Zekeriyya ın kıssasında dua ve duanın nasıl yapılacağına, ne için dua edileceğine işaretler vardır. Dua, en faziletli ibadetlerdendir. Çünkü dua, Allahın Rab oluşunu kabul ve itiraf etmek, rızasını kazanmakta ve tevazuda ihlaslı ve samimi olma ve her şeyin sahibi ve Maliki olan Allaha muhtaçlık gibi manaları ifade eder. İhlasla ve hudu ile yapılan dua kabul olur. Kalb gaflette iken yapılan dua kabul olmaz.
Allah Davuda ; “Bana gaflet halinde iken dua etme. Sana gadabımla karşılık veririm” diye vahyetti.
Salihlerden birisi şöyle dedi: “Müminin duası, onun iyi, amelleridir.” Bunun manası; “Salih kimselerin duası kabul olur” demektir. Kabul olunan dua, Allaha tam bir dönüş, yalvarıp, yakarma ve ihlas ile yapılan duadır. Böyle bir duayı da salih kimseler yapar. Günahlara dalmış, Allahtan ve Onun ayetlerinden gafil ve habersiz kimse, dili ile dua eder. Çünkü onun kalbi, nefsinin arzu ve istekleri ile meşguldür. Böyle bir kimsenin kalbinde, samimi olarak Allaha dönüş ve günahlarına pişmanlık durumu olsa idi, üzerinde bulunduğu günahları terkeder, onlardan dolayı pişmanlık duyar ve yaptığı günahlar sebebiyle Allahtan haya ederdi.
Denilir ki: “Günah, kalbde siyah bir nokta gibidir. Kul tevbe ettiği zaman, kalbden bu siyahlık gider. Eğer günah işlemeye devam ederse, kalbi kararır ve kör olur.”
Enes bin Malikin rivayet ettiği hadis-i kudside, Allahademoğluna; “Seninle benim aramda olan şey; senden dua, benden kabul etmektir.” buyurmuştur. Dua, Allaha ibadet, Ona boyun eğmek ve tazimdir. Duadan faydalanan, duayı yapan kimsedir. Kul dua etmekle ya bir dileğine kavuşur veya sevab kazanır. Resulallah efendimiz; “Dua; müminin silahı, dinin direği, göklerin ve yerin nurudur”, “Genişlik zamanında çok dua eden kimsenin, bela ve musibet zamanında yaptığı duaları kabul olur” buyurdu.
Allaha samimiyetle dönmüş, Ondan korkan kimsenin duası geri çevrilmez. İnsan bazan kendisine faydası olmayan dünya işleri için dua eder. Bu duası kabul olunmaz. Bu hususta Kuran-ı kerimde mealen; “İnsan, hayra dua eder gibi, (kızınca) fenalığa da dua eder (zararına olarak bedduada bulunur). İnsan (akıbetini düşünmemekle) pek aceleci olmuştur.” (İsra suresi: 11) İnsan, dünya işlerinde kendisine hayırlı olan ile olmayanı birbirinden ayıramaz. Hayırlı olan için dua ettiği gibi, şer olan için de dua eder. İnsan, duasının hemen kabul olmasını ister. Halbuki bazan duanın kabulünün geciktirilmesi onun için daha hayırlı olur.
Resulallah efendimizin (sallallahü aleyhi ve selem) mübarek zevcesi Hafsa validemiz buyurdu ki; Resulallah (sallallahü aleyhi ve selem) uyumak istedikleri zaman, sağ elini mübarek yanaklarının altına kor ve üç defa; “Allahım! Kullarını dirilttiğin gün beni azabından koru” buyururlardı.
Ayşe validemiz bildirdi: Resulallah (sallallahü aleyhi ve selem) geceleyin uyandıkları zaman; “Allahım! Senden başka ilah yoktur. Seni bütün noksan sıfatlardan tenzih ederim. Ya Rabbi! Hatalarım için senden af ve mağfiret dilerim. Senden rahmetini dilerim. Allahım! İlmimi arttır. Bana hidayetten sonra kalbimi saptırma. Bana yüce katından rahmetini ihsan eyle. Muhakkak ki sen herkese istediğini vericisin” duasını okurdu.
Selman-ı Farisinin bildirdiği hadiste, Resulallah (sallallahü aleyhi ve selem) “Muhakkak ki Allah, huzurunda ellerini uzatıp kendisinden isteyen kulunun ellerini boş çevirmekten haya eder” buyurdu.
Hazret-i Ali anlattı: Ben Kabe-i muazzamada tavaf ederken birisi ile karşılaştım. Kabenin örtüsüne yapışmış; “Ey her şeyi işiten, her isteyenin istediğini bilen, ey ısrar edenlerin ısrarından rahatsız olmayan Allahım! Beni affın ve rahmetinin tatlılığı ile rızıklandır” diye dua ediyordu. Ben de; “Ey Allahın kulu! Sözünü bana bir defa daha tekrar eder misin?” dedim.O zat; “Sen benim söylediğimi işittin mi?” deyince, cevaben; “Hızırın nefsi yed-i kudretinde olan Allaha yemin ederim ki, herhangi bir kul, bu sözleri her farz namazın peşinden söylerse, onun günahları af ve mağfiret olunur” dedim. Ali bu zatın Hızır olduğunu keşfen anlamıştı.
Allah Kuran-ı kerimde mealen; “Rabbinize yalvararak ve gizlice dua ediniz…” (Araf suresi: 55), “Ey kullarım! Benden isteyiniz! Kabul ederim, veririm. Bana ibadet etmekten büyüklenip yüz çevirenler, muhakkak ki küçülmüş kimseler olarak Cehenneme gireceklerdir” buyurdu. (Mümin suresi: 60)
Dua, ihtiyacın anahtarıdır. İhtiyaç sahibi olanların istirahat mahallidir. Sıkıntı sahiplerinin sığındığı yerdir. Dert ve hacet sahibi olanların nefes aldıkları alandır. Duanın adabı, dua yapılırken kalbin gafletten uzak olmasıdır. Duanın şartı ise, dua yapanın helal yemesidir.
Enes bin Malik şöyle anlatıyor: Peygamber efendimiz (sallallahü aleyhi ve selem) zamanında Şam ile Mekke arasında mal ticareti yapan bir tüccar vardı. Bu zat, Allaha tevekkül eder, kafile ile birlikte yola çıkmaz, yalnız giderdi. Bir gün Şamdan Mekkeye gitmek üzere yola çıkmıştı. Yolda bir eşkıya gelerek, tüccara “Dur” diye bağırdı. Tüccar durdu ve eşkıyaya dönerek; “Senin istediğin malımdır, bana yol ver” dedi. Eşkıya; “Senin malın zaten malımdır, kastım sanadır” deyince, tüccar; “Senin işin malım iledir. Bana yol ver, beni ne yapacaksın?” dedi. Eşkıya bu teklifini reddedince, tüccar; “O halde bana bir süre izin ver de, abdest alıp namaz kılayım ve Allaha dua edeyim” dedi. Eşkıya; “Aklına gelen şeyi yapabilirsin” diyerek tüccara izin verdi. Tüccar önce abdest alıp dört rekat namaz kıldı. Sonra ellerini açarak şöyle dua etti; “Ya Rabbi, Ya Rabbi! Ey yüce Arşın sahibi, ey yoktan var eden ve öldükten sonra tekrar dirilten ey dilediğini yapan, Allahım! Arşın dört tarafını dolduran nurun hürmetine sana yalvarıyorum, bütün mahlukata hakim olan kudretin hürmetine, her şeyi kuşatan rahmetin hürmetine, sana yalvararak istiyorum. Ey çaresiz kalanların imdadına yetişen!” Üç kere bu duayı tekrar etti. Tüccar duasını bitirir bitirmez, karşıdan kır atlı, beyaz elbiseli ve elinde nurdan süngüsü ile bir süvari geldi. Eşkıya hemen bu süvariye yöneldi. Eşkıya yaklaşınca, o süvari ona hücum ederek öyle bir darbe indirdi ki hemen atından düştü. O süvari tüccara gelerek; “Kalk ve bu adamı öldür” dedi. Tüccar; “Sen kimsin? Ben şimdiye kadar adam öldürmedim ve bu adamı öldürmek istemiyorum” dedi. Bunun üzerine süvari, şakinin yanına giderek onu öldürdü. Sonra tüccarın yanına geldi ve; “Bil ki ben üçüncü semadan gelen bir meleğim. İlk önce dua ettiğinde semanın kapılarında kılıç şakırtıları işittik ve vukuat olduğunu anladık. İkinci yalvarışında semanın kapıları açıldı ve ateş kıvılcımları gibi kıvılcımlar ortaya yayıldı. Üçüncü yakarışından sonra üst semadan Cebrail inerek bize geldi ve; “Bu belayı kim defedecek?” diye seslendi. Bunu duyunca, Rabbime, bu eşkıyayı öldürme vazifesini bana vermesi için dua ettim. Ey Allahın kulu iyi bil, kim senin dua ettiğin gibi dua ederse, Allah, her çeşit dert ve sıkıntısını, uğradığı musibeti ondan uzaklaştırır. Kendisine yardımda bulunur” dedi. Şakiden kurtulan tacir sağ salim olarak malı ile Mekkeye gelince, Resulallah efendimizi (sallallahü aleyhi ve selem) ziyaret ederek, başından geçen olayı ve yaptığı duayı anlattı. Peygamber efendimiz (sallallahü aleyhi vesellem) bunun üzerine; “Şüphesiz ki Allah sana öyle güzel isimler (Esma-i hüsna) bildirmiştir. Bunlarla dua edilirse kabul edilir, bir şey istenirse ihsan edilir.” buyurdular. Arabi şiir tercümesi:
Delikanlının akıttığı göz yaşı.
Gizli olan hislerinin tercümanı.
Alıp verdiği nefeslerinin hepsi,
Eder ifşa içindeki gizli sırları…
Horasan valisi Abdullah bin Tahir, çok adil idi. Jandarmaları birkaç hırsız yakalamış, valiye bildirmişlerdi. Hırsızlardan biri kaçtı. Hiratlı bir demirci Nişabura gitmişti. Bir zaman sonra, evine dönüp gece giderken, bunu yakaladılar. Hırsızlarla beraber, valiye çıkardılar. Vali; “Hapsedin!” dedi. Demirci, hapishanede abdest alıp namaz kıldı. Ellerini uzatıp; “Ya Rabbi! Günahım olmadığını, ancak sen biliyorsun. Beni bu zindandan, ancak sen kurtarırsın. Ya Rabbi! Beni kurtar!” diye dua etti. Vali, o gece rüyada dört kuvvetli kimse gelip, tahtını tersine çevirecekleri vakit uyandı. Hemen abdest alıp, iki rekat namaz kıldı. Tekrar uyudu. Tekrar, o dört kimsenin, tahtını yıkmak üzere olduğunu gördü ve uyandı. Kendisinde, bir mazlumun ahı bulunduğunu anladı. Şiir:
Binlerce top ve tüfek, yapamaz asla,
Gözyaşının seher vakti yaptığını.
Düşman kaçıran süngüleri, çok defa,
Toz gibi yapar, bir müminin duası.
Ya Rabbi! Büyük yalnız sensin! Sen Öyle bir büyüksün ki, büyükler ve küçükler, sıkışınca, ancak sana yalvarır. Sana yalvaran, ancak muradına kavuşur.
Hemen o gece, hapishane müdürünü çağırıp; “Bir mazlum kalmış mı?” dedi. Müdür; “Bunu bilemem. Yalnız, biri namaz kılıp, çok dua ediyor. Göz yaşları döküyor” deyince, onu getirtti. Halini sorup anladı, özür dileyip; “Hakkını helal et ve bin gümüş hediyemi kabul et ve herhangi bir arzun olunca bana gel!” diye rica etti. Demirci; “Hakkımı helal ettim ve hediyeni kabul ettim. Fakat işimi, dileğimi senden istemeğe gelmem” dedi. Vali; “Niçin?” diye sorunca; “Çünkü, benim gibi bir fakir için, senin gibi bir sultanın tahtını birkaç defa tersine çeviren sahibimi bırakıp da, dileklerimi başkasına götürmekliğim kulluğa yakışır mı? Namazlardan sonra ettiğim dualarla, beni nice sıkıntıdan kurtardı. Nice muradıma kavuşturdu. Nasıl olur da, başkasına sığınırım? Rabbim, nihayeti olmayan rahmet hazinesinin kapısını açmış, sonsuz ihsan sofrasını, herkese yaymış iken, başkasına nasıl giderim? Kim istedi de, vermedi? İstemesini bilmezsen alamazsın. Huzuruna edeble çıkmazsan, rahmetine kavuşamazsın” dedi.
İbadet eşiğine, kim ki, bir gece baş kodu,
Dostun lütfu, açar ona, elbette bibr kapu.
Evliyanın büyüklerinden Rabia-i Adviyye (rahmetullahi aleyha), adamın biri dua ederken; “Ya Rabbi! Bana rahmet kapısını aç!” dediğini, işitince; “Ey cahil! Allahın rahmet kapısı; şimdiye kadar kapalı mı idi de şimdi açılmasını istiyorsun?” dedi. (Rahmetin çıkış kapısı, her zaman açık ise de, giriş kapısı olan kalpler, herkesde açık değildir. Bunun açılması için dua etmelidir!)
ayet-i kerimelerde mealen buyruldu ki: “(Ey Habibim!) Kullarım sana beni sorunca; (haber ver ki) muhakkak ki ben (ilim ve icabetle onlara şah damarlarından daha) yakınımdır. Bana dua edince ben o dua edenin davetine icabet ederim. O halde onlar da benim davetime (itaatle) icabet (Tefsir-i Mazharide bu kısma; “Benden dualarına icabet etmemi taleb etsinler” şeklinde de mana verilmiştir.) ve bana iman (da devam) etsinler. Ta ki (o sayede) doğru yola ulaşmış olalar. (Bakara suresi: 186)
“Rabbiniz buyurdu ki: Bana dua edin. Size icabet (ve duanızı kabul) edeyim. Çünkü bana ibadetten büyüklük taslayıp uzaklaşanlar hor ve hakir kimseler olarak Cehenneme gireceklerdir.” (Mümin suresi: 60)
Resulallah Hadis-i şeriflerde; “Allah katında duadan makbul ve kıymetli hiç bir şey yoktur.”
“Kul, duasında üç şeyin birini almaktan şaşmaz. Ya dua sayesinde günahı bağışlanır, veyahut peşin bir mükafat alır, yahut ahirette karşılığını bulur” buyurdu.
Hiç bir sakınma, takdiri değiştirmez. Fakat dua, inmiş ve inmemiş olan şeylere fayda verir. Bela iner, onu dua karşılar. İkisi, kıyamet gününe kadar mücadele ederler. Kaza-i muallak, Levh-i mahfuzda yazılıdır. Eğer o kimse, iyi amel yapıp, duası kabul olursa, o kaza değişir. hadiste buyruldu ki: “Kader, tedbir ile, sakınmakla değişmez. Fakat kabul olan dua, o bela gelirken korur.” Duanın belayı defetmesi de kaza ve kaderdir. Kalkanın oka siper ve suyun, otun yetişmesine sebep olduğu gibi, dua da, Allahın merhametinin gelmesine sebeptir. Bir hadiste; “Kaza-i muallakı hiç bir şey değiştiremez. Yalnız dua değiştirir ve ömrü yalnız ihsan, iyilik arttırır” buyruldu. Kaza, Allahın takdirinin yani kaderinin levh-i mahfuzda yazılmasıdır. Bir kimseye takdir edilen bela, kaza-i muallak ise, yani o kimsenin dua etmesi de takdir edilmiş ise, dua eder; kabul olunca, belayı önler. Ecel-i kazayı da, iyilik etmek geciktirir. Fakat Ecel-i müsemma değişmez. Ecel-i kaza; bir kimse, eğer iyi iş yapar, yahut sadaka verir, hac ederse ömrü altmış sene, bunları yapmazsa kırk sene diye takdir edilmesi gibidir. Vakit tamam olunca, eceli bir an gecikmez. Birinin üç gün ömrü kalmış iken, akrabasını, Allah rızası için ziyaret etmesi ile ömrü otuz seneye uzar. Otuz sene ömrü olan kimse de akrabasını terk ettiği için, ömrü üç güne iner.
Hadis-i şeriflerde buyruldu ki:
“Allah katında duadan daha kıymetli bir şey yoktur.”
“Allah kendisinden istemeyene gazab eder.”
“Dua, müminin silahıdır.”
“Dua dinin direğidir.”
“Dua, göklerin ve yerin nurudur.”
“Rabbini anan ile anmayan kimsenin durumu, diri ile ölünün durumu gibidir.”
“Kimi, şiddetli sıkıntı zamanlarında, Allahın duasını kabul etmesi sevindirirse, genişlik zamanında çok dua etsin.”