"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

İsanın doğumu

Doğumun ilk alametleri belirdiği sırada, bulunduğu yerin bahçesinde yürürken, kurumuş bir hurma ağacının altına gelmişti. Doğum sancıları şiddetlendiğinden, mecburen bu ağaca yaslandı. Çok büyük sıkıntı ve darlık içinde idi. “Ne olaydı ben unutulmuş, aranmaz, ismi bile kimsenin hatırına gelmeyen bir şekilde yok olup gideydim. Ve bu halleri görmeyeydim” diye hüznünü dile getirdi.

Nihayet, yaslandığı kuru hurma ağacının altında, hazreti Îsa dünyaya geldi. Mevsim kış olup, hurma ağacı da, dalları ve baş kısmı olmayan kuru bir halde idi.

Doğumdan sonra, iftira ve dedikoduların çoğalması ihtimali muhakkak olduğundan, böyle durumlara karşı hazreti Meryemin mahcubiyeti, ruhi elemi de artıyordu. Nihayet hazreti Meryemin aşağı tarafından Cebrail veya bir irhas olarak hazreti Îsa nida edip dedi ki: “Sakın mahcub olma. Üzülecek bir şey yoktur. Bilakis sevin, haz duy ki, öyle muhterem bir oğula nail oluyorsun. Muhakkak ki, Rabbin teala hazretleri, senin ayağının altında küçük bir nehir yarattı. Böyle yapmakla senin mertebeni yüksek eyledi. O nehirden bedeninde ve elbisende yıkanması icabeden yerleri yıkarsın. Elinle tutunduğun kuru hurma ağacını kendine doğru çek, silkele. O kuru ağaç, hem de bu kış mevsiminde yeşillenecek, taze hurma verecektir. Bu da başka bir harikadır, bir iyiliktir. Bundan istifade et.

Artık o taze hurmalardan ye! Akarsudan içerek hararetini gider. Gözün aydın olsun. Sen tebrike layıksın. Manevi bir lezzet ile yaşa! İnsanlardan herhangi bir kimseyi görürsen; Ben, bana bu nimetleri ihsan eden kerim Rabbim, Allah hazretleri için orucu nezrettim. Sükut etmek (susmak) için veya sükut etmek suretiyle oruç tutmak için adakta bulundum. Artık bu hususu size işaretle haber verdikten sonra, bu gün hiç bir insan ile konuşmayacağım. Ben ancak melekler ile konuşurum. Sırf Rabbime niyaz ve yalnız Ona münacatta bulunurum diye söyle.” (Kadı Beydavi hazretlerinin beyanına göre, onlar oruçlu oldukları gün konuşmazlardı.)

Hazret-i Meryem de, kendisine yapılan bu nidadan ve bu sözlerden sonra, ayağının altında küçük bir su arkının aktığını gördü. Hurma ağacını sallayıp silkelemek suretiyle kuru ağaç, Hak tealanın izni ve emri ile bir anda yeşeriverdi. O anda ağaçta; dallar, yapraklar ve olgun taze hurmalar peyda oldu. Meryem hurmalardan yeyip, sudan içerek hararetini giderdi. Biraz sakinleşmiş, hüznü azalmış, sıkıntısı hafiflemişti. alimler buyurmuşlardır ki: Allahın kudretiyle, kuru hurma ağacının, bir anda yeşerip, hem de kış mevsiminde taze hurma vermesinde, Meryemi teselli etmek vardır. Çünkü kuru ağacın yeşerip meyve vermesi ile, hazreti Meryemin babasız çocuk doğurmasında benzerlik ve yakınlık vardır. Dolayısıyla bu hurmanın yeşerip meyve vermesi, hazreti Meryemin mübarek hatırını hoş etmek, onu teselli etmek içindir.

Hazret-i Meryemin doğum sancıları içinde kuru hurma ağacının yanına gelmesi ve bundan sonraki durum hakkında, Meryem suresinin 23-26. ayet-i kerimelerinde buyruldu ki: “Derken doğum sancısı onu kuru bir hurma ağacına dayanmaya sevketti, mecbur etti. (Mevsim kış idi. Yanında, doğum esnasında kendisine yardımcı olacak birisi de yoktu) Bu halden ve doğumdan sonra insanların ayıplama ve kınamaları düşüncesinden dolayı; “Nolaydı, bundan evvel ölmüş ve tamamen unutulmuş olaydım, unutulup gideydim dedi. (Doğum olup, Meryemin muhtemel iftiralar düşünerek mahcubiyeti ve kalbi hüznü arttığında) aşağı tarafından (Cebrail veya yeni doğan Îsa ) ona şöyle nida etti; “Tasalanma. Mahzun olma, Rabbin teala senin ayaklarının altında küçük bir nehir halketti, yaratıp akıttı. O kuru hurma ağacını da kendine doğru çek, hareketlendir, silkele ki, ondan üzerine, taze hurma düşecektir.

Acıktığında o hurmalardan ye! Susadığında nehrin tatlı suyundan iç. Oğlunla gözün aydın olsun. Rahat ol, merak etme (insanlar, ayağının altından nehrin akmaya başlamasını, kurumuş hurma ağacının, hem de vaktinden evvel yeşillenip, meyve vermesini görünce, bunları yapmaya kadir olan Allahın sana da babasız olarak bir evlad vermeye kadir olduğunu bilirler. Senin iffetini, temizliğini de bildikleri için, hakkında şüpheye düşmekten uzak dururlar.)

Şayet insanlardan birini görürsün de o senin babasız çocuk getirdiğinden sual ederse, cevabında sen, işaretle; “Bugün ben Allahın rızası için orucu nezrettim (oruca niyetlendim.) Bugün ben hiç bir insana elbette söz söylemem de!” (Onların şeriatında oruç, terk-i taam ve kelam idi. Yani, onlarda oruç; yemeyi-içmeyi bırakmak ve konuşmayı terketmek idi.)

Meryem doğumdan sonra bu sesleri duyunca, bir nebze de olsa rahatlamıştı. Fakat, şu anda her şey bitmiş değildi. O kendine kalsa, hiç üzülmeyecekti. Fakat insanlara nasıl izah edecekti? İnsanlar bu söylediklerini kabul edecek, inanacaklar mıydı? O aslında en çok buna üzülüyordu. Fakat, ona nida edilerek, yapacağı hareketin ne şekilde olacağı bildirilmiştir.

ayet-i kerimede, doğumdan sonra, hazreti Meryeme aşağı tarafından nida edildiği bildiriliyor ise de nida edenin kim olduğu zikredilmemiştir. Fahreddin-i Razi hazretlerinin beyanına göre, seslenenin Cebrail olmak ihtimali varsa da, sahih ve kuvvetli olan, yeni doğmuş olan hazreti Îsanın nida ettiğidir.

Çünkü Meryeme teselli vermek için seslenen kimsenin, malum yani belli, görünürde olması teselli etmede daha ziyade tesirlidir. Bu sebeple, seslenenin Îsa olması ihtimali daha fazladır. Onun dünyaya gelmesi, harikulade bir şekilde, Allahın ilhamı ile doğar doğmaz konuşması ve bu konuşmasında mübarek validesine nasıl hareket edeceğini bildirmesi, hazreti Meryemi teselli etmekte elbette daha tesirlidir.

Vehb bin Münebbih bildirdi ki: “O doğduğu zaman doğudaki ve batıdaki bütün putlar yıkılıp yere döküldü. Şeytanlar bu duruma şaştı. Nihayet büyükleri olan iblis, onlara Îsa ın dünyaya geldiğini haber verdi. Hepsi gelip, onu annesinin bulunduğu yerde etrafını melekler kuşatmış halde buldular.

O doğunca gökte büyük bir yıldız göründü. İran şahı bu yıldızın görünmesinden korktu ve kahinlere sordu. (Bu, yeryüzünde büyük bir doğum olduğuna işarettir) cevabını verdiler.

Diğer taraftan İsrailoğulları, Meryemin yerinde bulunmadığını anlayınca, hayrette kalıp merak ettiler. İçlerinden birisi onu, Beyt-i Lahmde gördüğünü söyledi. Hemen toplanıp, Beyt-i Lahm denilen yere geldiler.

Hazret-i Meryem onların geldiğini öğrenince, kucağında çocuğuyla beraber onların yanına geldi. Onlar. Îsayı görünce; “Ey Meryem! Bu nedir? Gerçekten çok çirkin bir iş yapmış olarak geldin. Sen pek genç, fakat zevci olmayan bir kız olduğun halde bu çocuğu nereden aldın. Bu ne acaib ve ne garib bir haldir!

Ey Harunun kız kardeşi! Senin baban İmran, uygunsuz bir kimse değildi. Zina etmezdi ve fuhşiyata ise hiç meyli yoktu. Annen Hunne de, zaten çok iffetli idi. Anası, babası ve kardeşi tertemiz olan bir kız, nasıl olur da gayr-i meşru bir çocuğun sahibi olabilir? Onlar çok iyi kimseler oldukları halde, sen nasıl oldu da böyle halleri başımıza getirdin?” dediler.

alimler bildirmişlerdir ki, burada geçen Harun ile murad, Musanın biraderi olan Harun olabilir. Meryem, Harunun neslinden olduğu için “Harunun kız kardeşi” ibaresi kullanılmıştır.

Başka bir rivayette ise, Meryemin, Harun isminde baba bir kardeşi vardı ve burada zikredilen odur. Bu rivayetin daha kuvvetli olduğu bildirilmiştir.

Diğer bir rivayete göre ise, o zamanda Harun isminde güzel hal sahibi salih bir zat vardı. Meryem de onun gibi güzel hal sahibi olduğundan kardeş sayılmışlar, bu sebeple böyle zikretmişlerdir.

Bu hususta Meryem suresinin 27 ve 28. ayet-i kerimelerinde mealen buyruldu ki: “Derken çocuğunu yüklenerek, (kucağına alarak) kavminin yanına geldi. Onlar (kucağında çocuğu görünce ayıplamaya başlayıp) dediler ki; Ey Meryem! Doğrusu pek büyük, çirkin bir şey ile geldin. (Çirkin bir iş yaparak geldin ki o iş pek acaib ve pek garip, bizlere ise ar ve rezilliktir. Şüphesiz ki sen, çok acaib bir iş yapmışsın, babasız çocuk getirmişsin. Senin ailende hiç vaki olmayan çok çirkin bir iş işlemişsin.)

Ey Harunun (soy itibariyle neslinden gelen) kız kardeşi! Senin baban kötü bir adam değildi. Annen de iffetsiz bir kadın değildi.”

Onların anlayışlarına göre bunun başka bir izah tarzı yoktu. Çok temiz olarak tanınmış bir hatun iken, onun zina ile hamile kaldığını ve bu çocuğun böyle meydana geldiğini zannetmişlerdi.

Çirkin bir iş işlemek muhakkak ki, bütün insanlara ayıptır. Fakat çirkin bir iş, salih, iyi olarak tanınmış bir ailenin evladından meydana gelirse, daha ziyade ayıplanmakta ve çok kınanmaktadır. Onlar da bunu dile getirmişler ve; “…annen, baban ve kardeşin tertemiz, salih kimseler iken böyle yaptığın için tekdire, azarlanmaya herkesten ziyade müstehaksın…” demek istemişlerdir.

Hazret-i Meryem bütün söylenilenleri sabırla dinledi. Hiç cevap vermedi. Çünkü bu işin hakikatini onlara izah etmek gayet zor ve belki imkansız bir işti. Bunun için; “İşin hakikatini size o, kendisi haber versin. Siz onunla konuşun, ondan sorup anlayın” manasına, kundakta bulunan Îsayı işaret etti.

Onlar; “Biz beşikteki sabiye nasıl söz söyleyelim. Zira o durumdaki çocuk, söz söylemeye muktedir değildir. Sen cevap veremeyince, cevabı ona havale etmekle, çaresizlik içinde ondan imdad istemek için böyle yapıyorsun. Bu çocuk, her ne kadar o çirkin işin neticesinde meydana gelmiş ise de onda bir kabahat yoktur” dediler.

Bunun üzerine, kundakta (beşikte) bulunan Îsa, elini kaldırarak cevap verdi ve dedi ki: “Ey cahiller! Benim yüksek şanıma taarruz etmeyiniz. İffet ve haya bakımından son derece temiz olan annemi ayıplamayınız ve şanına layık olmayan iftiralarda bulunmayınız. Kadrinin yüksekliğini lekelemeye kalkışmayınız ve böyle bir şeye cüret etmeyiniz.

Biliniz ki ben, Allahın makbul bir kuluyum. Dolayısıyla Hak teala beni, kullarını irşad ve onları hidayete sevk etmekle vazifelendirdi. Bunun için bana kitap verdi. O, çeşit çeşit iyiliklerle beni mümtaz ve seçkin kıldı. Lütfu ve keremiyle beni babasız olarak, sadece “Kün=ol” emri ile yarattı. Beni nebi (peygamber) kıldığı gibi, her nerede bulunursam bulunayım, çok hayırlar ve tam bereket sahibi eyledi.

Şu halde, hangi beldede bulunursam bulunayım, bereketim ve faydam, Allahın kullarına ulaşır ve onlar bereketimden istifade ederler.

Hayatta olduğum müddetçe, Rabbim bana, namaz ve duayı, zekatı vasiyet etti. Bütün azalarımla yönelerek, vücudumun her zerresiyle Ona kulluğumu izhar edeyim. Yine O bana, dünyevi alakaların tamamından alakamı kesmemi, zekat vermemi ve emrine uyup anneme ihsanda bulunmamı, hizmetine devam etmemi, tevazu kanatlarımı üzerine açmamı ve layıkıyla haklarına riayet etmemi emretti. Rabbim beni, kibirli ve şaki kılmadı. Kamil bir temizlik, tam bir iyilik, güzel ahlak ve çeşit çeşit keramet ve iyiliklerle, nimetlendirdi, taltif etti.

Allahın selamı, hıfzı, himayesi, doğduğum gün benim üzerime nazil olmuştu. Zira Allah, şeytanın şerrinden muhafaza etti. Öldüğüm gün de şeytanın şerrinden korumakla selamet benim üzerime olacaktır. Mahşer günü dirilip kabrimden kalktığımda da selamet benim üzerimdedir. Zira o günde zarar göreceklerden değilim.”

Tefsir-i Hazinde bildirildiğine göre; Îsanın herkesi hayrette bırakan bu konuşmasında, çok çeşitli hikmetler vardır. Îsa , evvela Allahın kulu olduğunu beyan etti ki, kendini mabud edinmesinler.

Bu sözleriyle annesinin herhangi bir günah işlemediğini, onun temiz ve muhafaza edilmiş olduğunu da çok güzel bir şekilde izah ve ispat etmiş oldu. Çünkü gayr-i meşru bir çocuktan, böyle harikulade bir hal zuhur edemeyeceği herkesçe çok iyi bilinir.

Hazret-i Îsa, bu sözlerinde yahudilerin iftira atmaktan vazgeçmeleri için, ileride peygamber olacağını, namaz ve zekatla emrolunacağını, kendisine, Hak teala tarafından kitap verileceğini haber verdi.

Ebüssüud hazretlerinin beyanına göre; Îsa, o sözlerinde, doğumunda, vefatında ve kabrinden kalktığında selamı kendine tahsis etti. Böyle yapmakla, kendisine ve validesine düşmanlık edenlere lanette bulunulacağını işaret etmiştir. Çünkü selamın zıddı lanettir. Selamı kendine has kılarak söylemek, düşmanlarına lanetin geleceğini icab ettirmektedir.

Hazret-i Meryemin, kucağında oğlu ile kavminin yanına gelmesinden sonra onların sözlerine karşı, Meryemin kundaktaki Îsayı işaret etmesi ve bundan sonraki durum hakkında Meryem suresinin 29-34. ayet-i kerimelerinde mealen buyruldu ki: “Vakta ki Meryem onlara cevap için, Îsayı gösterince, onlar; (Böyle çirkin bir fiili işlediğinden başka bir de bize sihir mi yapacaksın.) Henüz beşikte bulunan bir çocuk ile biz nasıl konuşabiliriz dediler.

(Îsa onların sözlerini duyunca, fasih bir lisan ile) şöyle söyledi: “Muhakkak ki ben, Allahın kuluyum. O bana kitap verip, beni peygamber kılacaktır. Her nerede olsam beni mübarek kıldı. (Beni, insanlara hayrı öğreten ve onlara çok faydalı bir kimse yaptı, baras hastalığını ve körleri iyi etmemi nasib etti) ve hayatta olduğum müddetçe, namaz kılmamı ve zekat vermemi emretti. Beni anneme hürmetkar kıldı (Ona ihsan, iyilik etmemi emretti.) ve beni, kibirli, mahlukları inciten, zorba, isyankar ve bedbaht bir kimse yapmadı.

Doğduğum günde, öleceğim günde ve diri olarak kabrimden kaldırılacağım günde selam (selamet) benin üzerimedir. İşte, hakkında (yahudilerle hristiyanların) ihtilaf edip durdukları, (kimisinin; O Allahtır, kimisinin; O Allahın oğludur dediği, kimisinin de; O sihirbazdır dedikleri) Îsa (, Allahın oğlu değil) Meryemin oğludur. Ona dair hak kelamı işte budur.”

ayet-i kerimede bildirildiğine göre, Îsa ın söylediği ilk sözler bunlardır. Konuşmaya başlarken, ilk sözünün; “Muhakkak ki ben, Allahın kuluyum” olması, Rabbinin kulu olduğunu itiraf ve ikrardır ve ayrıca, Rabbinin Allah olduğunu beyandır. Böylece zalimlerin dediği, Îsa Allahın oğludur sözünü, cenab-ı Allahtan uzak tutmuştur. Kendisinin Allahın kulu, resulü olacağını haber vermiş ve Allahın kulcağızı olan bir hanımın oğlu olduğunu söylemiştir. Sonra cahillerin, annesi için söyledikleri sözlerden onun uzak ve temiz olduğunu söyleyip, iftiralarını yüzlerine çarparak; “Bana kitap verip, beni peygamber kılacaktır” demiştir. Çünkü Allah, onların zannettikleri gibi gayr-i meşru kimselere peygamberlik vermez. Nitekim Allah. Nisa suresinin 156. ayetinde mealen; “Yahudiler Îsayı inkar ve Meryeme zina isnadı ile büyük iftirada bulundular” buyurdu. Zira yahudilerden bir taife, o zaman, Meryem için, zina edip, ondan hamile kaldı demişlerdi. Bunun için Allah, Meryemin, böyle çirkin bir fiilden uzak olduğunu bildirip, ondan “Sıddıka”, yani çok doğru, temiz ve dürüst kelimesi ve sıfatı ile bahsetti. Oğlunu peygamber, hem de resul, hatta, ülül-azm denen altı büyük peygamberden biri eyledi. Bunun için Îsa bu ilk konuşmasında; “Her nerede olsam beni mübarek kıldı” dedi. Zira nerede insanları Allaha ibadete çağırsa, Allahın bir olduğunu, ortağı, eşi, benzeri bulunmadığını söyler, Onu noksanlık ve ayıptan, çocuk ve eş edinmekten tenzih eder; “O çok yüce ve mukaddes Rabdır” derdi.

“Beni anneme hürmetkar kıldı ve beni kibirli, mahlukları inciten zorba, isyankar ve bedbaht bir kimse yapmadı” dedi. Yani, ana hakkına çok riayetkar eyledi. Sert ve şiddetli eylemedi. Bunun içindir ki, Allahın emrine ve Ona itaate ters düşen bir şeyin benden meydana gelmesinden muhafaza eyledi.

Tefsir-i Kebir ve Ruh-ul-beyan tefsirlerinde bu ayet-i kerimelerin tefsirinde buyruldu ki: Bu ayet-i kerimelerde bildirildiğine göre, Îsa, beşikteki bu ilk konuşmasında, Allahın, kendisine ihsan buyurduğu bazı hususiyetleri zikrettikten sonra; “Hayatta olduğum müddetçe namaz kılmamı ve zekat vermemi emretti” dedi. (Namaz, aziz ve hamid olan Allaha karşı, gerçek kulluk vazifesidir. Zekat da, Allahın kullarına iyilik ve ihsanda bulunmaktır. Bu iki vazife, kalbleri kötü ahlak ve huylardan, malı ise kirve pislikten temizler.)

Beydavi tefsirinde; “Zekat vermemi emretti” kısmı; Eğer mala malik isem onun zekatını vermeyi yahut, nefsi kötülüklerinden temizlemeyi emretti diye tefsir edilmiştir. Îsa ın zekat ile emrolunması, onun zengin olduğunu göstermez. Nitekim kaynaklarda, Îsanın fevkalade zühd sahibi olduğu, hatta kalmak için belli bir evinin bile bulunmadığı bildirilmektedir. O halde bu emir, ümmetinin zenginlerinedir. Çünkü, ilahi kitaplardaki hükümlerin hepsi, peygamberlerin kendilerine hitaben bildirilmiştir. Böylece onlar için ümmetlerini, emirlere uyup, yasaklardan sakındırmaya teşvik vardır.

Nitekim Tefsir-i Mazharide bu ayet-i kerimenin tefsirinde Îsanın sözü; “Rabbim bana, size namaz ve zekatı tavsiye etmemi emir buyurdu” şeklinde izah edilmiştir.

Hazret-i Îsanın kundakta iken konuşmasına hayret eden İsrailoğulları, dillerini yutmuş gibi oldular. Hiç bir şey söyleyemediler. Buna rağmen daha sonra, dedikodu yapmaktan, çeşit çeşit iftiralarda bulanmaktan da geri kalmadılar.

Hak tealanın emri, dilemesi ve takdiri ile Meryemin, Îsaya hamile olduktan sonra, hamilelik müddetinin ne kadar sürdüğü ve doğumdan ne kadar zaman sonra kavmi ile karşılaştığı hususunda muhtelif rivayetler vardır. Ekseri rivayetlere göre, hamilelik müddeti diğer insanlarda olduğu gibi dokuz ay on gün sürmüştür. Kavmi ile görüşmesi ise doğumdan kırk gün geçip, nifastan temizlendikten sonradır.

Hazret-i Îsanın babasız olarak dünyaya gelmesi, ademe benzetilmekte, bu hususta al-i İmran suresinin 59. ayeti kerimesinde mealen şöyle buyrulmaktadır: “Muhakkak ki, Îsanın ( babasız olarak dünyaya geliş) hali, Allah katında ademin ( babasız ve anasız olarak yaratılması) hali gibidir. Hak teala ademi topraktan yaratıp sonra ona, “Ol” dedi. O da, derhal (beşer, insan) oluverdi.”