"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

“Ümmetim!…Ümmetim!…”

Medaric-ün-nübüvve kitabında buyruldu ki: Şereflerin en yücesine mazhar olan annelerin en bahtiyarı amine, hamileliğini şöyle anlatır; “O servere hamile olduğum günlerde, hiç acı ve elem görmedim. Hamile olduğumu hissetmezdim!. Ancak altı aydan sonra bir gün, uyku ile uyanıklık arasında bir kimse bana; “Senin hamile olduğun kimdir, bilir misin?” dedi. “Bilmiyorum” cevabını verince; “Bilmiş ol ki, Peygamberlerin sonuncusuna hamilesin!” haberini verdi. Doğum zamanı yaklaşınca, o kimse tekrar geldi, dedi ki: “Ey amine! Çocuk doğunca, ismini Muhammed” koy. Başka bir rivayette de; “Ey amine! Çocuk doğunca, ismini Ahmed koy” şeklinde bildirilmiştir.” amine validemiz, doğum anını da şöyle anlatır: “Doğum anı geldiğinde, heybetli bir ses işittim, ürpermeye başladım. Sonra beyaz bir kuş gördüm, gelip kanadı ile beni sıvazladı. Korku ve ürpertiden eser kalmadı. O anda susamış, sanki hararetten yanıyordum. Yanımda süt gibi beyaz, bir kase şerbet gördüm. O şerbeti, içmem için bana verdiler. İçtim, baldan tatlı ve soğuk idi. Artık susuzluğum kalmamıştı. Sonra büyük bir nur gördüm, evim o kadar nurlandı ki, O nurdan başka bir şey görmüyordum. O sırada etrafımı sarıp, bana hizmet eden pek çok hanım gördüm. Boyları uzun, yüzleri güneş gibi parlıyordu. Bunlar, Abdü Menaf kabilesinin kızlarına benzerlerdi. Bunların birden bire ortaya çıkmalarından hayret içinde idim.

Onlardan biri dedi ki: “Ben Firavunun hanımı asiyeyim!” Diğeri de; “Ben de Meryem binti İmranım. Bunlar da Cennet hurileridir” dedi. Yine o esnada beyaz, uzun ve gökten yere kadar uzanmış ipek bir kumaş gördüm. “Onu insanların gözünden örtün” dediler. O anda bir bölük kuş peyda oldu. Ağızları zümrütten, kanatları yakuttandı. Korkudan terlemiştim, düşen ter damlalarından misk kokusu yayılıyordu. O halde iken gözümden perdeyi kaldırdılar. Bütün yeryüzünü doğudan batıya kadar gördüm. Etrafımı melekler kuşatmıştı. Muhammed doğar doğmaz, mübarek başını secdeye koydu, şehadet parmağını kaldırdı. Sonra gökten, onu bürüyen, beyaz bir bulut parçası indi. Bir ses işittim; “Onu mağripten meşrıka kadar her yerde gezdirin. Gezdirin ki cümle alem Onu ismiyle, cismiyle ve sıfatıyle görsünler. Onun isminin Mahi olduğunu yani Allah, Onunla şirk eserlerini yok ettiğini bilsinler” diyordu. O bulut da gözden kayboldu ve Muhammedi bir beyaz yünlü kumaş içinde sarılı gördüm. Yine o sırada, yüzleri güneş gibi parlayan üç kişi geldi. Birinin elinde gümüşten bir ibrik, birinin elinde zümrütten bir leğen, birinin elinde de bir ipek vardı. İbrikten sanki misk damlıyordu. Mübarek oğlumu leğenin içine koydular. Mübarek başını ve ayağını yıkayıp, ipeğe sardılar. Sonra mübarek başına güzel koku sürdüler, mübarek gözlerine sürme çektiler ve gözden kayboldular.

İndiler gökden melekler saf saf.

Kabe gibi kıldılar evim tavaf.

Geldi huriler bölük bölük buğur,

Yüzleri nurundan evim doldu nur.

Hem hava üzre döşendi bir döşek,

Adı Sündüs döşeyen anı melek.

Çün göründü bana bu işler ayan,

Hayret içre kalmış idim ben heman.

Yarılıp divar çıkdı nagehan,

Üç bile huri bana oldu ayan.

Bazıları der ki, ol üç dilberin,

asiyeydi biri ol mah-peykerin.

Biri Meryem Hatun idi aşikar,

Birisi hem hurilerden bir nigar.

Geldiler lutf ile ol üç mah-cebin,

Verdiler bana selam ol dem hemin.

Çevre yanıma gelip oturdular,

Mustafayı birbirine muştular.

Dediler oğlun gibi hiç bir oğul,

Yaradılalı cihan gelmiş değül.

Bu senin oğlun gibi kadri cemil,

Bir anaya vermemişdir ol Celil.

Ulu devlet buldun ey dildarı sen,

Doğacaktır senden ol hulkı hasen.

Muhammed doğduğu sırada, amine validemizin yanında Abdurrahman bin Avfın annesi, Şifa Hatun, Osman bin Ebil-asın annesi Fatıma Hatun ve Peygamberimizin halası Safiyye Hatun vardı. Bunlar da gördükleri nuru ve diğer hadiseleri haber verdiler. Şifa Hatun şöyle anlatıyor: Ben, o gece aminenin yanında yardımcı olarak bulunuyordum. Muhammed ın, doğar doğmaz dua ve niyaz ettiğini işittim. Gaibden; “Yerhamüke Rabbüke” diye söylendi. Sonra bir nur çıkıp o kadar ışık verdi ki, doğudan batıya kadar her yer göründü… Bundan başka birçok hadiseye şahid olan Şifa Hatun; “Ne zaman ki, Ona peygamberliği bildirildi, hiç tereddüt etmeden ilk iman edenlerden biri de ben oldum” demiştir.

Cümle zerrat-ı cihan edip nida,

Çağrışarak dediler kim merhaba.

Merhaba ey al-i sultan merhaba

Merhaba ey Kan-ı irfan merhaba

Merhaba ey sırr-ı Fürkan merhaba

Merhaba ey derde derman merhaba

Merhaba ey Bülbül-i bağ-ı cemal,

Merhaba ey aşina-yi Zül-Celal.

Merhaba ey mah u hurşid-i Huda,

Merhaba ey Hakdan olmayan cüda,

Merhaba ey asi ümmet melcei,

Merhaba ey çaresizler melcei.

Merhaba ey can-ı baki merhaba,

Merhaba uşşaka saki merhaba.

Merhaba ey kurret-ül-ayn-ı Halil,

Merhaba ey has-ı mahbub-i Celil.

Merhaba ey rahmeten lil-alemin.

Merhaba sensin şefiül-müznibin.

Merhaba ey padişah-ı dü cihan,

Senin için oldu kevn ile mekan.

Safiyye Hatun da şöyle anlatmıştır: “Muhammed doğduğu sırada, her tarafı bir nur kapladı. Doğar doğmaz secde etti, mübarek başını kaldırıp açık bir dil ile “La ilahe illallah, inni Resulallah” dedi. Onu yıkamak istediğimde, biz onu yıkanmış olarak gönderdik denildi. Göbeği kesilmiş ve sünnet edilmiş olarak görüldü. Doğar doğmaz secde etti. O sırada hafif sesle bir şeyler söylüyordu, kulağımı mübarek ağzına yaklaştırdım “Ümmeti, Ümmeti!” (Ümmetim, ümmetim) diyordu…”

Şöyle Beytullaha karşı ol Resul,

Yüz yere sürmüş ve secde kılmış ol.

Secdede başı dili tahmid eder,

Hem getirmiş parmağın tevhid eder.

Der ki, ey Mevla yüzüm tutdum sana,

Ya İlahi ümmetim vergil bana.

Hakka bağlayıp gönülden himmeti,

Der idi kim ümmeti va ümmeti.

Dedesi Abdülmuttalib, sevgili Peygamberimiz doğduğu sırada Kabede Allaha yalvarıp dua ediyordu. Bu zamanı müjde verdiler. Muhammed ın doğduğu günde birçok hadiseler gören Abdülmuttalib, bu müjdeye çok sevinip; “Bu oğlumun şanı, şerefi çok yüce olacaktır” dedi.

Abdülmuttalib, böylesine büyük bir mutluluğu kutlamak için, doğumun yedinci gününde Mekke halkına üç gün ziyafet verdi. Ayrıca şehrin her mahallesinde develer keserek, insan ve hayvanların istifadesine sundu. Ziyafet sırasında çocuğa hangi ismi koydun diyenlere; “MUHAMMED” ismini verdim dedi. Neden atalarından birinin ismini vermedin diyenlere ise; “Allahın ve insanların Onu medhetmelerini, övmelerini istediğim için” cevabını verdi. Başka bir rivayette de “Muhammed” ismini koyanın amine Hatun olduğu bildirilmiştir.

Ey cemali gün yüzü bedr-i münir,

Ey kamu düşmüşlere sen destegir.

Ey gönüller derdinin dermanı sen,

Ey yaradılmışların sultanı sen.

Sensin ol Sultan-ı cümle enbiya,

Nur-ı çeşm-i evliya vü asfiya.

Ey risalet tahtının sen hatemi,

Ey nübüvvet mührünün sen hatemi.

Çünkü nurun ruşen etdi alemi,

Gül cemalin gülsen etdi alemi.

Oldu zail zulmet-i cehl ü dalal,

Buldu bağı marifet ayn-ı kemal.

Ya Habiballah bize imdad kıl,

Son nefes didarın ile şad kıl.