“Hâlâ Kur’an’ı düşünüp anlamaya çalışmıyorlar mı? Eğer o, Allah’tan başkası tarafından olsaydı, mutlaka onda birçok çelişki bulurlardı.”
Kur’an Muhammed Peygamber’e (O’na ve Ailesine Selam Olsun) nazil olan kitaptır. Günümüz Müslümanlarının çoğu, şu anda ellerinde bulundurdukları kitabın korunduğuna ve her türlü tahriften uzak olduğuna inanmaktadır. Yazarın sadece bir insan değil, Yüce Allah olduğuna inandıkları için, Kur’an’ın şimdiye kadar yazılmış en büyük kitap olduğuna inanıyorlar. Ehl-i Beyt’ten (Onlara Selam Olsun) olan Kaim’in dönemiyle ilgili hadislere baktığımızda görüyoruz ki, Kaim (minhusselam) insanların ellerinde bulunan kitaptan farklı, yeni bir kitapla geliyor. İmam Bakır (minhusselam) şöyle buyurmuştur: “Kaim yeni bir mesele, yeni bir kitap ve yeni bir hükümle kıyam eder.”Ve İmam Bakır (minhusselam) buyuruyor: “Sanki onu rükün ve makam arasında görüyorum, insanlar ona, Araplar için şiddetli olan yeni bir kitap üzere biat ediyorlar.”Ve İmam Ali (minhusselam) buyuruyor: “Sanki ben Kufe mescidinde şiilerimize bakıyorum. Çadırlar kurmuş, halka Kur’an-ı Kerim’i indiği gibi öğretiyorlar. Biliniz ki, bizim Kaim’imiz kıyam ettiğinde onu (Kufe mescidini) sökecek ve kıblesini onaracaktır.”
Kur’an Kayboldu Mu?
Hem Sünni, hem de Şii Müslüman kaynaklarında bugün elimizde bulunan Kur’an’ın eksik veya bozuk olduğunu iddia eden çok sayıda rivayetlerin olduğu herkesçe malumdur. Abdullah bin Ömer bir rivayette şöyle diyor: “Hiç kimse ‘benim elimde Kur’an’ın tamamı vardır’ demesin. Kur’an’ın çoğu kısmı kaybolmuşken, o, elindekinin tamamını ihtiva ettiğinden nasıl emin olur?! Daha doğrusu, ‘benim elimde olan ulaşabildiğim kadarıdır’ desin.” Sahih-i Muslim’de Ebu Musa Aşari’nin şöyle söylediği geçiyor: “Biz bir sure okurduk ki, uzunluk ve şiddet bakımından Beraat Suresi’ne benzerdi. Ama hafızamda tuttuğum haricinde, onu unuttum:
[Ademoğlunun iki vadi dolusu serveti olsaydı, üçüncü bir vadiyi dilerdi. Ademoğlunun karnını topraktan başka hiçbir şey doldurmaz.]”O, ayrıca şöyle dedi: “Biz Musebbihat’tan birine benzer bir sure okurduk, şimdi onu hatırlamıyorum, ama şu kadarını hafızamda tuttum: [Ey iman edenler, neden amel etmediğiniz şeyi tebliğ ediyorsunuz? (Ve) o, boyunlarınıza bir şahitlik olarak yazılmıştır ve Kıyamet günü sizden sorulacaktır.]” Ömer bin Hattab Kur’an’da recm ile ilgili bir ayet olduğunu iddia etti: “Allah Hz. Muhammed’i hak ile gönderdi, ona Kitab’ı indirdi ve Allah’ın indirdikleri arasında Recm (zina eden erkek ve kadınların taşlanması) ayeti de vardı. Biz bu ayeti okur, anlar ve ezberlerdik. Allah Resulü recm cezasını uyguladı ve biz de ondan sonra onu uyguladık. Korkarım, uzun süre geçtikten sonra bir kimse “Allah’a and olsun ki, biz Recm ayetini Allah’ın Kitabı’nda bulamıyoruz” diyerek, Allah’ın indirdiği bir farzı terkederek yoldan sapacaklar.”
Diğer sahabeler Ahzab Suresi’nin üçte ikisinin kaybolduğunu iddia ediyordu. Zir bin Hubeyş diyor ki: Ubey bin Kab bana dedi: “Ahzab Suresi’nin ölçüsü ne kadardır?” Ben dedim: “Yetmiş iki, ya da yetmiş üç ayet.” O dedi: “Oysa o, Bakara Suresi’ne eşitti ve biz onda recm ayetini okurduk.” Ben dedim: “Recm ayeti nedir?” O yanıtladı: [Evli erkeklerden (ihtiyarlardan) ve evli kadınlardan (ihtiyarlardan) olan zinakarlar, Allah tarafından ibretlik bir ceza olarak onları taşlayın. Allah Aziz ve Hekimdir.]”
Hatta Muhammed Peygamber’in (O’na ve Ailesine Selam Olsun) eşi Aişe Kur’an-ı Kerim’in bir kısmını keçinin yediğini iddia ederek diyor: “Hiç şüphesiz recm ve yetişkinlerin emzirme ile emzirilmesi ayeti nazil oldu ve o, benim yatağımın altındaki kağıttaydı. Peygamber vefat ettiği ve bizim başımız (onun vefatına) kalabalık olduğu zaman bir keçi içeri girerek onu yedi.” Bunlar Peygamber’in vefatından sonra derledikleri Kur’an’ın tam olmadığını ve birçok eksik ayetinin olduğunu ilk sahabelerin hepsinin kabul ettiğini gösteren çok sayıda rivayetlerden sadece birkaçıdır.
Kur’an’ın Tamamı Al-i Muhammed’in Yanındadır
Al-i Muhammed’in (Onlara Selam Olsun) rivayetlerinde gayet açık bir şekilde belirtiliyor ki, Peygamber’in vefatından sonra İmam Ali (minhusselam) Kur’an’ı Muhammed’e (O’na ve Ailesine Selam Olsun) nazil olduğu şekliyle derleyip Müslümanlara sundu, fakat onlar onu reddettiler. İmam Ali (minhusselam) buyurmuştur: “Allah Resulü vefat ettiğinde ben Kur’an’ı derleyene kadar Cuma namazı haricinde, elbisemi değişmemeye yemin ettim ve öyle de yaptım.” Ve O (minhusselam) buyurmuştur: “Allah Resulü’ne Kur’an’dan, bana öğretmediği, benim de onu kendi el yazımla yazmadığım tek bir ayet inmedi. O, bana onun tabir ve tefsirini, nasih ve mensuhunu, muhkem ve müteşabihini öğretti. Benim onu anlamamı ve ezberlememi Allah’tan diledi. Ve ben Allah’ın kitabından hiçbir ayeti ve onun bana öğrettiği hiçbir ilmi unutmadım.” İmam Ali (minhusselam) derlediği Kur’an’ı cemaate götürdüğünde, onlar onu reddederek, “Bizim ona ihtiyacımız yok!” dediler. İmam Ali (minhusselam) buyurdu: “Vallahi bugünden sonra onu bir daha görmeyeceksiniz.” Ve onu bir İmamdan diğerine aktardı, ta ki Kaim’in (minhusselam) zamanında, Kaim onu insanlara tam şekilde açıklayacaktır. Bu inanç erken dönem Şii alimlerine yabancı değildi. Tanınmış erken dönem Şii alimleri, Osman’ın derlediği Kur’an metninin eksik olduğu ve tahrif edildiği görüşünü desteklemişlerdir. Onlara Kummi, Kuleyni ve Şeyh Müfit’in ismini örnek gösterebiliriz. Zamanla bu görüş Müslüman dünyasında tartışmalı hale geldikçe, alimlerin büyük çoğunluğu bu güne kadar bu konu hakkında muğlak yorumlar yapmayı veya sessiz kalmayı tercih etti.
Bugünkü Kur’an Nüshalarının Hepsi Aynı Mıdır?
Bugün insanların elleri arasında bulunan Kur’an nüshalarının hepsi bir değildir. Diğerlerinden farklı kelimelere ve fazladan harflere sahip nüshalar vardır. Bunların hepsi bugün Müslümanlar tarafından kabul edilmekte ve kullanılmaktadır. Çok az Müslüman bu konunun farkındadır ve çoğunluk hâlâ Kur’an’ın sadece bir nüshadan ibaret olduğu ve Muhammed Peygamber’e (O’na ve Ailesine Selam Olsun) indiği haliyle korunduğu yanılsaması içindedir. Sokaklarda ve Müslümanların elinde bulunan çeşitli Kur’an versiyonları arasındaki farkları göstermek için, bazı gayrimüslimler tarafından yapılmış karşılaştırmalı bir çalışmayı sizlere sunuyoruz.14 Aşağıda, İmam Hafs tarafından nakledilen versiyona dayanan Kur’an ile, 1924 Mısır baskısı ile İmam Verş tarafından nakledilen Kur’an arasında bir karşılaştırma yer almaktadır. Herkes bu iki Kur’an nüshasını karşılaştırarak bunu doğrulayabilir.
Kur’an’da Tahrif
İbni Ebi Yafur rivayet eder ki, İmam Sadık’ın (minhusselam) huzuruna dahil oldum, yanında birkaç sahabesi vardı. O buyurdu: “Ey Ebi Yafur, hiç Kur’an’ı okudun mu?” Ben dedim: “Evet, bu kıraat ile.” O buyurdu: “Sana sorduğum budur, bundan başkası değil.” Ben dedim: “Evet, canım sana feda olsun, neden?” O buyurdu: “Çünkü Musa (aleyhisselam) kendi kavmine bir şey dedi ve onlar onu kaldıramayıp, Mısır’da ona karşı isyan ederek onunla savaştılar, o da onlarla savaşarak onları katletti. Ve İsa (aleyhisselam) kendi ümmetine bir şey dedi, onlar da onu kaldıramayıp Tikrit’te ona isyan ederek onunla savaştılar, o da onlarla savaştı ve onları öldürdü. Ve bu, Yüce Allah’ın bu kelamıdır: [Sonra İsrail oğullarından bir deste iman etti, diğeri ise kafir oldu. Biz müminleri düşmanlarına karşı destekledik ve onlar galip oldular.] Biz Ehl-i Beyt’ten olan ilk Kaim kıyam ettiğinde size öyle bir şey söyleyecektir ki, onu kaldıramayıp Rumeylet’i Deskara’da ona karşı çıkarak onunla savaşacaksınız, o da sizinle savaşarak sizi katledecektir. Bu, ona karşı son isyan olacaktır, sonra ey İbni Ebi Yafur, Allah ilk ve son olanları bir araya toplayacak, sonra da Muhammed’i kendi zamanının insanları için ortaya çıkaracaktır.”
Bir gün İmam Ahmed El-Hasan’a (minhusselam) dedim: “Kur’an-ı Kerim’de daha önce hiç yayımlanmamış ayetler ve sûreler var mıdır, yoksa Kur’an olduğu gibi eksiksiz midir?”
İmam (minhusselam) buyurdu: “Evet, vardır, Kur’an’da öyle sözler de vardır ki, onlar Kur’an’dan çıkarılmıştır. Kur’an’da biraz tahrif var ama Kur’an tamamen tahrif edilmemiştir.”
Ben dedim: “Babacığım, şu an elimizde şeytan tarafından vahyedilmiş herhangi bir Kur’an var mıdır? Bana daha önce söylemiştin ki, İsa’dan (aleyhisselam) önceki peygamberlerden bazıları zaman zaman İblis’ten vahiy aldılar.”
İmam (minhusselam) buyurdu: “İnsanların elleri arasında bulunan Kur’an, gerçek ve hayali hikayelerin, bazı yalanların ve bazı hakikatlerin karışımıdır. O, karışıktır.”
Ben dedim: “Ondaki tahrif ve hatalar Muhammed’in (O’na ve Ailesine Selam Olsun) şeytanı dinlemesinden mi kaynaklanıyor, yoksa bunu, ondan sonra gelenler mi yaptılar?”
İmam (minhusselam) buyurdu: “Bunu Muhammed’den sonrakiler yaptı.” Ben dedim: “Babacığım, Kur’an’da öyle meseleler vardır ki, onu okurken insana öyle geliyor ki, onu yazan ya bir yanlışı düzeltiyor, ya da kıssayı kopyalarken bir hata yapmıştır.”
İmam (minhusselam) buyurdu: “Kesinlikle!” Ben dedim: “Örneğin, Tâlût’un Câlût ile hikayesi ve nehri geçmesi ve ardından Dâvud’un Câlût’u öldürmesi. Mesele şu ki, Dâvud ve Câlût’un hikayesinde nehri geçme olayı yok. Nehrin ve 313’ün hikayesi, Gideon (Tâlût) Peygamber’in hikayesidir ve bu, Dâvud ve Câlût’un olayından yüzlerce yıl sonra olmuştur. Dâvud’un zamanında kral Saul’du (Tâlût değil) ve İncil’de onun, ruhunu kaybettiği ve Dâvud ile savaştığı söylenir. Bunun, yani Kur’an’da birbirine karışan hikayelerin birçok örneği vardır. Hakimler kitabının 7. Bölümünde şöyle geçiyor: “Ve Yerubbaal (o Gideon’dur), ve kendisile beraber olan bütün kavm erken kalktılar, ve Harod pınarı başında ordugâh kurdular; ve Midyan ordugâhı onların şimal tarafında, More tepesi yanında derede idi. Ve RAB Gideon’a dedi: Midyan’ı onların eline vermekliğim için senin yanında olan kavmın sayısı fazladır, yoksa İsrail: Kendi elim beni kurtardı, diyerek bana karşı övünecektir. Ve şimdi kavma işittirip de: Kim korkuyor ve titriyorsa dönsün, ve Gilead dağından geri gitsin. Ve kavmdan yirmi iki bin kişi döndüler; ve on bin kişi kaldı.
Ve RAB Gideon’a dedi: Kavmın sayısı yine fazladır; onları suya indir, ve senin için orada onları deniyeyim; ve vaki olacak ki, sana: Bu seninle beraber gidecek, dediğim adam seninle beraber gidecek; ve: Seninle gitmiyecek, dediğim adam gitmiyecektir. Ve kavmı suya indirdi; ve RAB Gideon’a dedi: Köpeğin dilile içtiği gibi dilile su içen her adamı ayrı, ve içmek için dizleri üzerine çöken her adamı da ayrı koyacaksın. Ve ellerini ağızlarına götürerek dillerile içenlerin sayısı üç yüz kişi oldu; fakat kavmın artakalanlarının hepsi su içmek için dizleri üzerine çöktüler. Ve RAB Gideon’a dedi: Dilile içen üç yüz kişiyle sizi kurtaracağım, ve Midyanîleri senin eline vereceğim; ve bütün kavm, herkes kendi yerine gitsin. Ve kavm ellerine azıkla borularını aldılar; ve İsrail adamlarının hepsini, herkesi kendi çadırına gönderdi, fakat üç yüz kişiyi alıkoydu; ve Midyan ordugâhı onun aşağı tarafında, derede idi.” Oysa Kur’an’da şöyle geçiyor: “Tâlût, ordu ile hareket edince, “Şüphesiz Allah, sizi bir ırmakla imtihan edecektir. Kim ondan içerse benden değildir. Kim onu tatmazsa işte o bendendir. Ancak eliyle bir avuç alan başka.” dedi. İçlerinden pek azı hariç, hepsi ırmaktan içtiler. Tâlût ve onunla beraber iman edenler ırmağı geçince, (geride kalanlar) “Bugün bizim Câlût’a ve askerlerine karşı koyacak gücümüz yok.” dediler. Allah’a kavuşacaklarını kesin olarak bilenler (ırmağı geçenler) ise şu cevabı verdiler: “Allah’ın izniyle büyük bir topluluğa galip gelen nice küçük topluluklar vardır. Allah, sabredenlerle beraberdir.”
İmam (minhusselam) buyurdu: “Evet, hiç şüphesiz öyledir.” Ben dedim: “Tevrat ve İncil’de gelenlere Muhammed (O’na ve Ailesine Selam Olsun) düzeltme mi yapıyordu yoksa Muhammed (O’na ve Ailesine Selam Olsun) mi hikayeyi yanlış anlattı, yahut da Muhammed’den (O’na ve Ailesine Selam Olsun) sonra mı tahrif edildi?”
İmam (minhusselam) buyurdu: “Muhammed’den (O’na ve Ailesine Selam Olsun) sonra tahrif edildi.”
Ben dedim: “La havle ve la kuvvete illa billah.” İmam (minhusselam) buyurdu: “Bu kitap Muhammed’e (O’na ve Ailesine Selam Olsun) nazil olan kitap değildir.” Ben dedim: “Gerçeğin ne olduğunu nasıl bilelim?”
İmam (minhusselam) buyurdu: “Bir zaman gelecek ki, Kabe ve gerçek Ramazan ayı konusunu açıkladığımız gibi, Muhammed’e (O’na ve Ailesine Selam Olsun) nazil olmuş gerçek Kur’an’ı da açıklayacağız. Bekle, onu okumaktan büyük keyif alacaksın, gülecek, ağlayacak ve hayretler içinde kalacaksın. İnanıyorum ki, onu okuyup üzerinde tefekkür ettiğinde tam üç gece uyumayacaksın.”
İsmail Mi, İshak Mı Yoksa Her İkisi Mi?
Ben dedim: “Tevrat’ın var olan en eski nüshalarında İbrâhim tarafından kurban edilen kişinin İshak olduğu geçer, Kur’an ise onun İsmail olduğunu belirtir. Ya Tevrat’taki konu tahrife maruz kalmıştır, ya da Kur’an’daki, ya da her ikisi de kurban olarak sunulmuştur. Hangisi gerçektir?”
İmam (minhusselam) buyurdu: “Kurban sunulan kişi İsmail’di.” Ben dedim: “O zaman Tevrat’ın o kısmı tahrif edilmiştir.” İmam (minhusselam) buyurdu: “Evet.”
Kur’an-ı Kerim’de İsa’nın Sözleri
Ben dedim: “Kur’an’da İsa (aleyhisselam) hakkında şöyle bir ayet vardır: “O dedi, “Ben Abdullahım (Allah’ın kuluyum)” Birisi soruyor: bu, onun Allah’ın kullarından bir kul olduğu anlamına mı geliyor, yoksa benzer (İsa’nın benzeri), melek suretindeyken Abdullah’ın ruhu onun diliyle mi konuştu? Bunlar da değilse, bu âyetin anlamı nedir?”
İmam (minhusselam) buyurdu: “Eğer âyet doğruysa, anlamı şu ki, o, Allah’ın kullarından bir kuldur, fakat genel anlamda o, Allah’ın kullarından bir kul olduğu anlamına gelir.”
Ben dedim: “Öyleyse tahrif mi olundu?” İmam (minhusselam) ise sükut etti.
El Kesme Ayeti
İmam (minhusselam) buyurdu: “Kur’an’da şöyle bir ayet vardır: “Yaptıklarına bir karşılık ve Allah’tan caydırıcı bir müeyyide olmak üzere hırsız erkek ile hırsız kadının ellerini kesin (feektau)! Allah Güçlü’dür, Hakim’dir.”“
Ben dedim: “Bu ayet tahrif olundu mu?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Evet, gerçekte şöyle inmiştir:
“Yaptıklarına bir karşılık ve Allah’tan caydırıcı bir müeyyide olmak üzere hırsız erkek ile hırsız kadının ellerini boyayın (febkeu)! Allah Güçlü’dür, Hakim’dir.”
Ben dedim: “O zaman Kur’an’da hırsızın ellerinin kesilmesini emreden bir ayet yok mu?”
İmam (minhusselam) buyurdu: “Hayır, koyu renkli ve çıkarılması zor bir boya içeren özel bir bitki vardı. Hırsızın ellerini boyarlardı ki, başkalarına ibret olsun.”
El-Mürteza
Bir gün Adem (aleyhisselam) ile Kur’an hakkında konuşuyorduk ve o, odada asılı duran bir Kur’an ayetini gösterip bana dedi: “Ben İbrâhim’den (aleyhisselam) şu (Şüphesiz, Rabbin sana verecek ve sen de hoşnut olacaksın) ayetin nasıl indiğini duydum.”
Ben dedim: “Ne duydun?” Adem (aleyhisselam) dedi: “O dedi ki, ayet şu şekilde inmiştir: “Şüphesiz, Rabbin El-Mürteza sana verecek ve sen de hoşnut olacaksın.”“
Kur’an-ı Kerim Kimin Sözleri?
İmam Ahmed El-Hasan (minhusselam) buyurdu: “Sana bir şey vereceğim oğlum. Bir soru sorayım. Kur’an kimin sözüdür?”
Ben dedim: “Allah’ın mı?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Allah “Biz yalnız sana ibadet eder ve yalnız Senden yardım dileriz” mi diyor? Allah kendisi hakkında “biz sana ibadet ederiz” mi diyor?”
Ben dedim: “Hayır, bence hayır.” İmam (minhusselam) buyurdu: “Kur’an Muhammed’in (O’na ve Ailesine Selam Olsun) sözleridir. Kur’an’ı ilahi ilham ile yazan O’dur, fakat sözler onun sözleridir.”
Ben dedim: “Yani Müslümanların düşündüğü gibi Cebrail ona Kur’an’ı kelime kelime indirip okutmadı mı?”
İmam (minhusselam) buyurdu: “Hayır, bu onun kalbine gelen bir ilhamdı. O da onu sözlere döktü.”
Hükümetler Gerçeği Saklıyor
Nag Hammadi, Kayıp İnciller, Haft’üş-Şerif ve San’a Elyazması gibi koleksiyonların bilim adamları ve uzmanlar arasında meşhur olduğunu sadece son yüzyılda görebiliriz, ama toplumun büyük çoğunluğu hâlâ bu konudan habersizdir. İmam (minhusselam) bir gün bana dedi:
“Senden, İslam’ın mevcut halini ve mezhepleri çürütmenin, Amerika ve İsrail’in işine gelmediğini insanlara anlatan bir program hazırlamanı istiyorum. Çünkü bu din ve onun mezhepleri onlara çokça para ve güvenlik getiriyor. İsteseler, insanlara bu dinlerin yüzyıllar öncesinden tahrif olunduğunu kanıtlayabilirlerdi. Onlar eserleri araştırırken ve arkeoloji kazılar yaparken bu konuda pek çok delil ve burhan bulmuşlardır, ancak yine de birçok sırları özellikle Müslümanlardan ve diğer ilahi dinlerin takipçilerinden gizliyorlar. Çünkü bu gerçekleri insanlara açıklamak onların çıkarlarına ters düşer.”