"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

36. İmam Mehdi – Bilgenin Gayesi

“Eğer mümin iseniz Bakiyetullah (Allahın bıraktığı) sizin için daha hayırlıdır”

Onikinci İmam, Gizli İmam, Allahın Bıraktığı, Zamanın ve Çağın Sahibi, büyükbabam Muhammed bin Hasan Askerinin (Ona ve Ailesine Selam olsun) unvanlarından sadece birkaçıdır. İmam Mehdi (Ona ve Ailesine Selam olsun) 869 yılında Şaban ayının 15inde doğdu ve o zamandan beri yaşıyor. İblisin oğulları tarafından onu öldürmek için yapılan tuzaklar nedeniyle gaybete çekildi. Kuran-ı Kerimde O, Bakiyetullah tarif edilir: “Eğer mümin iseniz Bakiyetullah sizin için daha hayırlıdır.” İmam Mehdi (Ona ve Ailesine Selam olsun), Muhammed Peygamberin (Ona ve Ailesine Selam olsun) reenkarnasyonudur ve kitapta daha önce belirtildiği gibi, Peygamber iki yay mesafesi kadar veya daha yakın makamına ulaştıktan sonra, mahlukattaki Allah oldu. Bugün otuzlu yaşlarının ortalarında, kahverengi saçlı, yeşil gözlü, gür sakalı ve bıyığı olan bir adamın görüntüsünde görünüyor. Elleri ve kolları çok tüylüdür. İmam Ahmed El-Hasandan  çok daha genç görünüyor.

İmam Mehdi Neden Bugün Zuhur Etti?

Bir gün İmam Ahmed El-Hasan bana şöyle dedi: “Bir gün kim olduğumu bilmeden biri bana dedi ki: Eğer biri bana 10 veya 15 yıl önce İmam Mehdinin zuhur ettiğini söyleseydi, buna asla inanmazdım, ama şimdi sadece inanmakla kalmıyorum, onun zuhur ettiğine de eminim.”

“Sübhanallah” dedim. İmam buyurdu ki: “Ona sordum: Neden öyle diyorsun ey Hacı? O da şöyle cevap verdi: Gerçek mümin olan ve teslimiyet gösteren bir topluluktan gördüğüm şeyden dolayı. Dedim ki: Kimlerden gördün? Adam cevap verdi: Doğu Siyah Bayraklarının ashabı adında bir grup, Paltalkta bir odaları var, İmam Mehdiyi desteklemek için her şeyi yapmaya hazırlar. Kendi kendime dedim ki, eğer İmam Mehdi zuhur etmeseydi, o zaman Allaha andolsun, bu, onun kendi kusuru olurdu. Onunla, Efendimizi, Babamızı kastediyordu.”

Dedim ki: “Vay canına, sübhanallah!” İmam buyurdu: “Ona dedim ki: Doğru söyledin ey Hacı. Olanlar bundan ibarettir.” Dedim ki: “Allahu Ekber! Allahu Ekber! Allahu Ekber!” İmam buyurdu: “Ve sana diyorum oğlum, vallahi, vallahi, vallahi! – bu, büyük ve ağır bir yemindir. Yeryüzünde sizin gibi sadece yüz kişi olsaydı, 10.000 yıl önce ademe Allah tarafından iktidar verilmiş olurdu. O, yeryüzünü adalet ve eşitlikle doldururdu. İblisin orada hiçbir kudreti olmazdı.”

Dedim ki: “Allah Muhammed ve Al-i Muhammede, İmamlara ve Mehdilere salat ve selam etsin! Allahu Ekber!”

İmam buyurdu ki: “Bugün buradasınız, Allaha ve azametine yemin ederim ki Devletimiz, sizin ellerinizle ve sınır tanımayan saf, mümin, samimi kalplerinizle kurulacaktır.”

İmam Mehdi (Ona ve Ailesine Selam olsun) müminlerin eksikliğinden dolayı gaybetteydi ama şimdi gerçek müminlerin varlığı nedeniyle zuhur etmesi İmam Mehdinin (Ona ve Ailesine Selam olsun) üzerinde bir icabetti. Müslümanlar daha önceleri İmam Mehdiyi (Ona ve Ailesine Selam olsun) bekleyenlerin kendileri olduğunu düşünürlerdi, ama aslında bizi bekleyen İmam Mehdi (Ona ve Ailesine Selam olsun) idi. Hadis ve rivayetlerde buyuruldu ki, İmamın sadece 313 gerçek inananı olsaydı zuhur ederdi. Bu, onun zuhurundan önce ve hatta esasen zuhurundan sonra, gezegendeki 1.9 milyar Müslümanın (liyakat açısından) yeterli müminler olmadığı veya dinlerinde ve inançlarında bir yanlışlık olduğu anlamına gelir.

İmam Mehdinin Benimle İlk Haberleşmeleri

Bir gün İmam Ahmed El-Hasan bana, büyükbabam İmam Mehdi Muhammed bin Hasanın (Ona ve Ailesine Selam olsun) aşağıdaki mektubunu iletti:

Allahın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun. Oğlum Ahmedi beklediğim gibi, sabrım benden bıkana kadar bunca yıl seni de bekledim. İşte şimdi buradasın, Allaha şükürler olsun. Sen, Allaha yemin olsun ki insanların en hayırlılarına önderlik eden Allahın diniyle kutsanmış kişilerdensin. Allah yolunda çok çalış ve yorulma, çünkü Allah işitir ve görür. Allahın selamı, rahmeti ve bereketi üzerine olsun. – İmam Mehdi Muhammed bin Hasan Askeri ”

Ashabım ve ben, davayı ilerletmek için evlerimizi, mallarımızı sattık ve sahip olduğumuz tüm dünyevi şeylerimizi İmam Ahmed El-Hasana ve İmam Mehdiye (Ona ve Ailesine Selam olsun) verdik. O zamanlar kendi durumumuzu ya da başımıza ne geleceğini umursamadık. Biz sadece İlahi Adalet Devletinin kurulmasına herhangi bir şekilde katkıda bulunmak ve insanları hakka yönlendirmeye yardımcı olmak istedik.

İmam önce kabul etmeyi reddetti ve: “Evini satmana kalbim izin vermiyor oğlum, nereye gideceksin?” dedi. Onun olumsuz cevabını kabul etmedim. Evimi satmakta ısrar ettim ve sonunda kabul edene kadar onu kabul etmeye zorlamaya devam ettim. Ondan sonra, birçok erkek ve kız kardeşim de aynı şeyi yapmak ve İlahi Adalet Devletine giden yolumda bana katılmak istedi. İsteklerini İmama ilettim ve bana dedi ki: “Bu iş, Efendimizin, Babanın iznini gerektirir.”

Birkaç gün sonra İmama dedim: “Sorduğum şey hakkında İmam Mehdiden (Ona ve Ailesine Selam olsun) haber aldın mı?”

İmam buyurdu ki: “Evet oğlum.” Dedim ki: “Ne haber aldın Babacığım?” İmam (Ona ve Ailesine Selam olsun) buyurdu: “Mevlamız ve Babamız şöyle buyurdular: Herkim bunu yapmak ve oğlumuz Abdullaha katılmak isterse, onları memnuniyetle karşılarız.”

Birçok kişi davaya katkıda bulunmaya başladı. Birleşik Krallıktan Javed Al-Ghaniubillah, Waqar Shah, Qadeer Shah ve diğerleri ilk destek verenler arasındaydı. Nur Fatmah, sahip olduğu her şeyi ile destek veren İrlandadan olan ilk kişiydi. Ali Ğureyfi ve İsveçli eşi Alia arabalarını ve evlerini sattılar ve hepsini davaya verdiler. Remi Huillet sahip olduğu her şeyi verdi. Muhammed Hossam da sahip olduğu her şeyi verdi ve arabasını da satacağına söz verdi. Bütün bu haberleri İmama ilettim ve çok duygulandı.

Dedim ki: “Nur da senden onun için dua etmeni ve senin hakkına karşı kusurlarını bağışlamanı istiyor.”

İmam buyurdu: “Allah bu kadına çocuklarında hayır ihsan eylesin ve her günahını 10 sevapla takas etsin. Allahtan, onu cennete girmekten men etmemesini ve onun, salihlerle birlikte olmasını dilerim.”

Ben dedim: “Allaha şükürler olsun.”

İmam buyurdu: “Bütün bunlar Allahın fazlı, ondan sonra da senin fazlın iledir, oğlum.”

Dedim ki: “Sen olmasaydın, kaybolurdum.” İmam buyurdu ki: “Allah seni hayırla mükafatlandırsın oğlum, Allah korusun, sen Ahmed ve Muhammedin oğlu olduğun müddetçe kaybolmayasın.”

Dedim ki: “Lübnandaki malını bağışlamak isteyen, dairesini ve mobilyasını satan Manal Hallal ve kardeşleri de var!”

İmam buyurdu: “Eğer bu müminler 1999da olsaydı, on yıldan fazla bir süredir İlahi Adalet Devletinde yaşıyor olurduk.”

Dedim ki: “Babacığım, Mısırlıların ve Arap olmayanların imanları ve sana olan sevgileri büyüktür!”

İmam ağlamaya başladı ve şöyle dedi: “Mutluluktan yanaklarımdan yaşlar süzülüyor, vallahi sen Al-i Muhammedden olan her imamın, Allahın meleklerinin ve bütün elçilerinin huzurunda göğsümü kabarttın ve seninle gurur duydum. Özür dilerim çünkü gözyaşlarım sürekli akıyor ve konsantre olamıyorum. Affet oğlum, sana döneceğim, kendime hakim olamıyorum. Allahın selamı ve rahmeti senin üzerine olsun.”

İmam oradan ayrıldı ve bir müddet sonra geri döndü ve bu şekilde ayrıldığı için özür diledi. Dedim ki: “Allahtan tek dileğim bizden razı olmandır Babacığım.”

İmam buyurdu: “Allaha yemin ederim ki, Allah hepinizden bütün rızasıyla tam razıdır.”

Dedim ki: “Ben senin desteğin ve dayanağınım, her zaman da senin yanında olacağım.”

İmam buyurdu: “Siz, destekçilerin ve arka çıkanların en hayırlısısınız.”

Dedim ki: “İmam Mehdiye (Ona ve Ailesine Selam olsun) söyledin mi? Memnun oldu mu?”

İmam buyurdu: “Evet, çok sevindi ve Allaha şükür secdesi etti, Allahın hepinizi koruması, hepinize başarı ve kuvvet vermesi için dua etti.”

İmam Mehdinin Alçakgönüllülüğü

Bir gün İmam Ahmed El-Hasana dedim: “Kendimi kusurlu hissediyorum.”

İmam buyurdu: “Bu, her müminde olan bir duygudur. Hatta İmam Mehdi buyuruyor ki, “ben kusurluyum” ve hatta ben aşırı derecede kusurlu olduğumu düşünüyorum, o denli ki, geceleri gözüme uyku girmiyor.”

Dedim ki: “Sübhanallah! Selam olsun sana ve İmam Mehdiye, ama sen ve İmam (Ona ve Ailesine Selam olsun) hiçbiriniz kusurlu değilsiniz, ama bana gelince, benim kusurlu olmam kaçınılmazdır.”

İmam buyurdu: “Biz hepimiz Allaha karşı kusurluyuz oğlum, çünkü Allah bizlere bizim Ona verdiğimiz küçücük bir şey karşılığında çok şey veriyor. Hatta bizim Ona verdiğimiz küçücük şey de bizden değildir, bilakis bunun hepsi Onun fazlı iledir. Dolayısıyla, bizim hiçbir faziletimiz yoktur.”

İmam Mehdinin Karakter Özellikleri

Bir gün İmam bana şöyle dedi: “Resulallah (Ona ve Ailesine Selam olsun) ve Ali bin Ebi Talib insanlarla çok şaka yapardı. Lanetli Ömer bin Hattab şöyle derdi: “Alinin şaka yapması olmasaydı, büyük bir önder olurdu.” O korkak, Ali bin Ebi Talibi yargılayıp kendi şahsiyetini insanlara empoze etmek ve insanları kendisinin kopyası olarak görmek istiyordu, Allah ona lanet etsin.”

Dedim ki: “Ömerin o zamanki karakteri bugünkü karakteri ile aynı mı?” İmam buyurdu: “Hemen hemen aynı.” Dedim ki: “Peki ya İmam Mehdi (Ona ve Ailesine Selam olsun)?” İmam buyurdu: “İmam Mehdiye gelince, ben ömrüm boyunca onun şaka yaptığını görmedim.” Dedim ki: “İçinde bulunduğumuz bu çağın eğlenilecek bir tarafı yok.” İmam buyurdu: “Doğru söyledin oğlum.” Bir başka ortamda İmam buyurdu ki: “Büyükbaban seni çok seviyor.” Dedim ki: “Ben de onu çok çok seviyorum.” İmam buyurdu: “Ve O (Ona ve Ailesine Selam olsun), senin, mizaç ve kişilik özellikleri, hareketleri ve mantık gücü bakımından kendisine benzediğini ancak onun bunu Arapça, senin ise İngilizce olarak yaptığını söylüyor.”

Ben dedim: “Sübhanallah!” İmam buyurdu ki: “Senin sesin güzel, oğlum, ama Arapçan akıcı değil, dilin Arapça akıcı değil ama sesin büyükbaban Muhammed bin Hasan Askerinin, ayrıca, Ceddin, Büyük Sıddık Ali bin Ebi Talibin sesinin tıpatıp benzeridir.”

İmam Mehdinin Elçileri

Bir gün birisi İmam Ahmed El-Hasana : “Senden önce İmam Mehdiden (Ona ve Ailesine Selam olsun) gelen elçiler var mıydı?” diye sordu.

İmam buyurdu ki: “Evet.” “Kimlerdi?” diye sordu. İmam buyurdu ki: “Benden önce İsa Eba Ahmed ve ondan önce Abbas Eba Muhammeddi.” (İsa Eba Ahmed, Nasıralı İsanın, Yemaninin zuhur ettiği 1999 yılından önce bu çağda olan dönüşünden bahsediyor. Yemaninin, Sancağı Meryem oğlu İsadan aldığını belirten rivayetlerin olduğu da ilginç bir ayrıntıdır).

Dedim ki: “O, geçtiğimiz 1200 yılda başka elçiler de gönderdi mi?” İmam buyurdu: “Evet.” Dedim ki: “Yani son 1200 yılda başlayan bu çağrıların ve dinlerin bir kısmı gerçekten İmam Mehdinin (Ona ve Ailesine Selam olsun) Elçileri tarafından mı başlatıldı?”

İmam buyurdu ki: “Evet, hiç şüphesiz öyledir.” Dedim ki: “Bu Elçilere ne oldu?” İmam buyurdu: “Bazıları öldürüldü, bazıları alaya alındı, bir kısmı da başarısız oldu ve tıpkı bazı elçiler gibi silindi.”

İmam Mehdinin İlmi

İmam Ahmed El-Hasana sordum: “Bütün dilleri anlıyor musun?”

İmam buyurdu ki: “Ben bütün dilleri anlamıyorum, ancak büyükbaban dünyadaki bütün mahlukatın dilini anlıyor.”

MHMD ve Tetragrammaton (YHVH)

Diğer çok ilginç bir ayrıntı da şu ki, Muhammedin (Ona ve Ailesine Selam olsun), kendi Mukaddes Vasiyetinde İmam Mehdi (Ona ve Ailesine Selam olsun) hakkında konuşurken şöyle buyurduğu belirtilmiştir:  “…O (Hasan) da bunu oğluna, Al-i Muhammedin Mustahfazı (Emanetçisi) olan Muhammede teslim etsin.” İşin ilginç yanı, Arapça metinde aslında şöyle demektedir: “…O (Hasan) da bunu oğluna, Al-i Muhammedin Mustahfazı (Emanetçisi) olan MHMDye teslim etsin.” Bu, Muhammedin (Ona ve Ailesine Selam olsun) Mukaddes Vasiyetinin çok sayıda sırlarından bir tanesidir ve ancak onun sahibi tarafından açıklanabilir. Biharul Envar kitabından aşağıdaki görüntüyü kanıt olarak sunuyoruz.

İmam Mehdinin (Ona ve Ailesine Selam olsun) basitçe MHMD (ح م د olarak anıldığı ve İmamlar (Selam Onlardandır) tarafından adının bile (م anılmasının kesinlikle yasak olduğu başka birçok hadis ve rivayetler vardır. İmam Sadık şöyle buyurmuştur: “Bu işin sahibi, ancak bir kafir tarafından kendi adıyla çağrılan bir kimsedır.” İmam Rıza  şöyle buyurdu: “Onun vücudu görülmez ve o, ismiyle çağırılmaz.” O zamandan itibaren Şiiler ondan dört harf olarak, MHMD diye söz ettiler. İlk Şiiler bu rivayeti biliyorlardı. Yahudilikte, dört ( م ح م د) harfli İbranice theonym veya Allahın mukaddes adı, YHVH anlamına gelen Tetragrammaton adında bir şey vardır.

Yahudilikte Musa Allaha adının ne olduğunu ve insanlar kendisine sorduğunda Allahı nasıl çağırması gerektiğini sorduğunda, Allah Musaya basitçe şöyle cevap verir: “Tanrı, “Ben Benim” (Ehyeh-Aşer-Ehyeh) dedi, “İsraillilere de ki, Beni size Ben Benim (Ehyeh) diyen gönderdi.”Yahudi rivayetleri, Allahın gerçek adını telaffuz etmenin veya yazmanın kesinlikle yasak olduğundan bahseder ve hatta şöyle derler: “O İsmi kendi harfleriyle telaffuz edenin ahirette yeri yoktur!” İsimden bahsederken, (Büyük) İsim anlamına gelen Haşim (השם) (hšm) terimi kullanılır. Dört harfle kısaltılan ve telaffuzu yasak olan bu iki isme ancak Şii İslam ve Yahudilik içinde sahibiz.

Her iki dinde de Allahın gerçek adının telaffuzu, büyük mucizeleri yönetmeye yönelik üstün güçler ve yeteneklerle ilişkilidir. Ehl-i Beytten (Selam Onlardandır) olan rivayetlerde geçer ki, Kaimin yapacağı şeylerden biri de, Allahın gerçek ismini İbranice olarak okumasıdır. İmam Sadık buyurdu ki: “İmam izin verdiği zaman, Allaha İbranice ismiyle dua eder ve 313 ashabı onun yanına sonbahar yaprakları gibi gelir.” YHVH ( יְהֹוָ֥ה ) ve MHMD (م ح م د) arasında bir ilişki var mı? MHMD (م ح م د) YHVH (יְהֹוָ֥ה)ın Arapça versiyonu mudur? O, Kaimin okuyacağı 12. İmamın gerçek adı mı yoksa başka bir şey midir?

İmam Ahmed El-Hasanın Tevhid Kitabında, İmam Sadıktan aktarılan bir rivayet vardır. İmam Sadık  şöyle buyurmaktadır:

“Şüphesiz Aziz ve Cabbar olan Allah Kendi Nebisini (Ona ve Ailesine Selam olsun) yedinci göğüne kadar yükseltti. Onların (göklerin) ilkine gelince, ona selam gönderdi ve ikinci gökte ona farzları öğretti. Böylece Allahu Teala ona içinde kırk çeşit nur olan nurdan bir kap (tutum) indirdi. O; Arşı, Onun (Subhanehu ve Teala) Arşını çevreleyen yoğun nurdu ve seyredenlerin gözlerini kör ederdi. Onlardan biri sarı oldu ve bu nedenle sarı, sarı oldu ve biri kırmızı oldu ve bundan dolayı kırmızı, kırmızı oldu ve biri beyaz oldu ve bundan beyazlık beyaz oldu ve geri kalanlar Nurdan yaratılanların sayıları üzerine oldu. Sonra (onu) Dünya göğüne yükseltti, böylece melekler göğün köşelerine uçtular, sonra da hepsi secdeye kapanıp şöyle dediler: “Subbuhtur Kuddustur, Rabbimiz ve melekler ile Ruhun Rabbi, bu nur Rabbimizin nuruna ne kadar da benziyor!” Cebrail da dedi ki: “Allahu Ekber! Allahu Ekber!” Ve melekler sustular, göğün kapıları açıldı ve melekler toplandı. Ve onlar büyük gruplar halinde gelip Nebiye (Ona ve Ailesine Selam olsun) selamlarını ilettiler, sonra da şöyle dediler: “Ey Muhammed, kardeşin nasıldır? Onunla görüştüğünde selamlarımızı ona ilet.” Nebi (Ona ve Ailesine Selam olsun) de şöyle buyurdu: “Onu tanır mısınız?”

Onlar da şöyle dediler: “Nasıl onu tanımayız, oysaki Allah bizden senin, onun ve onun Şiileri için ahit almıştır. Andolsun ki biz, her gün gündüz ve gece onun Şiilerinin yüzlerine beş defa bakarız -ki bununla namaz vakitlerini kastetmişlerdir- ve şüphesiz biz sana ve ona salat ve selamımızı göndeririz.” Sonra onu (Ona ve Ailesine Selam olsun) ilk nura hiçbir benzerliği görünmeyen kırk çeşit nur ile destekledi. Ve onun (Ona ve Ailesine Selam olsun) tutumunda halkaları ve zincirleri de arttırdı, sonra da onu (Ona ve Ailesine Selam olsun) ikinci göğe yükseltti ve o (Ona ve Ailesine Selam olsun), göğün kapısına yaklaştığında, melekler göğün köşelerine uçuşup secdeye kapandılar. Ve şöyle dediler: “Subbuhtur, Kuddustur, melekler ile Ruhun Rabbi, bu nur Rabbimizin nuruna ne kadar da benziyor!” Böylece Cebrail şöyle dedi: “Eşhedu en la ilahe illallah! Eşhedu en la ilahe illallah!” (Şehadet ederim ki, Allahtan başka ilah yoktur). Ve melekler toplanıp şöyle dediler: “Ey Cebrail, kimdir seninle birlikte olan bu kimse?” Cebrail da dedi ki, “Bu Muhammeddir (Ona ve Ailesine Selam olsun).” Onlar dedi ki, “O gönderilmiş midir?” O da dedi ki, “Evet.” Böylece Resulallah (Ona ve Ailesine Selam olsun) da şöyle buyurdu: “Onlar neredeyse beni kucaklıyorlarmış gibi bana doğru geldiler ve bana selam verip dediler ki: Kardeşine selamlarımızı ilet. Ben de dedim ki: Onu

tanır mısınız? Onlar da dedi ki: Evet, nasıl onu tanımayız oysaki Allah bizden senin ve onun için, ve onun Kıyamet gününe kadarki Şiileri için ahit almıştır ve şüphesiz her gün beş vakit onun Şiilerinin yüzlerine bakarız – bununla namaz vakitlerini kastetmişlerdir. Sonra Rabbim beni önceki nurlara benzemeyen kırk çeşit nurla destekledi ve beni halkalar ve zincirlerle de arttırdı. Sonra üçüncü göğe dek yükseltildim, melekler de göğün köşelerine uçuşup secdeye kapandılar. Ve şöyle dediler: “Subbuhtur, Kuddustur, meleklerin ve Ruhun Rabbi, bu nur Rabbimizin nuruna ne kadar da benziyor!” Cebrail şöyle dedi, “Eşhedu enne Muhammeden Resulallah! Eşhedu enne Muhammeden Resulallah!” (Şehadet ederim ki, Muhammed Allahın Elçisidir). Böylece melekler toplandı ve göğün kapılarını açıp şöyle dediler: “Selam olsun Evvele (İlke) ve Ahire (Sona) ve merhaba haşire (toplayan kimseye) ve naşire (yayan kimseye), Nebilerin Mührü Muhammede ve vasilerin en hayırlısı Aliye .” Sonra Resulallah şöyle buyurdu: “Onlar bana selam verdiler ve benden kardeşim Aliyi sordular, ben de dedim ki: O yeryüzündedir, o benim halifemdir, onu tanır mısınız?

Onlar da şöyle dedi: Evet, onu nasıl tanımayız, oysaki her sene bir defa Beytül-Mamuru haccederiz ve onun üzerinde beyaz bir kağıt vardır ki, üzerinde Muhammedin, Alinin, Hasanın, Hüseyinin (aleyhimusselam) ve onların Kıyamet gününe kadarki Şialarının isimleri vardır. Ve şüphesiz biz ellerimizle onların üzerine bereket indiririz. Sonra Rabbim beni ilk nurlara hiç benzemeyen kırk çeşit nurla destekledi ve beni halkalar ve zincirlerle arttırdı. Sonra da beni dördüncü göğe yükseltti ve melekler hiçbir şey demediler, sonra da göğüsten geliyormuş gibi bir uğultu duydum, melekler de toplandılar ve göğün kapılarını açıp az kalsın beni kucaklıyacaklarmış gibi bana doğru hareket ettiler. Cebrail da şöyle dedi: Hayye ales Salah! Hayye ales Salah! Hayye alel felah! Hayye alel Felah! (Namaza gelin, Kurtuluşa gelin). Melekler, “İki tanıdık ses”

dediler. Böylece melekler hep birden şöyle dediler: Muhammed (Ona ve Ailesine Selam olsun) ile namaz ikame edildi ve Ali ile kurtuluş vardır. Böylece Cebrail da şöyle dedi: Kad kametis salah! Kad kametis salah! (Şüphesiz namaz ikame edildi). Melekler de şöyle dediler: O, onun Şiası içindir, onlar onu Kıyamet Gününe kadar ikame etmişlerdir.” Sonra melekler toplandı ve Nebiye şöyle dediler: “Kardeşini nerede bıraktın? Resulallah da onlara dedi: “Onu tanır mısınız?” Onlar da şöyle dediler: “Evet, onu ve Şiasını tanırız ve o bir nurdur. Şüphesiz ki, Beyt-i Mamurda nurdan bir kağıt vardır ve onun içinde Muhammedin (Ona ve Ailesine Selam olsun), Alinin, Hasanın, Hüseyinin, İmamların (Onlara Selam Olsun) ve onların Kıyamet gününe kadarki Şiilerinin ismi vardır. Onların içinde bir adam artmaz ve onların içinde bir adam azalmaz. Şüphesiz ki o bizim ahdimizdir ve şüphesiz ki o her Cuma bize okunur. Sonra bana denildi ki: Başını kaldır, ey Muhammed. Böylece başımı kaldırdım ve göklerin katmanları yarıldı ve hicaplar kaldırıldı.

Sonra bana denildi ki: Başını indir ve bak, ne görüyorsun? Böylece başımı indirdim ve sizin bu eviniz gibi bir ev (Kabeniz gibi bir Kabe) ve sizin bu evinizin haremi gibi bir harem gördüm, eğer elimden bir şey düşürseydim ancak oranın üzerine düşerdi. Böylece bana denildi ki: Ey Muhammed! Şüphesiz ki, bu Haremdir (mukaddes yer) ve sen Haremsin. Her mesel için bir misal vardır. Sonra Allah bana vahyetti: Ey Muhammed, Sada yaklaş ve secde uzuvlarını temizle, onları arındır ve Rabbin için namaz kıl.” Resulallah (Ona ve Ailesine Selam olsun) Sada yaklaştı – ki Sad, Arşın (Tahtın) sağ bacağından akan sudur – ve Resulallah (Ona ve Ailesine Selam olsun) sağ eliyle suyu aldı ve bu yüzden abdest sağ el ile oldu. Sonra da Allahu Teala ona vahyetti: “Yüzünü yıka, zira sen Benim Azametime bakıyorsun. Sonra sağ ve sol iki kolunu da yıka, zira sen Benim sözlerimle ellerin vasıtasıyla buluşuyorsun, sonra da başını elinde kalmış suyun bereketiyle meshet ve ayaklarını ayak bileğine kadar (meshet), zira Ben sana selam gönderiyor ve seni senden önce hiç kimsenin şimdiye dek bulunmadığı bir yere yerleştiriyorum.” Ezanın ve Abdestin nedeni budur.

Sonra Allahu Teala Muhammede (Ona ve Ailesine Selam olsun) vahyetti: “Ey Muhammed! Siyah Taş ile karşı karşıya gel ve Benim hicaplarımın sayısınca Allahu Ekber de.” Böylelikle bu yüzden Tekbirler yedi oldu. Çünkü hicaplar yedidir ve hicaplar yarıldığı zaman onlar açıldı. Bu yüzden İftitah (açılış) bir sünnet oldu. Hicaplar aynıydı, onların arasında nurdan denizler vardı ve bu, Allahın Muhammede (Ona ve Ailesine Selam olsun) indirdiği nurdur ve bu yüzden İftitah üç kez oldu, zira hicaplar üç kez açıldı. Böylece de Tekbir yedi ve İftitah üç oldu. Böylece o, (Ona ve Ailesine Selam olsun) Tekbiri ve İftitahı tamamladığında, Allah ona şöyle vahyetti: “Benim ismimle başla.” Ve bu yüzden o, Bismillahir Rahmanir Rahimi Surenin başında kıldı. Sonra Allah ona vahyetti: “Bana hamd et”. O da şöyle buyurdu: “Hamd Alemlerin Rabbi Allahadır”, ve kendi içinde “Şükürler olsun” dedi. Böylece Allahu Teala ona şöyle vahyetti: “Bana hamdını kestin, öyleyse Benim ismimle başla.” Bu nedenden ötürü o Rahmanir Rahimi Hamd (Fatiha) Suresinde iki kez kıldı.

Böylece Nebi (Ona ve Ailesine Selam olsun), [ve sapmışların] kısmına vardığında şöyle dedi: “Hamd Alemlerin Rabbi Allahadır, Sana şükürler olsun.” Sonra da Allah ona şöyle vahyetti: “Bana zikrini kestin, öyleyse Benim ismimle başla.” Bu yüzden de o, Bismillahir Rahmanir Rahimi Surenin başında kıldı. Sonra Allahu Teala ona şöyle vahyetti: “Ey Muhammed, Rabbin Tebareke ve Teala hususunda şöyle kıraat et: [De ki: O Allahtır, Tektir. Allah Sameddir. O doğurmamıştır ve doğurulmamıştır. Ve Onun bir eşi olmamıştır.]” Sonra vahiy durduruldu ve Resulallah (Ona ve Ailesine Selam olsun) şöyle buyurdu: “Tektir, Sameddir”, Allah (Subhanehu ve Teala) da ona şöyle vahyetti: “O doğurmamıştır ve doğurulmamıştır. Ve Onun bir eşi olmamıştır.” Sonra ona vahiy geldi. Böylece Resulallah (Ona ve Ailesine Selam olsun) şöyle dedi: “Rabbimiz Allah böyledir!” Böylece Allah ona şöyle vahyetti: “Rabbine rüku et, ey Muhammed!” O da rüku etti. Allah, rüku ederken ona şöyle vahyetti: “Subhane Rabbiyel Azim, de.” Böylece o da bunu üç kez yaptı. Sonra Allah ona şöyle vahyetti: “Başını kaldır ey Muhammed!” Resulallah (Ona ve Ailesine Selam olsun) da böyle yaptı, başını kaldırıp dimdik durdu. Sonra Allahu Teala ona şöyle vahyetti: “Rabbine secde et, ey Muhammed!” Böylece Resulallah (Ona ve Ailesine Selam olsun) da secdeye kapandı ve Allahu Teala da ona şöyle vahyetti: “Subhane Rabbiyel Ala, de.” O da bunu üç kez yaptı.

Sonra Allah ona şöyle vahyetti: “Otur ey Muhammed!” O da böyle yaptı ve başını secdeden kaldırıp oturduğu zaman, Onun (Subhanehu ve Teala) kendisine tecelli etmiş olan Azametine baktı ve kendi kendine secdeye kapandı, böyle yapmaya emredildiğinden dolayı değil. Sonra ayrıca (Allahı) üç kez tesbih etti. Böylece Allah ona şöyle vahyetti: “Ayağa kalk.” O da kalktı ve görmüş olduğu Azametten dolayı namaz bir rüku ve iki secde ile oldu. Sonra Allahu Teala ona şöyle vahyetti: “Hamdı oku.” O da ilk kez okuduğu gibi onu okudu. Sonra Allahu Teala ona şöyle vahyetti: “Şunu oku [Şüphesiz ki, Biz onu indirdik], zira o Kıyamet Gününe kadar senin ve Ehlibeytin hakkındadır.” Ve o ilk kez yaptığı gibi rükuyu yaptı. Sonra bir kez secde etti ve Allah ona şöyle vahyetti: “Başını kaldır, ey Muhammed! Rabbin seni sabit kılmıştır.” Böylece o ayağa kalkmak üzereyken şöyle denildi: “Ey Muhammed! Otur.” O da oturdu. Böylece Allah ona şöyle vahyetti: “Senin üzerine her ihsan ettiğimde, Benim ismimle başla.” Böylece ona şöyle demesi vahyedildi: “Bismillah ve Billah ve la ilahe illallah vel esmaül hüsna kulluha lillah” (Allahın adı ile ve Allah ile, Allahtan başka ilah yoktur ve en güzel isimlerin hepsi Allaha aittir). Sonra Allah ona şöyle vahyetti: “Ey Muhammed! Kendine ve Ehlibeytine salat ve selam gönder.” O (Ona ve Ailesine Selam olsun) da dedi ki: “Allah Kendi salat ve selamını bana ve Ehlibeytime göndersin.” O (Subhanehu ve Teala) da öyle yapıp ona salat ve selam gönderdi.

Sonra o döndü ve meleklerden ve peygamberlerden oluşan saflar gördü. Ona denildi ki: “Ey Muhammed, onlara selam gönder.” O da dedi ki: “Esselamu aleykum ve rahmetullahi ve berekatuh”. Sonra Allah ona vahyetti: “Şüphesiz ki; Selam, Salat, Rahmet ve Bereket sen ve senin Ehlibeytindir.” Sonra da Allah ona sola bakmamasını vahyetti ve [De ki: O Allahtır, Tektir] ile [Şüphesiz ki Biz onu indirdik] ayetlerinden sonra duyduğu ilk ayet, Ashabul Yemin (Sağ Ehli) ve Ashabuş Şimal (Sol Ehli) ayeti oldu. Bu yüzden (namazın sonundaki) selam Kıble yönünde bir kez oldu. Ve bu yüzden, Secdedeki Tekbir Şükür oldu. Onun (Subhanehu ve Teala) “Semiallahu limen hamideh” (Allah, Kendisine hamd edenleri duydu) buyruğu, Nebinin (Ona ve Ailesine Selam olsun), melekler tesbih ve hamd edip selam gönderirken onların sesini duymasından ötürüdür, bu yüzden o şöyle dedi: “Allah Kendisine hamd edenleri duydu.”

Yukarıdaki rivayetten de anlaşıldığı üzere, Muhammed (Ona ve Ailesine Selam olsun), evinin çatısının açıldığı ve Cebrailin inip onu evinden ta Allaha doğru göğe yükselttiği mistik bir yolculuk olan Miraç yolculuğu yapmıştır. Rivayetlere göre o, Cebrailin ulaşamadığı bir makama ulaştı. Bu noktadan önce Muhammedin (Ona ve Ailesine Selam olsun), Allahtan kendisine vahyi iletmek için Cebraile ihtiyacı vardı, bu noktadan sonra ise Muhammedin (Ona ve Ailesine Selam olsun) artık ona ihtiyacı kalmadı. Allah ile arasında yalnızca yeşil bir perdenin durduğu bir konuma ulaştı. Perdenin içine bakabildi ve Allahın Nuru ile doldu.

Sonra Muhammed (Ona ve Ailesine Selam olsun), kendisi ile Allaharasında gidip geldiği bir duruma dönüştü. Mahlukattaki Allah oldu, Allahın emirlerine göre konuşup hareket etti, Allahın Nuru ve Ruhu ile doldu, hatta Allahadına yanıt verdi: “Allah, Kendisine hamd edenleri duydu.” Muhammed (Ona ve Ailesine Selam olsun), Allahın Ruhunun tapınağı ve ikamet yeri oldu. Bundan sonra Muhammede (Ona ve Ailesine Selam olsun) namaz kılması için talimat verildi. Kendini peygamberlerin (Onlara Selam Olsun) yanında namaz kılarken buldu. Resulallahın Miraçta, Kudüste peygamberlerle birlikte namaz kıldığını biliyoruz. Bu nedenle, Kudüste YHVHın Ruhunu aldı. Kuran-ı Kerim, adını bu yolculuktan alan bir surede, İsra Suresinde bu kıssadan bahseder: “Kendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu bir gece Mescid-i Haramdan çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid- i Aksaya götüren Allahın şanı yücedir. Hiç şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.”

Ahit Sandığı ile ilgili olarak Kuran-ı Kerim şöyle buyurmaktadır: “Peygamberleri onlara şöyle dedi: “Onun hükümdarlığının alameti, size o sandığın gelmesidir. Onda Rabbinizden bir güven duygusu ve huzur ile Musa ailesinin, Harun ailesinin geriye bıraktığından kalıntılar vardır. Onu melekler taşımaktadır. Eğer inanmış kimselerseniz, bunda şüphesiz sizin için kesin bir delil vardır.”“ Allahın Ruhunun/Bakiyetullahın Ahit Sandığında yaşadığı bilinmektedir. Tevratta şöyle geçer: “Seninle orada, Tanıklık Sandığının üstündeki Keruvlar arasında, Bağışlanma Kapağının üzerinde görüşeceğim ve İsrailliler için sana buyruklar vereceğim.” Sonra Musaya ve İsrailoğullarına Yeruşalimde Kendisi için bir ev inşa etmelerini buyurdu: “Aralarında yaşamam için bana kutsal bir yer yapsınlar.”

Ahit Sandığı, Allahın peygamberlerle (Onlara Selam Olsun) konuştuğu yerdi ve Tapınağın en sonunda bir oda olan Kutsalların En Kutsalında tutulacaktı. YHVHın (יְהֹוָ֥ה) Ruhu Kudüsteki Tapınak Dağındaki Sandıkta yaşayacaktı. Muhammedin (Ona ve Ailesine Selam olsun) Kudüsteki Tapınak Dağına yaptığı İsra ve Miracın önemi ortaya çıkıyor. Muhammed (Ona ve Ailesine Selam olsun), YHVHnın (יְהֹוָ֥ה) Ruhunun yeni Tapınağı veya ikamet yeri olur ve Muhammed MHMD olur. Daha sonra Elçileri, İmamları ve Mehdileri (Onlara Selam Olsun) dünya milletlerine gönderen MHMD olur. İsrailin seçilmiş halkının, aralarında yaşayan ve onlarla Ahit Sandığından konuşan İlahi Yaratıcıları yanlarında olduğu gibi, bugün Allahın seçilmiş halkının da yanında, onlarla konuşan ve onların arasında yaşayan, Bakiyetullah İmam Mehdi  vardır.

İmam Ahmed El-Hasan buyurdu ki: “Şimdi İlahi Yaratıcı mevcuttur.”

Dedim ki: “İmam Mehdiyi (Ona ve Ailesine Selam olsun) mi kastediyorsun?”

İmam buyurdu: “Allahı (kastediyorum). Diyeceksin ki, Allah kimdir?”

Dedim ki: “Kimdir?” İmam (Ona ve Ailesine Selam olsun) buyurdu ki: “Bugün Onu yeryüzünde kim temsil ediyor? Bakiyetullah Muhammed bin Hasan . Allahın Geriye Bıraktığı. Bu cümleden ne anlıyorsun?”

Dedim ki: “Muhammedden, Fatımadan ve İmamlardan (Selam Onlardandır) geriye kalan şey mi?”

İmam buyurdu ki: “Bakiyetullah, öyleyse 14 Masumdan geriye kim kalıyor?”

Dedim ki: “Muhammed bin Hasan (Ona ve Ailesine Selam olsun).” İmam buyurdu: “Öyleyse o, baki olandır, bu yüzden o Allahtır ve Allah da odur.” İnsan olan, et ve kemik olan İmam Mehdinin (Ona ve Ailesine Selam olsun) Mutlak Yaratıcı olduğunu vurgulamadığımızı açıkça belirtmek isteriz. Bilakis, Allahın temsilcisi İmam Mehdi (Ona ve Ailesine Selam olsun) Allahın İradesinin kabıdır diyoruz. Onda Allahın Nuru vardır ve O, İmam Mehdi (Ona ve Ailesine Selam olsun) aracılığıyla konuşur. İmam Mehdinin (Ona ve Ailesine Selam olsun) sözleri ve fiilleri Allahın sözleri ve fiilleridir. İmam Mehdi (Ona ve Ailesine Selam olsun) Ahit Sandığıdır ve Allah onun içinden konuşur. Bu nedenle İmam Mehdi (Ona ve Ailesine Selam olsun) bizim Rabbimizdir, Allahımız değildir. O, Allahın, kendisi aracılığıyla konuştuğu Rabdir, tıpkı Sandıkın Allah olmayan fiziksel bir nesne olması gibi, ama Allah onun aracılığıyla konuşmuş ve onda ikamet etmiştir. Dolayısıyla, Muhammedin ve Al-i Muhammedin (Selam Onlardandır), rivayetlerinde, Sina Dağındaki yanan çalıdan Musaya  konuşanın (Yahudiler için YHVH olan kimsenin) Müminlerin Emiri Ali bin Ebi Talib veya Mehdilerden (Onlara Selam Olsun) biri olduğunu belirttiklerini görüyoruz. YHVH veya Allahın Ruhu bir çalının veya bir sandığın içinde yaşayabiliyorsa, o zaman bir insanın içinde de yaşayabilir.

İmam buyurdu ki: “Senin Rabbin Muhammed bin Hasandır .”