“Ben, Allah, Kendimi onlara rüyalarda açıklıyorum, onlarla rüyalarda konuşuyorum”
Allah her zaman insanlıkla rüyalar yoluyla konuşmuş, müjdeler, uyarılar ve gelecek şeyler hakkında kehanetler göndermiştir. İnsanlık her zaman rüyalardan etkilenmiş ve her zaman rüyalardaki sembolik anlamları yorumlamaya çalışmıştır. Hz. Muhammed (O’na ve Ailesine Selam Olsun), salih rüyanın, nübüvvetin son ve geriye kalan kısmı olduğunu buyurmuştur. Kur’an, İncil ve Tevrat’ta nübüvvetleri rüyalar kapsamında cereyan eden İbrâhim, Yusuf, Yakup ve Danyal gibi peygamberlerin kıssaları anlatılır. Rüyaların önemi çok büyüktür ve Allah’ın gerçek bir elçisinin alametlerinden biri de rüyaları yorumlayabilmesidir. Bu sebeple İmam Ahmed El-Hasan’ın (minhusselam) sahip olduğu rüya ilminin bir kısmını ve yaptığı rüya tabirlerini bu Babda sıralayacağız.
Üç Tür Rüya
Araştırmalar ve popüler kültür, uzun zamandır rüyalarımızı çeşitli şekillerde sınıflandırmaya çalışmıştır. Hayal kurmaktan kabuslara ve lüsid rüyalara kadar, tüm rüyalar ruhumuza ve kolektif bilinçaltımıza açılan bir penceredir. Jung C.G.’ye göre, Su ve Hayat Ağacı gibi ilkel semboller ve evrensel arketipler vardır. Peki, biz bunu kesin olarak nasıl ayırt ederiz? İmam Ahmed El-Hasan (minhusselam) rüyaların gerçekliğine açıklık getirmiştir. Bir gün o, rüyalarla ilgili olarak bana dedi ki:
“Rüyaların inançla hiçbir alakası yoktur. Ademoğlunun düşünürken gördüğü (düşünceler ve hayaller) veya gündüz gördüğü şey gece ona gelir. O, aşağıdaki kategorilere ayrılmıştır, [ilki] salih rüyalardır ve bunlar bir masumu veya imamı, ya da vasiyi gördüğünüz rüyalardır. Tüm bu tür rüyalar her zaman doğrudur. [İkinci] tür rüyalar birer uyarıdır ve içinde zerre kadar ümidi bulunan, ahlaksız veya dinden ve inançtan uzak da olsalar, insanları uyaran uyarıcı Melekler vardır. Melekler gelip onları ne yaptıkları konusunda uyarır veya rüya ile yönlendirmeye çalışırlar. Üçüncü tip, bu örnek üzerinden açıklığa kavuşturulabilir. Bir kimse, müminlerden birine veya kendi zamanındaki imamlara veya Allah’ın velilerine düşmanlık beslerse ve Allah onu saptırmak isterse, ona içini yansıtacak bir takım şeyler gösterir.” Yani kısaca İmam (minhusselam) uyanıkkenki düşünce ve hayallerimizin, rüyamızda gördüklerimizi etkilediğini bildirmektedir. Bütün gün belirli bir kişiyi düşünüyorsam, onu rüyamda görme ihtimalim yüksektir. Dolayısıyla rüyada gördüklerim benim ne kadar güçlü bir mümin olduğumla ilgili değildir, aksine rüyalar çoğu zaman aklımızın ne ile meşgul olduğunu bize anlatır. Sonra İmam (minhusselam) rüyaları üç kategoriye ayırır:
1. Salih Rüyalar: Bu kategoriye, geleceği öngören nebevi rüyalar (Yusuf’un yorumladığı, Akenaton’un, Mısır’ın yedi yıl kuraklık yaşayacağını gördüğü rüyası gibi), mübeşşirat rüyaları (Yusuf’un, gezegenlerin, güneşin ve ayın ona secde ettiğini gördüğü rüyası gibi) veya hayatı değiştiren önemli bir haber veya emir içeren rüyalar (örneğin İbrâhim’in (aleyhisselam) oğlunu kurban etmek zorunda kaldığı rüya gibi) dahildir.
2. Uyarıcı Rüyalar: Bu kategori, içinde bir umut kıvılcımı bile olan birinin yolunu düzeltmeye çalışan rüyaları içerir. Örneğin Yusuf Suresi’ndeki tutsağın (kuşların başından yemek yediğini ve Yusuf’un onu çarmıha gerileceği şeklinde yorumladığı zaman) gördüğü rüya. Bu, onun birkaç gün içinde öleceğini bilmesi ve kendini buna hazırlaması ve kendini düzeltmesi için bir uyarıydı.
3. Yansıtıcı rüyalar: Bu kategoriden olan rüyalar, genellikle yanlış yorumlanabilecekleri için tehlikelidir. Mesela İmam Ahmed El-
Hasan’a (minhusselam) düşmanlık besleyen bir adam vardı. Onun batıl olduğuna inanır ve bunu kanıtlamak isterdi. O, bir rüya görür. Rüyada İmam’ın (minhusselam) kirli suda yüzdüğünü görür. Ertesi gün gelir ve bir grup insanın önünde İmam’a rüyasını anlatır ve onu gözden düşürmeye çalışır. İmam (minhusselam) rüyanın gerçek manasını açıklar ve şöyle der: “Kirli suda yüzen ben değildim, sendin, çünkü kişi kendi kardeşinin bir yansımasıdır.” Rüya, bu kişiye, rüyayı gören tarafından kolayca yorumlanamayacak gerçek bir anlamla verildi. Aslında, rüya sadece onun düşüncelerini yansıtıyordu. Adam gece gündüz İmam Ahmed El-Hasan’ın (minhusselam) sahte bir imam olduğunu ve ilminin tamamen yalan ve bozuk olduğunu düşünüyordu. Dolayısıyla gördüğü, İmam’ın (minhusselam) hakikati değil, İmam (minhusselam) hakkındaki kendi düşüncelerini yansıtıyordu.
Rüya Tabir Etmenin Tehlikeleri
Rüyalar herkes tarafından yorumlanabilir mi? Bir rüyayı yanlış yorumlamanın sonuçları nelerdir? 2015 yılında bir gün, bazı müminler Eba Mikail’e (aleyhisselam) rüyalar ve rüya tabiriyle ilgili bazı sorular sormuştu.
Soru soran dedi: “Rüyalarımızı yorumlamamız caiz midir, değil midir?” Eba Mikail (aleyhisselam) dedi: “Hayır, caiz değildir, fakat kişinin rüyadan filanca şeyi anladığını söylemesi caizdir.” Soru soran dedi: “Eğer caiz değilse, bu dinin hak olduğunu gösteren bir rüya gördüğümü insanlara nasıl anlatacağım? Çünkü, o zaman birileri çıkıp der ki, sen rüya tabir etme yeteneğinden yoksunsun.”
Eba Mikail (aleyhisselam) dedi: “İnsan, Allah’a bir meseleyi sorarsa ve Allah ona bir rüya göstererek veya ilham vererek cevap verirse, bu, soran kişiye Allah’ın cevabıdır ve Allah ona anlayabileceği kadarını verir. Allah Rahman ve Rahim’dir, Kendi samimi kullarını saptırmaz.”
Belli bir zaman diliminde aramızda belli bir birey yaşardı. Bu kişi sürekli olarak diğer insanların kendisiyle ilgili gördüğü rüyalardan bahsederdi. Onları yorumlayıp kendisinin Mehdi olduğunu ima edecek kadar ileri giderdi. Bu konuyu Babama (minhusselam) arz ettim.
Dedim ki: “Birçok durumda bu adam konuşmamı yorumlayarak konuyu değiştirmeye başlıyor ve ‘Bunu dinle’ diyor. Sen ve İmam Mehdi (aleyhisselam) ile yan yana koltukta oturduğu yerde gördüğü rüyayı anlatan birinin ses kaydını dinletiyor. Sonra da rüyadan anladığına göre kendisinin Mehdi olduğunu ima ediyor.”
İmam (minhusselam) buyurdu: “Bu rüya, onun Mehdilerin kalplerine yakın olduğu ve onu sevdikleri anlamına gelir.”
Ben dedim: “Ben düşündüm ki, bu onun, Waqar gibi Mehdi mertebesinde olduğu anlamına geliyor.”
İmam (minhusselam) buyurdu: “Neden olmasın? O, (Mehdilerin kalbine) yakındır, fakat Mehdi değildir.”
Bu, kişinin bu nitelikteki rüyaları asla kendi başına yorumlayamayacağını gösterir. Bir masumun yorumuna her zaman ihtiyaç vardır. Yukarıda bahsi geçen kişi, Mehdi olmadığını öğrenince büyük bir hayal kırıklığına uğramış ve imandan ayrılıp rahmetten düşmüştür. Başka bir olayda, Cebrail (aleyhisselam) ile tanıştığı bir rüya gördüğünü ve Cebrail’in (aleyhisselam) ona yapması gerekenleri söylediğini bana bildiren bir kişi vardı. Bana bu rüyayı sordu, ben de Babama sordum.
Dedim ki: “Bu kardeş rüyasında Cebrail’in (aleyhisselam) ona yapması gerekenleri söylediğini gördü.”
İmam (minhusselam) buyurdu ki: “Sana çok önemli bir şeyi haber vermek istiyorum, insanlara anlat ki herkes anlasın. Sen Allah’ın Temsilcisi ve onların İmamısın. Allah bir mümine ilk önce senin bilmediğin ve senin aracılığınla gelmeyen hiçbir emir ulaştırmaz. Masumun sözü her rüyanın, istiharenin veya alametin üzerindedir.”
Bu şu anlama geliyor ki Allah, Elçisi’nin haberi ve teyidi olmaksızın, hiç kimseye bir makam talep etmesini bildiren bir rüya göndermez. Örneğin, eğer biz İsa’nın (aleyhisselam) zamanındaysak, havarilerin hiçbiri, İbrâhim’in (aleyhisselam) yaptığı gibi, bir rüya gördüler diye, bunun gerçekten ne anlama geldiğini doğrulamak için önce İsa’ya (aleyhisselam) dönmeden, gidip çocuklarını katledemezdi. Musa’nın (aleyhisselam) zamanında hiç kimse, rüyasında Allahın Peygamberi olduğunu görüp de, önce Musa ile teyit etmeden bunu ilan edemezdi.
Şüpheye Neden Olan Rüyalar
Bir gün Babama dedim ki: “Bazı müminler veya iman iddiasında bulunanlar, iman ettikten sonra dine aykırı rüyalar gördüklerini söylediler ve bana gelip rüyaların yorumunu sordular. İçlerinden biri rüyasında ona Ahmed Murad’ın yalancı olduğunu söyleyen bir ses duyduğunu, diğeri ise rüyasında aldatıldığını söyleyen bir ses duyduğunu belirtti. Sonra dedi ki, yalnızca gördüğü şeyin yorumunu istiyor ve Ahmed Murad’ın yalancı olduğuna inanmıyor. Diğer biri ise dava hakkında bazı kötü rüyalar gördüğü için kendini kötü hissettiğini söylüyor. Rüyalarından birinde de, müminlerin sahte bir grup için çalıştıklarını ve bir ülkeden diğerine sürüklendiklerini görmüştür. Bir başka rüyasında da bir müminin kendisine: ‘Siyah Bayrakların, başında kareler olan imamı sahte imamdır’ söylemiştir. O, bu rüyaların onu şüpheye düşürdüğünü söyledi ve onları sana göndermemi istedi. Ona dedim ki: ‘Eğer bu rüyaları gerçekten gördüysen, bunlar Allah’tan değildir, senin kendi şüphenden ve şeytandandır.’”
İmam (minhusselam) buyurdu: “Senin cevabın açık ve yeterliydi. Bu rüyalar şüpheden gelir. Kişi dininden şüphe duyduğunda, şeytanın onunla sağda solda oynaması için bir kapı açar. Kim bu dinden şüphe ederse, Hz. Muhammed’e (O’na ve Ailesine Selam Olsun) ve pak Ehl-i Beyti’ne olan inancını gözden geçirmesi gerekir. Şüphesiz bu dinden şüphe eden, onlardan şüphe eder, onların sözlerinden şüphe eder ve bu itibarla Allah’tan şüphe duyar.”
Ben dedim: “Bu dinde şüpheye yer yoktur.” İmam (minhusselam) buyurdu: “Tüm övgüler Allah’a mahsustur. Büyük imtihanın vakti gelseydi, ne yaparlardı?” Dedim ki: “Sana sormak istediğim bir soru vardı. Babacığım, bazen insanların, dinin aleyhinde veya senin aleyhinde rüyalar gördüklerini, dine aykırı istihareler vesaire yaptıklarını iddia ettiklerini duyuyoruz. Allah mı onları saptırıyor yoksa ne?”
İmam (minhusselam) buyurdu: “Bak oğlum, bu, iki kola ayrılır, birincisi yalan konuşmaktır (yani, bazen bunları gördüklerini iddia eden insanlar aslında görmemişler, anlattıkları sadece bir yalandır). İkinci kol ise şu ki, bir kimse bu işin batıl olmasını veya dinin batıl olmasını dilediğinde, Allah ona dilediğini verir, bu nedenle ayette şöyle geçer: ‘O, dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola yöneltir.’”
Bu şüphe uyandıran rüyalar, açıkça, üçüncü rüya kategorisine – yansıtıcı rüyalara aittir. Kişi korkar, şüphe eder, kararsız kalır, imandan çıkmak için bahane arar ve sürekli bu şüpheleri düşünür. Sonunda rüyasında bu meseleleri görür. Bunlar Allah’tan değil, kişinin kendi nefsinden ve şeytandandır. İmam’ın bu dinden şüphe edenin Allah’tan ve Ehl-i Beyt’ten (Selam Onlardandır) şüphe ettiğini söylemesinin nedeni, İmam Ahmed El-Hasan’ın (minhusselam) ve bu dinin, tüm peygamberlerin getirdiği aynı deliller – Vasiyet, İlim ve Allah’ın Hakimiyetine Çağrı – ile gelmesidir. Kim bizden şüphe ederse, Muhammed’den, İsa’dan, Buda’dan (Onlara Selam Olsun) ve gelip geçmiş bütün peygamberlerden de şüphe etmesi gerekir. Ayrıca bir başka husus da, kişinin bu dine girmeden önce bu dinin doğruluğunu Allah’a sorması gerektiğidir. İmam Ahmed El-Hasan (minhusselam) kimsenin körü körüne iman etmesini istemediğini, aksine kişinin inanmadan önce araştırması, okuması ve inceleme yapması gerektiğini söylemiştir. Bundan sonra da Allah’a bizim hakkımızda sorsunlar ve O’ndan kendilerini doğru yolda ve dalaletten uzak tutmasını istesinler. Eğer onlar, Allah’ın samimi kullarını saptırmayacağına inanıyorlarsa, iman ettikleri zaman da Allah’a ulaşmak ve hak yolda olmak için her türlü çabayı sarf ettiklerinin ve artık O’na tevekkül ettiklerinin bilincinde olmalıdırlar. Gerçekten Kendisini arayan bir kimseyi saptıran hiçbir Tanrı, ibadete layık değildir. O halde niyetimiz belli ise, sonuç kesindir, biz yalnız hak yolda olacağız. Çünkü Allah, her şeyi işiten ve bilendir. 2015 yılında bir gün İmam Ahmed El- Hasan (minhusselam) bana bu konuyu ispatladı.
İmam (minhusselam) buyurdu: “Sana birkaç soru soracağım ve bana cevap ver. Allah’a iman ediyor musun? Allah’ın samimi kullarını saptırmayacağına inanıyor musun? Allah’a karşı samimi misin?”
Dedim ki: “Evet, samimi olmayan birinin benim yapmaya çalıştığım ve yaptığım her şeyi yapmış olacağını sanmıyorum.”
İmam (minhusselam) buyurdu: “O zaman samimisin, değil mi? Ben de Allah’ın huzurunda senin samimi olduğuna şehadet ediyorum ve bu hak şehadettir ve Allah bunu ben şehadet etmeden de biliyordur. Oğlum, öğrendiğin ve öğreneceğin şeyleri, yaşadığın ve yaşayacağın şeyleri, diğer samimi salih müminler de yaşadılar. Bunu, efendim İmam Muhammed bin Hasan Askeri’nin (aleyhisselam) elleri arasındayken ben de yaşadım. Sabredecek misin? Bütün hayır ve nuru kabul edinceye kadar sabredecek misin? Sen imametin kolayca geldiğini ve ümmete önder olmanın çocuk oyuncağı olduğunu mu sanıyorsun? O zaman senin sorunun ne oğlum?”
Dedim ki: “Eğer mesele sabretmekse, bundan endişem yok, zaman seni inkâr etmeme ya da seni terketmeme sebep olamaz.”
İmam (minhusselam) buyurdu: “Sen beni terk edemezsin oğlum, terk etmeyeceksin de. Benden sonra sen olacaksın, masum olmak için kemale ermen gerek. Allah bu aşamada seni büyük günahlardan masum kılmıştır ve seni bütün küçük günahlardan da masum kılacaktır. Sabırlı ol, gerçekten de Allah sabredenlerledir. Bir gün gelecek, ömür sona erecek ve bu beden tüm tatlı ve acı anılarıyla yok olacaktır. Günler geçiyor, kafirler isteseler de, istemeseler de, bizimle ya da bizsiz, Allah Kendi Halifesini muvaffak kılacak, yeryüzünde Kendi hâkimiyetini kuracaktır. Ve mümin için, İlahi Adalet Devletine ve Allah’ın Hakimiyetine zemin hazırlamaya yardım etmesi yeterlidir.”
Dedim ki: “Ve bu, sen olmadan olmayacaktır, Babacığım, bu, Allah’ın vaadidir.”
İmam (minhusselam) buyurdu: “Ben de diyorum ki, doğru söylüyorsun, bu iş bunun dışında başka türlü olmayacaktır.”
Enkarnasyonun Keşfedilmesi
Bir gün İmam’a (minhusselam) kızım Melike’nin enkarnasyonunu sordum: “Babacığım, aileme gelince onları, eşimle kızımı çok seviyorum. Kızım Melike’nin kim olduğunu öğrenmem mümkün mü?”
İmam (minhusselam) buyurdu: “Onun kim olduğunu bilmek ister misin?”
Ben dedim: “Evet, vallahi her şeyden çok daha fazla.” İmam (minhusselam) buyurdu: “Tamam, önce senden bir şey isteyeceğim.
Git Allahın Kitabı’nı rastgele aç ve sağ taraftan yazılanları oku.” Ben İmam’ın (minhusselam) buyurduğunu yaptım ve sonra ona dedim:
“Bismillahir Rahmanir Rahim. Hani misafirler İbrâhim’in yanına girmiş ve “Selâm” demişlerdi. O da, “Gerçekten biz sizden korkuyoruz” demişti. Onlar, “Korkma, biz sana bilgin bir oğul müjdeliyoruz” dediler.”
İmam (minhusselam) buyurdu: “Devam et.”
Ben dedim: “İbrâhim, “Bana yaşlılık gelip çatmış iken beni mi müjdeliyorsunuz? Bana neyi müjdeliyorsunuz?” dedi. “Biz sana gerçeği müjdeledik. Sakın ümitsizlerden olma” dediler.”
İmam (minhusselam) buyurdu: “Allah’ım, Muhammed ve Al-i Muhammed’e, İmamlara ve Mehdilere salat ve selam gönder. O, Melike’dir (aleyhisselam), Nergis’tir (aleyhisselam).”
Ben dedim: “Ya Allah, Nergis mi?!” İmam (minhusselam) buyurdu: “Romalı Nergis.” Ben dedim: “Sen paksın, ya Rab.” İmam (minhusselam) buyurdu: “Ona kendi iradenle Melike adını verdiğini mi zannediyorsun? Hayır vallahi.” Ben dedim: “Hayır vallahi, sübhanallah! Babacığım, aslında ona başka
bir isim koyacaktık ve sonra Nurhan onun ismini Melike koyması gerektiğini belirten bir rüya gördü.”
İmam (minhusselam) buyurdu: “Onun ismini ne koyacaktınız?” Ben dedim: “Hatice, Muhammed Peygamber’in (O’na ve Ailesine Selam Olsun) eşi Hatice’ye istinaden.” İmam (minhusselam) buyurdu: “Farketmez.” Ben dedim: “Farketmez mi?! O halde, Nergis Hatice mi?!” İmam (minhusselam) buyurdu: “Nergis Hatice, Hatice de Nergis’tir.” Ben dedim: “Sen paksın, ya Allah, ya Rahman! Mutluluktan az kalsın ölecektim!” İmam (minhusselam) buyurdu: “Ona iyi bak oğlum.” Dedim ki: “Vallahi elimden geldiğince ona iyi bakacağım! Bu ne büyük bir merhamettir!”
Bu, rüyasında kızına özgü bir isim koyması gerektiği belirtilen bir bireyin örneğidir. Bu rüyayı görmesine rağmen, rüyanın kızının enkarnasyonu olduğu anlamına geldiği aklının ucundan bile geçmemişti. Aslında bu, o zamanlar ikimiz için de en şok edici konulardan biriydi, zira kendimizi buna layık görmüyorduk. Enkarnasyonlar ve enkarnasyonların anıları rüyalarda ortaya çıkabilir ve onlar gerçek olabilir, ancak anlamını doğrulamanın tek yolu, Allahın Halifesi’nin, Masumun yorumudur.
Sembolik Rüyalar
Bazen rüyalar sembolik, kodlanmış ve daha derin anlamlara sahip olur. Bu rüyaları, bir kişinin rüyalardaki sembolizmi bilmeden anlaması genellikle zordur. Bu başlı başına, oldukça uzmanlık gerektiren bir dildir. Yusuf kıssasında geçen Akenaton’un rüyası veya iki tutsağın birinin, bir kuşun kafasından yemek yediğini, diğerinin ise Efendisi için şarap sıktığını gördüğü rüya buna örnektir.
Bir gün İmam Ahmed El-Hasan’a (minhusselam) dedim: “Dün gece garip bir rüya gördüm.”
İmam Ahmed El-Hasan (minhusselam) buyurdu: “Elhamdulillah, ya Allah, hayırdır inşallah.”
Dedim ki: “Gördüm ki, dişlerime bakarken yeni dişlerim çıkıyordu ama diş etinin altındaydı ve henüz çıkmamıştı, fakat çıktığını görüyordum.”
İmam (minhusselam) buyurdu: “Allah’ım, Muhammed ve Al-i Muhammed’e, İmamlara ve Mehdilere salat ve selam gönder. Bu, marifettir, oğlum, kudret, hayır ve izzettir ve belki de inşallah yeni bir evladın olacaktır.”
Ben dedim: “Alemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun.” İmam’ın (minhusselam) bu sözleri gerçek oldu. Gerçekten de yaklaşık bir yıl sonra bir çocuğum oldu ve İmam (minhusselam) ona Sofya adını verdi. Bu, gelecekte olacak bir şey hakkında doğası gereği kehanet olan ve yorumlandığı gibi gerçekleşen salih rüyanın bir örneğidir.
Bütün Düşünceler Önceden Mevcuttur
Bir gece dedim ki: “Babacığım, sana realitenin doğası gereği bir rüya olduğunu neye dayanarak söylediğini sormak isterim. Çoğu zaman kendimi bir şeylerin olmasını isterken veya belirli bir şey hakkında düşünürken buluyorum ve aniden konu açılıyor, ve bunu düşünmeyi bırakırsam konu kayboluyor. Bu şekilde başkalarında da oluyor. Günlük hayatımızda olan bu şeyler, onları kendimize biz çektiğimiz için mi gerçekleşiyor? Nurhan’ın deneyimlediği bir olay vardır. O, davul ve ördek – bu iki kelime hakkında düşündü ve birkaç gün sonra, bak şu işe, karşısında bir ördek, onun yanı başında da davul gördü.”
İmam (minhusselam) buyurdu: “Evet.” Dedim ki: “Bir şey hakkında düşündüğümüz ve sonra onu rüyamızda gördüğümüz gibi.” İmam (minhusselam) buyurdu: “Evet, oğlum, net olarak anladım. Cevap vereyim mi?” Ben dedim: “Evet, lütfen Babacığım, eğer istiyorsan tabi ki, ruhum sana feda olsun.” İmam (minhusselam) buyurdu: “Sen mübareksin oğlum. Evet, hemen hemen her şey bu dünyada mevcuttur. Her fikir, her konu ve hayal denilen ve onun dışındaki her şey. Mantıklı olsun ya da olmasın, insanların hayal edebileceği tüm fikirler mevcuttur. İnsanların yaptığı, düşündüklerini kendilerine çekmektir. Hayır beklersen hayır bulacaksın. Şer beklersen şer bulacaksın.”
Ben dedim: “Sübhanallah!” İmam (minhusselam) buyurdu: “Mümin her zaman hayır beklemelidir ve o, hayır görecektir. Konu bu kadar basit.”
Dedim ki: “Babacığım, mantıklı olsun ya da olmasın, insanın hayal edebileceği tüm fikirlerin var olduğu kısmına açıklık getirebilir misin? Örneğin, birisi bir ejderha hayal ederse ya da…”
İmam (minhusselam) buyurdu: “Fikir insanın zihninde var olduğu sürece her hangi bir yerde, bu dünyada veya başka bir gezegende o şey mevcuttur.”
Dedim ki: “Allahu Ekber! Allahu Ekber! Allahu Ekber! O zaman babacığım, örneğin, Britanya’da bir müzede bulunan büyük bir kumaş parçası hakkında bu İngiliz belgeselini gördüm ve onun üzerinde 14. yüzyıldan kalma bir harita, onun da üzerinde, Romalı tarihçi Plinius’un kaleme aldığı, İtbarak (köpek kafalı insanlar), yüzleri göğüslerinde olan başsız adamlar ve kocaman kulakları ve ejderhaları olan diğer garip insanların çizimleri vardı.”
İmam (minhusselam) buyurdu: “Evet hepsi var ama bu dünyadan değiller. Öyle mahluklar da vardır ki, başları mahrem yerlerinde, mahrem yerleri de göğüslerindedir.”
Ben dedim: “Allahu Ekber! Çok acayip!” İmam (minhusselam) buyurdu: “Bunun dışında normal insan boyunda yaratıklar var ama bedenleri iplik kadar ince ve yetişkin bir filden daha ağırlar.”
Ben dedim: “Azametli Yaradan, suretleri biçimlendiren Allah paktır!” İmam (minhusselam) buyurdu: “Bu gezegenlerden birinde insana tıpatıp benzeyen mahluklar da var ama onlar o gezegenin hayvanları olarak kabul edilir, gezegenin adı da Arus’tur.”
Ben dedim: “Onların da insanlar gibi akılları ve konuştukları bir dil var mı? Yoksa mantık açısından buradaki hayvan gibiler mi?”
İmam (minhusselam) buyurdu: “Orada akıllı yaratık Rob adında bir mahluktur ve tam olarak bir tavşana benziyor, ancak zekidir ve iki ayağı üzerinde yürüyor. Oradaki insan bir tavşan ve oradaki hayvan bir insandır, yani tersinedir.”
Ben dedim: “Ordaki tavşanın boyutu buradakiyle aynı mı, yoksa o, buradaki bir insan boyutlarında mı?”
İmam (minhusselam) buyurdu: “Hayır. O, bir ayı boyutlarındadır.” Dedim ki: “Vay canına, oradaki insanlar bizimle aynı boyutlarda mı yoksa küçükler mi?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Bizimle aynı boyutlardalar.” Ben dedim: “Ama akılları buradaki hayvanlar gibi mi?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Onların akılları hayvanlarda olduğu gibidir.” İmam Ahmed El-Hasan’ın (minhusselam) burada açıkladığı şey kesinlikle büyüleyici bir şeydir. O, basitçe belirtiyor ki, gerçek düşünce diye bir şey yoktur, çünkü Allah her şeyi zaten düşünmüştür ve Allah’ın tüm düşünceleri doğru ve gerçektir. Onlar doğru ve gerçek oldukları için varlar, yoksa Allah’ın düşüncesi gerçek olamazdı ve bu, imkânsızdır. Yani, tüm düşünceler ve olasılıklar zaten bir yerde mevcuttur. Bu, İmam’ın (minhusselam), kuantum mekaniğinde, olası tüm sonuçların bir evrende veya alemde fiziksel olarak gerçekleştiğini belirten çoklu dünyalar yorumlama teorisini doğruladığı anlamına gelir. Bu, fizik ve felsefedeki birçok “çoklu evren” teorisinden biridir.
Gerçek Alemde Buluşmalar
Bir gün İmam Ahmed El-Hasan’a (minhusselam) gördüğüm bir rüya hakkında sordum: “Babacığım, Ahmed Eba İbrâhim, Adem (aleyhisselam) ile birlikte beni ziyarete geldiğinde bana hediye olarak bir yüzük getirdi. Onu bana verdiği gece, senin bana ‘o yüzüğü sana gönderen benim ve işte burada’ dediğin bir rüya gördüm.”
İmam (minhusselam) buyurdu: “Evet, bu doğru. O yüzük eskiden bana aitti ve şimdi senindir.”
Ben dedim: “Allahu Ekber! Babacığım, yüzüğün içinde kan var gibi görünüyor. O senin kanın mı? Taşta olan.”
İmam (minhusselam) buyurdu: “Hayır, oğlum. O, benim kanım değil, senin kanın.”
Ben dedim: “Benim kanım mı?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Evet.” Ben dedim: “Kerbela’dan mı?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Evet.” İmam’ın (minhusselam) rüyalarımda gelip benimle konuştuğu ve rüyadaki sözlerinin gerçek hayatta çıktığına dair birçok örnek var. Örneğin, öyle zamanlar oluyordu ki, ben rüyada, İmam’ın o gece benimle konuşacağını söylediğini görüyordum, sonra da o, (rüyada) benimle konuşacağını söylediği o saatte benimle konuşurdu. Bazen de İmam (minhusselam) gelir ve rüyamda bana olacakları anlatır ve aynen onun dediği gibi gerçekleşirdi. Başka zamanlarda da bana rüyalarda ilim öğretirdi. Uyanıkken ona bunu sorduğumda, rüyada yaşadığım detayların aynısını teyit ederdi. Bu rüyalar, daha yüksek bir gerçeklik, gerçek varoluş veya Aristoteles’in (aleyhisselam) Cevher Alemi diye isimlendirdiği bir boyutta gerçekleşirdi.
Sokrates ve Platon (Onlara Selam Olsun) buna İdealar ve Gerçekler Dünyası adını verdiler. İdealar ve Gerçekler dünyası, aşağı alemlerde olan her şeyin kısmi ve kusurlu bir yansıma olduğu mükemmel varoluştur. Platon (aleyhisselam) bunu kendi meşhur ‘Mağara Alegorisi’nde gösteriyor. Burada Platon (aleyhisselam) bir mağarada birbirine zincirlenmiş mahkumları anlatıyor. Onların arkasında bir ateş vardır, ateşle mahkumlar arasında kuklalar veya başka nesneler taşıyan insanlar vardır. Duvardaki gölgeler, bir illüzyon olan formlardır. Onlar daha yüksek bir gerçekliğin yansımasıdır. Bu, her şeyin kendi gerçek, mutlak, zamansız ve değişmez biçiminde var olduğu gerçek varoluş düzlemidir. Tüm lüsid rüyalar burada gerçekleşir.
Hakka Yönelten Rüyalar
Bu dine inanmaya başlayan müminlerin birçoğuna, imanlarını pekiştirmek için rüyalar verilmiştir. Bazıları da iman etmeden önce Allah’tan bir işaret istediler ve Allah bunu onlara salih bir rüya şeklinde gösterdi. Son yirmi yılda İmam’a (minhusselam) dünyanın her yerinden yüzlerce ve binlerce böyle rüyalar gönderilmiştir, örnek olarak Irak, İran, Mısır, Ürdün, Almanya, İsveç, Birleşik Krallık, ABD, Türkiye, Azerbaycan, Pakistan, Tayland, Uruguay, Sudan, İspanya, Malezya, Filistin, Tunus, Birleşik Arap Emirlikleri, Fas ve Moritanya’yı belirtebiliriz. Burada listelenecek çok fazla şey var, ancak okuyucuların bu gerçek üzerinde düşünmelerini ve kendilerine şunu sormalarını istiyoruz: Bunun gerçekleşme olasılığı ne kadardır? Açıkçası, bu olgunun ölçeğinin ve genişliğinin ‘tesadüf’ veya ‘sanrılar’ olduğu söylenemez. İşte müminlerin bildirdiği ve bu dinin doğruluğunu teyit eden birçok rüyadan birkaç örnek:
Abdüssettar Kazımi 2008’de İspanya’da yaşarken (gördüğü rüyayı) şöyle anlatıyor: “2008’de ben bu din hakkında duyduğumda, araştırıp inceledikten sonra ona inandım ve inandıktan birkaç gün sonra rüyamda gördüm ki; Madrid’de Ehl-i Beyt vakfındayım ve bu dine inandığım için orada bulunanlar benden hoşnut değildir. Aniden gökten dev bir Levha indi, ölçüsü bir metreye iki metre büyüklüğündeydi ve üzerinde şu ibare vardı: “Şehadet ederim ki Mehdi ve Mehdiler Allah’ın Hüccetleridir” ve bundan sonra onlara yüksek sesle dedim: “Bu, gökten inmiş Hak’tır!” Nihayet, Abdüssettar Kazımi 2015’te hicret edecek ve Siyah Bayraklar davasına katılacaktı.
Birleşik Krallık’ta büyüyen Hamidreza Saghari, 2015 yılında Mısır’da yaşarken Hz. Muhammed’in (O’na ve Ailesine Selam Olsun) Vasiyeti ile ilgili rüyalar gördüğünü söyledi: “Gördüm ki, Muhammed Peygamber (O’na ve Ailesine Selam Olsun) gelip yanımda oturdu, sonra sağ tarafını işaret etti ve rüyada bana dedi: “Bu, vasiyette adı geçen Abdullah’tır” ve ben onun sağına baktığımda sen (Abdullah Haşim Eba Sadık) orada oturuyordun.” O, İsa’nın (aleyhisselam) çarmıha gerilmesiyle ilgili de rüya görmüştür: “İsa’nın (aleyhisselam) çarmıha gerilmesi olayını gördüm. O, çarmıha geriliyor ve birçok kişi ona ağlıyordu. Sonra gökte Muhammed Peygamber’in bir sureti ve benim bir suretim belirdi ve Resulullah bana açıklıyordu ki, çarmıha gerilen İsa (aleyhisselam) değil, Eba Sadık Abdullah Haşim’dir.”
2016’da Almanya’dan eski bir ateist olan Caroline, şunları bildirdi: “Ben 2015’te Siyah Bayraklar Davası’ndan bir süre önce Ahmed El-Hasan’a inanmıştım. Allah’tan defalarca rüyada Ahmed El-Hasan’ın yüzünü göstermesini istemiştim. Ama onu ne zaman görsem, yüzünün önünde hafif bir peçe oluyordu ve onu göremiyordum. Fakat Siyah Bayraklara iman ettikten kısa bir süre sonra bir rüya gördüm. Bir binadaydım ve Eba Sadık’tan bir kısa mesaj aldım. Bana dedi ki: “Balkona gel, sonunda sana Ahmed El- Hasan’ı göstereyim.” Balkona çıktım ve gördüm ki, Eba Sadık gülümseyerek orada ayakta duruyor ve o, Ahmed El-Hasan’ı işaret etti. Hayatımda ilk kez onu gerçek yüzüyle gördüm. Koşarak ona sarıldım ve “Baba” dedim. Bu, Eba Sadık’ın Ahmed El-Hasan’ın kapısı olduğunun ve bizim Ahmed El-Hasan’ı ancak Eba Sadık aracılığıyla görebileceğimizin ve tanıyabileceğimizin büyük bir kanıtıydı.”
23 Mart 2022’de Uruguay asıllı ve İngiltere’de yaşayan Veronica şu rüyayı anlattı: “Eba Sadık (minhusselam) benim sağ tarafımdaydı ve çevresinde sayılar uçuşuyordu. Ahmed El-Hasan (minhusselam) bana şöyle diyordu: “Baksana, biz tüm evreni sadece 10 sayı ile ve onun sıfırdan dokuza kadar olan kombinasyonları ile nasıl tarif edebiliyoruz. Düşünsene, 27 harf açıklandığında o, nasıl da ziyade olacaktır.” Anladım ki, 27 harfi (kastedilen şey ilmin 27 harfi) açıklayan sensin (Abdullah Haşim Eba Sadık). O (İmam Ahmed El-Hasan), benim solumdaydı ve sana işaret ediyordu. Bu rüyada formlar, şekiller, kelimeler yoktu, yine de İmam’ı ve Eba Sadık’ı (Selam Onlardandır) görüyor, biliyor, tanıyor, onların nerede olduklarını biliyor ve Eba Sadık’ın (minhusselam) etrafında uçuşan sayıları görüyor ve mesajı alıyordum. Ondan sonra uyandım, sonra tekrar uykuya daldım, benim yüzüm belirdi ve altın harflerle “Allah seni kutsasın” yazılıyordu, yazı biter bitmez tekrar uyandım.”
Bu örnekler, bu dinde yakini arttıran, müminler için bir teselli kaynağı ve bu ilahi davanın sesine ses vermeye karar verenler için bir pekiştirme kaynağı olan sadık rüyaların çeşitliliğini ve silsileliliğini gösteren, belgelediğimiz binlerce rüyadan birkaçıdır.