"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Süleyman ve atlar

Allah, Sad suresi 31. ayet-i kerimesinde; Süleyman ın ne güzel bir kul olduğunu, bütün vakitlerinde Allaha, tevbe ve tesbih ile yönelen bir zat olduğunu bildirmektedir. Müfessirler, bu ayet-i kerimenin tefsirinde buyuruyorlar ki: Bütün hallerinde Allaha tevbe ve rücuu çok olan kimse; “Ne iyi kuldur” diye vasıflanır. Çünkü, insanın kemali, hakkı ve hayrı tanımasındandır. Marifetlerin başı, Allahı tanımaktır. Taatların başı ise, her hayrın Allahtan olduğunu itiraf etmektir. Böyle kimsenin, tevbesi ve Allaha dönmesi çok olur ve; “Ne iyi kuldur” vasfına mazhar olur.

ayet-i kerimenin devamında mealen; “Hani ona öğleden sonra, bir ayağını tırnağı üstüne dikip, üç ayağının üzerinde duran koşu atları gösterilmişti de; Muhakkak ki ben hayr (at) sevgisine (sadece) Rabbimi zikretmek için düştüm demişti. Nihayet (bu atlar) perdenin arkasına gizlenmişlerdi (gözden kaybolmuşlardı. Dedi ki:) Onları (atları) bana döndürün. Hemen ayaklarını, boyunlarını okşamaya, taramaya başladı.” buyrulmuştur. (Sad suresi: 31-33) Bu ayet-i kerimenin tefsirinde, Fahreddin-i Razi şöyle buyurmaktadır: Muharebe için at yetiştirmek, bizim dinimizde olduğu gibi Süleyman ın dininde de sevab idi. Süleyman , at yetiştirmeye ehemmiyet verirdi. Bir gaza için hazırlık yapıyordu. Bir yere oturup, atların hazırlanmasını, koşturularak idman yaptırılmasını emretti ve; “Ben bunları dünya nimetlerinden haz almak için değil; Allahın emri için, Onun dinini takviye etmek, kuvvetlendirmek arzumun çokluğundan seviyorum” buyurdu. İşte; “Muhakkak ki ben, hayr (at) sevgisine (sadece) Rabbimi zikretmek için düştüm.” mealindeki ayet-i kerimeden murad budur. Sonra Süleyman , atların yine koşturulmalarını emredince, dört nala gözden kayboldular. Süvarilere, atların kendisine getirilmesini emretti. Atlar getirilince, ayaklarını ve boyunlarını sığadı. Süleyman atların ayaklarını ve boyunlarını sığamakla;

1- Düşmanı defetmekteki yardımları ve hizmetleri pek büyük olduğu için, onların kıymet ve şerefini ifade etti.

2- Mülkü muhafaza etmekte pek çok faydası görülen atlara, gerekli alakayı göstermiş oldu.

3- Süleyman , atların ahvalini, hastalıklarını ve onlarda bulunanları gayet iyi biliyordu. Bu sebeple, onların durumlarını gözden geçirmek, bacaklarını ve boyunlarını sığamak suretiyle, onlarda herhangi bir hastalık halinin olup olmadığını öğrenmek istedi.

ayet-i kerimede, Süleyman ın atlarının vasıfları da bildirilmektedir. Onlar, üç ayağını basar, diğer ayağının tırnağını dikerek hareketsiz dururlardı. Bu duruş şekli, tam ve hareketsiz bir duruş olup daha çok halis arap atlarında görülür. Ayrıca, bu atlar, çok süratli koşardı. Arkalarından yetişilmez, fakat kimin peşinden koşturulurlarsa derhal yakalarlardı.

ayet-i kerimede ata; “hayr” buyrulmuştur. Nitekim Buhari ve Müslimde Cerir dan şöyle rivayet edilmiştir: Resulallah efendimiz, gaza atının alnına dökülen perçemini mübarek parmağı ile büktü ve; “Gaza atının perçeminin örgülerinde, kıyamet gününe kadar, hayır bağlıdır. O hayır, ahirette sevab, dünyada ganimettir” buyurdu.

Başka bir hadiste; “At üç nevi insana nispetle üç kısma ayrılır: “Ecr, setr ve vizr (günah). Sahibi için ecr olan at, cihad ve gaza için beslenen attır. Sahibi için setr olan at, Allahın verdiği servetin şükrünü izhar etmek için ve övünmekten kaçınarak beslenen attır. Sahibi için günah olan at ise, övünmek için beslenen attır” buyrulmuştur.

Buharide, Ebu Hüreyreden rivayet edilen hadiste de şöyle buyrulmuştur: “At, bazı kimseler için sevabdır. (yani kişinin sevab kazanmasına vesile olur.) Bazı kimseler için bir perdedir. (Onunla ihtiyaçlarını temin eder.) Bazı kimseler için de, vebaldir (günahtır). At, kendisi için hayır olan kimseye gelince, o atını Allah yolunda (cihad için) bağlamıştır (bakıp beslemiştir). Bol otlu geniş bir sahada veya çayırlıkta ayağının ipi uzatılırsa, at burada her ne yerse, at sahibi için iyilik, sevab olur. Eğer ipini kırıp şahlanarak bir veya iki mil mesafeye koşsa, yerde tırnaklarının bıraktığı izleri ve onun gübreleri de sahibi için hasene (sevab) olur. Bu sırada bir nehre uğrayıp, onun suyundan içerse, sahibi sulamak istememiş olsa bite, atın içtiği bu su da sahibi için hasene olur. İşte, cihad için bağlanan at, sahibi için büyük bir sevabdır. Bir kimse de atını, halktan müstağni olmak, iffetini muhafaza etmek (geçimini onunla kazanmak) için bağlar (besler) ve hayvanlarının üzerindeki Allah hakkı olan zekatını ve onların sırtına takatlerinden, güçlerinden fazla yük yüklememeği unutmazsa, bu at da o kimse için (fakirliğe karşı) bir hail, (yani bir) perdedir. Bir kimse de atını öğünmek, riya ve müslümanlara husumet için bağlarsa, bu at onun için büyük bir vebal olur.”

Gaza için at bağlayıp, beslemenin faziletine dair, bir çok ayet-i kerime vardır. Enfal suresi 60. ayet-i kerimesi, bunlardan biridir. ayet-i kerimede, mealen şöyle buyrulmaktadır: “Kafirlerin hücum ve işkencelerine uğramamak, onları da saadet-i ebediyyeye kavuşturmak için, insan gücünün yettiği kadar, durmadan çalışınız. En mükemmel harp vasıtalarını yapınız. (Cihad için) bağlanıp beslenen atlar hazırlayınız. Bununla (bu hazırlanma ile), Allahın ve sizin düşmanlarınızı (Mekke kafirlerini) ve bunlardan başka sizin bilmeyip, Allahın bildiği diğer düşmanlarınızı (hristiyan, yahudi ve mecusi) da korkutursunuz. Allah yolunda ne sarfederseniz, (ecri) eksiksiz ödenir ve siz asla haksızlığa uğratılmazsınız.”

Tefsir alimlerinin bildirdiğine göre, bu ayet-i kerimede, Allah, kafirleri müslüman olmakla şereflendirmeyi veya cizye kabul ederek İslamiyetin himayesi altına girenlerin; çalışmalarına, ibadetlerine karışmayıp, canlarını, mallarını, namuslarını korumayı emrediyor. Bu suretle, bütün dünyanın kardeş olup birleşmesini, iman etmesini, sevişmesini istiyor. İslamiyeti anladığı halde inad edip inanmayanları da içine alan, umumi bir adalet ve saadet kurmağı, bütün insanlara, hayvanlara, dirilere, ölülere yani her şeye, bir rahatlık kazandırmayı emrediyor. Rivayete göre, İbn-i Sirine bir kimse gelerek, bir tanıdığının (rüyasında) kendisine, malının üçte birini kalalar için sarfedilmesini vasiyet ettiğini söyledi. İbn-i Sirin ; onun malının üçte biri ile gaza için at alıp beslenmesini söyledi. Bunun üzerine o şahıs; “Fakat onun vasiyeti, kalalar için sarfedilmesidir” deyince, İbn-i Sirin, şöyle buyurdu: “Onun kalalar ile muradı, gaza atlarıdır. Hatta bir şair de; Adi ve bayağı kimselerden korunabilmem için kalam tuğla ve kerpiçten duvarlar değil, atlardır” demiştir.”

Ayet-i kerime, okla, silahla, ata binme talimi ile ve ok eğitimi yapmakla, muharebeye hazırlanmanın farz-ı kifaye olduğunu göstermektedir.

Müslümanların, düşmanda bulunan silahları öğrenmesi ve yapması, farzdır. O halde, bugün atom bombasını yapmaya ve bunun için lüzumlu matematik, fizik, kimya bilgilerini öğrenmeğe çalışmak farzdır. Önümüzde bulunan atom harbine hazırlanmazsak, dinimizi, milletimizi koruyamayız. Harb için, atom tesislerini hazırlamak, bunlardan sulh zamanında, insanların refahı için istifade etmek, dini vazifemiz ve ibadetimizdir. Hükümetin, milletin harbe hazırlanması, ibadettir. Hazırlanmaması, büyük günahtır. Peygamberimiz; “İlim, Çinde de olsa alınız!” buyurdu. Yani ilim, dünyanın en uzak yerinde bulunsa ve kafirlerde de olsa, gidin alın buyurdu. Çünkü Çin, o zaman, en kafir ve çok uzak bir yer idi. O halde, cihad için gerekli bilgileri, en uzak kafirlerden de arayıp, bulup, öğrenmek, yapmak hazırlıklı olmak beş vakit namazdan sonra, en birinci vazife, en büyük ibadettir. İbn-i Abidin, üçüncü cilt, cihad bahsinde buyuruyor ki: “Düşman hücum ettiği veya hücum korkusu olduğu zaman, her müslümanın harb etmesi farz-ı ayndır.” Atom harbi muhakkak olduğundan, buna hazırlanmak, farz-ı ayn haline gelmiştir.

Hadikada el afetlerinde buyuruyor ki: “Nefsin hoşuna giden faydasız şeylere lehv ve lab denir ki, boş yere vakit geçirmektir. Yalnız zevcesi ile oynamak ve harb oyunları helal olup, başkaları haramdır. Harbe hazırlanmak için; at yarışları, atış, güreş, ok talimleri, lüzumlu teknik tecrübeleri yapmak caizdir. Hatta lazımdır ve çok sevabdır.”

ayet-i kerimede, muharebe için böyle bir hazırlığın yapılmasının sebebi, bu hazırlanma ile Allahın düşmanı olan Mekke kafirlerini korkutmak olduğu bildirilmiştir. Çünkü kafirler, müslümanların muharebeye hazırlıklı olduklarını, muharebe için lazım gelen bütün harb silahlarını ve vasıtalarını hazırladıklarını bildikleri zaman, müslümanlardan çekinip korkarlar. Bu sebeple; müslümanlara tecavüz edemezler; fazla korkmalarından cizye vermeyi kabul ederler; müslüman olmalarına sebep olur; müslümanların düşmanlarına, çekindikleri için yardımda bulunamazlar. Bir de dışardan gelmesi muhtemel tehlikelere karşı vatan, emniyet içinde olduğundan, millet rahat ve huzura kavuşur ve bu yoldaki çalışmalar günden güne ilerler. Hayat seviyesi yükselir. İlimde ilerlemeler olur. Ayrıca her türlü harp vasıtalarına sahip olunca, bu durum müslümanların, düşmanlarını açıkça korkuttuğu gibi, düşmanlıklarını gizleyenleri yani münafıkları da korkutur. Onlar korkunca; müslümanlar hakkındaki arzu ve isteklerinden vazgeçerler, gizli küfürlerinden bıkıp, müslüman olabilirler. Ayrıca müslümanların arasını açmak için bekledikleri fırsat, müslümanların kuvvetli olmasıyla gecikir. Bozgunculuk yapmaya cüret edemezler. İstemeseler bile, hizmet yapmak için yarışırlar.