"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Süleymanın tevazusu

Süleyman a Allah tarafından her türlü imkan ihsan edilmişti. Her türlü zenginliğin içerisindeydi. Böyle olmasına rağmen aşırı tevazuu vardı. Sabah kalkınca, maldan, mülkten ve zenginlerden yüz çevirerek, fakirlerin yanına gider ve; “Miksin miskinlerin arasına yakışır” derdi.

Her peygamber gibi, Resulallah efendimiz de tevazu sahibi idi. Tevazu sahiplerini çok överdi. Nitekim Hadis-i şeriflerde Resulallah; “Tevazu edip de, Allahın şerefini arttırmadığı kimse yoktur”, “Herkesin başının üzerinde tasma tutan iki melek vardır. Tevazu yapınca, tasmayı havaya doğru kaldırır ve; “Ya Rabbi! Onu yükselt” derler. Kibirlenirse, tasmayı aşağı indirir ve; “Ya Rabbi! Onu alçalt derler”, “acizlikten değil, bile bile tevazu yapana, topladığı malı ve parayı günaha harcamayana, düşkünlere acıyana, akıllılar ve alimlerle oturanlara saadetler olsun, müjdeler olsun” buyurmuştur.

Ebu Müslim-i Medeni Eshab-ı kiramdan olan dedesinden şu Hadis-i şerifi rivayet etti: Resulallah; “Allah için tevazu edeni, Allah yükseltir. Kibirleneni de alçaltır. Bir zavallıya yardım edeni, kimseye muhtaç etmez. Fakirlere bir şey vermeyeni, Allah fakir eder. Allahı çok ananı ve zikredeni, Allah sever” buyurdu.

Allah, Musa a vahiy gönderip; “Mütevazı olup, insanlara gururlanmayan, kalbi korkulu olan, zamanını beni zikretmekle geçiren, benim için kendini bütün arzularından ve şehvetlerinden koruyanın namazını kabul ederim” buyurdu.

Resulallah; “Kerem, takvada, şeref tevazuda, zenginlik hakkı iyi tanımaktadır” buyurdu.

Îsa ; “Dünyada tevazu sahiplerine saadetler olsun ki, kıyamet günü onlar, minber sahibi olurlar. Dünyada insanları barıştıranlara saadetler olsun ki, onların karşılığı Allahı görmektir” buyurdu.

Ayşe ; “Siz, ibadetlerin en faziletlisini bilmiyorsunuz. O, tevazudur” buyurdu.

Fudayl bin Iyad ; “Tevazu, kimden olursa olsun, hakkı (doğruyu) kabul etmektir. İsterse hepsi çocuk ve en cahil kimseler olsun” derdi.

Allah, Îsa a vahiy gönderip; “Göndereceğim nimeti, tevazu ile karşılarsan, o nimetimi tamam ederim” buyurdu. İbn-i Semmak, Harun Reşide; “Ey müminlerin emiri! Allah kime mal, cemal ve haşmet verirse; malda insanlara yardım, haşmette tevazu etsin ve cemalde zahid olsun. Allah, böyle olanların isminin halisler defterine yazılacağını bildiriyor” dedi. Harun kağıt kalem isteyip bu sözleri yazdı. Büyükler tevazu hakkında pek çok söz söylemişlerdir. Hasen-i Basri ; “Tevazu; evden çıkınca, gördüğün herkesi kendinden üstün bilmektir” buyurdu. Şiblinin huzuruna bir kimse geldi ve; “Ben insanım, sen nesin?” dedi. “Ben de (be) harfinin altındaki noktayım” diye cevap verdi. Yani benden küçük hiç bir şey yok dedi.

Büyüklerden biri Aliyi rüyada gördü ve nasihat istedi. “ahirette sevaba kavuşmak için, zenginlerin, fakirler yanında mütevazı olmasından daha büyük hangi iyi amel vardır? Allahın ihsanına güvenip, fakirlerin zenginler yanında kibirli olmasından güzel hangi iyi iş vardır?” buyurdu. Yahya ibni Halid; “Kerem sahibi zahid olursa, mütevazı olur; insaniyetsiz ve sefih olan zahid olursa, kibirlenmeye başlar” buyurdu. Bayezid-i Bistami; “İnsan, insanlar içinde kendini herkesten aşağı görmeyince, kibirlidir” buyurdu. Cüneyd-i Bağdadi; “Tasavvuf ehli arasında tevazu, kibir sayılır. Yani tevazu ile kendini aşağı görüyor. Kendini aşağı görmeye ihtiyaç hisseden, kendine bir yer, bir değer vermiş olur ve kendini ondan aşağı görmek ister” buyurdu. Ata-i Sülemi, ne zaman fırtına olsa, şimşek çaksa kalkardı. İnsanlara sıkıntı veren bir şey görse; “Bunlar bizim fena ahlakımızdandır, zararı insanlara oluyor” derdi. Bazıları, Selman-ı Farisinin yanına gelip, kendisini övdüler: “Benim başlangıcım meni, sonum ise, işe yaramayan bir leştir. Sonra benim amelimi tartarlar. İyi amelim ağır gelirse, büyüklüğüm o olur. Böyle olmazsa benden zavallısı yoktur” dedi.

Bir çok kimse, tevazu sahibiyim sanır, kibirli olduğunun farkında değildir. Kibrin alametlerini bilmek lazımdır. İçeri girince, herkesin kendi için ayağa kalkmalarını istemek kibirdir. Kendisine hürmet edildiğini anlayarak, onlara nasihat vermek isteyen alimin, kendisi için ayağa kalkıldığını arzu etmesi kibir olmaz, Kendi oturup, başkalarının ayakta durmalarını istemek de tekebbürdür. Ali ; “Cehennemlik bir kimse görmek isteyen, kendi oturup başkalarını ayakta durduran kimseye baksın!” buyurdu. Eshab-ı kiram (aleyhimürrıdvan), Resulallahı her şeyden çok severlerdi. Geldiği zaman ayağa kalkmazlardı. Çünkü, ayağa kalkılmasını istemediğini bilirlerdi. Bununla beraber, alimler gelince, ilmin şerefini göstermek için, ayağa kalkmak lazımdır. Yahya bin Kattan , ikindi namazını kıldıktan sonra, caminin minaresine dayanarak oturmuştu. Yanına, zamanın meşhur alimlerinden bir kaçı geldi. İçlerinde Ahmed bin Hanbel de vardı. Hepsi, ayakta olarak hadis ilminden sordular. Yahya, her birinin cevabını verdi. Hiç birine otur demedi. Hiç biri de, oturmağa cesaret edemedi. Konuşmaları akşam namazına kadar devam etti.

Genç olan alim, yaşlı olan cahilin üst tarafına oturur. Talebe, hocasından evvel söze başlamaz. Hocası yok iken, onun yerine oturmaz. Yolda önünde ve sağında yürümez. Bir kimse, kendisi için ayağa kalkılmasını sever, fakat bu sevgiden kurtulmak isterse, sevgisi “Meyl-i tabii” yani tabiat icabı olur. Yahut şeytanın vesvesesinden olur. Elinde olmadığı için, her ikisi de, günah değildir. Çünkü iradesi dışındadır.

Yalnız olarak yürümeyip, arkasından başkalarının da gelmesini istemek, yahut kendisi hayvan üstünde, talebelerinin yerde gitmelerini sevmek de kibir alametidir. Resulallah, Medinenin Baki kabristanına gidiyordu. Bir kaç kişi görüp, arkasından geldiler. Durarak, öne geçmelerini emir buyurdu. Arkalarından yürüdü. Sebebi sorulunca; “Ayak sesini işittim. Kalbime kibirden bir zerre gelmemesi için böyle yaptım” buyurdu. Kendisine kibir geldiğinden değil, Eshabına ders vermek için böyle davranmıştır. Ebüd-Derda (radıyAllah anh); “Kibirli kimsenin, arkasında yürüyenlerin sayısı arttıkça, bunun Allahtan uzaklaşması da artar” buyurdu.

Üzerinde hakkı bulunanları yani tanıdıklarını ziyaret etmemek de kibir alametidir. Kendinden aşağı olanları ziyaret etmek ise tevazu alametidir.

Tevazu sahibi olabilmek için, dünyaya nerden geldiğini, nereye gideceğini bilmek lazımdır. Hiç yok idi. Önce bir şey yapamayan, hareket edemeyen bebek oldu. Şimdi de, her an hasta olmak, ölmek korkusundadır. Nihayet ölecek, çürüyecek ve toprak olacaktır. Hayvanlara, böceklere gıda olacaktır. İdam odasına sokulmuş olup, idam olunacağı zamanı bekleyen kimsenin, ölüm odasında çektiği sıkıntılar gibi, dünya zindanında, her an ne zaman azaba götürüleceğini beklemektedir. Ölecek, leş olacak, böceklere yem olacak, kabir azabı çekecek, sonra diriltilip kıyamet sıkıntılarını çekecektir. Cehennemde sonsuz yanmak korkusu içinde yaşayan kimseye, tekebbür yakışır mı?

İnsanların yaratıcısı, yetiştiricisi, her an tehlikelerden koruyucusu olan ve kıyamette hesaba çekecek, sonsuz azabı yapacak olan; sonsuz kuvvet, kudret sahibi, benzeri, ortağı olmayan tek hakim ve kadir olan Allah; “Tekebbür edenleri sevmem, tevazu edenleri severim” buyuruyor. aciz, elinden hiç bir şey gelmeyen zavallı bir mahluk olan insana, bunlardan hangisini yapmak yakışır? Aklı başında olan, kendini ve Rabbini tanıyan kimse, hiç kibirlenebilir mi? İnsan, aşağılığını, acizliğini, Rabbine karşı her an izhar etmek mecburiyetindedir. Bunun için, her an, her yerde aczini göstermesi, tevazu üzere bulunması lazımdır. Ebu Süleyman Darani diyor ki: “Bütün insanlar, beni olduğumdan daha aşağılamak, hakaret etmek isteseler, bunu yapamazlar. Çünkü herkesin, hakaret derecelerinin en aşağısı olarak düşünebileceklerinden daha aşağı olduğumu biliyorum.” İnsan, kendini herkesten hatta iblisten, Firavundan daha aşağı düşünebilir mi? Çünkü, bu ikisi kafirlerin en kötüleridir. Tanrılık davası eden, dilediğini yapmaları için milyonlarca insanı öldüren ve işkence altında inletenlerin, kafirlerin en aşağısı oldukları muhakkaktır. Allah, bunlara gazab etmiş, küfrün en kötüsüne düşürmüştür. Bana ise merhamet etmiş, iman ve hidayet ihsan etmiştir. Dileseydi, bunun aksini yapardı. Elhamdülillah yapmadı. Bununla beraber, bu yaşa gelinceye kadar çok günah işledim. Kimsenin yapmadığı kötülükleri, yaptım. Son nefesimin nasıl olacağını da bilmiyorum diyerek, tevazuda bulunmasının lüzumunu kendi kendine anlatmalıdır.