Firavun, Musa ın davetini, halini, mucizelerini görünce, kibrinden ve gururundan ne yapacağını şaşırdı. Kavminin iman edip, ona tabi olmasından korkmaya başladı. İnsanların, Musaya tabi olmalarından ve onu kendi yerine geçireceklerinden endişelendi. Nefsine aldanarak buna çareler aramaya başladı. Saltanatı onun için her şeyden önemliydi. Saltanatını kuvvetlendirmek, hakimiyetini arttırmak için yüksek bir bina (köşk, kule) yapmaya karar verdi ve bunu, veziri Hamana emretti. Haman, usta ve işçileri, kısaca bina işinden anlayan herkesi, hiç kimse kalmamak şartıyla topladı. Ücretle tuttuğu, tuğla ve kireç yapıcı ve pişiricilerinden başka, ellibin usta vardı. Ağaç, tahta, çivi, kapı ne varsa hazırlattı. Binayı yaptı ve yedi senede işin sonuna geldi. Allahın gökleri ve yeri yarattığından beri o zamana kadar hiç kimsenin yapmadığı yükseklikte bir bina inşa edilmişti. Musa a bu iş ağır geldi. Allah, Musa a; “Üzülme, ona verdiklerim istidractır. Onu aniden hiçe indirir ve yaptıklarının hepsini bir anda yıkarım” buyurdu. Eni, boyu ve yüksekliği hakkında değişik rivayetler mevcut olan bu bina çok yüksekti.
Bina, yukarıya kadar, binek hayvanı ile çıkılacak şekilde yapılmıştı. Firavun hayvana binerek, kulenin en üstüne çıktı. Musa ın bildirdiği, alemlerin Rabbi olan Allahın oralarda, yükseklerde, semaya yakın yerlerde bulunabileceğini zannetmişti. Aşağıyı, yukarıyı, gökleri, yerleri yaratanın Allah olduğunu, Onun zamandan ve mekandan münezzeh bulunduğunu, yani zamanlı, mekanlı olmadığını bilmiyordu. Yukarıya, çok yüksek binalara çıkmakla bir şey değişmezdi. O da bir farklılık göremedi. Hatta, söylendiğine göre, şaşkın şaşkın ne yapacağını bilemeyip, boşluğa doğru ok attığı oldu.
Dehhakdan şöyle bildirilmiştir: Allah, Cebrail a emredince, geldi, kanadı ile, o yüksek binayı sarstı. Bina üç parçaya ayrılıp yıkıldı. Rivayete göre, bina yıkılınca binlerce asker öldü. Hatta binanın yapılmasında emeği geçenlerin hepsi, afete uğradı. Tuğla ve kiremit pişirenler sonunda başkaları tarafından yakıldılar.
Abdullah bin Abbas , Said bin Cübeyr, Katade, Muhammed bin İshak ve başka alimler (rahmetullahi aleyhim) bildirdiler ki: Bilindiği gibi, Musa ile Harun (aleyhimesselam), Allahın emri ile Firavuna gelmişler ve alemlerin Rabbinin peygamberi olduklarını tebliğ edip, İsrailoğullarına serbestlik verilmesini söylemişlerdi. Allahtan açık mucizeler ile geldiklerini bildirdiklerinde, Musa ile müsabakaya çıkan sihirbazlar; onun peygamber olduğunu anlayıp, hep birden iman ederek secdeye kapanmışlardı. Hak tealanın düşmanı olan Firavun da onlara türlü türlü eziyetler yapmış; ellerini, ayaklarını kestikten sonra hurma dallarına astırarak şehid etmişti. Bununla beraber, mağlub ve perişan olduğu belli idi. Bundan sonra Firavun kendi kavmine, İsrailoğullarına daha çok baskı yapmalarını, güçlerinin üstünde işler yüklemelerini emretti. Çünkü, zulümde ileri giden Kıbt kavminin gücü, ancak buna yetiyordu.
Kıptilerden biri, İsrailoğullarından birine gelir ve; “Hadi, beni takib et” diye götürüp; “Etrafı süpür, ot kes, hayvanlarımı otlat ve bana su çek.” derdi. Kıpti bir kadın gelir, İsrailoğullarından bir kadına dayanamayacağı işler verir, buna rağmen yiyecek, ekmek vermezdi. Öğle vakti olunca; “Gidin, yiyecek bir şey kazanın” derlerdi. İsrailoğulları dayanamayıp bu durumda Musa a şikayette bulundular. O da sabretmelerini söyledi. Sonunda Allahın onları kurtaracağını müjdeledi. Bu hususta Araf suresinin 128 ve 129. ayet-i kerimelerinde mealen buyruldu ki: “Musa kavmine dedi ki: “Düşmanlarınıza karşı size yardım etmesi için Allahtan yardım dileyin. Allahın sizi onlardan kurtaracağı vakit gelinceye kadar onların ezalarına sabredin. Muhakkak ki arz (Mısır ve başka her yer) Allahın mülküdür. Onu kullarından dilediğine verir. Allahın yardımı ve nihai zafer, müttekiler (Allahtan korkanlar) içindir.
İsrailoğulları Musaya ; “Sen bize peygamber olarak gelmeden önce de, peygamber olarak geldikten sonra da biz hep eziyet gördük” dediler.”
(Rivayete göre, Firavun ve kavmi, Musa peygamber olarak gönderilmeden evvel, İsrailoğullarını, her gün öğleye kadar ücretsiz olarak çalıştırırlar, sadece yemek verirlerdi. Musanın peygamber olarak gönderilmesinden sonra, İsrailoğullarına karşı daha şiddetli davranmaya başladılar. Artık, bütün gün zorla, ücretsiz olarak çalıştırırlar, üstelik yemek de yedirmezlerdi. Bu durumu Musaya arzettiler.) Musa da onlara; “Ümid olunur ki, yakın zamanda Rabbiniz, düşmanınızı helak eder ve onların yerinde sizi iskan eder. (Sizi onların yerine yerleştirir…) dedi…”
Firavun ve kavmi, Musanın asa ve yed-i beyda mucizelerine inanmayıp; küfür, kötülük ve zulme devam edince, Musa Allaha; “Ya Rabbi! Sen de bilirsin ki; kulun Firavun yeryüzünde azgınlık ve taşkınlık yaptı. İsyan etti. Kibirlenip, haddi aştı. Kavmi de ona tabi oldu. Ya Rabbi! Onları cezalandır. Perişan et. Kavmimi aziz eyle ki, sonra gelenler için ibret olsun!” diye dua etti. Bunun üzerine Allah, mucize olarak ona birbiri ardınca alametler verdi. Senelerce Firavun ve kavmine bela gönderdi. Mahsullerini azalttı.