Allaha münacatta bulunmak ve kavminden buzağıya tapma dalaletine düşenler namına istiğfarda bulunup, Hak tealadan af ve özür dilemek için Tur-i Sinaya gelen Musa, Allahın kelamını duyup, kavminin tevbesini kabul ettiğini de anladıktan sonra, yanında bulunanlarla beraber kavminin yanına döndü. Bu mühim ve müthiş hadisenin tesiriyle biraz kendine gelen İsrailoğulları, bir müddet itaat içinde yaşadılar. Daha sonra, kendilerinde bulunan nimete nankörlük ve çabuk unutma… gibi hasletlerinden dolayı yine söz dinlememeye başladılar. Zaman ilerledikçe nasihatlerin tesiri azalıyordu. Geçmişte yaşadıkları mühim hadiseleri unutarak gaflete dalıp, Tevratın hükümlerine aykırı hareketler etmeye başladılar. Hatta öyle oldu ki, Tevratda bildirilen, emredilen hükümlerin çok zor ve pek ağır olduğunu, bu hükümlerin icaplarını yerine getiremeyeceklerini söylediler. Bu hükümleri Musaya bildirenin Allah olduğunu, dolayısıyla bunlara itaatsizlik ve riayetsizlik etmenin, doğrudan Hak tealaya isyan olacağını düşünemediler.
Tevratın hükümlerine mutlaka tabi olacaklarına ve Musa a kafi olarak itaat edeceklerine dair verdikleri teminatı unutmuşlardı. Allah onların, mütenebbih olmaları yani gafletten uyanmaları için Tur Dağını kaldırıp onların üzerine getirdi. Dağ, Allahın izni ve kudretiyle gelerek, İsrailoğullarının üstünde, başları hizasının az yükseğinde durdu. Onlar, dağın hemen üzerlerine çöküvereceğini zannettiler. Hep birden Hak tealaya secdeye kapanıp, çok korktular. Öyle ki, secdede sol kaşlarını yere koyup, sağ gözleri ile ha çöktü ha çökecek diye dağa bakarlardı.
Bu hadiseden kalma bir adet olarak, yahudiler, yüzlerinin yarısı üzerine secde ederler ve bunu azabdan kurtulmaya vesile sayarlar.
Bu hususta, ayet-i kerimelerde İsrailoğullarına hitaben buyruldu ki: “Hani sizden, (Musa a iman edeceğinize, ona tam uyacağınıza ve Tevratın hükümleriyle amel edeceğinize dair) misak, ahd, kuvvetli söz almıştık. (Siz kitabın emirlerinin, hükümlerinin ağır olduğunu söyleyerek, kabul etmekten ve tabi olmaktan imtina etmiş, kaçınmıştınız.) Tur Dağını sizin üzerinize kaldırmıştık. Size verdiğimizi (Tevrat kitabını) tam bir ciddiyet ve kuvvetle alıp, sımsıkı sarılın. (Kabul etmekten imtina etmeyin.) içinde bulunanı (sevab ve cezayı) gereği gibi yad edin, hatırlayın! Böylece (dünyada helaktan ahirette azabdan) kurtulasınız. Bu misak alındıktan sonra, onu yerine getirmekten yüz çevirdiniz. Uzaklaştınız. Şayet Allahın size (mühlet vermek, azabını tehir etmek suretiyle) rahmeti olmasaydı, (dünya ve ahirette) elbette hüsrana uğrayanlardan olurdunuz” (Bakara suresi: 63-64)
“Hatırlayın şunu ki, sizden ahd, misak (kuvvetli söz) almıştık. Tur Dağını üzerinize kaldırmıştık ve; Size verdiğimizi (Tevratı) tam bir ciddiyet ve gayretle alıp sımsıkı sarılın. Ondaki emirleri dinleyin ve icablarıyla amel edin” demiştik…” (Bakara suresi: 93)
“(Ya Muhammed !) Ehl-i kitap olanlar, senden, kendilerine gökten kitap indirmeni istiyorlar. Bunlar Musadan bundan daha büyüğünü istemişler; Allahı bize aşikare olarak göster demişlerdi. Hasıl olması mümkün olmayan şeyi istemeleri ve inadla nefslerine zulmetmeleri sebebiyle, gökten ateş (yıldırım) gelip onları yakalamış ve yakıvermişti.
Musa , peygamber olduğuna delalet eden açık mucizelerle gelmişken, (Hazret-i Musanın Tur Dağında olduğu, yanlarında bulunmadığı sırada) buzağı heykelini ilah edinmişlerdi de, ona ibadete başlamışlardı. Buna tevbe etmeleri sebebiyle, kendilerini atfetmiştik ve Musaya açık bir hakimiyet, saltanat vermiştik.” (Nisa suresi: 153)