"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Süleyman ve karınca

Süleyman ın; insanlar, cinler ve kuşlardan meydana gelen bir ordusu vardı. Nitekim, ayet-i kerimede mealen; “Süleyman için; cinlerden, insanlardan ve kuşlardan orduları toplandı. Onlar, bir intizam üzere sevk olunuyorlardı. (Hem sevk edilirler, hem de dağılmadan tertipli gitmeleri temin edilirdi) buyrulmuştur. (Neml suresi: 17)

Rivayete göre, Süleyman ın cinler tarafından dokunmuş olan bir yaygısı vardı. Kendisi ve ordusu bu yaygının üzerine çıkar, rüzgar onu emredilen yere götürürdü. Sabahtan öğleye kadar bir aylık, öğleden akşama kadar bir aylık yol kat ederdi. Ayrıca rüzgar, duymak istediği sesleri de Süleyman a getirirdi.

Süleyman ın ordusundaki vazifeliler, yemek kaplarını ve malzemelerini de yanlarına alır, ihtiyaç oldukça yemek yapar, ekmek çıkarırlardı. Bu şekilde havada seyahat ederlerdi. Yine bir gün emir verilip, Süleyman ve ordusu İrandaki İstahar şehrinden (Persepolisden) Yemen tarafına hareket etti. Yolculuk esnasında Medine-i münevverenin bulunduğu yerden geçerken, Süleyman ; “İşte burası, ahır zaman peygamberi Muhammed ın hicret edeceği beldedir. O zaman Ona iman eden ve tabi olanlara ne mutlu” dedi. Sonra yollarına devam ettiler. Mekke-i mükerremeye vardılar. Kabe-i muazzamanın etrafındaki putları gördüler. Süleyman ın oradan ayrılması üzerine Kabe-i muazzama ağlamaya başladı. Allah da Kabe-i muazzamaya; “Seni ağlatan nedir?” buyurunca; “Ya Rabbi! Etrafımda sana değil de bu putlara tapılıyor” dedi. Bunun üzerine Allah; “Ağlama! Senin etrafını secdeye varan alimlerle dolduracak ve bulunduğun yerde Kuran-ı kerimi indireceğim. Bulunduğun yere, habibim Muhammed ı peygamber olarak göndereceğim. Seni, (haccı) farz kılarak bana ibadet eden kimselerle mamur edeceğim. Bu sebeple sana, yuvasına uçarak gelen kuşlar gibi gelirler. İnsanlar devenin yavrusuna, güvercinin yumurtalarına olan hasreti gibi sana hasret duyarlar. Seni putlardan ve şeytandan temizlerim” buyurdu.

Süleyman ın ordusu daha sonra Taifde Sedir vadisine, sonra da karıncaların çok olduğu Neml vadisine ulaştı. (Neml vadisinin Şamda olduğu da rivayet edilir.) Süleyman ın ordusunun, kendilerine doğru geldiğini gören karıncaların reisi durumundaki dişi bir karınca, arkadaşlarını ikaz edip; “Ey karıncalar! Süleyman ve ordusu bize doğru geliyor. Çabuk yuvalarınıza girin. Bilmeden üstünüze basıp sizi öldürebilirler” deyince, karıncalar reislerinin sözüne uyarak, yuvalarına girdiler. Bu hadise. Kuran-ı kerimde mealen şöyle bildirildi: “Nihayet karıncaların vadisine geldikleri zaman, (reisleri olan) dişi bir karınca; Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin ki, Süleyman ve ordusu bilmeyerek sizi çiğneyip kırmasın? dedi.” (Neml suresi: 18)

Karınca, Süleyman a itaat etmekle memurdu. Elbette itaat ettiği zatı, onun fazilet ve adaletini bilirdi. Karıncalarda, Allahın ihsan ettiği bir anlayış vardır. Çünkü onlar, faydalarına olan şeyleri bilirler. Mesela, yuvalarına götürdükleri buğday tanesini, çimlenmemesi için ikiye bölerler. Fakat, kişniş otunu dört parça yaparlar. Çünkü kişniş otu, iki parça olursa tekrar bitip büyür.

Tefsir alimleri şöyle buyurdular: “Karınca, Süleyman ın peygamber olduğunu, onun zulüm yapmayacağını biliyordu. Bu sebeple; “Bilmeyerek sizi çiğneyip kırmasın” dedi. Yani karınca, Süleyman ve emrindekilerin, bir karıncayı bile çiğnemeyecekleri hususundaki fazilet ve adaletlerini gayet iyi biliyordu. Ancak, bilmeyerek ortaya çıkacak bir kazadan sakınmaları için, yuvalarına girmeleri, ortada dolaşmamalarını söyledi. Bu ayet-i kerime, Süleyman ve yanındakilerin, bilerek eziyet etmekten, zulümden beri (uzak) olduklarını bildirmektedir.

Ayrıca bu ayet-i kerimede bazı tenbihler vardır: 1- Yolun içinde bulunan kimsenin; yoldan geçenlerin, kendisine herhangi bir zarar vermesinden sakınması lazımdır. 2- Süleyman masumdur. O, hayvanları kasden öldürmez. Lakin, yanlışlıkla olabilir. Bu ayet-i kerime, peygamberlerin günah işlemekten masum olduklarına inanmanın vacib olduğunu bildirmektedir. 3- Karıncaların reisi, diğer karıncaların; Süleyman ın mülk ve saltanatının şaşasını görüp, Allahı zikirden geri kalmamalarını; bir de onların Allahın nimetlerine nankörlük etmelerine sebep olmaktan korktuğu için, yuvalarına girmelerini emrettiğini söyleyen alimler de vardır. Bu kavli nakleden Fahreddin-i Razi hazretleri, bu mananın, zenginlerle düşüp kalkmanın mahzurlu olduğuna işaret ettiğini bildirmiştir.

İnsana ve yemeklere zarar veren karıncaları, eziyet etmeden ve suya atmadan öldürmek caizdir. İçinde karınca bulunan odunu, yere vurup silkeledikten sonra yakmak caizdir. Fare, bit, pire, akrep ve çekirgeyi her zaman öldürmek caizdir. Biti diri olarak yere atmak ve her canlıyı yakmak mekruhtur. Zarar veren kediyi, kuduz köpeği ve yırtıcı hayvanları keskin bıçakla kesmek ve vurmak, zehirlemek caizdir. Dövmek caiz değildir. Dövmek, terbiye için olur. Hayvanın aklı olmadığı için terbiye edilmez. Öldürülmesi vacib olanı, başka çare bulunmadığı zaman yakarak öldürmek caiz olur.

Süleyman , dişi karıncanın, ayet-i kerimede beyan buyrulan sözünü, uzaktan duydu. Bir rivayete göre, rüzgar kendisine karıncanın sözünü ulaştırdı. Süleyman tebessüm etti. Nitekim, ayet-i kerimede mealen; “Onun (dişi karıncanın) bu sözünden (dolayı), gülercesine tebessüm etti” buyrulmuştur. (Neml suresi: 19) Peygamberlerin gülmesi tebessümdür. Nitekim, Buhari-i şerifte Ayşenin; “Ben, Resulallahın mübarek ağzını açarak güldüğünü görmedim. O ancak tebessüm ederdi (gülümserdi)” buyurduğu bildirilmektedir.

Süleyman ın, gülercesine tebessüm etmesinin iki sebebi vardı: 1) Karıncanın, gerek kendisinin ve gerekse ordusunun merhametli oldukları ve takvaları hususundaki sözü hoşuna gitmişti. 2) Allahın başkalarına nasib etmediği, karıncanın sözünü anlamak nimetini, kendisine ihsan ettiği için sevinçli idi. Bu sebeple, bazı alimler şöyle buyurmuşlardır: Süleyman ın bu tebessümünün zahiri sebebi, karıncanın sözüne taaccüp etmesinden idi. Batıni sebebi ise; Allahın, karıncanın sözünü anlamayı, kendisine ihsan etmesinden ve onun sözünün, gerek kendisinin ve gerekse ordusunun mahluklara şefkat ve merhamet ettiklerini göstermesinden ve buna sevinmesinden dolayı idi.

Bunun üzerine, Süleyman , karıncalar yuvalarına girinceye kadar, ordusunu vadiye bırakmadı. Kendisi de, Allahın ihsan ettiği nimetlere şükür vazifesini yerine getirmek ve bu hususta Allahtan yardım istemek için, ayet-i kerimede bildirildiği gibi mealen; “Ey Rabbim! Bana ve ana ve babama lütfettiğin nimetine şükretmemi ve (geri kalan ömrüm içinde) senin razı olacağın iyi işler yapmamı bana ilham et (muvaffak kıl). Rahmetinle beni de (Cennette) salih kullarının arasına koy. (İsmimi onların ismi arasında bulundur. Beni onlar arasında haşret) dedi.” (Neml suresi: 19)

Süleyman , Allahtan, önce ahiret sevabına kavuşmaya vesile olacak şeyi, sonra da ahiret sevabını istedi. ahiret sevabına vesile olacak iki şey vardır. Bunlar; daha önce verilen nimete şükretmek, bir de Allahın razı olacağı işleri yapmaktır. Süleyman , verilen nimetin şükrünü yerine getirebilmek için, Allahtan yardım talebini mealen; “Bana ve ana ve babama lütfettiğin nimetine şükretmemi…” demek suretiyle ifade etmiştir. Babalara yapılan lütuf ve ihsan, oğullara lütuf ve ihsandır. Şerefli bir babanın oğlu olmak, o oğula Allahın nimetidir. Bunun içindir ki, Süleyman , ebeveynine verilen nimetlerin şükrü ile de meşgul olmuştur. Süleyman , babası Davuda verilen peygamberlik ve ilme varis olmuş, saltanata da kavuşmuştu. Ayrıca annesi de saliha ve afife bir hanım idi.

Süleyman , Allahtan razı olduğu amellerle meşgul olmayı nasib etmesini; (Kalan ömrümde) senin razı olacağın iyi ameller yapmamı bana ilham et…” demek suretiyle ifade etmiş; “Rahmetinle beni de (Cennette) salih kullarının arasına koy” demek suretiyle de, ahiret sevabını istemiştir. Süleyman ; “Rahmetinle” demiştir. Çünkü, kul, iyi amelleri ile değil, ancak Allahın rahmeti, lütuf ve ihsanı ile Cennete girer. Salih ameller ise, sadece Allahın merhametine lütuf ve ihsanına kavuşmaya vesiledir.

Mektubat-ı Masumiyyede buyruluyor ki: Kulun işlemiş olduğu hayırlı amellerin hepsi, Allahın, ona vermiş olduğu vücudun şükrünün karşılığı olamaz. Diğer bir nimeti de Resulallah efendimiz şöyle bildirmiştir: “Kimse, Allahın rahmeti olmadan Cennete giremez.” Eshab-ı kiram; “Siz de mi ya Resulallah?” diye sordular. Resulallah efendimiz; “Evet. Ben de!” buyurdular. Bunun gibi Kuran-ı kerimde ve Hadis-i şeriflerde, kulun amelinin karşılığı olarak, dünyada ve ahirette verileceği bildirilen sevablar da ihsan-ı ilahidir. Çünkü kul, bu amelleri, Allahın ihsanı ile yapabilmektedir.

Süleyman , şükredici ve salih olmakta sebatkar ve devamlı olması için Allaha yalvardı. Kendisini, Cennette, salihler arasında bulundurmasını isteyerek, duasını bitirdi. Nitekim, daha önce peygamber olan babaları da böyle dua etmişlerdi. Süleyman ın böyle dua etmesi, onun masum olmasına, son nefeste imanla gitme korkusundan emin olmasına mani değildir. Yani o, hem günahlardan masum, hem de son nefeste imanla gideceğinden emindir. Ancak böyle dua etmesi, müslümanlara böyle yapmalarını öğretmek içindir.

hadiste; “Nimet, vahşi hayvan gibidir. Onu şükürle bağlayınız” buyruldu. Çünkü nimete şükredildiği zaman, yerinde sabit kalır, durur. Nimete nankörlük yapılınca, kaçar. Ali de; “Size, nimetin uçlarından ulaştığı zaman, az şükretmek suretiyle, onları uzaklara kaçırmayınız” buyurmuştur. Yani kendisinde bulunan nimetlere şükretmeyen, uzakta olan nimetlerden mahrum kalır.

Salih kullar, peygamberlerin hepsi ve iman, amel ve ibadette onlara tabi olanlardır. Salihlik, Allahın emir ve yasaklarına riayet etmek, asi olmamak, günahlara yönelmemekle mümkündür. Bu ise, bütün peygamberlerin ve evliyanın istediği yüksek bir derecedir. Allahın bir kimseyi salihlerden yapması; o kimseyi salih yaratması, veya onda bulunan bozukluğu gidermesi ile olur.