"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

İsanın peygamberliği

Îsa oniki yaşına kadar annesiyle Mısırda kaldı. Sonra, küçüklüğünde gittikleri Mısırdan Kudüse dönerek Nasıra kasabasında yerleştiler. Otuz yaşına girince, burada, Hak teala tarafından peygamber olduğu bildirildi. Bulunduğu Nasıra şehrine nispetle, Îsaya tabi olanlara Nasrani denilmiştir. Nasrani denilmesinin sebebi hakkında başka rivayetler de vardır.

Peygamber olduğu kendisine bildirilince, hemen tebliğe başladı. İnsanların imana gelmelerini, Allahın emir ve yasaklarını öğreterek, ona göre amel etmelerini ve isyanda bulunmamalarını istedi.

Îsa ın peygamberliği hususunda Hadid suresinin 26 ve 27. ayet-i kerimelerinde mealen buyruldu ki: “Hiç şüphesiz ki biz, (Hazret-i) Nuhu (kavmine) ve (Hazret-i) İbrahimi de (kavmine ve Nemrud ve ona tabi olanlara) birer peygamber olarak gönderdik. Peygamberliği de, kitabı da onların nesillerine verdik. Onların kavimlerinden bazısı, pek azı iman edip, hidayet buldular. Pek çoğu da, peygamberlerine itaati ve kitaplarıyla ameli terkederek fasıklardan oldular. (ayet-i kerimede hususen Nuh ve İbrahim aleyhimesselamın zikredilmesi, onların şerefini bildirmek içindir. Bilindiği gibi Nuh, ademden sonra bütün insanlığın atasıdır. İbrahim de Arabların ve İbranilerin ceddi, atasıdır.)

(Nuh ve İbrahim aleyhimesselamdan) sonra, onların arkalarından peygamberlerimizi ardarda gönderdik. Hepsinden sonra da Meryem oğlu Îsayı onlara tabi kıldık, peygamber olarak gönderdik. Ona İncili verdik. Ona tabi olan müminlerin kalblerinde birbirlerine şefkat ve merhamet ihsan ettik…”

Îsa tebliğ vazifesine devam ederken birçok kimse küfürde direterek söylenilenleri kabul etmiyordu. Nitekim yukarıdaki meali verilen ayet-i kerimelerde, Hak teala hazretleri, Nuh ve İbrahim aleyhimesselamın peygamberliklerini ve bunların gönderildiği kavimlerin pek azının imana geldiğini, ekseriyetinin ise küfürde kaldıklarını, haber vermektedir.

Tarih boyunca, insanların çoğu kendilerine gönderilen peygamberlere karşı çıkmış, yalnız pek azı inanıp kabul etmiştir. İnanmayanlar, inanmamakla yani daveti kabul etmemekle kalmamış, o peygambere ve ona tabi olanlara, çirkin iftiralar atmaya, çeşit çeşit sözler ve hareketlerle onları incitmeye, akla hayale gelmeyen eza ve cefalarda bulunmaya başlamışlardır. İşte Îsa tebliğe devam ederken insanların çoğu inanmayıp, ona da karşı çıktı.

Îsa ın peygamberliğinin davetinin üç safhada olduğu bildirilmiştir. O, ilk önce kendisinin, Allah tarafından İsrailoğullarına peygamber gönderildiğini ve Rabbinden bir hikmet ile geldiğini bildirdi. Kendisine iman etmelerini söyledi. İnsanlara Allahtan korkmalarını, peygamber olduğu için kendine tabi olmalarını ve itaat etmelerini emretti.

Bütün peygamberlere yaptıkları gibi, insanlar ondan da, peygamberliğine delil olarak, mucizeler istediler. Umumiyetle, kabul etmeye yanaşmayan insanlar, inadlarına bir sebep bulmak isterlerdi. Bu yüzden mucize göster derlerdi. Güya peygamber olduğunu söyleyen zat, mucize olacak fevkalade bir şey gösteremeyecek, onlar da inanmamalarının bahanesini bulmuş olacaklardı. Bazıları da, hakikaten samimi kalb ile, o zatın peygamber olduğunu anlamak için, mucize ister ve mucizeyi görünce de derhal kabul ve tasdik ederdi.

İşte, bütün peygamberler gibi, Îsa da bütün bu istekler karşısında pek çok mucizeler gösterdi. Böylece şüphe ve tereddüde mahal bırakmadı.

Hazret-i Îsa, davetinin ikinci safhasında; kendinden önce, Beni İsrail peygamberlerinin ilki olan Musa a gönderilen Tevratın ve hükümlerinin bozulmamış asli şeklini tasdik edici olduğunu bildirdi. Bununla beraber, Hak tealanın, kendisine yeni bir din verdiğini ve İncil kitabını indirdiğini söyledi. Böylece Tevratda bulunan bazı hükümlerin değiştirildiğini açıkladı.

Bilindiği gibi, Tevratı tasdik demek, onun ilahi kitaplardan olduğunu kabul etmek demektir. Îsa a hatta bizim peygamberimiz Muhammed a bildirilen dinlerde, ibadetlere ve muamelata ait bazı hükümlerde değişiklikler bulunması onun ilahi bir kitap olduğunu tasdike mani değildir. Nitekim şimdi bütün müminler, Tevrat ve diğer ilahi kitapların hak olduklarına inanmakta, fakat bugün Kuran-ı kerim hariç diğerlerinin tahrif edilip, değiştirilmiş olduğunu bilmektedirler. Yine bütün ilahi kitaplarda, Allah tarafından, peygamberler vasıtası ile bildirilen iman, itikad hususları hep aynı olup, hiç değişmemiştir. Bütün peygamberler ümmetlerine aynı imanı bildirmişler, hep aynı şeylere inanmayı emretmişlerdir. Çeşitli zamanlarda gönderilen ilahi dinlerde olan değişiklikler, hep ibadetlerde, kalb ve beden ile yapılması ve sakınılması icabeden hususlarda olmuştur. Îmana ait hususlar değişmemiştir.

Îsa da kavmine, kendinden önce gönderilmiş olan Tevratı tasdik ettiğini bildirip, bununla beraber, Hak tealanın kendisine İncil ismindeki ilahi kitabı vahyedip bildirdiğini söyledi. Bu hususta al-i İmran suresinin 50. ayet-i kerimesinde mealen Îsa ın kavmine şöyle dediği bildirilmiştir; “… Size hem benden önce nazil olan Tevratı tasdik edici olarak, hem de üzerinize haram kılınmış olan şeylerin bazısını helal kılmak (Hak tealanın sizlere mubah ettiğini bildirmek) için geldim ve sizlere Rabbinizden, peygamberliğimi tasdik edici bir alamet, mucize getirdim. O halde artık Allahtan korkun ve sizi Ona davet ettiğim şeyde bana itaat edin.”

Saf suresinin 6. ayet-i kerimesinde mealen buyruldu ki: “Bir vakit Meryem oğlu Îsa şöyle demişti; “Ey İsrailoğulları! Ben size Allahın peygamberiyim. Benden evvel Musaya nazil olan Tevratı tasdik edici ve benden sonra gelecek Ahmed (Muhammed ) ismindeki peygamberin müjdecisiyim…”

Zuhruf suresinin 63. ayet-i kerimesinde de mealen buyruldu ki: “Vakta ki Îsa mucizelerle (İncil ayetleri ile ve yeni bir din ile) geldiğinde şöyle demişti: “Ben size ilahi hükümlerle ve ayrılığa düştüğünüz şeylerin bir kısmını size açıklayayım diye geldim. Onun için Allahı inkar etmekte ve insanları Onun dininden alıkoymakta Ondan korkun ve size tebliğ ettiğim hususlarda bana itaat edin.”

Tefsir-i Mazharide bu ayet-i kerimenin tefsirinde buyruldu ki: Musa dan sonra yahudiler heva ve arzularına uyarak 71 fırka oldular. Îsa gelince, onların batıl ve bozuk inanışlarına mani oldu. Onlara hak dini, doğru yolu gösterdi.

Nitekim Ebu Hüreyrenin rivayet ettiği bir hadis-i şerifde, Resulallah efendimiz şöyle buyurdu: “Yahudiler yetmişbir fırkaya, nasara (hristiyanlar) da yetmişiki fırkaya ayrılmışlardı. Ümmetim ise yetmişüç fırkaya ayrılacaktır.” Bu Hadis-i şerifi; Ebu Davud, Tirmizi, Nesai ve İbn-i-Mace sahih senetle rivayet etmişlerdir.”

Fahreddin-i Razi hazretlerinin beyanına göre; ayet-i kerimede geçen “hikmet”, Allahın zatı, sıfatları ve fiillerinden lazım olanlar yani itikad edilecek hususlardır. Yani akaid ilmidir. “Ayrılığa düştükleri şeylerin bazısı…” ile murad ise, dinin fürui kısımları yani ameli hükümlerdir.

Îsa davetinin üçüncü safhasında, kendilerine peygamber olarak geldiği İsrailoğullarını tevhide, ancak ve sadece Allaha inanmaya, sırf Ona iman etmeye davet etmiştir. Bu hususta ayet-i kerimelerde mealen buyruldu ki: “(Îsa İsrailoğullarına şöyle dedi:) Şüphe yok ki, Allah benim de Rabbimdir, sizin de Rabbinizdir. Öyle ise Ona ibadet edin. İşte dosdoğru yol budur.” (al-i İmran suresi: 51, Zuhruf suresi: 64, Meryem suresi: 36)

“(Îsa a ilahlık isnat ederek;) “Meryem oğlu Mesih Îsa şüphesiz ki, Allahın kendisidir” diyenler, muhakkak ki, kafir olmuşlardır. Halbuki Mesih (Îsa ın kendisi, bizzat) onlara; “Ey İsrailoğulları! Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allaha ibadet ediniz. Her kim Allaha şirk, ortak koşarsa, muhakkak ki, Allah ona Cenneti haram etmiştir. Onun meskeni, varıp kalacağı yer Cehennemdir. Şirkle kendi nefislerine zulmedenlere, kendilerini Cehennemden kurtarma hususunda yardım edecek hiç kimse yoktur demişti.” (Maide suresi: 72)

Tefsirlerde bu ayet-i kerime açıklanırken buyruluyor ki: “Hazret-i Meryemin oğlu Mesih Îsa ilahdır diyenlerin sözleri küfür ve bunları söyleyenlerin kafir oldukları bildirildi.”

Fahreddin-i Razi hazretlerinin bildirdiğine göre, hristiyanlardan Yakubiyye fırkası böyle söylemişlerdir. Onlar; “Allah, Meryemin oğlu Îsaya hulul edip, girdi. Onun bedeninde şekillendi, onun şeklinde göründü. Dolayısıyla Allah budur. Yani Îsadır” dediler. Böylece Hak tealaya şirk koştular. Böyle söyleyip itikad edenlerin hepsi kafir oldu.

Îsa onların bu bozuk itikadlarını düzeltmek ve kendilerini hak yoluna sevketmek için onlara buyurdu ki: “Ey İsrailoğulları! Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allaha ibadet edin. Benim ilah olduğum şeklinde bir itikadda bulunmayın. Zira ilah olmakla benim münasebetim yoktur. Çünkü ben de sizin gibi bir beşerim. Dolayısıyla Allah sizin nasıl Rabbiniz ise benim de Rabbimdir. Ben de Onun bir kuluyum. Şu halde bu yanlış itikaddan vaz geçin, Hak tealaya şirk koşmayın. Zira şirk koşan kimseye, Allah Cenneti haram kılmıştır. Müşrik olan kimsenin makamı, meskeni, kalacağı yer Cehennem ateşidir.” Îsa böyle söylemekle onlara, hem hak olan doğru itikadı bildirip tarif etti, hem de şirk ve başka sebeplerle kendilerine zulmedenlere asla yardımcı bulunmayacağını bildirdi.

Yine tefsir alimlerinin bildirdiklerine göre, Hak teala hazretleri, bu ayet-i kerimede, müşrik olanların, Allaha şirk koşanların cezalarının üç şekilde olduğunu beyan etmiştir. Birincisi, Cennetin onlara haram olması; ikincisi, meskenlerinin, kalacakları yerin Cehennem ateşi olması ve üçüncüsü ise, o gibi zalimlere herhangi bir şekilde yardım edebilecek yardımcıları olmamasıdır.