Habib-i ekrem efendimizin babası ve annesi İbrahim ın dininde idi. Yani mümin idiler. İslam alimleri; onların İbrahim ın dininde olduklarını ve Muhammed a peygamberliği bildirildikten sonra da onun ümmetinden olmaları için diriltilip, Kelime-i şehadeti işittiklerini, söylediklerini ve böylece bu ümmetten de olduklarını bildirmişlerdir.
Muhammed , sekiz yaşına kadar dedesinin yanında büyüdü. Dedesi Abdülmuttalib, Mekkede sevilen ve çeşitli işleri idare eden bir zat olup, heybetli, sabırlı, ahlaklı, dürüst, mert ve cömert idi. Fakirleri doyurur, hatta aç ve susuz kalan hayvanlara bile yiyecek verirdi. Allaha ve ahirete inanırdı. Kötülüklerden sakınır, cahiliye devrinin her türlü çirkin adetlerinden uzak dururdu. Mekkede zulme, haksızlığa engel olur ve gelen misafirleri ağırlardı. Ramazan ayında Hira Dağında inzivaya çekilmeyi adet edinmişti. Çocukları seven ve şefkat sahibi olan Abdülmuttalib, sevgili torununu bağrına basıp gece-gündüz yanından ayırmazdı. Ona büyük bir sevgi ve şefkat gösterirdi. Kabenin gölgesinde kendisine mahsus olan minderine Onunla beraber oturur, mani olmak isteyenlere; “Bırakın oğlumu, Onun şanı yücedir” derdi. Peygamber efendimizin dadısı Ümmü Eymene, Ona iyi bakmasını ısrarla tembih eder; “Oğluma iyi bak. Ehl-i kitab, benim oğlum hakkında bu ümmetin peygamberi olacak diyorlar” der idi. Ümmü Eymen demiştir ki: “Onun çocukluğunda ne açlıktan, ne de susuzluktan şikayet ettiğini gördüm.”
Sabahleyin bir yudum zemzem içerdi. Kendisine yemek yedirmek istediğimizde; “İstemem, tokum” derdi. Abdülmuttalib uyurken ve odasında yalnızken, Ondan başkasının yanına girmesine müsade etmezdi. Onu şefkatle bağrına basar, okşar, sözlerinden ve hareketlerinden son derece hoşlanırdı. Sofrada Onu yanına alır, dizine oturtur, yemeğin en iyisini, en lezzetlisini Ona yedirir ve O gelmeden sofraya oturmazdı. Onun hakkında nice rüyalar görüp, birçok hadiselere şahid oldu. Bir defasında, Mekkede kuraklık ve kıtlık olmuştu. Abdülmuttalib, gördüğü bir rüya üzerine Muhammed ın elinden tutarak Ebu Kubeys Dağına çıkıp; “Allahım, bu çocuk hakkı için, bizi bereketli bir yağmur ile sevindir” diyerek dua etti. Duası kabul olundu ve bol yağmur yağdı. O zamanki şairler bu hadiseyi, şiirler yazarak dile getirmişlerdi.