Cinler çeşitli zamanlarda sevgili Peygamberimiz Muhammed a gelip Kuran-ı kerim dinlemiş, çeşitli konularda sualler sormuş ve nasihat dinlemişlerdir ve yine aynı şekilde Peygamber efendimizin dünyayı teşriflerini haber vermişlerdir.
Ebu Bekir el-Kureşi anlatıyor: Bazı hadis alimleri, Ömer bin Abdurrahman bin Avfdan naklen rivayet ettiler: Resulallah doğduğu zaman, Ebu Kubeys ile el-Hacun dağında bulunan cinler şöyle dediler: “Yemin ederim ki, insanlardan hiçbir anne Onun gibisini doğurmamıştır. İnsanların en hayırlısı Ahmed doğmuştur. Onun babası çok şerefli bir babadır.”
İslam alimleri söz birliği ile bildirdiler ki: Muhammed hem insanların hem cinlerin peygamberidir. Allah Kuran-ı kerimin Cin suresinde, cinlerin Peygamber efendimizden Kuran-ı kerim dinlediklerini ve Ona iman ettiklerini haber vermiştir.
İbn-i İshak rivayet eder: Peygamber efendimiz İslamiyete davet için Taife gitmişti. Sakif kabilesinden ümidini kesince, Taifden döndü. Mekke yolundaki bir hurmalıkta gecenin karanlığında kalkıp namaz kılmaya başladı. O anda cinlerden bir topluluk gelip okuduğu Kuran-ı kerimi dinlediler. Onlar Yemende bulunan Nusaybin cinlerinden yedi kimse idi. Peygamber namazı bitirince iman ettiler. Kavimlerine anlatmak ve onları doğru yola çağırmak için ayrıldılar. Kavimlerine duyduklarını tebliğ ettiler.
Bu hususu Allah Kuran-ı kerimin Ahkaf suresi 29. ayetinde mealen şöyle haber veriyor ve; “Hatırla o zamanı ki, cinlerden bir taifeyi Kuran dinlemeleri için sana doğru çevirmiştik.” buyuruyor.
Sahih-i Müslim ve Buharide Abdullah bin Abbasdan rivayet edilir: “Peygamber efendimiz Eshabından bir topluluk ile Ukaz panayırına gidiyordu. O tarihte cinler semadan haber almaktan men edilmiş, (haber almağa çıktıkça) üzerlerine şühüb (ateş parçaları) atılmağa başlanmış bulunuyordu. (Semaya doğru çıkıp koğulan) cinler, kavimlerine döndüklerinde, kendilerine; “Ne oluyorsunuz, neden hiçbir haber getirmiyorsunuz” dediler. Onlar da. “Ne yapalım. Semadan haber almaktan men edildik. Üzerimize şühüb (ateş parçaları) atıldı” dediler. Bunun üzerine onlara: “Sizin haber almanıza mani olan yeni bir hadise vardır. Haydi doğuya ve batıya yayılın. Sizin haber almanıza mani olan bu yeni şey ne imiş öğreniniz” denildi. Bunun üzerine Tihameye doğru gitmekte olan cinlerden bir topluluk Ukaz yolunda Nahle denilen vadide Eshabına sabah namazı kıldıran Peygamber efendimizin yanından geçtiler. Kuran okunduğunu duyunca dönüp dinlemeye başladılar. “Demek ki gökten haber sızdırmamıza engel olan buymuş” dediler; kavimlerine gidip durumu bildirdiler ve Cin suresi 1. ve 2. ayetinde mealen buyurulan; “Ey kavmimiz! Biz çok hoş Kuran-ı kerim dinledik. Hidayete erdiriyor. Biz de ona iman ettik. Bundan böyle Rabbimize asla şirk koşmıyacagız.” dediler. Allah Peygamber efendimize “Kul uhiye” diye başlayan Cin suresini inzal buyurup, güzel ve mufassal bilgi verdi.”
İbn-i Ebid-Dünya naklediyor: “Ebu İshakın anlattığına göre Peygamber, Eshabından bir kısım insanlarla yolculuğa çıkmışlardı. Yolda giderlerken iki yılan çarpıştılar. Biri diğerini öldürdü. Ölen yılanın kokusu ve güzelliği dikkatleri çekti. Eshab-ı kiramdan birisi kalkıp onu bir hırkaya sararak defnetti. Bir de ne görsünler. Bir topluluk kendilerine; “Esselamü aleyküm. Siz şu anda Ömer isminde birini defnettiniz. Müslüman cinlerle kafir cinler arasında savaş çıktı. Şu anda defnettiğiniz müslüman öldürüldü. O. Peygamberin huzurunda müslüman olan cinlerdendir” diye seslendi.
Cin heyeti, Peygamber efendimize bir kere de Medine-i münevverede iken gelmiştir. O toplantıda Zübeyr bin Avvam da bulunmuş idi. Zübeyr bin Avvam şöyle naklediyor: “Resulallah kendi mescidinde sabah namazını kıldırdı. Namazdan sonra; “Bu gece hanginiz benimle cin heyetinin yanına gidecek?” diye sordu. Hiç kimse bir şey söylemedi. Peygamber efendimiz bu sözünü üç defa tekrarladı. Sonra yanıma yaklaşıp elimden tuttu. Beraber yürümeye başladık. O kadar yürüdük ki Medine-i münevverenin dağları, tepeleri arkamızda kaldı. Nihayet açık bir yere indik. Gayet uzun boylu beyaz elbiseler giyinmiş kimseleri gördüm. Onları görünce korkudan titremeye başladım. Onlara yaklaşınca Resulallah ayağının baş parmağıyla bir daire çizip; “Bunun ortasında otur” buyurdu. Oturunca içimde hiçbir korku ve şüphe kalmadı. Resulallah onların arasına girip Kuran-ı kerim okudu. Cinler sabah oluncaya kadar orada kaldılar. Peygamber efendimiz yanıma gelip; “Haydi bana yetiş” buyurdu. Beraberce biraz yürüdükten sonra bana; “Nasıl, onların bulunduğu yerde birşey görebiliyor musun?” buyurdu.
“Evet gayet kalabalık bir topluluk görüyorum” dedim. Bunun üzerine mübarek başını yere eğip biraz kemik ve tezek toplayıp onlara attı ve buyurdu ki: “İşte bunlar Nusaybin cinlerinden bir heyet idi. Bana gelip Kuran-ı kerim dinlediler ve benden azık istediler. Ben de onlara azık olarak bütün kemikleri ve tezekleri tahsis ettim.”
Ebu Hüreyreden nakledilen bir hadis-i şerifde Resulallah efendimiz; “Cinlerden bir ifrit (imansız olan cin) dün gece benim namazıma mani olmak için geldi. Allahın verdiği güçle onu kendimden uzaktaştırdım. Sabahleyin hepiniz göresiniz diye mescidin direklerinden birisine bağlamak istedim. Fakat kardeşim Süleymanın; “Rabbim beni bağışla, bana öyle bir hakimiyet ver ki, benden sonra hiç kimse ona layık olmasın” duasını hatırladım da onu perişan bir halde salıverdim.” buyurdu.
Yukarıdaki rivayetlerden anlaşıldığı üzere Peygamber efendimiz Resul-üs-sekaleyndir. Yani insanlara ve cinlere peygamber olarak gönderilmiştir. Gerek Mekke-i mükerremede ve Medine-i münevverede gerekse bu ikisi haricindeki yerlerde cinlerle görüşüp konuşmuş, cinler Ondan Kuran-ı kerim dinlemiş ve Ona iman etmişlerdir. Cinlerin aralarındaki ihtilaflarını çözmüştür.