"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Hud

Yemende bulunan ad kavmine gönderilen peygamber. Nuh ın getirdiği dini kuvvetlendirmek, yaymak için gönderilen Nebilerdendir. Hudun ismi, Hud bin Abdullah bin Riyah (veya Ribah) bin el-Halud bin ad bin Avs bin İrem bin Sam olup, Sam da Nuhun oğludur. Kaynaklarda Hudun, Nuha kadar olan nesebi başka isimlerle de rivayet olunmuştur. Hudun diğer ismi abir olup, lakabı Nebiyyullahdır. Hud; yumuşaklık, sakinlik, ruhsat, sulh ve sükuna vesile olması ümid olunan şey manasına gelen hevadet kökündendir.

Hud ad kavminin yaşadıkları yer olan Ahkaf diyarında doğup yetişti. Ahkaf, Yemende Aden ile Umman arasındadır. Bu bölgeye Şihr de denilmektedir. Kaynak eserlerde zikredildiğine göre, Hudun babası olan Abdullah, bir gece rüyasında, sırtından bir nur silsilesinin çıktığını gördü. Hatifden (gizliden) bir ses; “Ey Abdullah, kalk! Amcanın kızı ile evlen. Böyle emrolundun” dedi. O da rüyanın heyecanıyla uyandı. Sabah olduğunda gidip amcasının kızına evlenme teklifinde bulundu ve onunla evlendi. Mübarek bir kimse olan Abdullah ile Mercane ismindeki bu saliha hanımın evliliğinden, Hud dünyaya geldi. Mercanenin ismi başka bir rivayette Mekabe olup, Samın evladından Uveylim isminde bir zatın kızıdır.

Hazret-i Hudun annesi ona hamile olduğu gece, yerler, yırtıcı hayvanlar ve kuşlar dahil olmak üzere her şey onu müjdelediler, tebrik ettiler. Annesinin Hud a hamile kaldığı gecenin sabahında kalkıp baktıklarında, etrafta bulunan ağaçların yeşillendiğini, çiçeklerin açtığını ve hiç mevsimi olmadığı halde çeşit çeşit meyvelerin bulunduğunu gördüler. Aynı zamanda; “Hud ın doğumu (gelmesi) yaklaştı; ona itaat etmezseniz helak olursunuz” diye sesler duydular.

Mekabenin hamilelik müddeti tamamlandıktan sonra, bir Cuma gecesi Hud doğdu. Doğumuyla beraber, o beldede yaşayan bütün insanlarda sebebini ve hikmetini anlayamadıkları korkuyla karışık bir titreme, kalp çarpıntısı meydana geldi. Mekabenin bir çocuğu olduğu öğrenilince, önceden gördükleri halin hikmetini anladılar. ad kavminden olanlar birbirlerine; “Bu çocuk herhalde peygamber olacaktır. Ondan sakınınız. Ona karşı dikkatli davranınız” dediler.

Doğduğu zaman, annesi ona, abir ismini verdi. Bu isim, aber ve Ayber şeklinde de rivayet edilmiştir. Ana rahmine düşmesinden itibaren, her zaman fevkalade halleri görülen Hudun, bebeklik ve çocukluğu da başkalarından çok farklı idi. Soy bakımından baba ve dedeleri de kendi zamanlarının en seçkini idiler.

Büyüyüp yetiştiğinde, çehre itibariyle zamanındaki insanların en güzeli, akıl bakımından da onların en mükemmeli idi. Bir gün namaz kılıyordu. Namazdan sonra annesi merakla; “Yavrucuğum! Bu ibadet kimin içindir? Kime ibadet ediyorsun?” deyince; “Beni ve her mahluku yaratan Allaha ibadet ediyorum” dedi. Annesi; “Yani herkesin ibadet ettiği putlara ibadet etmiyorsun öyle mi?” deyince, Hud şöyle dedi: “Anneciğim! O putlar, hiç kimseye zarar ve faydası dokunmayan taş parçalarından başka bir şey değildir. Şeytan, müşriklere; yaptıkları kötü amellerini iyi; putlara tapmayı da süslü gösterdiği için, onlar putlara tapıyorlar. Halbuki kendisinden başka ibadet olunmaya layık, hiç bir ilah bulunmayan, hak ve yegane mabud, yalnız Allahdır.”

Oğlunun bu sözlerini dikkatle ve heyecanla dinleyen annesi, Huda sarılarak; “Yavrucuğum! Sen bildiğin, bildirdiğin şekilde ibadetine devam et. Muhakkak ki, ben sana hamile iken, doğumun esnasında ve hala şu anda bile çok acaib haller gördüm ve görüyorum” dedi ve gördüğü garib hallerden bazılarını şöyle anlattı:

“Doğumun yaklaştığında, pek çok vadiyi dolaştım. Bu esnada, sana bir zarar gelmesinden ziyadesiyle endişe ediyordum. Bir Cuma gecesi, sen doğunca, endişelerimin yersiz ve lüzumsuzluğunu, senin hususi olarak muhafaza edildiğini anladım. Çünkü doğduğun gecenin sabahında, o siyah vadinin beyazlaşıp kardan ak olduğunu gördüm. Kupkuru ağaçlar bir gecede yeşerip, taptaze olmuşlar ve meyve vermişlerdi.

Evladım! Seninle beraber giderken, yoluma çok heybetli birisi çıktı. Seni benden alıp, daha önce kendilerini hiç görmediğim, beyaz yüzlü nurani kimselere teslim etti. Bir müddet sonra bana geri verdiler ve seni getirdiklerinde; başının üzerinde bir nur halesi, pazularında ise yeşil renkli yakutlar vardı. O topluluktan birinin, sana hitaben; “Allah seni peygamber kıldı. Müjdeler olsun” dediğini işittim. Bu gördüğüm hallerin şeytani olması mümkün değildir, mutlaka rahmanidir; onlar da meleklerdir. Sen yanlış bir hal üzere olamazsın. Onun için, Rabbine bildiğin şekilde ibadet et!”

Pek tatlı ve sevimli olan Hud, sima olarak, ademe çok benzerdi. Dünya ve dünyalık ile alakası yoktu ve çok ibadet ederdi. Kendini; Allaha ibadet ve taata vermiş idi. Gayet şefkatli, çok cömert bir zat olan Hud ara sıra ticaretle meşgul olurdu.