adem dan Muhammed a kadar, inanılacak şeylerde hiç bir değişiklik olmadı. Bütün peygamberler , aynı imanı söylediler. Ancak, amelde bazı değişiklikler oldu. Süleyman zamanında da, Davud zamanındaki gibi, Musa ın şeriatına göre amel edildi.
Süleyman ın hükmü, her tarafta geçmiş ve dini de her yerde yayılmıştır. Zamanında herkes iman etmiş, yeryüzünde pek az imansız kimse kalmıştı.
Oniki kabileden meydana gelen Beni İsrail, Süleyman ın vefatından sonra ikiye ayrıldı. On kabile İsrail, diğer ikisi de Yehuda devletini kurdular. Azgınlaşarak hak yoldan ayrılıp, taşkınlık ettiler. Tevratı ve Zeburu değiştirip, Musa dan beri gelen hak dini bozdular. Kendilerine gönderilen bir çok peygamberi öldürdüler. Gadab-ı ilahiye uğradılar. İsrail devleti M.Ö. 721de Asuriler; sonra da, Yehuda devleti M.Ö. 586da Babilliler tarafından yıkıldı. Babil hükümdarı Buhtunnasar, Kudüsü yakıp yıktı. Yahudilerin çoğunu öldürdü, kalanlarını da Babile sürdü.
Buhtunnasar, fütuhatını daha da ileriye götürdü. Her tarafı işgal etti. Dünyayı hakimiyeti altına alan iki imansız kraldan biri oldu. Başkenti olan Babili görülmemiş bir şekilde imar etti. Doğuda ve batıda kendisine karşı çıkacak hükümdar kalmadı. Bu durum, onun gurur ve kibrine sebep oldu. Tanrılık iddia etmeye kalkıştı. İnsanları zulmü altında inletti. Sonra aklını kaybedip, kendisini öküz zanneder oldu. Bu halde, yedi sene ormanlarda gezdi. Bu zaman zarfında, devleti hanımı idare etti. Ölümünden bir sene önce aklı tekrar iade edildi. Bir sene daha hüküm sürdükten sonra öldü.
Buhtunnasarın Kudüsü yağmalaması esnasında, gökten inen Tevrat ve Zebur yakılıp yok edildi. Asıl Tevrat kırk cüz idi. Tevratın, zamanla bir çok yerleri unutuldu, değiştirildi. Muhtelif kimselerin hatırlarında kalan ayetlerini yazmaları neticesinde, Tevrat isminde birbirlerini tutmayan çeşitli risaleler ortaya çıktı. Miladdan takriben dörtyüz sene evvel yaşamış olan Azra, bunları topladı ve şimdiki Ahd-i atikdeki Tevratı yazdı. İran hükümdarı Şireveyh, Babillileri yenince, Beni İsrailin tekrar Kudüse dönmelerine izin verdi. Beni İsrail, M.Ö. 520den sonra Mescid-i Aksayı yeniden tamir ettiler. Önce Perslerin, sonra da Makedonyalıların idaresi altında yaşadılar. M.Ö. 63 senesinde, Kudüs, Romalı kumandan Pompey tarafından zabtedildi. Pompey, yahudileri dağıttı. Şehri ve Mescid-i Aksayı yakıp, yıktı. Böylece, Roma devleti hakimiyetine girdiler. M.Ö. 24te Romalıların Beni İsrail soyundan gelen Filistin valisi Herod, mabedi tekrar yaptırdı.
İsrailoğulları, Musa a inen Tevrata ve Davud a inen Zebura bir çok yabancı parçalar, hurafeler eklemişlerdi.
Romalıların idaresi altında iken, İsrailoğullarını ve diğer insanları ıslah için Îsa peygamber olarak gönderildi. İsrailoğulları, Îsa ın peygamberliğini tanımak istemediler. Çünkü onlar, Tevratda yazıldığı gibi bir peygamber geleceğini biliyorlar ve bekliyorlardı. Fakat bu peygamberin gayet kudretli, cesur, tuttuğunu koparan bir insan olacağını, onları Romalıların elinden kurtaracağını umuyorlardı. Çok yumuşak olan Îsa ı beğenmediler. “Yalancı peygamber” dediler. Annesi Meryeme de iftira ettiler. Onu; “Îsa, İsrail kralı olmak istiyor. Ahaliyi Romalılar aleyhinde kışkırtıyor” diyerek, Romalıların yahudi asıllı Filistin valisine şikayet ettiler. Vali Herod, Îsa ı yakalatıp makamına getirtti ve onun yalancı peygamber olduğunu iddia ederek, haça gerilmesine karar verdi. hristiyanlar, Îsa ın haça gerilip orada öldüğüne, fakat sonra dirilip göğe çıktığına; müslümanlar ise, Îsa ın haça gerilmediğine, doğrudan doğruya göğe kaldırıldığına, haça gerilen kimsenin, onun bulunduğu yeri bir kaç kuruş karşılığı Romalılara ihbar eden ve havarisi olan Yehuda (Judas) olduğuna inanır. Kuran-ı kerimde bu husus mealen şöyle beyan buyrulmaktadır: “Bu, bir de, inkarlarından, Meryeme büyük iftirada bulunmalarından, Allahın Resulü Meryem oğlu Îsayı öldürdük demelerinden ötürüdür. Yoksa, onu öldürmediler ve haça germediler. Fakat onlara öyle göründü. Bu husustaki bilgileri, ancak zan etmekten ibarettir. Onu asmadılar. Onu öldürmediler. Allah onu kendi katına yükseltti. Allah her şeye kadirdir, hakimdir.” (Nisa suresi: 156-158)
İsrailoğulları daha sonra, Roma hakimiyetine isyan ettiler. Fakat miladın 70. senesinde Romalı komutan Titus, Kudüsü tamamen yakıp yıkarak şehri viraneye çevirdi. Beyt-i Mukaddes de yandı. Kamus-ül-alamda diyor ki: Bu tahrip ile Kudüsün musevilere ait mamuriyeti, son buldu. Bundan sonra, Bizans imparatorları Mescid-i Aksayı tamir edip, Kudüse “İlya” ismini verdiler. Peygamber efendimiz mirac gecesinde Mescid-i Aksada namaz kılmıştır.
Titusun, katliam ve zulmünden sonra, İsrailoğulları bölük bölük Filistini terkettiler. Böylece Kudüs ve çevresinden kovuldular. Beni İsrailli esirler, Romalıların emrinde çalıştırılmak üzere Mısıra sevk edildiler ve dünyanın her yerine yayıldılar.
Nitekim Araf suresi 168. ayet-i kerimesinde, Allah mealen; “Onları (İsrailoğullarını) yeryüzünde çok fırkalara ayırdık” buyurmuştur. Bu ayet-i kerimeyi tefsir eden alimler; “İsrailoğullarından her fırkayı, yeryüzünün her yerinde, her şehrinde bulundurup, dünyada onlarsız bir şehir bırakmadık. Ta ki onlar, dağınık olmakla kuvvet ve şevket bulmasınlar. Böylece zillet ve perişanlıkları çoğalsın” şeklinde açıklamışlardır.
Bugün dünyada yahudi olarak kalmış 15 milyon kadar insan vardır. İçlerinde hakiki Tevrata tabi olan hiç yoktur. İnançları da birbirini tutmamaktadır.
Hud , ad kavmine; Salih , Semud kavmine gönderildiği gibi, Musa da Beni İsraile gönderilmiştir. Harun, Davud, Süleyman, Zekeriyya ve Yahya da, yine Beni İsraile gönderilmiştir. Fakat, bunların ayrı dini olmayıp, Beni İsraili, Musa ın dinine davet etmişlerdi. Davud a Zebur kitabı indi ise de, Zeburda ahkam, emir, ibadet yoktu. Vaaz ve nasihatlerden ibaretti. Hatta, onu kuvvetlendirdi. Musa ın dini, Îsa zamanına kadar devam etti. Ama, Îsa gelince, Musa ın dinini nesh etti. Yani Tevratın hükmü kalmadı ve bundan sonra, Musa ın dinine uymak caiz olmayıp, Muhammed ın dini gelinceye kadar, Îsa ın dinine uymak lazım oldu. Fakat, Beni İsrailin çoğu, Îsa a iman etmeyip, muharref olan Tevrata uymak için inad etti. Böylece yahudilik ile nasaralık (yani Îsevilik) birbirinden ayrılmış oldu. Îsa a iman edenlere (Nasara) denildi. Bugün, (hristiyan) deniliyor. Îsa a iman etmeyip de, küfürde, dalalette kalanlara (Yahudi) denildi. Yahudiler, hala Musa ın dinine uyup; “Tevrat ve Zebur okuyoruz” diyorlar. hristiyanlar da; “Îsa ın dinine uyup, İncil okuyoruz” diyorlar. Halbuki, iki cihanın seyyidi, insanların ve cinnin peygamberi Muhammed aleyhisselatü vesselam efendimiz, bütün alemlere peygamber olarak gönderildi. Onun dini olan İslamiyet, bütün dinleri nesh etti. Bu dinin hükmü kıyamete kadar süreceğinden, dünyanın hiç bir yerinde Onun dininden başka bir dinde bulunmak caiz olmadı. Ondan sonra, hiç peygamber gelmeyecektir.
İsrailoğulları, Musa a indirilen Tevratı yok ettikten sonra, Tanah ve Talmud adını verdikleri iki kitabı, kendilerine iki ayrı emir kaynağı kabul ettiler. Tanahın yazılı, Talmudun da sözlü emirlere yer verdiği iddiasında bulundular. (Bkz. Musa )