Peygamber efendimize, ilk vahyin gelmesinden sonra, ilk iman eden Hatice validemizdir. Hiç tereddüt etmeden İslamiyeti hemen kabul edip, ilk müslüman olmakla şereflendi. Hatice validemize, Cebrail ın öğrettiği gibi abdest almasını öğretti. Sonra, Peygamber efendimiz imam oldu, birlikte iki rekat namaz kıldılar. Hatice validemiz, sevgili Peygamberimizin her sözüne, her emrine, en mükemmel şekilde itaat etti. Böylece Allahın katında pek yüksek derecelere kavuştu. Resulallah efendimiz üzülse, inkar edenlerin alay etmesiyle elem çekse, Onu teselli eder, kederini giderirdi. Derdi ki: “Ya Resulallah! Hiç üzülme, gam çekme. Sonunda dinimiz kuvvet bulup, müşrikler helak olurlar. Kavmin sana itaat eder…” Hatice validemizin bu yardımlarından ötürü bir gün, Cebrail gelip; “Ya Resulallah! Haticeye, Allahın selamını bildir” dedi. Peygamber efendimiz; “Ey Hatice! İşte Cebrail , Allahın sana selamını bildiriyor” buyurdu. Peygamber efendimiz bir defasında da; “Allah bana Cennette inciden bir ev ile Haticeye müjde vermemi emretti. Orada hastalık, üzüntü ve baş ağrısı yoktur.”
Hazret-i Haticeden sonra yetişkinlerden ilk müslüman olan, Resulallah efendimizin yakın arkadaşlarından Ebu Bekrdir. Ebu Bekr, yirmi sene önce bir rüya görmüştü: “Gökten dolunay inip, Kabe-i muazzamaya gelmiş, parça parça olmuş, parçalardan her biri, Mekke evlerinden biri üzerine düşmüş, sonra bu parçalar bir araya gelerek gökyüzüne yükselmişti. Ebu Bekrin evine düşen parça ise, gökyüzüne yükselmemişti. Hadiseyi gören Ebu Bekr, hemen evin kapısını kapamış, sanki bu ay parçasının gitmesine mani olmuştu.”
Ebu Bekir heyecanla rüyadan uyanmış, sabah olunca, hemen, yahudi alimlerinden birisine koşup, rüyasını anlatmıştı. O alim cevabında; “Bu karışık rüyalardan biridir, onun için tabir edilmez” demişti. Fakat bu rüya, Ebu Bekrin zihnini kurcalamaya devam etmiş, yahudinin cevabı da onu tatmin etmemişti. Bir aralık ticaret için gittiklerinde, yolu rahip Bahiranın diyarına uğramıştı. Gördüğü rüyanın tabirini Bahiradan isteyince, Bahira; “Sen neredensin?” dedi. Ebu Bekr; “Kureyştenim” diye cevap verince, Bahira; “Orada bir peygamber çıkacak ve hidayet nuru Mekkenin her yerine ulaşacak. Sen, hayatında Onun veziri, vefatından sonra da, halifesi olacaksın” dedi. Ebu Bekir bu cevaba çok hayret etmişti. Bu rüyasını ve tabirlerini, Peygamber efendimiz, peygamberliğini açıklayıncaya kadar kimseye söylememişti.
Muhammed peygamberliğini açıklayınca, Ebu Bekir hemen Peygamber efendimize koşup; “Peygamberlerin, peygamberliklerine delilleri vardır, senin delilin nedir?” diye sual etti. Peygamber efendimiz cevabında; “Bu nübüvvetime delil, o rüyadır ki, bir yahudi alimden tabirini istedin. O alim; Karışık rüyadandır, tabir edilmez dedi. Sonra rahip Bahira, doğru tabir etti” buyurarak, Ebu Bekre hitaben; “Ey Ebu Bekr! Seni, Allaha ve Resulüne davet ederim” buyurdu. Bunun üzerine Ebu Bekr; “Şehadet ederim ki, sen, Allahın resulüsün, senin peygamberliğin haktır ve cihanı aydınlatan bir nurdur” diyerek müslüman oldu.
Diğer bir rivayette ise Ebu Bekr, Peygamber efendimize peygamberlik gelmeden önce, ticaret maksadıyla Yemene gitmişlerdi. Bu seferlerinde, Yemende bulunan, Ezd kabilesinden, çok kitap okumuş bir ihtiyara rastlamıştı. Bu ihtiyar, Ebu Bekre bakıp; “Zannederim ki sen, Mekke halkındansın” deyince. Ebu Bekir ; “Evet, öyledir” demiş ve aralarında şu konuşma geçmişti. İhtiyar: “Sen Kureyştenmisin” “Evet”, “Beni Temimden misin?” “Evet!”, “Bir alamet daha kaldı.” “Nedir” diye sormuşlar. “Karnını aç, göreyim.” Ebu Bekr; “Bundan maksadın nedir, söyle?” diye sorunca: “Kitaplarda okudum ki, Mekkede bir peygamber gelir. Ona, iki kimse yardımcı olur. Biri genç, diğeri ihtiyardır. Genç olan, nice zorlukları kolaylığa çevirir Çok belaları giderir. O ihtiyar kişi ise, beyaz benizli, ince belli olup, karnı üzerinde bir siyah ben vardır. Zannederim ki, o kimse sensin. Karnını aç, göreyim” dedi. Ebu Bekir açmış; göbeği üzerindeki siyah beni görünce; “Vallahi o kimse sensin” deyip, Ebu Bekre birçok vasiyetlerde bulunmuştu. Ebu Bekir , işini bitirince, vedalaşmak için ihtiyarın huzuruna varmış, Peygamber efendimiz hakkında bir kaç beyit söylemesini ondan istemiş, bunun üzerine ihtiyar, oniki beyit okumuş, Ebu Bekir bunları ezberlemişti.
Hazret-ı Ebu Bekir seferden Mekke-i mükerremeye dönünce, Ukbe ibni Ebi Muayt, Şeybe, Ebu Cehl, Ebül-Bühteri gibi, Kureyşten ileri gelen kimseler, onu ziyarete evine gelmişlerdi. Ebu Bekir efendimiz onlara hitaben; “Aranızda hiç bir hadise oldu mu?” buyurmuş. Cevaplarında; “Bundan daha garip bir hadise olur mu ki, Ebu Talibin yetimi, peygamberlik davası ediyor ve sizler, baba ve dedeleriniz, batıl dindensiniz diyor, Eğer hatırın olmasaydı, Onu bu zamana kadar sağ bırakmazdık. Sen Onun iyi dostusun, bu işi sen hallet” demişlerdi. Ebu Bekir onları başından savıp, Peygamber efendimizin, Haticenin evinde olduğunu öğrendi. Gidip kapıyı çaldı. Peygamber efendimiz kendilerini karşılayınca; “Ya Muhammed! Senin hakkında söylenilenler nedir?” dedi. Peygamber efendimiz; “Ben Hak tealanın peygamberiyim. Sana ve bütün ademoğullarına gönderildim. Îman getir ki, Hak tealanın rızasına vasıl olasın ve canını Cehennemden koruyasın” buyurdular. Ebu Bekir ; “Buna delil nedir” deyince, Resulallah efendimiz; “O, Yemende gördüğün ihtiyarın hikayesi delildir” buyurdular. Ebu Bekr; “Ben, Yemende pek çok ihtiyar ve genç gördüm” dedi. Peygamber efendimiz cevabında; “O ihtiyar ki, sana, oniki beyit emanet verdi ve bana gönderdi” diyerek, o beyitlerin hepsini okudu. Ebu Bekir ; “Bunu sana kim haber verdi” deyince, cevabında; “Benden evvelki peygamberlere gelen melek haber verdi” buyurdular. Bunu söyler söylemez, elini bana ver deyip, mübarek elini tutmuş; “Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühu ve resulüh” diyerek müslüman olmuştur. Hayatında ilk defa duyduğu yüksek bir sevinçle, evine müslüman olarak dönmüştür. Nitekim bir hadiste; “Her kime imanı arzettiysem, yüzünü buruşturur, tereddütle bakardı. Ancak Ebu Bekr-i Sıddık imanı kabul etmekte hiç tereddüt ve duraklama etmedi” buyrulmuştur.
Peygamber efendimiz, bir gün Hatice validemizle namaz kılarlarken, hazret-ı Ali onları gördü. O zaman on yaşında idi. Namazdan sonra: “Bu nedir?” diye sordu Resulallah; “Bu, Allahın dinidir. Seni bu dine davet ederim. Allah birdir, ortağı yoktur. Seni bir olan, eşi, ortağı bulunmayan Allaha imana davet ediyorum…” buyurdu. Ali ; “Önce babama danışayım” dedi. Resulallah ona “İslama gelmezsen, bunu kimseye söyleme.” buyurdular. Ali ertesi sabah, Resulallahın huzuruna gelerek; “Ya Resulallah! Bana İslamı öğret” dedi ve müslüman oldu. Hazret-ı Ali, müslüman olanların üçüncüsüdür. Resul-ı ekrem efendimiz uğrunda gösterdiği fedakarlık ve Onu kendine tercih etmesi ise her türlü takdirin üstündedir.
Zeyd bin Harise ilk iman edenlerdendir. Hatice, Ebu Bekir ve Aliden sonra dördüncü, azad olmuş köleler içinde ise ilk müslüman olmakla şereflendi. Kendisiyle beraber, hanımı Ümmü Eymen de müslüman olmuştu. Hazret-ı Ebu Bekr, müslüman olunca, hemen çok sevdiği arkadaşlarına gitti. Onları da, müslüman olmaları için ikna etti. Eshab-ı kiramın ileri gelenlerinden; Osman bin Affan, Talha bin Ubeydullah, Zübeyr bin Avvam, Abdurrahman bin Avf, Sad bin Ebi Vakkas gibi kavminin ileri gelen yüksek şahsiyetleri bunların belli başlılarıdır. Hatice validemizden sonra müslüman olan bu sekiz kişiye Sabıkun-ı İslam yani ilk müslümanlar denir.