Hazret-i Osman, müslüman olmasını şöyle anlatır; Benim kahin bir teyzem vardı. Bir gün onu ziyaret etmiştim. Bana; “Sana bir hanım nasip olur. Fakat ne sen ondan önce bir hatun görmüş olursun, ne de o, senden önce bir erkek görmüş olur. O, güzel yüzlü, zahide bir hanım ve bir büyük peygamber kızı olsa gerek” dedi. Ben, teyzemin bu sözüne hayret ettim. Yine bana dedi ki: “Bir peygamber geldi. Ona gökten vahiy nazil oldu.” Ben dedim ki: “Ey teyzem! Böyle bir sır, şehirde hiç duyulmadı. O halde bu sözü açık söyle.” O zaman teyzem; “Muhammed bin Abdullaha peygamberlik geldi. Halkı dine davet eder. Kısa zamanda Onun dini ile alem nurlanır ve karşı gelenlerin başı kesilir” dedi.
Teyzemin bu sözleri, bana çok tesir etti. Endişeye düştüm. Ebu Bekir ile aramızda büyük bir dostluk vardı. Birbirimizden hiç ayrılmazdık. Bu meseleyi görüşmek üzere, iki gün sonra Ebu Bekrin yanına gittim. Teyzemin söylediklerini anlatınca, bana dedi ki: “Ya Osman! Sen akıllı bir kimsesin. Hiç görmeyip, işitmeyen; bir şeye fayda ve zarar vermekten uzak olan bir kaç taş, tanrılığa nasıl layık olur?” Ben; “Doğru söylüyorsun, teyzemin sözü gerçektir” dedim.
Hazret-i Ebu Bekr, Osmana İslamiyeti anlattıktan sonra, onu, Resulüs-sekaleyn yani insan ve cinlerin peygamberi olan Efendimizin huzuruna götürdü. Sevgili Peygamberimiz, Osmana şöyle buyurdu: “Ya Osman! Hak teala, seni Cennete misafirliğe davet eder. Sen de icabet eyle (kabul et)! Ben, bütün insanlara hidayet rehberi olarak gönderildim.” Osman, Resulallahın yüksek halleri ve güler yüzle söylediği sözler karşısında kendinden geçip, büyük bir şevk ve teslimiyetle; “Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühu ve resulüh” deyip müslüman oldu.