Peygamber efendimiz kırk yaşında iken, yine bir Ramazan ayında, Hira Dağındaki mağaraya çekilmiş ve tefekküre dalmıştı. Ramazanın 17. Pazartesi gecesi, gece yarısından sonra, adını çağıran bir ses işitti. Başını kaldırıp etrafa bakınca, ikinci defa aynı sesi duydu ve her tarafı aniden bir nurun kapladığını gördü. Arkasından Cebrail karşısına geldi ve “Oku!” dedi. Efendimiz, ona; “Ben okumuş değilim” cevabını verdi. O zaman melek, tutup takati kesilinceye kadar sıktı ve “Oku!” dedi. Yine “Ben okumuş değilim” cevabını verdi. Bir daha sıktı ve “Oku!” dedi. “Ben okumuş değilim” buyurunca, üçüncü defa sıktı. Sonra bıraktı ve “(Ey Muhammed!) Yaratıcı Allahın adı ile oku! O, insanı pıhtılaşmış kandan (alakdan) yarattı! Oku, Allah büyük kerem sahibidir. O, kalemle öğretir, bilmediklerini öğretir” mealindeki Alak suresinin ilk beş ayet-i kerimesini getirdi. Muhammed da onunla beraber okudu. İlk vahiy bu suretle geldi ve bütün cihanı aydınlatan İslam güneşi böyle doğdu.
Resulallah efendimiz, büyük bir ürperti ve heyecanla Hira Dağındaki mağaradan çıkıp, aşağıya inmeye başladı. Dağın ortasına geldiği sırada bir ses duydu. Cebrail ; “Ya Muhammed! Sen, Allahın resulüsün, ben de Cebrailim” dedi ve ökçesini yere vurdu. Vurduğu yerden su çıktı ve abdest almaya başladı. Peygamber efendimiz dikkatle onu seyrediyordu. Cebrail abdestini bitirince, Peygamber efendimize, gördüğü gibi abdest almasını söyledi. Sevgili Peygamberimiz, abdestini bitirdikten sonra, Cebrail imam olup, iki rekat namaz kıldılar. Bundan sonra Cebrail ; “Ya Muhammed! Rabbinin sana selamı var” deyip, peşinden; “Sen benim, cin ve insanlara resulümsün. O halde onları tevhide davet eyle” buyurduğunu söyledi ve ayrılıp göğe yükseldi. Sevgili Peygamberimiz; böylece Cebrail ı hem görmüş, hem de konuşmuş oldu.