Sevgili Peygamberimiz oniki yaşlarında iken, bir gün Ebu Talibin ticaret için sefer hazırlığı yaptığını gördü. Kendisini götürmek istemediğini anlayınca, Ebu Talibe; “Bu şehirde beni kime bırakıp gidiyorsun? Ne babam var, ne de bir acıyanım!…” buyurdu. Bu söz Ebu Talibe çok tesir etti. Yanında götürmeye karar verdi. Ticaret kervanı uzun bir yolculuktan sonra, Busrada hristiyanlara mahsus bir manastırın yakınında konakladı. Bu manastırda Bahira adında bir rahip kalıyordu. Önceden yahudi alimlerinden iken, sonradan hristiyan olan bu bilgili rahibin yanında, elden ele geçerek saklanan bir kitap vardı ve sorulanlara ondan cevap verirdi. Kureyşin kervanı, daha önceki yıllarda buradan defalarca gelip geçmesine rağmen hiç ilgilenmemişti. Her sabah manastırın damına çıkıp, kafilelerin geldiği yöne bakar, arayış içinde merakla bir şeyler beklerdi. Rahip Bahiraya bu defa bir hal olmuş ve heyecanla irkilip yerinden fırlamıştı. Çünkü Kureyş kervanı uzaktan görününce, üstünde bir bulutun da onlarla birlikte süzülüp geldiğini farketmişti. Bu bulut, Peygamber efendimizi gölgelemekteydi. Kervan konaklayınca, Bahira, Habib-i ekrem efendimizin altına oturduğu ağacın dallarının üzerine doğru eğildiğini de görerek iyice heyecanlanmıştı. Derhal sofralar kurdurdu. Sonra, adam göndererek, Kureyş kervanında bulunanların hepsini yemeğe davet etti.
Kervanda bulunanlar, sevgili Peygamberimizi, mallarının yanında bırakıp, rahibin yanına gittiler. Bahira, gelenlere dikkatle bakıp; “Ey Kureyş topluluğu, içinizde yemeğe gelmeyen var mı?” diye sorunca; “Evet, bir kişi var” dediler. Çünkü Kureyşliler geldiği halde bulut hala orada idi. Bunu görünce, kervanda birinin kaldığını anlamıştı. Rahip Bahira, ısrarla Onun da gelmesini istedi. Gelir gelmez Ona dikkatle bakmaya ve incelemeye başladı. Ebu Talibe; “Bu çocuk senin neslinden midir?” dedi. Ebu Talib; “Oğlum” deyince, Bahira; “Kitablarda bu çocuğun babasının sağ olmayacağı yazılı, O senin oğlun değildir” dedi. Bu sefer Ebu Talib; “O benim kardeşimin oğludur” diye cevap verdi. Bahiranın; “Babası ne oldu?” sorusuna da; “Babası, doğmasına yakın öldü” dedi. Bahira; “Doğru söyledin, annesi ne oldu?” deyince; “O da öldü” diye cevap verdi. Bunlar karşısında; “Doğru söyledin” diyen Bahira, Peygamber efendimize dönüp, putlar adına yemin verdi. Sevgili Peygamberimiz, Bahiraya; “Putların ismiyle yemin verme. Dünyada bana onlardan büyük düşman yoktur. Ben, onlardan nefret ederim” buyurdu. Bahira, bu sefer Allahadına yemin verip; “Uyur musun?” dedi. “Gözlerim uyur fakat kalbim uyumaz” buyurdu. Bahira, daha pek çok sualler sorup, cevaplarını aldı. Aldığı cevaplar, önceden okuduğu kitaplara aynen uyuyordu. Sonra sevgili Peygamberimizin mübarek gözlerine bakıp, Ebu Talibe; “Bu kırmızılık, mübarek gözlerinde devamlı durur mu?” diye sordu. O da; “Evet, gittiğini görmedik” dedi. Bahira, bu alametin de uygunluğunu görünce, kalbinin yakin hasıl etmesi için, Mühr-i nübüvveti görmeyi istedi. Peygamber efendimiz , edeplerinden mübarek sırtını açmak islemediler. Ebu Talib; “Ey gözümün nuru! Bu arzusunu da yerine getir” deyince, mübarek sırtını açtı. Bahira, “Mühr-i Nübüvveti” bütün güzelliği ile doya doya temaşa etti. Heyecanla öptü ve gözlerinden sel gibi yaşlar boşandı. Sonra da; “Ben şehadet ederim ki, sen Allahın resulüsün” dedi. Sesini daha da yükselterek; “İşte alemlerin efendisi… İşte alemlerin Rabbinin resulü… İşte Allahın alemlere rahmet olarak gönderdiği büyük peygamber…” dedi. Orada bulunan Kureyşliler, hayret ederek; “Muhammedin, bu rahip yanındaki kıymeti ne kadar fazla imiş” dediler.
Bahira, Ebu Talibe dönerek; “Bu, peygamberlerin sonuncusu ve en şereflisidir. Bunun dini, bütün yeryüzüne yayılır ve eski dinleri nesh eder. Bu çocuğu Şama götürme. Zira İsrailoğulları Ona düşmandır. Korkarım ki, mübarek bedenine bir zarar verirler. Bunun hakkında çok ahd ve misak olmuştur” dedi. Ebu Talib; “Bu ahd ve misak nedir?” diye sorunca; “Allah bütün peygamberlerden ve en son da Îsa dan ümmetlerine, ahır zaman peygamberinin geleceğini bildirmeleri üzerine söz almıştır” dedi. Ebu Talib, Bahiranın bu sözleri üzerine Şama gitmekten vazgeçti. Mallarını Busrada satıp Mekkeye döndü. Bahiradan işittikleri, Ebu Talibin ömrü boyunca kulaklarında çınladı. Peygamber efendimizi daha da çok sevdi. Onu ölünceye kadar korudu ve her işinde yardımcı oldu. Her haliyle faziletler ve güzellikler sahibi ve müstesna bir insan olan sevgili Peygamberimiz, büyümüş ve onyedi yaşına girmişti. Bu sırada Yemene ticaret için giden amcası Zübeyr, ticaretinin bereketli olması için Onu da yanında götürdü. Bu seferde de nice harikulade halleri görüldü. Mekkeye döndüklerinde, Onun bu halleri anlatıldı ve Kureyş kabilesi arasında; “Bunun şanı pek yüce olacak” diye söylenmeye başlandı…