"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Güneşi sağ elime verseler!

Sevgili Peygamberimiz, bu davetlerden sonra nerede bir kimse veya topluluk görse, onlara İslamı anlattı. Hakiki kurtuluşun; nefse uymaktan, zulümden, haksızlıktan ve her türlü kötü işlerden uzaklaşmakla ve Allaha iman etmekle mümkün olacağını bildirdi. Nefislerinin isteklerine, şehvetlerine uyanlar, zayıfları ezenler ve azgınlıkta aşırı gidenler buna şiddetle karşı çıktılar. Bütün bu bozuk işlerine son verileceğini görerek, Muhammed ın bildirdiklerini inkar ettiler. Ona ve inananlara düşman oldular.

Müşrikler, önce alay ediyorlardı. Sonra baskı ve işkencelerini arttırmaya karar verdiler. Müminleri sindirmek, İslam davasını söndürmek istiyorlardı. Bunların başlarında; Ebu Cehil, Utbe, Şeybe, Ebu Leheb, Ukbe bin Ebi Muayt, as bin Vail, Esved bin Muttalib, Esved bin Abdi Yagves, Velid bin Mugire… vardı.

Bir gün Utbe, Şeybe ve Ebu Cehil, Ebu Talibe; “Sen bizim büyüğümüzsün. Biz, sana daima saygı gösterir, hürmet ederiz. Şimdi kardeşin oğlu, yeni bir din kurdu. Putlarımıza sövüp bizi kafirlikle itham ediyor. Kendisine nasihat et. Bu işten vazgeçir. Şayet vazgeçmezse, Onun hakkından nasıl gelineceğini biz biliriz…” dediler. Ebu Talib, onları yatıştırarak geri gönderdi ve durumu Peygamberimiz üzülmesin diye, Ondan sakladı. Müşrikler, bir müddet sonra tekrar toplanıp, Ebu Talibe geldiler; “Bundan önce sana gelmiş, durumu bildirmiştik. Sözümüze iltifat etmedin. O, hala putlarımızı kötülemeğe devam ediyor. Artık, takatimiz kalmadı. Her ikinizle de kanımızın son damlasına kadar çarpışacağız. Mekkede, ya O yahut da biz yok oluruz” dediler. Ebu Talib, onları yatıştırmaya çalıştı fakat inadlarında ısrar ettiler. Ebu Talib. Resulallah efendimizin kırılmasını istemediği gibi kavmiyle aralarında herhangi bir düşmanlık çıkmasını da arzu etmiyordu. Peygamberimize gelip; “Ey Muhammed! Bütün kavim sana düşmanlıkta birleştiler ve bana şikayete geldiler. Akraba arasında düşmanlık, iyi değildir. Onlar kendilerine kafir dememeni ve bozuk yolda olduklarını söylemeyip kötülememeni isterler” dedi. Bunun üzerine Habib-i ekrem efendimiz; “Ey amca! Şunu bil ki, güneşi sağ elime, ayı da sol elime verseler (her ne vad ederlerse etsinler) ben asla bu dinden ve onu insanlara tebliğ etmekten, bildirmekten vazgeçmem. Ya, Allah bu dini bütün cihana yayar, vazifem biter veya bu yolda canımı feda ederim” buyurdu ve ayağa kalktı. Mübarek gözlen yaş ile dolmuştu. Resulallah efendimizin üzüldüğünü gören Ebu Talib, söylediklerine pişman oldu ve Onun boynuna sarılarak; “Ey kardeşimin oğlu! Yoluna devam et, istediğini yap. Ben hayatta oldukça seni himaye edip, koruyacağım” dedi.

Müşriklerin ileri gelenlerinden on kişi, Ebu Talibin, Muhammedi himaye ettiğini anlayınca, Umare bin Velidi de yanlarına alarak Ebu Talibe gittiler. Ona; “Ey Ebu Talib! Bilirsin ki, bu Umare, Mekke gençlerinin en yakışıklısı, en güçlüsü, en ahlaklısıdır. Ayrıca şairdir. Onu sana verelim, kendi işlerinde kullan. Umarenin karşılığında bize Muhammedi ver, öldürelim. Sana adam karşılığında adam! Daha ne istersin!” diyerek, kabulü mümkün olmayan bir teklifte bulundular. Ebu Talib, bu söze son derece hiddetlendi ve “Siz, önce bana kendi oğullarınızı verin. Onları ben öldüreyim. Ondan sonra yeğenimi vereyim” deyince, müşrikler işin vahametini anlayıp; “Bizim çocuklarımız, Onun yaptığını yapmıyor ki…” dediler. Ebu Talib; “Yemin ederim ki, benim yeğenim sizin çocuklarınızın cümlesinden daha hayırlıdır. Demek, siz oğlunuzu bana verip besletecek, benim ciğerparemi alıp öldüreceksiniz ha! Dişi deve bile yavrusundan başkasını özlemez ve esirgemez. Bu iş akıl ve mantıktan çok uzaktır. Artık iş çığırından çıkmıştır. Kim ciğerparem Muhammedin düşmanı ise, ben de onun düşmanıyım. Bunu böylece bilin ve elinizden ne gelirse yapın!” dedi. Müşrikler, hışımla yerlerinden kalkıp gittiler. Ebu Talib, hemen Haşim oğullarını ve Abdülmuttalib oğullarını topladı. Onlara durumu anlatıp, sevgili Peygamberimize yardım etmeye ikna etti. Resulallahı öldürmeye kalkan kollar kırılacaktı. Bu konuda müşriklere karşı birleştiler. Sadece Ebu Leheb katılmadı. Ebu Talib onlara; “Ey yiğitler! Yarın her biriniz kılıçlarınızı belinize takın ve benim ardımdan gelin” dedi. Ertesi günü Ebu Talib, Peygamber efendimizin evine gitti. Hep beraber Harem-i şerife doğru yürüdüler. Haşim oğullarının yiğitleri onları takip ediyorlardı. Kabeye varıp müşriklerin karşılarına geçtiler. Ebu Talib, müşriklere; “Ey Kureyş topluluğu! Kardeşimin oğlunu öldürmeye karar aldığınızı duydum. Bu arkamdaki gençlerin, elleri kılıçlarında, sabırsızlıkla bir işaretimi beklediklerini biliyor musunuz? Yemin ederim ki, Muhammedi öldürecek olursanız, hiç birinizi sağ bırakmam!…” dedikten sonra, sevgili Peygamberimizi öven şiirler söylemeye başladı. Başta Ebu Cehil olmak üzere, orada bulunan müşrikler dağıldılar.

Kureyşin ileri gelen müşrikleri, artık, Peygamber efendimizi yalnız gördükleri zaman, üzerine saldırırlar, hakaret etmeye, hatta dövmeye kalkışırlardı. Eshabına da işkence yapmaktan geri durmazlardı. Bir gün Kureyşin ileri gelen müşrikleri, Kabe-i şerifin yanında oturuyorlardı. Peygamber efendimizden bahsetmeye başladılar ve “Ona tahammül ettiğimiz gibi hiç bir şeye tahammül etmedik. Bize sefihsiniz der, ilahlarımızı tahkir edip kötüler, dinimizi ayıplar, cemaatimizi birbirinden ayırır, yine de sabredip bir şey demeyiz” şeklinde konuşuyorlardı. O anda Habib-i ekrem, Kabeyi ziyarete geldi. Hacer-ül esvedi öpüp tavafa başladı. Onların yanından geçerken, müşrikler, Peygamber efendimize hakaret dolu sözler söylemeye başladılar. Resulallah efendimiz buna çok üzüldüler, fakat bir şey demeyip tavafa devam ettiler. Üçüncü defa yanlarından geçerken durup; “Ey Kureyş! Beni dinleyin! Nefsim yed-i kudretinde bulunan Allaha yemin ederim ki, bana, sizin perişan olacağınız bildirildi…” buyurunca, oradaki müşrikler ne yapacaklarını şaşırarak dona kaldılar. Tek bir söz söyleyemediler. Sadece Ebu Cehil, Resulallah efendimizin huzuruna varıp; “Ey Ebül-Kasım! Sen yabancı değilsin. Bizim kaba hareketimize bakma, ibadetine devam et. Bize uyacak kadar cahil değilsin” diyerek yalvarmağa başladı. Bunun üzerine Muhammed oradan ayrıldı.