"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Muhammedin gençliği

Her bakımdan insanların en üstünü olan Muhammed , daha gençlik yıllarında Mekke halkı arasında akranlarına göre çok beğenilmiştir. Güzel ahlakı, insanlara görülmemiş bir şekilde iyi davranması, sakinliği, yumuşaklığı ve diğer üstün halleriyle sevilmiştir. İnsanlar bu hasletlerinden dolayı Ona hayran olmuştur. Mekke halkı, gördükleri şaşılacak derecedeki doğru sözlülük ve güvenilirlikten dolayı, Ona El-Emin yani kendisine her zaman güvenilir lakabını verdiler. Böylece gençliğinde bu isimle meşhur oldu.

Peygamberimizin gençlik yıllarında, Araplar koyu bir cahiliyet devri yaşıyorlardı. Puta tapmak, içki, kumar, zina, faiz ve daha birçok çirkin işler aralarında yaygınlaşmıştı. Muhammed onların bu bozuk hallerinden son derece nefret eder, her kötülüklerinden daima uzak dururdu. Bütün Mekke halkı, Onun bu halini bilirler ve hayret ederlerdi. Putlardan şiddetle nefret ettiği için asla yanlarına yaklaşmazdı. Putlar için kesilen kurbanların etlerinden hiç yemedi. Çocukluğunda ve gençliğinde kendine ait koyunları, Ciyad Dağı ve civarında güder, geçimini böyle sağlardı. Bu şekilde pek çok bozulmuş olan cemiyetten, uzak dururdu. Bir defasında Eshab-ı kirama; “Koyun gütmeyen hiç bir peygamber yoktur.” buyurmuştu. “Ya Resulallah! Sen de güttün mü?” dediklerinde; “Evet ben de güttüm.” buyurdu.

Sevgili Peygamberimiz yirmi yaşlarında bulunduğu sıralarda, Mekkede asayiş tamamen bozulmuştu. Zülüm son derece yaygınlaşıp; mal, can ve namus emniyeti kalmamıştı. Mekkenin yerli halkı, ticaret ve Kabeyi ziyaret için gelen yabancılara haksızlık ve zulmediyorlardı. Zulme uğrayan kimseler, haklarını almak için müracaat edecek bir yer bulamıyorlardı. Bu sırada ticaret maksadıyla Mekkeye gelen Yemenli bir tüccarın malları, as bin Vail adında bir Mekkeli tarafından zorla elinden alınıp gasp edilmişti. Bu hadise üzerine Yemenli, Ebu Kubeys Dağına çıkıp feryad ederek, hakkının alınması için kabilelerden yardım istedi. Artık zulmün had safhaya ulaştığını dile getiren böyle hadiseler üzerine, Haşim ve Zühre oğulları ile diğer kabilelerin ileri gelenleri Abdullah bin Cüdanın evinde toplandılar. Yerli, yabancı hiç kimseye zulüm ve haksızlık yapılmamasına, zulme mani olmaya ve haksızlığa uğramış olanların haklarını almaya karar verdiler. Bu maksatla bir adalet cemiyeti kurdular. Sevgili Peygamberimizin genç yaşta katıldığı ve kuruluşunda da çok tesirli olduğu bu cemiyete Hılf-ül-Füdul denildi. Daha önce Fadl adında iki kişi ve Fudayl adında biri tarafından da böyle bir cemiyet kurulmuştu. Onların önceden kurdukları cemiyete izafeten bu isim verilmişti. Bu cemiyet, zulmü önleyip, Mekkede bozulmuş olan asayişi yeniden kurdu. Tesiri uzun müddet devam etti. Resulallah efendimize, peygamberlik bildirildikten sonra Eshab-ı kirama anlatıp; “Abdullah bin Cüdanın evince yapılan yeminleşmede ben de bulundum. Bana o yeminleşme, kırmızı tüylü develere (servete) sahip olmaktan daha sevimlidir. Şimdi de böyle bir meclise çağrılsam icabet ederim” buyurdu.