"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Firavunun rüyası

Yusuf ın zindandan çıkma vakti yaklaşınca; zamanın Mısır Firavunı olan Reyyan, acayip bir rüya gördü. Çok meraklandı. Memleketindeki bütün müneccimleri, sihirbazları, rüya tabircilerini topladı. Gördüğü rüyayı onlara anlattı ve tabirini istedi. Allah, kahinlerin basiretini bağladı. Firavunın rüyası hakkında hiç biri ağızlarını açamadılar. Böyle rüyaların tabirini bilmediklerini söylediler. Firavunın rüyası Kuran-ı kerimde mealen şöyle beyan buyruldu: “(Bir gün Mısır) Firavun (ı kahinlerine); “Ben rüyamda yedi zayıf ineğin yemekte olduğu yedi semiz inek ile, yedi yeşil başağı da, diğer yedi kuru başak sarmalayıp galib gelmiş (hiç eseri kalmamış) gördüm. Ey ileri gelenler! Eğer rüya tabir edebiliyorsanız, benim rüyamı hallediniz dedi. Onlar (kahinler) da, Bu karışık ve (aslı olmayan) bir rüyadır. Biz böyle rüyaların tabirini bilmeyiz dediler.” (Yusuf suresi: 43-44)

Kahinler şunu kastettiler: “Rüya tabiri ilmi iki kısımdır. Bir kısmı, tertipli ve muntazam bir surettedir. Hayali şeylerden akli hakikatlere intikal etmek kolay olur. Rüyanın diğer kısmı ise karışıktır. Bunlarda tertip ve intizam yoktur. İşte Firavunın rüyası bu kısımdandır. Biz bu kısım rüyanın tevilini bilmeyiz. Bu rüya farklı ve değişik şeylerle karışmış, ona bizim aklımız ermez” dediler. Kahinlerin bu sözleri rüya tabiri ilminde kamil ihtisas sahibi birinin ancak böyle karışık rüyaları tevile muktedir olabileceğini ifade ediyordu.

Firavun ve kahinler arasında cereyan eden bu konuşmaların yapıldığı mecliste, Yusuf ın zindan arkadaşı olan şerbetçi de bulunuyordu. Kalbi sızladı. Hemen Yusuf ın; “Beni efendinin yanında an” sözünü hatırladı. Firavuna; “Zindanda ilmi ve ibadeti çok, salih bir zat vardır. Rüyanızın tabirini bilen biri varsa, o da bu faziletli zattır. Onun ilim ve hikmet sahibi bir zat olduğunu herkes tasdik eder. Ben ve arkadaşım ekmekçi zindanda iken gördüğümüz rüyayı ona tabir ettirmiştik. Rüyalarımız, tabir ettiği gibi çıktı. İzin verirseniz rüyanızı tabir ettirip geleyim” dedi. Kuran-ı kerimde bu husus mealen şöyle beyan buyruldu: “İki arkadaştan (zindandan) kurtulan (şerbetçi) nice zaman sonra (Hazret-i Yusufu) hatırladı ve; Ben size onun (bu rüyanın) tevilini (bilenden öğrenir) haber veririm. Beni, (o bilene veya zindana) gönderiniz dedi.” (Yusuf suresi: 45)

Firavun, sevinç ve memnuniyet göstererek şerbetçisine izin verip, Yusuf ın yanına gönderdi. Yusufun yanına varınca mealen şöyle dedi: “Ey Yusuf! Ey Sıddık (çok doğru sözlü)! Bize yedi zayıf ineğin, yedi semiz ineği yediği, yedi kuru başağın da yedi yeşil başağı yok ettiği (görülen) rüyanın tabirini haber ver. Umulur ki, insanlara (Firavun ve yanındakilere) isabetli tabirinizle dönerim de onlar (bu vesile ile) senin ilimdeki üstün dereceni bilirler dedi.” (Yusuf suresi: 46)

Şerbetçi, ayet-i kerimede bildirildiği gibi Yusuf a; “Ey Sıddık!” diye hitab etti. Çünkü zindanda beraber bulunduğu müddetçe, onun hiç yalan söylediğini görmemişti. Ayrıca şerbetçinin; “Ey Sıddık!” diye hitab etmesi, birinden bir şey öğrenmek isteyen kimsenin, öğreneceği kimseye hürmet etmesi, hürmet ve saygı ifade eden sözlerle hitab etmesi lazım geldiğini göstermektedir.

Şerbetçinin burada “Umulur ki…” gibi, ihtimale yer vermesinin bazı sebepleri vardır: 1- Şerbetçi, o kadar kahinin hakkında söz söylemekten aciz kaldığı bir rüyayı, Yusuf ın da tabir edememesinden çekiniyordu. 2- Firavun ile yakınlarının, Yusufun cevabını anlayabileceklerinden pek ümidli değildi. 3- Anlasalar bile doğruluğuna itimad edeceklerini kati olarak bilmiyordu. Ayrıca, Firavun ve avanesi, Yusuf ın faziletinden habersiz oldukları gibi, diğer insanlar da fazilet ve üstünlük sahibinin kadrini anlayamayacak kadar gaflet içindeydiler. Bu ve benzeri sebeplerden kati bir ifade yerine “Umulur ki” dedi.

Ayrıca Şerbetçi, Firavunın rüyasını hiç değiştirmeden aynı lafızlarla, Yusuf a nakletti. Çünkü, rüya tabir ilminde rüya, anlatılış şekline göre yorulur. Bir rüya, değişik lafızlarla anlatılırsa, değişik tabirler yapılır.

Yusuf rüyanın tabirini Kuran-ı kerimde bildirildiği gibi mealen şöyle yaptı: “(Yedi semiz inek ve yedi yeşil başak bolluk ve genişlik yıllarıdır. Yedi zayıf inek ve yedi kuru başak kıtlık yıllarıdır. Şimdi) yedi yıl ziraatteki adetiniz üzere ekin ekin. Yiyeceğiniz az bir miktarı dışında, buğdayı başaklarında bırakın.” (Yusuf suresi: 47) Buğdayın başakta saklanması, kurt düşmemesi içindir. Böylece buğday uzun müddet kalabilir. Yusuf ın buğdayın ekseriyetini saklamayı emretmesi, ilerde gelecek kıtlık yılları içindi. Yusuf , tabirine devam ederek mealen; “(Bu bolluk yılları geçtikten) sonra bir yedi sene kıtlık olacak. (Bu kıtlık seneleri için) evvelce biriktirdiğiniz (buğdayın tohumluk olarak) saklayacağınız az bir miktarından başkasını (o vakte yetişenler) yiyip bitirecekler. Bundan (kıtlık seneleri geçtikten) sonra bir (bereketli) yıl gelecek. O sene yağmurlar yağıp her çeşit mahsulde feyz ve bereket olacak, insanlar, o zaman sıkacaklar. (yani üzüm, zeytin, susam gibi şeylerin usaresinden, suyundan ve hayvanların sütünden insanlar çok istifade edecekler) dedi.” (Yusuf suresi: 48-49) ayet-i kerimenin sonunda mealen; “(O bereketli yılda) sıkacaklar” buyrulmuş, fakat insanların neyi sıkacakları beyan edilmemiştir. Bu ise, sıkılabilecek olan her türlü meyvenin sıkılabileceğine delalet etmektedir. Bazı alimler, “sıkacaklar” ın “Süt hayvanlarını sağarlar” manasına da geldiğini bildirmişlerdir. Çünkü, hayvanın sütünü almak için memesi sıkılır. Sel ve afete sebep olmayan yağmurların yağdığı yılda haliyle ot fazla olur. Hayvanlar güzel beslenir ve iyi ürün alınır. İşte bu da bolluk yıllarına mahsus bir berekettir. ayet-i kerimedeki “sıkacaklar” lafzı bu manayı da içine almaktadır.

Alimlerimiz, Firavunın rüyasını böyle teferruatlı bir şekilde yorumlayan Yusuf ın, bu bilgileri rüyadan çıkarmış olabileceği gibi, kendisine Allah tarafından vahiy yolu ile haber verilebileceğini de bildirmişlerdir. Çünkü, Yusuf , rüyayı tabir ederken gelecekten haber vermiştir. Yedi yıl bolluğun peşinden gelen yedi kıtlık senesinden sonra, bir bolluk yılı geleceğini müjdelemiş ve bunu teferruatlı bir şekilde bildirmiştir. Bu durum vahiyle bildirilme ihtimalini kuvvetlendirmektedir. Ancak Firavunın rüyasından bu müjdeyi çıkarması da mümkündür. Çünkü Firavunın rüyası, kıtlığın yedi seneden fazla sürmeyeceğini göstermektedir. Bu alemde birbirine zıt olan iki şeyden biri bitince diğeri başlar. Allahın adet-i ilahiyyesi böyledir. Her kıtlık ve darlığın sonunda bir bolluk ve genişlik görülür. Yusuf da bunu bildiği için kıtlıktan sonra bolluk yılının geleceğini haber vermiş olabilir. Ancak bazı alimler; “Yusuf kıtlıktan sonra bereketli bir yılın geleceğini vahiy yoluyla haber vermiştir. Yoksa geleceğini bildirdiği o bolluk yılını tafsilatlı olarak haber veremez, kısa bir cevapla bırakırdı. Tafsilatlı haber verebilmek, vahiyden başka yolla bilinemez” dediler.