçe!

Müşrikler, Medineye doğru yola çıkan Muhammed ı ve Ebu Bekri devamlı arıyorlardı. Bulamadıkları takdirde kendileri için pek büyük bir tehlike baş gösterecekti. Çünkü, müslümanların bir “İslam Devleti” kurup, kısa zamanda kendilerini ortadan kaldırabileceklerini düşünüyorlardı. Bu sebeple müşrikler, her şeylerini ortaya koydular. Peygamber efendimizle Ebu Bekri öldürene veya esir edene; yüz devenin yanı sıra sayısız mal ve para vereceklerini vad ettiler. Bu haber, Süraka bin Malikin mensubu olduğu Müdlicoğulları arasında da yayıldı. Süraka bin Malik, iyi iz sürerdi. Bu yüzden olup bitenlerle yakından ilgilendi.

Müdlicoğulları bir Salı günü, Süraka bin Malikin oturduğu bölge olan Kudeydde, toplanmışlardı. Toplantıda Süraka bin Malik de vardı. O sırada Kureyşin adamlarından biri gelip, Sürakaya; “Ey Süraka! Vallahi ben az önce, sahile doğru giden üç kişilik bir kafile gördüm. Onlar herhalde Muhammed ile Eshabıdır” dedi. Süraka, durumu anladı. Fakat, ortaya çok fazla mükafat konulduğu için, bunu tek başına elde etmek istiyordu. Bu sebeple başkasının haberdar olmasını arzu etmiyordu. “Hayır, o senin gördüğün kimseler, filan kişilerdir. Biraz önce geçmişlerdi. Onları biz de gördük” diyerek, önemli bir şey yokmuş gibi konuştu.

Süraka bin Malik, biraz daha bekledi. Dikkat çekmeden evine geldi. Hizmetçisine, atını ve silahını alıp vadinin, arkasında kendisini beklemesini söyledi. Kendisi de kargısını almış, parlaklığının dikkati çekmemesi için ucunu aşağıya çevirmişti. Atını koşturmağa başladı. Yoluna devam ederek, nihayet izlerini buldu. Yaklaşınca birbirlerini iyice görebiliyorlardı. Hatta Süraka, Peygamber efendimizin okuduğu Kuran-ı kerimi bile işitiyordu. Fakat, Resulallah arkalarına hiç bakmıyorlardı. Ebu Bekir geriye bakınca, Sürakayı görüp, telaşa kapıldı. Peygamber efendimiz ona, mağaradaki gibi; “Üzülme, Allah bizimle beraberdir” buyurdu.

Buhari hazretlerinin rivayetine göre, bu sırada Ebu Bekr, bir atlının kendilerine yetiştiğini Resulallaha arz edince, Peygamber efendimiz; “Ya Rabbi! Onu düşür” diye dua buyurdular. Başka bir rivayette, Süraka yanlarına kadar gelince, Ebu Bekr, ağlamaya başladı. Resulallah efendimiz niçin ağladığını sorunca; “Vallahi kendim için ağlamıyorum. Sana bir zarar gelmesinden korktuğum için ağlıyorum” dedi.

Süraka, Peygamber efendimize saldırabilecek kadar yaklaştı. “Ya Muhammed! Seni, bugün benden kim koruyacak!” dedi. Server-i alem efendimiz de; “Beni, Cebbar ve Kahhar olan Allah korur” cevabını verdi. O sırada Sürakanın atı, iki ön ayaklarıyla dizlerine kadar yere battı. Bundan kurtulup, tekrar saldırmaya teşebbüs edince, atının ayakları yine yere saplandı. Süraka, atını ne kadar zorladıysa da, onu bir türlü kurtaramadı. Başka yapacağı hiç bir şey yoktu. Çaresiz kalınca, şefkat ve merhamet sahibi olan Resulallah efendimize yalvarmaya başladı. Bütün olgunlukları ve iyi ahlakı kendisinde toplayan, üstün ahlak ve yaratılış üzere olan Peygamberimiz onun bu dileğini kabul etti. Süraka; “Ya Muhammed! Muhafaza olunduğunu anladım. Dua et de kurtulayım. Bundan sonra sana asla zarar vermem. Senin peşine düşenlere de senden hiç bahsetmiyeceğim” diyordu. Kainatın efendisi; “Ya Rabbi! Eğer o sözünde doğru ve samimi ise, atını kurtar” diye dua edince, Allah bu duayı kabul buyurdu.

Süraka bin Malikin atı, ancak bu duadan sonra çukurdan kurtulabilmişti. Bu sırada atın ayağının battığı yerden, göğe doğru duman gibi bir şey yükseliyordu. Süraka, hayretler içerisinde kaldı ve bütün bu olup bitenlerden, Muhammed ın daima korunmakta olduğunu anladı. Pek çok şeye şahid olmuştu. Sonunda; “Ya Muhammed! Ben Süraka bin Malikim! Benden asla şüpheniz olmasın. Size söz veriyorum. Bundan sonra beğenmediğiniz hiç bir işi yapmıyacağım. Kavmin, seni ve arkadaşlarını yakalayana çok mükafat vereceğini vadetti” dedi ve Kureyş müşriklerinin yapmak istediklerini birer birer anlattı. Hatta, onlara yol azığı ve binmek için deve vermek istediyse de, sevgili Peygamberimiz kabul etmedi ve ona: “Ey Süraka! Sen İslam dinini kabul etmedikçe, ben de senin deveni ve sığırını arzu etmem, istemem. Sen bizi gördüğünü gizli tut, yeter” buyurdu. İbn-i Sad da şöyle nakleder: Süraka, Peygamber efendimize, bana, istediğini emret deyince, Resulallah efendimiz; “Yurdunda dur. Hiç kimsenin bize yetişmesine meydan verme” buyurmuştur.

Allah dileyince her şey oluyordu. Ona halis bir şekilde güvenip, rızası yolunda yürüyünce, akıl almaz hadiseler meydana geliyordu. Resulallah efendimizi öldürüp, büyük mükafatlara kavuşma hırsıyla, kükreyen bir aslan tavrıyla yola çıkan Süraka, artık; munis, uysal, bir çocuk gibiydi. Her şeye kadir olan Allah, Habibine zarar vermemesi için, Sürakanın kalbini iyiliğe doğru çevirmişti. Elbette, Allah Habibini yalnız bırakmayacaktı. Çünkü O, insanlara merhamet için, onların dünyada ve ahirette ebedi saadet ve mutluluğa kavuşması için gönderdiği sevgili Peygamberiydi.

Süraka bundan sonra izi üzerine geri döndü. Başından geçenleri karşılaştığı kimselere de anlatmadı.