“Hatıralar Ruhun Kalemidir”
Hepimiz bu dünyaya önceki enkarnasyonlarda kim olduğumuza dair hatıralar olmadan geliriz, ancak bu hatıralara yeniden erişim sağlamak mümkündür. Pek çok insan aslında geçmiş yaşamlardan anılarını hatırlar ve bir rüyada ya da belirli bir nesneyi ya da fotoğrafı gördükten sonra geçmiş yaşamlarını hatırlayan çocuklarla ya da kendiliğinden geçmiş yaşam anılarına yeniden erişim sağlamış insanlarla ilgili kayda alınmış birçok olay vardır. Geçmiş yaşamlardan hatıralar nerede saklanır? Ve onlara nasıl erişiriz? Bu hatıralara erişmenin avantajı nedir? İmam Ahmed El-Hasan (minhusselam) kendi geçmiş yaşamlarını ne zaman hatırladı? Bunlar babam İmam Ahmed El-Hasan (minhusselam) ile istişare ettiğim sorulardır.
Bir gün İmam (minhusselam) ile onun üniversitedeyken çekilmiş bazı eski fotoğrafları hakkında konuşuyorduk. İmam Ahmed El-Hasan (minhusselam) buyurdu: “Biliyor musun oğlum, o zamanlar mesleğimin dinle bir alakası olacağını hiç düşünmezdim, hatta o zamanlar Mehdiler diye bir şey olduğunu bile bilmiyordum, sadece diğer insanlar gibi İmam Mehdi’nin (O’na ve Ailesine Selam Olsun) olduğunu biliyordum.”
Dedim ki: “Kim olduğunu hatırlamıyor muydun? Mehdi olduğunu bilmiyor muydun?”
İmam (minhusselam) buyurdu: “Mehdi olduğum aklımın ucundan bile geçmiyordu.”
Ben dedim: “Benim de, Mehdi olduğum aklımın ucundan bile geçmiyordu. Aslında bu, seninle yürüdüğüm bütün bu yol boyunca kabullenmesi en zor şeylerden biriydi.”
İmam (minhusselam) buyurdu: “Sadece Büyük Baban (İmam Mehdi) bana kendimi hatırlattığımda hatırladım.”
Dedim ki: “Yeni beyinlerle yeni bedenlere reenkarne olursak, önceki yaşamların hatırası nerede saklanır?”
İmam (minhusselam) buyurdu: “Hatıralar ruhta depolanır. Her yaşamdan sonra tıpkı bilgisayarında olan bir dosyayı kompresor programında sıkıştırdığın gibi sıkıştırıp arşive atarsın ve yeni yaşamda hatıralara yeniden erişim sağlamak için ters işlem yapman gerekir.”
Dedim ki: “Peki beynin hatıralarla ne ilgisi var? Bazen insanlar beyinlerine zarar verdiklerinde hatıralarını kaybederler mi?”
İmam (minhusselam) buyurdu: “Beyin, ruhtan hatıraları alan ve yorumlayan bir işlemci gibidir.”
Nesneler Aracılığıyla Anılara Erişim
Geçmiş bir yaşamdan anıları hatırlamak, şimdiki yaşamınızdan bir anıyı hatırlamak gibidir. Reenkarnasyon üzerine yapılan bilimsel araştırmalar, geçmiş yaşamların anılarının nasıl bağımsız olarak muazzam ayrıntılarla doğrulanabileceğini gösteriyor.1 Örneğin, Dr. Jim Tucker, çocukların geçmiş yaşamları anımsamalarının deneyim yoluyla edinilemeyeceklerini göstermekte ve bu çocukların önceki yaşamlara ilişkin anıları olduğunu hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde kanıtlamaktadır.2 Bazen yıllar önce olan bir şey unutulur ve bir nesne görüldüğünde veya bir koku hissedildiğinde; koku, beyninin o olayın anılarıyla dolmasına neden olur. Küçük bir şey, gömülü anıların yeniden ortaya çıkmasını tetikleyebilir.
Hatırlayan kişi için gerçek anılar canlı, net ve berrak olur. Bu, kalp krizi, felç veya sevilen birinin ölümü gibi travmatik olayları hatırlamak gibidir. Hatırlayan bir kişi anısından şüphe duymaz. İmam Ahmed El- Hasan (minhusselam) bana birşey verdi ve bu şey kim olduğumu canlı bir şekilde hatırlamama yardımcı oldu.
Bir gün İmam (minhusselam) şöyle buyurdu: “Sana bir şey vereceğim ve sana verdiğimde onu sakla.”
Ben dedim: “O nedir?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Bu, benden, babandan bir hediyedir.” Ben dedim: “Sübhanallah.” İmam (minhusselam) buyurdu: “Bir zamanlar sana ait olan eski bir şeydir.” Ben dedim: “Allahu Ekber! Nedir babacığım? Lütfen söyle bana.” İmam (minhusselam) buyurdu: “Senden, onu gördüğünde kendine karşı dürüst olmanı ve hatırlayıp hatırlamadığını bana söylemeni istiyorum.” Ben dedim: “Evet, inşallah, kesinlikle böyle yapacağım.” İmam (minhusselam) buyurdu: “Ve eğer onu hatırlarsan oğlum, bil ki, her şeyi hatırlamaya başlayacaksın ve eğer onu hatırlarsan, o sana geçmişte çok iyi bildiğin ilmin kapılarını açacaktır. Ve eğer bu ilim sana malum olursa ve onunla amel edersen, herkesin iradesine aykırı olsa bile Mısır’ın Sahibi dünyada ortaya çıkmaya başlayacak, ismin her yerde duyulacak, insanlar çevrene toplanmaya başlayacak ve hafife alınmayacak miktarda bir takipçin olacaktır inşallah.”
Ben sordum: “O, Yusuf iken yazdığım bir şey mi?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Kendi gözlerinle görmeden sana söylemeyeceğim.”
Déjà vü: Yeniden Yüzeye Çıkmaya Çalışan Hatıralar
Dedim ki: “Babacığım, birini gerçek bir rüyada gördüğümde, aslında aynı rüyayı mı paylaşıyoruz? Gördüğüm diğer kişi de aynı rüyayı görüyor mu?”
İmam (minhusselam) buyurdu: “Evet ama biri hatırlarken diğeri hatırlamıyor.”
Ben dedim: “Yüce ve Azim Allah Sübhan’dır. Yüce ve Azim Allah Sübhan’dır. Yüce ve Azim Allah Sübhan’dır.”
İmam (minhusselam) buyurdu: “Belki de onların ikisi de rüyayı hatırlar, ama hiçbiri onu birbirine söylemez. Ve eğer birbirlerine rüyayı anlatırlarsa, aslında bunun gerçek hayatta olduğuna ve bir rüya olmadığına tamamen ikna olacak ve bu sanki gerçek hayatta olmuş bir olay gibi hayatlarına devam edecekler. Sana küçük bir örnek vereyim. Hiç oldu mu ki, bir arkadaşınla veya bir akrabanla ya da her hangi bir kişiyle, örneğin bir yere veya AVM’ye gittiniz ve daha önce hiç o yere veya AVM’ye gitmediniz ve buna rağmen “biz eminiz ki, burada filanca mağaza vardı” dediniz.”
Dedim ki: “Ya da daha önce aynı şeyi yaptığımızı hissederiz, Déjà vü hissi.“
İmam (minhusselam) buyurdu: “Evet, bu şu anlama geliyor ki, o bir rüyada gerçekleşmiş ve bazen de önceki yaşamında olmuştur.”
Ben dedim: “Sübhanallah.” İmam (minhusselam) buyurdu: “Sen kastedilen şeye ulaşmışsın. Bu, daha önce yaptığını hissettiğin, ancak ne olduğuna odaklanamadığın şeydir (Déjà vü), her şeyi hatırlayacağın bir gün gelecektir.”
Ben dedim: “Sübhanallah.” İmam (minhusselam) buyurdu: “O zaman ayağınla bu dünyaya vuracak, onu bir ceset olarak bulacak ve onun ne derece önemsiz olduğunu göreceksin. Ömrünün sonuna kadar ona önem vermeyeceksin.”
Ben dedim: “Allah’tan dilerim, hatırlayacağım gün yakın olsun.” İmam (minhusselam) buyurdu: “İnşallah. Diyeceksin ki, herkesin peşinden koştuğu dünya bu mu? Yazık! Peşinden koşarak boşuna harcadığım, içinde Rabbimi, alemlerin Rabbini gazaba getirdiğim hayat.”
Hatırlama ile İlgili Bazı Sorular
Bu kısımda hatıra ve zikir konusunda müminlerden aldığım bir dizi soruyu ve İmam Ahmed El-Hasan’dan (minhusselam) gelen cevapları sıralayacağım.
Ben İmam Ahmed El-Hasan’a (minhusselam) dedim: “Biri benden size bir soru sormamı istedi: Bizler Zer Alemini ve bizden alınan ahdi neden hatırlamıyoruz, onu hatırlayabilir miyiz?”
İmam (minhusselam) buyurdu: “Bunu, dilediğiniz, Allah’a yaklaştığınız, tüm amellerinizi Allah için ettiğiniz, varlığınızı yok ettiğiniz ve Allah’tan başka güç ve kuvvet olmadığına inandığınız takdirde çok kolaylıkla hatırlayabilirsiniz.”
Ben dedim: “Birisi soruyor ki, bütün Mehdiler kendi hakikatlerini hatırlıyorlar mı ve Mehdilerle Nakipler aynı mı, yoksa farklı kişiler mi?”
İmam (minhusselam) buyurdu: “Mehdiler Nakipler değildir ve kim olduğunu hatırlayan sadece iki Mehdi vardır.”
Ayrıca İmam’a (minhusselam) peygamberler olarak enkarnasyonlarını hatırladığını veya hayatlarını belirli zaman dilimlerinden, neredeyse hep Buda, İsa ve Muhammed’in (Onlara Selam Olsun) zamanlarından hatırladığını iddia eden insanlardan birçok soru yönelttim. İmam (minhusselam) hemen hemen her zaman bu hatıraları inkar etmiş ve onları gerçek hatıralardan ziyade o karakterlere duyulan sevgiye dayalı hüsnükuruntu ve tasavvurlar olarak nitelendirmiştir. Neyin gerçek bir hatıra, neyin de hüsnükuruntu olduğunu ayırt edebilmeliyiz. Geçmiş bir yaşamdan bir hatıra, adeta bu hayattan bir hatıra olarak ele alınmalıdır. Yıllar önce ya da geçen hafta ya da dün başınıza gelen bir olayı hatırladığınızda, bazı detaylar bulanık olabilir, ancak bunun olduğuna dair hiçbir şüpheniz olmaz. Aynısı burada da geçerlidir. Önceki enkarnasyonların anıları, kişide, hatırladıklarını hatırladığına dair şüpheye yer bırakmaz. İşte bir örnek:
Ben İmam’a (minhusselam) dedim: “Babacığım, bugün biri bana bir soru sordu ve Allahın Peygamberi Talut olduğunu hissettiren bir anısı olduğunu söyledi. Bu soruyu sormaya utanıyordu.”
İmam (minhusselam) buyurdu: “Hayır, bu doğru değildir.”
Mikail (aleyhisselam) ile Hatıra Üzerine Bir Sohbet
Bir kişinin Ruhsal Gelişim yolculuğu sırasında ulaşabileceği zirvelerden biri Mağara adı verilen bir makamdır. Kur’an-ı Kerim’de Kehf (Mağara) adı verilen bir Sure de Mağaraya atıfta bulunur. Bu Sure Ashab-ı Kehf’in hikayesini anlatır. Onlar toplumu, ailelerini terk etmiş, her türlü maddi şeyi geride bırakıp Mağaraya sığınmış gençlerdi. Orada, kâfirlerden uzakta, Allah katında güvenlik ve esenlik buldular. Ehl-i Beyt’ten birçok rivayet, Kehf Suresi ile İmam Mehdi (O’na ve Ailesine Selam Olsun) veya Ashab-ı Kehf ile İmam’ın (minhusselam) ashabı arasında bağlantı kurar. Mağara, İmam için kullanılan bir metafordur. Her kim Mağaraya ulaşırsa, İmam’a o kadar yakın bir makama ulaşır ki, esasen İmam’ın (minhusselam) onlarla iletişim kurduğu bir açılışa ulaşmış olur, onlara belirli bir masumluk, mükemmel hafıza ve diğer manevi hediyeler verir. Mağaraya girmek, nefsini, egonu, iradeni ve varlığını eriterek İmam ile bir bütün olmaktır. Esasen bu, Hz. Muhammed’in (O’na ve Ailesine Selam Olsun) Allah’a kavuşarak nefsini erittiği Gece Yolculuğu (İsra ve Miraç) gibidir.
Bir gün Mağaraya ilk giren on iki kişiden biri olan Eba Mikail (aleyhisselam) ile konuşuyordum ve dedim ki: “Biri sana bir soru sormamı istedi, Mağaraya girdiğinde Zer Alemini hatırladın mı?”
Eba Mikail (aleyhisselam) yanıtladı: “Evet, her şeyi hatırlıyorsun ve dünyaya bakmaktan nefret ediyorsun. Efendim senin başını mesh ettiğinde her şeyi hatırlayacaksın.”
Dedim ki: “Enkarnasyonlarından anılar sana geri geldiğinde, geçmiş hayatındaki her şeyi hatırlıyor musun?”
Eba Mikail (aleyhisselam) dedi: “Hayır, her şeyi değil.” Ben dedim: “Yani sadece bazı şeyleri mi hatırlıyorsun?” Eba Mikail (aleyhisselam) dedi: “Allah’a yaklaştıkça, “la havle ve la kuvvete illa billah” (anahtarını kullanmakla daha fazla) hatırlayabileceğim.” Ben dedim: “Habil olduğun enkarnasyonundan Adem’i (aleyhisselam),
Kabil’i ve Müminlerin Emiri’ni (aleyhisselam) hatırlıyor musun?” Eba Mikail (aleyhisselam) dedi: “Evet, eskiden yaşadığım yeri de hatırlıyorum, bazen de unutuyorum.”
İmam’ın (minhusselam) Hatıraları
Bir gün İmam Ahmed El-Hasan’a (minhusselam) bazı rivayetler hakkında sordum: “Hz. Muhammed’den (O’na ve Ailesine Selam Olsun) bir hadis vardı, orada şöyle geçiyor: “Ve ‘Ham Havl Amsi’ (isminin anlamı Hasan’dır) adında bir kral hüküm sürdü, ama Yahudileri küçük düşürdü ve onlarla samimiyet ve iyilikle konuştu, savaşta dikkatli oldu ve kılıcı onayladı, Doğu’ya ve Batı’ya sükunet getirdi. Muhafızları ona komplo kurdular, onlar kötüydü ve tüccarlardı.”Arap hükümdarları hakkında da şu rivayet vardır: İmam Sadık (minhusselam) buyurdu: “Kim bana Abdullah’ın ölümünü teyit ederse, ben de ona Kaim’i teyit ederim.” Ayrıca: “Mehdi, insanlar onu arzulamadan ve gece gibi karanlık fitneler ve belalar olmadan kıyam etmez. “HASİB” ailesinin gecesi onlara sabah oluncaya dek karanlık olur ve “DUSA” ailesi kendi aralarında ihtilafa düşerler, bu yüzden onların saltanatı dalgın, akılsız bir adamın elinden çömlek düştüğü gibi düşer ve “ANKİS” içeri girdiğinde, Süfyan Ailesinin atlısı yalanlarla huruç ettiğinde ve Yemâninin bayrağı ondan hemen sonra hızla yükseldiğinde, o, ansızın onların arasından kaybolur ve işleri dağılır ve onlar için hiçbir “Saud” yoktur. O (Yemâni), hakka ve dosdoğru yola çağırdığı için hidayet bayrağıdır.
Ve Mısır’ın anahtarları Kudretli Savaşçının eline geçer. O, Mısır semasından çok sayıda nidalarla Mehdi’ye zemin hazırlar, Kudüs’ü geri ister, tüm dünyada büyük anlaşmazlıklar olur ve Allah’ın yurdu olan her yerde kan dökülür. Doğu ehli ile Batı ehli kendi aralarında ihtilaf eder, evet, kıble ehli de ayrılığa düşer, insanlar başlarına gelen korkudan dolayı perişan olurlar ve gökten bir Münadi sesleninceye kadar bu halde kalırlardır. O, halkı yürüyüşe çağırdığında, Allah’a yemin ederim ki, sanki onu rükün ve makam arasında görür gibiyim, insanlar ona, Araplar için zor olan yeni bir mesele, yeni bir sultanlık, yeni bir hüküm ve yeni bir sünnet üzerine biat ediyorlar. Şüphesiz o, Allah’a kavuşuncaya kadar hiçbir sancağı reddedilmez.”“DUSA” ailesi: DUSA kelimesinin harfleri [Arapçada] doğru sıralama ile bir araya getirildiğinde, onlar Hicaz’a hakim olan Saud ailesidir. “HASİB” ailesi Sabah ailesidir. Şu hadis de Müminlerin Emiri’ndendir (minhusselam): “Ve onlardan dalâlet imamları ve cehenneme çağıranlar vardır. Krallar ve Prensler onların peşinden gidecekler. Onları [insanlara] hükümdarlar yaptılar, böylece onlar aracılığıyla dünyayı yiyip bitirdiler. Dilersen onları sana isimleriyle söylerim: Filanca ailesi, Nun ailesi, Aud ailesi, Mütebarik, Mütearif, Müteyemin ve Mütemesir, sözle iftira atan (El-Kasif), ateş ile sarsan (El-Saddim) ve nifak salan (El-Fâtin). Onlardan kral, önder, emir, reis, vali ve rehberler vardır.” İftiracı (El-Kasif) Kaddafi’dir. Sarsıntılara neden olan (El-Saddim) Saddam’dır. Nun ailesi Nehyan ailesidir. Mütemessir kim? Müteyemin [Yemenden] Ali Abdullah Salih’tir. Peki, ya Aud ailesi kim? Mütebarik Hüsnü Mübarek’tir. Peki, ya Mütearif kim?”
İmam (minhusselam) dedi ki: “Evet.” Sonra birkaç dakika sükut etti ve sonra dedi: “La ilahe illallah.”
Ben dedim: “Ne oldu?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Bana hiç hoşlanmadığım bir şeyi hatırlattın.” Ben dedim: “Neyi, ruhum sana feda olsun?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Allah seni korusun, ey gözümün nuru.
Enkarnasyonlarımın birinde, senin bana sorduğun şeyin aynısını birisi bana sordu.”
Ben dedim: “Sübhanallah, ona ne cevap verdin?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Ben ona cevap verdiğimde benimle alay etti, ben de geri dönüp oradan ayrıldım, o da başıma taşla vurarak yüzüstü yere düşmeme neden oldu.”
Ben dedim: “La havle ve la kuvvete illa billah! O seni taşla mı vurdu?! Kim bu lânetli?”
İmam (minhusselam) buyurdu: “O, El-Kasif’tir (Vuran).” Ben dedim: “Kaddafi mi?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Evet.” Ben sordum: “O, bir enkarnasyonunda seninle beraber miydi? Allahu Ekber!” İmam (minhusselam) buyurdu: “Evet.” Dedim ki: “Yani sen ona ‘El-Kâsif’ rivayetindeki şahsın o olduğunu söyledin, Allah ona lanet etsin, o da seninle alay mı etti?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Evet.” Ben dedim: “Sübhanallah. ‘O’, o devirde kimdi, baba?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Eşaf bin İshak Ebu Yezderi.”
Muammer Kaddafi’nin kafasına kurşun sıkılarak öldürülmesinin nedeni buydu. Bu, onun İmam Ahmed El-Hasan’ın (minhusselam) enkarnelerinden biri olan yedinci İmam Musa Kazım’ın (minhusselam) başına taşla vurmasının karmasıydı. Ebu Yezderi (lanetullahi aleyh) İmam Musa Kazım’ı (minhusselam) öldürmese de, Ehl-i Beyt’ten olan bir imamı, nebiyi, resulü veya mümini incitmenin karması ve cezası daha şiddetlidir. Bu yüzden hadiste şöyle geçer: “Fatıma bendendir, herkim onu incitirse, beni incitmiştir, herkim beni incitirse, Allah’ı incitmiştir ve herkim Allah’ı incitirse, yerin göğün laneti onun üzerine olsun.”
Bir defasında İmam (minhusselam) benim çocukluk resmime işaret ederek buyurdu: “Senin bu çocukluk resminde eksik olan hiçbir şey yoktur ve bir tek yeşil elbisen de olmuş olsaydı, bebek Abdullah olurdun.” Ben dedim: “Sübhanallah!”
İmam (minhusselam) buyurdu: “O bebeğin yüzünü görmek istiyorsan, kendi resmine bak.”
Dedim ki: “O gün sen susamıştın, ben de ağlıyordum, sen beni taşıyordun, o gün de yanımdaydın. Bugün de ben seni terketmeyeceğim ve inşallah seni tüm dünyanın üzerinde taşıyacağım.”
İmam (minhusselam) buyurdu: “Allahu Ekber! Ben seni taşıyıp, sana su istemek için cemaate doğru yürüdüğümde iki kez tökezledim.”
Ben dedim: “Sübhanallah. Bunun sebebi neydi?” İmam (minhusselam) buyurdu: “Bu, senin öleceğinin belirtisiydi.” Ben dedim: “Sübhanallah. Allah’ın laneti Hermele’nin ve o kavmin üzerine olsun.” İmam (minhusselam) buyurdu: “Allah’ın laneti onların üzerine olsun, oğlum Yusuf. Allah seni korusun oğlum ve sana mükafatların en güzelini versin.”
Ben dedim: “Belki o gün seni ağlamamla rahatsız ettim, bugün de belki seni ağlamamla rahatsız ediyorum. Bunun için özür dilerim.”
İmam (minhusselam) buyurdu: “Asla, özür dileme. Bir gün bunu bana söyleyeceğini biliyordum. Senin bunu söylemen gerekiyordu. Allah seni korusun, azizim.”
Hatırlamanın Başlangıcı: Çarmıha Gerilme
Benim yolculuğum kendim hakkında hiçbir şey bilmeden başladı. Geçmiş yaşamlarıma dair hiçbir anım yoktu. Ancak geçmiş yaşamların anısına dönüşen birçok rüyam oldu ve bunları ‘Rüyalar Babı’nda paylaşacağım. İlk başta benim uykumdan uyanmam ve kim olduğumu hatırlamam için İmam Ahmed El-Hasan (minhusselam) gerekiyordu. Aynısı ona (minhusselam) da oldu. O da kim olduğundan habersizdi. Babası 12. İmam, Muhammed bin Hasan El-Mehdi (O’na ve Ailesine Selam Olsun) onu uyandırana kadar anılarına erişemedi. Anılara rüyalar, meditatif durumlar, nesnelere bakmak, tanıdık sesler duymak veya belirli bir kokuyu koklamak yoluyla erişilebilir veya bu, kendiliğinden olabilir.
Bir gün Babama (minhusselam) sordum: “Ben ne zaman hatırlayacağım?”
İmam (minhusselam) buyurdu: “Belki bir sabah uyanır ve her şeyi hatırlarsın. Anahtar sabırdır.”
Doğrusu, sabırlıydım. Bir gün aniden, bir anım gözümün önünde canlandı. Bu, açıkça aklıma gelen ilk anımdı. Tek sahne şeklinde geldi. Sanki insan hayatının en önemli anlarından birine bakıyormuş gibi. Bir kişi enkarnasyonunu hatırladığında hayatın her detayını değil, göz alıcı kısımlarını hatırlayacaktır. Kendimi İsa’nın annesi Meryem’in (aleyhisselam) kollarında ölü olarak uzanmış halde gördüm. O, bu devirde eşim Nurhan’dır. Ben ruh halindeydim ve Meryem’in, daha yeni terkettiğim Mesih’in cesedini kollarına aldığını gördüm. Onu kucağına alıp ağlıyordu. Haçı görebiliyordum. Havanın kokusunu alabiliyordum. Yağmuru hissedebiliyordum. Romalı askerleri görebiliyordum. Her şeyi gerçek hayatı gördüğüm kadar net görebiliyordum. Bir duygu patlaması yaşadım ve kendimi o anın içinde hissettim. Babama durumu anlattım.
Dedim ki: “İlk hatıramı yaşadım Baba. Çarmıha gerilme sahnesini gördüm. Kendimi gördüm, Nurhan’ın beni taşıdığını gördüm. Haçı gördüm.”
İmam (minhusselam) yanıtladı: “Acı vericiydi, değil mi oğlum?” Ben dedim: “Son derece.” İmam (minhusselam) buyurdu: “İşte bu yüzden unutuyoruz.” Dedim ki: “Kerbela’yı hatırlamayı anlatırken neler hissettiğini şimdi ancak hayal edebiliyorum, tüm bu duygularla nasıl yaşıyorsun? Ben Kerbela’yı hatırlayacak mıyım?”
İmam (minhusselam) yanıtladı: “Bu, çok küçük olduğun için hatırlayamayacağın bir enkarnasyondur.”
Ondan sonra, Babamla yoğun deneyimler yaşadım, bunlardan bazılarını kitabın geri kalanında ele alacağım. Bu deneyimler ve anahtarlar, diğer enkarnasyonlarımı, uzmanlaştığım ilmimi ve daha birçok şeyi hatırlamamı sağladı. Hatırlamam birkaç yılımı aldı ve bu nedenle hatırlama süreci her insanda farklıdır. Bazı insanların hatırlaması yıllar almıştır, bazıları ise ilk günden hatırlamıştır. Hatırlamak devam eden bir süreçtir. Sanki her gün anılarımızı(n bir parçasını) geri çağırıyoruz. İmam Ali’nin (minhusselam) dediği gibi: “İlim gökte değil ki, senin üzerine insin ve yerde değil ki, sana aşikar olsun, ilim senin içindedir.” Platon’un (aleyhisselam), Meno diyalogunda Sokrates’in (aleyhisselam) şu sözlerini aktardığı gibi: “Biz öğrenmiyoruz; öğrenme dediğimiz şey sadece bir hatırlama sürecidir.”