Allah adem dan itibaren insanlara iman etmelerini bildirdi. Saadet yolunu gösterdi. Dünyadaki hayatlarının her safhasında nasıl yaşayacaklarını, nelere uyup nelerden sakınacaklarını ve ebedi saadete nasıl kavuşacaklarını, emin ve sadık resullerle, peygamberleri vasıtası ile bildirdi. Servetine ve saltanatına bakıp, şımarıp kibre ve gurura kapılan ve böylece ilahlık iddia edip, insanları kendine taptıran Nemruda ve yıldızlara, putlara tapan azgın Keldani kavmine de İbrahim ı peygamber olarak gönderdi. Fakat Nemrud ve Keldani kavmi, İbrahim ın bildirdiklerine iman etmediler. Şeytana ve nefislerine uydular. İbrahim a karşı direndiler, saptıkları bozuk yolda sürüklenip gittiler. İbrahim ın kendilerine yaptığı açık uyarmalarla da sapıklıktan vazgeçmediler. Onu öldürmeye kastedip, ateşte yakmaya kalkıştılar. Bir mucize olarak yanmadığını gördükleri halde bile iman etmediler. Nihayet tıpkı iman etmedikleri için helak edilen ad ve Semud kavmi ve Nuh zamanında helak edilen azgın insanlar gibi Nemrud ve Keldani kavmi de, isyanları sebebiyle helak edildi.
Nemrud ve Keldanilerin, İbrahim a yapmak istedikleri zarar ve öldürme teşebbüsleri boşa çıktı, mağlub ve perişan oldular. Bu husus, Kuran-ı kerimde mealen şöyle bildirilmektedir: “İbrahime bir tuzak kurmak istediler. Fakat biz kendilerini daha ziyade hüsrana düşenlerden kıldık.” (Enbiya suresi: 70)
İbrahim Nemrud ve Keldani kavmini son bir defa daha imana davet ettikten sonra Babilden hicret etti. Son davetle de imana gelmeyen Nemrud ve putperest Keldani kavmi, üzerlerine sürüler halinde gökyüzünü tamamen kaplayan sivrisinekler gönderilerek helak edildiler. Sivrisinekler onların kanlarını emip, kupkuru bir halde bıraktılar.
Nemruda sivrisineklerden bir tanesi musallat olup, peşini bırakmadı. Ne tarafa kaçsa ve nereye saklansa sinek hemen karşısına çıkıyor, üzerine, yüzüne ve başına konuyordu. Nemrud bu sineği öldürmek istediği halde aciz kalmıştı. Saltanatına ve servetine bakarak kibirlenen ve ilahlık iddia eden bu azgın hükümdar, küçücük bir sinek karşısında aciz ve çaresiz kalmıştı! Nemrud kendisine musallat olan bu sinekten kurtulmak için çare ararken, sivrisinek, burnuna girip beynine kadar ilerledi. Sinek beynini kurcaladıkça Nemrud deliriyor ve başına bir tokmakla vurdurarak sineğin hareket etmesine mani olmaya çalışıyordu. Bu hal uzun müddet devam etti. Artık Nemrud için en makbul kimse, tokmakla başına vuran idi. Çünkü o, bir an da olsa beynindeki sineğin vereceği acıdan kurtulma yolları arıyordu. Nihayet sivrisinek onun çaresizlik ve ızdıraplar içinde ölmesine sebep oldu. Bir rivayete göre, Nemrudun başına tokmakla yavaş yavaş vuran hizmetçi, artık bu işten usanıp, tepesine şiddetli bir darbe indirerek başını parçalamıştır. Defalarca davet edilmesine rağmen iman etmeyen, başkalarının da iman etmesine mani olan Nemrudun hayatı, saltanatı, serveti, mülkü, hasılı nesi varsa hepsi bu şekilde heba olup gitti. Böylece hem kendisi hem de ona tabi olanlar için dünya hayatı sona ererken, ebedi felakete ve Cehennem azabına düçar oldular.
Allahın, insanları ebedi saadete kavuşturmak için gönderdiği peygamberlere her asırda karşı çıkan ve insanların hidayete kavuşmasını engellemek isteyen zalimler olmuştur! Fakat bu zalimlerden hiç biri imanı yok edememiştir. Kendileri kahrolmuş, çok acı ve perişan halde saltanatlarından ayrılmışlar, zevklerine doyamadan ölümün pençesine düşmüşler, isimleri lanet ile anılmış veya unutulmuştur. Allah, bir peygamber veya bir alim göndererek, iman ışığı ile yeryüzünü yeniden aydınlatmıştır. Beyt:
Ne kendi etti rahat, ne alem etti huzur,
Yıkıldı gitti cihandan, dayansın ehl-i kubur.
Nemrudun azmasına ve ilahlık iddia etmesine, sonunda da helak olmasına sebep cebbarlık yapmasıdır. Allaha asi olan, hakkı kabul etmekte inad eden, haddi aşan, zorba ve isyankar insana cebbar denir.
Şu işleri yapan kişi cebbar kimselere benzemiş olur: Sadece kendisini ve kendi faydasına olan şeyleri düşünmek. Yalnız kendi görüşünü ve hareketlerini beğenmek. Mesela, kendisini beğenerek yürümek, kasılmak; kibrinden, hakir ve aşağı gördüğü için insanlardan tarafa bakmaya tenezzül etmemek. Meclislerde, toplantı yerlerinde herkesin önüne geçmek, kendisini temize çıkarıp, başkasını kötülemek.
İnsanların azalarında ve zahirinde görülen bütün bu tecebbür ve tekebbür hareketleri kalbin inanmaması ve kibirli olmasından doğmaktadır. Böyle hallerin insanda ve azalarında görünmesi tecebbür, böyle kimseye de cebbar denir. Yeryüzünde tecebbür ve tekebbür eden ilk kral Nemruddur.
Ebu Nuaymın, Cabirden rivayet ettiği hadiste Resulallah efendimiz şöyle buyurdu: “Ceberut (kahır), kalbdedir.”
Bir hadiste buyruldu ki: “İnsanın bedeninde bir et parçası vardır. Bu iyi olursa, bütün uzuvlar iyi olur. Bu kötü olursa, bütün organlar bozuk olur. Bu, kalbdir.”
Tirmizinin bildirdiği bir hadis-i şerif de Resulallah efendimiz buyurdu ki: “Kişi kibirlene kibirlene cebbarlardan yazılır. Cebbarların başına gelen azab onların başına da gelir.”
Hakim, Beyheki ve Tirmizi şöyle rivayet ettiler. Resulallah buyurdu ki: “Kibirlenen kul ne kötü kuldur. Cebbar olan Allahı unutup, tecebbür ve zulmeden ne kötü kuldur. Kabri ve orada çürüyeceğini unutup, gaflette bulunan, oyun ve eğlenceye dalan kul ne kötü kuldur. Başlangıcını ve sonunu unutup, haddi aşan kul ne kötüdür. Dünyasını dinine tercih eden kul ne kötüdür. Şüphelileri yapmak suretiyle dinine halel (bozukluk) getiren kul ne kötüdür. Tamaın peşinden giden kul ne kötüdür. Hevası kendini saptıran (doğru yoldan çıkaran) kul ne kötüdür. Vermekten korkan kul ne kötüdür.”
hadiste: “Kalbinde zerre kadar kibir bulunan kimse Cennete girmez.” buyruldu. Kibrin aksine tevadu denir. Tevadu kendini başkaları ile bir görmektir. Başkalarından daha üstün ve daha aşağı görmemektir. Tevadu, iyi huylardandır. hadiste; “Tevadu edene müjdeler olsun” buyruldu. Tevadu sahibi, kendini başkalarından aşağı görmez. Zelil ve miskin olmaz. Malını helalden kazanıp çok hediye verir. alimlerle, fen adamları ile tanışır. Fakirlere merhamet eder. Hadis-i şeriflerde; “Tevadu eden, helal kazanan, huyu güzel olan, herkese karşı yumuşak olan ve kimseye kötülük yapmayan, çok iyi bir insandır” ve “Allah için tevadu edeni, Allah yükseltir” buyruldu.
Nemrud ve Firavun gibi kibir ve tekebbür gösterenlerin tekebbürleri, aciz, zayıf, elinden bir şey gelmeyen, hatta kendinden ve bedeninin yapısından haberi olmayan kulun, kendi malikine, sahibine, kuvveti, gücü sonsuz olan Rabbine karşı bir savaş idi. Vaktiyle iblis de, böyle tekebbür etti. İblise, adem a karşı secde etmeleri emrolununca; “Toprağa karşı niçin secde edeyim? Ben ondan daha üstünüm. Beni ateşten, onu çamurdan yarattın” diyerek, Allahın emrine karşı geldi. Ateşin alevini, latifliğini ve ışık yaydığını görünce, onu sudan ve topraktan üstün sandı. Halbuki üstünlük, kendini üstün görmekte değil, tevadu göstermektedir. Cennette toprak vardır ve misk gibi kokacaktır. Cennette ateş yoktur. Ateş, Cehennemde azab vasıtasıdır. Ateş, harab etmeye, toprak, bina yapmaya yarar. Mahluklar toprak üstünde yaşamaktadır. Hazineler, defineler toprakta bulunur. Kabe topraktan yapılmıştır. Ateşin ışığı gecelere son verir, gündüzü getirir ise de, topraktan çiçekler, meyveler hasıl olmaktadır. Kainatın, varlıkların en üstünü olan Muhammed ın yeri topraktır.
Götürmez aşk işin pak olmayanlar,
Bitirmez şah-ı gül hak olmayanlar.
hadiste buyruldu ki: “Allah buyuruyor ki: Kibriya, (üstünlük) ve azamet bana mahsustur. Bu ikisinde bana ortak olan Cehenneme atarım, hiç acımam.”
Bir hadiste; “Kıyamet günü, dünyadaki kibir sahipleri, küçük karınca gibi zelil ve hakir olarak kabirden çıkarılacaktır. Karınca gibi, fakat insan şeklinde olacaklardır. Herkes bunları hakir göreceklerdir. Cehennemin en derin ve azabı en şiddetli olan bolis çukuruna sokulacaklardır. Buraya girenler kurtulmaktan meyus (ümitsiz) oldukları için, bolis denilmiştir. Ateş içinde gayb olacaklardır. Su istediklerinde kendilerine Cehennemdekilerin irinleri verilecektir” buyruldu.
hadiste; “Önceki ümmetlerde kibir sahibi birisi, eteklerini yerde sürüyerek yürürdü. Gayret-i ilahiyyeye dokunarak, yer bunu yuttu” buyruldu.
Tekebbür etmek, kibirlenmek haramdır. Tekebbür, Allahın bir sıfatıdır. Kibir ve kibriya sıfatı, Ona mahsustur. İnsan, nefsini ne kadar aşağılarsa, Allah indinde kıymeti o kadar yükselir. Kendine kıymet verenin, Allah katında kıymeti olmaz. Kibrin zararını bilmeyen kimse için alim demek, yalan olur. İnsanın ilmi arttıkça, Allahtan korkması artar. Günah işlemeye cesaret edemez. Bunun için, peygamberler , tevadu sahibi idiler. Allahtan çok korkarlardı. Kendilerinde kibir ve ucb gibi kötü huylar hiç olmamıştır. Küçüklere, fasıklara ve facirlere karşı da kibirli olmamalıdır. Yalnız, tekebbür sahibine karşı tekebbür etmek lazımdır. Bir alim, cahili görünce; bu, bilmediği için günah işliyor. Ben ise, bilerek işliyorum, demelidir. Bir alimi görünce, bu benden daha çok biliyor ve ilminin hakkını veriyor. İhlas ile amel yapıyor. Ben böyle değilim, demelidir. Kendinden daha yaşlı bir kimseyi görünce, bu benden daha çok ibadet etti, demelidir. Gençleri görünce, bunların günahı az, benim günahlarım çok demelidir. Kendi yaşındakileri görünce, günahlarımı biliyorum, onun ne yaptığını bilmiyorum. Bilinen kötülükleri tahkir etmek lazımdır, demelidir. Bir bidat sahibini veya kafiri görünce, insanın hali son nefeste belli olur. Acaba benim halim ne olacak demeli, bunlara da tekebbür etmemelidir. Fakat, bunları sevmemelidir.
Nemrudun kibirlenmesi; malı mevkii ve saltanatı sebebi ile idi. Mal, evlad, mevki ve rütbe ile tekebbür etmek, insana hiç yakışmaz. Çünkü bunlar, kendinde bulunan üstünlükler değildir. Gelip geçen, kendinde kalmayan, insandan çabuk ayrılan şeylerdir. Bunlar; ahlaksızlarda, kötü kimselerde de bulunur. Hem de onlarda daha çoktur. Bunlar üstünlük olsalardı, bunlara kavuşmayanların ve kavuşup da ayrılanların, çok aşağı kimseler olmaları lazım gelirdi. Mal, şeref vesilesi olsaydı, hırsızların, az zamanda bile olsa şerefli kimseler olmaları lazım gelirdi.
Kibirden kurtulmak veya kibre düşmeyip, tevadu sahibi olabilmek için, dünyaya nerden geldiğini, nereye gideceğini bilmek lazımdır. Hiç yok idi. Önce bir şey yapamayan, hareket edemeyen bebek oldu. Şimdi de, her an hasta olmak, ölmek korkusundadır. Nihayet ölecek, çürüyecek ve toprak olacaktır. Hayvanlara, böceklere gıda olacaktır. Îdam odasına sokulmuş olup, idam olunacağı zamanı bekleyen kimsenin, ölüm odasında çektiği sıkıntılar gibi, dünya zindanında, her an ne zaman azaba götürüleceğini beklemektedir. Ölecek, leş olacak, böceklere yem olacak, kabir azabı çekecek, sonra diriltilip kıyamet sıkıntılarını çekecektir. Cehennemde sonsuz yanmak korkusu içinde yaşayan kimseye tekebbür yakışır mı? Tevadu sahibi olması, kibirlenmemesi lazımdır. İnsanların yaratıcısı, yetiştiricisi, her an tehlikelerden koruyucusu olan ve kıyamette hesaba çekecek, sonsuz azab yapacak olan, sonsuz kuvvet, kudret sahibi, benzeri, ortağı olmayan tek hakim ve kadir olan Allah; tekebbür edenleri sevmediğini, tevadu edenleri sevdiğini haber vermektedir. aciz, elinden hiçbir şey gelmeyen zavallı insana, bunlardan hangisini yapmak yakışır? Aklı başında olan, kendini ve Rabbini tanıyan kimse, hiç tekebbür edebilir mi? İnsan; aşağılığını, acizliğini, Rabbine karşı her an izhar etmek mecburiyetindedir. Bunun için, her an, her yerde aczini göstermesi, tevadu üzere bulunması lazımdır. Ebu Süleyman Darani ; “Bütün insanlar, beni, olduğumdan daha aşağılamak, hakaret etmek isteseler, bunu yapamazlar. Çünkü, herkesin, hakaret derecelerinin en aşağısı olarak düşünebileceklerinden daha aşağı olduğumu biliyorum” diyerek, üstün bir tevadu göstermiştir. İnsan, kendini herkesten, hatta iblisten, Nemruddan, Firavundan daha aşağı düşünebilir mi? Çünkü bunlar ve bunlara benzeyenler kafirlerin en kötüleridir. Tanrılık davası eden, dilediğini yapmaları için milyonlarca insanı öldüren ve işkence altında inletenlerin, kafirlerin en aşağısı oldukları muhakkaktır. Allah, bunlara gadab etmiş, küfrün en kötüsüne düşürmüştür. Bana ise, merhamet etmiş, iman ve hidayet ihsan etmiştir. Dileseydi, bunun aksini yapardı. Elhamdülillah, yapmadı. Bununla beraber, bu yaşa gelinceye kadar, çok günah işledim. Kimsenin yapmadığı kötülükleri yaptım. Son nefesimin nasıl olacağını da bilmiyorum, diyerek tevadu yapması lazım geldiğini, kendi kendine anlatmalıdır.
hadiste buyruldu ki: “Allah, tevadu üzere olmayı bana emreyledi. Hiçbiriniz, hiçbir kimseye tekebbür etmeyiniz!”