Îsa dan sonra gönderilen peygamberlerden. Îsa ile son peygamber Muhammed arasında geçen fetret devrinde, Aden beldesinde bulunan bir kavme gönderilmiştir. Bu kavmin Abes kavmi olduğu rivayet edilmektedir.
Halid bin Sinan Abesi ın peygamber olarak gönderilmesine yakın bir zamanda, kavmine bir ateş musallat olmuştu. Bir mağaradan çıkan bu ateş; uzak mesafelere yayılıyor, tarlalardaki ekinleri ve hayvanları yakıyor, sonra tekrar geri çekiliyordu. Abes kavmi, bu durum karşısında çaresiz kalmıştı. Onlar bu halde iken, Halid bin Sinan Abesi , peygamber olarak gönderildi. Kavmi ona yalvarıp, başlarında bulunan ve büyük bir bela olan ateşten kendilerini kurtarmasını istediler. Bunun üzerine, Halid bin Sinan Abesi ; “Ben, elimdeki asa ile ateşi, çıktığı mağaraya koşarak sürerim” buyurdu. Sonra, ateş çıkınca, ateşi döndürünceye kadar elindeki asa ile ateşe vurdu. Evladına da şöyle vasiyet etti: “Ben, bu ateşi söndürünceye kadar arkasından gidip, çıktığı mağaraya girerim, Aradan üç gün geçtikten sonra, beni mağaradan çağırınız. Eğer üç günden önce çağırırsanız, çıkarım ve ölürüm! Üç gün sabrederseniz sağ salim çıkarım.” Bundan sonra, ateşi çıktığı mağaraya kadar kovup, peşinden kendisi de mağaraya girdi. Aradan iki gün geçti. Çocukları iki gün sabretti. Üçüncü gün onlara şeytan musallat oldu. Üç günün tamamlanmasını beklemeye sabredemediler. Endişeye kapılıp, babalarının mağarada helak olduğunu zannettiler. Mağaranın ağzına gelip, çağırmaya başladılar. Bu çağırma sebebiyle, Halid bin Sinan ın başında bir elem (ağrı) hasıl olup, mağaradan dışarı çıktı ve çocuklarına; “Beni, kavmimi ve vasiyetimi zayi ettiniz!” dedi. Bundan sonra da yakın zamanda vefat edeceğini haber verdi.
Vefatından sonra, cenazesini defnetmelerini ve kabrini kırk gün gözetmelerini söyledi. “Kırk gün sonra, kabrimin yanına bir koyun sürüsü gelecek. Bu sürünün önünde, kuyruğu kesik, beyaz bir merkep bulunur. Bu sürü kabrimin hizasına ulaşınca, kabrimi açınız” diyerek tembih etti. Böyle yapıldığı zaman, kabrinden çıkıp, kabir ehlini ve kabir hayatını gördüğü gibi aynen kendilerine bildireceğini söyledi. Vefatından sonra kırk gün beklediler. Nihayet, önünde kesik kuyruklu, beyaz merkebin bulunduğu bir koyun sürüsü gelip, mezarının yanında durdu. Bu alamet tamam olunca, müminler, Halid bin Sinan ın kabrini açmak üzere harekete geçtiler. Fakat; “Bize, öldükten sonra kabirden çıkan kimsenin çocukları derler” bahanesi ile çocukları, kabrin açılmasına mani oldular. Böylece, cahillikleri büyük bir hıyanete sebep oldu. Dolayısıyla babaları olan bir peygamberi ve onun vasiyetini de zayi ettiler. Peygamberimiz Muhammed , peygamber olarak gönderildiğinde, Halid bin Sinan ın kızı hayatta idi. Peygamberimizin huzuruna kavuşmakla şereflendi. Peygamber efendimiz, ridasını sererek üzerine oturttu ve taltif buyurarak; “Merhaba, ey kavmi vücudunun zayi olmasına sebep olduğu peygamberin kızı!” buyurdu.
Halid bin Sinan , vefatından önce; vefatından kırk gün sonra kabrinin açılmasını söyleyip, berzah aleminden (yani ölümden sonra dirilinceye kadar geçen halden, dünya ile ahiret arasındaki alemden) haber vereceğini açıkladı. Elem ve lezzeti, saadet ve şekaveti, dünyada bilinen şeylere benzetmek suretiyle anlatarak, berzah aleminden haber vermek istemişti. Böylece bütün aleme, peygamberlerin cümlesinin hayatta iken haber verdikleri halleri, berzah alemini ve ahireti tasdik ettirerek inandırmayı, iman ettirmeyi ve dolayısıyla bütün aleme rahmet olmayı diledi. Zira, Muhammed ın gelmesinin yaklaştığı bir zamanda bulunmakla şereflenmişti. Allahın, Muhammed ı, alemlere rahmet olarak göndereceğini biliyordu.
Halid bin Sinan , resul değil nebi idi. Vefatından önce tebliğ ile memur değildi. Yaratılış ve berzah aleminin halleri hakkında ilimde kavi olmayı diledi. Kavmi onun emrini yerine getirmemekle, arzusunun hasıl olmasına mani oldu. Böylece onun zayi olmasına sebep oldular. Peygamberimiz Muhammed , kavmin zayi olduğunu haber vermedi. Çünkü Halid bin Sinan , tebliğ ile vazifeli değildi. Bu bakımdan kavminin, onun; “Kabrimi açınız” emrine uymaması, zayi olmalarını gerektirmez. Eğer tebliğ ile vazifeli olsaydı, bu sefer kavmi zayi olurdu Resulallah efendimiz, o kavmi, nebilerini zayi etmekle vasıflandırdı. Zira Halid bin Sinan vasiyetlerinin zayi edilmesi, yerine getirilmemesi suretiyle muradına ulaşamadı. Ancak talep edilen amelin ecrine nail olduğunda şek ve şüphe yoktur. Bu durum, cemaate, gelip de başında yetişemeyen kimsenin cemaat sevabına nail olduğu gibidir. Zira namaza gelen, cemaatle namaz kılmadıkça, cemaat sevabına kavuşamadığı açıktır. Fakir olup da zenginlerin yaptıkları hayırları yapmayı temenni eden bir kimse, ancak niyet sevabına kavuşur. Bu hayır işleri yapmanın sevabına nail olmaz. Zengin olup da mal ve servetiyle hayır işler yapan kimse, hem niyet hem de amel sevabına kavuşur. Resulallah, her iki sevaba da nail olur buyurmadı. Bir işi yapmak sevabı ile niyet sevabının müsavi olmadığı açıktır. Zira nispetleri bütünün parçaları gibidir. (Niyet, işin tamamından bir parçadır.)
Halid bin Sinan , berzahda da olsa tebliği temenni etti. Binaenaleyh, ameli temenni etmek ile amele başlamak işi birleşti. Temenni ecri ile amel yapma ecri, bir arada hasıl olmadı.