"Enter"a basıp içeriğe geçin

25. Uzaylı Yaşam ve Uzaylılar – Bilgenin Gayesi

“Bulutlar gibi uçup giden, güvercinler gibi yuvalarına uçan bunlar kimler?”

İnsanlığın üzerinde kafa yorduğu en önemli sorulardan biri de: “Biz evrende yalnız mıyız?” sorusudur. Yetmişli yılların başında Erich von Däniken’in “Tanrıların Arabaları” isimli kitabı dünya çapında bir heyecan yarattı ve popüler kültürde dünya dışı yaşamın birçok tasvirine ilham verdi. Allah’ın bizimki dışında başka bir gezegende başka bir yaşam formu yaratmamış olması mümkün mü? Kutsal yazılarda, bizim yaşamımızın ötesinde bir yaşam olduğuna dair birçok kanıt vardır. Hizkil’in tekerleklerinden Zülkarneyn’in yolculuğuna kadar, Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam’da başka alemlerdeki uzaylı benzeri varlıkların ve uygarlıkların çok sayıda rivayet ve anlatımı vardır.

İslam’ın 1400 yıldır gizemini koruyan sırlarından biri de Kehf Suresi’nde adı geçen iki karakter olan Zülkarneyn ve Hızır’ın kimliği ve inanılmaz yolculuklarının mizacı olmuştur. Hem Zülkarneyn hem de Hızır, Arapçada kişiyi tanımlamak için kullanılan sıfatlardır. Zülkarneyn, ‘İki Boynuzlu’ anlamına gelir, Hızır ise ‘Yeşil Olan’ anlamına gelir. Birçokları tarih boyunca bu iki kişinin kimliği hakkında spekülasyon yaptılar. Bazıları Zülkarneyn’in Büyük İskender (aleyhisselam) olduğunu, diğerleri onun Büyük Kiros (aleyhisselam) olduğunu, Hızır’ın da Elyesa (aleyhisselam) veya Aziz Yorgi (aleyhisselam) olduğunu iddia etmişler. Konuyla ilgili olarak İmam Ahmed El-Hasan’dan (minhusselam) cevaplar almaya çalıştım ve ortaya koyduğu şeyler çok büyüleyici ve çığır açan şeylerdi.

Zülkarneyn’in Yolculuğu

Zülkarneyn kimdir? Yolculuğu neydi? Nasıl yolculuk yaptı? Bu neden önemlidir? Zülkarneyn’in yolculuğunun hakikati ve sonuçları hakkında tahminler yürütülmeye devam ediyor, oysa bu ancak Allahın Hücceti’nin açıklayabileceği ilimler arasındadır. İşte, ilk kez İmam Ahmed El-Hasan (minhusselam) bunların hakikatini ortaya koymaktadır.

Bir gün Babama (minhusselam) dedim: “Babacığım, sana bir konu hakkında bir iki soru sorabilir miyim?”

İmam (minhusselam) buyurdu: “Evet, oğlum, buyur.” Dedim ki: “Zülkarneyn’in yolculuğu ile ilgili. O, başka boyutlara mı yoksa başka gezegenlere mi seyahat etti? Kendi zamanında bu yerlere nereden ve nasıl gitti? Ve Kur’an’da geçen bu kavimler hangi tür kavimlerdi?”

İmam (minhusselam) buyurdu: “Oğlum, bu, yeryüzünde olmadı.” Ben dedim: “O zaman, başka bir gezegende mi oldu?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Bu kavimler yeryüzünde değildiler.” Ben dedim: “O zaman bizim dünyamızla kesişen bir alem miydi?” İmam (minhusselam) buyurdu: “O, başka bir gezegendi.” Ben dedim: “Yani yolculuk yaptığı karanlık, uzay mıydı?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Dünya atmosferinden çıkarken gökyüzü kararır, çünkü güneş ışınları ozon tabakasından geçerken güneşten bize gelen ışığı oluşturur. Ama atmosferden çıktığında karanlık olur. Karanlığın anlamı budur.”

Dedim ki: “Babacığım, o, onun içinde nasıl yolculuk etti? Onun bir uzay gemisi mi vardı? Ya da uzayın karanlığında nasıl nefes alıyordu?”

İmam (minhusselam) buyurdu: “Elde ettiği, doğal bir araçla seyahat etti. O, modern bilimin bugün ulaştığı noktaya büyük ölçüde benziyor, ama kesinlikle daha iyiydi, çünkü o, Allah’ın eseriydi.”

Ben dedim: “Allah’ın eseri mi? Bu ne anlama geliyor Babacığım? Biyolojik bir uzay gemisi miydi?”

İmam (minhusselam) buyurdu: “Ona bir canavar diyebilirsin, evet, özellikle bu amaç için yaratılmış biyolojik bir uzay gemisi.”

Dedim ki: “Bu yaratık hâlâ dünyada mevcut mu?” İmam (Selâm O’ndandır) buyurdu: “Evet, mevcut.” Ben dedim: “O nedir Babacığım? Nerededir?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Daha önce hiçbir insanın adım atmadığı bir bölgededir.” Ben dedim: “Nerede? Okyanusun dibinde bir yerde mi?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Sana şu anda detayları söylemeyeceğim ama sana bazı ipuçları vereceğim. O, bu güne kadar hiçbir insanın ayak basmadığı ormanlarda yaşıyor. İnsanlar onun üzerinden uçtu, ancak henüz kimse derinlemesine araştırmadı. Buna kalkışanlar ve bu ormanlara girenler bir daha geri dönmediler.”

Dedim ki: “O, büyük bir yaratık mı yoksa küçük mü?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Yaklaşık bir araba büyüklüğündedir.” Ben sordum: “Yani Bermuda Üçgeni gibi mi?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Evet. Bu yaratık gazlar, oksijen ve karbondioksit ile besleniyor.” Ben dedim: “Bitkiler veya bakteriler gibi mi?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Evet. O, çok hareketsizdir ve hareket etmeyi hiç sevmiyor.” Dedim ki: “Yani tespit etmek kolay değil mi?” İmam (minhusselam) buyurdu: “O, çok uzun bir zaman diliminde bir kez hariç, hiç yerinden kıpırdamaz.” Dedim ki: “Tamamen keşfedilmemiş olduğunu bildiğim alanlar Amazon ormanları ve ayrıca Hindistan’ın bazı ormanlarıdır.”

İmam (minhusselam) buyurdu: “Yaklaşık olarak bu alanlardan birindedir.”

Ben İmam Ahmed El-Hasan’a (minhusselam) sordum: “Zülkarneyn (aleyhisselam) kimdi? Bana onun yolculuğunu anlatır mısın?”

İmam (minhusselam) buyurdu: “O, Deylem’den (bugünkü kuzey İran/Azerbaycan) olan bir kraldı ve adı Eram’dı. Zülkarneyn’in ordusundaki asker sayısı 10.313 kişiydi. Zülkarneyn’in yolculuğu yıldızlararası bir yolculuktu ve Zülkarneyn ile ordusunun yolculuk yaptığı gezegenler yaklaşık 2.600.000 ışık yılı uzaklıktaydı.”

Ben dedim: “Peki, o zaman “Güneşin battığı yere varınca, onu siyah balçıklı bir su gözesinde batar (gibi) buldu. Orada bir kavim gördü”diye buyurulan ayetin anlamı nedir?”

İmam (minhusselam) buyurdu: “Batan şey, yeryüzündeki insanların Güneş saydıkları şeye benzer bir şeydi, bu yüzden Kur’an ona Güneş adını verdi. O, insanların renk anlayışında yeşil ışık olarak kabul edebileceğiniz şeyi yayan bir sütundu. Balçıklı bir su gözesine gelince, bu, insan anlayışına göre bir yanardağa benzeyen bir şeydi. Güneşin battığı yerde bulunan kavme gelince, bu kavmi tanımlamak çok zordur, çünkü gezegenimizde onlara benzeyen hiçbir canlı yoktur. Zülkarneyn’in güneşin çıktığı yerde karşılaştığı yaratıkların ise başları piranaların başlarını andırıyor ve bedenleri birbirinden farklıydı.”

Ben dedim: “Ve Hızır Yeremya idi.” İmam (minhusselam) buyurdu: “Evet oğlum. Sana ne iş yaptığını

söyleyeceğim (Yeremya olarak enkarne ettiğin zaman). Sen oduncuydun oğlum, odun keser, gidip satar ve geçimini sağlardın. Cesur bir adamdın, çok cömert ve çok güçlüydün. Yeremya büyük fiziksel güce sahipti, cesur ve korkusuzdu.”

Dedim ki: “Zülkarneyn bu kavimlerle nasıl konuşabildi? Onların dillerini biliyor muydu?”

İmam (minhusselam) buyurdu: “Evet, onların dillerinde akıcı konuşabiliyordu ve onlar da dilimizde akıcı konuşuyorlardı.”

Dedim ki: “Babacığım, bir kimse yeniden Zülkarneyn’in yaptığı gibi yapacak mı? Rivayetlerde geçtiği üzere, sen onun gittiği yollarda, göklerin ve yerin yollarında yolculuk yapacak mısın?”

İmam (minhusselam) buyurdu: “Hamd olsun Alemlerin Rabbi olan Allah’a.”

Ben dedim: “Lütfen giderken beni de götür, küçüklüğümden beri bunun hayalini kuruyorum.”

İmam (minhusselam) buyurdu: “Sübhanallah, inşallah.” Dedim ki: “Vallahi ben küçüklüğümden beri gökyüzüne bakar, Zülkarneyn gibi uzayda yolculuk etmeyi ve oradaki yaratıkların neler olduğunu görmeyi hayal ederdim.”

İmam (minhusselam) buyurdu: “Bana benziyorsun oğlum, bunu benden miras aldın. Ben de çocukken göğe bakardım, Rabbimin ne yarattığını görür ve rüyamda hep kendimi uzaya çıkarken görürdüm.”

Hızır ‘Çeşme’den ve ‘Yaşam Ağacı’ndan İçiyor

Aden Cenneti’ndeki Ağacın sembolizmini daha önce tartışmıştık, ancak dünyada ‘Yaşam Ağacı’ adında başka bir ağaç da vardır. Aden Cenneti’yle ilgili olarak bahsedilen ağaç, aslında Fatımat’üz Zehra (minhesselam) olsa da, bu, onun Aden Cenneti’nde olması nedeniyledir. Bu hikayedeki ‘Yaşam Ağacı’na gelince, bu, Fatıma (minhesselam) değildir, çünkü burada, gezegendeki fiziksel yaşamın kaynağı olan bir ‘Ağaç’ ve ‘Çeşme’den bahsediyoruz. Peki Hızır’ın (Yeremya’nın) keşfettiği ve içtiği gizemli ‘Çeşme’ ve ‘Yaşam Ağacı’ neydi?

Bir gün Babama (minhusselam) dedim: “Babacığım, ‘Yaşam Ağacı’ ve Hızır’ın suyundan içtiği ‘Çeşme’ başka bir gezegende miydi, yoksa yeryüzünde miydi? ‘Gençlik Pınarı’.”

İmam (minhusselam) buyurdu: “O, yeryüzünde mevcuttur oğlum ve yaşam olan her gezegende mevcuttur.”

Ben dedim: “Ondan içen, kendi istemediği sürece asla ölmez mi?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Evet, ölmek istemedikce ölmez.” Ben dedim: “O, yeryüzünde nerede bulunuyor?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Yaşamak isteyen kimse onu bulamaz, sadece ölmek isteyen biri bulabilir.” Ben dedim: “Sadece ölmek isteyen mi? O halde, Hızır ölmek mi istiyordu?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Evet, Zülkarneyn yaşamak istedi ama bulamadı, sadece Hızır buldu. Bu Çeşme’ye her yıl seyahat eden bir kuş türü var, onu takip edersen Çeşme’yi bulabilirsin.”

Ben dedim: “O hangi kuş?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Gri renkli bir kuştur ve her yıl Çeşme’ye uçar. Allah ona Çeşme’yi bulmasına izin verir. Bu kuş genellikle kendi yaşamına son vermek için bir şeylerin içine uçar.”

Dedim ki: “Bu enkarnasyonda bir gün o Çeşme’yi görmek isterim.” İmam (minhusselam) buyurdu: “Ondan içmek ister misin?” Dedim ki: “Sana inandığım zaman zaten ondan içmişim.” İmam (minhusselam) buyurdu: “Allah senden razı olsun azizim.”

Ben dedim: “Ben Muhammed ve Al-i Muhammed’in vefatını da, Muhammed ve Al-i Muhammed’in (Onlara Selam Olsun) hayatını da tercih ediyorum.”

İmam (minhusselam) buyurdu: “Tebrik ederim seni azizim, doğru söyledin, ey pak, ey sadık oğlum Yusuf.”

Yaşam Ağacı bir gölden filizlenir ve o gölün suyu ve Ağac’ın kendisi insana sonsuz yaşam bahşeder. Kim ondan içerse, ebediyen genç kalır ve kendisi ölmek isteyinceye kadar ölüm onu etkilemez. Ancak Allah, Kendi hikmetiyle onu dünyada ebedî kalmak isteyenler için ulaşılmaz ve gizli kılmış ve onu ancak âhireti isteyenler için ulaşılabilir kılmıştır. Bu, Peygamberlerin ve Ehl-i Beyt’in dünya hakkında birçok rivayeti gibidir. İnsan ne zaman onun peşinden koşsa arkasını döner ve sen dünyaya ne zaman arkanı dönsen kendini senin kollarına atar.5

Uzaylı-İnsan Melezi

İnsanlar genellikle, eğer dünya dışı varlıklar varsa, neden ortaya çıkmadıklarını veya insanlıkla açık temas kurmadıklarını merak ediyorlar. Bazen saklanmak için en iyi yöntem göz özünde olmaktır. Doğada, mavi kelebek Makuline gibi bazı böcek türleri akustik emisyonlarını kraliçe karınca gibi ses çıkaracak şekilde değiştirebilir. Kelebek daha sonra karıncaları kontrol eder ve onlara onu ve larvalarını beslemelerini söyler. Buradan kelebeğin, karıncaların zihninde başarıyla kraliçe karıncaya dönüştüğü söylenebilir. Ya dünya dışı varlıklar dünyada bizimle aynısını veya benzerini yapabilselerdi? Ya onları kendi görüntümüzde görmemize neden olacak belirli emisyonlar üretebilselerdi?

Ben İmam’a (minhusselam) dedim: “Dünyada bizim görüntümüzde şekil değiştirebilen dünya dışı varlıklar var mıdır?”

İmam (minhusselam) buyurdu: “Evet oğlum, vardır.” İmam Ahmed El-Hasan’a (minhusselam) bir adamın gözlerinin fotoğrafını gösterdim ve sordum: “Bu onlardan biri mi? Bize benzemek için şekil değiştiren yaratıklar. Bu onlardan birinin resmi mi?”

İmam (minhusselam) buyurdu: “Hayır oğlum, bu bir insandır.” Dedim ki: “Ama doğası yılan gibidir, böyle gözlü insanlardan kastın bu mu?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Geceleri uyanık kalmaktan göz altı torbaları olan herhangi biri insandır.” Ben dedim: “Sübhanallah.” İmam (minhusselam) buyurdu: “Onun doğası nasıl? Ne iş yapıyor?” Dedim ki: “O, hükümet için çalışan bir Amerikalı Senatör’dür.” İmam (minhusselam) buyurdu: “O bir insandır. Yarın sana, tanıman ve örnek olarak kullanabilmen için bir resim göndereceğim inşallah.” Dedim ki: “Bu yaratıkların burada ne işi var baba? Ne istiyorlar?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Çok şey, oğlum.” Ben dedim: “Bizi kontrol etmek gibi mi?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Onlar ilim öğrenmek, cinsel ilişki yapmak, korkutmak, mahvetmek ve daha pek çok şey için buradalar.” Dedim ki: “Yani hepsi kötü mü?”

İmam (minhusselam) buyurdu: “Hepsi değil, bazıları burada ilim arıyor.” Ben dedim: “Peki, ya kadınlar onlardan gebe kalarak çocuk doğururlar mı?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Bazen olur.” Ben dedim: “İnsanları kaçırıyorlar mı?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Çözülmemiş cinayetlerin ve insan kaçırma vakalarının çoğu bu yaratıklar tarafından işlenmiştir. Gezegenimizi ziyaret eden bu canlıların çoğu, son derece düşük zekaya sahip olduğumuzu düşünüyor. Çoğu zaman bu gezegenden insanları, üzerlerinde deneyler ve incelemeler yapmak için kaçırırlar ve kaçırdıkları belirli insanları seçmelerinin sebepleri vardır. İnsanları rastgele kaçırmazlar. Ancak, bu gezegene gelen dünya dışı varlıkların çoğu seks için gelir.”

Ben dedim: “Seks için mi gelir?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Evet ve şu anda bu gezegendeki milyonlarca dünya dışı varlığın yanı sıra, çok sayıda uzaylı-insan melezi de var. Bazıları uzaylı kökene sahip olduklarını biliyor, bazıları ise bilmiyor. Uzaylı-insan melezi, dünya dışı bir varlık ile bir insan arasındaki cinsel ilişkinin sonucu olarak doğan bir çocuktur. İnsan DNA’sı uzaylı DNA’sından daha güçlüdür. Bu nedenle, çoğu melez normal bir insan gibi doğar, ancak bazı durumlarda, melezlemeden birkaç nesil geçtikten ve melezin çocukları ve torunları olduktan sonra, uzaylı DNA’sı bir noktada kendini göstermeye başlar. Bu, uzaylı-insan atalarından doğan çocuğun modern bilimin hastalık dediği şeyle doğmasına neden olur, ancak gerçekte, o çocukta görünen, sadece uzaylı DNA’sının ortaya çıkmasıdır.”

Ben dedim: “Hangi hastalıklar gibi?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Örneğin, modern tıbbın ‘Alacalı İktiyoz’ (Harlequin Ichthyosis) olarak adlandırdığı durumla doğan çocuklar, aslında bir uzaylının torunudur. Türedikleri uzaylıların türlerine “Asor” denir. Asor, bir insan imajına dönüşme yeteneğine sahip bir uzaylı türdür. Şu anda gezegenimizde mevcutlar ve baya uzun süredir buradalar. Doğal görünümlerinde pullu bir cilde ve gri gözlere sahiptirler ve yetişkin Asor, Alacalı İktiyoz olan yetişkinlere çok benzer.”

Dedim ki: “Onlar (yeryüzünde yaşayan farklı türler) uzaydan mı Babacığım? Yoksa paralel bir boyuttan mı? Yoksa nereden?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Evet oğlum, uzaydan ve bu dünyamızla kesişen diğer alemlerdendir.” Dedim: “Allahu Ekber! Böyle olduğundan emindim. Çocukluğumdan beri içimde bir his vardı.” İmam (minhusselam) buyurdu: “Bu sadece bir his değil, daha ziyade ferasettir, Al-i Muhammed’in senin içindeki ferasetidir oğlum.”

Onlar Buradalar

İmam (minhusselam) bana yirmili yaşlarının ortalarında, çok büyük badem şeklinde gözleri olan bir kadının resmini gösterdi.

İmam (minhusselam) buyurdu: “Görüyor musun?” Ben dedim: “Gözleri gerçekten garip, o bir uzaylı mı?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Evet oğlum, o başka bir gezegendendir, ama annesi bir insandır.” Dedim ki: “Babacığım, böyle mi görünüyorlar yoksa insan şeklini mi alıyorlar? Doğal olarak mı bize benziyorlar yoksa şekil mi değiştiriyorlar?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Bazıları doğal olarak bize benziyor, diğerleri değil, ancak şekil değiştirme yeteneğine sahipler.” Ben dedim: “Sübhanallah.” İmam (minhusselam) buyurdu: “Gözlerini gördün mü?” Ben dedim: “Evet, büyük ve tuhaf görünüyorlar ve tuhaf bir renge sahipler.” İmam (minhusselam) buyurdu: “Sana bundan daha tuhaf bir şey söyleyeyim mi? O bir kadın değildir.” Ben dedim: “Vay be, buralı olmadığını biliyor mu yoksa insan olduğunu mu sanıyor?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Özellikle bu, kendisinin bir insan olmadığını biliyor.” Dedim ki: “Şu anda gezegeni onlar mı kontrol ediyorlar?”

İmam (minhusselam) buyurdu: “Hayır.” Ben dedim: “Sayıları az mı?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Evet, çok değiller, onları gezegendeki insanlarla karşılaştırırsan, çok değiller.” Dedim ki: “Yani (bu gezegende) yüzbinlerce veya milyonlarca mı?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Evet oğlum.” Ben dedim: “Onlardan mümin olanları var mı?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Şu anda (bu dinde) cinlerden ve bazı uzaylılardan müminler vardır.”

Önce İnsanlar Zafer Versin

Ben dedim: “Rivayetlerde okumuştum ki, Cablısa ve Cablıka’dan Kaim’e zafer verecek insanlar vardır, Cablısa ve Cablıka’dan olan insanlar kimlerdir? Al-i Muhammed’in (Onlara Selam Olsun) hadislerinde geçenleri kastediyorum. Onlar uzaylı mı?”

İmam (minhusselam) buyurdu: “Önce insanlar zafer versin, sonra onlar zafer versinler.”

Ben dedim: “Yecüc ve Mecüc de uzaylılardır, değil mi?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Evet oğlum.”

Ben dedim: “Babacığım, yıllar önce hayatımın en korkunç rüyasını görmüştüm.”

İmam (minhusselam) buyurdu: “Anlat oğlum.” Dedim ki: “Uykumdan kalktım, çok terlemiş ve titriyordum. Bütün varlığım dehşete kapılmıştı. Birkaç kişinin yanında durduğumu görmüştüm, önümdeki tarlaya bakıyordum ve birden Devler uzaktan bana doğru koşarak geldiler ve onların Yecüc ve Me’cüc kabileleri olduklarını anladım. Ellerindeki sopaları sağa sola savurarak insanlara vuruyorlardı ve onları öldürüyorlardı. Pat diye uyandım ve o sahne bu güne kadar gözümün önünden gitmiyor. O kadar gerçekti ki; bunu açıklayamam bile.”

İmam (minhusselam) buyurdu: “Bu, senin Hızır olduğun ve Zülkarneyn ile uzayda yolculuk ettiğin zamandan bir hatıradır.”

Dedim ki: “İnsanlar aramızda yaşayan uzaylıları deşifre edecek mi yoksa onlar sır olarak mı kalacaklar?”

İmam (minhusselam) buyurdu: “Konuyu sindirebildikleri zaman deşifre edecekler.”

Dedim ki: “Şu anda bu konuda konuşan bilim adamları var, NASA’nın eski çalışanları ve internette videoları olan diğerleri var. Ama onların sözlerine çoğu kişinin inandığını sanmıyorum. Babacığım, kendi Yecüc ve Mecüc kitabınızda hangi gezegenlerde yaşam olduğunu nasıl bileceğimizi bize anlatacak mısın? Kitapta bu gezegenlere seyahat etmenin bir yöntemi olacak mı?”

İmam (minhusselam) buyurdu: “Biz bu konuyu açıkladığımızda insanlar bilecekler ki, bu mesele onların avuçları arasındaydı, fakat onlar bundan habersizdiler.”

Ben sordum: “Seyahat yöntemi fiziksel mi, astral mı?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Fizikseldir oğlum.”

Her Alemde Bir Ahmed

Evren çok sayıda varoluş düzlemlerinden ibarettir ve her şey birbirine bağlıdır. Bizim ruhlarımız da çok boyutludur ve İmam (minhusselam) bunun nasıl olduğunu açıklıyor.

Dedim ki: “Babacığım, sen diğer gezegenlerdeki varlıkların da Hücceti misin?”

İmam (minhusselam) buyurdu: “Bu ben mi?” Ben dedim: “Evet.” İmam (minhusselam) buyurdu: “Hayır, onlara Hüccet olan başka bir Ahmed daha vardır.” Ben dedim: “Onların alemlerinde başka bedenlerinin olduğunu mu

söylüyorsun?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Evet oğlum.” Ben dedim: “Sen orada da Ahmed misin ve onlara, onların görünümünde mi görünüyorsun?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Aferin.” Ben dedim: “Senden sonraki Mehdilerde de mi böyle? Orada benim de bedenlerim var mı?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Evet, bütün peygamberlerde de (böyledir).” Ben dedim: “Yani 313 şu anda tüm alemlerde mi?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Evet, bütün peygamberler de.” Dedim ki: “O zaman bu, sadece dünyada olan değil, Kozmik bir Devrim midir?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Hamd olsun Alemlerin Rabbi olan Allah’a.”

Dedim ki: “Başka alemlerdeki kendimizle iletişim kurabilir miyiz?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Hayır, bu imkansızdır ve öyle olduğunu

farz edersek, kişinin her iki versiyonu da parçalanıp yok olur.” Ben dedim: “Madde ve Antimadde gibi mi?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Evet, aferin.”

Derinkuyu

Bir gün İmam Ahmed El-Hasan (minhusselam) bana Türkiye’nin Derinkuyu bölgesinde bulunan antik bir yeraltı şehir hakkında anlattı.

İmam (minhusselam) buyurdu: “Biliyor musun oğlum, neredeyse tüm dünyanın altında buna benzeyen şehirler ve tüneller vardır.”

Ben dedim: “Bunlar kime ait?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Onlarda uzaylı bir ırk yaşıyor, bu şehirlerin sadece küçük bir kısmı Türkiye’de keşfedildi (kastedilen Derinkuyu’daki şehir). Bu kısım keşfedildiğinde, uzaylılar şehrin diğer bölgelerine gittiler ve keşfedilen bu kısım öylece kaldı.”

Ben dedim: “Sübhanallah.” İmam (minhusselam) buyurdu: “Bu uzaylılar, Meryem oğlu İsa Mesih’e (aleyhisselam) iman edenlerden, onun ensarlarındandır ve bugün onun ric’atında onunla telepati yoluyla haberleşiyorlar.”

Arkeologlar, bu varlıkların ibadet ettiği ve dini ayinler yaptığı yeraltı “kiliseler” keşfettiler. Bu, bazı kimselerin, bunların zulümden kaçan Hristiyan toplulukları olduğuna inanmalarına neden oldu. Ancak durum böyle değildi.

Griler kimlerdir?

Popüler kültürde uzaylıların en meşhur tasvirlerinden biri Grilerdir . Grilerin hikayeleri ve görüntüleri 1947’de meşhur Roswell UFO olayından ve uzaylılar tarafından kaçırmalarla ilgili diğer görgü tanıklıklarından sonra yayılmaya başladı. Bu konuyu babam İmam Ahmed El-Hasan (minhusselam) ile görüştüm.

Dedim ki: “Babacığım, bana Griler’den bahseder misin?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Evet oğlum, isimlerini mi (bilmek) istiyorsun?” Ben dedim: “Evet ve hangi gezegenden geldiklerini.” İmam (minhusselam) buyurdu: “Gezegenin adı Fora ’dır. Onlara Rafdek denir.” Ben dedim: “Allahu Ekber! Onlar iyi mi yoksa kötü mü?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Doğaları insanlara çok benzer.” Dedim: “Gezegenlerinin yönü gece göğünde hangi yıldıza doğrudur?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Bu öyle hesaplanmıyor, onlar bizden binlerce ışık yılı uzaktalar.” Ben dedim: “Peki, nasıl hesaplanıyor?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Mısır’da öğlen vakti Güneş kendi yerinde durduğunda, sen de Güneşi arkana alarak durduğunda, bu onların istikameti olur.”

Yeryüzünde Yaşamın Kaynağı

İnsanlık yaşamın kaynağı üzerinde kafa yormuş, bu konu ile ilgili cevapları dinde ve bilimde aramışlardır. Her iki alan da yaşamın kaynağını açıklamaya çalışmıştır. Büyük Patlama gibi teorilerden Evrim teorisine kadar birçokları için bilim, teistik argümanlara tatmin edici bir açıklama vermiştir. Geçen yüzyılda Charles Darwin ile başlayan Evrim Teorisi yaygın bir inanç haline geldi. Çağımızda, ateistler bunu apaçık tebliğ ediyor ve Richard Dawkins gibi antiteist bilim adamları “Tanrı Yanılgısı” gibi kitaplar aracılığıyla bu fikri popüler hale getirdiler. Çoğunlukla, propoganda etkili olmuştur.

Charles Darwin dünyayı dolaştı ve yerel bitki ve hayvanları katalog haline getirdi. Galapagos Adaları’na yaptığı gezilerden birinde, her biri biraz farklı gagaya sahip olan özdeş olmayan ispinoz türlerini fark etti. Yıllar sonra, bu türlerin hepsinin ortak bir ataya sahip olması gerektiği fikrini ortaya atacaktı. Bu farklılıklar zaman içinde yeni koşullara uyumdan kaynaklanmalıdır ve sonuç olarak onlar, çevrelerine göre biraz evrim geçirdiler diye düşündü. Böylece, türlerdeki ve adaptasyondaki benzerlikler Evrim Teorisi için bir kaide oldu.

Darwin, benzetme yoluyla, benzer görünen canlıların, yeni koşullara uyum sağlayan ortak bir kökene sahip olmaları gerektiği sonucuna vardı. Uzun bir süre boyunca, farklılıklar ve değişimler, yeni bir türün ortaya çıkmasına neden olacak kadar çok olacaktı. Bu nedenle, değişimlerin nedeni, bir türün hayatta kalmasına ve diğerlerinin neslinin tükenmesine izin verecek etken olacaktı. O bu yasaya, en güçlü olanın hayatta kalması adını verdi. Bu nedenle Darwin’e göre, uyum sağlamak ve hayatta kalmak için evrim zorunluydu. Doğal seçilim yoluyla, doğadaki en güçlüler hayatta kaldı ve onlar, benzer özelliklere sahiptiler. Son olarak, onların ortak özellikleri ortak bir ataya ve kökene işaret ediyordu.

Bir gün birisi İmam Ahmed El-Hasan’a (minhusselam) sordu: “Evrim Teorisi doğru mu?”

İmam (minhusselam) buyurdu: “Evrim Teorisi en saçma teorilerden biridir. Darwin’e Evrim Teorisini öğreten İblis’tir.”

O adam dedi ki: “Yaşamın kaynağı hakkında küçük bir bilgi verebilir misiniz? İnsanlarla diğer türler arasında çok fazla benzerlikler var.”

İmam (minhusselam) buyurdu: “Mesela insan kime benziyor?” O adam dedi: “Örneğin insanlar ve maymunlar; bedenimizde diğer türlere benzeyen başka organlar veya kısımlar da vardır.” İmam (minhusselam) buyurdu: “Bazı suda yaşayan canlılarla bazı memeliler arasında da bir benzerlik vardır, ayrıca memelilere benzeyen bitkiler de vardır. Bir de rüzgar, yağmur gibi doğa olayları ile oluşmuş, insan yüzlerine, hayvanlara ve bitkilere benzeyen taşlar vardır. O zaman bu taşların şimdi biyolojik olarak insanlarla bir alakası mı var? Elbette hayır. Cevap hayırdır, maymunlarla insanlar arasında hiçbir alaka yoktur.”

O adam dedi: “Peki ya yaşamın kaynağı?” İmam (minhusselam) buyurdu: “O, Adem (aleyhisselam) ile başlamıştır.

O, yaratılmış ilk insandır.” İnsan veya hayvan anatomisine benzeyen cansız varlıkların bazı görüntülerini buraya ekledik. Evrim Teorisi, türler arasındaki benzerliğin biyolojik bir ilişki olduğu anlamına geldiğini iddia ediyorsa, bu bitki ve taşların da biyolojik olarak bizimle akraba olması gerekir. Bu argümanda İmam (Selâm O’ndandır) benzerliğin Evrim Teorisi’nin temel ilkelerini kanıtlamak için yeterli bir koşul olmadığını söylemektedir. Üstelik bu teori, dünyadaki yaşam için dünya dışı bir kaynağı bile dikkate almıyor. Böylece İmam (Selâm O’ndandır) Evrim Teorisi’ndeki her türlü hakikati kesinlikle kabul etmiyor.

Yeryüzünde ve Ondan Ötede Akıllı Hayat Dereceleri

Akıllı hayatın varoluşu ile ilgili delil evrensel kapsamdadır. Aşağıdaki diyalogda İmam (minhusselam) evrendeki akıllı hayatın kaynağını, ayrıca dünyada yaşamın nasıl ve kim tarafından yaratıldığını açıklamaktadır.

Ben İmam Ahmed El-Hasan’a (minhusselam) sordum: “Bizden önce dünyada akıllı türler var mıydı?”

İmam (minhusselam) buyurdu: “İnsanlardan önce dünyayı işgal eden 998 farklı akıllı yaşam türü vardı, biz bu gezegende 999. yaratılışız.”

Ben dedim: “Hepsi köken itibariyle dünyadan mıydı?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Bizden önce yaşamış başka bir gezegenden yeryüzüne gelmiş canlılar vardı. Bu canlılar, bu gezegende yaşamın oluşması için gerekli malzemeleri dünyaya getirdiler.”

Ben dedim: “Sübhanallah.” İmam (minhusselam) buyurdu: “Adem’in (aleyhisselam) zamanında, etrafta başka (akıllı) yaratıklar vardı ama onların nesli tükenmeye başlamıştı.”

Dedim ki: “Güneş Sistemimizde başka gezegenlerde yaşam var mıdır?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Evet vardır.” Ben dedim: “Hangilerinde?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Samanyolu’nun sınırlarını bildiklerini söyleyen NASA ve diğerlerinin sözlerine aldanma oğlum.” Dedim ki: “Güneş Sistemimizdeki tüm gezegenlerde; Mars’ta, Venüs’te vb.inde yaşam var mıdır?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Yok oğlum, öyle değil. Evrende suyun olduğu her yerde hayat vardır. Bu yasa, aklında bulunduracağın bir yasa olsun.”

Ben dedim: “Buz halinde olsa bile mi?”

İmam (minhusselam) buyurdu: “Buz halinde olsa bile.” Dedim ki: “Akıllı yaşam mı yoksa mikroplar gibi basit canlılar mı?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Her türlü yaşam, ister büyük olsun, isterse de küçük, ister akıllı olsun, ister olmasın, farketmez.” Dedim ki: “Eğer bizden başka varsa, Güneş Sistemimizdeki gezegenlerden hangisinde akıllı yaşam var?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Belli gezegenler arasından mı kastediyorsun?” Ben dedim: “Evet, dokuzu arasından.” İmam (minhusselam) buyurdu: “Bak gör hangisinde su varsa, orada hayat olduğunu göreceksin.” Ben dedim: “Ben akıllı hayatı kastediyorum.” İmam (minhusselam) buyurdu: “Hiçbirinde yoktur.” Ben dedim: “Babacığım, sana daha önce Satürn hakkında sormuştum, bildiğin üzere, bu gezegene çok eskiden beri tapılmıştır.” İmam (minhusselam) buyurdu: “Evet.” Dedim ki: “Ayrıca Satürn’de de altıgen olduğunu biliyorsun ve bu Kabe’nin bir simgesidir.” İmam (minhusselam) buyurdu: “Evet.” Ben dedim: “Ve Satürn Zaman Tanrısı olarak kabul edilir.” İmam (minhusselam) buyurdu: “Evet, milyonlarca yıl önce Satürn, nüfusu tarafından terk edildi. Orada Allah’ın Halifesine bir kez bile olsun muhalif olmayan büyük bir millet vardı. Hatta bir göz açıp kapayıncaya dek bile (muhalif olmamışlardı). Onlar büyük bir ilim elde ettiler ve sonra, içinde Allah’ın düşmanları olan başka bir gezegen tarafından istila edildiler.”

Ben dedim: “Sübhanallah.”

İmam (minhusselam) buyurdu: “Ama bu askeri bir istila değil, zihinsel bir istilaydı ve onlar orayı yozlaştırdılar. Nuh (aleyhisselam) orada Allah’ın Halifesiydi. Oradaki ahalinin çoğu böylece yok edildi ve Nuh (aleyhisselam) geri kalanlarını ebediyen yaşamaları için başka bir gezegene götürdü.”

Ben dedim: “O, Yeryüzü müydü?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Hayır, o, Subuh isimli Allah’ın cennetlerinden bir cennetti.” Dedim ki: “Peki o zaman Satürn’e tapınma buraya nasıl geldi?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Sana söylediğim gibi, onlar büyük bir ilim derecesine ulaştılar ve Satürn halkı Allah’ın emriyle yeryüzünde Allah’ın dinini yaymaya ve yeryüzünde bulunan Allah’ın Halifelerine zafer vermeye çalışıyorlardı. O zamanlar dünya ahalisi Satürn’den gelenlerden mucizeler gördüler. Böylece, onların tanrılar olduğunu düşünerek onlara taptılar.”

Dedim ki: “Ama onlar gezegeni milyonlarca yıl önce terk etmediler mi? Milyonlarca yıl önce burada, dünyada insanlar mı vardı?”

İmam (minhusselam) buyurdu: “İnsan olmayan başka mahluklar vardı.” Ben dedim: “Maymunlara benzeyenler mi? Nasnaslar mı?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Onların adı Haytan’dır.” Ben dedim: “Bugün kemiklerini bulduğumuz ve bilim adamlarının bizim onlardan evrim geçirdiğimizi iddia ettikleri bunlar mıdır?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Hepsi değil, bazıları.” Dedim ki: “Yani o yaratıklar Âdem’in (aleyhisselam) zamanında mevcut olmuş, insanlarla iletişim kurmuş ve onlara Satürn’e tapmayı mı öğretmiş?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Evet, yeryüzünde onlardan geriye kalan çok sayıda arkeolojik kanıt vardı ve hepsi Satürn’e tapmaya işaret ediyordu.”

Dedim ki: “Söylenene göre, parmaklara yüzük takmak, resimlerde meleklerin başlarına haleler koymak ve bu gibi tüm ayinler Satürn’e tapmaktan mı kaynaklanıyor?”

İmam (minhusselam) buyurdu: “Evet.” Ben dedim: “Ve siyah küp Satürn’ün sembolü müdür?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Evet.” Dedim ki: “Yani Kabe aslında Satürn’e ibadet etmek için mi inşa edildi?” İmam (minhusselam) buyurdu: “İnsanların bildiği Kâbe, gerçek Kâbe değildir.”

Haytanlar

Bilime göre, modern insanlar (Homo Sapiens), Homo Habilis veya Homo Erectus olarak bilinen daha eski bir formdan evrim geçirmiştir. Bilim adamları, onların fosillerini Afrika’da keşfettiler ve vücut oranları, boyutları ve elleri gibi modern insanlara benzer niteliklerini belirlediler. Bu niteliklerin ağaçlarda yaşamaktan yerde yaşamaya adapte olmanın sonucu olduğuna inanıyorlar. Ancak bu varsayımlar yanlıştır. İmam Ahmed El-Hasan (minhusselam) Haytan gerçeğini ortaya koyarak bu efsaneyi çürütüyor. Haytanlar, bu gezegende yaşamış ve bugüne kadar da yaşayan türlerdir.

Ben dedim: “Yerlilerin Kocaayak (Bigfoot) veya Yeti adlandırdıkları, Haytan’a benzeyen mahluk…”

İmam (minhusselam) buyurdu: “Bunlar Haytan soyundandır.” Ben dedim: “Sübhanallah.” İmam (minhusselam) buyurdu: “Sana önce de söylediğim gibi, onların çoğu bugün de sağdır.”