"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Süleymanın vefatı

Sebe suresi 14. ayet-i kerimesinde mealen şöyle buyrulmaktadır: “Sonra, biz ona ölüm hükmünü infaz edince, (dayandığı) asasını yemekte olan ağaç kurdundan başkası onun vefatını onlara (ailesine veya cinlere) göstermedi…”

Rivayete göre Süleyman Beyt-ül-Makdise girip, bir yıl, iki yıl, bir veya iki ay yahut daha az ve daha çok ibadetle meşgul olurdu. Yiyecek ve içeceğini yanında getirirdi. Yine vefatına yakın oraya girdi. Her sabah geldiğinde, mihrabında bir fidanın bittiğini görürdü. Süleyman ona, ismini ve faydasını sual ederdi. Eğer dikilecek bir fidan ise, onu çıkartıp başka bir yere diktirir, ismini, faydasını, zararını ve tıbda ne işe yaradığını da üzerine yazdırırdı. Yine bir sabah Beyt-ül-Makdise geldiğinde, bir fidanın bittiğini gördü. Ona ismini sordu. İsminin Harnup (keçi boynuzu) olduğunu söyledi. “Sen niçin bittin?” diye sorunca; “Senin mescidini harab etmek için” dedi. Süleyman , onun cevabı üzerinde düşündü. Kendi kendine; “Ben hayatta iken Allah bu mescidi harab etmez. Bu benim vefatımın yaklaştığına alamettir” dedi. Oradan o Harnup fidanını çıkartıp, başka bir yere diktirdi.

Allaha yalvarıp; “Ya Rabbi! Benim vefatımı cinlerden gizle. Böylece insanlar, cinlerin gaybı bilmediklerini anlasınlar” dedi. Çünkü cinler; “Biz gaybdan bazı şeyleri, mesela yarın olacak şeyi biliriz” derler, insanları aldatırlardı.

Sonra, Süleyman mihraba girdi. adeti üzere asasına dayanarak namaz kılmaya başladı. Nihayet bir gün asasına dayanmış bir vaziyette, namazda iken ayakta ruhu kabzolundu. Beyt-ül-Makdisin ön ve arka yüzlerinde delikler vardı. Cinler, bu delikten bakarlar, Süleyman ı asasına dayanmış ibadet ediyor görüp, hayatta olduğunu sanıp, o hayatta iken olduğu gibi, en ağır ve zor işleri yapmaya devam ederlerdi. Uzun zaman insanların arasına çıkmamasını da garip görmezlerdi. Çünkü daha önce de, ibadetle meşgul olduğu için insanlar arasına pek çıkmazdı. İşte cinler, Süleyman ın vefatından uzun bir müddet sonra da, eski minval üzere ağır işlerde çalışmalarını sürdürdüler. Nihayet, bir ağaç kurdunun asayı yemesi üzerine, Süleyman yere düştü. Böylece, insanların ve cinlerin onun vefatından haberleri oldu.

ayet-i kerimenin devamında, bu husus mealen şöyle beyan buyrulmaktadır: “Bu suretle yere kapanıp yıkıldığı zaman, cinler kati olarak bildiler ki; şayet gaybı bilselerdi (Süleyman vefat ettiği halde, hayatta sanıp, ona itaat ederek) horlayıcı bir azab içinde kalmazlardı (meşakkatli işleri yaparak, sıkıntı ve zahmete düşmezler, yorulmazlardı.)” (Sebe suresi: 14) Allah böyle yapmakla, onlara, gaybı bilemeyeceklerini bildirmeyi murad eyledi. Çünkü cinler, cahillikleri sebebiyle, gaybdan bazı şeyleri bilebileceklerini söylüyorlardı.

Süleyman ın vefatının uzun müddet sonra anlaşılması, cinlerin durumlarını meydana çıkarmış; bu sebeple tefsir alimleri ayet-i kerimeye; “Onlar (insanlar), cinlerin gaybı bilmediğini anladılar” şeklinde mana vermişlerdir.

Ayrıca bu alimler, horlayıcı azab içinde kalanların yalnız kafir cinler olduğunu, müslüman cinlerin bir peygamberin emrinde sıkıntı ve eziyet çekmeyeceklerini bildirmişler, ayet-i kerimenin bu hususa delalet ettiğini söylemişlerdir.

Allah, Süleyman ın azametini (büyüklüğünü), rüzgarı onun emrine verdiğini beyandan sonra, onun da ölümden kurtulamadığını, onun hakkında da ölümle hüküm olunduğunu beyan buyurdu. Bununla, insanlara; “Herkes mutlaka ölecektir, ölümden kurtulsa, Süleyman kurtulurdu” telkininde bulunulmuştur.

Ruh-ul-Beyanda bu ayet-i kerimede şu hususlara işaret olduğu da bildirilmiştir: Süleyman , vefat ettiği halde, asasına dayanmış olmasıyla mülkünü devam ettiriyordu. Çünkü, cinler onu asasına dayanmış olarak gördüklerinden, hayatta sanıyor ve çalışmalarına devam ediyorlardı. Nihayet Allah, dayandığı asayı yiyerek bertaraf etmesi için zayıf bir hayvanı gönderdi. Asayı kemirerek, kırılmasına ve Süleyman ın yere düşmesine sebep oldu.

Abdülkadir-i Geylani hazretleri Gunyet-üt-Talibin adlı eserinde, Süleyman ile Belkısın kıssasının anlatılmasındaki hikmeti şöyle izah etmiştir: Süleyman la Belkıs kıssasında akıllıların halleri anlatılmakta, akıllılar için ibret alınacak çok şeyler bulunmaktadır. Aynı zamanda, geçmişteki iyi insanların halleri haber veriliyor. Allahın geçmiş ve şimdiki ümmetler hakkında kudret ve kuvvetini, kendine itaat edenler için ihsan ettiği nimetleri, kötülük ve günah işleyenleri, kendine itaat edenlerin emrine vermesini, veli ve sevgili kullarını malik, diğerlerini onlara esir etmesini bildiriyor, insanlara anlatıyor: “Ey akıl sahihleri ibret alınız?” mealindeki Haşr suresi 2. ayet-i kerimesi ile insanların bunlardan ibret alması bildiriliyor.

Süleyman , Rabbine taat ve teslim üzere bulunduğundan, Belkısı emrine verdi. Süleyman ı ona malik eyledi. Süleyman ın galib ve hakim olması, yalnız taatinden ve Rabbine olan bağlılığından dolayıdır. Belkısın yenilmesi ve onun emrine girmesi ise, küfür ve günahı sebebiyledir.

Ey insan! “İslam, ali, yüksek olup, onun üzerine başkası üstün olmaz” buyrulduğunu bilmelisin. Nisa, 141. ayet-i kerimesinde mealen; “Allah, kafirlere, müminler üzerine yol vermez” buyruldu. Sen iman ettiğin zaman; dünyada düşmanlardan, ahirette Cehennem ateşinden emin olursun. O zaman ateş sana hizmet eder. Senden lütuf ifadesi ile, sırat ve ateşi çabuk geçmeni rica eder. “Zira senin nurun, benim ateşimi söndürüyor” der. Yani senin Allahın nuru ile mükerrem olduğunu, sende vakar nişanı bulunduğunu, sana birçok nimetlerin verileceğini söyler.

Ama Cehennem; kafir ve asilere çok fazla kızıp, harbin kazanıldığı zaman şiddetli ve kahhar bir kimsenin düşmanından intikamını aldığı gibi, asi ve kafirden intikam alır.

Bunun için, dünya ve ahirette şeref ve saadet istiyorsan, Allaha taata ve günahtan kaçmaya sabırlı ol. İzzet ve saadeti ancak bunda bulursun. Çünkü bütün izzetler, Allaha mahsustur. Nitekim Allah Fatır suresi 10. ve Münafikun suresi 8. ayetlerinde mealen; “Bir kimse izzet isterse, bilsin ki, bütün izzet Allaha mahsustur” ve; “İzzet; Allahın, Resulünün ve müminlerindir. Fakat münafıklar bilmiyorlar” buyurdu.

Ey iman etmiş gibi görünen kimse! Ey ihlaslı olduğundan bahseden kişi! Senin bu halin felaketine sebep olacaktır. Bozuk itikadın seni; Allahı, Resulünü ve seçilmiş müminleri sevmekten alıkoymuştur. Eğer sen, imanın gereği ile amel edip, ihlasın şartlarını kabullensen, dünyada insan, cin ve şeytan gibi her eziyet veren şeyden ve ahirette Cehennem ateşinden elbette kurtulurdun. Yardım ve izzet senin, aşağılık ve küçüklük düşmanın için olurdu. Nitekim Allah, Muhammed suresi 7. ayetinde mealen; “Ey iman edenler! Allahın yoluna gider, Onun dinine yardım ederseniz, O da size yardım eder ve ayaklarınızı doğru yoldan ayırmaz” ve yine Muhammed suresi, 35. ayetinde mealen; “Kafirlere zayıf olduğunuzu göstermeyin. Onlardan önce barış istemeyin. Siz muhakkak galipsiniz. Allahın yardımı sizinledir” buyuruyor. Hareketsizlik, gevşeklik ve gaflet senin kalbine yığılmış, zulmet kalbini kaplamıştır. Bütün gizli ve saklı şeylerin açığa vurulduğu o gün, öyle bir gündür ki, hakkında El-Hakka suresi 18. ayetinde mealen; “Hesap için Allahın huzuruna çıkacağınız ve amellerinizden hiç bir şeyin Allahtan gizli olmayacağı aşikardır” ve; “O gün insanlar, amellerinin karşılığını görmek için, dağınık ve güruh güruh hesap yerine dönerler. Zerre kadar iyilik yapan onu görür, zerre kadar kötülük yapan da onu görür” buyruldu. (Zilzal suresi: 6-8)

O gün senin amelin bu kadar ince ve dikkatle tartılır. Bir zerre ile ağır ve bir zerre ile hafif gelir. Senin halinin sonu ne olur? Allah, o gün için Meryem suresi 85. ayetinde mealen; “Biz takva sahiplerini binekler üzerinde Rahmanın huzurunda (Cennet-i alada) toplarız, mücrimleri de susuz olarak Cehenneme sevk ederiz” buyuruyor. O zaman senin halin nasıl olur ki, perdeler açılır, gizli şeyler açığa çıkarılır, mümin kafirden, Sıddık münafıktan, imanlı müşrikten, dost düşmandan, doğru yalancıdan ayrılır. Yasin suresinde geçen ve; “Ey mücrimler, kafirler! Bu gün müminlerden ayrılınız!” mealindeki 59. ayet-i kerimenin sırrı açığa çıkar. Ey zavallı ve kudretsiz insan, halini düşün, kendine gel! O günün korku ve dehşetinden sakın! Bu iki fırkanın hangisinde bulunacağını şimdiden düşün! Eğer Allah için amel ettiysen, iyi işlerinde yakin ve ihlas üzere bulunduysan, Allahın, amelini reddetmeyeceği ve kabule şayan göreceği bir halde saf ve halis yaptıysan, kıyamet gününde binekler üzerinde Cennete giren takva sahiplerindensin. Bu durumda keramet ve ihsan senin içindir.

Yok, anlatılan şekilde değilsen, bil ki, bu iki fırkadan ikincisindesin. Cehennemde Firavun ile bulunanlarla beraber olup helaktesin. Haman ve Karunun yanındasın. Allah Kehf suresinin son ayetinde, mealen; “Rabbine kavuşmak isteyen salih ameller işlesin. Rabbine ibadette, kimseyi ortak etmesin” buyuruyor.

Demek ki, o korkunç ve dehşetli kıyamet gününde seni, salih amellerinden başka kurtuluşa kavuşturacak bir şey yoktur. Bunu düşünüp salih amel yapman şarttır.