"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

İbrahimin hicreti

İbrahim Allahın emri üzerine Babilden Harrana hicret etti. (Harran, Urfanın güneyinde bir yerdir.) Hicret etmeden önce Nemruda ve Keldani kavmine son tebliğini yaptı. Onları son olarak, bir kere daha imana çağırdıysa da kabul etmediler. Daha sonra kendisine iman eden Lut ve zevcesi olan Sare ile birlikte hicret ettiler. Bir rivayete göre iman edenlerden az bir topluluk da onlarla beraberdi. Lut, İbrahim ın kardeşi Haranın oğlu, Sare de amcasının kızı idi.

İbrahim Irak sınırları içinde bulunan Babil şehrinin Kusa köyünden hicret etti. Nemrudun onunla mücadelesi Kusada vuku bulmuştu. Kusadan Harrana gelip, bir müddet kaldıktan sonra Şama, oradan da Filistine geçti. Buradan da Mısıra gitti. Mısırda bir müddet kalıp, tekrar Şama (Filistine) döndü. Lut ise Mütefikeye (Seduma) yani Lut kavminin yaşadığı ve isyanları sebebiyle alt-üst edilip helak edildikleri yere gitti. (Altı üstüne çevrildiği için bu bölgeye Mütefike denilmiştir. Bugün Lut gölünün bulunduğu bölgedir.) Lut a da orada peygamberlik verilmiştir, (Bkz. Lut )

İbrahim ateşten kurtulduktan sonra hicret etmek üzere hazırlanıp, kavmine; “Bu küfür diyarından ayrılıp, Allahın emir buyurduğu bir yere gitmek üzereyim. Rabbim elbette beni doğru bir yola iletir. Orada ibadet ve taatlarımı emniyet içinde yaparım” dedi. Bu husus Kuran-ı kerimde mealen şöyle bildirildi: (Ateşten kurtulduktan sonra) İbrahim şöyle dedi: Ben Rabbimin bana emrettiği yere hicret ediyorum. Rabbim beni doğru yola ulaştırır.” (Saffat suresi: 99)

Hicret ederken de: “Ey Rabbimiz, ancak sana tevekkül ettik ve (taatla) sana yöneldik ve ahirette de dönüşümüz ancak sanadır.” diye dua ettikleri, Mümtehine suresinin 4. ayet-i kerimesinde bildirildi. Yani dualarında şöyle dediler: “Ey Rabbimiz! Her işimizde sana güvenerek bizi muvaffakiyete kavuşturman niyazında bulunduk. Senin razı olduğun şeyleri yapmaya yöneldik. Kabirlerimizden kalkınca da (öldükten sonra dirilince) senin tayin buyuracağın yere gideceğiz. akıbetimizi hayr eyle ya Rabbi!”

İbrahim Harranda, bir müddet de Filistinde kaldı. Daha sonra ise zevcesi Sare ile birlikte Mısıra gitti. Rivayete göre bu zamanda otuzsekiz yaşında idi. O zaman Mısırda Firavun ünvanı verilen hükümdarlar hüküm sürüyordu. İbrahim ın Mısıra gittiği sırada ise, bu Firavunlardan çok zalim ve cebbar, Sinan bin Ulvan adlı, Dahhakın kardeşi olan pek kibirli, büyüklük taslayan bir hükümdar bulunuyordu. Ayrıca isminin Saruk olduğu da söylenmiştir. İbrahim Mısıra girince, hükümdarın adamları, bir kimsenin yanında çok güzel bir kadınla şehre geldiğini haber verdiler. Gerçekten Sare çok güzel olup, bir benzeri ve eşi bulunmaz derecede hüsn-ü cemal sahibi idi. Gelişleri Mısır hükümdarına haber verilince, bu zalim ve zorba melik, Sareyi almak istedi. İbrahim a; “Yanındaki bu kadın kimdir?” deyince, İbrahim onun musallat olmasını engellemek için din bakımından kardeşi olduğuna niyet ederek; “Kız kardeşimdir” dedi. Sonra, Sarenin yanına gelip; “Sakın beni yalanlama! Çünkü ben onlara senin için kız kardeşimdir dedim. Allaha yemin ederim ki, bu yerde benden ve senden başka Allaha inanan, iman etmiş hiç bir mümin yoktur. Yani sen benim din bakımından kardeşimsin” dedi.

Pek zalim olan bu hükümdar, Sareyi almak isteyip sarayına çağırttırdı. Fakat musallat olmak isteyince nefesi kesilip, elleri, ayakları tutmaz oldu. Yere yıkılarak debelenmeye başladı. Allah Sareyi onun şerrinden korudu. Hükümdar bu durum karşısında korkusundan Sareye musallat olmaktan vazgeçip, İbrahimin yanına gönderdi. Bu hadise, Sahih-i Buharide Ebu Hüreyreden rivayet edilen bir hadiste şöyle zikredilmiştir: Resulallah efendimiz buyurdu ki: “İbrahim Sare ile hicret edip, bir şehre gelmişti. Orada meliklerden bir melik veya cebbarlardan bir cebbar hükümdar idi. Bu zalime denildi ki; İbrahim, çok güzel bir kadınla şehre geldi. Melik; “Ya İbrahim! Bu seninle birlikte olan kadın kimdir (neyindir)? diye haber gönderdi. İbrahim (din cihetinden) kız kardeşimdir, diye cevap verdi. Sonra dönüp Sarenin yanına geldi ve; “Sakın sözümü tekzip etme, yalanlama! Ben onlara senin için kız kardeşimdir, dedim. Vallahi yeryüzünde (burada) benden ve senden başka iman eden hiç bir kişi yoktur.” dedi. (Melikin zorbalıkla istemesi üzerine mecburen) Sareyi melike gönderdi. (Hazret-i Sare saraya varınca) melik Sareye kıyam etti (musallat olmak istedi). Sare de hemen abdest alıp namaza durdu. (Namazdan sonra); Ya Rabbi Ben sana iman ettimse (sana iman ettim) ve senin peygamberine iman ettimse, (ettim) ben kadınlığımı zevcimden (kocamdan) başkasına karşı ebedi muhafaza eyledimse, (eyledim) benim üzerime şu kafiri musallat etme! diye dua etti. (Melikin) derhal nefesi kesildi, yere düştü. Horlamaya, hatta ayağıyla yere vurup debelenmeye başladı.” Ebu Hüreyre rivayetine şöyle devam etmiştir;

“Sare; Allahım! Eğer bu (adam) ölürse; bunu, bu kadın öldürdü denilir dedi (endişelendi). Bunun üzerine (melik) kurtarıldı. (Nefesi açılıp rahatladı.) Sonra melik, Sareye (ikinci defa) musallat olmaya kalkıştı. Sare de derhal abdest alıp namaza durdu. Sonra; Allahım! Ben sana ve senin peygamberine iman ettimse; ben kadınlık şerefimi, zevcim müstesna olmak üzere, herkese karşı korudumsa, şu kafiri üzerime musallat etme! diye dua etti. (Melikin) derhal nefesi tıkandı, horlamaya hatta ayağı ile yere vurup debelenmeye başladı. (Ebu Hüreyre rivayetine devam ederek dedi ki;) “Sare; “Ya Rabbi! Bu (adam) ölürse; bunu, bu kadın öldürdü denilir dedi (endişelendi). Bunun üzerine (melik tutulduğu sara gibi halden) ikinci yahut üçüncüde de kurtarıldı. Bundan sonra melik, saraydaki yakınlarına; Siz bana (insan değil) muhakkak bir şeytan göndermişsiniz. Bu kadını, İbrahime geri gönderiniz. Haceri de ona veriniz dedi, Sare İbrahime dönüp geldi. Ve ona (hadiseyi anlatarak); Allah, kafiri zillete düşürdü. Bir cariyeyi de (bize) hizmetçi verdi dedi.” Sahih-i Müslimde, Ebu Hüreyrenin rivayet ettiği bir hadiste de şöyle buyuruldu: “…İbrahim, Sare yanında olduğu halde cebbar (zalim) bir hükümdarın memleketine geldi. Sare, insanların en güzeli idi. İbrahim, Sareye; Şu cebbar hükümdar senin, benim zevcem (hanımım) olduğunu bilirse, senin için bana galebe çalar (seni benden alır!) Eğer sana sorarsa benim kız kardeşim olduğunu söyle. Muhakkak ki, sen benim İslamda kız kardeşimsin (din kardeşimsin). Çünkü ben yeryüzünde (burada, bizim iman ettiğimiz esaslara) benden ve senden başka iman eden hiçbir Müslüman kişi bilmiyorum dedi. O zalim melikin memleketine girdiklerinde, onun adamlarından biri Sareyi gördü. Zalim hükümdara gelip; Senin memleketine öyle bir kadın geldi ki, senden başka hiç bir kimseye layık değildir dedi. Zalim hükümdar hemen Sareyi getirtmek için adam gönderdi. Ve onu getirtti. Bunun üzerine İbrahim kalkıp namaza durdu. Sare, yanına girince, zalim hükümdar kendine hakim olamayıp, ona elini uzattı. Eli şiddetli bir tutuluşla tutuldu. Bunun üzerine Sareye; “Elimin serbest bırakılması için Allaha dua et. Ben de sana hiç bir zarar yapmayacağım” dedi. Sare dua etti, eli salındı (eli açıldı). Tekrar el uzattı ve eli birincisinden daha şiddetli bir şekilde tutuldu. Yine, dua et bir şey yapmayacağım dedi. Sare dua etti. Fakat gene el uzattı. Bu sefer birinci ve ikincisinden daha da şiddetli bir şekilde eli tutuldu. Zalim hükümdar, Sareye; “Elimin salınıvermesi için Allaha dua et. Allah şahid olsun ki sana zarar vermeyeceğim” diye yemin etti. Sare tekrar dua etti, eli salınıverdi. Sareyi getiren adamı çağırıp; “Sen bana insan değil, bir şeytan getirmişsin. Bu kadını benim arazimden dışarı çıkar ve kendisine Haceri ver” dedi. Sare, zalimin şerrinden kurtulunca, yürüyerek, İbrahimin yanına geldi. İbrahim Sareyi görünce; “Halin nicedir?” diye sordu. Sare; “Hayırdır. Allah, facirin (zalim hükümdarın) elini men etti. Bana da bir hizmetçi ihsan etti.” dedi.”

Bu hususta “Sahih-i Buhari”de bildirilen hadis-i şerif, Buhari şerhi “Feth-ul-Bari”de açıklanırken; Müslimdeki hadisten de bahsedilerek şu izahlar yapılmıştır: İbrahim Mısıra girdiğinde, oraya hakim olan zalim hükümdara, zevcesi Sare için kız kardeşim demesinin ve Sareye de bu sözünü yalanlamamasını tenbih etmesinin sebebi şu idi: O zalim hükümdar evli kadınlara musallat oluyor ve sahip olmak istediği kadının kocasını da öldürüyordu. Yine onun inancına göre, kızları almak hakkı, önce kızların oğlan kardeşlerine aitti. İbrahim böyle söylemekle onun zararından kurtulmak istedi. Ayrıca; “Kız kardeşimdir” derken görünüşteki manayı değil, din kardeşliği sebebiyle olan manayı kastetmiştir. İbrahim ın, zevcesi Sareye: “Yeryüzünde senden ve benden başka mümin yoktur” demesinden maksadı da şu anda bulunduğumuz bu yerde, yani Mısırda yoktur, şeklinde idi. Çünkü o sırada onlardan ayrılarak Mütefikeye (Seduma) giden Lutun da iman edenlerden olduğu Kuran-ı kerimde bildirilmiştir.

Zalim hükümdar, Sareye musallat olmak istediğinde; ellerinin tutulup, nefesi kesilerek sara hastalığına tutulmuş bir kimsenin haline benzer bir duruma düştüğü, hatta sarayının sallandığı zaman Sareden, kurtulması için dua etmesini istemişti. O da dua etmişti. Sarenin, onun düştüğü feci halden kurtulması için dua etmesinin sebebi; bu hükümdarı, bu kadın öldürdü diye üzerine suç atılmasından korktuğu içindir. Zalim hükümdarın güç, kuvvetten düşüp aciz kalınca; “Bana insan değil bir şeytan getirmişsiniz” demesi; hazret-i, Sareye ilişmek istediği sırada saralı bir hasta durumuna düşmesi ve onu cin zannetmesi yüzündendir. Çünkü onlar buna benzer fevkalade hadiselerin cin ve şeytandan olduğunu zannederlerdi. Sareye bir cariye, hizmetçi hediye etmesinin yani Haceri vermesinin sebebi; onu cin zannedip, zararından ancak böyle kurtulabileceği düşüncesi iledir. Sarenin; “Ya Rabbi! Sana ve senin peygamberine iman ettimse… Şu kafirin bana musallat olmasına müsade etme” diye dua etmesi; Allahın inayetine tam itimadını ifade içindir. Yani; “Ya Rabbi! Ben sana iman ettim, sana sığındım, beni koru” manasında söylemiştir.

Bu hadiseden sonra İbrahim , Sare ve ona hediye edilen Hacer ile birlikte Mısırdan ayrılıp Filistine gittiler. Hacer asil bir aileden idi. Onlara katılmakla layık olduğu yere kavuşmuştu.

İbrahim Mısırdan Filistine dönüp, Filistin topraklarında o zaman, ıssız, kupkuru bir yer olan Sebu denilen yere yerleşti. Sare ve Hacer ile birlikte bir müddet burada ikamet etti. Sebu denilen bu yerde hiç su yoktu. İbrahim burada bir kuyu kazdı. Buradan gayet hoş ve tatlı bir su çıkıp, çeşme gibi akmaya başladı. Zamanla bu sudan insanlar ve hayvanlar faydalandı. Rivayet edilir ki, buraya yerleştikten bir müddet sonra yiyecekleri kalmamıştı. İbrahim , yiyecek getirmek niyetiyle eline bir çuval alıp, şehre gitmek üzere oradan ayrıldı. Sahraya düşüp bir müddet yol aldı. Şehir uzak olduğu gibi, şehre varsa bile, buğday alacak parası da yoktu. Bu halde iken çaresiz geri dönüp, Sarenin ve Hacerin yanına geldi. Onlara teselli olsunlar diye elindeki boş çuvala da bir miktar kum ve çakıl doldurdu. Yanlarına gelince, çuvalı bir kenara koyup uyudu. İbrahim uykuda iken Sare, Hacere “Çuvalı aç bakalım, içinde ne var?” dedi. Çuvalı açınca buğday olduğunu gördüler. Kum ve çakıl buğday olmuştu. Hemen buğdayın bir kısmını un haline getirip hamur yaptılar ve ekmek pişirdiler. İbrahim ı da uyandırıp; “Sıcak ekmek pişirdik, buyur ye!” dediler. İbrahim sıcak ekmeği görünce; “Unu nereden buldunuz?” dedi. “Senin getirdiğin buğdaydan yaptık!” cevabını verdiler, İbrahim , bunun, Allahın kudreti ve ihsanı ile olduğunu anladı ve Ona şükretti. Sonra İbrahim ın, bu buğdayın bir kısmını ekip biçerek rençberlik yaptığı rivayet edilmiştir. İbrahim, zamanla çok mala kavuştu. Yarım milyonu sığır olmak üzere, davarları; ovaları, vadileri doldurdu. Çok zengin oldu. Bu sebeple dualarda; “Allah Halil İbrahim bereketi versin” denilmektedir.

İbrahim ın yerleştiği Sebu, zamanla meskun bir yer haline geldi. Çevreden insanlar gruplar haline gelerek oraya yerleştiler ve nüfusları çok arttı. İbrahim ın açtığı kuyudan çıkan su, artık sırayla alınıyor ve nöbet çok geç geliyordu. Buraya sonradan gelenler yüzsüzlükte bulunarak İbrahim a, kendi kazdığı kuyunun suyunu vermemeye ve davarlarının içmesine mani olmaya başladılar. İbrahim onlardan çok incindi. Sebudan ayrılıp oraya yakınlığı ile bilinen “Kıst” adlı yere göçtü. Onun Sebudan gitmesi üzerine, suyunun güzelliği ile tanınan kuyunun suyu çekilmeye başladı. İnsanlar suyun azaldığını görünce hep birlikte, İbrahim ın yanına giderek af dilediler. Tekrar Sebuya dönmesi için yalvardılarsa da artık oraya gitmedi. Gelen cemaat, İbrahim ın geri dönmeyeceğini anlayınca; “Madem gelmeye razı değilsiniz, bize dua edin de suyumuz eksilmesin” diye ricada bulundular, İbrahim da onlara nasihat edip, dininden bazı hususlar öğretti ve bu bildirdiği şeylere göre hareket etmelerini sıkı sıkıya tenbih etti. Buna uydular ve su eskisi gibi aktı. Fakat zamanla tenbih ettiği hususlara uymadıkları ve doğru yolu bıraktıkları için su çekilip, kuyu tamamen kurudu… Başka, bir rivayete göre, İbrahim Kıstta da bir kuyu kazdı. Malı ve davarları bütün o bölgeyi kapladı. Bu ülkede onun malından istifade etmeyen ve servetinden yemeyen kimse kalmadı.

Malı, serveti yemekle bitmezdi. Hatta İbrahim dört-beş saatlik mesafedeki uzak yerlere gidip misafir arar ve adamlar gönderip, insanları yemeğe davet ettirirdi. İbrahim a bu vasfından dolayı Ebüd-dayfan (misafirlerin babası) denmiştir. Lut ın bulunduğu ve peygamber olarak gönderildiği yer de oraya yakın idi.

İbrahim , bir defasında, büyük bir ziyafet vermişti. Ziyafette ikiyüz mecusi vardı. Ziyafetten sonra mecusiler, İbrahime teşekkür edip, bir miktar karşılıkta bulunmayı arzu ettiler. İkramlarına karşı onlar da onun bir işini görmek istediler. Bu arzularını söylediklerinde, kendilerine bir iş gösterir, çalıştırır zannettiler. “Bize ne emredersen yapalım” dediler. “Sizden bir dileğim var” buyurdu, “O nedir?” dediklerinde; “Benim Rabbime bir kere secde etmenizi istiyorum” dedi. Onlar böyle şeyi beklemiyorlardı. Çünkü daha evvel kendilerini imana davet etmiş, onlar ise kabul etmemişlerdi. Aralarında konuştular ve; “Bu zatın ihsanları, ziyafetleri meşhurdur. Bunu kırmayıp, bir secde eder, sonra gidip yine kendi ilahlarımıza tapınırız. Bir zararı olmaz. Böylece hem onu kırmamış, hem de ziyafetlerinden mahrum kalmamış oluruz. İtiraz edersek, bundan sonra bize ziyafet vermeyi kesebilir” dediler. Kabul edip secdeye kapandılar. Bunlar secdede iken, İbrahim ; “Ya Rabbi! Bunları hidayete, saadete kavuşturmak, ancak senin kudretindedir. Bunlara müslümanlık nasib eyle!” dedi. Duası kabul olup, hepsi müslüman oldu.