"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Musanın medhi

Kuran-ı kerimde, Musayı medheden ayet-i kerimeler çok olup, bazıları mealen şöyledir:

“(Ya Muhammed ! Kuran-ı kerimde Hazret-i) Musanın kıssasını da zikreyle. Şüphesiz o muhlas (ihlasa erdirilmiş, ibadetinde şirk ve riyadan, kusur ve noksanlıklardan temizlenmiş) bir zat idi. Allah tarafından, insanlara Onun dinini bildirmek için gönderilmiş bir peygamberdir.

Biz ona Tur Dağı yanında, sağ tarafından (“Muhakkak ki ben alemlerin. Rabbi olan Allahım diye) nida ettik. Ve biz, onu, bize münacat etmeye yaklaştırdık. Rahmetimizden, ona, kardeşi Harunu bir peygamber olarak ihsan eyledik.” (Meryem suresi: 51-53)

Bu ayet-i kerimelerin tefsirinde buyruldu ki: Musa , Hak tealaya olan ibadetini tam bir ihlas, teslimiyet içinde eda etti. İbadetine şirk ve riya (gösteriş) karıştırmadı. Halis bir kul idi. Kendini tamamen Hak tealaya vermiş, başka her şeyden alakasını kesmişti.

Firavun ve kavmi ile Beni İsraile peygamber olmakla, onların noksanlarını tamamlamaya ve kendilerine hak yolunu göstermeye gayret etti.

Tam bir ihlas ve teslimiyet içinde, kulluk ve ibadet yapmasının neticesi olarak, Allah ona, çok lütufta bulundu. Hak teala ile konuşmak ve Ona münacatta bulunmakla şereflendi. Allah, lütuf ve ihsanını daha ziyade eyledi. Peygamberlik hükümlerini tebliğde kuvvetli olması, bu yüksek vazifeyi edada kendisine kolaylık olması için, Hak teala hazretleri, Musanın biraderi Harunu da peygamber kılarak, ona yardımcı eyledi.

Fahrüddin-i Razi hazretleri bu ayet-i kerimede Hak tealanın Musa için şu beş şeyi zikrettiğini bildirmiştir:

1- Musanın muhlas olması: Bu kelime ile mana; Musa , cenab-ı Hakkın kendi zatı için seçtiği saf ve halis kulu demektir. Veya mana, Musa , ibadetini sırf Allaha tahsis etmiş, riyadan ve şirkten salim olarak amel edici bir kul demektir.

2- Musanın hem resul hem de nebi olması.

3- Tur Dağında, sağ yanında kalan cihetten, ilahi nidayı duyması, bununla müşerref olmasıdır. Çünkü Tur Dağı Medyen ile Mısır arasında mübarek bir dağdır. Dağ, Medyenden Mısıra giden bir kimsenin sağ tarafında kaldığından, ayet-i kerimede sağ taraf zikrolunmuştur.

Yahud, ayet-i kerimede geçen eymen kelimesi, bereket manasına yümn kelimesinden gelmektedir. Böyle olunca; “Yümn (bereket) sahibi olan Tur Dağı…” demek olur.

4- Musa ın, münacat edecek kadar Hak tealaya yaklaşmasıdır. Bu yaklaşma, maddi yükseklik ve mesafe cihetinden değildir. Manevi derece ve menzil bakımındandır. Çünkü cenab-ı Hak, mesafe manasına olan yakınlıktan münezzehtir. O halde; “Biz Musayı yakın kıldık” buyrulması; (Nidamızı işittirmekle derecesini arttırdık ve kadrini yüksek kıldık…) demektir.

5- Allahın, Musaya, Harunu hibe etmesidir. Burada hibe ile murad, Musaya, Harunun peygamberliğidir. Yoksa zat olarak, Musaya, kardeşi Harunun hibe edilmesi diye bir şey yoktur. Kaldı ki, Harun, yaş olarak Musadan büyük idi.

Ayrıca, Kuran-ı kerimde, Musanın ihlas sahibi olmasıyla medholunması, onun faziletini bildirdiği gibi, ihlasın ehemmiyetini de bildirmektedir. O halde onun, ihlas ile medhedilmesinden maksat; ümmet-i Muhammedin, ihlasın, çok yüksek meziyetlerden, sıfatlardan olduğunu anlamalarını ve ona rağbet etmelerini teşvik etmektir.

Saffat suresinin 114-122. ayet-i kerimelerinde mealen buyruldu ki: “Gerçekten biz Musa ile Harunu da (peygamberlik ve sair dini ve dünyevi menfaatlerle) nimetlendirdik. O ikisine ve kavimleri olan Beni İsraile büyük sıkıntıdan (Firavunın galebesinden veya suda boğulmaktan) kurtuluş verdik. Onlara yardım ettik de (Firavun ve kavmi üzerine) galib oldular. Onlara, (helal ve harama ait hükümleri açıklayan, bildiren) Tevrat kitabını verdik. Her ikisine de, kendilerini hak ve gerçeğe erdirecek olan hidayet yolunu gösterdik. (Onları ve kavimlerini hak yoluna sevkettik.)

Sonra gelecek ümmetler ve kavimler için, Musa ve Harunun güzel zikirlerini, medhlerini bıraktık ki, (sonra gelen kavim ve milletler,) Musa ve Haruna, bizden selam olsun (diyerek onlara salat-ü selam getirsinler). İşte biz, ihsan sahiplerini (güzel amel işleyenleri), böyle mükafatlandırırız. O ikisi de bizim vahdaniyetimizi tasdik eden kullarımızdan idi.”

Tefsir alimlerinden nakledilerek bildirildiğine göre, Musanın ve Harunun birçok güzel vasıfları, meziyetleri bulunduğu halde, Allah, bu son ayet-i kerimede onları mümin yani iman sahibi olmalarıyla medh buyurdu. alimler burada, diğer güzel meziyetlerden birinin değil de, imanın zikredilmesinin hikmetini anlatırken, buyuruyorlar ki: Bütün meziyetlerin, güzel hasletlerin, faziletlerin en üstünü, en kıymetlisi hiç şüphesiz ki iman nimetidir. Başka her güzel haslet imandan neşet etmekte, ondan hasıl olmaktadır. Îman, güzel akıbete, mükafata sebeptir. Binaenaleyh, imanın; bütün hayırların ve her çeşit nimetin gelmesine vesile ve bütün saadetlere kefil olduğuna bu ayet-i kerime kati bir delildir.

Gafir (Mümin) suresinin 53. ayet-i kerimesinde mealen buyruldu ki: “Gerçekten biz Musaya hidayeti (peygamberliği, açık mucizeleri, sahifeleri (Tevratı), dini hükümleri, kendisi ile hidayete kavuşulan şeyleri) verdik ve kendisinden sonra da İsrailoğullarına Tevratı miras bıraktık.”