"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Şaya

İsrailoğullarına gönderilen peygamberlerden. Musa ın dinini yaymak, Tevrat-ı şerifin hükümlerini bildirmek üzere gönderilen bir Nebidir. İsrailoğullarından her bir meliki ve tebasını irşad için bir peygamber gönderilirdi. Şaya , İsrailoğullarının başında Sudika adında salih ve adil bir zatın melik olduğu sırada gönderildi. Melik Sudika, Süleyman ın neslinden idi.

İsrailoğulları, Musa zamanından beri, çok maceralı ve karışık bir hayat sürüp dinlerinde sebat göstermediler. Kendilerine gönderilen Nebilere de; ya kısa dönemler halinde tabi oldular, veya hiç tabi olmayıp isyan ettiler. Sonunda Musa ın getirdiği ve gönderilen Nebilerin yeniden tebliğ ettiği hak dinden, tamamen ayrıldılar. Zamanla Tevrat-ı şerifi bile değiştirip aslını bozdular. Kendilerine göre sapık bir yol tuttular ve bu bozuk yolda sürüklenip gittiler.

Şaya peygamber olarak gönderildiği zaman, İsrailoğulları doğru yoldan ayrılıp, son derece azıtmışlardı. Onun peygamberliği; Zekeriyya, Yahya ve Îsadan önce idi. Îsa ile son peygamber olan Muhammed ın gönderileceğini müjdeledi. Şaya , bir gün, Allahın emriyle minbere çıkıp, uzun bir hutbe okudu ve İsrailoğullarına nasihat etti. ahır zaman peygamberi Muhammed ın geleceğini ve Ona kadar gelecek olan peygamberleri haber verdi. Sonra devamla İsrailoğullarını, Allahın emirlerine uymadıkları ve gönderdiği peygamberleri öldürmeleri sebebiyle kınadı. “Musa ın dininin hükümlerine uymadığınız için Allahın size gadabı vardır” diyerek, onlara ihtarda bulundu.

Sudikanın hükümdarlığı zamanında, pek fazla azmayan İsrailoğulları, Babil meliki Senharibin zulmüne maruz kaldı. Bu melik, altıyüzbin kişilik bir ordu ile üzerlerine yürüdü. Beyt-ül Mukaddesin önüne kadar geldi. Melik Sudika, bu sırada ayağındaki bir yara sebebiyle hasta idi. Üzerlerine böylesine bir hücumun yapılması karşısında, sıkıntı içinde çaresiz kalmıştı. Bu zor durum karşısında, Şaya a gidip; “Ey Allahın peygamberi! Şüphesiz ki, Babil meliki büyük bir ordu ile üzerimize geldi. Halk onlardan çok korktu ve darmadağın oldu” diye haber verdi. Sonra da, kendisine pek ağır gelen bu hadise karşısında elinden bir şey gelmediğini belirterek, Şaya a; “Sana, Allahtan bu hadise ile ilgili hiç vahiy gelmiyor mu? Allah bizim ve Senharibin ve ordusunun hakkında ne takdir buyuruyor?” diye sordu. Şaya ; “Bu hususta bir vahiy gelmedi” dedi. Melik Sudika ve tebaası çaresiz bir halde iken, Şaya a vahiy gelip, Allah hükmünü bildirdi.

Şaya , melik Sudikaya gidip şöyle dedi: “Allah, senin ecelinin geldiğini bildirdi. Yerine kendi hanedanından bir halife tayin etmeni emretti.” Melik bunu işitince, kalkıp namaza durdu. Sonra da halis bir kalble, gözlerinden yaşlar dökerek ağlayıp; “Ey her şeyin Rabbi olan yüce Allahım! Ya İlahelalemin! Ya Kuddus-el-mütekaddis! Ya Rahman! Ya Rauf! Seni bir dalgınlık ve uyku tutmaz. Allahım! Benim amellerimi, işlerimi ve adaletle hükmettiğimi sen biliyorsun. Bunların hepsi senin takdirinledir. Benim, gizlediğim ve açığa vurduğum her şeyi, sen en iyi bilensin” diye içli bir dua yaptı. Allah salih bir kul olan melikin duasını kabul buyurdu ve Şaya a vahyedip, melikin duasını kabul ettiğini, ona merhamet edip, ömrünü onbeş sene uzattığını ve düşmanından da koruyacağını bildirmesini emretti. Şaya da gelip, melik Sudikaya bildirdi. Melik bu haberi alınca, pek ziyade ferahlayıp, korkusu dağıldı. Elemi ve kederi sona erdi. Hemen secdeye kapanıp şükretti ve secdede şöyle dedi: “Allahım! Senin için secde eder, senin ismini zikrederim. Allahım! Sen mülkü dilediğine verirsin, dilediğinden de mülkü çeker alırsın. Dilediğini aziz, dilediğini zelil edersin. Sen gizli ve açık olan her şeyi bilirsin. Sen ezeli ve ebedisin, senin bir başlangıcın ve sonun yoktur. Senin varlığın kesin ve şüphesizdir. Sen, aklın tasavvurundan kibriya perdesi ile örtülmüş ve işaretlerden münezzehsin. Sen, muhtaç ve zayıflara merhamet ederek dualarını kabul edersin.” Melik Sudika, şükür secdesinden kalkınca, Allah Şaya a onun ayağındaki yarası için de bir ilaç bildirdi. Şaya bunu melike haber verdi. Melik bildirilen ilacı yarasına sürüp hastalıktan da kurtuldu.

Melik Sudika bundan sonra Şaya a; “Allaha arzet ki, düşmanla bizim halimizin ne olacağına dair bir bilgi ihsan buyursun” dedi. Şaya Allahın bu hususta kendisine vahiyle bildirdiklerini de haber verip; “Düşmanına karşı, Allah sana kafidir. Seni koruyacak. Düşman ordusunu, sabahleyin tamamen ölmüş halde bulacaksın. Sadece, Senharib ve katiplerinden beş kişi sağ kalacak” dedi. Sabahleyin şehrin kapısından bir ses duyuldu: “Ey Melik! Düşmanına karşı Allahın yardımı sana kafidir. Haydi dışarı çık, düşmanın helak oldu” diyordu. Melik Sudika dışarı çıkıp baktığında, düşman askerinin tamamen kırıldığını gördü. Babil kralı Senharibin aranması için adamlar gönderdi. Nihayet bir mağarada beş adamıyla bulundu. Yanındaki beş kişi katipleri olup, birisi oğlu Buhtunnasar idi. Melik Sudika bunları bağlatıp, günde her birine ikişer tane ekmek verdi. Sonra bunları yetmiş gün şehirde dolaştırdı. Babil kralı, melik Sudikaya şöyle dedi: “Benim için, öldürülmek böyle dolaştırılmaktan daha iyidir. Beni böyle dolaştırma, fakat öldür!” Melik onu öldürmeyi düşününce, Şaya ; “Onu öldürme! Memleketine gönder. Başlarına gelenleri anlatsın” dedi. Melik Sudika Şaya ın tebliğine uyarak, hepsini serbest bırakıp memleketine gönderdi. Melik Senharib, yedi yıl sonra öldü. Yerine oğlu Buhtunnasarın geçmesini vasiyet etti. Onbeş sene sonra İsrailoğullarının başında bulunan melik Sudika da vefat etti. Melik Sudika vefat edince, İsrailoğulları içinde saltanat kavgaları başladı. Vurma, öldürme ve çeşitli karışıklıklar ortaya çıktı. Onlar böyle azmakta iken, Şaya daima nasihat ediyordu. Fakat, dinleyen yoktu.

Şaya bir defasında Allahın vahyi üzerine, kavmine Allahın verdiği nimetleri hatırlattı. Darmadağın bir davar sürüsü gibi iken, bir araya toplanabildiklerini ve muhafaza edildiklerini; bütün bunlara karşılık; nimetlere kavuşunca, azıp birbirleriyle koçların çarpıştığı gibi çarpışmaya ve birbirlerini öldürmeye başladıklarını hatırlattı. Hatta bu çarpışmadan, kırığı sarılacak bir kemik kalmamış gibi darmadağın ve perişan olduklarını bildirdi. Sonra da; “Vay bu hatakar ümmete! Vay bu isyankar kavme ki, ölümün ve felaketin kendilerine nereden geldiğini bilemiyorlar” diyerek onları uyardı. Bundan sonra, onların hallerini boş bir araziyi imar edip, içine dikilen çeşitli meyve ağaçlarına benzetti. Fakat, en güzel şekilde imar edilip dikilen bu bahçede ağaca benzeyen İsrailoğullarının, kalitesiz ve tatsız meyve verdiklerini dile getirdi. Allahın, onlara hidayet yolunu gösterdiğini ve kendisinin de bunu bildirmek için peygamber olarak gönderildiğini, saadet yoluna girmedikleri için perişan olduklarını söyledi.

Şaya İsrailoğullarına uzun bir konuşma yapıp, perişan ve azgın hallerini dile getirdikten sonra, kurtuluş yolunu da açıkça bildirdi. Bu konuşmasında, sevgili peygamberimiz Muhammed ın ahir zamanda geleceğini de müjdeledi. Konuşmasını bitirince, İsrailoğulları ona iyice düşman kesildiler. Öldürmek için üzerine hücum ettiler. Şaya , onların arasından kaçıp uzaklaştı. Yolda bir ağaç yarılıp açıldı. Bu ağacın kovuğuna girip gizlendi. Ağaç kapandı. Fakat, eteğinden bir parça dışarıda kaldı. Onu takib eden İsrailoğulları, bunun farkına vardılar. Ağacın içinde gizlenmiş olan Şaya ı şehid ettiler. Böylece, kendilerine Allah tarafından gönderilen peygamberi dinlemeyip, büyük bir felakete düştüler. Dünya ve ahiret saadetinden mahrum kaldılar. Daha sonraki yıllarda, Buhtunnasar tarafından yurtları istila edildi. Bir kısmı kılıçtan geçirildi. Bir kısmı da esir edildi. İsrailoğulları, içine kurtların daldığı koyun sürüsü gibi darmadağın oldu. Büyük bir zillete ve bedbahtlığa düçar oldular.

Şaya , sevgili peygamberimiz Muhammed ın geleceğini müjdeleyip, İsrailoğullarına, Allahın şöyle buyurduğunu bildirdi: “Ben ümmi bir Nebi göndereceğim. O; sert ve kaba değil, sokaklarda bağırmaz. Fuhuştan uzak durur. Edebe uygun olmayan söz söylemez. Ben Ona her güzellik için istikamet vereceğim. Her üstün ahlakı bahşedeceğim. Vakarı Ona libas (vasıf) yapacağım. İyiliği, şiarı yapacağım. Kalbini takva ile dolduracağım. Düşüncesini hikmet, vefa ve doğruluğu Ona tabiat, huy yapacağım. Affedip, iyiliği emretmeyi Ona ahlak yapacağım. Onun gidişatını adil, yolunu hak yapacağım. Hidayeti Ona rehber kılacağım. Milletini İslam, ismini Ahmed yapacağım. Dalaletten sonra Onun vasıtasıyla hidayet vereceğim. Cehaletten sonra, Onun vasıtasıyla ilim vereceğim. Düşkünlükten sonra, Onunla yükselteceğim. Tanınmazken, Onunla şan vereceğim. Azlıktan sonra, Onunla çoğaltacağım. Darlıktan sonra, Onunla zenginleştireceğim. Tefrikadan sonra, Onunla birleştireceğim. Değişik kalbleri, dağınık arzuları, ayrı ayrı ümmetleri, Onun ile bir araya getireceğim. Onun ümmetini insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmet yapacağım.

Benim vahdaniyetimi bildirmek ve bana iman etmek için emr-i maruf, (iyilikleri emretme) nehy-i münker (kötülüklerden sakındırma) yapacaklar. Benim için namaz kılacaklar. Benim yolumda saf saf olup, ordular halinde cihad edecekler. Benim rızama kavuşmak için mallarını ve diyarlarını terkedecekler. Ben onlara mescidlerinde, meclislerinde, yattıkları, gezdikleri yerlerde; tekbir (Allahü ekber), tevhid (La ilahe illallah), tesbih (Sübhanallah), hamd (Elhamdülillah) demeyi; midhat (medh ve sena), temcid (dua ve sena) yapmayı ilham edeceğim. Sokak başlarında tekbir, tehlil ve takdis edecekler. Benim için yüzlerini ve etraflarını temizleyecekler. Bedenlerine elbiseler giyecekler. Gece çok ibadet eder, gündüz arslan kesileceklerdir. Bu benim bir ihsanımdır ki, dilediğime veririm. Ben çok ihsan sahibiyim.”

Şemail-ür-resul kitabında da, peygamberimiz Muhammed ın geleceğinin, Şaya a vahyedilmek suretiyle şöyle bildirildiği kaydedilmiştir: “Ey akır (yani Mekke)! Rabbinin sana hibe edeceği şu çocukla sevin! Senin için Onun bereketiyle bütün yerler genişleyecek. Binaların yeryüzünde sağlam temele oturtulacak. Evlerinin kapıları yükselecek. Yeryüzünün melikleri pek çok hediyeler ve bağışlarla sağından ve solundan gelecekler. Senin bu çocuğun (yani Muhammed ) bütün milletlere, şehirlere ve iklimlere varis olacaktır. Korkma, üzülme! Düşmandan sana asla bir zarar gelmeyecek, başına gelenlerin hepsini unutacaksın.”