İbrahim dan sonra yaşamış bir peygamber veya veli. Zülkarneyn ın, askerinin kumandanı ve teyzesinin oğludur. Musa ile görüşüp, yolculuk etti. Muhammed ın ümmetinden değildir. Fakat vefatından sonra ruhu insan şeklinde gözüküp, gariblere yardım etmektedir.
Hızır ın ismi ve soyu hakkında değişik rivayetler vardır. Vehb bin Münebbih, bu hususu şöyle bildirmiştir. Belka bin Melkan bin Fali bin Şalih bin amir bin Erfahşet bin Sam bin Nuh. Hazin tefsirinde isminin Belka, künyesinin de Ebül-Abbas olduğu kayıtlıdır. Lübab tefsirinde de Peygamber efendimizin “Musanın bulduğu (görüştüğü) Hızır olup, ismi Belka bin Melkandır.” buyurduğu nakledilmiştir. Bazıları; “Hızır; Beni İsrail neslinden idi” demişlerdir. Bazıları da; “Bir padişahın oğlu idi. Dünyayı terketmiş, dünya malına ve mevkiine gönül bağlamamıştır” demişlerdir.
Hızır ismiyle meşhur olmasının sebebi, kuru bir yere oturup kalktığı zaman, oranın yeşerip, yemyeşil olmasından dolayıdır. Sahih-i Buharide bildirilen bir hadiste Peygamber efendimiz; “Hızır otsuz, kuru bir yerde oturduğunda, o yer birdenbire yemyeşil olur, peşi sıra dalgalanırdı.” buyurmuştur. Ebu Hüreyrenin , Peygamber efendimizden işittiği hadiste; “O, (Hızır ) her nerede namaz kılsa, orası baştan başa yeşillik olur” buyruldu. Bundan dolayı ona, Hızır denildi. Hızır lafzı onun lakabıdır. Hızır lafzında; Hızır, Hızr ve Hazr olmak üzere üç telaffuz (okunuş) vardır!
Hızır , güzel ahlak sahibi, cömert ve insanlara karşı çok şefkatli idi. Allahın izni ile keramet ehli olup, kimya ilmini bilirdi. Hak tealanın bildirmesiyle, ledünni ilime muttali idi. Yine Allahın emri ile, ihtiyaç sahiplerinin işini görüp, hacetlerini gidermeyi üzerine alırdı.
Hızır Allahın sevgili kullarından idi. Doğdu, büyüdü ve vefat etti. Ancak Allah, onun ruhuna; insan şeklinde görünmek ve kıyamete kadar yardım isteyen müslümanların imdadına yetişmek, yardım etmek, konuşmak, ilim öğrenmek ve öğretmek özelliklerini verdi. Bazı alimler Nebi (peygamber); kimi alimler de velidir dediler. Vefat edip etmediği hususunda da değişik rivayetler vardır. Hızır da, yaşayan insanlarda görülen haller bulunduğu için yaşıyor zannedilmektedir.
Büyük İslam alimi İmam-ı Rabbani Müceddid-i elf-i sani hazretleri bir mektubunda Hızır dan şöyle bahsetmiştir.
“Allaha hamd olsun! Onun seçtiği kullarına selam olsun! Çok zamandan beri, sevdiklerimiz, Hızır (ala nebiyyina ve aleyhissalatü vesselam) için soruyorlar. Onun için bu fakire lazım olan bilgi verilmediğinden, cevap yazmıyordum. Bu gün, sabah vakti toplanmıştık. İlyas ile Hızır ala nebiyyina ve aleyhimüssalevatü vetteslimat) ruhani şekillerde geldiler. Hızır ruhani olarak dedi ki: “Biz ruhlar alemindeniz. Allah, bizim ruhlarımıza öyle kuvvet vermiştir ki, insan şeklini alırız. İnsanların yaptığı işleri, bizim ruhlarımız da yapar. İnsanların yaptığı gibi yürürüz, dururuz, ibadet ederiz…” Bu iki büyükten yardım ve dua istemeyi düşündüm. “Allahın lütfuna, ihsanına, nimetlerine kavuşan bir kimseye biz ne yapabiliriz?” dedi. Sanki kendilerini aradan çektiler. İlyas (ala nebiyyina ve aleyhissalatü vesselam) bu konuşmaya hiç katılmadı. Bir şey söylemedi. Vesselam.”
İslam alimlerinin büyüklerinden Muhammed Masum Faruki hazretleri de Mektubat-ı Masumiyye adlı kıymetli eserinin birinci cildi 182. mektubunda, bir zatın sualine cevap olarak şöyle buyurdu: “Hızır ın, hayatta olduğuna inanmak lazım olup olmadığını soruyorsunuz? alimlerimiz bunu sözbirliği ile bildirmedi. Evliyadan bazıları (rahmetullahi aleyhim ecmain), Hızır ı gördüklerini, konuştuklarını bildirmişler ise de, böyle haberler onun hayatta olduğunu göstermez. Ruhu insan şeklinde görülmüş, insanın yapacağı şeyleri ruhu ile yapmış olabilir. O zaman hayatta olmuş ise, şimdi de hayatta olması lazım gelmez. “El-Îsabe-fi-marifet-is-sahabe” kitabında Hızır ın yaptığı çok şeyler yazılıdır. alimlerin çoğu, Hızır ın öldüğünü bildirdi. Eğer hayatta olsaydı. Peygamber efendimize gelir, birlikte Cuma namazı kılar, sohbetinde ve cihadlarında bulunurdu.
Vefat etmiş velilerin ruhları, bazan alem-i misaldeki suretleri ile (insan şeklinde) görülür. Çünkü, dünyada olan her şeyin alem-i misalde bir sureti vardır. Hatta maddi olmayan manevi şeylerin de orada suretleri vardır. alem-i misal, hayali şeyler değildir. Bu gördüğümüz madde alemi gibi var olan bir alemdir. Evliyanın ruhları, bazan kendi bedenleri şeklinde görünür. Bazen da bedensiz, şekilsiz olarak ruhları insanın ruhu ile buluşur, görüşür.”