"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Musanın özellikleri

Hazret-i Musa Kelimullahdır. Vasıtasız olarak Allah ile mükaleme, konuşma şerefine sahiptir. Bizim peygamberimiz Muhammed aleyhisselatü vesselam, Habibullah yani Allahın sevgilisidir. İbrahim da Halilullah idi. Yani Allahın dostu idi. Musa da Kelimullah olmakla, Habibullah Muhammed ve Halilullah İbrahim dan sonra, varlığın ve insanlığın en üstünü, faziletlisidir. Biset yani peygamber olarak gönderilme sırasına göre, ülül-azm olan peygamberlerin dördüncüsü; fazilet ve üstünlük bakımından da, Muhammed ve İbrahim dan sonra dünya yaratıldığı günden kıyamete kadar gelmiş ve gelecek bütün insanların üçüncüsüdür.

Hak teala katında derecesi ve makamı çok yüksektir. Vahyi tebliğ için Cibril-i emin kendisine dörtyüz kere gelmiştir.

Musa dan Îsa a kadar gelmiş olan bütün peygamberler, ümmetlerine, Musanın tebliğ ettiği, bildirdiği dini anlatmışlar, onu yaymak için uğraşmışlardır.

İbn-i Şihab ez-Zührinin Enes bin Malikten rivayet ettiği bir hadiste, Peygamber efendimiz, Musa hakkında buyurdu ki: “… Bir gün Musa yolda giderken Allah kendisine nida edip; “Ey Musa! Ben, kendisinden başka ilah olmayan Rabbin Allahım buyurdu. Musa ; “Buyur ya Rabbi! Emrine hazırım” dedi ve secdeye vardı. Allah; “Başını kaldır ya Musa!” buyurdu. Musa başını kaldırdı. Allah; “Ya Musa! Arşın gölgesinde gölgelenmek istiyorsan, yetimlere, merhametli bir baba gibi, dul kadına da, onu muhafaza eden ve gözeten zevci gibi ol. Ya Musa! Merhametli ol. Böyle olursan, sana da merhamet edilir. Ceza verirsen, ceza görürsün. Ya Musa! İsrailoğullarına haber ver ki, kim Habibim Muhammede yetişir de Ona iman etmezse, onu ateşe atarım. İzzetim ve celalim hakkı için Muhammed ve ümmeti Cennete girmeden, kimse Cennete giremez” buyurdu. Musa ; “Ya Rabbi! Onun ümmeti nasıldır?” diye sual edince, Allah; “Onun ümmeti, her zaman bana hamd ederler. Temizdirler. Gündüzleri oruç tutar, geceleri ibadet ederler. Onların yaptığı az bir şeyi de kabul ederim. La ilahe illallah (Allahtan başka ilah yoktur) deyip, bunu kalbleriyle tasdik ve kabul ettikten sonra, onları Cennete koyarım.” Bunun üzerine Musa ; “Ya Rabbi! Beni bu ümmetin peygamberi eyle” dedi. Allah; “Onların peygamberi, kendilerindendir” buyurdu. Musa bu defa; “Ya Rabbi! Beni habibin Muhammedin ümmetinden kıl diye yalvarınca, Allah; “Ya Musa! Sen önce geldin. Onlar sonra gelecekler. Fakat ahirette seninle Onu bir araya getiririm” buyurdu.”

hadiste buyruldu ki: “Allah, Musaya ; “Benim için ne işledin?” diye sordu. “Ya Rabbi! Senin için namaz kıldım, oruç tuttum, zekat verdim, ismini çok zikrettim” deyince; “Ya Musa! Namazların sana burhandır. Oruçların, Cehennemden siperdir. Zekat, kıyamet gününün sıcaklığından koruyan gölgedir. İsmimi söylemen de, kabir ve kıyamet karanlığında seni aydınlatan nurdur. Yani bunların faydaları hep sanadır. Benim için ne yaptın?” buyurdu. Musa ; “Ya Rabbi! Senin için olan ameli bana bildir!” diye yalvardı. Cenab-ı Hak; “Ya Musa! Dostlarımı benim için sevdin mi ve düşmanlarıma benim için düşmanlık ettin mi?” buyurdu.” Musa da, Allah için amelin, Hubb-i fillah ve Buğd-ı fillah olduğunu anladı.

Allah, Musaya şöyle vahyetti: “La ilahe illallah” diye şehadet edenler olmasaydı, Cehennemi dünya ehline musallat ederdim. Ey Musa! Bana ibadet eden olmasaydı; bana isyan edenlere göz açıp kapayıncaya kadar bir mühlet vermezdim. Ey Musa! Şurası muhakkak ki, bana inanan, benim indimde mahlukatın en kerimidir. Ey Musa! asi olanın sözünün ağırlığı, dünyadaki bütün kumların ağırlığına denktir.” Musa ise; “Ya Rabbi! Bu asinin kim olduğunu lütfen bildir” dedi. Allah buyurdu ki: “O kimse anasına ve babasına; “Ben sizi dinlemiyorum” diyendir.”

Allah, Musa a buyurdu ki: “Ya Musa! Dünyada iş yapanlar (amel işleyenler) içinde en çok sevdiğim kimse, zahid olanlardır. Bana en çok yaklaşan kimse, haram kıldıklarımdan kaçınan kimsedir. Bana en çok sevgili olan abid, bana ibadet ederken benim korkumdan ağlayan kimsedir.” Musa dedi ki: “Ya Rabbi! Sen onlar için ne hazırladın? Onlara, karşılık, mükafat olarak ne vereceksin?” Allah buyurdu ki: “Zahidlere Cenneti mubah kılarım. Orada nereyi isterlerse oraya inerler. (Diledikleri yerlere girerler, otururlar.) Haramlardan sakınanlara (vera sahiplerine) gelince, onları hesaba çekmekten haya ederim ve onları hesapsız olarak Cennete sokarım. İbadetlerinde benim korkumdan ağlayanlara gelince; onlar için, hiç kimsenin kendileriyle beraber olamayacağı (başkalarına nasib olmayan) Refik-ül-ala (en iyi dostluk, en üstünlük) mertebesi vardır.”

Hazret-i Musa, Allaha münacatında; “Ya Rabbi! Beni Kelimullah olmakla şereflendirdin. Benimle konuştun. Daha önce, bu şekilde kimse ile konuşmadığın halde, ne için beni seçtin? Acaba yaptığım hangi amel sebebiyle bana bu ihsanı yaptın!” diye sual eyledi. Allah cevabında; “Ya Musa! Senden razıyım. Razı olmama sebep, hükümlerime razı olman oldu” buyurdu.

Salebi tefsirinde, İbn-i Abbasdan şöyle nakletmektedir: Resulallah efendimiz buyurdu ki: “Musa ; “Ya Rabbi! Benim ümmetimden daha üstün bir ümmet yarattın mı? diye sual eyledi. O zaman Allah; “Ey Musa! Muhammedin ümmetinin diğer mahluklara üstünlüğü, benim, yarattıklarıma olan üstünlüğüm gibidir” buyurdu. Musa ; “Ya Rabbi! Keşke ben Muhammedin ümmetini görseydim” dedi. Allah da; “Sen onları göremeyeceksin. Keşke onların sözlerini işitmeyi isteseydin” buyurdu. Bunun üzerine Musa ; “Onların sözlerini işitmek istiyorum” deyince, Allah; “Ey ümmet-i Muhammed! diye hitab buyurdu. Biz de, babalarımızın sulbünden, analarımızın rahminden; Lebbeyk Allahümme lebbeyk, la şerike leke lebbeyk, innel-hamde ven-nimete leke vel-mülke la şerike lek” diye cevap verdik. Yine Allah; “Ey Muhammedin ümmeti! Benim rahmetim gadabımı, affım cezamı geçmiştir. Ben, size istemeden verdim. Kim bana kıyamet gününde, Allahtan başka ilah olmadığına, Muhammedin benim peygamberim ve kulum olduğuna şehadet ederek gelirse, onun yerini Cennet yaparım. Günahları, deniz köpükleri kadar çok olsa bile buyurdu.”

Musa bir gün; “Ya Rabbi Cennette benim komşum kim olacak! Bana bildir de onu bulup görüşeyim” diye Allaha münacatta bulundu. Cevaben emrolundu ki: “Falan beldeye var. Orada çarşının başında bir kasap dükkanı var. O dükkanın sahibi olan kasabı gör. O, veli kulumdur. Yalnız bilesin ki, onun çok önemli bir işi vardır. Çağırırsan gelmez. İşte senin Cennetteki komşun o olacaktır.” Musa hemen denilen yere gitti. Kasabı buldu ve ona; “Ben sana misafir geldim” dedi. Kasap, gelen zatın Musa olduğunu bilmeden; “Merhaba, hoş geldin” diyerek onu evine götürdü. Musa ı baş köşeye oturtup, çok ikramda bulundu. Musa , kasabın, ocakta bir çömlek içinde et pişirdiğini gördü. Et pişince, çömlekten bir parçasını çıkararak, ufak parçalar haline getirdi. Bir tabağa koyup hazırladı. Çömlekteki etten bir parça daha çıkarıp bir tabakta misafirine (Hazret-i Musaya) ikram etti ve kendisinin mühim bir işi olduğunu, yemeği yemek için beklememesini söyledi. Sonra duvarda asılı büyük bir zenbili indirdi. İçinde bulunan mecalsiz, yaşlı kadına parçaladığı küçük et parçalarını yedirdi. Kadının kirlettiği bezleri temizledi. Yeni bezler koyduktan sonra yerine astı. Ellerini yıkayıp, misafirinin yanına geldi. Musa bu durumu hayretle takib etti. Kasap sofraya gelip, misafirinin yemeğe başlamadığını görünce, yine buyur etti. Musa ; “Sen bana bu zenbildeki sırrı söylemedikçe bir lokma bile yemem” deyince, kasap; “Ey misafirim! Bu zenbilin içinde bulunan yaşlı kadın annemdir. Çok yaşlı olduğu için takati kalmamıştır. Evde ona bakacak bir mahremim yok. Evleneceğim hanım, annemi incitir diye evlenmiyorum. Evde yalnız bıraktığımda herhangi bir hayvanın ona zarar vermesinden korkuyorum. Günde iki öğün yemek yediriyorum. Onun hizmetini gördükten sonra, işime gönül rahatlığı ile gidiyorum” dedi. Bunun üzerine Musa; “Ancak anlayamadığım bir şey daha var. Sen anana su içirdikten sonra, dudakları kıpırdayıp bir şeyler mırıldandı. Sen de amin dedin. O ne idi?” diye sordu. Kasap; “Annem her defasında; Allah seni Cennette Musa a komşu eylesin diye dua eder. Ben de olamayacağını bildiğim halde bu güzel duaya amin derim. Bende nerede öyle bir amel ki, o büyük peygambere komşu olabileyim” deyince, o zamana kadar kimliğini saklayan Musa ; “Ya veli! işte ben Musayım. Beni sana, Allah gönderdi. Ananın rızasını kazandığın için Cennet-i alayı ve orada bana komşu olmayı kazandın” dedi. Kasap hemen kalkarak Musanın elini öptü. Sevinç içinde birlikte yemek yediler.

İşte ana hakkı gözeten böyle olur.

Resulallah efendimizin Musa üzerine fazileti şunlardır:

1- Musa a Kelimiyyet (Hak teala ile konuşmak) mertebesi verildi. Habibullah Muhammed a ise miraç gecesinde yalnız olarak sohbet etmek derecesi verildi.

2- Musa a mucize olarak Yed-i beyda verildi; mübarek eli parlak olarak görünürdü. Habibullaha ise parlak millet-i Hanife ihsan olundu.

3- Musa a asa verildi. Bununla Firavunın sihirlerini mahvetti. Resulallaha ise şefaat verildi ki, cümle günahları mahveder.

4- Musa a, Beni İsrailin peygamberliği ve hakimiyeti verildi. Resulallaha, dünya ve ahiret sultanlığı ihsan edildi.

5- Musa a mucize verildi. Ümmetiyle beraber denizi geçtiler. Etekleri ıslanmadı. Bizim Peygamberimize kıyamet günü öyle bir mertebe verilir ki, ümmetiyle beraber sıratı geçerler de, eteklerine bile Cehennem kıvılcımı dokunmaz.

6- Musa , gece ve gündüz olmak üzere iki kere münacat ederdi. Muhammed a öyle bir saadet verildi ki, ümmeti günde beş kere münacat ederler.

7- Allah, Musa a bir taştan oniki çeşme akıttı. Server-i alemin parmaklarından ise pınarlar, ırmaklar akıttı.

Musa Hak teala ile mükaleme ederken, Allaha sordu; “Ya Rabbi! Birbiri ile dargın olan iki kişiyi barıştıran ve senin rızanı bulmak için zulüm etmeyen kimseye ne ecir verirsin?” Hak teala buyurdu ki: “Kıyamet gününde onlara selamet verir, korktuğu şeylerden emin eder, umduğu şeylerle şereflendiririm.” Rivayet edilir ki, Musa a cenab-ı Hak sordu: “Ya Musa! Sana peygamberlik vermeme sebep olan şeyi biliyor musun?” Musa ; “Hayır” dedi. Sonra; “Ya Rabbi! Sebebi ne idi?” Hak teala buyurdu ki: “Sen bir gün koyun bekliyordun. Bir koyun sürüden ayrılarak kaçtı. Sen onu sürüye katmak için arkasından yürüdün. Bir hayli yol gittin. Hem sen, hem de koyun yoruldu. Nihayet koyunu yakaladığın zaman, koyunu tutup şöylece hitab eyledin: “Ya koyun, ne zorun vardı da, böylece hem kendini, hem de beni zahmete soktun ve her ikimizi de yordun?” Halbuki, o anında son derece yorgun ve hiddetli idin. İşte, o hiddetli ve gazaplı zamanında hırsını yenip rıfk ile (yani güzellikle) muamele ettiğin için, sana peygamberlik derecesini ihsan eyledim.”

Allah, Musa a vahyedip buyurdu ki: “Cennete en son girecek olanlar, gıybetten tevbe edenlerdir. Cehenneme ilk girecekler de gıybete devam edenlerdir.”

Beyhekinin bildirdiği bir hadiste buyruldu ki: “Musa bin İmran (ala nebiyyina ve aleyhissalevatü vetteslimat); Ya Rabbi! Kullarının en kıymetlisi kimdir? dedikte, gücü yettiği zaman affeden (müslüman kimse) dir buyruldu.”

Musa ın eshabından biri şiddetli bir sıkıntı ile karşılaşmıştı. Musa, bu kimseyi görünce haline acıdı ve; “Allahım buna merhamet et!” diye dua etti. Hak teala hazretleri de Musaya; “Bundan daha büyük rahmet ve merhamet olur mu? Verdiğim bu bela ile günahlarını mahvediyor ve derecesini yükseltiyorum” buyurdu.

Farisi “Esrar-ut-tevhid” kitabında, Ebu Said Ebül-Hayr hazretleri şöyle anlatır: Musa a vahiy gelip, buyruldu ki: “İsrailoğullarına, aranızdan en iyi kimseyi seçiniz diye söyle.”

Bu emir üzerine, İsrailoğulları aralarından bin kişiyi seçtiler. Tekrar vahiy gelip; “Bu bin kişiden en iyisini seçiniz” diye emredildi. Seçe seçe on kişiyi ayırdılar. Yine vahiy gelip; “Bu on kişiden en iyisini seçiniz” buyruldu. Birini seçtiler. Allah tarafından; “Bu kimseye söyleyiniz ki, Beni İsrailin en kötüsünü bulup getirsin” diye vahiy geldi.

İsrailoğulları içindeki en iyi kimse olarak seçilen bu zat, verilen bu vazifeyi kabul etti. Aranılan kimseyi bulup getirebilmek için, dört gün mühlet istedi. Çıkıp dolaşmaya başladı. Dördüncü gün bir köye vardı. Orada, her türlü yakışıksız işleri yapmakla ve fesad işlemekle tanınmış bir kimseyi gördü. Aranılan kimse her halde budur diye düşünüp, o kimseyi alarak Musaya götürmeyi istedi. Fakat kendi kendine düşündü ki: “Bu kimse her ne kadar kötü olarak tanınıyor, öyle biliniyorsa da, görünüşe göre hüküm vermek doğru olmaz. Onun; bilinmeyen, görünmeyen, tanınmayan bir üstünlüğü olabilir. İnsanların sözleriyle, onun hakkında karar vermem ve onu en kötü kimse diye götürmem uygun olmaz. İnsanlar beni en iyi kimse olarak seçtiler, öyleyse gördüğüme göre hüküm vereyim. Verdiğim karar muhakkak doğru olur diye gurura kapılmam ise çok fenadır. Böyle yapmam, insanların benim hakkımdaki hüsn-ü zanlarına, güzel düşünmelerine ihanet etmek olur. Yapacağım en akıllıca iş, bu hususta kendi hakkımda karar kılmamdır.”

İsrailoğulları arasında, ibadeti ile tanınan ve en iyi kimse olarak seçilen o zat, böyle düşündükten sonra, sarığını çözüp boynuna bağladı. Musa ın yanına geldi ve dedi ki: “Ne kadar aradımsa da kendimden daha kötüsünü bulamadım.”

Bunun üzerine, Allah Musaya vahiy gönderip buyurdu ki: “Bu kimse, İsrailoğullarının en iyisidir. Fakat bu iyiliği, çok ibadeti sebebiyle değil, kendini en kötü kimse olarak kabul etmesi sebebiyledir.”