"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Ademin cennetten yeryüzüne indirilmesi ve tevbesi

adem ile Havva, Cennette iken kendilerine yasak edilen ağacın meyvesinden unutarak yemelerinden dolayı yeryüzüne indirildiler.

adem Cennetten Cuma günü ikindi ile akşam arasında çıkarılarak Hindistanda Seylan (Serendib) adasına, Havva da Ciddeye indirildi. Şeytan ise çok hakir ve perişan bir halde Cennetin civarından taşlık bir yere indirildi. Bu hususta Kuran-ı kerimde mealen şöyle buyruldu:

“Nihayet onları (adem ile Havvayı) şeytan Cennetten çıkarılmalarına ve içinde bulundukları nimetten uzaklaştırılmalarına sebep oldu. Biz de, “Birbirinize düşman olarak buradan (yere) inin, yeryüzünde sizin bir vakte (ömrünüzün sonuna) kadar yerleşmek ve menfaatlenmek vardır” demiştik.” (Bakara suresi: 36)

“Biz onlara; “Hepiniz Cennetten inin. Benden size bir hidayet (peygamber ve kitap) gelince biliniz ki, benim bu hidayetime tabi ve bağlı olanlar için asla korku yoktur ve onlar mahzun da olmazlar” dedik.” (Bakara suresi: 38)

“Allah onlara buyurdu; Bir kısmınız bir kısmınıza düşman olarak ininiz. Yerde sizin için bir zamana (ecelinizin sonuna) kadar yerleşip kalmak ve geçinmek var.” (Araf suresi: 24)

“Allah buyurdu ki, orada yaşayacaksınız, orada öleceksiniz ve oradan dirilip çıkarılacaksınız.” (Araf suresi: 25)

“Allah şöyle buyurdu: Birbirinize (size ve sizden sonra zürriyetiniz) düşman olmak üzere hepiniz oradan, (Cennetten) ininiz. Artık benden size bir hidayet (kitap) geldiği zaman, kim benim hidayetime uyarsa işte o, (dünyada) sapıklığa düşmez ve ahirette ceza görmez.” (Taha suresi: 123)

Vehb bin Münebbihten şöyle nakledilmiştir: “adem Cennetten yeryüzüne indirilince bir hafta gözünün yaşı dinmedi. Yedinci gün mahzun, kederli ve başı eğik bir halde iken Allah ona; “Sendeki bu çırpınma hali nedir?” diye hitap etti. Bunun üzerine adem ; “Ey Rabbim! Düştüğüm felaketin büyüklüğünü biliyorsun. Günahım beni kuşattı da Cennetten, sıkıntı diyarı olan dünyaya indirildim. Bu durumda günahıma nasıl ağlamayayım?” dedi. Allah buyurdu ki: “Ey adem! Ben seni kendim için seçmedim mi ve seni Cennette yerleştirmedim mi? Seni ihsanlarıma gark edip, kendi kudretimle yaratmadım mı? Sana ruh verip melekleri sana doğru secde ettirmedim mi? Bütün bunların karşısında sana yasak edilen ağaçtan unutarak tattın. Böylece yeryüzüne indirildin.

İzzet ve celalim hakkı için yeryüzü insanla dolu olsa, bana devamlı ibadet ettikleri halde sonunda isyan etseler hepsini Cehennemin derekesine indiririm.” Bunun üzerine adem üçyüz yıl ağladı.” Taberaninin bildirdiği hadiste şöyle buyruldu: “adem ın gözünün yaşları zürriyetinin göz yaşlarıyla tartılsa, ademin gözyaşları bütün evladının gözyaşlarından ağır gelirdi.”

Ahmed bin Hanbelin bildirdiği hadiste de buyruldu ki: “Davudun ve bütün yeryüzü halkının ağlaması, ademin ağlamasına denk değildir.”

Yunus bin Habbab ve Alkame hazretlerinden şöyle rivayet edilmiştir: “Davud ın gözyaşı bütün yeryüzü ahalisinin gözyaşından fazladır. adem ın gözyaşı da Davud ın gözyaşından fazladır. adem üçyüz sene ağlayıp gözyaşı döktü ve Allahtan utandığı için başını yerden kaldırmazdı.”

adem ve Havva Cennetten çıkarılıp yeryüzüne ayrı yerlere indirildikten sonra senelerce ayrı kaldılar. adem Hindistanda, Havva validemiz de Arabistanda kaldı. Dünyanın dert ve sıkıntılarına katlandılar. Mihnet içinde uzun yıllar ağlayıp gözyaşı dökerek tevbe ettiler.

Cabir bin Abdullahtan şöyle rivayet edilmiştir: “adem yeryüzüne indiği zaman şöyle dedi: “Ey Rabbim! Aramıza düşmanlık koyduğun şu düşmanın şeytana karşı bana yardımcı olmazsan ben bunu yenemem.” Allah; “Ey adem! Her doğan çocuğuna, onu koruması için bir melek müvekkel kıldım.” buyurdu.

Hakim, “Müstedrek”inde Ömerden şöyle rivayet etmiştir. Resulallah efendimizbuyurdu ki: “adem zellesi sebebiyle Cennetten çıkarılınca; “Ya Rabbi, Beni Muhammedin hürmetine affet” dedi. Allah; “Ya adem! Sen Muhammedi nasıl bildin. Daha ben Onu yaratmadım?” buyurdu. adem dedi ki: “Ya Rabbi Beni yaratıp, bana ruh verdiğin zaman gözümü açıp baktığımda arşın kenarında (La ilahe illallah Muhammedün Resulallah) yazılı gördüm. İsmini isminle yazdığından yarattıklarından en çok sevdiğin Odur.” Allah; “Doğru söyledin ey adem. Mahlukatımdan en çok sevdiğim Odur. Onun hürmetine af dilediğin için seni affettim” buyurdu.” Bir rivayete göre de; “O senin zürriyetinden gelecek olan bir peygamberdir. Onu yaratmasaydım seni, evladını yaratmazdım. Onu şefaatçi gösterdiğin için seni affettim, bağışladım” buyurdu ve tevbesini aşure günü kabul etti.

Ramuz-ül-ehadisteki bir hadiste bildirildiğine göre; “adem Cennetten Hind diyarına indirilince, yalnızlık duyduğundan, Cebrail ona ezan okuyup iki kere; “Allahü ekber” “Eşhedü enla ilahe illallah” ve iki kere de; “Eşhedü enne Muhammeden Resulallah” demiştir” buyruldu.

adem ın tevbesinin kabul edilmesi hususunda Kuran-ı kerimde mealen şöyle buyruldu:

“Derken adem, Rabbinden bir takım kelimeler aldı. Ona yalvarıp tevbe etti. O da tevbesini kabul buyurdu. Çünkü, Allah (kullarının) tevbelerini kabul ve (onlara) merhamet edendir.” (Bakara suresi: 37)

Bu ayet-i kerimenin tefsirinde Said bin Cübeyr, Mücahid bin Cebr ve Hasen-i Basri şöyle buyurdular: “adem a, “Ey Rabbimiz! Biz nefsimize zulmettik” kelimeleri vahyolundu demişlerdir. Bazı müfessirler de adem ın Rabbinden aldığı kelimeler, dua, istiğfar ve tazarru, yalvarmadır demişlerdir. İbn-i Abbas ise şöyle buyurdu: “adem ve Havva ikiyüz sene ağladılar. Yeryüzüne indirilince kırk gün hiç bir şey yiyip içmediler.”

İbn-i Ebi Hatemin, Übey bin Kabden rivayet ettiği bir hadiste buyruldu ki: “adem ; “Ey Rabbim! Tevbe edip, sana rücu etsem, beni tekrar Cennetine kor musun?” dedi. Allah; “Evet” buyurdu.” adem ın Rabbinden aldığı kelimeler, ilham edilen tevbesi bu şekilde oldu diye de rivayet edilmiştir.

İbn-i Ebi Nüceyh, Mücahid bin Cebrden naklen şöyle demiştir: adem ın Rabbinden aldığı, yani tevbe ederken söylemesi ilham edilen kelimeler (sözler) şöyle idi: “Allahümme la ilahe illa ente sübhaneke ve bi hamdike Rabbi inni zalemtü nefsi, fagfirli inneke hayrurrahimin. Allahümme la ilahe illa ente sübhaneke ve bi hamdike, Rabbi inni zalemtü nefsi, fetüb aleyye inneke entet-tevvabür-rahim.”

Hazret-i Hasen şöyle buyurdu: “Tevbeleri ziyadesiyle kabul eden Allah, adem ın tevbesini kabul ettiğinde, melekler adem ı müjdelediler. O anda Cebrail, Mikail ve İsrafil aleyhimüsselam yer yüzüne inip; “Allah tevbeni kabul etti. Gözün aydın olsun” dediklerinde, adem ; “Bu tevbeden sonra, bir şey istersem hangi makamı isteyeyim?” diye sorunca, Allah; “Ya adem, sen dünyada meşakkat ve tevbeye zürriyetini varis kıldın. Onlardan biri bana dua edip, tazarruda bulunduğu zaman senin tevbeni ve duanı kabul ettiğim gibi, onun da tevbesini ve duasını kabul ederim. Onlardan biri, benden af ve mağfiret dileyip, bana sığınırsa tevbesini kabul ederim. Çünkü ben tevbeleri kabul ediciyim. Ey adem, ben günahtan tevbe edenleri, Cennette haşrederim. Onları mezarlarından neşeli ve güler yüzlü oldukları halde duaları kabul edilmiş olarak kaldırırız.” buyurdu.

adem tevbe ederken, yanılmasını ve böylece Cennette kendisine yasak edilen ağaçtan yemesini kendi nefsine yükledi, yani kendi iradesi ile yanıldığını kabul edip; “Ey Rabbimiz! Biz nefsimize zulmettik” dedi. Böylece af ve mağfiret diledi ve Allah da tevbesini kabul buyurup onu affetti. Şeytan ise kibir ve hasedinden dolayı kendi iradesi ile isyan etti ve; “Rabbimin emri gereğince fıska, isyana düştüm” dedi. Bu sebeple tevbesi kabul olunmadı.

adem bir defasında şeytan ile karşılaşıp; “Ey şeytan! Bana ve benim oğullarıma (zürriyetime) bir düşmanlığın var mı?” dedi. Şeytan; “Senin ve oğullarınla düşmanlığım ebedi olarak vardır?” dedi. Niçin deyince; “Sen bir hata işledin, bir günah da ben işledim. Sen de tevbe ettin, ben de. Senin tevben kabul olundu, benimki kabul olunmadı” dedi. adem şeytana şöyle cevap verdi: “Ey melun! Sen bir günah işledin ve onu kendinden bilmedin, ebedi olarak tard edildin. Ben ise hatamdan dolayı, tevbe edip, onu nefsime yükledim. Böylece tevbem kabul olundu.”

adem Hindistanda uzun yıllar kalıp mağfiret olunması, bağışlanması için tevbe edince, Allah ona; “Benim için yeryüzünde, arşın altındaki Beyt-i Mamurun hizasında bir beyt (Kabeyi) yap” diye emretti. Yapacağı yeri de göstermesi için bir melek vazifelendirdi. Bunun üzerine adem Hindistandan Arabistana gitti. Arabistana varınca, Arafatta Havva validemiz ile buluştu. Bu sırada Havva da adem ı aramak için Ciddeden Arafata gelmişti. Arafat ovasında Müzdelifede buluştular. Uzun seneler ayrı kalıp, ayrılık ateşiyle yanmışlardı. Havva onu tanıyamadı. Cebrail tanıştırdı. Nice seneler ayrı kalmanın üzüntüsü gidip, sevinç ve ferahlığa kavuştular. Beraberce Minaya gittiler. Melekler, “Ya adem! Allahtan dileğin nedir?” dediler. “Mağfiret ve rahmet isterim” dedi.

Sonra meleklerin yardımı ile yeryüzünde ilk yapılan bina olan Kabeyi inşa ettiler. Allahın izniyle Havva ile birlikte Hindistana gittiler. Bundan sonra adem yaya olarak Hindistandan Arabistana gidip kırk defa hac yaptı. Hindistanda refah içinde yaşayıp, Allahın emrine uyarak ömür sürdüler. Daha sonra da Şama yerleştiler.

adem ın kıyamete kadar gelecek olan çocukları, Arafat meydanında veya başka bir meydanda belinden zerreler halinde çıktı. Allah; “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” buyurdu. Hepsi, “Evet” dedi. Sonra hepsi zerreler halinde adem ın beline girdi. Buna ahd-ü misak denir.

Hazret-i Havva validemiz adem ile buluştuktan sonra biri kız biri erkek olmak üzere yirmi defa ikiz, tek olarak da Şit ı dünyaya getirdi. Cebrail , adem a rençberlik işlerini, ekip biçmeyi öğretti. Rençberlik yaptı ve pek çok işle meşgul oldu.

Taberaninin rivayet ettiği hadiste buyruldu ki: “Allah ademi Cennetten indirdiğinde ona her şeyin sanatını öğretti ve Cennet meyvelerinden rızık verdi. İşte bu meyveleriniz Cennet meyvelerindendir. Fakat sizin meyveleriniz bozulur. Cennet meyveleri bozulmaz.” Ramuz-ül-ehadiste bildirilen hadiste de şöyle buyruldu: “Allah ademe bin çeşit sanat öğretti ve ona şöyle buyurdu: “Evlatların, zürriyetin, eğer rızık hususunda sabredemezlerse onlara bu sanatlardan biriyle rızık talep etmelerini (kazanmalarını), din ile (dini vasıta ederek) geçim talebine (sağlamaya) kalkışmamalarını söyle. Zira din, sırf benim içindir. Din ile dünya talep edenlere (dini dünyaya alet edenlere) yazıklar olsun.”