"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Sihir (Büyü)

Varidat-i ilahiyyenin hepsi, adet-i ilahiyye içinde hasıl olmaktadır. Yani, Allah, her şeyi bir sebep altında yaratmaktadır. Bu sebeplere, iş yapabilecek tesir, kuvvet vermiştir. Bu kuvvetlere; tabiat kuvvetleri, fizik, kimya ve biyoloji kanunları denilmektedir. Bir işin yapılması, bir şeyin elde edilmesi için, bu işin sebeplerine yapışmak lazımdır. Mesela, buğday hasıl olması için tarlayı sürmek, ekmek, ekini biçmek lazımdır. İnsanların bütün hareketleri, işleri, Allahın adeti içinde meydana gelmektedir. Allah, sevdiği insanlara, iyilik ve ikramda bulunmak ve azılı düşmanlarını aldatmak için, bunlara, adetini bozarak, sebepsiz şeyler yaratıyor. Mesela:

1- Peygamberlerden aleyhimüsselam adet-i ilahiyye dışında ve kudret-i ilahiyye içinde meydana gelen şeylere; mucize denir. Peygamberlerin aleyhimüsselam mucize göstermesi lazımdır.

2- Peygamberlerin aleyhimüsselam ümmetlerinin evliyasında, adet dışı meydana gelen şeylere; keramet denir.

3- Ümmet arasında, veli olmayanlardan meydana gelen adet dışı şeylere; firaset denir.

4- Fasıklardan, günahı çok olanlardan zuhur ederse; istidrac denir ki, derece derece kıymetini indirmek demektir.

5- Kafirlerden zuhur edenlere ise sihir, yani büyü denir.

Allah; mucize, keramet ve firasetten razıdır, beğenir. İstidracdan ve sahiplerinden razı değildir, onları beğenmez. Müslüman olmayanlardan ve sapıklardan adet dışı olarak zuhur eden sihirden razı değildir. Bu şeyler onlar için bir ihsan değil, ahiretteki azablarını arttırıcı bir sebeptir. Sihir ve benzeri şeyler, bazı şeylerin sebeplerini yaparak, onların meydana gelmesini sağlamaktır. Bazen da, mevcut olmayan şeyi, varmış gibi göstermektir ki, dışarıda yok olduğu halde, vehimde ve hayalde var görünür. Bunlar harika değildir.

Semavi dinler (Hak dinler), sihri yasaklamıştır. Bu arada, İslamiyet de, kendinden önceki bütün dinleri nesh ettiği gibi, onlara ait her türlü ibadet, tören, ayin v.s.nın yanı sıra, sihri (büyüyü) de yasaklamıştır. İslam alimleri, eserlerinde sihri, çok çirkin bir iş olarak vasıflandırılarak, müslümanların, büyü yapmaktan ve yaptırmaktan kesinlikle uzak durmalarını bildirmişlerdir. “Üç şeyden biri bulunmayan kimsenin, bütün günahlarının af ve mağfiret olunması umulur: Şirke, küfre yakalanmadan ölmek, sihir yapmamak ve din kardeşine hıkd etmemek” hadis-i şerifi, sihir yapmanın İslamiyette yeri olmadığını göstermektedir.

Sihir; ilme, fenne uymayan gizli sebepler kullanarak, garip işler yapmayı sağlayan bir vasıtadır. Sihri öğrenmek de, öğretmek de haramdır. Müslümanları zarardan korumak için ve hayırlı işler yapmak için öğrenmek de haramdır. Zevcin, zevcesini sevmesi için (Tivele) denilen sihri yapmak, hadis-i şerif ile nehy edilmiştir. Bunun haram olduğu “Haniye” fetvasında da yazılıdır. Sihirde; ayetlerden, sünnet olan dualardan başka şeyler yazılıdır. Ben her istediğimi yaparım şeklinde küfre sebep olan, itikadı olmasa dahi, fitne ve fesada çalıştığı için, sahirin, (sihir yapanın), men olunması lazımdır.

Kehanet; ileride olacak şeyleri haber vermektir. Arraf; falcı demektir. Çalınan şeylerin yerlerini, çalanları ve sihir yapanları haber verir. Tecrübe ile, hesap ile değil; tahmin ile, zan ile konuşurlar. Yahut cinden öğreniyoruz derler.

Modern fen ilimleri, sihri (büyüyü) kendi metotları gereği olarak red ederler. Bu hal, o ilimlerin sahasına girmeyen ve metotlarıyla incelenemeyen şeylerin yok olduğu manasına gelmez. Ancak, konuları, harici ve hüküm verme sahalarının dışında olduğu manasına gelir. Bu bakımdan sihir, daha pek çok şey gibi modern ilimlerin sahası dışında kalmakta ve varlığı yahut yokluğu laboratuvar teknikleriyle bugün için izah ve isbat edilememektedir.

Sihrin beşer (insanlık) tarihi kadar eski bir mazisi vardır. İlk defa nerede ve nasıl çıktığı bilinmemekle beraber, hak dinden mahrum kalmış, neticede bozuk inanışlara yakalanmış insanlar tarafından yapıldığı bilinmektedir. Bu bedbaht kimseler, çeşitli maksatlarla sihre başvurdular.

İnsanların zaaflarını ve diğer insanlarla olan münasebetlerinde sağlamak istedikleri menfeat veya zararları gaye edindiler. Maddi yahut manevi menfeat temin etmeye veya zarar vermeye matuf, hukuken ve dinen meşru sayılan yollar haricinde bir takım kuvvetleri yönlendirmek için, çeşitli göz bağcılık ve hilelerde bulundular. Bu sihir ve efsun itiyadı, her asırda insanlar üzerinde pek muzır tesirler bıraktı. Hele dua ile bunu ayırt edemeyen saf kimseler üzerindeki tesiri, daha derin ve daha muzır oldu. Sahirler (sihirbazlar), ilmin ve sanatın her şubesinden hayasızca istifade yolunu buldular. Bu sebeple, sihrin birçok çeşidi ortaya çıktı. İslam alimleri, bu hilekarları ve hilekarlıkları, eserlerinde sakınılması gerekli hususlar olarak bildirdiler.

Mısırda Firavunın sihirbazları ile Musa ın arasında geçen vakalar (hadiseler) meşhurdur. Mısır sihirbazları da halka karşı esrarengiz bir suretle gözbağcılık ederler ve hayali şeyleri hakikat şeklinde gösterirlerdi. Bu husus, Kuran-ı kerimde bildirilmektedir.

Mısırdan beri, Beni İsrail arasında sihir ve hokkabazlık, şekil değiştirerek devam etti. Hatem-ül enbiya Muhammed , dünyaya teşrif edip, Tevratın aslından bahsedince, Beni İsrail o zaman Resulallahla mücadeleye başladı.

“Nübüvvet yoluyla mücadele edemeyeceğiz. Biz ne yapsak Cebrail ona haber veriyor” dediler ve Cebrail a düşman oldular. Tevratı da büsbütün arkalarına atarak, sihir ve iftira yoluna saptılar. Süleymana ; “Süleyman, Muhammedin dediği gibi bir peygamber değildi. Sihirbaz bir hükümdardı. Sihirlerini mucize gibi gösterirdi” diye iftira ettiler. Kuran-ı kerimde bu husus, Bakara suresi 102. ayet-i kerimesinde beyan buyrulmaktadır.

Asr-ı saadette yahudilerin, Resulallaha sihrettiğini ve Resulallahın bu sihri, mübarek vücudunda hissettiğini, Sahih-i Buharide Ayşe haber vermektedir. “Bir kere Resulallaha sihir yapılmıştı. Hatta bazı şeyleri, işlemediği halde yaptım sanırdı. Nihayet günün birinde tekrar tekrar dua etti. Sonra bana; “Ey Ayşe! Bilir misin? Allah, bana kendisinde şifam olan şeyi bildirdi ki, bana iki kişi geldi. (Cibril ve Mikail). Bunlardan biri baş ucumda, öbürü de ayak ucumda oturdu ve biri öbürüne; “Bu zatın hastalığı nedir?” diye sordu. O da; “Sihirlenmiştir” diye cevap verdi. “Kim sihir yapmıştır?” diye sualine de, öbür melek; “Lebid bin Asam” diye cevap verdi. Sonra; “Bu sihir ne ile yapılmıştır?” diye sordu. O da; “Bir tarakla saç döküntüsüne ve bir de erkek hurma tomurcuğunun içine” diye cevap verdi. “Nerede yapılmıştır?” sualine de; “Zevan kuyusunda” diye cevap verdi.” (Zevan; Medinede, Beni Züreyk kabilesinin bahçesinde bulunan bir kuyudur.)

Kuran-ı kerimdeki, Felak ve Nas suresinin sebeb-i nüzulü hakkında bildirildi ki: Yahudi taifesinden Lebid bin Asam isminde bir yahudi, sihir yapmak için, Resulallaha hizmet eden bir yahudi çocuğu vasıtasıyla, mübarek başının kıllarından bir kaç tel elde etti. Sonra kızlarıyla birlikte, o mübarek kılları bir ip ile onbir düğüm bağlayıp, kuyuya bir taş ile bastırıp bıraktılar. Bu sebeple Resulallah hasta oldular. Cebrail gelip, o sihrin yerini haber verdi. Resulallah oraya; Ali, Zübeyr, Talha ve Ammarı gönderdi. Onlar kuyunun suyunu çekip, dibinde olan taşı kaldırdılar ve altından bir ipliği onbir düğümle düğümlenmiş olduğu halde buldular. Alıp Resulallaha getirdiler. Resulallah, bu iki surede mevcut onbir ayetten, her birini okudukça düğümün biri çözüldü ve vücud-u şerifleri sıhhat buldu. Eshab-ı kiram, yahudinin öldürülmesi için izin istediklerinde, Resulallah izin buyurmayıp kendisine de bir şey demediler.

Resulallah, Felak ve Nas surelerini okuyarak, Allahın hıfz ve himayesine sığındı. Mealen buyruldu ki: “Ve ipi, efsunla düğümleyenlerin şerrinden… (Allaha sığınırım).” (Felak suresi: 4)

Sihir yapmak büyük günahlardandır. Onu öğrenmek ve öğretmek de haramdır. Şeyhülislam Ahmed ibni Kemal Efendinin, “El-Münire” kitabında diyor ki: İslamiyet; Allahın ve Resulünün emir ve yasak ettiği şeyler demektir. Peygamberimiz buyurdu ki: “Bir kimsenin havada uçtuğunu ve deniz üzerinde yürüdüğünü yahut ağzına ateş koyup yuttuğunu görseniz, fakat şeriata uymayan bir iş yapsa, keramet sahibiyim derse de, onu büyücü, yalancı, sapık ve insanları doğru yoldan saptırıcı biliniz!”

“Hadikat-ün-nediyye”de, bedenin afetleri bölümünde yazılı olan hadiste buyruluyor ki: “Tetayyur eden ve tetayyur olunan; kahinlik yapan ve kahine giden; sihir, büyü yapan ve yaptıran ve bunlara inanan, bizden değildir. Kuran-ı kerime inanmamıştır.” Tetayyur, uğursuzluğa inanmaktır. Kahinlik, cinden bir arkadaş edinip, olmuş şeyleri ona sorup, ondan öğrenmek ve bunları başkalarına bildirmektir. Cinle tanışan falcılar ve yıldıznameye bakıp, sorulan her şeye cevap verenler böyledir. Bunlar ve büyücülere gidip, söylediklerine, yaptıklarına inanmak, bazan doğru çıksa bile, Allahtan başkasının her şeyi bildiğine ve her dilediğini yapacağına inanmak olup, küfr olur.

Sihir yani büyü yapmamalıdır ve sihir yaptırmamalıdır. Küfre en yakın olan, en fena haramdır. Sihre ait ufak bir şey yapmamaya çok dikkat etmelidir. hadiste buyruldu ki: “Müslüman sihir yapamaz. Allah saklasın imanı gittikten sonra, sihri tesir eder.”

İmam-ı Nevevi buyurdu ki: “Sihir yaparken, küfre sebep olan kelime veya iş olursa, küfürdür. Böyle kelime veya iş bulunmazsa, büyük günahtır.” Sihir, insanları hasta yapar. Sevgi veya muhabbetsizlik yapar. Yani cesede ve ruha tesir eder. Sihir, kadınlara ve çocuklara daha çok tesir eder. Sihrin tesiri kati değildir. İlacın tesiri gibi olup, Allah, isterse tesirini yaratır. İstemezse, hiç tesir ettirmez. Şu halde, bir sahir (sihir yapan), sihir ile istediğini elbette yapar, sihir muhakkak tesir eder diyen ve inanan kimse imansız olur. Sihir, Allah takdir etmiş ise, tesir edebilir demelidir. Büyü yapılmış olan kimse; “Mevahib-i ledünniyye tercümesi” ikinci cildi, yüzseksenyedinci sahifesindeki ve Arabi “Teshil-ül-menafi” sonundaki ayet-i kerimeleri ve duayı yazıp, üzerinde taşırsa şifa bulur. Bir miktar suya, ayet-el-kürsi, İhlas ve Muavvizeteyn okumalı; büyülenmiş kimse bundan üç yudum içmeli, kalan ile gusül abdesti almalıdır. Allahın izniyle şifa bulur.

Akşam-sabah şu duayı okuyan kimse, sihir ve zalimlerin şerrinden emin olur. Dua şudur: “Bismillahirrahmanirrahim, bismiliahillezi la yedurru maasmihi şeyün fil-erdı vela fis-semai ve hüvessemiulalim.”

hadiste buyruldu ki: “Cebrail bana geldi; Kalk namaz kıl ve dua et. Bu gece Şabanın onbeşinci gecesidir dedi. Bu geceyi ihya edenleri Allahaffeder. Yalnız; müşrikleri, büyücüleri, falcıları, hasisleri, alkollü içki içenleri, faiz yiyenleri ve zina yapanları affetmez.”